Değişim Zirvesi II Sonuçlarına Genel Bir Bakış - Son Dakika
Güncel

Değişim Zirvesi II Sonuçlarına Genel Bir Bakış

Değişim Zirvesi II Sonuçlarına Genel Bir Bakış

Tüm Sektörlerde Olduğu Gibi İlaç Sektöründe De Her Şeyden Önce Arz Talep Dengesinin Artık Değiştiğini Söyleyedi.

11.06.2010 15:52  Güncelleme: 16:01
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Zirve konuşmacılarından önce katılımcılara hitap eden İTÜ İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Öner Günçavdı, kısa konuşmasında, bugün değişim konusunun her açıdan önemli olduğunu belirterek değişimi küresel ekonomi açısından genel bir bakışla ele aldı.

Tüm sektörlerde olduğu gibi ilaç sektöründe de her şeyden önce arz talep dengesinin artık değiştiğini söyleyen Günçavdı, değişen kamu düzenlemelerine bağlı pratiklerin yaşandığı sağlık sisteminde arz koşullarının diğer sektörlere göre çok farklı olduğunu, maliyetlerin yüksek olduğu bir sektörde kısıtlanmış bir alanda iş yapmanın güç ve değişim yönetimi gerektiren bir süreç olduğunu sözlerine ekledi.

Tüm sektörlerde bundan sonra atılacak temel adımın, değişimi işletme pratiklerine adapte edebilecek yetkinlikte işgücü yetiştirmek ve istihdam etmek olacağından bahseden Prof. Dr. Öner Günçavdı, bu noktada İTÜ'nün köklü geçmişine yakışır şekilde günün dinamiklerini yakalayan programlar geliştirdiğini belirtti.

Liba İlaç yönetim kurulu başkanı Murat Barlas ve Bülent Becan'ın moderatörlüğünde gerçekleşen Değişim Zirvesi'nin ilk konuşmacısı olan, sektörün önde gelen isimlerinden, Abdi İbrahim İlaç Yönetim Kurulu Başkanı ve İEİS yönetim kurulu başkanı Ecz. Nezih Barut, sözlerine 1900'lü yıllarda birkaç öncü eczacı tarafından temelleri atılan Türk ilaç endüstrisi bugün faaliyetlerini dünya standartlarına taşımış durumdadır diyerek başladı.

2010 yılının ilaçta büyük değişimlere imza atacak bir yıl olacağının rahatlıkla öngörülebileceğini belirten Barut, 2009 yılında yaşanan krizle birlikte devletin aldığı önlemlerin sektörde derin izler bıraktığını söyledi. Nezih Barut, devletin tasarruf tedbirleri kapsamında uygulamak istediği global bütçenin sektör adına pek çok belirsizliği de bünyesinde barındırdığını ve bu bütçenin ilaç endüstrisinin geleceğini ipotek altına alabilecek bir uygulama olduğunu, ayrıca söz konusu tasarrufun öngörülebilir şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini her fırsatta dile getirdiklerini sözlerine ekledi.

Nezih Barut konuşmasına şöyle devam etti: " Bildiğiniz gibi ülkemizde ilaç satışı yasa gereği yalnızca eczanelerde yapılabiliyor. Bizce bu durum sağlıklı ilaç tüketimi açısından son derece önemlidir. Ve bu düzenleme aynı şekilde devam etmelidir. Halkımız ilaç alırken ilaçla ilgili temel ve önemli bilgileri de halen eczacıdan alıyor. Halkımızın eğitim düzeyinin de göz önüne alınması durumunda reçeteli ve reçetesiz ilaçların eczane dışında satılmasının doğru olmayacağını düşünüyorum.

Ayrıca eczanelerin yalnızca ilaç alımına endeksli olan mevcut sistemden de kurtarılması gerekiyor. Örneğin Avrupa'daki eczanelerde kozmetik, reçetesiz ürün ve besin takviyeleri gibi ürünlerin satış hacimleri Türkiye'nin çok üzerinde. Bu konuda yapılacak yeni düzenlemelerin eczacılarımız için olumlu bir fırsat teşkil edeceği kuşkusuz. Türkiye'deki denetimli sistem ve tüketiciyi koruma amaçlı önlemler maalesef bazı durumlarda maalesef ilerlemenin de önünü kapatabiliyor.

Tanıtım konusundaki kısıtlayıcı son gelişmeler sonucunda tıbbi satış temsilcilerinin hekimlere ulaşmasına neredeyse hiç imkan kalmadı. Oysa ilaç endüstrisi, sağlık profesyonellerine ürünleri konusunda doğru bilgi ve eğitim vererek ilaçların nasıl kullanılacağını anlatmak zorunluluğunu ve sorumluluğunu taşıyor.

Tanıtımda yeni arayışlar başladı ancak hiçbir yöntem tıbbi satış temsilcilerinin hekimlerle bire bir görüşmesi ve hekimlerin sorularına doğrudan cevap vermesi kadar etkili ve hızlı bir iletişim seçeneği değildir. Bu önemli sorunlara rağmen, üreticiler olarak sektörün itibarını artıran girişimler ve yatırımlar içerisinde olduğumuz da bilmenizi isterim. 2010 yılında beklenen %10'luk daralmaya rağmen bizler sektörün daha rekabetçi bir yapıya dönüşeceğini ve pazarda yabancı sermaye payının artacağına inanıyoruz.

Yakın gelecekte sektörün en önemli konularından birinin biyoteknolojik ürünler olacağının da bilincindeyiz. Biyoteknoloji, Türkiye'de ilaç sektörünü güçlendirecek faktörlerden belki de en önemlisi. Bu noktada üniversite sanayi işbirliği ve Ar-Ge'nin rolü önemlidir. Yatırımlarımızı Ar-Ge alanında yoğunlaştırıyoruz.

Bugün sektörümüzün kendisini geliştirmesi gereken temel alanının dışa açılma olduğu çok açıktır. Sektörümüz dış pazarlara henüz yeterli oranda açılamıyor. Eğer uluslararası kalite standartlarındaki tesislerimizi yeterince tanıtmayı başarır ve mevzuatla ilgili sorunları aşabilirsek, ülkemizin dünyadaki sayılı üretim merkezlerinden biri olmaması için hiçbir neden yoktur."

Zirvede Nezih Barut'un ardından söz alan ekonomist Prof. Deniz Gökçe, Türkiye ekonomisindeki son gelişmelere ve ekonomimizin yakın geleceğine değindiği konuşmasına Türkiye ekonomisinin analizinde aslında sosyologlara ve sosyal psikologlara dönmek gerekliliğini belirterek başladı. Ülkemizde kırsal alandan kente göç rakamlarının eşi benzeri görülmedik ölçekte olduğunu gösteren Deniz Gökçe, bugün yaşadığımız kaosun arkasındaki faktörün bu toplumsal dönüşüm olduğunu belirtti:" Bu kaosun bir de ekonomik boyutu var.

Türkiye artık bugün dışa tamamen açık bir ülke ama bunun bilincinde olup olmadığımızı tartışabiliriz. Türkiye'nin reel büyüme tablosundaki inişli çıkışlı gidişat, dünyada çok az ülkede görülebilir. Ancak Türkiye bu dalgalanmalara rağmen büyüyebiliyor. Birbirinden farklı nitelikteki tüm ekonomik krizlerde Türkiye ilginç bir şekilde hemen hemen aynı büyüme trendini gösteriyor.

Buna dayanarak global ekonomik krizin etkilerini bu yılın ortasından itibaren yavaş yavaş normalleştirmeye başlayabileceğimizi söyleyebiliriz. Yani aslında Türkiye'nin krize düşme becerisi kadar krizden çabuk çıkma becerisi de var."

Hükümetin ekonomi politikasının önümüzdeki bir iki yıl içinde bütçe açığının büyümesine izin vermemek ve borç oranımızın da artmaması üzerine konumlandığını belirten Gökçe, bugün yaşanan sıkıntının bir üretim sorunu olmadığını, arz yönüne değil talep açısından problemli tarafa bakmamız gerektiğini ve bunun için milli gelir harcamalarına göz atmak gerektiğini söyledi.

Toplam milli gelirden harcanan payın artık çok büyük oranda kişi ve şirketlere ait olduğunu gösteren Prof. Dr. Deniz Gökçe'ye göre artık bir piyasa ekonomisi olan Türkiye'de krizden çıkış yolu yine özel sektörden geçiyor. Devletin görevi ise gerekli düzenlemeleri yapmak, altyapıyı hazırlamak. Yani ataerkil yapımızın dayattığı 'devlet yapsın' anlayışının bir yana bırakılması gerekiyor.

İşsizlik rakamlarındaki değişimin büyüme rakamlarıyla paralel gitmeyeceğini belirten Deniz Gökçe, bu noktadaki düzelmenin daha fazla zaman alacağını, ilk etkilerin ancak yeni yılla birlikte hissedilebileceğini dile getirdi.

Profesör Deniz Gökçe, sağlık sisteminde yaşanan sıkıntıların bir nedeni olarak büyüyen sosyal güvenlik açığını gösterdi.

Deniz Gökçe'nin ilaç sektörüne önerisi, iktisadi açıdan sektörü yakından takip edecek, akademik yönüyle bilgi ve argüman üretecek genç profesyonellerin desteklenip görevlendirilmesi yönündeydi.

Değişim Zirvesi'nin bir diğer önemli konuğu IMS Türkiye Genel Müdürü Dr. Ali Akyıldız idi. Değişen Türkiye ve İlaç Pazarında Yeni Dinamikler başlıklı konuşmasında Dr. Akyıldız, öncelikle, Türkiye'de ilaç sektörünün devletle, kamuyla olan ilişkisinin önemi dikkat çekerek, ülkemizde ilaç tüketiminin %85'in devlet tarafından karşılandığını ve bu rakamın dünyada hiçbir ülkede olmadığını söyledi.

Sektörün geleceğini etkileyen yeni dinamikleri üç ana faktör çerçevesinde 'yeni fiyat tebliği', 'doktora erişim' ve 'yapısal değişim' kavramlarıyla açan Dr. Ali Akyıldız, aile hekimliğinin önemli bir konu olarak önümüzde olacağını söyledi. Büyüme trendinin artık uzmanlık bazlı tedaviye geçmeye başladığını belirten Dr. Akyıldız'a göre küresel ölçekte temel değişim, büyümenin giderek gelişmekte olan ülkelere doğru kayması.

Türkiye de bu noktada önemli bir konumda; ancak küresel ekonomik krizle birlikte ülkemiz büyüme anlamında gerileyerek 8. sırada yer buldu. Uzmanlık bazlı büyüme trendine paralel ilerleyen Türkiye'de de grup olarak her ne kadar antibiyotik başı çekse de onkoloji ve solunum ilaçları gibi spesifik ürün gruplarında büyüme devam ediyor. Önümüzdeki 5 yıl içinde en fazla büyümesi beklenen pazar ise onkoloji.

Dr. Ali Akyıldız devletin fiyat baskısının önümüzdeki dönemde de yoğun şekilde hissedileceğini beklediklerini sözlerine ekledi. Krizin etkisiyle, geri ödemesi yapılan ürün sayısının azalacağını, sektördeki karlılığın azalacağını ve maliyeti düşürme amacıyla firmalarda alternatif tanıtım yöntemleriyle birlikte ekip kısıtlamalarına gidileceğini bildiren Akyıldız'a göre, her şeye rağmen Türkiye birkaç yıl içinde gelişmekte olan diğer ülkelerdeki büyüme trendini yakalayacak ve 2011 seçimleri bu süreci pozitif yönde etkileyecek.

Ayrıca pazarımıza girmeye niyetli yeni çokuluslu şirketlerin varlığı, şirket birleşmeleri ve aile hekimliğinin etkilerinin de pozitif olacağı düşünülüyor.

Değişim Zirvesi II'nin bir diğer önemli konuşmacısı TEB Merkez Heyeti Üyesi, Eczacı Şerif Boyacı'ydı. Sektöre Eczacılar Birliği'nin bakışını da yansıtan konuşmasının girişinde Şerif Boyacı, sağlık hizmetlerine talebin arttığını ifade etti.

Bir yanıyla nüfus artışı ve yaşlanmasının da desteklediği bu genel talep, Boyacı'ya göre yeni sağlık sistemi uygulamalarını kaçınılmaz kılmakta. Şerif Boyacı, Devletin tasarruf politikaları doğrultusunda ilaç ve eczacılık alanındaki değişimleri özetledi: "Tasarrufun gerekliliğine inanıyoruz ancak; söz konusu uygulamalar, akılcı ilaç kullanımını destekleyecek şekilde olmalı."

TEB'in bilinçli ilaç kullanımına yönelik yaptığı çalışmalara da değinen konuşmacı, halkın büyük oranda akılcı ilaç kullanımından uzak kaldığını tespit ettiklerini rakamlarla açıkladı ve bu konuda en önemli görevin eczacılar tarafından üstlenilmesi gerektiğini vurguladı.

Şerif Boyacı, eczacıların ilacın uzmanları olarak hasta danışmanlığı yapma, hastayı bilgilendirme sorumluluklarının altını çizerek, eczacıların bu rolleriyle 1. basamak sağlık hizmetlerinin de en önemli aktörlerinden biri olduğunu belirtti. Ancak eczacıların bu potansiyelinin verimli değerlendirilmediğini de sözlerine ekledi.

Şerif Boyacı, reçetesiz ilaç kullanımının ticari kaygılarla yaygınlaştırılması ve ilacın eczane dışına çıkarılması -market ve benzeri noktalarda satışı- gibi gelişmeleri de akılcı ilaç kullanımı için tehdit olarak gördüklerini açıkladı.

Değişim Zirvesi II, TİSD Genel Sekreteri ve İEGM Eski Genel Müdürü olan Eczacı Kemalettin Akalın'ı da konuşmacı olarak ağırladı. Akalın, geçmişten geleceğe ilaç sektöründe değişimin kısa bir özetini sundu ve geleceğe dair beklentileri dile getirdi.

Konuşmasının ilk bölümünde ilaç ruhsatlandırmasının Türkiye'deki tarihçesine değinen Kemalettin Akalın, ardından ilaç fiyatlandırması konusunda açıklamalar yaptı. İlaç fiyatları düşerse, devletin ilaç giderleri düşer şeklindeki yaygın düşünceye katılmadığını belirten Akalın, ilaçta tasarrufun yolunun hekimleri iyi eğitmekten geçtiğini söyledi: "İlaç harcamalarında tasarruf, hekimin kaleminin ucundadır."

Zirvede söz alan LIF Genel Müdürü Richard Bergstorm, daha sağlıklı bir sağlık sistemi için reçete önerileri sunduğu konuşmasında sektörle ilgili genel algıda küresel ölçekte bir sorun göründüğünü söyledi. Bu çerçevede Bergstrom'un önerileri: Ekonomik açıdan hasta sonuçlarına odaklanmak zorundayız, parayı uygun şekilde paylaştırmalıyız, endüstrinin kimliğini bulması için çalışmalıyız şeklinde sıralandı.

Bu önerileri tedavi maliyetleri, sağlık politikaları ve bütçeler ile ilişkilendirerek ilerleyen Bergstrom, yıllar içinde yeni ilaçlara bağlı yaşam beklentisinin yükseliş oranlarını sunduğu çalışmada, bir yandan bu beklentiyi yaratan sektörün yaşam kalitesine katkısının tartışılmaz olduğunun altını çizerken, öte yandan sektörün buna rağmen güven kaybına uğradığını belirtti.

Richard Bergstrom'un sağlık sistemi değerlendirmeleri özetle şöyle şekillendi: Sağlık sistemi yarar tabanlı olmalıdır. Sağlık giderleri aslında yatırımdır. Bütçeler, sonuç odaklı olmalıdır. Hastanın tercihi önemlidir. Endüstri hastanın yanında yer almalıdır.

Bu yılki zirvenin sektör dışından tek konuğu Boğaziçi Üniversitesi'nde dersler veren ve aynı zamanda Bakış Eğitim ve Psikolojik Danışmanlık bünyesinde görev yürüten Psikolog Doktor Nevin Dölek idi. Çeşitli yardım kuruluşlarının toplumsal krizlerde bölgesel olarak düzenlediği psikolojik destek faaliyetlerine katılan ve edindiği deneyimleri katılımcılarla paylaşan Nevin Dölek, değişimin insan yaşamı, davranışları ve kararları üzerindeki derin etkilerini irdeleyen bir konuşma yaptı.

Her değişimin, olumlu da olsa bir kriz niteliği taşıdığını söyleyen Nevin Dölek, bu tepkinin ilk nedeni olarak insanın bilme, tahmin edebilme ve kontrol eğiliminin değişim halinde yerini geçici olarak belirsizliğe bırakmasını gösterdi. Çünkü Dölek'e göre bireyler, kontrol eğilimlerinin bir uzantısı olarak, içinde bulundukları koşulları koruma ve sürdürmeyi amaçlıyor.

Değişimin kriz, hatta travma boyutlarında yaşanabileceğini belirten Nevin Dölek, bu durumun zamanla hem bireyler hem de kurumlar için mutlaka atlatılacağını, ancak önemli olanın sürecin belli destekler ve müdahalelerle sağlıklı şekilde atlatılabilmesi olduğunu vurguladı. Bu kapsamda sunulan sağlıklı çözüm önerileri ise özetle şöyleydi: Süreklilik duygusuna yeniden sahip olmak için mümkün olduğunca çabuk rutine geri dönün.

Bilişsel süreklilik için mutlaka açık, doğru ve sürekli bilgi akışı sağlayın. Durumla ilgili bir anlam bulun ve var olan otoriteyi, hiyerarşiyi ve rutini koruyun. Kişilere yeni roller verin; devam eden bir rolü var ise bunu anımsatın, temel sosyal ağıyla bağlantı kurmasına yardım edin. Eski durumdan, değişmeyen noktaları bulmasını sağlayın.

Dölek'e göre yaşanan krizin derecesi değişimin niteliğine de bağlı: Öngörülebilir ve beklenmedik değişimlere verilen tepkiler de farklı oluyor. "Değişim gerekli ve kaçınılmaz. Bir belirsizlik döneminde yaşıyoruz ama bu belirsizlik pozitif olabilir; çünkü içinde fırsat da taşıyabilir.

Bu nedenle artık rastlantıyı bile planlamamız gerekiyor. Plan yapmak kadar plan değiştirebilme becerisi de edinmemiz gerekiyor. Risk almaktan ve hata yapmaktan çekinmemeliyiz. Kurum içindeki değişim hızı dışarıdaki değişim hızından düşükse, son yakındır."

Zirvede Ar-Ge faaliyetlerinin ülkemizdeki değişim ve gelişimini, Fargem Genel Müdürü Prof. Dr. Fethi Şahin özetledi. Türkiye'nin ilaçta büyük bir pazar haline geldiğini söyleyen Şahin, Pazar içinde %70ten büyük oldukça önemli bir payın döviz olarak yurtdışına gittiğini, bu nedenle Ar-Ge'nin çok önemli olduğunu, öngörülere göre 2023'e kadar Türkiye'nin kendine özgü bir moleküle sahip olması gerektiğini belirtti.

Türkiye'de yenilikçi ilaç araştırmasının ilk adımı olan preklinik ilaç araştırması yapılmadığını söyleyen Prof. Dr. Fethi Şahin'e göre asıl değişim, klinik ilaç araştırması aşamasında ve 1993'te sanayiden gelen bir zorlama ile değil, bir kısım öğretim üyesinin çabasıyla hazırlanan İlaç Araştırmaları Hakkında Yönetmelik sayesinde yaşandı. Bu yönetmelik ile yerel ve etik kurullar oluşturuldu ve bu kurulların izniyle klinik araştırmalar yapıldı. Daha sonra yapılan yeni yönetmelik ve düzenlemelerle uluslararası normlarla uyumlu bir etik ve yasal altyapıya kavuştu.

Şahin, yenilikçi ilaç araştırmasının amacını güvenli ve etkin ilaç keşfetmek ve geliştirmek olarak özetlerken, bu alanda yapılacak çalışmaların disiplinler arası iletişim, uluslararası çalışma anlayışı ve üniversite-sanayi işbirliği gerektirdiğini önemle vurguladı. Bugün ülkemizde yapılanın maalesef ya klinik ilaç araştırması ya da jenerik ilaç geliştirilmesi olduğunu söyleyen Fethi Şahin, zayıf girişimler dışında yenilikçi anlayışın hakim olmadığının altını çizdi.

Fethi Şahin'e göre ilaç araştırmasında devlet desteği şart. Bugün devlet tarafından bu konuda yapılan bazı yasal çalışma ve girişimlere de değinen Prof. Dr. Fethi Şahin, devlet tarafında yapılması gerekenleri şöyle özetledi: İlaç Araştırmaları İhtisas Teknoparkları kurmak. Gerçekçi destek fonları oluşturmak. İlacın keşfinden itibaren tüm safhalarda gerekli düzenlemeleri hızla yapmak. İlaç endüstrisi içinse, rekabetçi bir Ar-Ge örgütlenmesi sağlamak. İlaç Teknoloji Platformu'nu işbirliğiyle hayata geçirmek. Gerekirse ortak ve bağımsız Ar-Ge merkezlerinin kurulmasına destek olmak.

Değişim Zirvesi II'nin son konuşmacısı Sanofi Aventis Klinik Araştırmalar Ünitesi Müdürü Dr. Emel Tetik oldu. Tetik'in konuşması da ilaçta Ar-Ge faaliyetleriyle ilgiliydi. Sunumuna dünyada başta kanser alanında olmak üzere 9.200 yeni ürünün geliştirilme aşamasında olduğunu bildirerek başlayan Dr. Emel Tetik, bu kadar çok araştırma molekülü varken, son yıllarda sadece yaklaşık 20 ürünün onay alıp hastaya ulaşabildiğini söyledi. FDA'in ilaca yeni onay vermesinin zorlaştığını belirten Tetik, ilaçta Ar-Ge harcamalarının çok yüksek olduğunu ve her geçen yıl da rekabete bağlı olarak artmakta olduğunu sözlerine ekledi.

Fakat Tetik'e göre bu firmalar önümüzdeki yıllarda bu harcamalarda önemli kısıtlamalara gitmek zorunda kalacak. Oysa yeni ilaç geliştirilmesi gerçekten çok önemli.

"Sanılanın aksine klinik araştırmaların büyük bir çoğunluğu aslında gelişmiş ülkelerde yapılıyor. Bu tabloda Türkiye'nin yaptığı klinik çalışma sayısı oldukça yetersiz görünüyor. Oysa rekabet potansiyelimiz mevcut: Hasta popülasyonumuz yeterli. Çok sayıda iyi eğitim almış araştırıcımız var. Araştırma merkezlerimiz açısından bir sorun yok. Standart çalışma prensibi bulunan etik kurullarımız ve erken düşünülüp iyi hazırlanmış ve AB'ne göre de güncellenmiş bir mevzuatımız var."

Sağlık Bakanlığı'nın yaptığı olumlu düzenlemelerin ardından Türkiye'de klinik araştırmalarda bir artışın görüldüğünü söyleyen Dr. Emel Tetik, hala bir takım sıkıntıların olduğunu söyledi. Araştırıcı ödemelerinde gelişme, kamuoyundaki negatif algının düzeltilmesi gibi konular ilgi ve çözüm bekliyor. Özellikle klinik araştırma süreçleriyle ilgili negatif algıyı değiştirmek amacıyla bir ulusal bilinçlendirme kampanyası gerekiyor.

Dr. Emel Tetik, konuşmasının sonuç bölümünde sorunların çözümü adına kısaca şu noktalara da değindi: Ar-Ge konusunda uluslararası bir rekabet içinde olduğumuz unutulmamalı. Türkiye bu konuda bir vizyon değişikliğine gitmeli. Klinik araştırmalara önem verilmeli, çünkü ilaç Ar-Ge'sinin gelişimi bu noktadan başlar. Sanayi üniversite işbirliği oluşturulmalı ve büyüme sürdürülebilir hale getirilmeli.

Değişim Zirvesi II kapsamında gerçekleştirilen ilk panel, AİFD danışmanı Bülent Becan moderatörlüğünde, panelist olarak Novartis Onkoloji İş Birimi Müdürü Tuba Albayrak, Teva Medikal Müdürü Ozan Batıgün, Novartis OTC Ülke Müdürü Zeynel Okur ve Taymed Genel Müdürü Tuygan Yalın'ın katılımıyla gerçekleşti. Panelin konu başlığı Sürdürülebilir Tanıtım İçin Sağlıklı Tanıtım İlkeleri ve Yeni Modeller idi.

Panelden çıkan sonuçlar şöyle özetlenebilir: Tıbbi delegeler yoluyla tanıtım her ne kadar sürdürülmesi zor bir yola girmişse de, ülkenin gerçekleri ve iletişim tarzı göz önünde bulundurulduğunda tamamen vazgeçilebilir bir yöntem değildir. Ancak şekil değiştirmesi ve farklı yöntemler denenmesi kaçınılmazdır.

Tıbbi delege sayısında azalma beklenmektedir. Tıbbi delegelerin yarattığı artı değer yalnızca satış değildir; firmaların imajı ve yarattıkları algı, hala tıbbi delegelerin temsil gücünde saklıdır. Bu açıdan firmalar da hedeflerini yalnızca satış odaklı belirlememelidir.

Önümüzdeki beş yılda beklenen en büyük değişim OTC yasalarının gelişi olabilir. Pazarın büyümesi açısından bu yasaların yürürlüğe girmesinde büyük yarar vardır. OTC, Türkiye'de akılcı ilaç kullanımı ve bu konuda edinilmesi gereken sorumluluk bilincini desteklemektedir ve niteliği, eczacının hasta danışmanlığı rolünü teşvik etmektedir. Bu alanda eczacı ile iletişim ve doğru bilgi aktarımı için tıbbi delegelere kesin olarak ihtiyaç vardır.

Değişim Zirvesi II'nin kapanış paneli sektörel değişim ve etkileri hakkındaydı. AİFD danışmanı Bülent Becan moderatörlüğünde, panelist olarak Mustafa Nevzat İlaç Genel Müdürü Levent Selamoğlu, Liba İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Murat Barlas, Bilim İlaç Genel Müdürü Erhan Baş, Zentiva Genel Müdürü Elif Çelik ve MSD İK Direktörü Revna Tüzmen'in katılımıyla gerçekleştirildi.

Panelden çıkan sonuçlar şöyle özetlenebilir: Türk ilaç sektörü, tarihsel açıdan önemli bir değişim içindedir. Değişim başlığı altında atılan her adımda geleceği görmekten çok, belirsizliği yönetebilmek önem kazandı; kazanıyor. Aynı bağlamda farklılaşabilmek özellikle insan kaynakları alanında bunun yollarını aramak da önemlidir.

İnsan kaynakları bakış açısından hareketle, değişim yönetiminde en önemli unsur iletişimdir. Hekim profili değişmediği sürece ülkemizde tıbbi delegelerin önemi azalmayacak, satış ekipleri farklı iletişim kanalları arayıp yaratmaya devam edeceklerdir.

İhracat yönündeki değişimler önemli. Uluslararası arenanın değişen koşullarına uyum sağlayarak, özellikle devlet ödemelerinin yol açtığı ani fiyat düşüşlerine dikkat ederek bu hacmi adım adım büyütmek gerekir.

Şirket birleşmelerinin yol açtığı hızlı ve derin değişimlerin yönetimi de konu kapsamında incelenmelidir. İki şirket birleştiğinde değişimin yönü genellikle ve muhtemelen büyük olanın diğeri üzerindeki yoğun etkisi şeklinde değil, daha çok karşılıklı, homojen bir yapıya doğru geçişme şeklindedir.

Değişim bizi etkileyip yönetmektedir; ama değişimin dayattığı koşulları akılıcı bir yaklaşım ve nitelikli insan gücüyle lehimize çevirip adapte olabildiğimiz ölçüde kontrol bizdedir.

Kaynak: Bültenler

Son Dakika Güncel Değişim Zirvesi II Sonuçlarına Genel Bir Bakış - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement