Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Öyle bir hava estireceklerdi ki 'kendileri dışında herkes DEAŞ'a destek veriyor'... 'Dolayısıyla da onları cezalandırma hakkına PKK sahip'. Biz böyle bir başı bozukluğu izin verir miyiz? 45 günün dolması için beklesek, hükümet kuruluncaya kadar beklesek, bu Türkiye'de başıbozukluk, bir kaos hali demek" dedi.
Başbakan Davutoğlu, Çankaya Köşkünden katıldığı A Haber ve ATV'nin ortak canlı yayınında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
"HDP dörtlü deklarasyon çağrınıza yanıt vermedi ama Eş Genel Başkanı Demirtaş'ın bugün sizi hedef alan ağır sözleri vardı. Türkiye'yi sonu belirsiz bir savaşın içine sürüklediğinizi iddia ediyor. Buna gerekçe olarak da kendi ifadesiyle 'geçici hükümetin geçici başbakanı, muhtemel bir erken seçimde tekrar tek başına partisini iktidara taşıyabilmek için ülkeyi de böyle bir kaosa, bataklığa sürüklemeye çalışıyor' iddia bu. Bunun için söyleyecekleriniz nelerdir?" sorusu üzerine, şu yanıtı verdi:
"Bir kere, şu anda tam da aslında bu ifadeler, onların oyununun bozulduğu gösteriyor. Onlar şöyle hesap ediyordu, 'Yüzde 13 oy aldık.' Bu oy veren vatandaşlarımıza saygımız sonsuz, bunu hiç tartışmıyoruz. 'Arkamızda PKK var'. Onu da söylediler. 'Biz dediler, terör örgütlerine sırtımızı veriyoruz' diye açıklaması var eş başkanın. Onu, yanlarına koydu.
Türkiye'de de bir belirsizlik var. Bu belirsizlik döneminde, alanda öyle emrivakiler yapalım ki kamu görevlileri korksun ve sinsin, yani polisler, valiler, kaymakamlar... Ama en önemlisi de orada yaşayan çoğu Kürt kökenli vatandaşlarımız korksun ve sinsin. Öyle bir terör estirelim ki bir taraftan Ankara'da demokrasi oyunu oynayalım ama Diyarbakır'da seçim akşamı kalaşnikoflarla yeri göğü inletelim.
Ben, kendisine koalisyon görüşmeleri bağlamında ziyaret ettiğimde söyledim. 'Hadi seçim başarısı kazandığınıza inanıyorsunuz, kalaşnikofun seçim başarısıyla ne alakası var?' Hiçbir şey söyleyemedi. Şimdi, hesap versin. Hesapları şuydu, orada, kalaşnikofla kendilerine oy vermeyen seçmene, özellikle de AK Parti seçmenine baskı uygulayacaklar ve bir daha oradan kendilerine oy vermemeyi bile ihanet haline getirecekler ve tek bir yapı oluşturmaya çalışacaklar. Diğer taraftan tırları durdurup yatırımları engelleyecekler, halkı haraç alacak şekilde baskı uygulayacaklar iş adamlarına. Oradan insanları göç ettirecekler. Kendi yanları dışında kimse orada kalmayacak. 7 Haziran sonrasını, bunun için uygun ortam diye gördüler. Yani, 'hükümet geçici, koalisyon hükümeti kurulsa bile ne olacağı belli değil. O zaman vakit şimdi gün bugündür, şehirler üzerindeki baskımızı arttıralım.' Biz gördük bu oyunu. Şimdiki bu ifadeleri dahi bu oyunun bozulmasından doğan ifadeler."
"Devlet işleri yanlış gitse kimden hesap sorulacak?"
Başbakan Davutoğlu, demokrasilerde hükümet boşluğu olmayacağını, ülkenin bir an dahi hükümetsiz kalmayacağını vurguladı. Davutoğlu, yeni bir hükümet kurulana kadar görevi yürüttüğünü, ama bunun hükümet yetkisi kullanmak bakımından bir geçicilik getirmeyeceğini söyleyerek, "Şu an diyelim ki bazı devlet işleri yanlış gitse kimden hesap sorulacak? Benden. Diyelim ki bir yerde bir yanlış uygulama oldu. Kimden hesap sorulacak? Benden" diye konuştu.
Davutoğlu, hesap sorulacak makamda kendisinin bulunduğunu, dolayısıyla bu makamın verdiği gücü kullanırken de HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'tan izin alma gibi bir durumun söz konusu olamayacağına işaret etti. Meclis'te de en büyük bloka sahip olduklarını ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Ama onun ötesinde, demek ki bu hesaba göre, onlar yakacak yıkacaklardı. Onlar, her gün terör eylemine sessiz kalacaklardı. Ankara'daki hükümet de 'Ya ben geçiciyim, şimdi durayım da 45 gün sonra bakarız duruma' mı diyecekti? Dünya öylesine değişiyor ki, bölge öylesine risklerle dolu ki bazen kararınızı değil 45 gün, 45 saat, 45 dakika, 45 saniye dahi geciktiremezsiniz. Evet geçen perşembe Türkiye'yle gururla söylüyorum, başında bulunduğum hükümet, onların emrinde çalışan Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet birimleri, istihbarat birimleri ileride çalışıldığında mükemmel denilecek bir operasyona imza atmışlardır. Devletin yekvücut olduğu, devletle birlikte milletin taleplerinin karşılandığı ve milletin güvenlik ihtiyacına devletin seri cevap verebildiği bir hafta yaşadık. Bir hafta bile olmadı. Ama çarşamba günkü Türkiye'nin psikolojisi ile bugünkü Türkiye'nin psikolojisi bir değil artık. O psikolojiyi bozanlar, biz değiliz. O psikolojiyi bozan Ceylanpınar'da iki şehidimizi, çok sayıda..."
Kendilerine "Adana'da, İstanbul'da sakallı birisi IŞİD'li diye PKK'lılar tarafından öldürüldüğü" yönünde haberler geldiğini dile getiren Davutoğlu, bunların sivil vatandaş olduğunu, sakallılıkları dışında hiçbir istihbarat dahi bulunmadığını ifade etti.
"Türkiye'de taşlar yerine oturuyor"
Davutoğlu, muhafazakar, onların görüşlerine sahip olmayan bazı sivil toplum kuruluşlarının, "Bunlar IŞİD'e destek veriyor" diyerek adlarının yazıldığını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Öyle bir hava estireceklerdi ki (kendileri dışında herkes DEAŞ'a destek veriyor... Dolayısıyla da onları cezalandırma hakkına PKK sahip)....Biz, böyle bir başı bozukluğu izin verir miyiz? 45 günün dolması için beklesek, hükümet kuruluncaya kadar beklesek, bu Türkiye'de başıbozukluk, bir kaos hali demek. Kimsenin öldürme yetkisi yok, kimsenin, devletin de yok. Biz alırız, yakalarız, adalete teslim ederiz. Cezalandırma yetkisi, ancak adalet tarafından sağlanır. Ama bunlar tuttular, bir kaos çıkarmak, hedef o kişiyi öldürmek, ama onun üzerinden de bir de kaos çıkarmak. Sonra ne olacaktı? Bu sefer, karşı taraf bunlardan vurmaya başlayacak ve bir kaos ortamında Türkiye'yi belirsizliğe yönelteceklerdi. Şimdi belirsizlik yok. Türkiye'de taşlar yerine oturuyor. Herkes, görevini bilecek. Siyasi parti, siyasi partidir, terörün temsiciliğini, sözcülüğünü yapamaz, terör örgütü de nerede olursa olsun cezalandırılır. Eğer Türkiye'de tekrar çözüm süreci bağlamında, yeni bir çerçeve oluşturulması isteniyorsa ki onu da söylediler, 'müzakere ile çözülmeyecek hiçbir şey yok'... O zaman bunu PKK'ya söylesinler önce, terör örgütlerine söylesinler.
'Biz artık demokrasiyle seçilmiş milletvekilleriyiz, Ankara'da parlamentoda müzakere ederiz, size artık ihtiyaç yok' desinler. Özellikle, büyükşehirlerde HDP'ye oy vermiş vatadaşlarımız da bu yönde taleplerle HDP yönetimini doğru bir tercih yapmaya zorlamalı. ya silah, ya demokrasi, ikisi birarada olmaz. Bu suçlamaların hiçbir karşılığı yoktur. Tekrar söylüyorum, hiç hevese kapılmasınlar. Bunun üzerinden benim irademi zayıflatacaklarını düşünüyorlarsa Allah bu nefesi bana alıp vermeyi vermişse, bu koltuk da oturmak da milletin emanetiyse bir dakika ömrüm kaldığını ya da bir dakika sonra görevi iade edeceğimi bilsem, bu ülkeye zarar verecek bir olay olduğunda önce kararı verir, imzayı atarım ondan sonra Hakka teslim olur ya da görevi bırakır başka arkadaşa veririm hani öyle bir şey söz konusu olacaksa ki görünüşte öyle bir durum da söz konusu değil. Hükümet, koalisyon kurarsak da yine AK Parti iktidarı devam edecek, bir boşluk yok. AK Parti iktidarı derken, koalisyon hükümeti anlamında, Başbakanlık makamı anlamında söylüyorum, AK Parti'nin içinde olduğu bir iktidar devam edecek. Geçici bir hükümet kurulması halinde Anayasa'nın gereği Cumhurbaşkanımızın teklifiyle ve iradesiyle yine orada da partiler, oranları oranında olacak. Seçime gidiliğinde de yine millet karar verecek. Öyle bir boşluk yok. O boşluk intibaını da o şansı da bu terörist örgütlerine hiç bir zaman vermedik, vermeyeceğiz."
"Partilerin kapatılmasına ilkesel olarak karşıyım"
"MHP Genel Bahçeli, Yargıtay Başsavcısını HDP'nin kapatılması için harekete geçmeye çağırdı. Bu çağrıyı duyunca ne düşündünüz" sorusu yöneltilen Davutoğlu, işin bir siyasi bir de hukuki yönünün bulunduğuna işaret etti.
Davutoğlu, konunun siyasi yönüne ilişkin, akademik hayatta ve Türkiye siyaseti üzerine ders okuturken de siyasi hayat içindeyken de şimdi de partilerin kapatılmasına ilkesel olarak karşı olduğunu söyledi.
AK Parti'nin de aynı görüşte olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "2010 yılında da HDP'nin daha önceki hali BDP Meclis'ten çekilmemiş olsaydı, siyasi partileri kapatılmayı imkansızlaştıran ama birisi teröre bulaşmışsa, şiddete veya yanlış bir iş yapmışsa kişisel olarak onu sorumlu kılan bir Anayasal düzenlemeyi de yapacaktık ama destek vermediler ve mümkün olmadı" değerlendirmesinde bulundu.
Davutoğlu, şöyle dedi:
"Şimdi hukuki yönden bakıldığında ise böyle kastettiğiniz şekilde bir terör, teröre destek gibi bir çerçeve de var. Hala, seçimlerden de yeni çıkmışız, meşruiyet anlamında temsil kabiliyeti yüksek bir Meclis var, hiçbir partinin kapatılmasını siyasi olarak doğru görmem. Hukuki olarak yürüyecek süreç ise bizden bağımsız bir süreçtir. Yani terörle irtibatı tespit edecek olan, siyaseten tespit eden benim, biraz önce zikrettiğim gibi hukuki olarak bu bizim yetkimizde olan bir husus değil. Bağımsız yargı, kendi görevini yapar. Nasıl yapacağını onlar takdir eder ama prensip olarak, dediğim gibi, parti kapatılmasının bir çözüm olduğu kanaatinde değilim.
Buradan yalnız HDP'nin şu dersi çıkarması lazım, artık çıkarması lazım, 80 milletvekili gibi önemli bir milletvekili sayısına sahip olan bir parti artık kitleselleşmeyi öne çıkarmalı. Yani, daha önce 'Türkiyelileşmek' dediler, biz bundan hep memnun olduğumuzu da ifade ettik. Ama bunu dedikten sonra Türkiye'yi hedef alan terör örgütünün sözcüsü gibi davranmamak durumundalar. Türkiyelileşmek dedikten sonra Türkiye'nin doğusu ile batısı arasında ayrım yapmamak durumundalar. Türkiyelileşmek dedikten sonra Türkiye'nin bütün kesimlerine açık olmak, bu ülkeye aidiyetinden başka bir şeyi öne çıkarmamak lazım. ve demokratik bir hareket olarak siyasi partilerin siyaseti savunması lazım, silahı değil. Hala diyor ki Sayın Demirtaş, 'Benim söylememle bırakacaklar mı?' Sen söyle, sen mesafe koy. Eğer bu sözün geçmiyorsa, neden İmralı'ya gitmek istiyorsun? Silahsızlanma bir müzakere konusu değil, olmazsa olmaz bir husustur. Bütün demokratik ülkelerde, milletvekilleri Meclis'te halkı temsil edenler, halkı temsil ederken bunu demokratik bir temsil olarak görürler, silahı da buna engel olarak görürler. Hiçbir yerde birisi hem silahla arasına mesafe koymayıp hem de 'Ben demokratik bir aktörüm' diyemez. Tavrını açık bir şekilde ortaya koymalılar. O bakımdan, bu tavrın açık bir şekilde ortaya konmasının temin edilmesi bağlamında bu tartışma gündeme gelebilir ama ilkesel olarak dediğim gibi biz partilerin kurumların değil, kim teröre bulaşmışsa, kim terörü savunmuşsa kişilerin cezalandırılması gerektiğini düşünürüz. Yani ona oy veren kitlelerin temsilinde bir sıkıntı olmamasını arzu ederiz. Fakat bu hukuki çerçevede, kendileri de bizim Anayasal düzenlememize o zaman karşı çıktıkları için HDP'nin o günkü temsilcileri, aslında bu tartışmanın önünü kendileri açmış oluyorlar. Fakat herkesin ders alması gereken bir dönemden geçiyoruz."
-"2013 mayısında verdikleri sözü tutsunlar"
Davutoğlu, "İmralı'ya neden gitmek istiyorlar? İmralı söyleyeceğini söyledi zaten" ifadeleri üzerine, "Söyledi...Silahsızlanmayla ilgili. Bir kere de söylemedi. 2013 mayısında söyledi. 'Çekilin' dedi, Çekilmediler. Daha sonra silahlı grupların çekilmesi… Defaatlerce bu mesajlar iletildi. Ama bir şekilde niyet iyi olmayınca süreç o niyete tabi olmaya başlıyor. Süreci yaşatmak için, şimdi gittiklerinde tekrar bir aktör haline kendilerini getirme çabası içindeler. Halbuki çok basit… 2013 mayısında verdikleri sözü tutsunlar. Silahlı gruplar, Türkiye'den çıksın, ondan sonra bütün sürecin önü açılır. Ama o vakte kadar herhangi bir şey talep etme hakları da yetkileri de yoktur" yanıtını verdi.
"Tabii İmralı'ya gidişin prosedürü belli. Adalet Bakanlığı izin verecek. Fakat ister istemez insanın aklına şöyle bir soru da geliyor. Acaba İmralı 'İstemiyorum sizi gelmeyin buraya artık' falan mı diyor. Öyle bir şey olabilir mi" sözleri üzerine Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bir ara da öyle şeyler söylemişti ama bununla alakalı değil. Biz Milli Birlik Kardeşlik Projesi, daha önceki adıyla… Sonra, bunu biz demedik, 'Çözüm Süreci' diye kamuoyu öyle bir isim verdi. Yoksa bizim için önemli olan burada iki şeydir. Demokratikleşme ve bu yolla vatandaşların aidiyetini tahkim etme. İkincisi de Türkiye'de terörün, silahın durması ve terör tehdidinin tümüyle ortadan kalkması. Bir ayakla yürümez bu iş. Şimdiye kadar biz hep demokratikleşme yönünde her türlü adımı attık ama PKK ve onunla irtibatlı gruplar silahsızlanma yönünde hiçbir adım atmadılar. O zaman atacaklar. Yoksa düzenin olmadığı yerde özgürlük ve güvenlik alanları da korunamaz. Bu konuda, kararlı bir tutum gördüğümüzde, tekrar...Türkiye demokratik bir ülke. En aşırı fikirleri dahi HDP'iler Meclis'te savunabilirler, kimse de bir şey demez, kimse bir şey demez, demediler de nihayet. Türkiye 4 yıl boyunca, HDP ve MHP, hatta daha öncesinden, yan yana çok farklı görüşlerde, yan yana kendi görüşlerini ifade ettiler Meclis'te. Şimdiye kadar fikir ifadesi bağlamında herhangi bir HDP'li ya da daha önceki haliyle BDP'liye bir hukuki müeyyide uygulanmadı. Bunu yapabilecek imkanlar varken niye silah? Bize bunu izah etsinler. Bunun, silahlı mücadelenin, zaten 2013 Mayısında da okunan Nevruz mesajında, 'Silahlı mücadelenin artık sonuna gelinmiştir, bu yolla elde edilecek bir şey kalmamıştır, demokratik mücadele başlamıştır' diye açıklama yapıldı. 2 yıl geçti üzerinden. Ama biz görüyoruz ki hala Türkiye'yi kaosa sürüklemek isteyen bir bölücü terör örgütü faaliyeti ile karşı karşıyayız. Burada da tabii daha açık ve net bir tavır bekliyoruz."
(Bitti)
Son Dakika › Güncel › Başbakan Davutoğlu Canlı Yayında - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?