Türkiye İktisadının Değişimi - Son Dakika
Son Dakika Logo
Güncel

Türkiye İktisadının Değişimi

Türkiye İktisadının Değişimi
17.12.2011 08:54

Araştırmanın sonuçları 16 Aralık Cuma günü İstanbul Ticaret Üniversitesi Eminönü Kampüsü kamuoyuna sunuldu.

Türkiye İktisadının 2000'den sonraki değişimi ile ilgili bir sene üzerinde yoğun olarak çalışarak üretilen araştırmanın sonuçları 16 Aralık Cuma günü saat 10.00'da İstanbul Ticaret Üniversitesi Eminönü Kampüsü Prof. Dr. İsmail Özaslan Salonu Türkiye'nin önde gelen iktisat uzmanlarının katıldığı panelle kamuoyuna sunuldu.

Türkiye' de 2000 sonrasında iktisadi yapıdaki değişimin geniş bir ekiple araştırıldığı projenin sonuçları düzenlenen panelle kamuoyu ile paylaşıldı. Araştırma raporunun sunumunun ardından konunun uzmanları tarafından 2000 sonrasındaki iktisadi değişimin incelendiği bir de panel yapıldı. Prof. Dr. Ahmet İncekara'nın başkanlığını yapacağı panelde Doç. Dr. Tamer Çelik ve Doç. Dr. Seyfettin Erdoğan araştırma raporu ekseninde bu dönemdeki ana gelişmeleri değerlendirildi.

Prof. Dr. Yusuf Tuna, İsrafil Kuralay ve Yusuf Alpaydın'ın açılış konuşmalarının ardından raporu açımlayan konuşmasıyla Yrd. Doç. Dr. Halil Tunalı konuştu. Tunalı, 'İlmi Etüdler Derneği (İLEM) tarafından yürütülen ve İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından desteklenen araştırmada, Yusuf Alpaydın ve Halil Tunalı editörlüğünde İstanbul Üniversitesi'nden Ünal Çağlar, Elife Akiş, Taha Eğri; Kadir Has Üniversitesi öğretim üyeleri Cengiz Ceylan, Bilge Gürsoy, North Carolina Üniversitesi'nden Yunus Kaya gibi akademisyenler tarafından 2000 - 2010 yılları arasındaki iktisat politikalarının ve iktisadi yapının değişimi incelendi. Bir sene süren araştırma kapsamında, alanının uzmanı olan araştırmacılar tarafından on bir rapor hazırlandı ve bu raporlar bir araya getirilerek üç bölümden oluşan bir araştırma kitabı oluşturuldu.' şeklinde konuştu.

'2000 sonrası Türkiye İktisadının değişimi' raporun geniş tarihsel arka planını vurgulayarak Sovyet Bloku ve ABD arasında geçen soğuk savaşın ardından liberal döneme geçişin iktisadi anlamda bir kırılmaya başladığını belirtti. Raporun 2000 sonrası başlatılmasının nedeninin 'tek parti' istikrarı olduğunu belirten Tunalı, özelleştirme politikalarının devletin işleyişini temelden değiştirdiğini ifade etti. 'Bu çerçeveden bakıldığında Türkiye'nin en önemli artısı kesintisiz büyümedir. Büyüme konusunda Türkiye'nin istikrarının aşıldığını görmekteyiz' diyen Tunalı ithalat büyümesinin ihracat büyümesinin önünde olduğunu ifade etti. Toplam tasarrufların toplam yatırımların altında olduğunu kaydeden Tunalı yatırım-tasarruf dengesizliğinin yüksek cari açıkların görüldüğünü belirtti. 'Enerji alanında Türkiye'nin bağımlı bir durumda olmasının cari dengeyi bozdu, bunun da cari açığın genişlemesine yol açtı' diyen Tunalı büyümenin özellikle imalat sanayide olduğunu kaydetti. Büyümenin istihdamı yaratamamasının en önemli sebebinin her sene 750 bin gencin işgücüne dahil olduğunu ifade eden Tunalı köyden kente göç olmasının, ara malı ithalatındaki artışın, verimlilik artışının, kaçak işçi ve kayıt dışı işçinin, işsizlik rakamlarını arttıran önemli faktörler olduğunun altını çizdi.

Prof. Dr Seyfettin Erdoğan 2000 sonrası Türkiye İktisadının Değişimş Raporu'nda en önemli belirtecinin Türkiye ekonomisinin güvenilebilir bir yapıda olduğunu söyledi. Erdoğan güvenilir ekonominin en önemli sac ayağının Merkez Bankası'nın güçlü bir para politikası ürettiğini ve mali baskının olmaması olduğunun altını çizdi. Faizin stabil olmasının Türkiye ekonomisinin istikrarlı ve güvenli bir zemin teşkil ettiğini ifade eden Erdoğan, ekonominin faiz 'oynaklığını' kontrol etmesi gerektiğini beli"rtti.

Doç. Dr. Tamer Çetin ise, ekonominin sürdürülebilir iktisatının temel sacayaklarının kurumlar, mülkiyet hakları ve servetin yeniden bölüşümü, işlem maliyetleri ve güvenilir taahhüt sağlanması olduğunun altını çizdi.

Prof. Dr Ahmet İncekara, ekonomiyi oluşturan kurumlar olduğunu ve bunu istikrarlı bir şekilde destekleyecek güçlü siyasal iktidar olması ön koşulunun olması gerektiğini ifade etti.

2010 yılı boyunca çeşitli üniversitelerden 14 akademisyenin katkısı ile gerçekleştirilen araştırmada öne çıkan sonuçlar şöyle:

§ 2000 sonrasında Türkiye ekonomisine yön veren temel etken küresel iktisadi sisteme entegre olma isteğidir. Özellikle 1990'lı yıllarda siyasi istikrarsızlık sebebiyle uygulanamayan pek çok yapısal dönüşüm siyasi istikrara dayalı olarak gerçekleştirilmiştir.

§ Her ne kadar bugünlerde gevşese de 2000 sonrasında iktisadi sistemi belirleyen temel etken İMF ile ilişkilerdir. 1999'da IMF ile yapılan anlaşma ve yaşanan iki ekonomik kriz sonrasında ilk programın devamı ve tamamlayıcısı olarak uygulamaya konan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı bu bakımdan 2000 sonrası dönemin iktisadi siyasetinin temelini oluşturmaktadır.

§ GEGP gelir dağılımının düzeltilmesinin ve yükün toplumsal kesimler arasında adil bir şekilde dağıtılmasının gereğini vurgulamasına rağmen kamu gelirlerinin % 70'lik kısmı dolaylı vergilerden toplanmaya devam edilmiştir. Böylece kamunun kaynağı olan vergi yükü alt-orta kesimlerin üzerinde olmaya devam etmiştir. Bu durum gelir dağılımındaki adaletin sağlanamamasında önemli bir etken olarak göze çarpmaktadır.

§ Toplumsal kesimler açısından bakıldığında, süreç içinde küresel ekonomiyle iş yapan girişimciler yükselirken diğer sermaye sahipleri büyük oranda gerilemiştir. En tepedeki girişimci ve profesyonel sınıf zenginleşirken toplumun en alt kesimlerin durumunda pek bir iyileşme yaşanmamış ve iktisadi kutuplaşma artmıştır.

§ 2000 sonrasında en büyük kayıp tarım kesiminde yaşanmıştır. AB üyelik süreci ve Dünya Ticaret Örgütü, IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası kurumların talepleri doğrultusunda tarım sektörüne verilen sübvansiyonlar bitirilmiş ve tarım kesimi ciddi kayıplarla karşı karşıya kalmıştır.

§ 2001 krizinin oluşumunda kamu açıklarının rolü büyüktür. Dolayısıyla kriz sonrası uygulamalarda kamu açıklarının azaltılması ve mali disiplinin sağlanması iktisat politikalarında önemli bir yer tutmuştur. Bu doğrultuda vergi gelirlerinin arttırılması ve kamu harcamalarının kısılması yoluyla IMF tarafından şart koşulan yüksek faiz dışı fazlanın sağlanması âdeta temel mali kural hâline gelmiştir. Bütçe harcamalarında tasarruf büyük oranda yatırım harcamalarından kısılarak gerçekleştirilebilmiştir.

§ Bu dönemde kamu gelirlerini arttırmada özelleştirmeler önem kazanmış; 2003-2009 arasında 44.3 milyar dolarlık özelleştirme geliri elde edilmiştir. Ancak bu gelirler kamuda etkinliğin arttırılmasına yönelik faaliyetler için değil borçların kapatılması ya da faiz dışı fazla hedefinin tutturulması için kullanılmıştır.

§ Bu dönemde sağlanan bütçe disiplini, yüksek faiz dışı fazla, özelleştirme gelirleri ve GSYH artışları ile 2002 yılında GSYH'ye oranı % 61,4 olan kamu net borç stoku 2009 yılında % 32,5'e düşürülebilmiştir.

§ Diğer kurullarla beraber Yeni TCMB Kanunu ile merkez bankası özerk bir yapıya kavuşturulmuştur. Bu dönemin en önemli başarısı olan enflasyonun düşürülmesinde bu çok önemli bir adım olmuştur.

§ 2001 Krizi'nden sonra bankacılık alanında önemli ilerlemeler sağlanmış, BDDK bankaların denetim ve gözetiminden sorumlu tek kurum haline getirilmiştir. Bu yeniden yapılandırma süreci büyük oranda başarılı olmuş; 2008 yılından itibaren tüm dünyayı etkisi altına alan küresel finans krizinde Türk bankacılık sektöründe bir sorun yaşanmamıştır.

§ Türkiye ekonomisi yıllardır kronik bir yatırım-tasarruf açığı sorunu ile karşı karşıyadır. Türkiye ekonomisinin tasarrufları yatırım sürekliliğini sağlayacak seviyede değildir. Bu sebeple ekonomi dış sermaye girişine ihtiyaç duymaktadır. Yabancı sermaye çekilebildiği ölçüde yatırımlar ve ekonomik büyümenin devamı sağlanabilmektedir.

§ 2001 sonrası dönemde küresel likidite bolluğu ve Türkiye'deki reel faizlerin dünyaya göre yüksek oluşu ülkeye yabancı sermaye çekebilme imkânını fazlasıyla tanımıştır. Ancak bu sermayenin büyük kısmı sıcak para şeklinde gelmiştir. Zamanla Türkiye'de faizler giderek düşürülmüş olsa da bu süreç dünya ile paralel devam ettiğinden Türkiye'de faizler her dönem dünyaya göre yüksek kalmaya devam etmiş ve Türkiye ekonomisi de hızlı büyümeyle paralel giden yüksek cari işlemler açığını büyük oranda sıcak parayla finanse edebilmiştir. 2010 yılında Türkiye ekonomisinin cari işlemler açığı 48 milyar dolarla rekor kırmıştır.

§ Sıcak paranın dış ticaret üzerinde de önemli etkileri olmuştur. Ucuz döviz ara malı ithalatının patlamasına yol açmış bu durum ise ithalata rakip mallar üreten yurt içi sektörlerin rekabet edememiş ve küçülmüştür.

§ Türkiye'nin ve hatta dünyanın yakın gelecekte başını en fazla ağrıtacak sorunlardan birisi de işsizlik sorunudur. Türkiye gibi genç nüfusu fazla olan ülkelerin işsizlikle mücadelede en etkili ve vazgeçilmez silahı yüksek ve sürekli büyüme hızlarıdır. Bununla beraber 2002-2008 arasında 27 çeyrek boyunca kesintisiz sağlanan ortalama % 6,5'lik büyüme hızına rağmen Türkiye'de işsizlik yaklaşık % 10 seviyelerinde çakılı kalmıştır. Yüksek büyüme hızları istihdam yaratmakla beraber Türkiye'nin yapısal sorunları sebebiyle yaratılan istihdam işsizlik oranını azaltmada yeterli gelmemektedir.

§ Türkiye 2000'li yıllarda ihraç malları içinde imalat sanayi mallarının payını arttırmış, geleneksel ihraç ürünlerinden olan tekstil ürünlerinin payını azaltmış, bunun yerine makine ve motorlu araçlar, radyo, televizyon ve elektrikli makine gibi ürünlerin payını arttırmayı başarmıştır. İmalat sanayinin yapısında orta teknoloji sektörlerine doğru dönüşüm yaşanmaya başlamıştır. Bununla beraber teknoloji yoğun sektörlerin ara malı ithalatına bağımlılığı ihracatın ithalata bağımlılığına ve cari açığın giderek artmasına yol açmaktadır.

§ Türkiye ekonomisinde diğer bir önemli sorun katma değer üretecek sektörlerin öne çıkamamasıdır. Zira uygulanan bu para politikası ve mali politikalar Türkiye ekonomisinde verimliliği ve katma değeri artıracak sektörlere doğru yoğunlaşmayı zorlaştırmaktadır. AB ülkeleri ile karşılaştırıldığında yüksek ve ortanın üstü teknoloji sektörlerinin payı hâlâ düşük kalmaktadır.

§ Türkiye'de imalat sanayindeki katma değer artışı önemli olmakla beraber diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha düşük kalmıştır. Gelişmekte olan altı ülkenin (Türkiye, Çin, Güney Kore, Brezilya, Meksika, Hindistan) dünya katma değeri içindeki paylarında Türkiye yaklaşık % 2 ile en düşük paya sahip ülkedir.

Türkiye 21. yüzyılda dünyada kendine iyi bir yer edinmek istiyorsa yapısal ve kronik sorunlarını bir an önce çözmeli ve katma değeri yüksek sektörlerde söz sahibi olabilecek bir gelişme trendi yakalamalıdır.

Kaynak: Bültenler

Son Dakika Güncel Türkiye İktisadının Değişimi - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement