AK Parti'nin seçim beyannamesinde, Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesinin oluşturduğu yeni durumun yol açabileceği muhtemel yönetim sorunlarının, başkanlık sistemiyle aşılacağına inanıldığı belirtilerek, "Tartışmayı kişiselleştirmeden, siyasal geleneğimizdeki tecrübelerden de yararlanarak, yeni Türkiye vizyonumuza uygun bir sistem arayışını sürdürmek ve çözüm bulmak zorundayız" denildi.
AK Parti'nin 350 sayfalık, "7 Haziran 2015 Genel Seçim Beyannamesi" 6 ana bölümden oluşuyor, bölümler içerisinde alt bölümler yer alıyor.
1. bölüm, "Demokratikleşme ve yeni Anayasal sistem"; 2. bölüm "insani kalkınma ve nitelikli toplum"; 3. bölüm, "istikrarlı ve güçlü ekonomi"; 4. bölüm "bilim, teknoloji ve yenilikçi üretim"; 5. bölüm, "yaşanabilir şehirler, sürdürülebilir çevre"; 6. bölüm ise "vizyoner ve öncü ülke" başlıklarını taşıyor.
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun fotoğrafının yer aldığı beyannamede, Davutoğlu'nun sunuş konuşmasına da yer veriliyor.
Beyannamede, AK Parti'nin, Türkiye'nin partisi olma iddiasıyla yola koyulduğu, bu iddiayla yol aldığı, Türkiye'nin birikmiş ve kronikleşmiş pek çok meselesininin de bu anlayışla çözüldüğü belirtildi.
Beyannamede, geçmişte alınan binlerce yayın yasaklama, toplama ve el koyma emirlerinin kaldırıldığı, yasaklanmış, toplanmış ve el konulmuş eserlerin hürriyetine kavuşturulduğu belirtilerek, işkenceye sıfır tolerans politikasının hayata geçirildiği, Türkiye'nin artık işkence diye bir gündeminin kalmadığı vurgulandı.
"Faili meçhul cinayetler dönemine son verdik, mafya ve çeteleri ülke gündeminden çıkardık. İktidara gelir gelmez, OHAL uygulamasını kaldırarak normalleşme sürecini hızlandırdık" denilen beyannamede, Kürt kökenli vatandaşlar dahil olmak üzere, tüm vatandaşların temel hak ve özgürlükler alanında sorunlarını aşma iradesinin ortaya konulduğu, aidiyet duygusunun güçlendirildiği ve toplumsal restorasyon için önemli adımların atıldığı kaydedildi.
Beyannamede, ilk defa "Alevi Çalıştayları" düzenlenerek, İslam inancının farklı yorumlarının daha özgür bir ortamda tartışılmasına zemin hazırlandığı, TBMM bünyesinde darbeleri araştırmak üzere bir Meclis Araştırma Komisyonu'nun, Dilekçe Komisyonu bünyesinde de "Dersim Alt Komisyonu"nun kurulduğu bildirildi.
Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulduğu, başörtüsü ile sair kısıtlayıcı düzenlemelerin artık tarihe karıştığı, böylece, yıllardır süregelen ve toplumda gereksiz yere gerilim oluşturan bir sorunun çözüme kavuşturulduğu kaydedilen beyannamede, 2014 yılı itibarıyla, dernek sayısının 104 bin 317'ye, vakıf sayısının ise 4 bin 757'ye ulaştığı belirtildi.
Beyannamede, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Kamu Denetçiliği Kurumu ve Türkiye İnsan Hakları Kurumunu'nun etkinleştirileceği, bu kurumların, AİHM ve BM kapsamında Türkiye'nin üstlendiği sorumlulukları hayata geçirmesi için gerekli tedbirlerin alınacağı, Ekonomik ve Sosyal Konsey'in etkin bir biçimde çalıştırılacağı vurgulandı.
"Türkiye sivilleşmiş, halkın iradesi hakim irade haline gelmiştir"
Güvenlik ve özgürlük arasında bir denge kurarak; aralarında hiçbir ayrıma gitmeksizin vatandaşların meşru taleplerinin en geniş şekilde karşılanması için çaba harcandığı, belirtilen beyannamede, "Türkiye sivilleşmiş, halkın iradesi hakim irade haline gelmiştir. Bu süreçte halkımız Cumhurbaşkanını doğrudan kendi iradesiyle seçmiş, Milli Güvenlik Kurulu sivilleştirilmiş, askeri yargının yetki alanı daraltılmış, Emasya protokolü kaldırılmış, bazı kamu kurum ve kuruluşlarındaki askeri üye uygulamasına son verilmiş, Yüksek Askeri Şura kararlarına karşı yargı yolu açılmış, 12 Eylül darbecilerinin yargılanması önündeki engeller kaldırılmıştır. 27 Mayıs'tan beri darbelere gerekçe olarak gösterilen TSK İç Hizmet Kanununun 35. maddesini demokratik bir ruhla yeniden tanzim ettik. Ayrıca, darbelerle mücadele konusunda meclis araştırma komisyonunu kurduk ve hazırlanan raporla, darbelerin nedenleri ve sonuçları hakkında kamuoyunu bilgilendirdik" denildi.
Beyannamede, askeri ve bürokratik vesayetin Anayasa'daki etkilerini silmek için çalışmalarını sürdüren AK Parti'nin, yeni Türkiye'nin, darbe dönemi ürünü olan bir Anayasa ile inşa edilemeyeceği bilinciyle, 2011 seçimleri sonrası yeni Anayasa çağrısını yinelediği ifade edilerek, Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun çalışmaları hakkında bilgi verildi. Beyannamede, AK Parti hükümetlerinin, milli iradeyi yok etme ve egemenliğini gasp etme çabası içinde olan gayri meşru yapılanmalara, 27 Nisan 2007 e-muhtırasına, partiyi kapatma teşebbüsüne, 17-25 Aralık paralel devlet yapılanması gibi darbe teşebbüslerine fırsat vermediği vurgulandı.
Beyannamede, "Yeni anayasa, Cumhuriyetimizin insan hakları ve demokrasi konularındaki kazanımlarını geleceğe taşıyacak; vesayetin izlerini tamamen silecektir. Yeni anayasa, insan onurunu, bireysel hak ve özgürlükler ile toplumsal meşruiyeti, sistemin ahlaki ve demokratik temeli kabul edecek; bireyin ve toplumun geleceğe dair beklentilerini karşılamak üzere tasarlanacaktır. AK Parti, yeni anayasayı; bir parti, bir grup veya bir kesimin sorunu olarak değil, Türkiye'nin tarihsel meselesi olarak görmektedir. Yeni anayasa özgürlük, eşitlik ve adalet üzerine inşa edilecek; insan onuru yeni anayasanın temel ahlaki referansı olacaktır. Yeni anayasa, vatandaş ve toplum odaklı olacak, sivil bir anlayışla insanımızın mutluluk ve refahını artmayı hedefleyecektir. Yeni yapısıyla anayasamız, değişen dünya ve ülke şartlarında akılcı siyasi programların oluşmasını ve etkin bir şekilde hayata geçmesini mümkün kılacaktır" denildi.
"Parti kapatmalarını uluslararası standartlarda düzenleyeceğiz"
Yeni Türkiye'nin daha sağlam temellere kavuşacağı yeni dönemde, sözün de kararın da yine yüce milletin olacağı belirtilen beyannamade, şöyle denildi:
"Yeni anayasada, siyasi partilerin çalışmalarını etkin olarak koruyacak ve parti kapatmalarını uluslararası standartlarda düzenleyeceğiz. Birinci atılım dönemi boyunca iktidarlarımız, demokrasi ile kalkınmayı yan yana konumlandırıp, ikisini eş zamanlı geliştiren bir anlayışla hareket etmiş ve Türkiye'ye Cumhuriyet tarihinin en hızlı ekonomik kalkınma ve demokratik gelişim dönemini yaşatmayı başarmıştır. Yeni dönemde de, verdiğimiz demokrasi mücadelesinde elde edilen kazanımları kurumsallaştırarak, demokrasimizi sağlam, öngörülebilir ve kalıcı kılmayı hedefliyoruz.
İkinci atılım döneminde Yeni Türkiye'nin katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü, demokratik ve sivil bir anayasa ile yönetilmesini sağlayacağız. Hükümetlerimizin öncülüğünde gerçekleştirilen 2004, 2007 ve 2010 Anayasa değişikliklerini ve Meclis'te oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını, yeni anayasa için güçlü bir zemin olarak görüyoruz. Yeni Türkiye'nin yeni anayasasında temel hak ve hürriyetlerin, demokrasinin, hukukun üstünlüğü ilkesinin, düşünce ve inanç özgürlüğünün dayanağı toplumsal meşruiyet olacaktır. Yeni anayasamız, bireysel hak ve özgürlükleri esas alırken, Türkiye'nin birikimi üzerine inşa edilecek, taraf olduğumuz uluslararası normları gözeterek demokratik bir anlayışla hazırlanacaktır. Yeni anayasa, milletimizin kültürel ve toplumsal çeşitliliğini tanıyan, herhangi bir etnik veya dini kimliğe referans yapmayan bir vatandaşlık tanımını esas alacaktır. Yeni anayasa, toplumun herhangi bir kesiminin dışlanmasına yol açacak değer yargıları ve siyasal tercihler barındırmayacaktır. Anayasamız tüm toplumu kucaklayan, kader birliğimizi yansıtan, demokratik denge ve denetim ilişkisini esas alan bir mahiyette hazırlanacaktır. Yeni anayasa, ortak değerleri ve çeşitlilik içinde birlik anlayışını esas alacaktır. Toplumsal hayatın ve siyasetin her alanını ayrıntılı bir biçimde düzenlemeyecek, her bir alanın kendi dinamiğinin ortaya çıkmasına imkan sağlayacaktır. Yeni anayasa, sorunların çözümünün imkan ve araçlarını barındıracaktır. Sorunları, demokratik bir ortamda bireyler, toplum ve siyaset kurumu çözecektir. AK Parti, sadece anayasa metni ile anayasal sistem tesis edilmediğinin bilincindedir. Doğrudan anayasal sistemle bağlantılı seçim kanunları, siyasi partiler kanunu ve sair temel kanunlar, yeni anayasa metniyle birlikte bir bütün olarak yenilenecektir."
- Cumhurbaşkanı ile Başbakanın yetki ve görev paylaşımı, yeni bir düzenlemeyi zorunlu kılıyor"
Beyannamede, doğrudan halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı ile Başbakanın siyasal sistem içindeki yetki ve görev paylaşımının, yeni bir düzenlemeyi zorunlu kıldığı vurgulandı.
Mevcut sistemin, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın farklı siyasi geleneklerden gelmeleri durumunda, kriz üretme potansiyelini taşımaya devam ettiği belirtilen beyannamede, şu görüşlere yer verildi:
"AK Parti olarak, mevcut sistemin siyasi tarihimizdeki vesayetçi kurgusunu da göz önünde bulundurarak, Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesinin oluşturduğu bu yeni durumun yol açabileceği muhtemel yönetim sorunlarının başkanlık sistemiyle aşılacağına inanıyoruz. Nitekim uzunca bir süredir, savunduğumuz başkanlık sistemini, 2011 yılında kurulan TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na partimizin önerisi olarak da sunmuş bulunuyoruz. Muhalefet partileri ise Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesinin parlamenter sistemin işleyişinde yol açabileceği muhtemel sıkıntıları çözmeye yönelik pozitif bir katkı sunup, ilkesel ve yapıcı bir tartışma yürütmek yerine, meseleyi kişiler üzerinden tartışmayı tercih etmiştir. Bu tutum, siyasetin ve kamuoyunun, etkin ve demokratik bir siyasal sistemi hayata geçirme arayışını olumsuz etkilemiştir. Ayrıca, başkanlık sistemi ile ilgili olarak yapılan tartışmalarda, güçlü ekonomiye sahip bir çok demokratik ülkenin bu modelle yönetiliyor olduğu gerçeği gözlerden kaçırılmaya çalışılmaktadır.
Bu çerçevede, tartışmayı kişiselleştirmeden, siyasal geleneğimizdeki tecrübelerden de yararlanarak, yeni Türkiye vizyonumuza uygun bir sistem arayışını sürdürmek ve çözüm bulmak zorundayız. Hükümet modellerinin tartışılacağı zemin kuşkusuz demokratik bir anayasal zemin olacaktır. AK Parti olarak, demokratik bir perspektifle yapılandırıldığında, parlamenter sistemle başkanlık sistemi arasında demokrasiye uyum açısından bir fark bulunmadığı kanaatindeyiz. Nitekim her iki sistemin de olumlu örneklerine rastlanabileceği gibi olumsuz örneklerine de rastlanabilir. Ancak bir yandan vesayetçi bir şekilde kurgulanarak demokratik doğasından koparılmış parlamenter sistemin yol açtığı siyasal istikrarsızlıklar, öte yandan Yeni Türkiye vizyonumuzun ihtiyaç duyduğu etkin ve dinamik yönetim dolayısıyla, başkanlık sisteminin daha uygun bir yönetim modeli olduğuna inanıyoruz. Milletimizin teveccühüyle hazırlayacağımız özgürlükçü ve insan odaklı yeni Anayasa ile seçimlerin istikrar üretebildiği, yasama ve yürütmenin müstakil olarak etkin olduğu, demokratik denge ve kontrol mekanizmalarının öngörüldüğü, toplumsal farklılıkların siyasal temsilinin sağlandığı, ademi merkeziyetçi bir idare sisteminin güçlendirildiği, karar alma süreçlerinin hızlandığı, her türlü vesayetin engellendiği yeni bir siyasal sisteme geçebiliriz. Bu çerçevede öngördüğümüz başkanlık sistemi, Türkiye'nin AK Parti iktidarında geçirdiği demokratik dönüşümü nihai sonucuna erdirerek, 2023 ve sonrasına yönelik kalkınma hedeflerine ulaşmasını kolaylaştıracak bir çerçeveye sahip olacaktır. Bu unsurlarıyla başkanlık sisteminin, Türkiye'nin siyasal tecrübesine ve gelecek vizyonuna daha uygun olduğuna inanıyoruz."
"Hakim ve savcı sayısı 9 bin 349'dan 14 bin 837'ye yükseldi"
Beyannamede, son 12 yılda adalet sisteminde yapılan köklü iyileştirmelere yer verildi.
Hakim, savcı ve personel sayısının artırıldığı, 2002 yılında 9 bin 349 olan hakim ve savcı sayısının, Şubat 2015 itibarıyla 14 bin 837'ye ulaştırıldığı, ceza infaz kurumlarında görev yapanlar hariç olmak üzere, 2002'de 26 bin 274 olan personel sayısının ocak 2015 itibarıyla 52 bin 187'ye yükseltildiği bildirilen beyannamede, ceza mahkemeleri kaldırılarak, yerine kişi hürriyeti ve güvenliğiyle doğrudan ilgili konulara müstakilen bakmakla görevli sulh ceza hakimliklerinin kurulduğu, böylece bazı AB ülkelerindeki "özgürlük hakimliğinin" ülkeye kazandırılarak bireysel özgürlüklerin güvence altına alındığı belirtildi.
12 yılda 257 cezaevinin kapatıldığı, açık ceza infaz kurumu sayısının artırıldığı belirtilen beyannamede, "Dünya genelinde ceza adaleti sisteminin önemli bir parametresi olarak kabul edilen; tutukluların cezaevlerinde kalanlara oranı, ülkemizde 2001 yılında yüzde 54 iken bugün itibarıyla yüzde 14.5'e gerilemiştir. Avrupa Birliği'nde ise bu oran yüzde 20'den fazladır" denildi.
Beyannamede, şöyle denildi:
"Demokratik bir ülke olarak Türkiye, hukuk düzeniyle kendi yurttaşlarının özgürlüklerini korumaya, uluslararası topluma güven vermeye, yerli ve yabancı yatırımcılar için güvenli bir liman olmaya devam edecektir" denilen beyannamede, "İkincil düzenlemelerle oluşturulabilecek detayları, yasalardan ayıklayacak ve mevzuat enflasyonuna son vereceğiz. Yargıda etkinlik, hızlılık, hesap verebilirlik, ekonomiklik ve şeffaflığı sağlayacağız. Anayasal değişikliklere bağlı olarak yüksek yargıda içtihat düzeyinde dağınıklığı gidereceğiz. Bu çerçevede, disiplin mahkemeleri dışında askeri yargıya son vereceğiz. Temyiz mahkemelerinin, alt derece mahkemeleri üzerindeki hukukilik denetiminin ötesine taşan etkilerini azaltacağız ve temyizi, hukuki denetim ile sınırlandıracağız. Yargı üst yönetimi ile temyiz mahkemelerinin oluşumunda milli iradeyi temsil eden Meclisimizin rolünü güçlendireceğiz, yargının toplumsal meşruiyetini artıracağız. Yüksek Mahkemeler, bölge adliye ve idare mahkemeleri ile ilk derece mahkemelerinin faaliyet raporları hazırlayıp kamuoyuna duyurmalarını sağlayacağız. Yüksek mahkeme üyeliğini, Avrupa örneklerine benzer şekilde makul sürelerle sınırlayacağız. İhtisas mahkemelerinin sayısını artıracağız. Ticaret ve iş mahkemesi gibi bazı ihtisas mahkemelerinde meslekten olmayan hakimlerin de yer almasını sağlayacağız. Hakimleri yeknesak bir hukuki statüye kavuşturacak ve tüm hakimler için geçerli tek kanun çıkaracağız.
Bilirkişilik müessesesini yeniden yapılandıracağız. Bilirkişilerin seçimi ve görevlendirilmesine yönelik standartlar belirleyerek, sertifikalandırma sistemine geçeceğiz. Bilirkişilik kurumunu, geçim aracı bir meslek olmaktan çıkaracak, gerçek işlevine uygun işlemesi için gerekli tedbirleri alacağız. Bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesine getirdiği aşırı iş yükünün, mahkemenin işlevselliğine zarar verme ihtimali karşısında bu uygulamayı gözden geçireceğiz. Adalet sisteminde kadınlar, çocuklar ve engellilere yönelik kolaylaştırıcı uygulamaları hayata geçireceğiz. Vatandaşlarımızın daha kolay adalet hizmeti alabilmesi için, birçok gelişmiş ülkede uygulanan Hukuki Yardım (Himaye) Sigortası Sistemi geliştireceğiz. Noterlik sistemini yeniden yapılandırarak, noterliklerden idarenin ve yargı organlarının iş yükünün azaltılması için faydalanacağız. Adalet sisteminin aile içi şiddet suçları konusundaki kapasitesini güçlendireceğiz. Adli ve idari yargıda istinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesini sağlayacağız. Başta büyük şehirler olmak üzere adliye saraylarının inşasına devam edeceğiz. Başta UYAP olmak üzere, yargıda bilişim hizmetlerinin daha da etkinleştirilmesini sağlayacağız. Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemini (SEGBİS) ülke geneline yaygınlaştıracağız. Adli Tıp Kurumun kapasitesini geliştirileceğiz. Adli Bilimler Akademisini kurarak bu alandaki ileri araştırmalara ve eğitimlere ortam hazırlayacağız."
Millet iradesi, egemenliği ve geleceğinin kimsenin tekeline terk edilmeyeceği kaydedilen beyannamede, "İster paralel yapı, ister başka adlar altında bu kutlu yürüyüşü durdurmak isteyenlerin karşısında AK Parti kadroları, kararlılıkla durmaya devam edecektir. Eski vesayetler ile nasıl mücadele ettiysek, yeni vesayet girişimleriyle de milletimizin sağduyusu ve desteğiyle mücadelemizi sürdüreceğiz. Uluslararası bağlantıları da değerlendirildiğinde, bu unsurlar sadece hükümetimize yönelmiş bir tehdit olarak değil, devletin varlığına kast eden, onun yapısını çökertmeyi hedefleyen bir ulusal güvenlik sorununa dönüşmüştür. Bu tehdit karşısında, kararlı ve dirayetli duracağımız konusunda hiçbir vatandaşımızın şüphesi olmasın" görüşüne yer verildi.
(Sürecek)
Son Dakika › Güncel › AK Parti Seçim Beyannamesi (3) - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?