Faili Meçhul davası olarak bilinen Altındağ Nüfus Müdürü Mecit Baskın'ın 1994'te öldürülmesine ilişkin açılan davada savunma yapan Ayhan Çarkın "Mehmet Eymür ve ekibi, Topal'ı öldürtüp daha sonra suçu özel harekatçıların üzerine yıkmaya çalışmışlardır. Topal'ın cesedinin yanında Uzi şarjörü bırakmışlar. Biliyorlar ki o dönem Uzi sadece emniyet teşkilatında var. Bu olayı teşkilatın üzerine yıkmaya çalıştılar. Bizim emniyet teşkilatı bu olayın üzerine balıklama atladı. Sonradan olayın farkına vardılar ama iş işten geçmişti. Daha sonra Sudi Özkan'a giderek kaçması gerektiğini, çok ciddi istihbarat bulunduğunu, ülkeyi biran önce terk etmezse öldürüleceğini söyleyerek, kendisi ile arasında bir güven bağı oluşturup kumarhanelerden işbirlikçiler aracılığıyla bu paraları transfer etmişlerdir" dedi.
Altındağ Nüfus Müdürü Mecit Baskın'ın 1994'te öldürülmesine ilişkin açılan davanın ilk duruşması Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinde bugün yapıldı. Savunmasını yapan Ayhan Çarkın, duruşma sırasında yükselen ses tonunun ve vücut hareketlerinin mahkemeye hakaret olarak algılanmamasını istedi. Susurluk Davasına davası sürecinde yaşananları anlatan Çarkın, anlatacaklarının Türkiye'de bulunan karanlık güç odaklarının, demokrasi dışı güçlerin ve güçlere hizmet eden basının ve siyasi rant peşinde koşan bazı siyasilerin devlet kurumlarına riayet edenlerle el birliği ile hareket ederek kamuoyunda baskısı oluşturulması sonrasında açılan dava ile yargılamayı yapan başkan ve üyelerine yapılan haksızlıklarla tarihe geçecek bir dava olduğunu ifade etti. Susurluk davasında 3.5 sene yargılama yapan mahkeme heyetinin tam karar aşamasına geldiği zaman görevlerinden alındığını, tayinlerinin çıkarıldığını, onların yerine atanan hakimin de şahsına binaen kararlar verdiğini savunan Çarkın sözlerine şöyle devam etti:
"Davayla alakalı mahkeme 500'e yatın tanık dinlendi ve beraat ile sonuçlanacak bir davaydı. Çünkü karar aşamasında bizleri 3.5 sene yargılayan Mahkeme Başkanı Sedat Karagül, bu davayı nakış nakış işleyerek, adaletin yerine gelmesi için çaba sarf etmişlerdir. Bu davada her türlü haksızlığa, küstahlığa maruz kalmışlardır. Bugün yargılanan ve karar verilen demokrasi dışı bazı güçlerin örgütün varlığını ortaya çıkarmışlardır. Aynı dava kapsamında yargılanan bir çok isim mahkemeye çağırıldığı halde gelmemişler ve siyasetçiler kanalıyla tehditler göndermişlerdir. Mahkeme Başkanı Sedat Karagül bir basın toplantısı düzenleyerek kamuoyuna siyasilerden ve bazı çevrelerden şiddetli baskı gördüğünü açıkça beyan ederek, "Biz millet adına karar veren insanlarız. Gücümüzü milletten ve kanunlardan almaktayız. Verdiğimiz kararlar da kanuna ve vicdana uygun olmalı. Benden, haklarında hiçbir somut delil elde edilemeyen sanıklar hakkında ceza vermem için baskı yapılmaktadır. Bu davanın kamuoyu vicdanına ve hukuka uygun sonuçlanması için dokunulmazlık zırhının kaldırılması, adaletten kaçan gerçek suçluların yargı önüne çıkarılması gerekmektedir. Ben böyle bir davada haklarında bir tane delil bulunmayan şahıslara nasıl bir ceza vereyim" diyerek, açık yüreklilikle sitemini dile getirmiştir. O dönem İstanbul DGM savcısı da siyasilerle ve bazı basın güçleriyle işbirliği yaparak, sayın Sedat Karagül heyetini adeta sırtından hançerlemiştir. Bunun karşılığında mükafatını da İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak almıştır. Değdi mi? Asla... Mahkeme başkanının yerine gelen sayın hakime cezayı verdirttiler. Hakim bize ceza vermeden evvel basında yayımlanan gerekçelerle aynı kararı verdi. Değmedi..."
-"İYİ BİR DOSTTU"-
Susurluk davasında kendisine bir tek Abdullah Çatlı'yı tanıyıp tanımadığının sorulduğunu belirten Çarkın, şöyle konuştu:
"Ben Mehmet Özbay olarak tanıdım, Abdullah Çatlı olduğunu öğrendim. İyi bir insandı, iyi bir dosttu, iyi bir arkadaştı. Bugün de aynı sözlerimin arkasındayım. Bu karar ve devamında yaşananlar tarihe not olarak geçmeli. O dönemde Başbakanlık yapan Mesut Yılmaz davayı siyasi koz olarak kullanarak basın toplantılarında, miting meydanlarında adeta şov malzemesi olarak kullandı ve "Sonuna kadar gitmezsem namert olayım, şerefsiz olayım, namussuz olayım, bu başbakanlık bana haram olsun' diyerek, siyasi rakiplerini Yüce Divan'a göndermekle tehdit ederek, bu sanal olarak üretilen infialden siyasi rant elde etmiştir. Birinin elinde Susurluk dosyası, birinin elinde bankaların hortum dosyası, iki Başbakan birbirini Yüce Divan'a göndermekle suçladı sonrada, Yüce Divan önünde nikah tazeledi, onlar erdi muradına, biz çıktık kerevetine. DGM duruşmalarındaki rezaletler saymakla bitmez. Şimdilik bu kadarıyla yetinmek istiyorum."
-"YARGI ÜZERİNDE KUVVETLİ BASKI OLUŞTURULDU"-
Susurluk davasının temyiz aşamasını da anlatan Çarkın, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin bozma kararına itiraz ettiğini ancak reddedildiğini belirtti. Çarkın, ret kararının ardından yaşanan süreci ise şöyle anlattı:
"Bunun üzerine sayın başsavcı Yargıtay Ceza Genel kuruluna itirazda bulundu. Bu konuyla alakalı basını da kullanarak bir kamuoyu oluşturmak suretiyle dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'den randevu aldı, görüştü, akabinde Cumhurbaşkanımız Sezer yanında Kanadoğlu ile geniş katılımlı basın toplantısı düzenleyerek aynen şu sözleri söyledi; "Ben Cumhurbaşkanı olarak bu davaya tarafım. Toplumda infiale sebep olmuştur. Bu yüzden bu cezanın Yargıtay'da onanmasını istiyorum.' Bu sözlerle açık ve net olarak yargı üzerinde kuvvetli baskı oluşturarak, karar onatmıştır. Buna 70 milyon şahittir. Bütün bu olaylar, Susurluk davasının usul ve esas olarak bozulup, yeniden yargılanmasının en büyük delilidir. Zaten 28 Şubat darbesi de yapılmıştı. Millete kan kusturuluyordu."
-"EĞER YÜREĞİ VARSA O TUĞLAYI ŞİMDİ ÇEKSİN, HANGİ NAMUSSUZ ALTINDA KALACAKSA KALSIN"-
Kendileri sıkıntı çekerken Mehmet Ağar'ı rahat hayat sürmekle suçlayan Ayhan Çarkın, Ağar'a ağır suçlamalar yöneltti. Çarkın, "Biz bu çileleri çekerken Mehmet Ağar da polis balolarında, spor komplekslerinde, VIP turlarda, Meclis kulislerinde siyasi entrikalar içinde vatan millet, kahramanlık taslıyordu. Madem o kadar temizdin neden o mahkemeye gidip de bir kere hakkımızı savunmadın? Ne oldu sonunda? O da ceza aldı. Tuğla çekerse duvar yıkılırmış, ben yerinden oynattım, eğer yüreği varsa o tuğlayı şimdi çeksin. Hangi namussuz altında kalacaksa kalsın. Bir de utanmadan bana küfrediyor" dedi.
-ÖMER LÜTFÜ TOPAL'IN ÖLDÜRÜLMESİ-
Kumarhaneler Kralı olarak tanınan Ömer Lütfü Topal'ın öldürülme olayına ilişkin de ayrıntılı açıklama yapan Çarkın, "Kumarhaneciler Kralı olarak bilinen Topal'ın öldürülmesi soruşturması telefon ihbarıyla başladı. Emniyete gelen ihbar hangi telefonla yapılmıştır belli değil. Emniyet'e yapılan ihbarlar kayıt altında olur ama mahkemeye sunulmamıştır. İhbar içeriği belli değil. Basında ihbarın içeriği sayfa sayfa yayınlandı. Mahkeme ve savcılık kararı olmadan bu telefon dökümlerine nasıl ulaşılmıştır, belli değil. Benim kullandığım iddia edilen telefon aynı anda birçok baz istasyonunda görülüyor" dedi. Olay tarihinde İstanbul TEM'de görevli olduğu ve ekipten bir an ayrılmamasına rağmen suçlandığını anlatan Çarkın, lehine olan delillerin mahkemeye sunulmadığını anlattı.
-"O FOTOĞRAFI ONA KİMLER VERDİYSE O CİNAYETİ DE ONLAR İŞLEMİŞTİR"-
Topal cinayeti sonrasında yaşananlara atıfta bulunan Çarkın, Gazeteci Uğur Dündar'a da suçlamalar yöneltti. Çarkın, "Uğur Dündar'ın, televizyon programları ve köşe yazılarında, benim emniyette sesli ve görüntülü kayda alındığımdan kesin bilgi sahibi olduğunu söyleyerek, DGM savcıları ve siyasilerle işbirliği yaparak, defalarca yanlı haberler yapmıştır, kamuoyu baskısı oluşturmuştur. Bu yayınlar neticesinde Beyoğlu 2. ACM, idam talebiyle hakkımızda dava açtı. Dündar böyle bir kaydın olduğunu nereden biliyor? Bu bilgiler adli mercilere gitmeden onun eline nasıl geçmiştir? Kimlerdir bunlar, hiç soruşturulmadı. O fotoğrafları Arena'da yayınlayarak, cesetler arabanın içinde, o fotoğrafı yayınlayan Uğur Dündar'a bugüne kadar bu ülkede Susurluk'ta işlenen cinayetin hesabı sorulmadı. O fotoğrafı ona kimler verdiyse, o cinayeti de onlar işlemiştir" diye konuştu.
-"ADAMA SORMAZLAR MI?"-
Ömer Lütfi Topal'ın öldürülmesi olayıyla ilgili hiçbir günahım ve suçunun olmadığını savunan Çarkın, sözlerine şöyle devam etti:
"Mehmet Ağar müdahale etmeseydi, ben bu çileyi çekmeyecektim. Bu şaibe benim üzerimde kalmayacaktı. Bugün ben de emekli olabilen polislerden olacaktım. Bir emniyet müdürü suçları soruşturup, delillerle birlikte adliyeye sevk etmesi gerekmez mi? Hem televizyona çıkacak, bu olayla alakalı elinde emareler olduğunu söyleyip, beni zan altında bırakacak, alakam olmayan olayla suçlayıp, söylediğim olayların üstüne gitmeyecek, örtbas edecek, elindeki bilgi, belge ses ve görüntü kayıtlarını hukuki makamlara bildirmeyip, götürüp Mesut Yılmaz'a verecek. Daha sonra da benim elimde kaset yok deyip, yalan söyleyecek. Adama sormazlar mı, madem böyle bir şeyin olmadığını söylüyorsun, bak Mesut Yılmaz, Eyüp Aşık var olduklarını, dinlediklerini, seyrettiklerini ve senden aldıklarını söylüyorlar. O zaman ya sen yalan söylüyorsun ya da onlar. Yüce mahkemeniz önünde yemin ederim ki hem sesli hem görüntülü kayıtlar mevcuttur. Bu kayıtlarda neler olduğunu mahkemenizin seyrine göre söyleyeceğim. İstedikleri kadar yok desinler. Elinde emareler olduğunu söylediği şeyler Abdullah Çatlı'nın bizimle arkadaş olduğunu bilmesi Sami Hoştan Abdullah Çatlı'nın arkadaşı o da Ömer Lütfü Topal'ın ortağı. Yapmışsa bunlar yapmıştır. Sormazlar mı adama? Abdullah Çatlı'nın unvanını biliyorsun. Bu adam ölene kadar senin ilinde ikamet ediyordu. emrindeydi, aranan birisi olduğunu da biliyordun. Neden o zaman görevini yapıp gözaltına alıp yakalamadın. Belki o zaman kazada ölmezdi, belki çok karanlıklar aydınlanırdı. Çünkü sen de biliyorsun ki Abdullah Çatlı ve Mesut Yılmaz ilişkilerini, ANAP kongresinde Çatlı ne kadar etkili olur, milliyetçi oyların senin Genel Başkanın Mesut Yılmaz lehine çevirdiğini biliyorsun."
-"MEHMET HER TÜRLÜ PİSLİĞİN BAŞ MİMARI"-
Savunmasında Mehmet Eymür'e de suçlamalarda bulunan Çarkın, eski MİT Kontr-Terör Daire Başkanı'nı "pisliklerin mimarı" olmakla suçladı.
Mehmet Eymür ifadesinde terör olgusuna ilişkin yaptığı araştırmalarda devlet içinde askeriyede ve emniyette Mehmet Ağar'ın başını çektiği özel harekatçılardan oluşan ve yine özel harp dairesinden gelen bazı insanların karıştığı bir takım cinayetlerin işlendiğini öğrendiğini söylediğini anlatan Çarkın, şunları söyledi:
"Bak bak bak. Madem sen bu cinayetleri doğruladın, bu konuda nasıl bir çalışma yaptın? Olayla alakalı, hem MİT, hem emniyet hem askeri alanda istihbarat bilgileri içeren raporlar hazırlayıp da sorumlu olduğunu makamlara bildirdin mi? Hayır. Bildirdiysen, kimlere? Belgelerin var mı? Yoksa neden görevini yapmadın, diye sormazlar mı? Sormadılar. Bu ülkede bu adamlara bu soruların cevaplarını kimseler sormadı. Cinayetleri biliyorlar, hiçbir şey yapmıyorlar. Bu şahıs, her türlü pisliğin baş mimarlarındandır. Ülkemizin karanlık dönemindeki karanlık şahsiyetlerindendir. Asıl görevli olan kontr-terör başkanlığının dışında her türlü suç organizasyonlarında faal olarak görev yapmıştır. Kendi görev alanlarının dışına çıkarak, devletin sağladığı bütün imkanları kullanarak, başta siyasilerin, yüksek yargı mensuplarının, bazı bürokratların ve iş adamlarının kendilerinin ve ailelerinin özel yaşamlarını takip etmek, sesli ve görüntülü olarak kayıt altına almak suretiyle tehdit ile görevde kalan ve elde ettiği bu arşivini yurt dışına kaçırmak suretiyle kurduğu bir internet sitesinden atin.org adlı sitesinden yayın yaparak, adeta devlete meydan okuyan, küstahlıkta sınır tanımayan bir şahsiyettir. Terörle mücadele uğruna ayrılan örtülü ödenekten milyonlarca dolar çıkar sağladığı, off-sohar hesaplarında aklayarak suç ortaklarının içinde bulunduğu yurt dışı hesaplarına aktaran, ayrıca uluslararası uyuşturucu kaçakçılığının da içinde bulunan, bu cinayetlerin baş mimarlarındandır. Daha sonra diğerleriyle kavga etmelerin sebebi bu kan ticaretinden elde edilen yüz milyonlarca TL paranın paylaşılmasıyla gün yüzünde çıkmıştı. Bunların pisliklerini en iyi bilen Tarık Ümit'ti. Kıbrıs Rum kesiminde bulunan off-sohar para hesaplarını tutan, bunları transfer eden kişidir. Dönemin kudretli şahsiyetleri, ortak olduklarından bu olayın üzerine gitmemiştir."
-"HALKINA KARŞI SUÇ İŞLE, DEVLET SIRRININ ARKASINA SAKLAN"-
Eymür'ün emekli olduktan sonra Sudi Özkan ait kumarhanaler de yıllarca genel koordinatörlük yaptığını söyleyen Çarkın, Eymür'e Susurluk davasında, mahkeme başkanının internet sitesinde belirttiği iddialara ilişkin elinde belge olup olmadığına yönelik sorular yönelttiğini Eymür'ün de bunların şahsi yorumları olduğunu anlattığını dile getirdi. Çarkın "Mahkeme başkanı, Eymür'e Çatlıyı tanıyıp tanımadığını sordu. 'Evet' yanıtını aldı. Arandığını biliyor musunuz, görev verdiniz mi diye sordu, "evet' yanıtını verdi. Huzurda bulunan Eken burada. Eken bunu çok iyi bilmektedir, Çatlının kim olduğunu... Mahkeme Başkanı aranan bir suçluya yardım etmenin suç olduğunu biliyor musunuz sorusun yöneltti. Eymür "Evet. Devletin ali menfaatleri söz konusu olduğunda suçların niteliği bizim için önemli değildir' yanıtını verdi. Nedir bu ali menfaatler sorusuna ise devlet sırrı olduğu gerekçesiyle açıklayamayacağını söyledi. Hakim bey bana anlatabilirsiniz dedi. Eymürde elini cebine koydu, (burada Eymür'ün hareketlerini gösterdi) "sizin buna gücünüz de yetkiniz de yok' yanıtını verdi. Hakim bey çıldırdı. Haddini bilmesini, nerede olduğunu unutmamasını söyledi. Adaletin arkasına saklanıp suçları örtbas etmeyi kabul etmiyorum, neymiş bu devlet sırları hakim bey. O zamanki rezillikler saymakla bitmiyor. Ülkene ihanet et, devlet sırrının arkasına sığın. Halkına karşı suç işle, devlet sırrının arkasına saklan. Vatan millet adına cinayet işle, uyuşturucu ticareti yap, silah kaçakçılığı yap, ondan sonra adaletin pençesine düştüğünde dokunulmazlığın arkasına saklan. Devlet sırrının arkasına saklan ve bu işlerden sıyrıl. Sanki kast sistemi, efendiler ve köleleri. Yasalar kendilerine dokunmasın, bize gelince kalem kırsın" diye konuştu.
-"ÇARKIN'DAN EKEN'E MİLLETİN HUZURUNDA SORUYORUM KAYIP SİLAHLAR NEREDE?"-
Savunması sırasında sesi zaman zaman titreyen zaman zamanda sertleşen Çarkın, sanık sandalyesinde oturan Korkut Eken'e dönerek, "Ben milletin huzurunda soruyorum kayıp silahlar nerede? Hadi devlet sırrını açıklayın" diye bağırdı. Eken ise Çarkın'a "Seni alakadar eden bir durum değil" karşılığını verdi.
Kendisinin görevli olduğu dönemde dinleme, izlemeye yetkili tek kuruluşun MİT olduğunu anlatan Çarkın, Mehmet Eymür'de MİT'in en üst sorumlularından olduğunu anlattı. Poliste dinleme gibi bir teknoloji ve yetki olmadığını belirten Çarkın, şöyle konuştu:
"Bütün operasyonlar bu teşkilatın verdiği bilgiler doğrultusunda yapılıyordu. Eymür ve işbirlikçileri, çalınan 100 milyonlarca lira parayı, bir şekilde aklamaları gerekiyordu. İşte bu sebepten dolayı en iyi adres kumarheneler kralı Topal'dı. O dönemin en popüler devlet ihalesi ise HAVAŞ ihalesiydi. Bunun arkasından Topal'dan HAVAŞ ihalesinin kendilerine bırakılmasını, ayrıca Antalya kumarhanesi ve Kıbrıs'taki kumarhaneyi de kendilerine devredilmesini teklif ettiler. Topal bu teklife sıcak bakmadı. Daha sonra Topal'ı ölüm listesinde Yeşil ile tehdit ettiler. Topal yürekli bir insandı. Bunların tehditlerine boyun eğmedi. Gitti Yeşil ile anlaştı. Bunların bütün pisliklerini öğrendi. Hatta Yeşil'e verildiği söylenen 17 milyon dolar bunun karşılığıdır. Yeşil elini ayağını kolunu çekince Çatlı'nın ismini kullanarak tehdit ettiler. Fakat bu ikisinin görüştüğünü bilmiyorlardı. Artık Topal artık bunlar için iki kere tehlikeliydi. Eymür ve ekibi, Topalı öldürtüp daha sonra suçu özel harekatçıların üzerine yıkmaya çalışmışlardır. Topal'ın cesedinin yanında uzi şarjörü bırakmışlar. Biliyorlar ki o dönem uzi sadece emniyet teşkilatında var. Bu olayı teşkilatın üzerine yıkmaya çalıştılar. Bizim emniyet teşkilatı bu olayın üzerine balıklama atladı. Sonradan olayın farkına vardılar ama iş işten geçmişti. Daha sonra Sudi Özkan'a giderek kaçması gerektiğini, çok ciddi istihbarat bulunduğunu, ülkeyi biran önce terk etmezse öldürüleceğini söyleyerek, kendisi ile arasında bir güven bağı oluşturup kumarhanelerden işbirlikçiler aracılığıyla bu paraları transfer etmişlerdir."
-"GÜNEYDOĞU'DA TERTEMİZ BİR HALKLA TANIŞTIM, BİZİ BİRBİRİMİZE KIRDIRTTILAR"-
Eymür'ün tüm suçları kendilerinin üzerine atarak milyarlarca liranın sahibi olduğunu iddia eden Çarkın, Mehmet Ağar'ın soruşturma çerçevesinde verdiği ifade de görevde bulunduğu süre içinde hukuktan ayrılmadığını söylediğini anımsattı. Çarkın, "Sorsan bu adamlara, kanunsuz verilen emir, emir değildir. Ve böyle bir emir vermedim derler. Suç sana dokunmasın, bize gelince kalem kırılsın. Vatandaş devletimize karşı suç işler, devletimiz bunu affeder. Peki devlet halkına karşı suç işler, işletirse bunu kim affedecek. Adalet bunun neresinde. Gel polis ol, ondan sonra vatanın birliğini bütünlüğünü korumak adına hiçbir fedakarlıktan kaçınma, iradenden ödünç ver, gelsin sana karşı kullansın" dedi. Güneydoğuda tertemiz bir halkla tanıştığını anlatan Çarkın, "Başım gözüm üzerine deyip söz verip, sözünden dönmeyen, misafir perver, kendine öz, hoş bir yaşantısı olan, kimseye bulaşmayan, namuslu olan bir toplumu, baskı zulüm, işkence en ağır tahriklere yıllarca katlanan bir halkı, bu anlayış karşısında bölücü, vatan haini, ifadeleriyle yıpratıp bizi birbirimize kırdırtan bu zihniyettir" dedi. Bu zihniyetin kurbanları olduğunu anlatan Çarkın, "Eğer kader ölümün kapısını açmışsa bir kuluna, sebepleri gelir bulur onu, ölür. İşte bu sebeplerden birisi de benim. Vatandaş Ayhan çarkın hayatında bir karıncayı dahi incitmedi" diye konuştu. Savunması sırasında gözyaşlarına hakim olamayan Çarkın, kendisinin devlet gücüne sahip olmasının ardından gökten yıldız topladığımı zannederken boğazıma kadar pisliğe battığını ve bu durumdan haberinin olmadığını kaydetti.
-"BEN KONUŞUYORUM, BEN YATIYORUM"-
Dava kapsamında aleyhine delil bulunmadığı halde 2,5 senedir tutuklu olduğunu ifade eden Çarkın, "Yoğun suç şüphesi, delillerin önemi benim tutukluluğumun devamı için geçerliyken diğer sanıklar neden geçerli değil. Mehmet Ağar ve Korkut Eken ifadeleri alındıktan sonra tutuklanma istemiyle dahi mahkemeye sevk edilmemişlerdir. Tutukluluğum gözden geçirilsin. Yine aynı geçerli sunulup tutukluğumun devamına karar verilecekse serbest bıraklacaksa Mehmet Ağar ve Korkut Eken'in tutuklu yargılanmasını istiyorum. Ben konuşuyorum, ben yatıyorum. Adaletin kutsal yasaları ve hakkaniyet ilkeler doğrultusunda kararı yüce mahkemenin takdirlerine bırakıyorum" dedi.
-"GİTTİĞİMİZDE BASKIN İNFAZ EDİLMİŞTİ"-
Abdülmecit Baskın'ın ölümüne ilişkin bilgiler de veren Çarkın, Baskın cinayetine ilişkin şu iddialarda bulundu:
"Abdülmecit Baskın'ın ölümüne giden yol benden geçti. İbrahim Şahin bize "gidip bu adamı alıp, daire başkanlığına' getirin dedi. Bize "Bu şahıs dağdaki PKK'lılara nüfus kağıdı veriyor. PKK'lılara yardım yataklı ediyor. Sorgulanacak ondan sonra siyasi şubeye teslim edilecek' dendi. Ben de Oğuz Yorulmaz'la, bir kişi daha vardı hatırlamıyorum... Nüfus müdürlüğüne iki sefer gittik, yoktu. Üçüncüde kapıya not bıraktık. Ayhan Çarkın diye adımı yazdım. Ben normal bir görev düşünüyordum. Kimliğimi gösterdim, lütfen ayrılmasın geleceğiz dedim. Üçüncü gidişimizde yoktu. 4. gidişimizde kendisi bize kapıda karşıladı. Beyefendi bir adamdı. Bir 165-70 boylarında elinde portföy bir çantası vardı. Kendisine anlattım, bana "hay hay gidelim' dedi. Bizim araba nüfus dairesinin önünde duruyordu. Diğer minibüs de yolun karşı şeridindeydi. Minibüste Ayhan Akça vardı, ona teslim ettim. Oradan ayrıldık. 9-10 gibi daireye gittik. Biz Baskın'ın Daire Başkanlığına getirileceğini zannediyorduk. İbrahim Şahin bize dedi ki "ne yaptınız?' Biz de "almıştık, getirmediler mi?' dedik. Ne işiniz var burada diye bize bağırdı. Oğuz ile birbirlerine girdiler niye bağırıyorsun bize diye. Şahin, "gidin onlarla buluşun' dedi. Telsizlerimiz vardı. İrtibat kurduk. Haymana yoluna döndük. Ayhan Akça ile buluştuk. Ayhan Akça'nın yanında 8-10 tane sivil şahıslar vardı. Gittiğimizde Baskın'ın infaz edildiğini gördük. Orada Ayhan ile kavga ettik, "Daire başkanının haberi var, git onunla konuş kardeşim' dedi. Daire başkanlığına geldik. Siz ne diyorsunuz ya diye yerinden fırladı Şahin. "Burada MGK kararları var, bu kararlar çerçevesinde bu işler yapılır, devlet kararıyla yapılan işler beğenmiyorsanız, çeker gidersiniz' dedi."
-"YUSUF EKİNCİ GÖZÜMÜNÜN ÖNÜNDE İNFAZ EDİLDİ"-
Baskın'ın ölümünün kapısının açılmasının sebeplerinden sadece biri olduğunu ifade eden Çarkın bu işleri yapanların arasında en masumunun kendisi olduğunu öne sürdü. Karşı geldiği için başına işler geldiğini ifade eden Çarkın, "O dönem görev yapan tüm özel harekatçılar bu işlerin içinde yer almışlardır, Mehmet Ağar'ın, Korkut Eken'in, Mehmet Eymür'ün bilgisi dahilinde bu cinayetlerde yer almışlardır. Benim bildiğim bir bu. İkincisi Faik Candan, Ahmet Demirel ve ekibi tarafından öldürülmüştür. Yusuf Ekinci, Ayhan Akça tarafından öldürülmüştür. Yine İstanbul'da Savaş Buldan, Hacı Karay, İki tane İranlı, Adnan Yıldırım, iki tane dönerci kardeşler ve Medet Serhat, Ayhan Akça'nın da içinde bulunduğu ekip tarafından öldürülmüştür. Yusuf Ekinci gözümün önünde infaz edilmiştir. Abdülmecit Baskın, ben aldım teslim ettim. Öldürülmüştür. Bir de Behçet Cantürk Harbiye Ordu evinin önünden alındı. Yol kontrolü yaptık, gelen üçüncü araçta bunlar vardı. Ankara'ya götürülecek diye aldık ancak Sapanca yol ayrımında infaz edildi. Bu oluşum, Sait Yıldırım, Ayhan Akça, Ahmet Sakarya, bir, iki kişi daha vardı. Siirt grubu vardı onlar ayrıydı, çok tanımıyorum. Bunlar İstanbul'da başıma geldi. Ankara'ya geldim, bu pislikten kurtulamadım. 2,5 senedir bu dosyada hiçbir gelişme yaşanmadı. Her ay cezaevinde yatıyorum kimse de gelip bir şey sormuyor. Benim için ruh hastası psikopat, madde bağımlısı diyorlar, yalancı diyorlar, namussuz diyorlar. Bunlar bunu söylüyorlar dışarıda geziyorlar, ama en masum ben içerdeyim. Ben nevruza gittim 500 bin kişinin içine girdim. Bir şey yapmadılar. Ben bu davayı açtırmak için yemin ettim yıllar önce. Ve bunun bedelini en ağır şekilde ödüyoruz. Bak, çocuklarımı ailemi hepsini geri bıraktım. Çünkü bu ateş, yakıyor, ateşten gömleği çıkardım attım, artık rahat uyku uyuyabiliyorum" dedi.
Son Dakika › Güncel › Faili Meçhul Davası çarkın. - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?