Özel eğitim kurumları son yıllarda ülkemizde gittikçe yaygınlaşmaya başladı. Eskiden ailelerin sakat, engelli, zeka seviyesi düşük olarak gördükleri çocukların aslında yaşıtları gibi olmasa da özel bir eğitimle kendi ayakları üzerinde durabilecekleri, bu hayatta kendi kendine yetebilecekleri ya da hiç olmazsa toplumda var olma hissini yaşayabilecekleri duruma gelebilecek algısı yavaş yavaş oluşuyor. İşte toplumda pek görmediğimiz bu bireylerin eğitimine kendini adayan İşitme Engelliler Öğretmeni Hüsne Ekin'le bu özel bireylerin eğitimini konuştuk. Hüsne Ekin, Karadeniz Teknik Üniversitesi İşitme Engelliler Öğretmenliğinden mezun olduktan sonra yaklaşık 7 yıldır özel çocukların eğitimiyle ilgileniyor. Eyyübiye Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğündeki ekiple şu ana kadar Eyyübiye ilçesinde 4 binin üzerindeki özel eğitime ihtiyaç duyan bireye ulaşmışlar.
Bize biraz merkezin çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz?
2 yıldır burada çalışıyorum. Biz bu merkezde çocukların eğitsel tanılarını koyuyoruz, zaten rehberlik ve araştırma merkezlerinin görevi budur. Buraya yetersizlikten etkilenen ya da bu şüpheyle yönlendirilen çocukların değerlendirilmesini yapıyoruz. Eğer çocukta yetersizlik fark ediyorsak, sağlık raporu varsa ona göre bir eğitsel tanı koyuyoruz ama sağlık raporu yoksa gerekli sağlık kuruluşlarına yönlendirme yapıyoruz çünkü biz tıbbi tanıyı koyamıyoruz. Daha sonra sağlık kuruluşlarından sağlık raporu alıp bize geliyorlar.
Bu yetersizliği ilk olarak kim koyuyor, aile mi, eğitim kurumları mı?
Eğer çocukta bir şüphe duyuyorsa aile ya da okuldaki öğretmen, bize yönlendiriyor. Daha sonra bizim burada performans belirleme formlarımız var. Çocuğun zaten elinde bir sağlık raporu varsa yetersizlik türü belliyse ona göre performans değerlendirme raporu seçiliyor. Örnek verecek olursak; çocuk zihinsel yetersizlik yaşıyorsa, bizim zihinsel yetersizlik performans belirleme formumuz var, o forma göre değerlendirmesini alıyoruz. Tabi ki çocukla ilgili yapacağımız testler oluyor. Çocuk eğer 6 yaşından küçükse bu çocuklara Denver gelişim testi uyguluyoruz, 6 yaşından büyükse 18 yaşına kadar olan çocuklara Leiter testi yapıyoruz. Test sonucu da tabi ki önemli, ailenin görüşü, performans alırken çocuk hakkındaki düşüncelerimiz eğer yaşıtlarından gerçekten bir gerilik söz konusuysa aynı şekilde tanıyı koyuyoruz. Değerlendiren öğretmen öneride bulunuyor, daha sonra bizim bir değerlendirme kurulumuz var, özel eğitim değerlendirme kurulunda en son karar alınıyor.
Kişiye göre hangi eğitimin verileceği orada belirleniyor. Ne tür engelli olanlar geliyor size?
Biz pek engelli tabiri kullanmayı sevmiyoruz, onun yerine yetersiz demek daha doğru geliyor. Çünkü bu çocuklarda yetersizlik var, eğer o yetersizlikle hayatlarına devam edebiliyorlarsa engel olmuyor. Bir yerde hayatlarına devam edemeyecek düzeye gelmişlerse, bu toplumun tutumundan tutun da işte ailenin tutumu, eğitime geç kalınması vesaire bir sürü etkenden dolayı o yetersizlik engel oluyor. Oysa tutup da direkt 'engelli bu zaten, bir şey yapamıyor' düşüncesi bile o çocuğa bir engel oluşturuyor. Ben o yüzden pek engelli tabirini kullanma taraftarı değilim, genel olarak da kullanmamaya çalışıyorum.
Yetersizlik türlerinden bahsedecek olursak, ilk akla işitme kayıplı çocuklarımız geliyor örneğin, daha sonra otizm gibi yardım gelişimsel bozukluğu olan çocuklarımız geliyor. Zihinsel yetersizliği olan çocuklar, bunlar da zaten dereceli; hafif, orta ya da ağır çocuklar olabiliyor. Bedensel yetersizliği olan bireyler geliyor. Bunların yanında üstün yetenekli çocuklarımız da var. Tabi ki onların da özel eğitime ihtiyacı var, normal bireyler olmadıkları için onlar da merkezimize başvuru yapabiliyor.
Bu çocuklara gerekli eğitimi verebilecek yeterli personeliniz var mı?
Evet, tabi ki, her çocuk gelebiliyor, zaten artık randevu sistemiyle gelebiliyorlar. Randevu aldıktan sonra çocuk geliyor ve hangi öğretmen o konuda uzmansa o öğretmen bakıyor. Bizim buradaki amacımız sadece çocuğu değerlendirmek değil. Evet, işimiz çocuğu değerlendirmek belki ama mutlaka ailenin bilgilendirilmesine yönelik çalışmalar da yapıyoruz. O sırada geçmişe mutlaka değiniyoruz, çocuk geçmişte ne tür hastalıklar geçirdi, mutlaka bunların nedenini öğrenmeye çalışıyoruz. Kaç yıldır eğitim alıyor, eğitimden yeteri kadar faydalanabilmiş mi, beklentiler neler? Bunları tespit edip aileleri bilgilendirme çalışmalarımız da oluyor.
Aileler bu konuda yeteri kadar duyarlı ve bilinçli mi?
Ne yazık ki, ben daha önce 5 yıl rehabilitasyon merkezinde çalıştım, buradaki aile potansiyelini biraz bilinçsiz görüyorum açıkçası. Çocuğunu rehabilitasyon merkezine göndermek istiyor ama neden göndermek istediğinin farkında değil. Bizim amacımız o bilinci sağlamak, eğer aile bilinçli değilse, çocuk istediği kadar destek eğitimi alsın, istediği kadar okula gitsin çok fayda göremiyor. Çünkü destek eğitimi için aylık 8 seans veriyor devlet, 4 seans da eğer çocuğun bizim verdiğimiz raporda grup eğitimi varsa toplam 12 saatlik bir ders alma hakkı var. Ama aile 24 saat çocuğun yanında, eğer aile bu bilince ulaşmamışsa, gerçekten çocuğuyla ilgilenilmesi gerektiğinin farkında değilse, istediği kadar gitsin çünkü öğretmenin yapabildiği tek şey orda aileye rehberlik etmek aslında. Temeli oluşturuyoruz çocukta ama aileyi bilinçlendirirsek, aileyi işin içine katarsak başarılı olabiliriz. Zaten aileyi işin dışında bırakırsak, çocuklarımız çok fazla başarılı olamıyor.
Eskiden aileler yetersiz çocuklarından utanırlardı, toplum içine çıkarmazlardı, toplumdan uzak tutmaya çalışırlardı. O tutum biraz kırıldı mı, bu son gelişmelerden sonra?
Eskiye oranla tabi iyi durum, en azından aile çocuğunu dışarı çıkarabiliyor, önceden saklıyorlardı. Kendi akrabaları dahi bilmesin diye uğraşıyorlardı belki. Ama şimdi toplum içerisine çıkarıyorlar çünkü onların özel olduğu bilincini oluşturmaya çalışıyoruz. Mesela ben çalışırken sizin çocuğunuzun işitme kaybı var ama bu bizim verdiğimiz eğitim ve sizin çabanızla, çocuğun isteğiyle konuşmaya engel oluşturmaması gerekiyor. Bizim çocuğumuz özel, bu şekilde bakacağız. Biz elimizden geleni yapmaya çalışacağız, ben bütün velilerimizle bu şekilde konuşuyorum. Tabi ki bu kolay bir süreç değil açıkçası, hiç beklenmedik bir durumla karşılaşabiliyoruz. Bunun psikolojik olarak aşamaları da var; kabul etmiyor, reddediyor, kadercilik olarak görüyor ya da çok üstüne düşüyor. Bunlar tabi ki zamanla çevrenin de desteğiyle bir şekilde atlatılabiliyor. Atlatıldıktan sonra zaten ailede şu oluşuyor; 'benim çocuğumun durumu bu, ben bunu kabullendim, bu saatten sonra neler yapabilirim' çocuk için neler yapabilirimin derdine düşebiliyorlar.
Şimdi bir merkeze gelen bireyler var, bir de merkeze gelemeyecek durumda yetersiz olan çocuklar var. Onlarla ilgili ne yapıyorsunuz?
Şimdi şöyle, çocuklar zaten evden çıkamayacak durumda ise bizim evde eğitim sistemimiz var, veliler dilekçeyle başvurduktan sonra detaylı bir incelemede bulunuyoruz. Çocuk gerçekten yetersizse, onunla ilgilenecek öğretmenimizi belirliyoruz. O şekilde eğitim süreci başlıyor. Bu çocuklar zaten evde eğitim aldıkları için sınıfta kalma muhabbetleri de olmuyor. Evde eğitimlerin yanı sıra hastanede de eğitimlerimiz var, tedavi süreci devam eden çocuklar eğitimden mahrum kalmasın diye bu eğitimler veriliyor.
Özel eğitim kurumları son yıllarda bu kadar ilgi görmeye başladı değil mi?
Şimdi şöyle, özel eğitim ciddi anlamda bir konu aslında, Türkiye'de çok fazla yeterli eğitimden faydalanamayan birey var. Devletin gerçekten desteklediği bir alan bu. Rehabilitasyon merkezi açmak isteyen kurumlara devlet belli bir miktarda destek veriyor. Materyaller ve fiziki mekan açısından ciddi bir destek oluyor. Zaten bu alanda yetişmiş özel öğretmenler var. Bunun olması gerekiyordu çünkü bizim amacımız o çocukları topluma kazandırmak. Çok geç kalınmış vakalarla karşılaşıyoruz, normalde işitme yetersizliğinden etkilenen çocuk 6 aylıkken eğitime başlaması gerekiyor. Ne kadar erken duymaya başlarsa o kadar iyi konuşmaya başlayacak. Konuşmayı öğrenmesi demek, toplumla arasındaki o sıkıntıyı gidermesi demek zaten. Baktığımız zaman çok geç kalınmış, çocuğa 10 yaşında cihaz alınmış. Doğuştansa işitme kaybı çoksa böyle dil gelişimi olmayacağını anlatmaya çalışıyoruz, anlatırken de çocuk için üzülüyoruz. Onlar da bu toplumun bir bireyi, onları özel kılabilmek, bu toplumda yerleri olduğunu hissettirebilmek bizim amacımız.
Urfa'nın en dezavantajlı ilçelerinden birinde görev yapıyorsunuz, ailelere yeteri kadar ulaşabiliyor musunuz?
Bilgilendirme seminerlerini yapıyoruz bizim planlamamızda da var, biz aileye ulaşmadığımız sürece istediğimiz noktada olamayacağız. Bu alanda gerçekten sağ olsun müdür bey bize çok destek oluyor, söylediğimiz bütün önerilerde sürekli yanımızda bulunuyor. Aile seminerleri yapıyoruz, buraya her geldiklerinde bütün velileri bilgilendirmeye çalışıyoruz, okullara gittiğimizde öğretmenlerin de aslında ciddi anlamda bilinçlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Normal okullara devam eden kaynaştırma eğitimi öğrencilerimiz var, ama öğretmenler onlara biraz şey gözü ile bakıyorlar, ne de olsa kaynaşmıyorlar hiç bir şey öğrenemez mantığı ile yaklaştıkları için biraz sıkıntı oluyor.
Dil problemi yaşıyor musunuz?
Yaşıyoruz ama burada çalışan personellerden dil bilenleri yanımıza alıp o şekilde iletişime geçmeyi sağlıyoruz.
Üstün yetenekli öğrencilerden tespit ettikleriniz var mı?
Tabi ki, çok fazla olmuyor, yine de buraya gelenler arasında oluyor. Diğer merkezlerden sınavla alınanlar arasında oluyor. Gelenlere de yapmamız gereken neyse o şekilde halletmeye çalışıyoruz. Kaynaştırma eğitimi önerebiliyoruz, destek eğitimi veriyoruz, bilim sağlık merkezlerine yönlendirebiliyoruz. Ama okul öncesi çocuklar için çok fazla bir şey yapamıyoruz. Geçenlerde 3 yaşındaki bir çocuk geldi ama sistemdeki aksaklıklar nedeniyle normal bir şekilde okul öncesi eğitimi alsın diye yönlendirme yaptık. Çünkü sisteme giriyoruz onun için her hangi bir şey çıkmıyor, çocuğu yönlendirebileceğimiz. Bu anlamda engelli ya da özel eğitim dediğimiz zaman akla genelde böyle bedendir, zihindir, işitmedir geliyor. Aslında ciddi anlamda onların da özel eğitime gereksinimi var.
Yetersiz deyince aklımıza Helen Keller gelir; gözleri görmeyen, sağır ve dilsiz ancak kitapları 50 dile çevrilmiş bir yazar, böyle kişiler var mı?
Tabi ki çocukların yapabildikleri özel şeyler oluyor, downsendromlu çocuk yüzme şampiyonu olabiliyor, çocuğun zihinsel yetersizliği var ama mükemmel resim yapabiliyor, haberlerde görüyoruz. 'Bu çocuk zaten böyle' deyip bırakmamak gerekiyor, otizmliler mesela otizmli çocukların kimi matematik dehası olabiliyor. Mutlaka hiçbir şey olmasa bile örnek veriyorum; salya kontrolü olmayan bir çocukla bir yıl boyunca salya kontrolü sağlamak için uğraştım. Bir yılsonunda onu başarabildiysem benim için çok büyük kazançtır. Çocuk için de bir kazançtır. Bu şekilde bakıyoruz özel eğitim olarak. O yüzden diğer öğretmenlerin ya da diğer insanların yaklaşım tarzımızı, düşüncelerimizi çok anlamamasını anlıyorum. Çünkü, diyorum ya rehabilitasyon merkezinde çalışırken karşında küçücük bir çocuk var, ben ona tabi ki kural koyacağım. Bunu herkesin, anne babanın da koyması gerekiyor ama despot bir şekilde öğretmen olamam, ben onun oyun arkadaşı olmak zorundayım aynı zamanda ki, ben ona bir şeyler katabileyim, onu konuşturmaya şevklendirebileyim. Bizim tutumumuz, tavrımız başka öğretmenlere değişik gelebilir. Bir yıl boyunca sadece bir bireyle çalışmış olabilirim ama bir yılsonunda bir şey kazanmışsa bu benim için muhteşem bir olaydır. Çocuk ses çıkarmaya başlamıştır, bu benim için tarifsiz bir duygudur.
O tür duyguları yaşıyor musunuz?
Tabi ki, zaten gelen ailenin psikolojik sürecini beraber atlatmak için uğraşıyoruz. Sadece değerlendirme anında görüşebiliyoruz, elimizden geldiği kadar aile değerlendirmesi seminerlerinde beraber olmaya çalışıyoruz. Onlara destek olmaya çalışıyoruz. Özelde çalıştığım dönemde özellikle çocuk altı aylıkken başlıyordu, sizin elinizde büyümeye başlıyordu. Onun her aşamasını görüyorsunuz, annenin o yılgınlığını, çevrenin garip tavırları anneyi daha beter hale getirebiliyor, anne baba arasında birbirine destek olmama; anneler genelde hep yalnız başlarına müdahale etmeye çalışıyor. Bir şekilde babayı da işin içine katmaya, o süreci beraber atlatmaya çalışıyoruz. Çocuk hiç ses çıkaramazken sesleri oluşuyor, bu sefer anne 'olacak' diye düşünüyor. Çocuk ilk geldiğinde sadece 'anne' desin dediğinde, merak etmemelerini, buna inanmalarını söylüyoruz. Daha sonra çocuğun çok konuştuğunu, susturamadıklarını söyleyen velilerle karşılaşabiliyoruz. Küçük görünen ama bizim için çok büyük olan başarılar yaşayabiliyoruz. Bizim mesleğin en keyif verici tarafı da böyle başarılar zaten. Tekrar bir meslek seç deselerdi yine özel eğitimci olurdum gerçekten. Ciddi anlamda haz alıyorum, onlarla ilgilenmekten, çalışmaktan. Bize gelen çocukları normal bir çocuk olarak görüyoruz, sadece yetersizliği var bu kadar. Biz de gözlük takabiliriz, böyle bakıyoruz. Bir anneye umut olabilmek çok keyifli, çocuğa 'ben de bu hayatta varım' dedirtebilmek çok güzel bir olay, o yüzden bunu yaptığım için çok mutluyum.
Peki, bütün bu yetersizliklerin önüne geçmek için kimlere görev düşüyor, nerden başlamak gerekiyor?
Yetersizlik türlerinin nedenleri çok fazla, doğum öncesi, doğumhane süreci, doğum sonrası diye adlandırılıyor. Doğum öncesi annenin içki kullanması, doktor izni dışında ilaç kullanması, doğum anında çocuğun travma yaşaması, doğum sonrasında havale geçirmek gibi olumsuzluklar yaşayınca çocuk yetersiz olabiliyor. Çocuk ateşleniyor anne baba o anda umursamıyor, geç müdahale edildiği için çocuk yetersiz kalıyor. Bu konuda ne yapılabilir dersek; en azından bilinç oluşturulabilir, yapabileceğimiz başka bir şey yok zaten. Engeli ortadan kaldırırız gibi bir durum söz konusu değil, bizim amacımız sadece çocukla normal akranı arasındaki farkı en aza nasıl indirebiliriz, onun derdindeyiz. İşitme kaybı olan bir çocuğa tamamen duyacak diyemeyiz ama erken tanı ve eğitim çok önemli. Özel eğitim deyince akla erken tanı ve eğitim geliyor. Burada çok ama çok geç kalınmış vakalarla karşılaşıyoruz. Gerçekten biz üzülüyoruz, belki çocuk erken başlasaydı eğitime kendisi için çok daha iyi olacaktı. Gelişim gösterebilir ama istenildiği düzeyde olamaz.
Yetersiz çocuk sahibi olan ailelere çağrınız nedir?
Yetersizliği olan çocuklar için zaten devlet destek eğitimini çok ciddi olarak destekliyor. Aileler gittikleri kurumu mutlaka görsün, derslere iştirak etsinler. Çocukla neler yapıyor öğretmen, çocuk öğretmenin yaptığını desteklemezse hiçbir şekilde verilen ders eğitim amacına ulaşmayacağı için öğretmenle işbirliği halinde olunması gerekiyor. Aile elinden geleni yaparsa, öğretmeni gerçekten dinlerse gelişimi çocukta görecektir. Ailelere söyleyebileceğimiz bunlardan başka bir şey yok. (KAYNAK GAZETEİPEKYOL)
Son Dakika › Güncel › Onların İşi 'Sabır' Eğitimi - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?