DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ - Son Dakika
Son Dakika Logo
Güncel

DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ

DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ
14.03.2020 09:12

RİZE İLE İZMİR ARASINDA KOLONYA REKABETİ; ÇAY MI ZEYTİN Mİ? ** Rizelilerden dezenfektan için 'çay kolonyası' önerisi** Zeytin kolonyası koronavirüse savaş açtıTÜRKİYE'de görülen 'koronavirüs' vakası sonrası dezenfektan amacıyla satışları artan 'kolonya' için Rizeliler, çay katkılı türünün en...

RİZE İLE İZMİR ARASINDA KOLONYA REKABETİ; ÇAY MI ZEYTİN Mİ?

** Rizelilerden dezenfektan için 'çay kolonyası' önerisi

** Zeytin kolonyası koronavirüse savaş açtı

TÜRKİYE'de görülen 'koronavirüs' vakası sonrası dezenfektan amacıyla satışları artan  'kolonya' için Rizeliler, çay katkılı türünün en etkili olduğunu iddia etti. İzmirliler ise zeytin kolonyasının nemlendirici özelliği ile zeytin yaprağındaki asitten dolayı virüsü öldürme özelliği olduğunu savunuyor.

Çay üretiminin büyük çoğunluğunun yapıldığı Rize'de, çay katkılı üretilen kolonyanın görülen 'koronavirüs' vakası sonrası dezenfektan amacıyla satışları arttı. Rizeliler, kolonyanın çay katkılı türünün en etkili olduğunu iddia etti. Çay kolonyasından başka tür kullanmadıklarını anlatan, vatandaşlar her hastalığa şifa olduğuna inanıyor.

Hediyelik eşya ve kolonya satışı yapan Çayhan Sinanoğlu, "Rize'de tek tercihimiz çay kolonyasıdır. Herkes çay kolonyasını tercih ediyor. Çay kolonyası ile virüslerden arınıyoruz. Günde 3, 4 kez kullanıyorum" dedi. Çay kolonyasını satın alan Gültekin Cihan da "Çay kolonyası, yörenin insanı olduğum için bana daha sağlıklı geliyor. Çay bizim ekmek teknemiz olduğu için çay kolonyasını tercih edeceğiz. Hem çay kolonyası bizi virüslerden de koruyor. Bir bardak çay ayrı bir şifa kaynağı, çay içerek içimi temizliyor, kolonyası ile vücudumu temizliyorum. Virüslerden korunuyorum" ifadelerini kullandı.

Kadem Kaplan ise "Bence çay kolonyası bir numara. Çayın memleketinde çay kolonyası kullanılır. Ben dezenfektan olarak çay kolonyasını tercih ediyorum. Herkese de tavsiye ediyorum" diye konuştu.Dezenfektan için çay kolonyasından başka ürün tanımadığını anlatan Hasan Sancaktutanoğlu "Ben çay üreticisiyim. Kolonya da çay kolonyasını tercih ediyorum. Başkaları istediğini tercih edebilir. Ben çay içerim ve çay kolonyasını kullanırım. Çay kolonyası ile virüs temizlenir. Çay her derde devadır" derken, Mehmet Demirci Türkiye'de çay kolonyası bir numaradır. Çayın memlekettin de hem çay içecek hem kolonyasını kullanacaksın. Hem yeşil çay hem siyah çay, hem de kolonyasını kullandığında vücudunda virüs diye bir şey kalmaz" diye konuştu.

ZEYTİN KOLONYASI KORONAVİRÜSE SAVAŞ AÇTI

TORBALI Ovası'nda yetişen zeytinlerin ilçedeki fabrikada işlenmesiyle hazırlanan Torbalı Zeytin Kolonyası antioksidan özelliği sayesinde koronavirüse savaş açtı. Türkiye'nin her tarafından ciddi talep aldıklarını söyleyen Torbalı Ticaret Odası (TTO) Yönetim Kurulu Başkanı Abdulvahap Olgun, nemlendirici özelliği ile zeytin yaprağındaki asitten dolayı zeytin kolonyasının virüsleri öldürme özelliği olduğunu belirterek, "Zeytin kolonyası koronavirüse savaş açtı. Üretilen jel ve diğer dezenfektanlarda da zeytinin hammaddesinden yararlanıyoruz. Koronavirüsü zeytin kolonyası bitirecek" dedi.

Torbalı ilçesinde 5 yıl önce üretimine başlanan, üzerinde Metropolis amblemi ve TTO logosu ile satılan 'Torbalı Zeytin Kolonyası' son günlerin korkulu rüyası koronavirüse karşı savaş açtı. Antioksidan özelliği nedeniyle Türkiye'nin her tarafından zeytin kolonyası talebi aldıklarını belirten TTO Yönetim Kurulu Başkanı Abdulvahap Olgun, siparişlere yetişemediklerini söyledi. Tüm kolonyaların mikrobu stabil hale getirdiğini ancak zeytin kolonyasının zeytin yaprağındaki asit nedeniyle virüs önleyici özellik taşıdığını dile getiren Olgun, "Biz zeytin kolonyası üretirken Torbalı'nın bir simgesi olsun, hediyelik olarak misafirlerimize ikram edelim istedik. Fakat şuanda koronavirüsten dolayı Türkiye'nin her tarafından ciddi talep var. Yetişemiyoruz" dedi. Üretimde bazı sıkıntılar yaşandığına dikkat çeken Olgun, etil alkol bulmakta zorlandıklarını dile getirdi. Kimyasal üretim yapan firmaların birçoğunda dezenfektan ve jel üretimi yapılmaya başlandığını kaydeden Olgun, şöyle konuştu: "Hammadde maliyetlerinde artış var. Daha önce 1 dolara alınan etil alkol şuanda 5-6 katına çıktı. Buna razıyız ama bulabilene aşkolsun. Üreten firma çok az. Kolonyalar mikrobu stabil hale getiriyor. Fakat zeytin kolonyasının nemlendirici özelliği ile zeytin yaprağındaki asitten dolayı öldürme özelliği var. Koronavirüse de birebir. Üretimde sıkıntımız var çünkü alkol bulmak zorlaştı. Üretim devam ediyor. Herkes elindeki hammaddeyi kullanarak bunu sürdürüyor. Fakat yeni hammadde tedariki noktasında çok büyük sıkıntı var. Fiyatlar ciddi yükseldi. Kolonya fiyatlarındaki yükseliş üreticiden kaynaklanmıyor. Maalesef etil alkol bulma sıkıntısı var fiyatlar bu nedenle arttı. Zeytin kolonyası koronavirüse savaş açtı. Üretilen jel ve diğer dezenfektanlarda da zeytinin hammaddesinden yararlanıyoruz. Koronavirüsü zeytin kolonyası bitirecek."'BÜTÜN MÜŞTERİLERE HİTAP EDEMİYORUZ'Kimya mühendisi ve sorumlu müdür Rıfat Candan da zeytin kolonyası üretiminde hammadde olarak etil alkol kullandıklarını ifade etti. Etil alkolün 96 ile 99 derece arasında olduğuna dikkat çeken Candan, "Esansımız da zeytin kolonyasına uygun içerikte seçilerek antioksidan maddeler kullanılarak yapılır. İşletmemizde yapılan zeytin kolonyası en az 1 hafta dinlendirilir. Sonra tüketiciye sunulur. Kalite kontrolleri ve ambalaj kontrolü yapılır" dedi. Günümüzde yaygınlaşan koronavirüse karşın gerekli tedbirlerin alındığını belirten Candan, "Jel türünde antioksidan koruyucular üretiliyor. Antioksidan üretilirken de bir miktar yüzde 70 oranında alkol kullanılmaktadır. Etil alkolün piyasada olmayışı biz imalatçıları zor durumda bırakmaktadır. İstediğimiz bütün müşterilere hitap edemiyoruz" diye konuştu. Candan, zeytin kolonyalarının istenilen derecede üretilebileceğini söyleyerek 60-70-80 derece alkol içerebileceğini anlattı. Kolonya literatürüne göre esans yüzdesinin ise yüzde 1.5 olduğunu anlatan Candan, zeytin kolonyasının güzel kokusu ve ferahlatıcı etkisiyle tüketiciye sunulduğunu sözlerine ekledi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ (RİZE)Kolonya detayıVatandaş röp.İşletme Röp. Muhabir anonsu (Arzu ERBAŞ)

HABER: Arzu Erbaş KAMERA: Mehmet Can PEÇE/ RİZE

//////////////

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ (İZMİR)-Zeytinin toplanmasından arşiv görüntü,-Zeytinin sıkılması ve işlemden geçirilmesinden arşiv görüntü,-İşçilerin kolonyayı şişelemesinden görüntü,-Anons,-TTO Yönetim Kurulu Başkanı Abdulvahap Olgun ile röportaj-Kimya mühendisi Rıfat Candan ile röportaj

Haber: Nevra UÇKAÇ - Kamera: Ahmet Turhan ALTAY-Tekin GÜRBULAK/ İZMİR,

========================================

Doç. Dr. Candevir: Adana, koronavirüse karşı şanslı illerden

ÇUKUROVA Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aslıhan Candevir, koronavirüs salgınında korkulacak bir durum olmadığını belirterek, virüsün sıcak havada daha zor yayıldığını, bu nedenle Adana'nın şanslı illerden olduğunu söyledi.Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede dünyaya yayılan koronavirüs, 130 binden fazla insanın hastalığa yakalanmasına neden oldu. Yaklaşık 5 bin insanın ölümüne yol açan salgının, Türkiye'de de beş kişide görülmesinin ardından tedbirler artırıldı. Uzmanlar salgından korunmak için kişisel temizliğin önemine vurgu yaparken, halk da yapılan açıklamalara göre önlem almaya devam ediyor. Maske ve eldiven kullanan vatandaşlar, çantalarından kolonya ve antibakteriyel dezenfektanları da eksik etmiyor. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aslıhan Candevir de koronavirüsle ilgili açıklamalarda bulundu. Candevir, koronavirüsten korkmanın bir anlamı olmadığını belirterek, virüsü bilmenin ve önlem almanın önemli olduğunu söyledi. Tüm dünyayı etkisi altına alan bir virüsün Türkiye'ye gelmemesine ihtimal vermediklerini ve bundan dolayı gerekli önlemlerin alındığını ifade eden Doç. Dr. Candevir, "Alınabilecek önlemlerden en önemlisi el hijyeni. Ellerin düzenli olarak en az 20 saniye boyunca yıkanması gerekiyor. Ayrıca insanların, mümkün olduğunca kapalı ve kalabalık alanlarda bulunmasını çok önermiyoruz. Çünkü bu tip ortamlarda virüsün bulaşması kolaylaşıyor. Hijyen konusunda alkol bazlı el dezenfektanları ve kolonya da hızlı etki ediyor. Eğer ellerde gözle görülür bir kirlilik yoksa, dezenfektan ve kolonya kullanılabilir" diye konuştu.

'HAVALARIN ISINMASIYLA VİRÜSÜN YAYILIMI AZALACAK'Koronavirüsün yüksek hava sıcaklıklarında daha zor yayıldığını kaydeden Doç. Dr. Candevir, "8 derece sıcaklık, virüsün en sevdiği hava sıcaklığı. Koronavirüs de kışı seven bir virüs. Soğukta hem daha kolay yaşıyor hem de insanların kapalı ortamlarda bulunmasndan dolayı daha kolay yayılıyor. Havalar ısındığında tamamen kaybolması anlamına gelmese de virüsün yayılımı azalacaktır. Güneş ışığı da çok önemli. Çünkü ultraviyole ışınlar birçok mikroorganizmanın ölmesini sağlıyor. Adana'da güneşin uzun süre kendini göstermesinden dolayı şanslıyız" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Doç. Dr. Aslıhan Candevir ile röp.Aslıhan Candevir'in doğru el yıkamayı göstermesiDezenfektan ile elini temizlemesi Detaylar

Haber: Anıl ATAR-Kamera: Can ÇELİK/ADANA,==============================

Koronavirüse karşı koruyucu tulum siparişlerine yetişemiyorlar

GAZİANTEP'te penye ve tişört üretimini bırakarak koronavirüse karşı koruyucu tulum (laminasyonlu tulum) üretmeye başlayan tekstil atölyesi, siparişlere yetişemiyor. En çok talebin virüsün ilk ortaya çıktığı Çin'den geldiğini belirten işletmeci Sema Albayram, "Türkiye'de de hastaneler talep etmeye başladı, siparişlere yetişmeye çalışıyoruz" dedi.Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan korona virüs hızla yayılarak can almaya devam ederken, maske, önlük, tulum gibi medikal ürünlere de talep yoğunlaştı. Tekstil firmaları ise salgının ardından sağlık görevlilerinin giydiği kimyasallara karşı koruyucu olarak kullanılan laminasyonlu tulum üretimine geçti. Gaziantep'teki firmanın üretim kapasitesini arttırarak ürettiği tulumlar, başta Çin olmak üzere İtalya ve İran'ın yanı sıra birçok Avrupa ülkesine ihraç ediliyor.Nonwoven denilen kumaştan üretilen tulumlar değişik tipteki elyafların farklı metotlarla işlenmesiyle oluşturuluyor. Sıvı geçirmeyen tulumlar, tek kullanımlık olmasının yanı sıra dışarıdan gelen rüzgar, su gibi herhangi bir temasa karşı koruyucu özelliği ile dikkat çekiyor.

EN FAZLA TALEP ÇİN'DENAtölye sahibi Sema Albayram, tulumlar için Çin'den çok fazla talep geldiğini söyledi.Virüs öncesi atölyelerinde penye ve tişört üretimi yaptıklarını anlatan Albayram, "Virüs yayılmadan önce biz burada tişört ve penye üretiyorduk. Ancak artık talep artınca tulum üretmeye başladık. Burada penye üretimi durdu, artık tulum üretiyoruz. Talebin yoğunluğundan dolayı son 2 aydır koruyucu tulum imalatına yoğunluk vermiş durumdayız" dedi.

'TALEBİ KAŞILAYAMAYACAK DURUMA GELDİK'Sema Albayram, talebi karşılayamadıklarını ifade ederek, "Şu anda Çin çok yoğun bir şekilde talep ediyor. O bölgede karantinaya alınmış şehirlerde sokağa tulum giymeden çıkmak yasak. O nedenle son 2-3 aydır talep çoğaldı. Artık atölyeler ve fabrikalar talebi karşılayamayacak duruma geldi" diye konuştu.

'GÜNDE 5 BİN TULUM ÜRETİYORUZ'Gaziantep'te birçok tekstil işletmecisinin tulum üretimine yöneldiğine dikkat çeken Albayram, "Bu kumaşın mikropları geçirmeyen bir özelliği var. Şu anda virüsten koruyucu olduğu için talep çok geliyor. Gaziantep'te birçok tekstilci tulum, maske, eldiven gibi ürünler üretmeye başladı. Biz sadece bu atölyede günlük 5 bin civarı tulum üretimi yapıyoruz" diye konuştu.Tulumdaki fiyatların attığını da vurgulayan Sema Albayram, daha önce 3 dolar civarı olan tulumun fiyatının şimdi 6 dolar düzeyine yükseldiğini kaydetti.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Tulumun dikildiği atölyeDikim çalışması Tulumun dikimiTulumun giydirilişiSema Albayram ile röp.Genel ve detay görüntüler

Haber-Kamera: Kadir GÜNEŞ/ GAZİANTEP,=======================================

Cezaevinde kolonya ve dezenfektan üretimi 2 kat artırıldı

DİYARBAKIR Açık Ceza İnfaz Kurumu'nda hükümlülerin kolonya ve dezenfektan ürettiği atölyedeki kapasite, koronavirüs salgınıyla birlikte piyasadaki talebin artması nedeniyle iki katına çıkarıldı. Atölyedeki 50 hükümlünün günde 80 ton ürettiği kolonya ve dezenfektanlar, iç piyasada satışa sunuluyor.

CEZAEVİNDE GÜNLÜK ÜRETİM 50 TONA ÇIKARILDIDünyada hızla yayılan ve Türkiye'de de görülen koronavirüs vakalarından sonra temizlik ve dezenfektan ürünlere yoğun talep artışı yaşandı. Üretim yapılan fabrika ve atölyelerde bu talebi karşılamak için üretim kapasitesini arttırma yoluna gitti. Bu kapsamda Diyarbakır Ceza İnfaz Kurumları İş Yurtları Müdürlüğü bünyesinde kolonya ve dezenfektan üretilen, 50 hükümlünün çalıştığı atölyedeki kapasite de 2 katına çıkarıldı. Gelen talepler doğrultusunda kapasite çift vardiya sistemiyle çalışılmaya başlanan atölyede günlük 80 ton üretim yapılıyor.

'ÜRÜNLERİMİZ SON DERECE KALİTELİ'Diyarbakır Açık Ceza İnfaz Kurumları İş Yurtları Müdürlüğü bünyesinde görev yapan kimyager Remziye Aslan, koronavirüs vakalarından sonra kapasitelerini iki katına çıkardıklarını belirterek, "Çamaşır suyu, yüzey temizleyici ve kolonya üretmekteyiz. Ülkemizdeki koronavirüs vakasından sonra ortalama üretim kapasitemiz günlük 40 tondan, 80-100 ton üretim kapasitesine ulaşmış durumda. Özellikle ceza infaz kurumlarımız, askeri kurumlar, kamu kurum ve kuruluşları ile iş yurtları bünyesinde faaliyet gösteren halka açık satış mağazalarımıza bu ürünlerimizi göndererek mevcut talepleri karşılamaktayız. Ürünlerimiz son derece kaliteli olup bu anlamdaki ihtiyacı iyi bir şekilde karşıladığından emin bir şekilde üretimimize vardiyalı olarak devam etmekteyiz. Ayrıca gerek üretim gerekse mesleki anlamda yanımızda çalışan hükümlü arkadaşlarımıza meslek edindirerek tahliye olduklarında bu alanlarda üretim yapan iş yerlerinde iş bulma imkanı sağlayarak bu alanda köprü görevi de yürütmüş oluyoruzö dedi.

'HÜKÜMLÜLERE MESLEK EDİNDİRİYORUZ'Diyarbakır Açık Ceza İnfaz Kurumu Müdürü Yüksel Alan ise kurumda yaklaşık 1300 hükümlü barındırdıklarını ifade ederek, bu kişilerin meslek sahibi olmalarını sağladıklarını ifade etti. Alan, şunları söyledi: "Çeşitli iş kollarında faaliyet gösteriyoruz. Şu anda bulunduğumuz alanda deterjan ve kozmetik ürünleri atölyemiz var. Burada ortalama 50 hükümlü istihdamı sağlanmaktadır. Sigortalı olarak çalıştırılıyorlar. Burada hükümlülerimize meslek edindiriyoruz. Edindikleri meslekle dışarıda aynı alanda üretim yapan işyerlerinde iş bulabilir duruma getiriyoruz. Üreterek topluma yeniden kazandırma çalışmalarımız bunlar. Bunun haricinde tekstil, mobilya, ekmek üretimi, yemek üretimi var. Toplamda 300'ün üzerinde hükümlü çalıştırıyoruz. Hükümlülerimize aynı zamanda belli bir ücret veriyoruz. Sigorta yapıyoruz. Bundan faydalanıyorlar. Bunun karşılığında iş yurtlarında çalıştıkları zaman iaşe bedeli ödemiyorlar."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Diyarbakır açık cezaeviÜretim ve imalat yeriDezenfekte ürünlerinin üretim aşamalarıÇalışan hükümlülerMuhabir Emrah Kızıl anonsÜretilen ürünlerRemziye Aslan'ın röportajıCezaevi Müdürü Yüksel Alan'ın röportajıGenel ve detay görüntüler

Haber-Kamera: Emrah KIZIL - Mehmet Mucahit CEYLAN/ DİYARBAKIR,=============================================

Koronavirüse karşı 4 doğal koruyucu

Akdeniz Üniversitesi'nden farmakoloji uzmanı Prof. Dr. Coşkun Usta, koronovirüsten korunmak için vücuttaki NRF2 faktörünün aktif hale getirilmesi ve D vitamininin önemine değindi. Prof. Dr. Usta, NRF2'yi, brokoli, zerdeçalın içeriğinde bulunan kurkumin, biberiye, üzümün kendisi ve çinkonun harekete geçirdiğini söyledi.

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Coşkun Usta, koronavirüsten korunma yöntemiyle ilgili açıklamalarda bulundu. Virüsün akrabaları tıp dünyasında çok yakından tanındığı için onlara yönelik bir tedavi metodu geliştirildiğini, ancak koronavirüsün henüz tedavisinin olmadığını söyleyen Prof. Dr. Usta, belki grip gibi atlatılacak bir hastalık olduğunu ifade etti. Korkulacak bir şey olmadığını da kaydeden Prof. Dr. Usta, Sağlık Bakanlığı'nın virüsle ilgili önlemleri en başından itibaren sıkıca ele alarak krizi iyi yönettiğini söyledi. 'EN ÖNEMLİSİ D VİTAMİNİ'Virüse karşı bir ilacın olmadığından yola çıkıldığını ve en doğru davranışın virüse karşı vücudun korunması gerektiğini aktaran Prof. Dr. Usta, "Yapılacak tek şey var. Kaleyi sağlam tutmamız lazım. Ne yapılmalı? D vitamini düzeyinin normal olması lazım. Buna çok dikkat edilmeli. Vücudun kendisini iyileştirmesi için bu vitamine ihtiyaç var. En önemlisi D vitamini" dedi.Vücudun bir tedavi mekanizması olduğunu kaydeden Prof. Dr. Coşkun Usta, "Vücutta NRF 2 faktörünün bizim genlerimiz üzerinden hastalıklarla savaşabilme gücü var. Yani NRF2 sistemini aktif hale getirmemiz lazım. Normalde insanlarda bu faktör düzeyi çok yüksek değildir. Ne zaman stres yapılırsa, hastalık olursa o zaman yükselir. Nasıl yükseltilir peki? NRF2'yi yükseltmek için brokoli, zerdeçalın içeriğinde bulunan kurkumin, biberiye, üzümün kendisi, çinko çok önemli ve vitamin D" diye konuştu.Prof. Dr. Usta, virüs kapan bir hasta ile temas edilmedikçe telaş yapmaya gerek olmadığını belirterek, kişilerin kendilerini dezenfekte etmek isterken ölçünün kaçırılması halinde ilerleyen zamanlarda alerjik hastalıkların artabileceğine dikkati çekti.ZERDEÇALIN KİLOSU 45 İLE 50 LİRANF2 düzeyinin artıran zerdeçalın, karaciğer büyümesi, karaciğer kanseri ve siroz gibi rahatsızlıklara iyi geldiğini, vücut direnci için de alındığını söyleyen Antalyalı 25 yıllık aktar Halil Ecin, "Zerdeçal mutlaka karabiber ve zeytinyağı karışımı ile tükekilmeli" dedi. Ecin, zerdeçalın kilosunun 45 ila 50 lira arasında olduğunu, günde 5 ile 10 kilo sattığını vurguladı. Antalya halk pazarlarında ise brokoli 6 ile 8 liradan satılıyor.NRF 2 NEDİR?NRF2, oksidatif hasar ve iltihap tarafından tetiklenen, oksidatif hasara karşı koruma sağlayan antioksidan proteinlerin yapısını artırır. NRF2, böbrekte daha fazla olmak şartıyla, kas, akciğer, kalp, karaciğer ve beyin gibi organlarda çoktan aza doğru sıralanacak şekilde bulunur.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------Halk pazarında brokoli tezgahından görüntülerDHA Muhabiri Ahmet İstek'in anonsuVatandaşlarla röportajRÖP: Pazarcı kadın ile röportajRÖP: Aktar Halil Ecin ile röportajRÖP: Prof Dr. Coşkun Usta ile röportaj

HABER: Alparslan ÇINAR -KAMERA: Mehmet KILIÇASLAN/ANTALYA,

=========================================

11 çeşit sebzeden 'koronavirüs çorbası'

KOCAELİ'nin Gebze ilçesinde restoran işleten Hüseyin Ayyıldız(54), 11 çeşit sebze, şehriye ve et suyu kullanarak hazırladığı sebze çorbasını koronavirüse önlem olarak müşterilerine sunuyor. Hüseyin Ayyıldız koronavirüs çıktıktan sonra çorbaya 'koronavirüs çorbası' dediklerini söyledi.

Gebze Güzeller Mahallesi'nde restoran işleten Hüseyin Ayyıldız, 11 çeşit sebze, şehriye, un ve et suyu kullanarak hazırladığı sebze çorbasını koronavirüse önlem olarak müşterilerine sunuyor. Çocukluğundan beri restoranlarda çalıştığını ve 30 yıldan uzun süredir aşçılık yaptığını belirten  Hüseyin Ayyıldız, çorbayı içen müşterilerinin çok beğendiğini ve sadece bu çorbayı içmek için restorana gelen müşterileri olduğunu söyledi. Yaklaşık 1 yıldır soğan, biber, lahana, patates, patlıcan, havuç, et suyu, tel şehriye, maydanoz, un ve limon kullanarak hazırladığı çorbasının çok sevildiğini söyleyen Hüseyin Ayyıldız, bazı müşterilerin evlerine götürmek için tencere ile çorba istediğini belirtti.

"TENCERE GETİRİP, 'BİZE YAP' DİYEN OLUYOR"Sadece çorba içmek için gelen müşteriler olduğunu söyleyen Ayyıldız, "Bu çorbanın içerisinde her şey var. Bütün sebzeler var. Patlıcan, lahana, patates, biber, soğan, maydanoz, et suyu ve limonla beraber mucize bir çorba bu. Yiyen bir daha gelip yiyor. Evlere istiyorlar. Tencere getiren oluyor. Özellikle bu çorbayı içmek için gelenler var. Sadece bu çorba için geliyorlar. Böyle bir şey yaptık. Müşterimiz de memnun. Seviyorlar ve devamlı istiyorlar çorbamızı. Koronavirüs çıktıktan sonra biz bu çorbaya 'koronavirüs çorbası' dedik. Bunun üzerine çorbaya rağbet daha da arttı. Müşterimiz 2 katına çıktı." dedi.

"FAYDASI VAR, ZARARI YOKÇorbanın güzel olması nedeniyle restoranın devamlı müşterisi olduğunu belirten Yunus Karataş, "Ben buraya devamlı gelirim. Buna sebzeli çorba diyoruz. İçinde patates var, soğan var, limon var. Yani karışımlı bir çorba, yeni çıktı. Çok güzel bir çorba, bağırsaklara da iyi geliyor. Koronavirüse de iyi geliyor. Faydası var, zararı yok. Ben devamlı bu çorbayı içmeye geliyorum. Bu mekanın sürekli müşterisiyim. Önceden hep Ezogelin çorbası içerdim. Bunu yaptıktan sonra devamlı bu çorbayı içmeye geliyorum." diye konuştu.

"KORONAVİRÜS ÇIKTIKTAN SONRA DAHA DA POPÜLER OLDU"Çorbayı sürekli içtiğini söyleyen restoran müşterilerinden Suat Özçelik, "Ben bu çorbayı neredeyse 1 senedir içiyorum. Çok hoşuma gidiyor. Öteki çorbaları hiç tercih etmiyorum. Devamlı bu sebze çorbasını arıyorum. Buraya geldiğimde çoğu zaman yakındaki hastaneden doktorlar, hemşireler oluyor. Onlar da bu çorbayı keşfetmişler. Şimdi bu koronavirüs çıktıktan sonra daha da popüler oldu. Hüseyin usta da güzel yapıyor. Ben böyle bir çorbayı başka hiçbir yerde içmedim." dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜHüseyin Ayyıldız'ın çorbayı hazırlamasıÇorbanın müşterilere servis edilmesiHüseyin Ayyıldız ile röp.Müşterilerle röp.Detay

HABER: Dinçer AKBİR-KAMERA: Alişan KOYUNCU/GEBZE(Kocaeli),

=====================================

Afyonkarahisar'daki 130 yıllık tren istasyonu, geleceğini bekliyor

AFYONKARAHİSAR'da, 130 yıllık tarihe sahip halk arasında 'İzmir istasyonu' olarak bilinen Afyon Şehir Tren Garı, yaklaşık 3 yıldır atıl vaziyette bekliyor. Bugüne kadar yolcu ve yük taşımacılığında kullanılan ve halen dimdik ayakta duran istasyonun akıbeti bilinmezken, yerel tarihçi araştırmacı ve yazar Hasan Özpınar, "Bu tür binaların günlük hayatın içerisinde veya bir müze şeklinde kullanılması önemli olur" dedi.

Afyonkarahisar'ın ilk tren istasyonu olarak 1890 yılında inşa edilen ve 5 yıl sonra hizmete giren 'Afyon Şehir Tren Garı', uzun yıllar yolcu taşımacılığında kullanıldı. Halk arasında 'İzmir istasyonu' olarak bilinen gar, çok sayıda kişiye hizmet verdi. Pek çok kişinin sevdiklerini uğurlayıp, kavuştuğu istasyon, 1999 yılına kadar yolcu taşımacılığında aktif olarak hizmet verdi. Afyon Şehir Tren Garı, aynı hat üzerinde bulunan ve daha büyük olan Ali Çetinkaya İstasyonu'nun daha fazla kullanılması nedeniyle eski cazibesini kaybetti. Bir süre vagonların istiflendiği nokta olan istasyon, 2012- 2017 döneminde ise özellikle mermer taşımacılığı alanında yük istasyonu olarak hizmet verdi. Çeşitli sinema filmi ve dizilerde mekan olarak da kullanılan istasyon, 2017'den sonra ise atıl vaziyete düştü. Pek çok kişinin anılarında yeri bulunan istasyon son dönemde ise çeşitli projelerle gündeme geldi, ancak bunlar henüz hayata geçirilemedi.

AFYONKARAHİSAR'IN İLK TREN İSTASYONUYDU

Tarihiyle ve üstlendiği görevle şehrin en değerli tarihi mekanlarından biri olan Afyon Şehir Tren Garı ile ilgili bilgiler veren yerel tarihçi araştırmacı ve yazar Hasan Özpınar, bu tür tarihi mekanların korunması ve yaşatılmasının da verdiği hizmet kadar değerli olduğunu söyledi. Dönemin en önemli ulaşım aracı olan demiryolu taşımacılığının Afyonkarahisar'daki ilk istasyonu olan Afyon Şehir Tren Garı'nın uzun yıllar şehir halkına hizmet etmesine rağmen günümüzde kaderine terk edilmiş durumda olduğunu aktaran Hasan Özpınar, "Ulaşım hizmetlerinin en önemli ağlarından birisi olan demiryolu taşımacılığı hizmetlerinin hızla gelişmeye başladığı 18. yüzyılda İç Anadolu ile Ege bölgelerini birbirine bağlamak amacıyla başlatılan çalışmalar neticesinde 1863'te Smyrna Cassaba Railway (SCR) adlı şirket imtiyaz alarak İzmir-Uşak-Afyon demiryolu ağının yapım işine başlamış. Çalışmaların 1890'da tamamlanmasının ardından 'Afyon Şehir' adı verilen tren istasyonu İzmir- Afyon hattının son istasyonu olarak hizmete açılmıştı" dedi.

'YENİ İSTASYONLA BİRLİKTE RAĞBET AZALDI'

Afyon Şehir Tren Garı'nın tarihi süreçte önemli hizmetler verdiğini aktaran Özpınar, "O yıllarda İstanbul ve İzmir tren yolu hatlarının birbiriyle buluşması İstanbul hattını işleten Alman firmasının istememesi nedeniyle engellenir. İstanbul ve İzmir demiryolu hatları 1911 yılından itibaren birleşir. 1930 yılına kadar yabancı işletmeci tarafından çalıştırılır. 1930'lu yıllarda Afyonkarahisar milletvekili, zamanın Nafi-a Vekili, Bayındırlık Bakanı ve aynı zamanda Münakalat (Ulaştırma Bakanı) görevlerini üstlenen Ali Çetinkaya döneminde bu demiryolu hattı tamamen devlet tarafından satın alınmıştır. Yine bu hatta bağlı olarak 1936 yılında Isparta'ya kadar uzanan Karakuyu demiryolu hattı yapılır. Zaman içerisinde bu hat demiryolu istasyonu özelliğini korurken, İstanbul hattı üzerinde inşa edilen Ali Çetinkaya Tren Garı ön plana çıkarak daha fazla kullanılmaya başlanır. İzmir hattının son garı olan Afyon Şehir Tren Garı da zaman içerisinde terk edilmişliğe bürünür. Uzun yıllar demiryolu çalışanlarının lojmanları olarak kullanılan lojman binaları aynı görevini sürdürmeye devam ediyor" diye konuştu.

BİRÇOK FİLM ÇEKİMİNE EVSAHİPLİĞİ YAPTI

Tarihi tren garının mimarisinin birçok yönetmen tarafından beğenilmesinin ardından farklı dönemlerde çekilen tarihi filmlere de ev sahipliği yaptığını aktaran Özpınar, arşivlerinde de yer alan bilgilere göre 1992 yılında dönemin çok önemli filmlerinden olan Mavi Sürgün'ün açılış sahnelerinin Afyon Şehir Tren Garı'nda çekildiğini kaydetti. 1992 yılında bu kez TRT tarafından dönemin en büyük bütçesiyle çekilen Kurtuluş isimli dizinin çekimlerinin bu istasyonda yapıldığını belirten Özpınar, 1997-1998 yılına gelindiğinde yine bir TRT yapımı olan Cumhuriyet isimli diziye ev sahipliği yapan tren garının son olarak ise 2014 yılında Kırımlı 'Korkunç Yıllar' isimli sinema filminin önemli sahnelerinin çekildiğini vurguladı.

'GÜNLÜK HAYATIN İÇİNDE KULLANILMALI VEYA MÜZE OLMALI'

1890 yılında hizmete açılan Afyon Şehir Tren Garı'nın 2017 yılından sonra atıl vaziyette kaldığını aktaran Özpınar, "Bu tür tarihi binalar şehre bir değer katıyor. Afyonkarahisar'ın tarihi yapısı içerisinde bu tür mimariye sahip binaların önemli yeri var. Günümüzde de aslında bu tür binaların günlük hayatın içerisinde kullanılması veya bir müze şeklinde kullanılması önemli olur kanaatindeyim" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------------------------Afyon Şehir Tren Garı'ndan detay görüntüler-Lojman ve hizmet binalarından detaylar-Geçmiş yıllarda çekilen sinema filmlerinin gazete ve resim görselleri-Tarihçi Araştırmacı Yazar Hasan Özpınar'ın açıklamaları

HABER- KAMERA: Mustafa KILINÇ/AFYONKARAHİSAR, -

==============================

Ahşaptan tekne geleneğini sürdürüyor, siparişlere yetiştiremiyor

ORDU'nun Perşembe İlçesi'nde Adem Atik (50), 13 yaşında çırak olarak başladığı balıkçı teknesi imalatında ustalaştı, mesleğinde söz sahibi oldu. Hiçbir teknolojik alet kullanmadan el işçiliğiyle çalışan Atik çeşitli ebatlarda 300'den fazla balıkçı teknesi imal etti.

Perşembe ilçesine bağlı Çerli Mahallesi'nde, 13 yaşında balıkçı teknesi yapan bir ustanın yanında çırak olarak işe başlayan Adem Atik, mesleğin püf noktalarını öğrendi, işinde önce usta, sonra patron oldu. Deniz kıyısına 3 kilometre uzaklıktaki evinin altında kurduğu atölyede balıkçı teknesi imal eden Atik, bugüne kadar çeşitli ebatlarda 300'den fazla tekne yaptı. Türkiye'ye yayılan ünü sayesinde İskenderun, Çanakkale, Giresun, Trabzon ve Samsun'dan siparişler alan Atik, talepleri karşılayamıyor. Atik, her yıl  4-12 metre arasında değişen 10 balıkçı teknesi ve özel gezinti tekneleri imal edip denize indiiyor.

Teknoloji kullanmadan keresteyle, ağaçtan tekneler yaptığını anlatan Adem Atik, "Siparişlerimiz var elimizde, özellikle balıkçı teknesine rağbet var. Özel tekne isteyen olursa onları da yapıyoruz. Yöremizde kestane ağacı daha bol, bu nedenle kestane ağacından tekne yapmayı tercih ediyoruz. Yılda ortalama 10 tane tekne yapabiliyorum. Daha fazla yaparım ama yer ve çırak sıkıntısı var. Burada imalat yapılan tekneler denize uzak, deniz kenarında yerimiz yok. Deniz kenarında yer olmuş olsa mevcut teknelere bakım onarımda olur, ama imkan yok" dedi.

'ABD'DEN TEKNE TALEP EDİLDİ'

Yurt dışından da tekne siparişi aldıklarını fakat yer sorunu nedeniyle talebi karşılayamadıklarını da belirten Atik, "Tekne yaptırmak isteyen çok oluyor ama yapabileceğimiz imkan doğrultusunda ancak sipariş alabiliyorum. Teknelerin imalatını kendim yapıyorum, çalıştırmak için çırak alıyorum yanıma. ABD'den 10 adet naturel tekne, sandal talep edildi. Ama bunu değerlendiremedik. Yerimiz yetersiz olduğu için bu talebe cevap veremedik. Yılda ortalama tekne boyuna göre 10 adet yapabiliyorum. Denize yakın yerde olsam, yer sorunum olmasa daha çok çırakla daha fazla tekne yapabilirim" şeklinde konuştu.

'MARKALAŞTIRMAK İSTİYORUZ'

Perşembe teknesini markalaştırmak için ilçede sayıları az olan kendisi gibi 15 tekne ustasıyla bir araya gelerek Perşembe Tekne İmalatı Kooperatifi de kurduklarını ifade eden Adem Atik, "Sadece imalat değil, teknelerin bakımı da önemli. İlçede bu işleri yapan 15 usta kaldık. En gencimiz 40 yaşında. Biz istiyoruz ki bu sektörden ekmek yiyenlerin sayısı çoğalsın. Ekonomiye de katkımız artsın. Hem ağaçtan tekne yapım mesleğini sürdürelim, hem de Perşembe teknesini marka yapalım istiyoruz. Bize deniz kenarında 10 dönüm yer tahsis edilse yurt dışına ihracatta yapabiliriz. Özellikle yurt dışından yat gibi gezinti tekneleri talebi var. Kapalı alanda hem tekne onarımı yapar, hemde çıraklardan yeni ustalar yetiştiririz. Bu konuda yoğun talep var ama karşılayamıyoruz. Büyükşehir Belediyesi yer konusunda bize yardımcı olabilirse Perşembe teknesini Türkiye'ye ve dünyaya duyurmuş oluruz" ifadelerini kullandı.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ------------------------------Tekne imalatından görüntü (drone)-Tekne boyama ve yapım çalışmasından görüntü-Tekne işçiliğinden görüntü-Adem Atik çıraklarla çalışma yaparken görüntüsü-İmalathane ve teknelerden görüntü (drone)-Deniz görüntüsü-Tekne taşınırken görüntü-Adem Atik ile röportaj

Haber-Kamera: Nedim KOVAN-ORDU-DHA

============================

Bakan Selçuk'un açıkladığı lisenin ürünlerine talep yüzde yüz arttı

MİLLİ Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından Samsun Atakum Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde 'koronavirüs'e karşı anti bakteriyel özelliği artırılan 21 yeni ürün geliştirildiğinin duyurulmasının ardından, siparişler yüzde yüz arttı. İlk aşamada 100 ton ürünün TIR ve kamyonlarla alıcılara teslim edilirken, 6 ilden gelen siparişlerin ise sırada bekliyor.

Samsun'da bulunan Atakum Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde 31 yıldır temizlik maddeleri üretimi yapılıyor. Kimya Teknolojisi Bölümü öğrencileri ve öğretmenlerinin yaklaşık 5 bin metrekarelik alanda yaptığı çalışmalarla birlikte 'Ata kimya' markası oluşturuldu. Günlük 5 ton üretim yapılan okulda geçen yıl yaklaşık 3.5 milyon TL ciro elde edildi. 50 temizlik ürünü üretilen okulda, koronavirüse karşı yeni bir çalışma başlatıldı. Anti bakteriyel özelliği artırılmış 21 yeni temizlik ürünü üretildi. Özellikle anti bakteriyel sabunların büyük talep gördüğü belirtilirken koronavirüs için özel olarak üretilen 21 ürün için ise ilk aşamada 50 ton sipariş alındı. Bin 98 öğrenci, 155 öğretmen bulunan okulda üretilen temizlik ürünleri Türkiye'nin her yerine gönderiliyor.

BAKAN DUYURDU

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk da okulla ilgili  'Samsun'da 'Ata Kimya' markasıyla üretim yapan Atakum MTAL'in Kimya Teknolojisi binasının açılışını birlikte yapmıştık. Koronavirüs tedbirlerimizde meslek lisemiz destek oluyor' paylaşımında bulundu.

SİPARİŞLER ARTTI

Anti bakteriyel sıvıların büyük talep gördüğü belirtilirken koronavirüs için özel olarak üretilen 21 ürün için ise siparişlerde yüzde yüz artış yaşandı. Türkiye'de de koronovirüs vakasının görülmesiyle birlikte siparişte yoğunluk yaşanınca üretim de artırıldı. İlk aşamada 100 ton ürün TIR'lar ve kamyonlarla alıcılara teslim edildi. 6 ilden gelen siparişlerin ise sırada beklediği belirtildi.

Koronavirüse karşı üretim çalışmaları hızlandırdıklarını söyleyen Okul Müdürü Melek Çelebi, "İlimizde okullarımızın ihtiyacı karşılamak için planlamamızı yaptık. Çevre illerden sadece milli eğitimden değil tüm kamu kurumlardan talep gelince üretimimizi artırdık. Yoğun bir tempoda çalışıyoruz. Siparişleri yetiştirmek adına özveri ile çalışmamızı sürdürüyoruz. Ciddi manada temizlik ürünlerine büyük ilgi var. Özellikle dezenfektanlara talep çok fazla. Koronavirüsü ile baş edeceğimize inanıyorum. İl içi ihtiyacı karşılamak için öncelik verdik. 6 ilimizden talep var sırada bekliyorlar. Hafta sonu da çalışıp 6 ilimize de sırayla siparişleri göndereceğiz. Türkiye'nin bir çok ilinden talepler gelmeye devam ediyor" dedi.

Görüntü Dökümü: -----------------------Siparişlerin kamyonete yüklenmesi-Üretimden detay-Üretilen ürünlerden detay-Röportaj-Detaylar

Haber-Kamera: Yaprak KOÇER-Hüseyin KALAY/SAMSUN,

======================================

Hiç gitmediğini söylediği Bursa'da, hırsızlıkla suçlanıyor ERZURUM Atatürk Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi birinci sınıf öğrencisi Batuhan Pala (22), hiç gitmediğini söylediği Bursa'da, hırsızlık yapmakla suçlanıyor. Hakkında 5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası istenen Pala, suçsuzluğunu ispatlamak için hukuk mücadelesi başlattı. Batuhan Pala, "Bursa'da birinin evi soyulmuş. Takı kutusunda parmak izim çıkmış. Değil Bursa'ya, sınır illerine bile gitmedim. Erzurum'da yazın dayımın Oltu taşı tespih ve takı satan iş yerinde çalışıyordum. Türkiye'nin dört bir tarafına hediyelik eşya alıp götürüyorlardı. Belki parmak izimin çıktığı o kutu bu kutulardan biridir. Bursa'ya rüyamda bile görmedim" dedi.

Bursa'nın Osmangazi ilçesi Dikkaldırım Mahallesi'nde geçen yıl 13 Şubat günü, R.G.'nin evine giren kimliği belirsiz kişi ya da kişiler, siyah-gri renkli takı kutusundaki 500 TL ile bir çeyrek altını çaldı. İhbar üzerine olay yerine sevk edilen polislerin yaptığı incelemede, kutunun üzerinde parmak izi bulundu. Çalışmayı derinleştiren polis, parmak izinin Erzurum'da oturan Batuhan Pala'ya ait olduğunu tespit etti. Bunun üzerine Pala'ya cep telefonundan ulaşan polis, olayla ilgili kendisine bilgi verdi.

Bursa bir yana Erzurum'a komşu illere dahi gitmediğini belirten Pala, kendisini arayan polisin, dolandırıcı olduğunu zannetti. Polise hakaret eden Pala, telefonu kapadı. Aradan 1 hafta geçtikten sonra Pala, bu kez Erzurum Emniyet Müdürlüğü'nden arandı. Durumun hala dolandırıcılık olduğunu düşünen Pala, "Gerçek polisseniz gelip beni evden alırsınız" diyerek telefonu kapattı. 15 dakika sonra eve giden polis ekipleri, annesine Batuhan Pala'yı sordu. O sırada evde olmayan Pala, annesinin uyarısı üzerine karakola giderek ifade verdi. Büyük şok yaşayan Pala, kendini aklamak için çalmadık kapı bırakmadı. Gittiği dershane, okul, kafe ve birçok iş yerine müracaat edip, hırsızlık olayının yaşandığı tarihte Erzurum'da olduğunu ispatlamak için kamera görüntülerini isteyen Pala'ya herkes görüntülerin en fazla bir ay kaldığını ve o tarihe ait hiçbir görüntü bulunmadığını söyledi. Kara kara düşünmeye başlayan Pala, Erzurum ve Bursa Emniyet Müdürlüğü'nün mobese kameralarının incelenmesini istedi.

SUÇSUZ OLDUĞUNU İSPATLAMAYA ÇALIŞIYOR

Necmiye- Nurullah çiftinin 4 çocuğundan en büyüğü olan Batuhan Pala, bir kabus yaşadığını ve uyanmak için mücadele ettiğini söyledi. Yüz kızartıcı bir olayla suçlandığını ve geleceğinin karartılacağını ifade eden Pala, yaşadığı olayı şöyle anlattı:

"Erzurumlu ve üniversite öğrencisiyim. Güzel bir gelecek kurmak için gece-gündüz demeden derslerime çalışıyorum. Çevremde örnek biri olarak gösteriliyorum. 2019'un Temmuz ayında beni telefonla arayan bir kişi kendini polis olarak tanıtıp Bursa'da bir hırsızlık olayına karıştığımı söyledi. İnanmadım. Çünkü; hayatımda Bursa'ya gittiğim yok. Dolandırıcı sandım ve telefondaki kişiye, 'Dolandırıcı da olsanız işinizi iyi yapın. Çünkü ben Bursa'ya hiç gelmedim' dedim. Hatta hakaret bile edip telefonu kapattım. Aradan bir hafta geçtikten sonra bu kez Erzurum Emniyet Müdürlüğü'nden aradıklarını ve Bursa'da hırsızlık suçuna karıştığımı söylediler. Ben yine dolandırıcı sanıp kendilerine hakaret ettikten sonra, 'Eğer gerçek polisseniz gelip beni evden alırsınız' dedim. 15 dakika sonra polis eve gelince olayın ciddiyetine vardım. Polisler bana, Bursa'da yaşayan bir kişinin evine hırsız girdiğini ve içinde bulunan 500 TL ile bir çeyrek altının çalındığı hediyelik kutunun üzerinde parmak izimin çıktığını belirtti. Ben de verdiğim ifademde Bursa'ya hiç gitmediğimi böyle bir şeyin mümkün olmayacağımı söyledim."

'KAMERALARI İNCELERLERSE, GÖRECEKLER'

Bahsedilen tarihlerde Bursa'da olmadığını ve hayatı boyunca Bursa'nın komşu illerine bile gitmediğini söyleyen Pala, mobese kameralarının görüntülerinin incelenmesini istediğini vurgulayarak şunları söyledi:

"Sonra aklıma, dayımların Erzurum'da hediyelik eşya satan dükkanında çalıştığım geldi. Sattığımız ürünleri hediye paketlerinden içine koyduğumuzu ve o kutunun da bunlardan birinin olabileceğini anlattım. Fakat Bursa'da evi soyulan beyefendi karşı ifadesinde kendisinin de Erzurumlu olduğunu ve evine böyle bir hediye almadığını söylemiş. Ne yapacağımı şaşırdım. Hırsızlığın yaşandığı tarihte Erzurum'da olduğumu ispatlamak için o tarihte gittiğim dershaneye müracaat edip görüntüleri istedim. Ama görüntülerin en fazla bir ay durduğunu sonra kendini sildiğini söylediler. Bunun üzerine geçtiğim her noktadaki kamera görüntülerine baktım hepsi aynı şekildeymiş. Erzurum ve Bursa Emniyet Müdürlüğü'nden ricam, mobese kameralarını incelesinler ve benim o tarihte Erzurum'da olduğumu göreceklerdir."

GELECEĞİMİ KARARTMASINLAR

"Allah'ım böyle bir şeyi kimseye yaşatmasın" diyen Batuhan Pala, yapılan suçlama ile hayatının karartıldığını belirterek, "Haziran'ın 11'inde mahkemem var. Hakkımda 5 ile 15 yıl arasında hapis cezası isteniyor. Sonuçta öğrenciyim. Bir kariyerim ve gelecek planlarım var. Böyle bir şey başıma geldiği için çok üzgünüm. Umarım hiçbir Türk evladının başına gelmez. Gülmeyi unuttum. Elim, kolum bağlı. Devlet büyüklerimin yardımını istiyorum" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-Batuhan Pala'nın parkta otururken detay-Üniversite kampüsünde yürüken detay-Batuhan Pala ile röp-Tespihçiler çarşısına gelmesi-Oltu taşı tespihleri düzenlemesi-Müşteriler ile ilgilenmesinden detay -Batuhan Pala ile röpHaber: Turgay İPEK - Kamera: Zafer KUMRU/ ERZURUM,

=========================================

Depremin hasara yol açtığı mahalellerde kerpiç ve taşlar üst üste yığılarak inşa edilmiş

İRAN'ın Hoy kentinde meydana gelen 5.9'luk depremin Van'ın Başkale ile Saray ilçelerine bağlı 25 mahallede yol açtığı ağır hasarın toparlanması için çalışma başlatıldı. 2 bin 500'ün üzerinde konutun ağır hasar gördüğü ilçelerde yapılan çalışmalarla ilgili konuşan Van Çevre ve Şehircilik Müdürü Ali Kemal Atlı, "Depremin hasara yol açtığı mahallelerdeki yapılar hiçbir mühendislik hizmeti görmemiş, yapı malzemelerinin kullanılmadığı, sadece taş ve kerpiçlerle üst üste yığılarak yapılmış yapılar. Vatandaşlarımızdan ricamız yerel yönetimlerin de destekleriyle bundan sonra yapı inşa ederken, kentsel dönüşümden faydalansınlar" dedi.

İran'ın Hoy kentinde 23 Şubat'ta meydana gelen, Van'ın Başkale ilçesine bağlı Özpınar, Kaşkol, Gelenler ve Güvenlik mahallelerinde büyük yıkıma yol açan 5.9'luk depremde 10 kişi hayatını kaybetti, 54 kişi de yaralandı. Deprem Başkale'nin yanı sıra Saray ilçesinin mahallelerinde de hasara yol açtı. İki ilçeye bağlı 25 mahallede, 2 bin 500'ün üzerinde konut ağır hasar görürken, 1000'in üzerinde ahır da yıkıldı. Yapılan hasar tespit çalışmalarında, yıkılan konutların büyük bölümünün üst üste yığılan kerpiç ve briketlerden yapıldığı tespit edildi.

Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ve Van Büyükşehir Belediyesi, büyük yıkımın meydana geldiği Özpınar, Gelenler, Güvendik ve Kaşkol mahallelerinde enkaz kaldırma çalışmalarına başladı. Çalışmalarda şu ana kadar 60'a yakın konutun enkazı kaldırdı. Enkaz kaldırma çalışmaları ile ilgili bilgi veren Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Ali Kemal Atlı, hasar tespit çalışmalarına depremin meydana geldiği günden itibaren başladıklarını söyledi. Atlı, şöyle konuştu:

"2 gün içinde en çok yıkımın olduğu Başkale ilçesine bağlı 6 mahallede hasar tespitlerimizi tamamladık. Hemen akabinde bakanlığımızın gönderdiği takviye ekiplerle kalan diğer köylerde de 6 gün içinde hasar tespitlerimizi tamamladık. Bu hasar tespitlerimizin askı listeleri kaymakamlıklara gönderildi ve vatandaşların itirazına açıldı. Şu anda o süreç devam ediyor. Bu çalışmalarımız İran sınırına yakın yıkımın en çok olduğu 25 mahallede yapıldı. Bunun dışında tabii ki bize intikal eden ihbarlar da var. Bununla ilgili çalışmalarımız da devam ediyor. Bir yandan da ekiplerimiz konteyner alanları belirleme ve enkaz döküm ve yeni konut alanlarını belirleme çalışmaları da da depremin ilk haftasından itibaren başladı. Şu an halihazırda enkaz kaldırma çalışmalarımız devam ediyor. Valiliğimiz ve Büyükşehir Belediyesinin destekleriyle enkaz kaldırma çalışmaları bir haftadır devam ediyor. Bununla beraber arkadaşlarımızın sahadaki çalışmaları bitmiyor. Bir yandan da bizim harita çalışmalarımız devam ediyor. Çıkan envarterlere göre bunu şekillendirip, ondan sonra nihayete erdirip vatandaşlarımızın yaralarını çok kısa sürede sarmaya çalışacağız."

'YAPILAR, HEM BÖLGE ŞARTLARINA HEM BAKANLIĞA GÖRE BELİRLENECEK'Depremin yıkıma yol açtığı mahallelerde yapılacak olan yapılarla ilgili bilgi veren Çevre ve Şehircilik Müdürü Atlı, "Büyük ihtimalle çelik konstrüksiyon olabilir. Ama dediğim gibi bu hem bölgenin şartlarına göre hem de bakanlığımızın belirleyeceği usullere göre belirlenecek. Başkale ve Saray ilçelerine bağlı mahallelerde 2 bin 500'ün üzerinde konutta ciddi hasarlar ve yıkılma durumları var. Yine binin üzerinde ahırda böyle bir hasardan söz edebiliriz. Bununla ilgili çalışmalar devam ediyor" diye konuştu.

'VATANDAŞLARIN BİLİNÇLİ OLMASINI VE MÜRACAAT ETMESİNİ İSTİYORUZ'Kırsal mahallelerdeki yapıların çoğunun kaçak olduğunu, ilçe merkezlerinde de bu durumun olduğunu ancak kırsalda ciddi oranda bulunduğunu vurgulayan Atlı, bunun denetimlerin az olmasından kaynaklandığını söyledi. Ali Kemal Atlı yeni yapılan yapılarda, elektronik beton izleme sistemi ile denetleme gerçekleştirdiklerini ifade ederek, şöyle konuştu:

"Biz ruhsat almış yeni yapılarda zaten yapı denetim sistemimizin üzerinden denetimimizi gerçekleştiriyoruz. Yeni yapılarda elektronik beton izleme sistemi Yap İşleri Genel Müdürlüğümüzün bu sene başlattığı bir çalışmayla betonlar cipli sistemle denetleniyor. Bizim yapı malzemeleri ile ilgili denetimlerimiz devam ediyor. Kamu adına bu denetimi gerçekleştiriyor ve firmaları denetliyoruz, nem sahada hem ofiste. Yeni yapılar bu şekilde şekillenirken, eski yapılarla ilgili yine kentsel dönüşüm çalışmamız devam ediyor. Bakanlığımız bir kentsel dönüşüm seferberliği ilan etmiş. Yalnız kentsel dönüşüm vatandaş, devlet, millet el ele yapılabilecek işler. Vatandaşlardan bu anlamda bilinçli olmalarını ve gelip müracaat etmelerini istiyoruz. Eski binalarının deprem performans analizlerini yaptırdıktan sonra, biz burada onları kentsel dönüşümden faydalandırıyoruz. 2011 Van depreminden sonra bugüne kadar aşağı yukarı 1000 yapıda böyle bir dönüşüm gerçekleşmiş ama bu rakamlar Van için çok düşük. Bunlar daha ziyade kentte olmuş, kırsal mahallelerde de bu dönüşüme tabi olabilir. Kendi yapılarını insanlar gelip dönüştürebilirler. Bu konuda mevzuatlarımız sürekli yenileniyor. Çünkü en son devrem mevzuatınız 1 Ocak 2019'da yürürlüğe girdi. Dolayısıyla birçok yapı yenilenecek. 2011 yılından sonra yenilenmeyen birçok yapı var. Bugün belirlenen hususlara uymayan birçok yapı var. Hepimiz el ele vererek eski yapıların dönüşümünü sağlamamız gerekiyor."

'BU YIKIMLAR KÖTÜ YAPI STOĞU VE DÜZENSİZ YAPILAŞMA NEDENİYLE OLDU'Depremde 8 kişinin hayatını kaybettiği Başkale'nin Özpınar Mahallesi'ni uydudan çıkartılan harita üzerinde anlatan Çevre ve Şehircilik Müdürü Atlı, "Bu mahallemizde 200 civarı konut ve 150 ahır vardı. Bunların büyük bölümü ağır hasar gördü. Aktif fay hattı Özpınar Mahallesi'nin Kuzey Batısından geçip, İran sınırına doğru gidiyor. Dolayısıyla burada ciddi kayıplarımız vardı. Depremin hasara yol açtığı Özpınar ve diğer mahallelerdeki yapılar hiç bir mühendislik hizmeti görmemiş, yapı malzemelerinin kullanılmadığı, sadece taş ve kerpiçlerle üst üste yığılarak yapılmış yapılar. Özpınar Mahallesi'nde, depremin merkez üssüne yaklaşık 70 kilometre uzaklıkta olmasına rağmen çok ciddi yıkımlar yaşandı. Yapı stoğunun kötü olması, düzensiz yapılaşma ve çok kötü bir yapılaşma olduğu için burada büyük yıkımlar meydana geldi. Biz vatandaşlarımızı, yerel yönetimlerimizin de desteğiyle burada kendi başlarına yapı yapmamaları, insanların kendilerine tabutu inşa etmemelerini, içine girebilecekleri sağlam yapı inşa etmeleri için özendirmemiz ve bakanlığımızın sunduğu imkanlardan faydalanmaları için kentsel dönüşümden bu yapıların dönüşümünü sağlayacağız" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ----------------------------Derremin yıkıma yol açtığı Özpınar mahallesinde yıkılan evler-Genel ve detaylar-Çevre ve Şehircilik Müdürlüğünün konferans salonuna asılan,  depremin vurduğu 4 mahallenin uydudan çıkartılan resimleri-Van Çevre ve Şehircilik Müdürü Ali Kemal Atlı ile röportaj-Atlı, depremin vurduğu mahallerle ilgili çarpıcı bilgiler verirken-Depremin hasara yol açtığı mahallelerde sürdürülen enkaz kaldırma çalışması(cep telefon kamerası)

Haber-Kamera: Behçet DALMAZ/VAN,

===========================================

Engelli ve azimli 2 genç, 4 aylık çalışmayla şampiyon olup Aydın'ı gururlandırdı

AYDIN'da yaşayan duyma ve konuşma engelli Mehmet Ali Uyanık (24) ve Yadigar Talayhan (25), daha önce deneyimlerinin bulunmadığı judo sporunda azmetti, 4 aylık çalışma sonrası kendi kategorilerinde Türkiye şampiyonluğuna ulaşıp kenti gururlandırdı.

Söke'de yaşayan Mehmet Ali Uyanık ve Yadigar Talayhan, tanıştıkları Aydın Judo Kulübü Başkanı Mustan Şimşek'ten kendilerini çalıştırmasını istedi. Sporu çok seven iki genç, daha önce hiç judo sporu yapmamalarına rağmen azim gösterdi. 4 aylık çalışma sonrası, 25 Ocak'ta Kilis'te yapılan Spor Toto 2020 Ümitler Türkiye Judo Şampiyonasına katıldı. Mehmet Ali Uyanık '60 kiloda', Yadigar Talayhan ise '78 kiloda', kendileri gibi işitme ve duyma engelli sporcuları yenerek Türkiye Şampiyonu oldu. BAŞARILARI MUTLU ETTİİki sporcunun kısa sürede elde ettiği başarıdan dolayı büyük mutluluk duyan Şimşek, "Kısa süreli yaptığımız çalışmalarla ikisi de Türkiye şampiyonu oldu. Nisan ayında Fransa'da yapılacak şampiyona, virüs nedeniyle iptal oldu. Ancak 2021 yılında yapılacak olimpiyatlar katılacaklar. Buradan iyi bir derece elde etmeyi hedefliyoruz. Ben Türkiye ve Aydın'daki tüm işitme, duyma ve görme engelli çocukların spor yapmasını istiyorum. Biz 7'den 70 kadar spor yapmak isteyen herkese açığız" dedi. Genç sporcularıyla uyumlarından bahseden Şimşek, "Spor anlamında aynı dili konuştuğumuz için çok zorlanmadık. Teknik olarak hemen kapıp işi öğrendiler. İkisi de Söke'den haftanın 5 günü, 70 kilometre yol kat ederek büyük bir zevkle çalışmalara ara vermeden katılıyor. İki gencinde hedefi önce Avrupa sonra Dünya şampiyonluğu olacak" dedi.HEDEF BÜYÜKİşitme ve duyma engelli olan Mehmet Ali Uyanık ve Yadigar Talayhan ise işaret diliyle sporu çok sevdiklerini ve gelecek yıl yapılacak olimpiyatlarda Avrupa ve Dünya şampiyonluğunu hedeflediklerini ifade etti.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ; Engelli sporcuların salonda çalışmasıMustan Şimşek ile sporcuların işaret dili ile anlaşmasıMustan Şimşek ile röp.Engelli gençlerin işaret diliyle konuşması

Haber- Kamera: Burhan CEYHAN/AYDIN,

======================================

İş bulup kızını yanına alacağı günü bekliyor

DİYARBAKIR'da lise öğrencisi iki erkek kardeşiyle yaşayan Özlem Su (27), ayrıldığı ve İstanbul'da yaşayan dini nikahlı eşinin yanındaki kızının hasretini çekiyor. İş bulup 6 yaşındaki kızını yanına almak isteyen Su, "Birilerinin sesimi duyup elimden tutmasını istiyorum" dedi.

Diyarbakırlı Özlem Su, 8 yıl önce dini nikahla evlendi. Bir kızları olan çift, 2 yılın sonunda ayrıldı. Bir süre İstanbul'da kalan Su, iş bulamayınca Diyarbakır'a dönmek zorunda kaldı. Ailesi kendisini istemeyince lise öğrencisi iki kardeşini de yanına alan Su, Şehitlik Mahallesi'nde toprak bir evde yaşamaya başladı. Geçici işlerde çalışan Su, kazandığı paranın büyük bölümünü de İstanbul'a kızını görmeye giderken harcadı. İki kardeşine bakan Su, hem de ev işlerinin yanı sıra sürekli iş arıyor. Özlem Su, kızını yanına alabilmesini sağlayacak ve kardeşlerine bakabilecek bir işte çalışmak için yardım istiyor.

Yaklaşık 4 yıldır Diyarbakır'da olduğunu belirten Özlem Su, "20 yaşında bir evlilik yaptım. İmam nikahlı eşimden ayrıldım. Bir kızım var. Şu anda 6 yaşında. Uzun zamandır onu görmüyorum, babasında kalıyor. Ailemin ne maddi ne de manevi destekleri olmuyor bana. İki erkek kardeşimle beraber bu çatı altında yaşıyoruz. İkisi de okuyor. Eğitimlerine devam etmekteler. Çalışmıyorum. Kaç yıldır deli gibi iş arayışındayım ama iş veren, el uzatan kimse olmadı. Gün içerisinde evi falan temizliyorum. Kardeşlerim okuldan geldikten sonra zaten aylardır bu evin çatısında makarnadan başka bir şey pişmedi. Onun dışında sosyal yardımlaşmaya başvurdum ama onlardan herhangi bir ses seda çıkmadı. İŞKUR'a gidip geliyorum. Onun dışında yine dışarı bakıyorum. Şu anda bir işe ihtiyacım var" dedi.

'BİRİLERİNİN SESİMİ DUYMASINI VE ELİMDEN TUTMASINI İSTİYORUM'

Ayaklarının üstünde durup çocuğunu bir an önce yanına almak istediğini ifade eden Özlem Su, şöyle konuştu:

"Çocuğumdan bir saniye bile ayrı kalmak istemiyorum. Çünkü bir anne olarak ciddi anlamda onu özlüyorum. Ayrı kalmak istemiyorum. Bu durum zaman zaman psikolojimi de etkiliyor. Haliyle maddi imkanım olduğu zaman onu gidip görebiliyorum. Olmadığı zaman da göremiyorum. Kızım İstanbul'da. Onun için de maddiyata dayanıyor. Öyle bir imkanım da olmadığı için gidip gelemiyorum. Haliyle yol mesafesi çok uzak. Şu anda çalışamadığım için de bunu da karşılayamıyorum. Telefonla iletişim halindeyim, özlüyor. Bir anne olarak ben de onu özlüyorum. Konuştuğumda kendime hakim olamıyorum ben de ağlıyorum. Birilerinin sesimi duymasını ve elimden tutmasını istiyorum. Bu konuda bana yardımcı olmalarını istiyorum. Ciddi anlamda işe ihtiyacım var. Kardeşim çok zeki. Lise son sınıfta ve durumuma fazlasıyla üzülüyor. Bana, 'Abla üzülme artık elime mesleğimi aldığım zaman yeğenimi alıp sana da bakacağım artık. Bundan sonra hiç bir şekilde mağdur olmayacaksın. Acı içinde kıvranmayacaksın' diyor. Şu anda okuyor. Onun okuması ve eğitimine devam etmesi için benim ciddi anlamda bir işimin olması, ayaklarımın üstünde durmam gerekiyor."Görüntü Dökümü----------Özlem Su'nun evine girmesiEvden detayKardeşiyle sohbet etmesiDolabı açıp yemek çıkarmasıÇamaşırları düzeltmesiÖzlem Su'nun konuşmasıGenel ve detayHaber-Kamera: Emrah KIZIL- Selim KAYA/DİYARBAKIR,

=========================================

Reşadiye, kentsel tasarım projeleriyle yenileniyor

MUĞLA'nın Datça ilçesinde, 3 yıl önceki Gökova depreminden en fazla etkilenen Reşadiye Mahallesi hazırlanacak kentsel tasarım projeleriyle yenileniyor.

Datça açıklarında 2017 yılında 6.3 büyüklüğünde deprem meydana geldi. İlçenin en eski yerleşimlerinden ve kentsel SİT nedeniyle yıllardır onarılamayan eski taş yapıların bulunduğu Reşadiye Mahallesi'nde, çoğunluğu tescilli 28'i ağır 100'e yakın binada az ve orta derecede hasar oluştu. Deprem sonrası hasar tespitlerinin yapılması, binaların restorasyon projelerinin hazırlanması ve bölgenin bütünsel korunmasına yönelik çalışmalara ihtiyaç duyulan Reşadiye Mahallesi, bu yönüyle üniversite fakültesi öğrencilerinin uygulamalı eğitim sahası oldu. İstanbul Medipol Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi öğrencileri, mahalledeki 36 binanın rölöve restorasyon projeleri hazırladı. Ayrıca aynı okuldan 19 kişilik öğrenci grubu ise, kahveler bölgesindeki sokakta sağlıklaştırma ve kentsel tasarım projeleri yapmaya başladı.İstanbul Medipol Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülhan Benli, bu yıl bölgeye üçüncü kez geldiklerini hatırlatarak, "Datça'nın Reşadiye Mahallesi'nde üç yıldır belgeleme ve tespit çalışmaları yapıyoruz. İlk iki yıl, 2017 Gökova depreminde zarar gören az ve orta hasarlı binaların rölöve ve restorasyon projelerini gerçekleştirdik. Toplam 36 binanın projesini, Datça Belediyesi aracılığıyla Koruma Kurulu'na teslim ettik. Bu projelerden 4'ü onaylandı. Bu yıl ise daha önceki çalışmalarımızı tamamlamak adına, Kentsel Tasarım Projelerine altlık hazırlamak için analiz ve tespit çalışmaları yapıyoruz" dedi.UYGULAMALI EĞİTİMSokak sağlıklaştırmasına yön verebilecek tüm belgeleme çalışmalarını yaklaşık 6 günlük bir çalışma ile tamamlamayı hedeflediklerini ifade eden Benli, "Mimarlık bölümü öğrencilerimiz, bu çalışmayla derslerinde öğrenmiş oldukları bilgileri uygulama ve denetleme aşamasına sahip olabiliyorlar. Alanda bu tür çalışmaların gerçekleştirilmesini çok önemsiyoruz. Öğrenciler, bugüne kadar öğrenmiş oldukları tüm bilgileri burada deneyimleme şansına sahip olurken, aynı zamanda buradaki yapılarda yaşamlarını sürdüren gerçek kullanıcıları ile temas etme olanağına kavuşuyorlar" dedi.YENİLEME ÇALIŞMALARI YAPILIYORMimarlık Bölümü 3'üncü sınıf öğrencisi Alpcan Boyacıoğlu (24) ise, bölgedeki yapıların mevcut durumları ve hasarlarını tespit ederek, bölge halkına yardım etmek için Datça'ya geldiklerini söyledi. Boyacıoğlu, "Burada tüm öğrenim hayatımız boyunca öğrendiğimiz yapı ve teknik derslerinde edindiğimiz bilgiler ışığında, binaların hasar durumlarını tespit ederek, ileride nasıl olması gerektiğine dair, orijinaline bağlı kalarak yenileme çalışmaları yapıyoruz. Bu çalışmalar sırasında bölge halkı bizi çok sıcak karşıladı. Gerek evlerini açmaları ve gerekse evlerin içinden ölçü alınması çalışmaları sırasında bizleri güler yüzle karşılamaları bizleri bölgede daha istekli ve verimli çalışmamıza katkı sağlıyor" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Doç. Dr. Gülhan Benli ile röportajAlpcan Boyacıoğlu  ile röportajBinalardaki çalışmalarından görüntüler

Haber- Kamera: Mehmet ÇİL/ DATÇA (Muğla),

======================================

Marmaris'in ünlü çam balına virüs sonrası talep daha da arttı

MUĞLA'nın Marmaris ilçesinin ünlü çam balına, koronavirüs salgını sonrası talep daha da arttı. Bağışıklığı güçlendirici olduğu gerekçesiyle kış mevsiminde tercih edilen bal, virüs salgını sonrası vatandaşların talep ettiği ürünlerin başında geldi.  Türkiye'nin önemli turizm merkezlerinden Marmaris, ünlü çam balıyla da dikkat çekiyor. Çam ormanlarıyla çevrili Marmaris, ülkenin çam balı üretiminin yüzde 90'ını karşılıyor. Marmaris'in Osmaniye, Turunç, Çamlı, Taşlıca ve Bayır gibi 11 kırsal mahallesinde 711 arıcı, çam balı üretiyor. Bu yıl 300 binin üstündeki kovandan 150 bin ton rekolte bekleniyor. Tarım ve Orman Bakanlığı ise arıcılığın gelişmesi için eğitimler düzenliyor. Geçen yıl eylül ayından itibaren açılan kurslara katılan arıcılar, bilgilendirildi. Ayrıca arıcılara devlet desteği sağlandı. 850 gram çam balı 30 lira, 2 kiloluğu 60 lira ve 3 kiloluğu 90 liraya; 27 kiloluk tenekeler ise 500 liraya alıcı buluyor. Kış mevsiminde soğuk algınlıklarında bağışıklığı güçlendirici özelliğiyle tercih edilen bal, koronavirüs salgını sonrası daha fazla talip görmeye başladı. Hastalıklara karşı önlem almak isteyen vatandaşların listesinde, bal ilk sıralarda yer aldı. Sertifikalı arı yetiştiricisi ve arıterapi eğitmeni de olan bal satıcısı 28 yaşındaki Duygu Gürbüz, "Bu yıl çam balı rekoltesi çok yüksek olacak. Son 1 ay içinde yurt genelinde kargo ile sipariş arttı. İnsanlar balın antiseptik özelliklerin farkına vardı ve daha bilinçli tüketiyor. Özellikle soğuk algınlığı ve solunum rahatsızlığı olanlara ılık su ile karıştırarak içmelerini tavsiye ediyoruz. Antiseptik özelliği nedeniyle koronavirüs gibi rahatsızlıkları için vücut direncini yükseltir. Bal siparişi vermek için arayanlar, bu virüslere faydası olup olmadıklarını soruyorlar. Doğal ürün olduğu için bu tür rahatsızlıklara faydası olduğunu söylüyoruz" dedi.'BU DÖNEMLER DE BAL TÜKETMELERİNİ TAVSİYE EDİYORUM'Hem üretim hem de bal satışı yapan arıcı 38 yaşındaki Gökhan Kemal Kaya, virüs salgını sonrası satışların attığını belirtti. Marmaris'in ünlü balının ihraç edildiğini belirten Kaya, "ABD, Almanya, Rusya başta olmak üzere 13 ülkeye ihraç ediyoruz. En çok Ortadoğulu turistlerden talep geriyor. Bu yıl Katar, Ürdün, Suudi Arabistan ve İsrail gibi ülkelere de satışa başladık. Geçen yıl 80 bin ton civarında olan rekoltenin bu yıl, 150 bin ton civarında olması bekleniyor. Hava koşullarının iyi seyretmesi, rekolteyi artıracaktır" dedi. Arıcılık ve bal satışı yapan 56 yaşında Gülderen Karadere ise, "Bu yaz sezonu hasadında rekor bir bal üretimi bekliyoruz. Günümüz doğa olayları nedeniyle arıcılık risk almaya başladı. Arıcılığın daha iyi noktaya gelmesi için devletimiz çok güzel eğitimler ve maddi destekler sağlıyor. Bu desteklerin artarak devam etmesini istiyorum" dedi.Müşteri mühendis Cem Akkanat, "İstanbul'dan hafta sonu tatile geldim. İstanbul'da olduğumda kargo yaptırıyorum ve sürekli çam balı kullanıyorum. 1 kilo bir ay demeden bitiyor. İnsanlarımız bu dönemler de bal tüketmelerini tavsiye ediyorum. Çam balı vücut direncini artırıyor ve üst solunum rahatsızlıkları olan benim gibi kişilere çok iyi geliyor" dedi. Müşterilerden 44 yaşındaki Ahmet Altın, "Özellikle kış mevsiminde arı ürünleri ve çam balı tercih ediyorum. Üst solunum yollarına iyi geliyor. Bu son zamanlarda çıkan çeşitli virüslere karşı da vücut direncini artırır. Herkese tavsiye ediyorum" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜDükkAnda sergilenen cam ve teneke kutulardaki Marmaris çam balından görüntüGökhan Kemal Kaya ile röp.Çam balı hasadı(Arşiv görüntüler)Arıcılık ve bal satışı yapan Gülderen Karadere röp.Duygu Gürbüz röp.Müşteri mühendis Cem Akkanat ile röp.Genel ve Detay görüntü

Haber- Kamera: Ali GÜNDOĞAN/ MARMARİS (Muğla),

======================================

Çekici operatörünün yoldan kaldırdığı aracını dağılmış halde buldu

İZMİR'in Buca ilçesinde aracını yol kenarına park eden Yunus Çakmak, çekici operatörü tarafından çekilen aracı için ceza ödeyip otoparka gittiğinde aracının ön tamponu dağılmış ve ön panjuruyla farları kırılmış halde buldu. Aracına yan sanayi parçaların takılmasını öneren ve orijinal parçalar için para ödemeyeceklerini söyleyen İzmir Trafik Vakfı'na dava açan Çakmak, şimdi 15 bin liralık hasarının karşılanmasını bekliyor.

Buca Koşu Yolu Caddesi'nde yol kenarına aracını park eden Yunus Çakmak, çekici operatörü tarafından çekilen aracı için ceza ödeyip otoparka gittiğinde aracını ön tamponu dağılmış ve ön panjuruyla farları kırılmış halde buldu. Otopark yetkililerinin hasarı ödemeyi kabul etmesi üzerine sözleşme imzalayan Çakmak, daha sonra yetkililerin aracı 3 bin 500 lira tutarında yan sanayi parçalar takılarak tamir ettireceğini öğrendi. Bunun üzerine aracını orijinal parçalarla değiştirecek bir servise götüren Çakmak, servis yetkililerinin aracında 15 bin lira hasar olduğunu söylemesiyle şok oldu. Bu durumu otopark yetkililerine bildiren Çakmak, 'Bizim söylediğimiz tamirciye götürmeyecekseniz bu parayı ödemeyeceğiz' demesi üzerine konuyu yargıya taşıdı. İzmir Trafik Vakfı'na dava açan ve aracındaki hasarı kendisi karşılayan Çakmak, şimdi hasarın kendisine geri ödenmesini bekliyor.OTOPARKTAKİ KAMERALAR ÇALIŞMIYORKonuyla ilgili açıklama yapan Yunus Çakmak'ın avukatı Birkan Sonkaya, "21 Ocak tarihinde müvekkilime ait araç İzmir Trafik Vakfı'na ait çekiciler tarafından çekilip, Buca'daki otoparkına götürülüyor. Müvekkilim ve babası aracı teslim almak için otoparka gidiyorlar. Otoparkta aracın ön tampon kısmından hasar aldığını görüyorlar. Bunun üzerine otoparktaki yetkililerle görüşüyorlar. Müvekkilim kameradan çarpan aracın tespit edilebileceğini söylüyor. Yetkililer ilk önce kameralara bakılamayacağını söylüyorlar. Daha sonra otoparktaki yetkililer kameraların 13 gündür çalışmadığını ifade ediyor. Karayolları Trafik Kanunu'na göre kameraların 7/24 bölgeyi izlemesi gerekiyor. Burada bir görev ihlali söz konusudur. Biz bu konuyla ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunduk ancak savcılık, tarafların memur olmadığından dolayı takipsizlik kararı verdi. Buna itirazda bulunduk çünkü TCK kapsamında eğer kamu görevi yerine getiriliyorsa, tarafların memur olmasına gerek olmaksızın kişilerin kamu suçundan ceza alması gerekiyor" dedi.'TANIDIK TAMİRHANEYE GÖTÜRMEK İSTEDİLER'Olay günü aracını hatalı park ettiğini söyleyen Yunus Çakmak (36), "Otoparka aracımı teslim almak için gittim ve cezamı ödedim. Aracın başına gittiğinde ise ön tarafının komple darmadağın olduğunu gördüm. Yetkililere bildirdik. Onlar 'Bizim bir şeyden haberimiz yok' dediler. Kameraların 13 gündür çalışmadığını söylediler. 'Bizim sorumluluğumuz altında, masraflarınızı karşılayacağız, size mağduriyet yaşatmayacağız' dediler. Bunun ardından bir sözleşme imzaladık. Tanıdık tamirhaneye götürmek istediler, ben buna yanaşmadım. Daha sonra onlar bir fiyat çıkarttılar, bizim servisimiz bir fiyat çıkarttı. Onların çıkardığı fiyat 3 bin 500 lira, ancak aracımda 15 bin lira civarında bir masraf vardı. Onlar da bunu karşılamayacaklarını söylediler. Biz tekrar müdür beyle görüşmek istedik daha sonra olaydan tamamen kaçtılar. Bu masrafı biz karşıladık. Yaklaşık 7 bin lira değer kaybımız oldu. Aracımı 1 buçuk senedir kullanıyordum piyasası da yaklaşık 100 bin TL civarında. Ben yapılması gerekeni yaptım, masrafımı ödedim. Şuanda da onlardan bu mağduriyetimi gidermelerini talep ediyorum. İlk yapılan sözleşmede hatalarını yazılı olarak kabul ediyorlardı" şeklinde konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜYunus Çakmak ile röportaj Avukat Birkan Sonkaya ile röportajHasarlı aracın fotoğraflarından genel detay görüntüler

Haber: Hande NAYMAN - Kamera: Mücahit BEKTAŞ/ İZMİR,

=========================================

Edirne'de kuraklık meyve verimini düşürebilir

TÜRKİYE Tarım Danışmanları Derneği (TAR-DER) Başkan Yarımcısı ve Uzman Tarım Danışmanı Ziraat Yüksek Mühendisi Lütfü Açar, Trakya'da kurak süren kış mevsimi nedeniyle ağaçlarda meyve veriminin azalabileceğini söyledi.

Edirne'nin Keşan ilçesinde hava sıcaklıklarının artmaya başlamasıyla özellikle kırsal kesimlerdeki badem ve erik ağaçları, çiçek açtı. Trakya'da kurak geçen kış mevsiminde sona yaklaşılırken, bazı ağaçlar beyaza ve pembeye büründü. Çiçek açan ağaçlar görsel şölen oluştururken, vatandaşlar ağaçları cep telefonlarıyla fotoğrafladı.

TAR-DER Başkan Yarımcısı ve Uzman Tarım Danışmanı Ziraat Yüksek Mühendisi Lütfü Açar, mevsim itibariyle bazı meyve ağaçlarının çiçek açmasının normal olduğunu belirterek, "Ağaçlar ve bitkiler normal şartlarda kış mevsimi itibariyle durgunluk dönemine girer. Bu durgunluk döneminde her bitkinin kendine göre bir üşüme ihtiyacı vardır. Kış süresince üşümeyi alan meyve ağaçları ve bitkiler, ilkbaharın ilk aylarından itibaren de çiçeklenmeye başlar. İlkbaharda da çiçek açar. Bazen kış aylarında da çiçek açan meyve ağaçları oluyor. Ancak sonrasında yaşanan don olayı meyve üretmesini etkiler. Bu anlamda üretim sıkıntıya düşer. Ancak bu anormal bir olaydır. Ancak bu yıla baktığımızda ağaçların çiçek açmaları normal. Meyve vermelerinde de bir sıkıntı yaşanacağını düşünmüyoruz."

'SICAK DÖNEMLERDE AĞAÇLARIN ÇİÇEK AÇMASININ ÖNÜNE GEÇİLEBİLİR'

Kış mevsimi öncesi meyve ağaçlarının sulanması gerektiğini ifade eden Açar, "Bol su verildiği zaman kış mevsiminde yaşanan sıcak dönemlerde ağaçların çiçek açmasının önüne geçilebilir. Öte yandan 'bordo bulamacı' uygulamasıyla da kısmen çiçeklemenin önüne geçilebilir. Ayrıca piyasada çiçeklemeyi geciktirici ilaçlar da var. Bunlarda kullanılabilir. Üretici bu tedbirleri aldığında meyve ağaçlarının erken çiçek açmasının da önüne geçer" diye konuştu.

'KURAK BİR MEVSİMDEYİZ'

Lütfü Açar, Trakya'da kış mevsiminin kurak geçtiğini ve bunun meyve verimini olumsuz yönde etkileyebileceğini kaydederek, şunları söyledi:

"Trakya'da aslında kış olmadı. Kar yağmadı. Bitkisel üretimde kar yağışı önemli. Kurak bir mevsimdeyiz. Yağışlı bir döneme girersek kısmen yine faydası olur. Kıraç şartlarda meyve ağaçlarında verim olumsuz yönde etkilenir. Sulama imkanı olan üreticilerimiz bu ihtiyacı karşılayabilirler."

Görüntü Dökümü----------------------Çiçek açan meyve ağaçları-Çiçeklerin üzerinde dolaşan arılar-Ağaç dalları-Çevresinde dolaşanlar-Ziraat Yüksek Mühendisi Lütfü Açar röp.-Detaylar

Haber-Kamera: Ünsal YÜCEL/KEŞAN(Edirne),-

=========================================

Tekerlekli sandalyede rakip tanımayan Türk

PARALİMPİK atletizmde hem sporcu hem antrenör olarak olimpiyata katılma başarısı gösteren tek Türk sporcu unvanı sahibi Tekerlekli Sandalye Atletizm Milli Takım Antrenörü Ömer Cantay (43), "Hedefim paralimpik atletizm dalında olimpiyatta madalya kazanan ilk Türk milli takım antrenörü olmak" dedi.

Çocuk felci nedeniyle yürüyemeyen Ömer Cantay, çocukluğunda televizyonda izlediği atletizm yarışlarına ilgi duydu. Adana'da çocukluğunu geçiren Cantay, engelli atletizm branşı ilk açıldığında seçmelere katıldı. Tekerlekli sandalyesi ile 5 kilometre giderek, antrenman yapan sonrasında da aynı mesafeyi dönen Ömer Cantay, azmiyle spor hayatında başarıya ulaştı. 2000'de Türkiye şampiyonasında yer alan Ömer Cantay, ilk yarışında tekerlekli sandalyesini kullanmaktan elleri kanayana kadar yarıştı. Şampiyonada adını ilk 5 sporcu arasına yazdırıp, milli takıma seçilen Ömer Cantay, bu başarısıyla hayallerine ulaşmanın ilk adımını attı. Önceki yıllardaki imkansızlıklara rağmen pes etmeyen Ömer Cantay, tekerlekli sandalyesinin lastiği patlasa da kendisi dikerek spor hayatını sürdürdü.  KENDİSİNİ BAŞARILI SPORCU YETİŞTİRMEYE ADADIHayatını spora adayan ve başarılarıyla engelleri aşan Ömer Cantay, 2004'te Atina Paralimpik Oyunları'na katılan ilk erkek sporcu unvanını kazandı. Türkiye'de rekor kırarak çok sayıda şampiyonluk kazanan, dünya ve Avrupa Şampiyonası'nda Türkiye'yi gururla temsil eden Ömer Cantay, 2012'den itibaren spor hayatını antrenör olarak sürdürdü. Kendisini başarılı sporcu yetiştirmeye adayan Ömer Cantay, 2016 Rio Paralimpik Oyunları'nda antrenör olarak Türkiye'ye bir ilki daha yaşattı. Olimpiyatta paralimpik atletizmde hem sporcu hem antrenör olarak yer alan ilk Türk unvanının sahibi Ömer Cantay, 2020 Tokyo'da sporcularının başarısıyla spor tarihine adını yazdırmayı hedefliyor.'ÇIPLAK ELLERİMLE KOŞTUM, ELLERİM KANADI'Olimpiyatta hem sporcu hem de antrenör olarak yer almayı her sporcunun hayal ettiğini, kendisi bu başarıya ulaştığı için gurur duyduğunu anlatan Ömer Cantay, şunları söyledi: "Atletizme 2000 yılında başladım. Çocukluğumda atletizme ilgim vardı. Televizyonda yarışları izlerdim. Tekerlekli sandalyede atletizm branşı olunca ben de Türkiye şampiyonasına katıldım. İlk 5'e girdim. Milli takıma seçildim. Çıplak ellerimle koştum, ellerim kanadı. Eskiden imkanım yoktu. Lastiğimi elimle dikerdim. Antrenmana giderken 5 kilometre yol gidip, antrenman yapıp, geri dönüyordum. İmkansızlıklarla geldim buraya. Lastiği Türkiye'de bulamazdım, 2 günde dikerdim. 2004 Paralimpik Olimpiyat Oyunları'na katılan ilk erkek sporcuyum. Antrenör oldum ve sporcularımla koşmaya devam ediyorum. Hem sporcu hem de Rio'da milli takım antrenörü olarak olimpiyata katıldım. Yeni sporcular yetiştirmek bana gurur veriyor. Dünya ikincisi, Avrupa şampiyonu sporcularım var. Dünyada Türkiye'yi en iyi şekilde temsil etmek beni gururlandırıyor." Hedeflerini anlatan Ömer Cantay, "Hedefim paralimpik atletizm dalında olimpiyatta madalya kazanan ilk milli takım antrenörü olmak. Dünya şampiyonasında kazandık ama olimpiyatta kazanmayı istiyoruz. Spora başlamak için ilk katıldığım Türkiye şampiyonasında ellerim patlayana kadar mücadele vermiştim ve hedefime ulaştım. İstediğim yerdeyim, sporcularım madalya aldı. Ben de Türkiye'yi en iyi şekilde temsil ettim. Başarılarımızı sürdürmek istiyoruz. Tokyo Paralimpik Oyunları'nda sporcularımın madalya kazanmasıyla Türkiye'ye en iyi şekilde temsil etmek istiyorum" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------Sporcunun antrenmanından detay görüntülerSporcudan detay görüntülerSporcu Ömer Çatay ile röpAntrenmanın drone görüntüleri HABER: Tolga YILDIRIM- KAMERA: Emrah GÜL/ANTALYA,

=========================================

Başına çay dökülen çocuk yandı

ERZURUM'un Karayazı ilçesinin Muratti köyünde yaşayan Taşdemir ailesinin çocukları Hüseyin Taşdemir (3) evde oynarken ablası ile çarpıştı. Abla Zilan'ın (15) elindeki çay, başından aşağı dökülen Hüseyin yandı. Çocuk, Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin Yanık Tedavi Merkezi'nde tedaviye alındı.

Oğlunun 29 Şubat Cumartesi günü yandığını ve giderek düzeldiğini söyleyen 3 çocuk annesi Zozan Taşdemir, kızı Zilan'ın üzgün olduğunu söyledi. Hüseyin'in evde yaramazlık yaparken, kendine çay dolduran Zilan ile çarpıştığını söyleyen anne Zozan Taşdemir, "Çarpmanın etkisi ile kızımın elindeki çay, oğlum Hüseyin'in başından aşağı döküldü. O sırada çığlık atarak ağlamaya başlayan oğlumu hemen devlet hastanesine götürdük. Orada yapılan ilk müdahalenin ardından Erzurum'a sevk edildi. Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin Yanık Tedavi Merkezi'nde tedaviye alındı. İlk getirdiğimizde yüzü balon gibi şişmişti. Şimdi düzeldi. Çok şükür yanıkları iyileşiyor. Kardeşinin yaralanmasında kendini suçlu hisseden kızım Zilan ise onun biran evvel iyileşmesi için dua ediyor" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-Yanık merkezinden detay -Hüseyin Taşdemir'in vücudunun sarılı haldeki görüntüsü-Annesi Zozan Taşdemir ile röp

Haber: Turgay İPEK - Kamera: Zafer KUMRU/ ERZURUM,

=========================================

Minik Hanım'ın akülü sandalye sevinci

MERSİN'de doğuştan engelli olduğu için okula babasının kucağında giden Hanım Öztunç (10), hayırseverlerin desteği ile akülü sandalyeye kavuştu.Abdullah-Heybet Öztunç çiftinin 8 çocuğundan biri olan Hanım, doğuştan engelli olduğu için okula babasının kucağında gidip gelmek zorunda kalıyordu. Ahmet Mete Işıkara İlkokulu 4'üncü sınıfta okuyan Hanım'ın durumuna üzülen öğretmenleri, Tohum Toprağa Engelliler Topluma Emanet Topluluğu ile iletişime geçti. Küçük kızın okula daha rahat gidip gelmesi için akülü sandalye talebinde bulunuldu. Bunun üzerine harekete geçen hayırsever vatandaşlar, Hanım Öztunç için akülü sandalye temin etti. Hanım'ı hayata bağlayacak olan akülü sandalye Akdeniz ilçesine bağlı Şevket Sümer Mahallesi'ndeki evinin önüne getirildi. Babasının kucağında dışarı çıkarılan küçük kız, gördüğü manzara karşısında mutluluğunu gizleyemedi. Babasının yardımı ile akülü sandalyesine binen Hanım, kendi başına hareket etmenin keyfini çıkarttı.

'4 YILDIR KUCAĞIMDA OKULA GİDİP GELİYORDU'Kızına verilen hediyeden dolayı hayırseverlere teşekkür eden Abdullah Öztunç, "Kızım 10 yıldır bu halde. 4 yıldır benim kucağımda okula gidip geliyordu. Kızım için akülü sandalye istedim, sağolsunlar hemen dönüş yaptılar. Çok sevindik, mutluyuz. Herkese teşekkür ederim" dedi.

ARTIK OKULA KENDİ BAŞIMA GİDİP, GELEBİLİRİMAkülü sandalyeye kavuştuğu için çok mutlu olduğunu belirten Hanım Öztunç, hep hayal ettiğini ve hayalinin gerçekleştiğini söyledi.

'DÜNYAYI İYİLİK KURTARACAK'Hayırseverlerin desteği ile Mersin'de bu güne kadar 29 tekerlekli sandalye veren hayırsever Halil Öz, "Avusturya'dan, İsveç'ten 5 kişi, Türkiye'den de 2 kişinin desteği ile akülü sandalyeyi temin ettik. Dünyayı iyilik kurtaracak, engelli dostlarımıza sahip çıkalım" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Akülü sandalye hazırlanırkenHanım Öztunç, babasının kucağında dışarı çıkarkenÖztunç, akülü sandalyeye binerkenÖztunç, akülü sandalye ile gezerken Baba Abdullah Öztunç ile röp.Hanım Öztunç ile röp.Akülü sandalyeyi temin eden Halil Öz ile röp.

Haber-Kamera: Soner AYDIN/ MERSİN,====================================

KIZILIRMAK DELTASI KUŞ CENNETİ'NE LEYLEKLER DÖNDÜ (TEKRAR) SAMSUN'da, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ndeki Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'ne, bu yıl da baharla birlikte leylekler gelmeye başladı. 'Leylek Köyü' olarak da adlandırılan Bafra ilçesi Doğanca Mahallesi'nde yer alan 50 yuvaya yerleşen leylekler yazı burada geçirecek.

Samsun'da, 19 Mayıs, Bafra ve Alaçam ilçeleri sınırlarında bulunan 56 bin hektar alana sahip UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ndeki Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nde, yaklaşık 20 dönümlük ormanlık bölgede 50 leylek yuvası yer alıyor. Bafra'nın Doğanca Mahallesi'nde 'Leylek Köyü' olarak adlandırılan alandaki yuvalara ay başından itibaren leylekler gelmeye başladı. İlkbaharı ve yazı burada geçirecek olan leylekler, ağustos ayından sonra göç edecek. Bölgede leyleklerin rahatlıkla gözlemlenmesi için bir gözlem kulesi de bulunuyor. Konulan tabelalarla leylekler hakkında bilgi verilirken, alana turistler ve kuş gözlemcileri de ilgi gösteriyor.

'EN YOĞUN LEYLEK POPÜLASYONU KIZILIRMAK DELTASI'NDA'Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ornitoloji Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Yakup Sancar Barış, leyleklerin Kızılırmak Deltası'na şubat sonundan itibaren geldikleri belirterek "Havaların iyi gitmesiyle birlikte leylek popülasyonu bu yıl daha erken toparlandı. Göç sırasında şubatın ikinci yarısındaki olumlu hava koşulları daha hızlıca buraya gelmelerine neden oldu. Türkiye'de bu zamana kadar yapılmış çalışmalarda en yoğun üreyen leylek popülasyonunun olduğu yer Kızılırmak Deltası. 900'ün üzerinde üreyen çift tespit edilmişti. Bu sene bu çalışma tekrarlanacak. 10 yılda bir artma veya azalma oldu mu göreceğiz, değerlendireceğiz. Deltada eski ağaçlarda yoğun yuvalanma alanları mevcut. Türkiye'nin başka yerlerinde de örnekleri var ama bu kadar karakteristik ve bu kadar iyi gözlenebilen alan Kızılırmak Deltası'nda bulunuyor" diye konuştu.

359 KUŞ TÜRÜ YAŞIYORSamsun'da, 359 kuş türünün yaşadığı, 56 bin hektarlık Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nin korunması için bölge Temmuz 2018'de araç girişine kapatıldı. 5 bin 174 hektarlık kısmı Yaban Hayatı Geliştirme Alanı olan ve Uluslararası Ramsar Sözleşmesi kapsamında koruma altında bulunan deltada irili ufaklı 20 göl ile büyük bataklık ve sazlık alanlar yer alıyor. Avrupa Kuş Alanları Envanteri'ndeki en önemli 4 kriterden 3'üne sahip olan Kızılırmak Deltası, göç sırasında Karadeniz'i doğrudan aşan kuş türleri için yaşamsal önem taşıyor. Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nin Dünya Mirası Daimi Listesi'ne alınması ile bölgenin daha etkin korunması amaçlanıyor.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Leylek Köyü'ndeki yuvalardan detay-Leyleklerden detay-Leylek Köyü'nden drone ile detaylar-Röportaj

-Muhabir anonsu

Haber-Kamera: Yaprak KOÇER- Hüseyin KALAY/BAFRA (Samsun),


Kaynak: DHA

Son Dakika Güncel DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement