Birileri İstiyor Diye Kural Değişmez" - Son Dakika
Spor

Birileri İstiyor Diye Kural Değişmez"

Birileri İstiyor Diye Kural Değişmez"

Fenerbahçe Teknik Direktörü Ersun Yanal FB TV'de ligin ilk yarısını değerlendirdi.

30.12.2013 17:27

Fenerbahçe Teknik Direktörü Ersun Yanal FB TV'de ligin ilk yarısını değerlendirdi. İşte başarılı teknik adamla yapılan söyleşiden satırbaşları...

Sezonun ilk yarısında beklentileriniz ne kadar karşılandı? İlk yarı değerlendirmenizi alabilir miyiz?

eğerlendirmeden önce sezon başından başlayarak hikayeyi anlatmak lazım. Fenerbahçe’nin bulunduğu şu andaki konum hepimizi çok mutlu ediyor. Fenerbahçe’nin bu sezondan itibaren de yaptığı birçok şey var ve ondan öncesi de var. Aslında onları detaylandırmamız gerekiyor. Biz sezon başında yaptığımız tüm röportajlarda hep sahanın içinde kalacağımızı söyledik ve sahayla ilgileneceğimizi, hiçbir zaman hiçbir oyuncumuzun, bizlerin hiçbir şekilde sahanın dışında kalmayacağımızdan söz etmiştik ve bence bunda başarılı olduk. Biz sahayla ilgilendik, saha içiyle ilgilendik, oyuncularla ilgilendik, performansla ilgilendik. Fakat Fenerbahçe’yi ve bizi daha iyi analiz etmek için biraz sahanın dışından bir bakış atmak lazım.

3 Temmuz süreci devam ediyor…

Sezon başında oldukça sert geçti. 3 Temmuz olaylarını yorumlamadan geçmek istiyorum. Bu konuda Sayın Başkanımız başta olmak üzere Yönetim Kurulumuzun duruşu var. Fenerbahçe her şeye rağmen inanılmaz büyük bir kongre gerçekleştirdi. Çok saygıdeğer bir kongreydi. Katılım olağanüstüydü, kongrenin sonuçları olağanüstü yansıdı. Ve bu sene çokça dillendirilerek "biz bir aileyiz" kavramını net bir şekilde herkes hissetti. Tüm branşlar, 9 branşın hepsi, başında bulunan sorumluları da dahil olmak üzere inanılmaz bir katılım var. Fenerbahçe, Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütü belki dünya üzerinde böyle bir sivil toplum örgütü, böyle bir spor kulübü çok nadir, çok ender bulunur. Bunun başarılı sonuçları hepimize çok ciddi bir şekilde yansıdı. Buradan aldığımız önemli bir enerji var. Bu enerji bize önemli bir katkıda bulunacak katılım sağladı.

Başkanımız ve Yönetim Kurulu önemli bir duruş sergiledi

3 Temmuz sürecine bir dağınıklılık gibi bakılsa da aslında büyük bir birlikteliğin oluştuğu büyük bir desteğin oluştuğu bir yapı da görüyoruz. Bu kongreye kadar olan süreçte de yansıdı. Ondan sonrası da var çünkü bu senenin başında bir teknik olarak ilgilendiğimiz kısmın dışında ne olacağımız belli değildi. Biz Avrupa’da kalacak mıyız? Avrupa’da devam mı edeceğiz? Şampiyon olursak ne olacak? UEFA’dan elenirsek ne olacak? Hiçbir şey belli değildi. Arsenal maçına kadar her şey yolundaydı. Son anda katılamamamız kura çekiminden önce belli oldu. Kura çekimi için heyecanla televizyonların başına geçtik. Salzburg’la eşleştik. Ciddi bir rakipti iyi bir rakipti ki şu anda da performansları iyi gidiyor. Ve böyle bir sürecin içinden bir anda tekrar o 3 Temmuz süreci kabusuyla karşı karşıya kaldık. Ve alınan karar ortada. Bunların detaylarını takıma yansıyış şekliyle tartışmak istemiyorum. Ona göre bir kadro yapılanması olacak mı olmayacak mı? Devam edecek miyiz etmeyecek miyiz? İnanılmaz bir hukuk savaşı, buna rağmen Sayın Başkanımız, Yönetim Kurulu, önemli bir duruş sergilediler. Bu duruş takımımız bütünlüğü açısından çok kritikti ve bütünlüğü sağladık. Sadece bir branşta değil, 9 branşta da bu böyle olmalıydı. Bugün bütün branşlarımız şu anda zirvede. Hepsi çok önemli misyonları temsil ediyor ve çok başarılılar. Böyle bir yılın başlangıcında biz Konya’yla başladık. Konya maçıyla gelen mağlubiyet sonrasında saha içinde neden kalmamız gerektiğini çok önemli bir şekilde aslında oyuncular da biz de iyi biliyorduk. Tabi bunun içinde bir yerde bizi ilgilendiren kısmı performans değerlerimiz vardı. Rakiplerimiz çok güçlü, rakiplerimizin sezon başındaki profillerine ve yapılarına bakacak olursak onların hiçbir sorunları yokmuş gibiydi. Kazanılan kupalar vardı, yeni yapılanmalar vardı, seçilen yönetimler, hem Avrupa’da hem Türkiye’de başarı sloganlarıyla yola çıkılmıştı. Biz çok daha fazlasıyla bir aile, bir takım ruhuyla devam ettik ve kenetlendik. Başta Başkanımız olmak üzere Yönetim Kurulu’ndan bize olan davranışlarıyla, tutum ve bütünlüğü koruma adına büyük destek bulduğumuzu düşünüyorum. Ben kendi adıma takım içinde yaşanabilecek normal hadiselerin, normal inişlerin çıkışların olduğu anlarda öncelikle Başkanımızın duruşu ve bir takım göstermiş olduğu reflekslerle oldukça bizi çok rahatlattı ve takımı yönetmede bize çok güzel bir ortam sağlamış oldu. Ve bunu da biz iyi değerlendirdik. Bu değerlendirmemiz sonucunda hiçbir kriz yaşamadık. Ben hatta bir açıklamamda şunu altını çizerek söyledim.

Sow’u kazandık

Bizde sorun olacak, her ailede sorun vardır, sorun olmalıdır. Sorun bir büyümenin, bir gelişmenin, bir sürecin başlangıcıdır belki sürecin içerisinde gelişimdir. Bizde de sorunlar oldu. Hala da olmaya devam ediyor ama biz bu sorunları bir krize dönüştürmedik. Kriz yaratmadık ve biz bunları pozitif dönüşlerle gerçekleştirdik. Sezon başındaki Moussa Sow krizini biz performansla çözdük. Moussa Sow’un geldiği dönemdeki ilk performans çizgisine bakacak olursak, yaklaşık bedensel kitle endeksi dokuzların üzerinde ki futbolda olması gereken rakam bizim ölçülerimize göre 7 buçuk civarıdır. Moussa’nın 9 buçuk civarındaydı. Dayanıklılığı oldukça düşüktü, sakatlık sorunları da vardı. Bu bir kriz olarak algılandı ama tam tersi Moussa Sow’un performansının başlangıcıydı ve bize göre onu kazandık. Kriz olarak değerlendirilecek bazı durumlar örneği oynayanla oynamayan oyuncuların arasında çıkacak sorun gibi görünen hadiseler tam tersi bize performans dönüşü olarak geldi. 24 oyuncumuz var ve bu 24 oyuncumuzun, tüm oyuncularımızın hepsine tek tek teşekkür ediyorum. Oyuncularımızı kutluyorum, onların profesyonelce tavrı da performansa oldukça katkıda bulunmuştur. Yine Moussa’dan yola çıkarak örnek verecek olursak, tam tersi Moussa işine sarılmıştır, çok ciddi bir şekilde disiplinli bir şekilde çalışmıştır. Ve takıma katıldığı günden itibaren de performansı ortadadır.

Moussa Sow’un moral bozukluğu nasıl performansa döndü?

Eskişehirspor maçından sonra benim şöyle bir açıklamam oldu. Biz bir kriter koyduk. Bugün dünyada yıldız oyuncular yıldız takımı yaratmaya çalışıyor. Bugün Messi bir yıldız, Ronaldo bir yıldız ama bu yıldızların takıma olan katkıları, takım için olan duruş ve davranışları, takımın yıldızlığına yönelik. Önce takım parlıyor. Ve takımın içerisinde oyuncuların duruşu ve onların süreçteki devamlılığı uzun vadedeki başarısını belirliyor. Devamlılık 1 yıllık iniş çıkışlarla olmuyor. Dolayısıyla biz de takım içerisinde yıldız olan oyuncularımızın kendileri için değil takımın performansı için katkılarını sağlatmak gerektiğine inandık ve oyuncularımızı buna inandırdık. Şu andaki tablo oyuncuların gol dağılımları, oyuncuların performans dağılımları bize bunu çok net bir şekilde gösteriyor. Bizim de memnun olmadığımız, eleştirdiğimiz, gelişmemiz gereken yönlerimiz, zaman oyundaki eksikliklerimiz ve zaaflarımız her takımda olduğu gibi bizde de var. Bunların giderilmesiyle ilgili aslında bize çok ışık tutacak sonuçlar var. Birçok performans analizleri ve detaylar var. Antrenmanlarımız sürekli kayıt altında, oyuncularımın gelişimleri kayıt altında, objektif değerlendirmeler yapıyoruz. Bir takım subjektif değerlendirmelerle bir takım yorumların daha ciddi ve temele oturur bir takım değerlerle olmasını da kamuoyundan ve kamuoyunu yönlendirenlerden rica ediyorum. Biraz daha hassas biraz daha dikkatli olursak, kamuoyunu daha doğru yönlendiririz. Subjektif değerlerle, bir kere maçı izleyerek kafanız bir yerde tutulduğunda gözünüz o tutulduğunuz yerden ayrılmaz ve tek bir yere takılı kalırsınız, biz öyle analiz yapmıyoruz. Biz birçok ayrıntının birlikte değerlendirildiği subjektif değil objektif değerlerle bir değerlendirme içerisindeyiz. Bir takım insanların gönlünden geçenler değil, bizimde gönlümüzden geçenler var ama gönülden geçenlerle rakamdan geçenler arasındaki uyumu da yakalamak zorundayız. Rakamla gönülden geçen uyumları sağlamadığınız zaman da problemler çıkıyor. Biz de şimdi oyuncularımızın bu performansı için hem gönlümüzden geçeni hem de rakamlardan geçeni uyumlu hale getirmek zorundayız. Onun uyumunu burada bir noktada taşıyoruz. Kolay olmuyor çok ciddi mesai harcanıyor. Bu işin bir idari yönü var, sosyal psikolojik bir yönü var. Takım içerisindeki dinamiklerin yönetilmesi var. Ama bir taraftan da bu dinamiklerin yönetilmesinde bize bir veri tabanı oluşturan bilgi tabanı var. Bu ikisinin uyumlu olması gerekiyor. Size gelen sonuçların içinde bu sonuçları size öyle bir şekilde sunuluyor ki, öyle bir şekilde geliyor ki, işte o zaman duygularınız ya da dinamiklerinize cevap verebilecek bir altyapı oluşturabiliyorsunuz. Oyuncunuz karşısına çıktığınız zaman teknik analizleri önüne koyuyorsunuz.

Her şey koşmak değil

Her şey koşmak da değil.Bugün Türkiye’de en çok koşan takım bizim takımımız. Biz bunu kendimiz de özel başka bir firmaya yaptırdığımız ölçümlerden görüyoruz. Sadece koşmak yetmiyor. Mesela koşu mesafelerinde birazcık azalma var, ama takımın boyunda da ciddi bir azalma olduğunu görüyoruz. Kompakt oyun var. Ama bu sefer de sprint mesafelerinde çok ciddi yükselişler var. Yüksek şiddetli koşular daha çok yapılıyor. Bunu yaparken de antrenmanları ona göre organize ediyorsunuz. Müsabaka uygun maç kondisyonlarını geliştirecek tarzda yüksek sprintlerin oluşabileceği antrenmanlar oluşturuyorsunuz. Taktik antrenmanları buna göre yönlendiriyorsunuz. Oyuncuların atletik performanslarını ona göre yönlendiriyorsunuz. Bu bilgi altyapısını oturup oyuncuyla karşılaştırdığınızda sizin elinizde birtakım veriler oluyor. Öyle oyuncularımız var ki atletik performansları çok yüksek, ama teknik katkılarında bazen problemler oluyor. Bunları da değerlendirirken, bu bilgi altyapısı bize oldukça ciddi cevap vermiş oluyor. Bunun 2 boyutu var. 1. boyutu atletik boyutu, 2. boyutu performans boyutu. Yani performans dediğimizde teknik ve taktik analiz bölümü, 2sinin de aynı zaman uyumlu hale getirilmesi gerekiyor. Yani maçı 1 kez televizyondan izleyip ben bu işi bilirim diye karar vermek çok bana subjektif geliyor. Çok ciddi maç izleyen ve bunun çok tekrarını yapanlarda böyle refleksler oluşuyor. Biraz bu işi korteksle birleştirip yani akıl ve duygu yönüyle birleştirip ikisiyle beraber karar vermek ciddi bir analiz altyapısını gerektiriyor. O yüzden orda harcanan emeğe de biraz insanlar saygı duymalı bence.

Siz oyuncuların antrenmanlardan keyif almasına çok önem veriyorsunuz? Bunun sebebi nedir?

ir işi severek yapmıyorsan ve keyif almıyorsan, yaptığın işte mutlu değilsen performansın olmaz. Adımların geri geri gidecektir. Kendi varlığını orada hissedemeyeceksindir. Bir yerde bir grubun mutlu olması için size sunulan imkanların ve size sağlanan ortamın kıymeti ve değeri var. Sayın Başkanımız, Yönetim Kurulu’nun futbolcularla olan iletişimlerindeki objektifliği benim çok hoşuma gidiyor. Oyuncuların net bir şekilde ne yapacağı belli şu anda. Öncelikle çok sıkıntılı ve dertli diye tanımladığımız Fenerbahçe’de ekonomik sorunlar yok. Böyle bir problem olmadığı için oyuncuların bir kaygısı oluşmuyor.

En çok gol atan takım, en yakın rakibine 8 puan fark atmış bir takım. Ortaya konan performansı değerlendirdiğinizde sezon sonunda ne görüyorsunuz?

Bizim de mutlu olmadığımız, kazanırken kaybedebileceğimiz, daha erken koparabileceğimiz maçlar oldu. Eksiklerimiz var, zaman zaman oyuncu yapısından kaynaklanan problemler de var, bunların hepsi Fenerbahçe’nin kazanmaması anlamı taşımıyor. Birlikte olduğumuzda, oyunu forse etmek için disiplinli oynadığımızda rakibimize üstünlük kurabileceğimiz çok özelliklerimiz var. İnancımız şu: Biz mücadele ettiğimizde hiçbir maçı kaybetmeyiz. Eğer o isteğimizi, o coşkumuzu o kafamızdaki Fenerbahçe’yi sahaya koyarsak kazanırız, kimse bize dayanamaz. Biz böyle güçlü bir takımız. Öncelikle rakiplerimize ciddi saygı duymamız gerekiyor. Bizim için her rakip çok kıymetli ve çok özel. Bu konuda deneyimler de elde ettik. Hiçbir rakibi küçümsemeyi, rakibe karşı gevşemeyi, ya da rakibin olumsuz süreçlerinden kendimize çıkar elde etmeyi düşünmüyoruz. Her rakibimizin her pozisyonu ciddidir, her pozisyonuna saygı duyacağız, kazanmak için de en iyisini yapmaya gayret edeceğiz, felsefemiz ve iş disiplinimiz bu.

180 antrenman yaptınız. Antrenmanların genel olarak daha sert, daha coşkulu daha agresif olmasını istediniz. Oyuncuların son ana kadar antrenmanların içinde olmasını istediniz. Şu anda istediğiniz antrenman kalitesinde neredesiniz?

Bir takım eksiklerimiz var. Taktiksel anlamda oyun disiplini anlamında bazı eksiklerin beni rahatsız ettiği anlar oldu ve hala var. Bunu gidermek için çok daha fazla çalışmamız gerekiyor. Fazlasıyla tekrar yapmamız gerekiyor. Hafta içerisinde çalışacak çok zamanımızın olması avantajımız ve daha az yıpranacağız. Şu ana kadar yaptıklarımızın daha iyisini yapmalıyız ve yapacağımıza da inanıyorum. Devre arasında yapacağımız çalışmalar bunu bize verimli bir şekilde geri döndürecektir. Özellikle top rakipteyken çok daha iyi oynamalıyız. Hücumlarda biraz daha takım oyunu sağlamalıyız, daha agresif oynamalıyız. Bunları yapabilecek oyunculardan kuruluyuz. Oyuncularımız hem fiziksel hem de ruhsal olarak bunları yapmaya çok müsait. Biz de onlardan bunu istiyoruz ve karşılayabileceklerini düşünüyorum. 2. yarıda daha iyi olacağımızı düşünüyorum.

43 gol, sezon sonu için 100 gol barajını gösteriyor mu?

Öyle bir iddiamız yok. Atabildiğimiz kadar atmayı istemek en doğal hakkımız. Bu bir yarış ve en iyisini yapmaya gayret ediyoruz. Böyle bir skor vermek doğru değil, ama kendi içimizdeki yarışlarda ve paylaşımlarda herkesin en iyisini yapmasını istiyoruz. Sonuç oraya getiriyorsa o da olacaktır, ama bu bir şart, bir koşul değildir. Şu anda birçok kimse bizimle ilgili eleştiride bulunuyor, saygı duyuyoruz, ama biz dediğiniz skorlara takılmış değiliz. Bizim takıldığımız skorlar kendi skorlarımızın daha iyisini yapmak olacaktır, onun da sonucunda ne olacak bakacağız.

Çalıştırdığınız takımlarda gol krallarından ziyade çok gol atan takım hüviyetini görüyoruz. Fenerbahçe’nin hedeflediğiniz noktaya doğru ilerlediğini düşünüyor musunuz?

Gol ağırlığı önde oynayan 4 oyuncumuzda. Bunlara orta sahadan katılım olması gerekiyor. Savunma oyuncularının da duran toplarda katkısı olması gerekiyor. Şu anda duran toplar konusunda oldukça başarılıyız, bu konuda yüksek ve atletik oyuncularımızın performansları çok iyi. Orta sahanın birazcık daha skora katkı yapması gerektiğini düşünüyorum, 2. yarıda bununla ilgili çalışacağız.

Kariyerinize baktığımızda alt yapı konusuna ilgi duyduğunuzu ve bu konuda çalışma yaptığınız biliyoruz. Gençlik Geliştirme Koordinatörü Şenol Çorlu ile de alt yapılar konusunda irtibat içinde olduğunuzu biliyoruz. Antrenmanlarda genç futbolculara da yer veriyorsunuz. Alt yapı Türkiye’de çok konuşuluyor, sizin düşünceleriniz nedir?

Bu konuda sayın Başkanımızla birkaç kez ciddi konuşmalarımız oldu. Onun ve kulübümüzün bakış açısını çok iyi biliyorum. Artık genç ve yetenekli oyuncuların yönelme zamanı geldi. Çünkü bu gidişat ve maliyetler hepimizi çok ciddi sıkıntıya sokacak. Kendi değerlerimizi bulmak ve yaratmak zorundayız. Tabii bu zaman içerisinde gerçekleşecek. Fenerbahçe’nin bu konuda oldukça iyi planları var, scout ekibi kuruldu, çalışmaları başladı. Ama bizim şu anda tek hedefimiz şampiyonluk, biz her şeyimizle şampiyonluğa kilitlendik. Onun için şu anda alt yapımızdan A takımda hemen oynatabileceğimiz oyuncu yok. Ama kiralık olarak verdiğimiz genç oyuncularımız var, hepsini takip ediyoruz. Kendi alt yapılarımızda yaş olarak küçük ama yetenek olarak büyük birkaç oyuncumuz var. Devre arası kampında alt yapıdan 8 veya 10 oyuncuyu bulacak bir katılım olacak. 15 antrenmanda 10’ar oyuncu bizimle oldu. Onları tanıma fırsatımız oldu. Yetenekli oyuncular var. Onların kazanılması için bir başka plan daha var, ama şimdi onun üzerinde çok durmuyorum. Birkaç girişimle iyi bir alt yapı organizasyonu da doğabilir. Türkiye’de genç oyuncuların yetişmediği, çok fazla A takımlara kazandırılmadığı bir ortam da Türkiye’de var. Türkiye’de maalesef çok gereksiz olduğunu düşündüğüm birkaç tartışma var. Felsefe olarak şuna karşıyım: Yabancı oyuncu kısıtlamasıyla alt yapıların kalkındırılmasına hiç anlam veremiyorum. İkisi ayrı şeyler, biri ağaçsa direği direktir. Alt yapı ayrı bir kavramdır, üst taraf ayrı bir kavramdır. Biz Süper ligi nasıl konumlandırıyor, neyi hedefliyoruz? Süper ligde hangi hedeflerimize ulaşıp hangi rekabetin içinde olacağız? Avrupa ile nasıl bir rekabet içerisinde olacağız? Düşüncelerimiz içerisinde nasıl bir oyuncu profili düşünüyoruz? Kulüplerimizin nasıl bir katılımla bu işin içerisinde olmasını istiyoruz? Biz pahalı bir ligiz. Biz İspanya, Almanya, İngiltere Fransa ve İtalya ile bir takım yerlerde yarışıyoruz, onların arkasından geliyoruz. Yabancı konusunda rekabet edeceğimiz yerleri düşünmeliyiz ve bu kaliteyi nasıl planlayacağımıza karar vermemiz gerekiyor. Üst yapılardaki oyuncu kısıtlamalarıyla alt yapıların gelişeceğini düşünüyoruz. Alt yapıyla ilgili aldığımız önlem bu kadar, diğer önlemlerin hiçbir ciddiyeti yok. Birçok takımımızın elit ve akademi liglerde takımları yok. Birçok Süper lig takımının yaz dışında spor okulları yok, daha doğrusu futbol okulları yok. Yazın da bunu birkaç kuruş para kazanmak adına yapıyorlar. Birçok takımın alt yapısı olmadığı gibi alt yapı tesisleri de gayri ciddi. Bir takımın yıllık 30-35 milyon euro bir harcaması olduğunu düşünürseniz şehrin değerleriyle dahi olsa birkaç milyon euroluk alt yapı organizasyonuna ciddiyetle bakıldığını düşünmüyorum. Gittiğim yerlerde ilginin hiç olmadığını düşünüyorum. Türkiye’nin spor, sanat ve kültürde alt yapı sorununun olduğunun da altını çizmemiz lazım. Maalesef oyuncu üretemiyoruz. Ama yabancı konusunda bir karar alındı. Kulüpler Birliği toplandı ve karar aldı, biz de Fenerbahçe olarak kararın altına imza attık bütün kulüpler gibi. Ve bu imzalar atıldıktan sonra süreç başladı. Takımımızı ona göre konumlandırdık.Biz takımlar içinde en mağduruyuz. 2. bir 3 temmuz vakası yaşandı. UEFA’dan ihraç olduk, hepimiz için çok üzücü olan bir süreçti.Bunları yaşamış bir takımız, oyuncularıma çok üzülüyorum. Değerli oyuncularımız var; Yobo gibi, Kadlec gibi, Holmen gibi zaman zaman kadroya alamadığım çok değerli oyuncularım var. Bu oyuncular kadroya giremiyorlar, ama bu planlama yapılmış, altına imza atılmış. Olası şey değil, biz mahallede bile kriket oynarken oyunun kuralını oynarken değiştirmezdik. Şimdi oyunun kuralını değiştirmekten bahsediliyor. Futbol bu kadar yap boz yapılacak bir oyun değil. Bu kadar yap bozun yapılacağı bir sorumluluk alanı değil. Çok ciddi bir sorumsuzluk bu, hadi olmadı 10 olsun, hadi 6’ydı, 2 daha ilave edelim. Bu kadar oynanmaz bu işlerle. Bir plan belirlenir ve bu belli bir felsefenin ve temelin üzerine oturtulur. Temel ne? 6+0’ın temelini bana anlat. Ya da 6+2’nin temelini anlat. Nereye gitmek istiyoruz, bunun felsefesi ne? Alt yapıdan oyuncu mu yetiştirmek? Alt yapıdan oyuncuyu böyle yetiştiremezsiniz ki. Buradan da sonuca gidemezsiniz. Şu anda bir karar alınmış. Alınan karar belli. Şimdi mi değiştireceğiz? Oyun oynanırken birileri istiyor diye 6+1 mi yapacağız? Ya da 6+4 mü yapacağız? Ya da serbest mi bırakacağız? Artık bu şekilde komik duruma düşüyoruz. Bir kural kondu ve oyun devam ederken değiştirilmez. Tavla oynanırken bazı zarları devreden çıkarmak mümkün mü? Böyle bir karar alınmış ve oyunun sonuna kadar bu karar devam edecek. Ona göre de planlama yapacağız. Herkes de planlaması yaptı oynayacağız, bu oyunun kuralı bu.

Kaynak: EuroSport.com

Son Dakika Spor Birileri İstiyor Diye Kural Değişmez' - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement