Son yıllarda kişisel gelişim sektörü ve kitapları konusunda bir furya var. 'Bu kitabı okursanız hayatınızda mucizeler olur, bu kitabı okursanız bakış açısı değişir, hayatınızda büyük kararlar verirsiniz' şeklinde beylik laflarla satılan kitaplar insanlara oldukça cazip geliyor. Yine bunun yanında üç, beş kitap okuyup, kendisini 'kişisel gelişim uzmanı, yaşam koçu, trainer' olarak tanımlayan insanların sayısı her geçen gün artıyor. Sektördeki bu cazibe insanları bu mekanlara yönlendirince ortaya bu işin erbabı olmayan kişilerin de çıkmasını kaçınılmaz kılıyor. İşte bütün bu olumsuzlukların önüne geçmeye çalışan ve 'konusunda uzman oldukları bilginin dışına çıkmayan kadrosuyla' bu işi yapanlar da var. Yaklaşık 30 tane kendi alanında akademisyenin yer aldığı Psikolojik Eğitim Danışmanlığı ve Empati Derneği (PEDED) Yaşam Koçu ve Beden Dili Uzmanı M. Emin Yeşil'le yaptıkları çalışmaları, insanların kişisel gelişime bakış açısını ve sürekli bir değişim için yapılması gerekenleri konuştuk.
Öncelikle sizi biraz kısaca tanıyabilir miyiz?
Önce isterseniz kurum olarak tanıtalım. Psikolojik Eğitim Danışmanlığı ve Empati Derneği (PEDED) olarak biz Urfa'da hizmet veriyoruz. Kurumumuz bir dernek. Psikoloji alanında çalışmalarımız var. Kurumumuzda psikolojik danışmanlık ve terapiler yapılıyor. Aynı zamanda alanla ilgili eğitimler düzenliyoruz. En önemlisi psikoloji alanında hizmetler veriyoruz. Örneğin çocuk terapileri, çocukla iletişim alanında oyun terapileri düzenliyoruz. Onun dışında başka psikoloji alanında danışmanlık eğitimleri düzenliyoruz. Kurum içerisinde bireysel, aile, çift danışmanlığı, çocuk danışmanlığı, zeka testleri gibi alanlarda bireysel terapiler ve psikolojik danışmanlık hizmetlerimiz var. Bizim vizyonumuz özellikle bu bölgede kurum olarak farkındalık oluşturmak, psikoloji alanında bölge insanına hizmette bulunmak.
Şube değilsiniz değil mi?
Merkez burası. Biz bağımsız bir derneğiz. Kendi bünyemizde psikologlar, psikolojik danışmanlar, psikiyatristler var. Benim buradaki görevim PEDED'in eğitim koordinatörüyüm. Bu bünyede kişisel gelişim alanının ve psikoloji alanının eğitim düzenleyicisi olarak çalışıyorum. Şu anda aktif olarak diksiyon ve beden dili eğitimleri veriyorum. Bireysel çalışmalarımız var. Grup eğitimlerimiz var. Aynı zamanda liderlik, iletişim konularında seminerler düzenliyoruz. İl dışından bazı talepler oluyor. Bunları değerlendiriyoruz. Geçen hafta Antalya'da 500 kişilik bir özel şirket çalışanlarına liderlik ve iletişim semineri verdim. Bunun dışında bazen kurumlara kurum içi eğitimler veriyoruz. Özel şirketlere eğitimler veriyoruz. Biz, bireyden ziyade daha çok takım olarak hareket ediyoruz. Eğitimleri bir paket ve despot halinde sunmaktan ziyade ihtiyaca yönelik eğitimler düzenliyoruz.
Kurumların farklı taleplerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kurumların farklı talepleri geldiği zaman bu talepleri değerlendirecek birileri varsa bizim bünyemizde bunu karşılıyoruz. Bunun dışında 30'a yakın akademisyen ve psikolog var derneğimize kayıtlı. Bunlardan destek alabiliyoruz, istifade edebiliyoruz. Hizmet öncesi gidip kurumla bir ön görüşme yapıyoruz. Size nasıl fayda sağlayabiliriz, sizinle nasıl çalışabiliriz. Yani siz 'biz sizden iletişim eğitimi istiyoruz' derseniz 'yarın gelin iletişim eğitim veriyoruz' demiyoruz.
Özellikle bizim bölgemiz gibi kendini dindar ve muhafazakar olarak tanımlayan toplumların psikolojiye ve bu tür merkezlere rağbeti ve bakış açısı nasıl? Örneğin psikiyatra giden veya psikolojik danışmanlık desteği alan insanlara 'sorunlu, deli' gözüyle bakılıyor.
Bölgede psikolojiye bakış açısı maalesef böyle. Ancak fark şu: Akıllı insanların psikolojiye ihtiyacı var. Kendini mükemmel zanneden insanlara baktığınız zaman 'ben mükemmelim, benim hiçbir eksiğim yok' diyen insanlara bakın hayatlarında sıkıntılar çoktur. Kişinin cehaleti arttıkça bilgisi zayıflıyor. Bilgisi arttıkça cahil olduğunun farkına varıyor. Onun için 'ben biliyorum' diyen bir insan maalesef cahil olduğunun farkında olmuyor. Öğrendikçe ne kadar cahil olduğumuzun farkına varıyoruz ve öğrenmeye açlığımız bu yönde artıyor. Kişisel gelişim özellikle furya haline geldi ve bölgemizde farklı alanlar, farklı merkezler açılıyor. Nefes teknikleri, hipnoz eğitimleri vs. Bunlarda öncelikle sorulması gereken soru şu: Amaç ne? Hizmet sunulurken çok affedersiniz, insanları enayi yerine koyup 'gel ben sana nefes almayı öğreteceğim' dediğiniz zaman insanların bakış açısı değişiyor. Ben nefes almayı bilmiyor muyum? Peki nefes almanın faydaları ne dediğimizde doğru nefes almayla yanlış nefes alma arasındaki farkı söyleyecek kapasitede maalesef bu sektörde yok. Kişi kendisini çok zeki zannediyor. Bir, iki eğitim aldıktan sonra 'ben her şeyi biliyorum' diyor. Ve maalesef bu da sektörde bir önyargıya sebep oluyor. Ben diksiyon eğitimleri veriyorum. Diksiyonun temelinde doğru nefes almak vardır ama ben hiçbir zaman kimseye 'gel sana doğru nefes nasıl alınır' demiyorum.
Peki, okumayan bir insanın diksiyonun düzelmesi beklenebilir mi?
Bu okumakla alakalı bir şey değil. Şive, lehçe, ağız dediğimiz konuların üzerine biraz daha eğildiğimiz zaman ve kişide böyle bir sorun söz konusuysa ve buna ağırlık verildiyse düzelmeler çok daha fazla görülüyor. Okumamış bir insan da çok güzel konuşabiliyor. Bugün tiyatroculara, sanatçılara baktığımız zaman bunların çoğu okul okumamıştır. Alaylı dediğimiz insanlardır ve kendilerini geliştirmişlerdir.
Örneğin hem Urfalı milletvekillerinin hem de şu andaki milletvekili adaylarının televizyonlarda iyi konuşmadıkları veya hiç konuşmadıkları yönünde şikayetler var. Malumunuz bir seçim yaklaşıyor milletvekili adaylarının diksiyon ve güzel konuşma yönünde bir talebi var mı size?
Bu yönde talepler oldu özellikle aday adaylığı süreçlerinde. Ben, şahsen bazı aday adaylarıyla çalıştım. Kendinden çok razı olan adaylarımız vardı. Bunlara mümkün değil bir şeyler vermek, öğretmek, kendileri mükemmel oldukları için. Belki de kendi nevi şahsına münhasır tavırlarıyla oy topluyorlardır. Onun için kimseye sen kusurlusun, sen eksiksin diyemeyiz. Ancak talep oldukça fazlaydı. Farklı siyasi partiden aday adaylarıyla çalıştık.
Merkezinize gelen talepler daha çok ne yönde?
'İstanbul Türkçesini konuşma istiyorum' birinci ve en önemlisi. Sonra 'hitabet yeteneğimi arttırmak istiyorum' ya da 'beden dilini etkili kullanmak istiyorum', 'göz teması kuramıyorum, konuşurken kendimi ifade edemiyorum, çok utanıyorum, yüzüm kızarıyor, bir toplumun içerisine girerken özellikle bayan varken tutukluluk yaşıyorum' diyor insanlar. Talepler bu yönde. Tabi daha çok özgüven arttırmaya yönelik çalışmalar oluyor. Her ortamda kendimi rahatlıkla ifade edebileyim şeklinde talepler geliyor.
Psikolojik destek almak için mutlaka bir rahatsızlık yaşamamak mı gerekiyor?
Hayır hayır. Psikolojik destek niçin alınır? Kişi bazen önünü göremez. Her şey önündedir. Aile hayatı güzeldir, iş hayatı güzeldir, sağlığı yerindedir, ruhsal sağlığı yerindedir ancak gelecekle ilgili planları kuramaz. Geleceğe dönük hayalleri kuramaz. Ben koçluk yaparken 'gelecekte ne olmak istersin, hedefin ne' diye soruyorum. Bu soruyu sorduğumuzda insanlar duruyor. 'Ben hiç geleceğimi düşünmedim' diyorlar. Eğer bir hedefiniz ve hayaliniz varsa gerçekleştirebilirsiniz. Bir hayaliniz yoksa neyi gerçekleştireceksiniz? İnsanların hayattan soğuması, atalet dediğimiz eyleme geçmeme, tembellik dediğimiz olay gelecekle ilgili onları sürükleyecek bir planlarının olmaması. Bunu fark eden insan gelip 'ben bu konuda destek almak istiyorum' diyor. Biz, o insana ışık tutuyoruz. Birlikte nasıl çalışabiliriz, ne yapabiliriz bunun programlarını yapıyoruz. Kişi bunların farkına vardıkça 'keşke evlenmeden önce gelseydim yanınıza, keşke işyeri açmadan önce gelseydim, keşke KPSS'ye başvurmadan önce gelseydim' diyor.
Bizim insanlarımızda kişisel gelişim kaygısı var mı? Kendimi yenileyeyim, kendimi geliştireyim şeklinde…
Açıkçası çok yok. Bir kişisel gelişim kaygısı yok. Bölge insanına baktığınızda genelde çoğunluk kendinden razı. Çünkü burada bir ataerkil yapı ve aşiret sisteminin hakim olduğu 'bana bir şey olursa babam bakar, babam olmadı abim bakar, amcam bakar' şeklinde bir yaklaşım var. Bu bakış açısıyla yaklaşıldığı için 'ben kendimi geliştireyim, önüme hedef koyayım' böyle bir dertleri yok.
Bir nevi öğrenilmiş çaresizlik gibi mi?
Öğrenilmiş çaresizlikten ziyade bu boyuttu biraz daha rahatlık var. Çünkü büyükler bu rahatlığı vermiş onlara. 'Sen merak etme, biz senin arkandayız' örneğin kişi karakola gidiyor daha ifadesi alınmadan karakolun önünde yüzlerce kişi birikiyor. Burada bunun verdiği bir atalet söz konusu.
Son yılların moda tabiri olan 'yaşam koçunu' nasıl tanımlıyorsunuz ve kişisel gelişim uzmanından ne farkı var?
Yaşam koçu ve kişisel gelişim uzamanı aslında aynı kişilerdir. Kişisel gelişim uzmanı fıtrattaki mükemmelliğe ulaşmış kimsedir. Fıtrat mükemmeldir ve bütün mahlûkat mükemmel yaratılmıştır. İnsanda mükemmel yaratıldı ama diğer mahlûkattan farkı akıl sahibi olmasıdır. Mesela Rabbil Alemin diyor ki, 'biz aklı dağlara verdik dağlar yüklenemedi, insan yüklendi.' Aklın verdiği sorumluluk çok fazladır. Kişisel gelişim uzmanı aklın verdiği o sorumluğu görmüş, kişisel bütünlüğe ulaşmış ve hayata geliş sebebini fark etmiş, o yönde ilerleyen insandır. Kişisel gelişim insanı kimdir diye soracak olursanız; insan onun yanında olduğu zaman hiçbir şekilde motivasyonu bozulmaz. Asla kendinizi kötü hissetmezsiniz ve onun yanından ayrıldığınız zaman bir şevk duyarsınız. İnsanları incitmez ve asla kötü enerji olmaz. Kötü bir alışkanlığı yoktur. Bediüzzaman'ın bununla ilgili bir sözü var. Diyor ki, 'kendi nefsini ıslah edemeyen, başkanlarını ıslah edemez.' Kişisel gelişim uzmanı önce kendi nefsini ıslah etmiştir. Mesela sigara içip sigara bıraktıran bir kimse kişisel gelişim uzmanı olamaz. Bu kişisel gelişim durumuna terstir. Buna yaşam koçu diyebilirsiniz. Yaşam koçu denildiğinde insanlar farklı anlıyor. Yaşam koçu nedir diye sorduğumuzda diyorlar ki, 'adamın kolundan tutup nereye gidecekse beraber gidiyorlar.' Ama öyle bir şey yok. Yaşam koçu kişinin kendine dışarıdan bakmasını sağlar. Kişinin olan sorunlarını onun görmesi sağlanır. 'Sende bu sorunlar var' demeyiz onun bulması sağlanır. Buradan çıktığınız zaman 'benim bir şeyler yapmam lazım' dersiniz. Danışmanlıktan farkı budur. Danışman size bilgi satar ve size ne yapmanız gerektiğini söyler. Oradan çıkınca 'yapacağım' dersiniz. Birkaç gün sonra bilgi dışarıdan geldiği zaman bir direnç ile karşılaşırsınız. Mantığınız ile karar verirsiniz ama duygularınıza yenilirsiniz. Ama bizim yaptığımızda siz kendi sorunlarınızı kendiniz bulduğunuz için mantığınız ve duygularınızla işbirliği yapabilirsiniz. Ve dersiniz ki, 'benim bunu yapmam lazım' çünkü çözümü siz bulmuş olursunuz.
Size aslında kişisel gelişim değil de psikolojik vakalar geliyor mu?
Bizim burada ki farkımız bu olsa gerek. Ben burada yaşam koçuyum, bir diğer arkadaşımız uzman psikolog. Kişi mesela benim ilanımı görmüş ve bana geliyor. O ilanda beden dili var, beden dilinin içinde zihin okuma ve yalanı yakalama var. Bir gün biri geldi ve yalan uzmanı olmak istediğini söyledi. Konuştuk ve ilk on dakikada şizofren olduğunu fark ettim. Daha sonra onun anlayacağı bir dille uzman psikologa gönderdim. Uzman da onu dinledikten sonra uygun bir dille klinik tedaviye yönlendirdi. İşin sonunda kişi daha önce tedavi olduğunu ve ilaçlarını kullanmadığını itiraf etti. Kişi buraya geldiğinde öncelikle dinliyoruz ve onunla çalışıp çalışmayacağımıza karar veriyoruz. Herkesin ilacı bizde diyemeyiz. Bizi aşan bir durum ise kliniğe yönlendiriyoruz.
Peki, özgüveni tavan yapmış ama bilgi yönünden yetersiz insanlar geliyor mu?
İnsanlar rahatlığı özgüven ile karıştırıyorlar. Bu, özgüven değil cehaletin verdiği bir rahatlıktır. Mesela insanlara beden dilinde dik yürümeyi anlatırız. Dışarı çıkın birçok insanın salına salına dik yürüdüğünü görürsünüz. Bu cehalet yürüyüşüdür. Kişi gelir buraya geldiğinde 'sen cahilsin' diyemezsin. Zaten bu tip insanlar buraya gelmez. Genelde gelen kişiler 'ben kendimi geliştirmek istiyorum' diyen bilgiye açık aydın insanlar.
Son zamanlarda bir kişisel gelişim kitabı fulyası var mesela ve bunların etkisi plasebo hap gibi iki üç gün sürüyor. Değişimi sürekli kılmak için ne yapmak gerekiyor?
Kişisel gelişim kitapları sektörde bayağı fazla. Kitabı alırsınız okursunuz üç gün sonra o gaz söner. Dersiniz 'herhalde bende bir sorun var.' Başladığınız yere geri dönersiniz hatta daha da kötü olursunuz. Öncelikle kişi şunu sorgulamalı; benim motivasyonumu düşüren şey ne. Motivasyon dediğimiz şey iç motivasyon ve dış motivasyon olmak üzere ikiye ayrılır. İç motivasyonu ben şöyle tanımlıyorum; mesela yer altında yer kabuğunu oluşturan bir ateş katmanı var. 6 milyar yıldır yani dünya yaratıldığından itibaren bu magma dediğimiz ateş katmanı kaynıyor. 6 milyar yıldır 5 bin derece ile yer yer 40 bin dereceye çıkıyor bu kaynama. Yerin hemen üstüne bakıyorsunuz ormanlar, okyanuslar var. Ama bu aşağıdaki ateşi bir gram etkilemiyor. Bizim motivasyonumuz içeriden gelen ise dışarıdan gelen etkenler bizi etkilemez. Ama bizim motivasyonumuz dış etkenlere bağlı ise mesela birilerinin alkışı, takdiri ve güzel sözleriyle ise o zaman başka birilerinin yuhalamasına da açık oluruz. Biri bizim ateşimize odun atıyorsa öbürünün su atmasına açık oluruz. Birinin alkışlaması ile şaha kalkıyorsak başka birinin yuhalaması ile yere çakılırız. Kişisel gelişimin amacı kişinin motivasyonunu içeriden başlatmaktır. 'Elmanın kurdu içindedir' derler biz de o kurdu harekete geçirmek istiyoruz. O kurdun insanın içindeki olumsuzlukları kemirerek dışarı atmasını sağlıyoruz. Kişisel gelişim fulyası diyorsunuz mesela kişi iki kitap okuyor özellikle batı tarzının verdiği acayip gaz o insanları harekete geçirir ve 'evet ben eğitmen olacağım' der. Kitaptan birkaç tekniği öğrenir ve çıkar 'ben seminer vereceğim' der. Bir seminer yapar iki seminer yapar üçüncü seminerde dersin bu adam ne anlatıyor? Mesela bir firmada elemanlara seminer verdim. Daha sonra başka bir yaşam koçu ile tanışmışlar ve bir de ondan seminer almışlar. O arkadaş da gelmiş kafasına bir şişe su boşaltmış ve seminere başlamış. Oradakiler bu adam bizle dalga mı geçiyor hissine kapılmışlar. Sonra biri demiş 'kişisel gelişim bu olsa gerek.' O arkadaş bizim bütün emeği çöpe atmış oldu. Başa dönecek olursak kişisel gelişim uzmanı kimdir? Öncelikle 'ben her şeyi ve her konuyu biliyorum' diyorsa onda bir sıkıntı vardır. Kimse her şeyi bilemez. Her şeyi hakkı ile bilen bir tek Allah'tır. Kişi önce bunun farkına varmalı ve kendini geliştirmelidir. O kişinin üzerinde bir gözlem yapmak lazım. Kişinin hal ve hareketleri uyuşuyor mu söylemleri ile. İnsanlara iletişimi ve vücut dili kendi ile bütünlük halinde olmalı. Onun dışında kafanızda küçücük bir şüphe varsa olmamış demektir.
Son Dakika › Güncel › 'Kişinin Bilgisi Arttıkça Cehaletinin Farkına Varıyor' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?