TBMM Genel Kurulu'nda kendisine bağlı kurumlara ilişkin bilgi veren Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, son 2 yılda yapılan yapısal reformların önemine değinerek, "Tüm bunlar, gerçekten, Türkiye'nin sadece son iki yılda yaptığı yapısal önemli reformlar. Ülkemizin çok daha parlak bir geleceği doğru gideceğini söylüyor" dedi.
TBMM Genel Kurulu'nda bütçe görüşmelerinde kendisine bağlı Hazine Müsteşarlığı'nın, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun ve Sermaye Piyasası Kurulu'nun 2014 yılı bütçesi ve 2012 yılı kesin hesabıyla ilgili bilgi veren Ali Babacan, "Türkiye ekonomisiyle ilgili konuları değerlendirirken mutlaka içinde bulunduğumuz küresel ve bölgesel konjonktürü dikkate almamız gerekiyor. Türkiye ekonomisi her yönüyle dünyayla entegre, serbest ticaretiyle, serbest sermaye hareketleriyle ve artan ihracat hacmiyle, artan finansman hareketleriyle dünyaya son derece entegre bir ekonomi. Dolayısıyla, ekonomimizi ele almadan önce mutlaka küresel konjonktürü ve bölgesel gelişmeleri dikkate almamız gerekiyor. Biliyorsunuz, 2013 yılında, 2012 yılına göre dünyanın ekonomik görünümü, gelişmiş ülkelerin ekonomik görünümü, gelişmekte olan ülkelerin ekonomik görünümü, bunların hepsi güncellendi maalesef, 'Küresel ekonomi geçen yıl ne görünüyordu, bugün nasıl görünüyor?' diye baktığımızda, yaklaşık 1 puanlık aşağı doğru bir revizyon var. Üstelik, gelişmekte olan ülkeler geçmiş on yıla göre önümüzdeki on yıl boyunca daha düşük bir büyüme performansı sergileyecekler. Her ne kadar gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ekonomilere göre daha yüksek büyüme oranlarını sergileyecekse de yine de geçmiş on yıl ile gelecek on yılın farklı dönemler olduğunu da mutlaka dikkate almamız gerekiyor" dedi.
Babacan şöyle devam etti:
"Özellikle bölgemizde, başta Suriye olmak üzere ama Irak, Mısır, Tunus, Libya gibi pek çok ülkede yaşanan istikrarsızlık da kuşkusuz bölgesel ekonomi üzerine olumsuz etki yapan bir unsur. Hele hele Avrupa Birliğinde yıllardır arka arkaya görülen sıfıra yakın büyüme oranları, avro bölgesini oluşturan 18 ülkenin ekonomisinin yıllardır arka arkaya daralıyor olması da mutlaka dikkate alınması gereken bir unsur. İşte, böyle bir ortamda Türkiye ekonomisiyle ilgili neler olduğunu, nasıl bir performans sergilediğimizi dış konjonktürü dikkate alarak mutlaka ele almak zorundayız. Öncelikle, Türkiye'yi diğer pek çok ülkeden farklılaştıran unsurlar Türkiye'deki güven ve istikrar ortamı. Güven ve istikrar olduktan sonra ekonomiyle ilgili pek çok iş kolaylaşıyor ama güvenin ve istikrarın olmadığı ülkelerde ekonomik istikrarın sağlanması da son derece güç oluyor.
Burada Türkiye'nin büyüme noktasındaki performansını kuşkusuz farklı dönemlerle karşılaştırabiliriz, başka ülkelerle Türkiye'yi karşılaştırabiliriz ancak bütçemizin açılışının yapıldığı günde bir karşılaştırma yapıldı '1946'dan 2002'ye kadar Türkiye ekonomisi şu kadar büyüdü; son on yılda, on bir yılda AK PARTİ döneminde şu kadar büyüdü' diye. Öncelikle bu 1946-2002'ye bakacak olursak 'Niye 1946?' sorusunun cevabını kolay kolay bulamayacaksınız ama biraz rakamlara inip baktığınızda, 1946, İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonraki bir tarih bakın, dikkat edin. O İkinci Dünya Savaşı dönemindeki tarihi dışarıda bırakın, ondan sonraki dönemden başlatın ve suni rakamlar hesaplayın. Eğer gerçekten bir mukayese yapacak olursak bizim 1946-2002 ile değil, 1939-2002 dönemine bakmamız lazım yani Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatından sonra Türkiye nasıl bir büyüme sergilemiş ve son on bir yılda neler olmuş.
Bakın, 1939'dan 2002'ye kadarki dönemde Türkiye'nin ortalama büyüme hızı, geometrik ortalama yüzde 3,89. 2003-2013 arasında yüzde 4,87 yani neredeyse cumhuriyet tarihinin ortalamasından tam 1 puan her yıl üst üste Türkiye daha yüksek büyümüş. O 1 puanlara arkaya, hele bir de geometrik hesapla getirin, aradaki fark ortada. Kaldı ki bu dönem, dünya ekonomisinin tarihinde gördüğü en büyük krizin de yaşandığı bir dönem. Bu 2008-2009 krizinin gelişmiş ekonomiler üzerine getirdiği yük yani bu gelişmiş ekonomilerdeki toplam borç stokundaki artış ve geldiği nokta İkinci Dünya Savaşı'nın getirdiği yüke eşit. İkinci Dünya Savaşı'nda millî gelire oranla gelişmiş ekonomilerin borcu hangi noktalara çıktıysa şu anda aynı rakamları görüyoruz. Böylesine bir dönemde Türkiye bu performansı göstermiş durumda.
Kaldı ki bu performans sadece büyüme alanında değil, istihdamda da kendini gösteriyor. Bakın, yine kriz döneminden bahsediyorum ve mevsimsel düzeltilmiş rakamlardan bahsediyorum. Mevsimsel düzeltilmiş olarak 2009 Nisanından 2013 yılına kadar, son verilere kadar Türkiye'de toplam istihdam sayısı 4 milyon 739 bin kişi artmış. Aynı dönemde, Avrupa Birliğine bakıyoruz, Avrupa Birliğindeki 28 ülkenin toplamında 4 milyon 4 bin istihdam düşüşü var. Aynı dönemde, 28 ülkede 4 milyon 4 binlik düşüş -ki bunlar OECD'nin web sitesinden, rakamlarından alınmış, resmî rakamlardır- Türkiye'de 4 milyon 739 bin artış. Dolayısıyla, kimi neyle, nasıl mukayese edeceğimizi mutlaka iyi değerlendirmemiz gerekiyor ve gerçekçi olmak gerekiyor. Kaldı ki Türkiye'nin ekonomik başarısı artık dünya tarihinde tescil edilmiş, dünyanın dört bir yanından Türkiye bir başarı örneği olarak anılıyor. Artık bunu dünya toplumunun hafızalarından silemezsiniz, bunlar artık kayda geçmiş. Türkiye bir başarı örneği olarak, bir yıldız olarak, ta Afrika'nın bir ucundan tutun, Latin Amerika'nın öbür ucuna kadar insanlar tarafından hem bilinmekte hem de ifade edilmekte. Dolayısıyla, ekonomik konularda bizim hep zaten söylediğimiz şu: Yani, muhalefet partilerimizin eleştirilerini mutlaka dikkatli, hesaplı, ölçülü yapmaları lazım. Çünkü, gerçekten, çok geniş bir alanda çok önemli bir başarı söz konusu."
Türkiye'de büyümeyle beraber istihdamın da arttığını vurgulayan Babacan, "Türkiye'de gelir dağılımı düzeliyor. Yine, OECD rakamlarından söylüyorum, OECD raporlarından söylüyorum: Tüm OECD ülkeleri içerisinde Türkiye, gelir dağılımının düzeldiği 5 ülkeden 1 tanesi ama sadece o 5 ülkeden 1'i değil, o 5 ülke içerisinde de gelir dağılımının en hızlı düzeldiği ülke. Yine, yoksullukla mücadele konusundaki başarılarımız, bütün yoksulluk göstergelerinde geldiğimiz nokta da bütün dünya tarafından takip ediliyor ve takdir ediliyor" dedi.
Başbakan Yardımcısı Babacan, şunları söyledi:
"Bizim pek çok alanda reformlarımız oldu, çok çok önemli reformlarımız oldu. Bankacılık alanında gerçekten; 2004, 2005, 2006 yıllarında çok önemli yasalar çıkarttık ve bizim dönemizde daha önceki dönemlerin bankacılık yükünün fiili ödemesini yaptık. Siz, bankaların bilançosunu kâğıt üzerinde düzeltebilirsiniz. Ne yapmışlar o dönemde? Kamu bankalarının ve batık bankaların bilançosuna özel tertip hazine kağıdı tertiplemişler, bilançosuna koymuşlar 'Bankanın bilançosunu düzelttik'. İyi de, özel tertip hazine kağıdı ne demek? Bir gün gelecek, bu devlet onu ödeyecek demek ve biz bunların ödemesini yaptık.
Bakın, sadece Türk lirası bazında ve sadece kendi dönemimizde 2010'un sonuna kadar yaptığımız ödeme rakamını ben sizinle paylaşmak istiyorum: Tam 117 milyar dolar, batık bankalarla kamu bankalarının görev zararı sebebiyle üçlü koalisyon döneminde bankaların bilançosuna koyulan Hani "Biz düzelttik." diyorlar ya, neyle düzelttiniz, sadece kâğıt koydunuz, bu kâğıtların ödemesini biz yaptık, 117 milyar dolar ödedik, 2010'un Aralık sonunda tüm bu ödemeleri tamamladık. Biz, aynı dönemde, Türkiye'nin borcunu düşürdük, aynı dönemde Türkiye'nin bütçe açığını azalttık. Bir yandan geçmişin yükünü temizledik, bir yandan da kendi dönemizde hem bütçe açığını düşürdük hem de borç stokunu düşürdük.
Bakın, mali disiplinin tanımını yapmaya çalıştı bazı konuşmacılar. Ben soruyorum: Yıl 2002, bütçe açığı millî gelirin yüzde 12'si, yıl 2013 bütçe açığı millî gelirin yüzde 1,2'si. 2002'de mi mali disiplin var, yoksa 2013'te mi mali disiplin var? Rakamlar bu kadar açık ortadayken -dediğim gibi- yani ekonomiyle ilgili konularda, finansla ilgili konularda eleştirilerimizi çok çok dikkatli yapmalıyız. Kaldı ki biz de her alanda son derece pembe bir tablo da çizmiyoruz, sorunlarımızdan da bahsediyoruz, problemlerimizden de bahsediyoruz ama problemlerimizi nasıl çözeceğimizi de ortaya koyuyoruz.
Bakın, Türkiye'nin net kamu borcu, net, yani elindeki nakit değerleri düştükten sonraki kamunun net borcu millî gelire oranla yüzde 62'den yüzde 15'e düşmüş durumda; bu yıl sonu itibarıyla rakamı yüzde 15. Kamunun borcundan elindeki nakdi düşüyorsunuz, net kamu borcu deniyor buna, yüzde 62'den yüzde 15'e düşmüş rakam. Bakıyorsunuz, Merkez Bankası -bugün açıklanan rakamlar- tarihî rekor rezerve ulaşmış durumda; 135 milyar 638 milyon dolar. Biz bunu 28'de aldık. Ha, bizden önceki dönemde, üçlü koalisyon döneminde kurun nereden nereye geldiğini ben size hatırlatmayayım isterseniz. Üç yılda yüzde 400 arttı kur. Türk lirasının değeri dörtte 1'ine düştü.
Faiz dışı harcamalardan bahsedildi. Bakın, Türkiye'nin mali disiplinini nasıl ölçeceğiz? Tüm dünyada, faiz dışı denge, bu işin en önemli ölçülerinden bir tanesidir. 2012'ye bakıyoruz, millî gelirin yüzde 0,7'si; 2013, 0,9 faiz dışı fazla veriyor Türkiye. Dünyada, şu anda, faiz dışı fazla veren ülke hemen hemen kalmadı bütçesinde; biz fazla veriyoruz faiz dışı dengemizde. 2014'te 1 puanı hedeflemiş durumdayız, 2016'da 1,3'ü hedeflemiş durumdayız.
TOKİ'den bahsedildi. TOKİ bizim hükûmetimiz döneminde bütçeden tek bir kuruş kaynak kullanmamıştır. Gördüğünüz bütün bu TOKİ yatırımları, hep, devletin yine gayrimenkullerinin değerlendirilmesi usulüyle yapılmıştır. 600 bin konut için bizim bütçemizden tek bir kuruş ödeme TOKİ'ye yapılmamıştır. Böylesine değer oluşturan, böylesine sıfırdan değer oluşturan bir kurumumuzla ilgili eleştiri yaparken yine, aman, çok dikkatli olalım.
Türkiye'yle alakalı, özellikle önümüzdeki dönemi incelediğimizde, büyüme modelimiz gerçekten çok önemli bir konu. Türkiye nasıl büyümeli, hangi alanda büyümeli ve hep büyümenin kalitesi dediğimiz o konuda nelere dikkat etmeliyiz? Biz önümüzdeki dönemle alakalı önceliklerimizi hep ortaya koyduk. Türkiye'nin büyümesinde yatırım olacaktır, Türkiye'nin büyümesinde üretim olacaktır, Türkiye'nin büyümesinde ihracat olacaktır ama tüketim konusunda dikkatli olmamız gerektiğini hep söylüyoruz.
Bakın, tüketimin mutlaka gelirlerle orantılı olması gerekiyor. Borçlanarak, kredi çekerek yapılan tüketimin risklerinden de hem hane halkı bazında hem de makroekonomik dengelerimiz açından hep bahsediyoruz ama ne yapıyoruz, bununla ilgili de tedbirlerimizi alıyoruz. Pek çok düzenleme yaptık, önümüzdeki haftalarda yeni gelecek düzenlemelerle beraber de bunun mutlaka kontrollü bir şekilde seyretmesini sağlamış olacağız."
Türkiye'nin özellikle petrol ve doğal gaz konusunda dışarı bağımlılığının hatırlatan Babacan, "Bunun en önemli sebebidir ve biz, hem petrol hem de doğal gaz konusunda komşu ülkelerde çok önemli çalışmalar içerisindeyiz. Ayrıca, yerli kaynaklar, yenilenebilir kaynaklar, nükleer santrallar, enerji verimliliğiyle ilgili pek çok konuda da stratejilerimizi açıklamış durumdayız ve çalışmalara da başlamış durumdayız. Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığı azaldıkça bizim cari dengeyle ilgili konumuz da gittikçe iyileşecektir ve orta, uzun vadede bir sorun alanı olmaktan mutlaka çıkacaktır" dedi.
Türkiye'nin daha çok katma değer üretmesi gerektiğini vurgulayan Babacan, "AR-GE, inovasyon, markalaşma konusunda çok daha önemli adımlar atması gerekiyor ve yüksek katma değerli üretimi teşvik etmek için, geçen sene, biliyorsunuz, yeni bir teşvik programı açıkladık ve yatırım için gerçekten her 6 bölgede de önemli güzel teşvikler geliştirdik ve geçen sene ile bu seneyi mukayese edersek de yatırım teşvik belgelerinde çok ciddi bir artış söz konusu" diyerek şunları söyledi:
"İhracatta pazarlarımızı geliştirdik. Bakın, yıl 2002, Türkiye'nin toplam ihracatı 36 milyar dolar, bunun içerisinde Avrupa'ya, Avrupa Birliğine yaptığımız ihracat tam yüzde 60. Geçen yıl geldiğimiz ihracat rakamı 153 milyar dolar, bunun yüzde 39'u Avrupa'ya ve Afrika ile Orta Doğu'daki toplam ihracatımız yüzde 37'ye ulaşmış durumda. Yani, artık, biz Avrupa Birliği kadar Afrika'ya ve Orta Doğu'ya ihracat yapar hâle geldik. Bu ihracattaki çeşitlendirme de Türkiye'nin ekonomisinin gelişmesindeki en önemli konu. Şimdi, ben cari dengeden, dış ödemeler dengesinden bahsediyorum. Cari dengenin içerisinde hem ihracatın hem ithalatın hem turizm gelirlerinin olduğunu, şöyle birkaç aylık kısa ekonomi dersi alan herkes bunu bilecektir mutlaka.
Bizim, 2011'de cari açığımız millî gelirin yüzde 10'uydu. Bunu, 2011'deki yüzde 10'u, 2012'de yüzde 6'ya düşürmüş durumdayız. Demek ki, elimizde, cari açığı bir yılda 4 puan birden düşürecek enstrümanlar var, gerekirse uygulayacağımız politikalar var. Hele hele, altın ticaretini dışarıda bırakıp da bakacak olursak, 2012 yılında 6,9 olan cari açığın, 2013 yılında 6,1'e düşeceğini görüyoruz millî gelire oranla, yani altın ticaretini dışarıda tuttuğumuzda, cari açığımızın düşüş trendi de devam etmekte. Orta Vadeli Program'ımıza göre de 2016 yılında toplam cari açığın yüzde 5,5'a inmesini öngörüyoruz.
Tasarruf oranlarımız önemli bir konudur ve bu tasarruf oranlarının artması için de hem bireysel emeklilik sistemi hem sigortacılık sistemi hem de bununla ilgili finansal eğitim konusunda da önemli adımlar attık, atıyoruz. Bakın, bireysel emeklilik sistemimizdeki değişiklik 1 Ocakta başlamış olmasına rağmen, çok kısa bir süre geçmesine rağmen, sistemdeki toplam kişi sayısı 4 milyonu aşmış durumda. Sadece 1 Ocaktan bu yana 850 binin üzerinde vatandaşımız sisteme katıldı ve burada toplanan fonlar, yani tasarruflar 26 milyar lirayı geçmiş durumda.
Mutlaka Türkiye'nin problemlerini bileceğiz ama çözüm üreteceğiz. Türkiye'nin dünyada zaten parmakla gösterilen başarısına yeni başarılar katmak için de mutlaka yoğun bir çaba ve çalışma içerisinde olacağız. Özellikle yapısal reformlar alanında son iki yıl gerçekten Türkiye'nin çok hızlı adımlar attığı bir dönem oldu. Biliyorsunuz, bu son iki yıllık dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisimizin de çok yoğun ve fedakâr bir çalışmasıyla Türk Ticaret Kanunu'nu yürürlüğe sokmuş durumdayız, Borçlar Kanunu'nu yürürlüğe sokmuş durumdayız, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nu yürürlüğe sokmuş durumdayız, sigortacılıkla ilgili yepyeni bir kanuni düzenlemenin uygulamasını yoğun bir şekilde başlatmış durumdayız. Yine, yeni Sermaye Piyasası Kanunu'muzu 1 Ocaktan itibaren yürürlüğe sokmuş durumdayız. Borsa İstanbul'un kuruluşu, finans mahkemelerinin kuruluşuyla ilgili yasal düzenlemelerimizi tamamlamış durumdayız. Yeni yatırım teşvik sisteminden zaten bahsettim. Bununla ilgili yasal düzenlemeyi, biliyorsunuz, geçen sene burada hep beraber yaptık. İstanbul tahkim merkeziyle ilgili yeni bir yasal düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermiş durumdayız ve özel sektörün kendi arasındaki ihtilafı, yine özel sektörün ağırlıklı olduğu bir yönetim yapısıyla hızlı bir şekilde çözmek için, mahkemelerden önce çözebilmek için yeni bir yapı kuruyoruz yine, Türkiye'deki yatırım ortamını iyileştirebilmek için.
Bankacılık dışı finans sektörüyle ilgili düzenlememizi biliyorsunuz, geçen sene yaptık, yürürlüğe koyduk. Finansal kiralama şirketleri, tüketici finansman şirketleri, factoring şirketleri, bunların hepsini yepyeni bir yasal çerçeveye kavuşturmuş olduk. Melek Yatırımcı Sistemi'ni kurduk, Bireysel Katılım Sermayesi bir diğer adı bunun. Girişim sermayesine hazinenin direkt ortak olmasıyla ilgili bir yasal düzenlemeyi çıkartmış durumdayız. Kredi sicil sistemine geçtik. Şu anda, çekte hapis cezasının kalkmasıyla beraber, vatandaşlarımızın bütün çek ve senet ödemelerinin artık bilgisayarlarda, halka açık şekilde de kaydı tutuluyor ve ilgili şahsın izin vermesiyle beraber, o kayıtlara ulaşılabiliyor. Pozitif ve negatif kredi sicili artık rahatlıkla İnternet ortamında, hatta cep telefonlarına düşecek şekilde uygulamaya başlanmış durumda. Tüm bunlar, gerçekten, Türkiye'nin sadece son iki yılda yaptığı yapısal önemli reformlar. Bunlarla beraber, ülkemizin çok daha parlak bir geleceği doğru gideceğini söylüyor."
Son Dakika › Güncel › Başbakan Yardımcısı Babacan: Yapısal Reformlar, Çok Daha Parlak Bir Geleceğe Gideceğimizi Söylüyor - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?