Hdp Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Başkanlık tartışmaları ile ilgili, "Biz özgürlükçü, sivil, demokratik bir anayasa istiyoruz. Ama tartışmanın başkanlık üzerinden yapılması yanlış bir yaklaşımdır. Bizim başkanlıkla ilgili tavrımız kişisel değildir. Şahsen ben başkan seçileceğimi bilsem de ne ben, ne de partimiz HDP, başkanlık sistemiyle ilgili bir tartışmanın içine girmez. Bu doğru bir yaklaşım da olmaz" dedi.
"BAŞKANLIK TAVRIMIZ KİŞİSEL DEĞİLDİR"
Diyarbakır'da bulunan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bir grup gazeteci ile bir araya gelerek Başbakanlık tartışmaları, çözüm süreci, HDP'nin Ocak ayında yapacağı kongre ile ilgili açıklamalarda bulundu. Demirtaş, her şeyden önce Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu, özgürlükçü, sivil, demokratik bir anayasa istediklerini belirterek, "Darbe anayasasından, Kenan Evren anayasasından Türkiye'nin kurtulması lazım. Ama tartışmanın başkanlık üzerinden yapılması yanlış bir yaklaşımdır. Şu anda Kenan Evren anayasasının tek eksiği başkanlık sistemi mi? Her şey doğru düzgün de, bir başkanlığı mı eksik anayasanın? O nedenle anayasada tartışılması gereken asıl önemli mevzular temel insan hakları, özgürlükler konusudur. Bu konudaki yaklaşımların öne çıkması lazım. Hangi parti bu konuda ne söylüyor? Bizler onu duymak isteriz. Partimizin Türkiye'nin idari yapılanmasıyla ilgili önerileri önceki Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda resmi olarak sunulmuş durumda. Biz güçlendirilmiş demokratik bir parlamenter sistem ve güçlü yerinden yönetim modeli önerdik. Partimizin bu konudaki tutumunda herhangi bir değişiklik yok. Değişliği gerektirecek bir şey de yok. Bizim başkanlıkla ilgili tavrımız kişisel değildir. Şahsen ben başkan seçileceğimi bilsem de ne ben, ne de partimiz HDP, başkanlık sistemiyle ilgili bir tartışmanın içine girmez. Bu doğru bir yaklaşım da olmaz. Türkiye'nin gündemi başkanlık filan değildir. Anayasayı da onun üzerinden tartışmayı biz doğru görmüyoruz. Partimizin tutumu, yaklaşımını değiştirecek herhangi bir yeni gelişme de yoktur. Anayasayı da tartışmaya hazırız. Anayasa uzlaşma komisyonu kurulursa görev almaya hazırız ve dediğim gibi bütün maddelerini biz daha güçlü bir demokrasi ile nasıl buluşturabiliriz? Buna bakarız. Bunun dışında sırf tartışmalara girmenin anlamı yok ve dediğim gibi Türkiye'nin darbe anayasasından kurtulması için de herkesin biraz kendini merkeze koymaktan vazgeçmesi lazım. Biz parti olarak PM ve merkez yönetim kurulunda da bütün bu konuları tartışacağız, değerlendireceğiz. Dediğim gibi tutumumuzu değiştirmeyi gerektirecek hiç bir şey yoktur"diye konuştu.
"HİÇ BİR KİRLİ PAZARLIĞIN VE AHLAKSIZ, İLKESİZ UZLAŞMANIN İÇİNDE OLMADIK, OLMAYIZ"
Demirtaş, anayasanın parlamentonun çatısı altında yapılıp, tartışılması gerektiğini ifade ederek, "Yeni anayasa konusunda bizim irademiz var. Öncelikli olarak görev parlamentonundur. Ama tartışma toplumun bütün hücrelerine kadar yayılmalıdır. Toplum yapmalıdır bu sözleşmeyi, parlamento sadece onaylayacaktır. Yoksa sarayda, ya da meclis çatısı altında kapalı kapılar arkasında anayasa yapılmaz. Şunu da herkes net olarak bilsin, altını çiziyorum, çize, çize söylüyorum; Biz hiç kirli bir pazarlığın içinde olmadık bugüne kadar. Hiç bir ahlaksız, ilkesiz bir uzlaşmanın içinde olmadık. Bundan sonra da olmayız. Halkın huzurunda ne söz verdiysek, o sözlerimizin arkasındayız. Biz demokrasi istiyoruz, özgürlük istiyoruz. Bunun sözünü verdik halkımıza" dedi.
"2 PARTİNİN ÇÖZÜM SÜRECİNİ YÜRÜTMESİ SONUÇ ALMAYABİLİR"
Çözüm süreci ile ilgili de konuşan Demirtaş, toplumun önünde en acı sorun çatışma, ölüm, kan, gözyaşı meselesi olduğunu, çözüm sürecinin isminin şöyle veya böyle komasının çok ta önemli olmadığını belirterek, şunları söyledi:
"Fakat çözüm sürecini buzdolabına koyanlar, şu 6 ay içerisinde neredeyse bin 500 insanın ölümüne yol açtılar. ve bunun neden yapıldığı çok iyi ortaya çıktı. Oylarını arttırmak için kendilerini toplum nezdinde vazgeçilmez, tek bir iktidar alternatifi sunmak için bunları yaptılar. Fakat bir yandan da yeniden çözüm sürecine dönülmesi için yolunu hep birlikte açmamız gerekiyor. Çözüm dediğimiz şey, HDP için, AKP için öngördüğümüz bir süreç değildir. Bütün Türkiye'yi ilgilendiren, hepimizi, Türkü de Kürdü de ilgilendiren vazgeçilmez bir barış arayışıdır. Dolayısıyla yeni parlamento çözüm sürecini acilen gündemine almalıdır ve parlamento çözümün merkezinde olmalıdır, partiler değil. Parlamentonun kendisi çözümün merkezi haline gelmelidir. Şu partinin, bu partinin öncülüğünü yaptığı bir çözüm süreci, geçmiş dönemlerde de görüldü. Ciddi sıkıntılara yolaçabiliyor. Bu HDP de olsa, AKP de olsa, sadece 2 partinin çözüm sürecini yürütmesi sonuç almayabilir. Ama parlamento, resmi olarak görev üstlenir, bir komisyon aracılığıyla çözüm sürecinin resmi muhatabı haline gelirse bu herkesi rahatlatır, doğru yöntem bu olur. Ama tabi ki tartışılması lazım. Öncelikle olarak hükümetin yapması gereken şey, karşılıklı ateşkes pozisyonuna, çatışmasızlık pozisyonuna dönülecek bir irade ortaya koymalıdır. Şimdi bir yandan operasyonla tüm hızıyla devam edeceğiz. Öbür taraftan kardeşlik süreci falan gibi bir şeyle, birbiriyle uyumlu yaklaşımlar değil. Bütünlüklü olarak ele almak lazım, çatışmalar bir dursun, silahlar sussun, yeniden parlamento çözüm sürecini gündemine almalı ve hızlı bir şekilde, toplumu da oyalamadan, şefaf bir şekilde hiç bir muhatabı ve aktörü dışlamadan, bir kaç ay içerisinde ben etkili sonuçlar alabileceğimizi düşünüyorum. Yeter ki samimiyet ortaya konsun. Seçim dönemi, seçim öncesi yaşananlar, bütün bunların hepsi bir kalemde silinecek şeyler değil. AKP'nin geçmiş dönemlerde suçları var, günahları var, topluma karşı işlediği suçlar var, mutlaka topluma karşı hesabını vermesi gereken mevzular var. Bunlardan da vazgeçmeden, bir yandan demokrasi mücadelesi mücadelesini sürdürürken, parlamento içi ve dışında, bir yandan da barış için diyalog kanallarını açık tutması lazım.".
"BİZDE KAZANAMIYORUZ, AKP'DE KAZANAMIYOR"
Kamu güvenliği herkes için önemli olduğunu, kendilerinin de kamu güvenliğinin olmasını istediklerini söyleyen Demirtaş, şöyle dedi: "Ama kamu güvenliği dediğiniz şey, halkın güvenliğidir. Halkın güvenliğini tehdit ederek kamu güvenliği sağlanamaz. Hele hele, sırf askeri ve polisiye tedbirlerle kamu güvenliği asla sağlanamaz. Güvenlikleri sağlayabilecek en etkili şey, özgürlükler ve demokrasidir. Hükümet bu alandan saptığı için kamu güvenliği bozuldu. Bu arayıştan saptığı için kamu güvenliği bozuldu. Yeniden kamu güvenliğinin tesis edilebilmesi, yeniden diyalog kanallarının açılmasına bağlıdır. Güç gösterisi yapmakla, meydan okumakla, tehdit etmekle hiç bir sorun çözülmedi bugüne kadar, çözülmez de. Yeni dönemin AKP tarafından, bir güç zehirlenmesi olarak ele alınmayacağını umut ediyorum. Yani yüzde 49 oy alınca istediğinizi yapamazsınız. Biz varız bu ülkede, yapacağınız her türlü baskı ve zulüm politikasına karşı direnebilecek, göğüs gerebilecek büyük halk kitleleleri vardır. AKP'nin bunu unutmaması lazım. AKP bunları bir güç zehirlenmesi ve kibirle ele alırsa, geçmiş dönemde ne yaşadıysa kısa sürede aynısını yaşar, kesinlikle yaşar. Büyük bir türbülansa girecekler ve bu kez oradan çıkamayacaklar. Güvenlikçi politikalarda ısrar ettikçe, kendi kendini sokan bir akrebe dönüşecekler. Bizim için hükümetin bundan sonraki pratikleri ve söylemleri çok önemlidir, yakından izleyeceğiz. Diyaloğa açık mıdır? ve geçmişten dersler çıkarmış mıdır? Biz de geçmişimizden dersler çıkararak, eksikliklerimizi, yetmezliklerimizi görerek ilerleyeceğiz. Muhataplarımızla, diğer partiler de bunu yaparsa, iyi bir çözüm ortamı sağlanabilir her konularda. Aksi taktirde kimse kurbanlık koyun, kuzu değildir. Tehdit ederek de, boyun eğdirerek de kimse bir şey kazanamaz. Biz de kazanamayız, AKP de kazanamaz."
"HDP, ÇATIŞMA OLMAYAN YERDE ÇOK OY KAYBETTİ, HDP SEÇMENİ SANDIĞA GİTMEDİ"
HDP'nin 7 Haziran'a göre oy düşününün sebepleri arasında sayılan çatışma, handek kazılması, barikat kurulması ve öz yenetim ilanları ile ilişkisinin olup olmadığı ile ilgili bir soru üzerine Demirtaş, "Bir defa biz İsviçre'de seçime girmedik. Bir Kuzey Avrupa ülkesinde seçim yapmadık. Bildiğimiz bir faşizm ortamında, devletin imkanlarını ahtapolt gibi ele geçirmiş, başka kimseye de seçim çalışması yaptırmayan, tek parti diktasına karşı bir seçim kampanyası yürüttük, yürütmeye çalıştık daha doğrusu. Şimdi sanki ortada, eşit ve adil bir seçim yarışı vardı ve biz de bu oyları aldık gibi bir değerlendirme yapılıyor. Çok yanlış. AKP, bizim şartlarımızda seçime girmiş olsaydı, iddia ediyorum yüzde 3 oranında oy alamazdı. Dolayısıyla bu yüzde 11 oyumuz, bütün kızıl kıyamete karşı çok başarılı bir halk iradesi çalışmasıdır. Tümüyle de öz gücümüzdür. Şu ortaya çıkmıştır; HDP kemik tabanıyla en kötü, en saldırı altında olduğu halde yüzde 11'lik bir kenetlenme yaşayabilecek bir partidir ve Türkiye'nin siyasi ana akımıdır. Bunu kimse değiştiremez. Her türlü hileyeye, baraj altında bırakmak için her türlü sahtekarlığa, saldırılar yaptılar, katliam yaptılar fakat bunu başaramadılar. Çatışma ortamından partiler etkilenmez mi? Etkilenir elbette. Şüphesiz etkilenir ama bizim en çok oy kaybettiğimiz yerler, çatışmaların olduğu yerler değil. Biz batıda daha fazla oy kaybettik. İstanbul'da örneğin daha fazla kaybettik. ve bu kaybettiğimiz oylar da bir başka partiye gitmedi. Bizim tespit ettiğimiz kadarıyla, seçmenimizin sandığa gitmeme gibi bir durumu gelişti. Örneğin, 7 Haziran'a göre AKP'ye en az oy kaptıran biziz. Daha çok HDP seçmenin sandığa gitmediği gibi bir eğilim seziyoruz. ve bunu da büyük bir öz güvenle değerlendireceğiz. Nerde eksik kaldığımızı değerlendireceğiz" dedi.
"MEVZU DEMİRTAŞ-YÜKSEKDAĞ DEĞİL, GÖREV ALABİLİRİZ, ALMAYABİLİRİZ"
HDP'nin Ocak ayında yapılacak olan büyük kongresi ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Demirtaş, şunları söyledi:
"Cumhurbaşkanlığı seçiminden bu yana biz HDP'yi toparlayacak fırsatı bulmadık, bulamadık maalesef seçim yoğunluğu nedeniyle. Şimdi Cumhurbaşkanlığı ve sonrasında yaşadığımız iki seçim deneyiminden de yola çıkarak, eksik kaldığımız her yeri gözden geçireceğiz. Biz iğneyi kendimize batırma konusunda, bir kaygı sahibi değiliz. Siyasetimizde, örgütlenme modelimizde, üslubumuzda, dilimizde, parti programımızda bütün bunları kapsamlı bir özeleştiriye tabi tutacağız. Mücadeleyi sadece parlamentodan ibaret de görmüyoruz. Her taraf bizim için örgütlenme alanıdır. Halkın sorun yaşadığı her yerde biz siyaset yapıyoruz. ve şunu özellikle belirtmek istiyorum; HDP, toplumsallaşacak giderek. Buradan kastettiğim şey şudur; HDK aracılığıyla işçi meclisleri, çiftçi meclisleri, kent meclisleri, kadın meclisleri, gençlik meclisleri, çevre meclisleri, inanç meclisleri, Türkiye'nin her yerinde güçlü halk meclislerinin kurulmasına destek olacağız. Biz partimizi toplumsal zeminde güçlendirmeyi hedefliyoruz. Bizde Eş genel başkanlık dayatmalarla, kendini dayatmayla elde edilmiş makamlar değil. Biz diğer partilere benzemeyiz. Partimizin yetkili kurullarında; PM, parti merkez yürütme kurulu, il teşkilatlarımızla yapacağımız toplantılarda bunların hepsini gözden geçireceğiz. Burda mevzu Demirtaş-Yüksekdağ mevzusu değil, görev alabiliriz, almayabiliriz, bunların hepsine aaçağız. Önemli olan HDP'nin eksikliklerini, yetmezliklerini halka karşı sorumluluklarını yetersiz kaldığı durumlarda, yerinde tespit edip onları tamamlamaktır. Biz burdan meseleye bakıyoruz. Kesinlikle güçlü bir tartışmaya ihtiyaç var. HDP çok olgunlaştı ama yeterli bir parti değil, mükemmele doğru, ideale doğru götürmemiz lazım. Yeni kurulmuş bir parti ama köklü bir geçmişi var. Bunları iyi sentezlememiz lazım. Çok daha ilerici, radikal, demokratik bir parti programı üzerinden çalışmalarımızı yürütmemiz lazım. Daha çok partiyi sokakta, mahallede örgütleyecek çalışmalara bizler ağırlık vereceğiz."
"KÜRTLER KİMSENİN KOÇBAŞI, NE HDP'NİN NEDE AKP'NİN MALI DEĞİLDİR"
HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, 7 Haziran sonuçlarından sonra yapılan emanet oy tartışmaları ile ilgili ise, "Seçimde partiler aynı oyu alacak diye bir şey yok. Seçimler partilerin durumu nedir, halk desteği nedir? Bunu ölçmek için yapılır. Dolayısıyla bir seçimde oylarınız artabilir, diğerinde azabilir. Bu çok normaldir. Asıl sıkıntılı mevzu, demokratik bir seçim ortamı yok, adil, eşitlikçi bir seçim ortamı yok. Dolayısıyla ortaya çıkan oy durumları reel ölçüler değil. Halkın gerçek düşüncelerini bir tespit yapamıyoruz Türkiye'de, buna izin vermiyorlar. Büyük bir hezimet yaşamış değiliz. Kürt oylarının AKP'ye gittiği büyük bir yalandır. Aldığımız yüzde 11'lik oyu kim verdi bize? Hindistanlılar mı bize verdi? Efendim Kürtler AKP'ye geri dönmüş. Saçmalamasınlar, AKP'nin önünde kuyruk önünde bekleyen bazı aday adayları, etrafıyla çevresiyle AKP'ye oy vermiş olabilir. Saygı duyuyoruz, bir şey de demiyoruz. Bize verecekler diye bir şey yok. Ama burada bir kaç milletvekili arttırdılar diye AKP büyük zafer kazanmış havası yaratıyorlar. Rakamlar ortada, Kürtler halen kendi iradesinin arkasındadır, taleplerinin arkasındadır. Özgüvenle, disipli olarak, Türkiye'nin demokrasisine katkı sunmak istiyorlar. Şunu da belirtmek istiyorum; Kürtler kimsenin de Koçbaşı değildir. Yani Kürtler üzerinden tartışma yapıp, bir seçimde Kürtlere hakaret edip, öbür seçimde kürtleri överek, kendi amaçları için Kürtleri kullanmaya çalışanlar da yanılırlar. Biz Kürt-Türk elele verip, Türkiye'de güzel işler yapmaya çalışıyoruz. Biz ne kimsenin aleti olduk, Kürtler ne AK Parti'nin, ne HDP'nin malıdır"diye konuştu. Bir halk iradesi var ortada, kim ona saygı duyarsa Kürtler de ona saygı duyar" diye konuştu.
"CHP'NİN İNSİYATİF ALMASI LAZIMDIR"
Demirtaş, hükümetin oy almış olması, savaş politikalarının onaylandığı anlamına gelmeyeceğini, çatışma, savaş toplumun doğasına aykırı olduğunu ifade ederek, "Toplumun barış sesini yükseltmesi lazım. Başka türlü hükümet bu savaş politikalarından vazgeçmez. Toplum, savaş politikalarına karşı barışta dik bir duruş sergilemelidir. Toplum, çözüm, ateşkes istiyor. Hükümetin kesinlikle buna cevap vermesi lazım. KCK'nın de yeniden diyalog ve müzakereye dönüş yollarını yaratacak bir pozisyonda durması lazım. Ölümlere sebebiyet vermek şu dönem, hiç kimseye kazandırmaz. Herkes daha serinkanlı, en azından barışa şans veren bir pozisyonda durmalı, en az yeni parlamento insiyatif alıp almıyor mu? Bunu hep birlikte görelim. Bunun için biraz zamana ihtiyaç var. ve özellikle Cumhuriyet Halk Partisi'nin insiyatif alması lazım. Ana muhalefet partisi olarak bu konularda ne diyorsa, çok net bir şekilde, karnından konuşmadan, somut projelerle toplumun önüne bir çözüm alternatifi sunması lazım. Bizim bir projemiz var. CHP'nin ki nedir? Ortaya koymalı. ve bizler bir demokrasi projesi etrafında toplanabilmeliyiz. Öyle olursa hükümet savaş politikalarında ısrar da etse sürdüremez. Parlamento barışın öncülüğünü yapar"dedi.
"PARLAMENTO SORUMLULUK ÜSTLENMEZ İSE HDP BİN DEFA İMRALIYA GİTSE NE YAZAR"
Demirtaş, son olarak çözüm sürecinde Abdullah Öcalan ve KCK'nın dışlanarak bir çözümün sağlanamayacağını belirterek, "Öcalan'ın da KCK'nın de sürece dahil edilip, silahsızlanma boyutuyla, bununla ilgili çıkarılacak yasalarla ilgili en azından müzakere etme boyutuyla ve bir bütün olarak Türkiye'de PKK'nın silah kullanmadığı, kullanmayacağı bir ortamı yaratma boyutuyla mutlaka dahil etmeleri lazım. Kim dışlayarak yaparız derse kendisini kandırmış olur. Biz asla böyle bir aldatma içerisine girmedik. 2.5 yıl İmralı'da konuşuldu. O süre içerisinde çatışma olsaydı belki, 5 bin insan yaşamını yitirecekti Allah korusun. O gün insanlar ölmemişse, o görüşmelere borçluyuz. Türkiye bölündü mü? Parçalandı mı? Ne oldu? Artık bu bölünme korkularının, paranoyaların bir tarafa atılması lazım. İşin muhataplarıyla oturup, samimi bir diyalog kurmak gerekir. Ama dediğim gibi eski tarzda da olmaz. Öyle HDP milletvekili adaya gidecek, gelecek konuşacak, böyle bir mekanizma da artık doğru değil. Şeffaf, açık bir çözüm heyeti olmalı. Parlamento sorumluluk üstlenmezse HDP heyeti bin defa İmralı'ya gitse ne yazar. Çözüm çıkmaz. Dolayısıyla biz aman aman hemen İmralı'ya gidelim bir tutum içerisinde değiliz" dedi.
Son Dakika › Güncel › Demirtaş: Başkanlık ile İlgili Tavrımız Kişisel Değil, Tartışmanın Başkanlık Üzerinden Yapılması... - Son Dakika
Sizin düşünceleriniz neler ?