Gelibolu'da, 4 liralık kuponla 422 bin lira kazanan talihli belli oldu
Türkiye Jokey Kulübü'nün, 18 Kasım Pazartesi günü Şanlıurfa Hipodromu'ndaki programında ikinci altılı ganyanı bilen 3 talihliden birisi Çanakkale'nin Gelibolu ilçesinden çıktı. Bir otobüs yazıhanesinde çalışan Sezer Fıstık (42), 422 bin liralık ikramiyeyi, 4 lira 5 kuruşluk kuponla kazandı.
Gelibolu'da şehirlerarası otobüs yazıhanesinde çalışan evli ve 2 çocuk babası Sezer Fıstık, kuponunu Hilal Gülmeden'e ait 308 Nolu Ganyan Bayii'nden yatırdı. Toplam 4 lira 5 kuruş tutarındaki kuponuna 2 ayağa tek at yazdı. Dört ayağı ise 3 atla geçen Fıstık, dağıtılan 1 milyon 265 bin 737 TL'lik ikramiyeyi kazanan 3 şanslı kişiden biri oldu.
Kuponunda yarışseverlerin 'eşek' olarak tabir ettiği kazanma ihtimali zayıf olan atları bilerek 422 bin lira kazanan Sezer Fıstık, ilçede günün konusu oldu. Birçok kişinin yüzlerce liralık kuponla bilemediği altılıyı 4 lira 5 kuruşluk kupon ile doğru tahmin eden Sezer Fıstık, "Ben orjinleri tercih ederek oynuyorum. Altılıyı bu sayede buldum. Herkesin yaptığı gibi atın derecesi ve jokeyine değil, koşan atın anne ve babasına bakarak altılıyı oynuyorum. Kazandığımı öğrenince çok sevindim. Ama atlara güveniyordum ve tutturunca şaşırmadım. Tebrik eden arkadaşlar oldu. Telefon ile arayıp tahmin isteyen arkadaşlar oldu. At yarışı oynamaya devam edeceğim" dedi.
Orta halli bir yaşamı olduğunu ve kirada oturduğunu ifade eden Fıstık, kazandığı 422 bin lira ikramiye ile ilk önce bir ev almayı düşündüğünü söyledi.
Kuponun oynandığı ganyan bayisinin işletmecisi Hilal Gülmeden ise, altılıyı tutturan Sezer Fıstık'ın daimi müşterisi olduğunu belirterek, "Talihli arkadaşımızın kazandığı ikramiyeyi güle güle harcamasını diliyorum. Böyle düşük bütçeli bir kuponla altılıyı kazanmış olması bizi de mutlu etti" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
-Gelibolu'daki ganyan bayisinden ve bayide at yarışı oynayanlardan genel ve detay görüntü.
-4 lira 5 kuruş ile 422 bin lira kazanan Sezer Fıstık'ın kuponu oynadığı anların kamera görüntüsü.
-Sezer Fıstık ile röp.
-Sezer Fıstık ve kupondan detay görüntü.
-At yarışı oynana Ali Uyar ile röp.
Haber-Kamera: Doğan ZELOVA/GELİBOLU (Çanakkale)
=========================
Palu ailesi davası tanığı: Tuncer ve İsa dayım annemi sürekli darp ediyordu
Kocaeli'nin Körfez ilçesinde 11 yıl önce, Meryem Tahnal (35) ve kızı Melike Tahnal'ın (8) kaybolmasıyla ilgili başlatılan soruşturma kapsamında tutuklanan Palu ailesinin 6 üyesinin yargılandığı davanın 4'üncü duruşması görüldü. Duruşmaya yazılı olarak ifadesini gönderen Meryem Tahnal'ın oğlu R.T.T., "Tuncer ve İsa dayım annemi sürekli darp ediyordu. Psikolojileri bozuktu. Kendi çocuklarına bile şiddet uyguluyorlardı. Bana da şiddet uyguluyorlardı" dedi.
Kamuoyunda 'Palu ailesi' olarak da bilinen davanın 4'üncü duruşması Kocaeli 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmaya, Tuncer Ustael, eşi Emine Ustael, Hava Palu, İsa Palu, Fatih Palu ve Ayşe Palu ile avukatları katıldı. Duruşmada tanık olarak dinlenmesi istenen Meryem Tahnal'ın oğlu R.T.T. yazılı olarak ifade gönderdi. R.T.T. ifadesinde, "Olayın üzerinden çok zaman geçti, ben o zaman çok küçüktüm. Tuncer ve İsa dayım annemi sürekli darp ediyordu. Psikolojileri bozuktu. Kendi çocuklarına bile şiddet uyguluyorlardı. Bana da şiddet uyguluyorlardı. Odaya kapatıyorlardı. Ben birkaç kez evden kaçtım. Polisler beni geri teslim ediyordu. Son kaçışımda Çocuk Esirgeme Kurumu'na verildim. Bilgim bu kadardır." cümleleri yer aldı.
PALU AİLESİNE AİT EVİN SATIŞI HAKKINDA BİLGİ VERDİ
Duruşmada tanık olarak dinlenen Ş.K., Palu ailesine ait evin satılmasıyla ilgili olarak, "Oğlum F.K., Tuncer'in kiracısıydı. Tuncer'in evden çıkacağını benim oraya girebileceğimi söyledi. Ben de kabul ettim. Taşınacağım ev harabe durumundaydı. Duvarlar ve diğer malzemeler kırılmıştı. Gerekli onarımları yaptıktan sonra taşındım. 3-4 ay evde oturduktan sonra Tuncer apartmanı satmak istediğini, benim müşteri bulup bulamayacağımı sordu. Ben de araştırmalarım sonucunda B.A. isimli şahısla kendisini tanıştırdım. Aralarında anlaştılar. Tuncer apartmanı B.A.'ya verdi. Karşılığında Didim'de bir daire, Karasu ilçesinde 6 dönüm elma bahçesi ve 70-80 bin civarında para aldı. Ben apartmanın sahibi olarak Tuncer'i biliyorum. O dönem Tuncer İstanbul'da oturuyordu" dedi.
TUNCER USTAEL'İ SUÇLADI
Palu ailesinin avukatı Alper Bayrak, "Tanığın beyanlarından müvekkillerimin baskı altına alındıkları, tüm işleri Tuncer'in yürüttüğü anlaşılmaktadır. Öte yandan somut olayda maktulün cesedine ulaşılamamıştır. Herhangi bir bilimsel inceleme yapılmadığından ölüm nedeni tespit edilememiştir. Bu durumda şüphenin sanıklar lehine yorumlanması gerekir. Müvekkillerim uzun süre tutukludur. Ayrıca kaçma şüpheleri yoktur. Kendileri TV programına katılmışlardır. Bu hususlar dikkate alınarak müvekkillerimizin tahliyesini talep ediyoruz" dedi.
SUÇLAMALARI KABUL ETMEDİ
Tuncer Ustael ise ifadesinde, "Tanığın beyanlarını kabul etmiyorum. Ben evi sattığımda elimdeki paranın bir kısmını Ş.K. elimden kaptı. Bu şekilde benden 20 bin TL para aldı. Bir kısmını da Mehmet'e verdim. Suçlamaları kabul etmiyorum" diye konuştu.
'SUÇLU OLSAM TV PROGRAMINA KATILMAZDIM'
Havva Palu ise tahliyesini istediğini belirterek, "Suçsuzum. Suçlu olsaydım polise de gitmezdim, TV programına da katılmazdım. Mağdurum. Evin satılmasında orada yoktum. Tahliyemi istiyorum" dedi.
'EŞİM KİMSEYE ZULÜM ETMEMİŞTİR'
Emine Ustael ise R.T.T.'nin suçlamalarını kabul etmeyerek, "Tanık R.T.T.'nin beyanlarını kabul etmiyorum. Eşim kimseyi dövmemiştir. Kimseye de zulüm etmemiştir. Tahliyemi istiyorum" dedi.
Diğer sanıklar da tahliyelerini talep ederken, mahkeme heyeti tanıkların dinlenilmesine, sanıkların tutukluluk haline karar vererek, duruşmayı erteledi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜAdliyeden görüntülerHABER-KAMERA: Selda Hatun TAN/İZMİT(Kocaeli),
=================================
Ölümden dönen anne, iki kızının katilini karşısında görünce gözyaşı döktü Konya'da platonik aşık olduğu komşusunun kızı öğretmen Şeyma Sarı (25) ile kız kardeşi Tuğba Sarı'yı (18) tabancayla vurarak öldüren, anneleri Hacer Sarı'yı (51) da yaralayan Muzaffer Canpolat'ın (53) yargılanmasına başlandı. Başında mermi bulunan ve tekerlekli sandalye ile duruşma salonuna getirilen Hacer Sarı, kızlarının cinayet sanığını karşısında görünce gözyaşlarını tutamadı. İlk kez ifade veren Sarı, "Tuba ile dışarı çıkacaktık. Evin kapısını örtmüştüm ki Muzaffer'in kafama silah dayadığımı gördüm. Daha sonra silahı ateşledi" dedi.
Olay, 27 Haziran günü Selçuklu ilçesi Binkonut Mahallesi Revan Sokak'taki apartmanda meydana geldi. 2014 yılında Hollanda'dan ülkeye dönen ve eşinden ayrı olduğu için yalnız yaşayan Muzaffer Canpolat, karşı komşusu Burhanettin Sarı'nın evden ayrıldığını görünce, eline aldığı tabancasını arkasına gizleyip, evden çıktı. Ayakkabı atölyesinde çalışan 3 çocuk babası Canpolat, kapıda bekleyen Hacer Sarı ile kızları Şeyma ve Tuğba'nın yanına gitti. İddiaya göre, "Sizinle konuşmamız gereken konu var. Konuşup, halledelim" diyen Canpolat'a, Hacer Sarı "Bizim, sizinle konuşacağımız bir şey yok" yanıtını verdi. Bu sırada kendilerine yaklaşan Canpolat'ı itti. Canpolat da arkasında gizlediği tabancayı çekip, Hacer Sarı'yı başından vurdu. Bunun üzerine Şeyma ve kardeşi Tuğba Sarı, evin içine kaçtı. Peşlerinden içeri giren Muzaffer Canpolat, odaya saklanan Şeyma Sarı ile salona saklanan Tuğba Sarı'ya da tabancayla vurdu. Canpolat, yakındaki polis merkezine giderek, teslim oldu.
DOĞUM GÜNÜNDE YAŞAMINI YİTİRMİŞ
Şanlıurfa Eyyübiye Mutlukaya İlkokulu'nda görev yapan ve okulların kapanmasıyla ailesinin yanına gelen öğretmen Şeyma Sarı'nın, kalbine isabet eden mermiyle yaşamını yitirdiği belirlendi. Şeyma Sarı'nın doğum gününde hayatını kaybettiği ortaya çıktı. Göğsünden yaralanan Tuğba Sarı ise kaldırıldığı Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde kurtarılamadı. Başından vurulan uzun süre yoğun bakımda kalan anne Hacer Sarı, tedavisinin ardından taburcu oldu. Muzaffer Canpolat ise çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
Şeyma ve Tuğba Sarı kardeşleri öldüren, anneleri Hacer Sarı'yı ağır yaralayan Muzaffer Canpolat hakkında 'kasten öldürme' suçundan 2 kez müebbet hapis ile 'kasten öldürmeye teşebbüs' suçundan da 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle Konya 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı.
'BEN EVDEYKEN DEĞİŞİK ÖKSÜRÜYORDU'
Mahkemeye sunulan iddianamede, sanığın, genç kızın öksürük ve hareketlerinden kendisine yönelik anlamlar çıkardığı ve değişik duygular beslediği belirtilerek, Muzaffer Canpolat'ın şu sözlerine yer verildi:
"Tuğba ve Şeyma'yı çocukluklarından beri tanırım. Şeyma'nın bana karşı hareketlerinden dolayı değişik duygular içerisine girdim. Şeyma ben evdeyken değişik şekilde öksürüyordu. Şeyma benimle iletişim kurmak için bu şekilde öksürüyordu. Şeymaların evinden benim evimin duvarına vurma gibi sesler geliyordu. Bir gün balkonda sigara içerken Şeyma'nın aşağıya gittiğini gördüm. Balkona el işarete yaptığını, bu el işaretinden Şeyma'nın benimle konuşmak istediğini anladım. Ben de aşağıya indim. Şeyma ile dolmuş durağında karşılaştık. Şeyma'nın beni beklediğini hissettim. Şeyma bilerek, dolmuşa binmedi. Bu sırada Hacer evden çıkarak Şeyma ile konuşmama fırsat vermedi. Fırsatım olsaydı Şeyma'ya onu sevdiğimi söyleyecektim. Bir süre sonra Şeyma'nın babası Burhanettin bana, Şeyma'yı neden takip ettiğimi sordu. Aramızda tartışma çıktı. Sarı ailesinin, nasıl olduğunu bilmiyorum ama evime girdiklerini hissediyorum. Tuvaletin içerisinde ve lavabonun altına sarı bir şeyler dökülmüş. Yatak odasında da bayan parfümü gördüm."
YANINA YEDEK MERMİ BİLE ALMIŞ
Canpolat, ifadesinin devamında ise şunları anlattı:
"Olay günü Şeyma ile konuşmaya karar verdim. Camdan Şeyma'nın babasının aracının aşağıda olup olmadığını kontrol ettim. Arabanın aşağıda olmadığını görünce daha önce satın aldığım tabancayı evin yüklüğünden çıkarttım. Silahın içerisinde 5-6 mermi vardı. Cebime de 8 yedek mermi aldım. Silahı elime aldım ve belimin arkasına sakladım. Kapının dürbününden baktığımda Hacer Sarı'yı ve kapının açık olduğunu gördüm. Hacer'in yanına gidip konuşmak istediğimi söyledim. 'Kafamdaki sorunu bitirmek istiyorum' dedim. Hacer konuşmama fırsat vermedi. Bu sırada Tuğba ve Şeyma merdivenlerden çıkıyorlardı. Hacer beni konuşturmadı ve itekledi. O anda kendimi kaybettim. Tabanca ile kapıda duran Hacer'e ateş ettim. Hacer yere düştü. Şeyma içerideki odaya geçti. Ben de peşinden gittim. Şeyma'ya birkaç el ateş ettim. Sonra Tuğba'nın bulunduğu odaya gittim. Tuğba'ya kızgın olduğum için ona da ateş ettim. Daha sonra koşarak, daireden çıktım. Bina çıkışında beni komşunun eşi gördü. Bana ne olduğunu sordu. 'Bana bu hayatı zehir ettiniz' dedim. Karakola gidip teslim oldum."
HACER'İ VURDUĞUM İÇİ PİŞMAN DEĞİLİM
Şeyma ve Tuğba Sarı'yı öldürdüğü için pişman olduğunu, Hacer Sarı'yı vurduğu için ise pişmanlık duymadığını belirten Canpolat, "Şeyma'nın nişanlı olduğunu karakolda öğrendim. Nişanlı olduğunu bilseydim, hayatımdan silerdim. Şeyma'nın egosunu tatmin etmek için bu şekilde bana davrandığını sandım. Şeyma'nın beni sevdiğini babasının da bu durumu engellediğini sandım. Şeyma'nın beni sevdiği için okula ara verdiğini düşündüm" dedi.
KIZLARININ KATİLİNİ KARŞISINDA GÖRÜNCE AĞLADI
Tutuklu sanık Muzaffer Canpolat'ın yargılanmasına başlandı. Davanın ilk duruşmasına Burhanettin Sarı, eşi Hacer Sarı, tanıklar, çeşitli STK temsilcileri ve taraf avukatları katıldı. Çok sayıda vatandaş ise adliyeye gelerek aileyi yalnız bırakmadı. Anne Sarı, katil zanlısı Muzaffer Canpolat'ın salona getirilmesinin ardından gözyaşlarını tutamadı.
İlk kez ifade veren Hacer Sarı, "Olay günü kızım Tuba ile dışarı çıkacaktık. Ben tam evin kapısını örtmüştüm ki; Muzaffer'in kafama silah dayadığını gördüm. Ben bir şey söyleyemeden silahı ateşledi. Daha sonra neler oldu bilemiyorum. Şeyma öğretmenlik yapıyordu. Bir keresinde kızım bana Muzaffer'in kendisine baktığını ve kendisini tedirgin ettiğini söyledi. Ben de bir gün Muzaffer'in zilini çaldım. Yaptığı bu hareketlerin yanlış olduğunu söyledim. Muzaffer bana kendisinin iftira attığını söyledi. Ben de bu durumdan tedirgin olduğum için kızımı bindirmek için her gün dolmuş durağına kadar gidiyordum. Bir gün Muzaffer'in evden erken çıktığını görünce kızımla dolmuş durağına kadar gitmedim. Bir süre kızım bana mesaj atarak Muzaffer'inde aynı dolmuşa bindiğini söyledi. Ben de kızıma yolda inmesini söyledim. Muzaffer'den şikayetçiyim" dedi.
Olayı komşularından haber aldığını belirten baba Burhanettin Sarı da Canpolat'tan şikayetçi olduğunu söyledi.
BENİ DİNLİYORLARDI
Sanık Muzaffer Canpolat ise "Şeyma ve ailesi beni dinliyorlardı. Evime girip çıkıyorlardı. Ben de bu durumu Şeyma'ya sormak amacıyla konuşmak istediğimi söyledim. Yanıma tabancamı da almıştım. Tabancamı yanıma almamın sebebi Hacer Sarı ve kızlarının tavırlarına göre hareket etmekti. Tuba ve Şeyma içeri girdiler. Hacer'e konuşmak istediğimi söyledim. O da beni itekledi. Daha sonra neler oldu hatırlamıyorum. Olay nedeni ile pişmanım. Bu olaydan 4-5 ay kadar önce Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde psikolojik tedavi gördüm. Ben basında çıkan haberler gibi Şeyma'yı sevmiyordum. Amacım sadece konuşmaktı" diye konuştu
ŞEYMA'YI TAKİP EDİYORMUŞ
Davada tanık olarak dinlenen aynı apartmanda oturan Remzi Duruer ise Muzaffer Canpolat'ın Şeyma'yı takip ettiğini söyledi. Duruer, "Bir gün Burhanettin benim evime gelerek Muzaffer'in Şeyma'yı takip ettiğini söyledi. Bu nedenle de Muzaffer'e kızdığını söyledi. Ben de eşim ile Muzaffer'in evine gittim. Muzaffer'i benim evime getirdik. Ona neden Şeyma'yı takip ettiğini sordum. Ben öyle bir şey yapmadım dedi. Ben ısrar edince ona bir şey danışacaktım dedi. Muzaffer ile Burhanettin arasında tartışma çıktı. Tartışma kavgaya dönüştü ve biz ayırdık. Muzaffer'i evden çıkardık" dedi.
Ailenin avukatı Ferit Atalay ise sanığın suçunun sabit olduğunu, 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ve kasten adam öldürmeye teşebbüs suçlarından ceza alması gerektiğini, olayı tasarladığını ve hunharca bir aileyi katlettiğini söyledi. Duruşma ertelendi.
Görüntü Dökümü-------------Avukat Ferit Atalay açıklamaAdliye önünde toplanan vatandaşlardan detaylarAğlayan anne Sarı'dan detaylar
Haber-Kamera: Tolga YANIK KONYA-DHA
=================================
Polisin hayvan sevgisi
Edirne'de taşınan Selimiye Polis Merkezi'nde polislerin beslediği ve adını 'Atiye' koydukları sokak köpeği polislerin gitmesine üzülünce, 2 gün sonra geri dönen polisler ekip aracına sokak köpeğini alarak taşındıkları yeni polis merkezine götürdü. Polisler sadık dostları için bahçeye kulübe siparişi verdi.
Edirne'de Dilaverbey Mahallesi'nde bulunan Selimiye Polis Merkezi, 2 gün önce alınan kararla Umurbey Mahallesi'nde bulunan eski Edirne Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şube Polis Merkezi binasına taşındı.Taşınmanın ardından kontrol amaçlı eski polis merkezine gelen polisler bina önünde besledikleri ve adını 'Atiye' koydukları sokak köpeğinin kendilerine doğru koşup sevgi gösterisinde bulunmasıyla karşılaştı. Polisler bir süre köpeği sevmelerinin ardından ekip arabasına binerek ayrılmak isteyince aracın arkasından havlayarak takip eden köpeğin üzüldüğünü ve kendilerini bırakmak istemediğini farkeden polisler, sokak köpeğini araçlarına alarak Umurbey Mahallesi'nde yeni taşındıkları polis merkezine götürdü. Yeni polis merkezine getirilen Atiye bahçede kendisini besleyen polislerle birlikte yaşamaya başladı. Yeni karakolda polislerle oyunlar oynayan sokak köpeği hayli mutlu olduğu görüldü. Polis merkezinin maskotu olan sokak köpeği polisler tarafından veterinere götürülüp aşılarını yaptırmasının ardından barınması için kulübe sipariş edildiği öğrenildi. Öte yandan Dilarbey Mahalle sakinleri sokak taşınan eski polis merkezinde köpeğin gelerek sürekli ağladığını ve bölgeden hiç ayrılmadığını ifade ettiler.
Görüntü dökümü:
Köpeği seven polisler
Köpeğin sevgi gösterisinde bulunması
Oyun oynaması
Polisin köpeği kucağına alarak araca koyması
Ekip aracında köpekten detay
Köpeğin yeni karakola gelişi
Bahçede oynaması
Polislerin toplu fotoğraf çekilmesi
Haber-Kamera: Ali Can ZERAY/EDİRNE,
=================================
Lösemili çocuklar gönüllerince eğlendi Mersin Mersin Üniversitesi Çocuk Onkolojisi Bölümü'nde tedavi gören çocuklar, gerçekleştirilen özel bir organizasyonla gittikleri lunaparkta unutulmaz bir gün yaşayarak gönüllerince eğlendi.
Mezitli Belediye Başkanı Neşet Tarhan, Mersin Üniversitesi Çocuk Onkolojisi Bölümü'nde tedavi gören çocuklarla bir araya geldi. Dünya Çocuk Hakları Günü nedeniyle gerçekleştirilen bir dizi etkinliğe katılan Başkan Tarhan, tedavi gören çocuklar ve aileleriyle bir kafede öğle yemeğinde bir araya geldi. Yemeğini çocuklarla birlikte yiyen Başkan Tarhan, çocuklarla bilek güreşi yaptı. Bilek güreşinde Başkan Tarhan'ı yenen çocuklar zaferlerini alkışlarla kutladı.
Daha sonra çocukları oyun alanında misafir eden Başkan Tarhan, eğlenceye ortak oldu. Çarpışan arabaya, dönme dolaba ve oyuncak trene çocuklarla binen Başkan Tarhan, unutulmaz bir gün yaşadı. Bu özel günü dondurma ziyafeti ile sonlandıran çocuklar, daha önce birçok etkinlikte bir araya geldikleri Başkan Tarhan'ın kendilerine hazırladığı sürprizle mutlu olduklarını dile getirerek, "Çok eğlendik. Hayatımızın en mutlu günlerinden birisini yaşadık. Neşet Amcamızla birlikte yemek yedik, çarpışan arabaya bindik. Çok teşekkür ederiz" diye konuştu.
İnsanların yaşamın her evresinde çeşitli sağlık sorunları ile karşılaşabileceğini kaydeden Başkan Tarhan, tedavi gören çocukların iyi olmasının yolunun, onlara destek olan ailelerinin de iyi olmasından geçtiğini söyledi. Ailelerin morallerini yüksek tutarak çocuğun tedavisine destek olması gerektiğini ifade eden Tarhan, "Gönül ister ki hiçbir çocuğumuz bu tür bir acı yaşamasın. Bu tür hastalıklar maalesef gerek hastamız için gerekse aileleri için büyük özveri isteyen durumlardır. Her zaman yanlarında olmaya ve moral vermeye gayret gösteriyorum. Dünya Çocuk Hakları Gününde de bu çocuklarımızın ve ailelerinin hastane ortamında uzakta bir gün geçirmelerini istedik. Çocukların coşkusunu ve ailelerin gözündeki mutluluğu görünce bir o kadarda ben mutlu oldum. Bize destek veren ve misafir eden işletmelere teşekkür ederim" ifadesini kullandı.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ---------------------------------Belediye Başkanı Neset Tarhan çocuklarla yürürken-Başkan Tarhan, bir çocukla bilek güreşi yaparken-Yemekten görüntü-Başkan Tarhan çocuklar ve aileleri ile-Başkan Tarhan çocuklarla oyun alanına giderken-Başkan Tarhan çocuklarla çarpışan araba sürürken-Çocuklar ve ailelerinin etkinlikle ilgili konuşması-Dönme dolaba binen çocuklardan genel ve detay-Lunaparktaki eğlenceden genel ve detayHaber-Kamera: Mustafa ERCAN/MERSİN, -
=================================
'Hassas alan' tescilli turba bataklığı küle döndü Türkiye'nin asidik torf toprağından oluşan, ölmüş bitkilerden meydana gelmiş en büyük yüksek rakımlı sulak alanı olan ve haziran ayında 'doğal sit alanı' ve 'kesin korunacak hassas alan' olarak tescillenen 'ekolojik hazine' olarak nitelendirilen Trabzon'daki 10 bin yıllık Ağaçbaşı Turba Bataklığı, kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce yakıldı. Turba yosunlarıyla kaplı, endemik ve nadir türlerin barındığı bataklıktaki bitki örtüsünde hasara yol açan yangınla ilgili, soruşturma başlatıldı. Uzmanlar, "10 bin yıllık ekolojik rezervimizi kaybetmekten korkuyoruz" açıklaması yaptı.
Gümüşhane'nin merkeze bağlı Dumanlı köyündeki Taşköprü Yaylası'nda kaynağı ve akarı olmayan 12 bin yıllık Buzul Çağı'ndan kalma Dipsiz Göl'ün 'define' söylentisi üzerine yapılan kazı ile yok olması tartışmaları sürerken bu kez de Trabzon'da 'ekolojik hazine' olarak nitelendirilen 10 bin yıllık Ağaçbaşı Turba Bataklığı çıkan yangınla ağır hasar gördü. Türkiye'nin 600 hektarla asidik torf toprağından oluşan, ölmüş bitkilerden meydana gelmiş en büyük yüksek rakımlı sulak alanı olan Trabzon'un Köprübaşı ve Sürmene ilçeleri sınırındaki Ağaçbaşı Turba Bataklığı'nın koruma altına alınması için çalışma başlatıldı. Roma döneminden kaldığı düşünülen taş döşeli Antik Kervan Yolu, Harmantepe Şehitliği ile tarihi hanların da yer aldığı bölgede Trabzon Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu uzmanlarınca saha araştırma ve gözlemleri yapıldı.
ERDOĞAN İMZALADI, RESMİ GAZETEDE YAYIMLANDI
Deniz seviyesinden 2 bin metre yükseklikteki Ağaçbaşı Yaylası'nda 10 bin yıllık geçmişe sahip olduğu belirlenen ekolojik hazine özelliği taşıyan bataklıkta, endemik bitki ve hayvanların yaşam kaynakları ile farklı yaşam türleriyle birlikte bitki ve hayvan fosilleri bulundu. Trabzon Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu uzmanlarının 9 yıl süren saha incelemeleri ve gözlemleri sonucunda bataklık koruma altına alarak 'Nitelikli Koruma ve Sürdürülebilir Kullanım Alanı' olarak tescillendi. 600 hektarlık alan içerisinde bilimsel çalışma yapılacak 50 hektarlık alanın ise 'doğal sit' alanı ve 'kesin korunacak hassas alan' olarak tescillenmesi için de ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na başvuru yapıldı. Bakanlığın değerlendirmesinin ardından başvuru onay için Cumhurbaşkanlığı'na gönderildi. Turba bataklığının 50 hektarlık alanı, 'doğal sit alanı' ve 'kesin korunacak hassas alan' olarak tescillendi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzası ile tescillenen karar, haziran ayında Resmi Gazete'de yayımlandı.
BATAKLIK YAKILDI
Ağaçbaşı Turba Bataklığı'nda, geçen hafta başında bilinmeyen nedenle yangın çıktı. Dumanları görenlerin ihbarı ile bölgeye gelen itfaiye ekiplerince müdahale edilen yangın, büyük çabalar sonucu söndürüldü. Yangında, turba yosunlarıyla kaplı, endemik ve nadir türlerin barındığı bataklıktaki bitki örtüsünde ağır hasar oluştu. Bataklığın, kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce yakıldığı iddiası üzerine, soruşturma başlatıldı.
PROF. DR. KANDEMİR: BATAKLIĞIN YANMASI KAYBIMIZ
Uzmanlar 'ekolojik hazine' olarak nitelendirilen Ağaçbaşı Turba Bataklığı'nın yakılmasının kayıp olarak değerlendirdi.
Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Raif Kandemir, yangınla ilgili sorumluların bir an önce tespit edilmesini istedi. Kandemir, "Daha önce yok edilme girişimleri burada yaşanmıştı. Yürütülen çalışmalarla bunu durdurduk. Köylüler, bunu yakıyor, kurutup yakıt ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. En son durdurulmuştu ama şimdi yeniden yandı. İklim çok kuru gidiyor o yüzden bataklıkta ciddi bir su çekilmesi de var. Bataklığın yanıyor olması kaybımız. Sorumluların bir an önce bulunmasını arzu ediyorum" dedi.
'EKOLOJİK REZERVİ KAYBETMEKTEN KORKUYORUZ'
Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Deniz Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi ve Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği Başkanı Doç. Dr. Coşkun Erüz de, bataklığın çok sayıda TÜBİTAK projesi, araştırma konusu ve uluslararası yazıya konu olduğunu kaydetti. Bölgenin kesin şekilde korumaya alınması ve yöre sakinlerinin acil olarak eğitimden geçirilmesi gerektiğini söyleyen Erüz, "10 yıldır burayı tescil etmeye çalışıyorduk. Bütün uğraşın sonunda tescillenen alanın ne yazık ki vatandaşların bilinçsizliği yüzünden yakılıyor. Turbalar hızla yanar ve suyla da kolayca söndürülemez. 10 bin yıllık ekolojik rezervimizi kaybetmekten korkuyoruz" diye konuştu. 'BURASI KORUNAMIYOR'
Ağaçbaşı Yaylası'nda tur rehberliği yapan İlyas Kumbasar da, bataklığın değerli olduğunu ve yangın sırasında bitki örtüsünün ciddi şekilde zarar gördüğünü anlattı. Kumbasar, "Kimlerin yaptığı bilinmiyor ama yapılan hoş değil. Burası iyi korunamıyor ve artık kesin önlemlerin alınması gerekiyor. Yangında bir kasıt mı var, hayvanların ot yemesi için mi yakıldı bilmiyoruz" ifadelerinde bulundu.
GÖRÜNTÜ GEÇİLDİ
Selay SAYKAL- Selçuk BAŞAR/TRABZON,
Son Dakika › Güncel › DHA YURT BÜLTENİ-10 - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?