
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, seçim sisteminin, ulusal istencin adaletli olarak Meclis'e yansımasını sağlayacak biçimde ivedilikle düzeltilmesinde, ülke geneli barajının düşürülmesinde yarar bulunduğunu söyledi.
Sezer, Harp Akademileri'nde verdiği konferansta, Atatürkçü Cumhuriyet rejiminin yaşadığı iç tehlikeleri uzun uzun anlatmaya gerek olmadığını belirterek, şöyle dedi:
" Türkiye'de son 15-20 yıldır yaşanan toplumsal gelişmeler, toplumsal ve bireysel yaşamda sergilenen çağ dışı görüntüler, dinci fetvalar, saldırılar ve karışmalar, kamusal alanlarda türban kullanılmamasına ilişkin tüm yüksek yargı kararlarına karşı tutumlar, görevi din adamı yetiştirmek olan okulları bitirenler ile tarikat ve cemaat mensuplarının devletin her kademesine yerleştirilmeye çalışılmaları, Türkiye'nin nereye götürülmek istendiğinin anlaşılması için yeterli olacaktır."
Türkiye'nin siyasal rejiminin, laiklik konusunda duyarlı dengeler üzerine oturtulduğunu belirten Sezer, "Laiklik, din ve inanç özgürlüğüne indirgenemez. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sosyal, siyasal, hukuksal, ekonomik ve toplumsal temelinde laiklik ilkesi vardır. Tüm ilke ve devrimler, başka bir deyişle Atatürkçü Cumhuriyet laiklik ilkesine dayanmaktadır" diye konuştu.
Sezer, bu tanıma göre laikliğin, dinin sosyal, siyasal ve hukuksal bir güç olmasını önleyen temel ilke olduğunu vurguladı.
Sezer, "Laiklik ilkesinin, Anayasa'nın 24. maddesindeki tanımı ve içeriğiyle, din kurallarının toplumsal yaşam dışında yalnızca bireysel yaşam alanını düzenlediğinin kabulü zorunludur" dedi.
Ulusal iradenin parlamentoya en geniş biçimde yansımasının, çoğulcu ve katılımcı demokrasinin ve ulusal egemenliğin gereği olduğunu ifade eden Sezer, bu nedenle, Anayasa'da, seçim yasalarının "temsilde adalet" ve "yönetimde istikrar" ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenmesinin öngörüldüğünü dile getirdi. Sezer, şöyle devam etti:
"Bu iki ilkenin, seçme ve seçilme hakkının özünü zedelemeyecek ve Devlet yönetimini aksatmayacak biçimde dengelenmesi, demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkesi çerçevesinde bağdaştırılarak seçim sistemine dengeli biçimde yansıtılması anayasal zorunluluktur.
Yönetimde istikrar ilkesi, salt çoğunluğu sağlayacak seçim sistemini değil, istikrarlı yönetimi olanaklı kılacak adaletli bir temsil sistemini gerektirmektedir. Adalet, yönetimde istikrarın da temel koşuludur. Yalnızca istikrar ilkesini gözetmek, temsilde adalet olmayınca istikrarsızlık yaratacaktır."
Seçim sistemi incelendiğinde, iki ilke arasında olması gereken dengenin, yönetimde istikrar ilkesi lehine önemli ölçüde bozulduğunu kaydeden Sezer, şöyle devam etti:
"2002 yılındaki seçimlerde geçerli oyların yaklaşık üçte birini alarak Meclis'te yaklaşık üçte ikilik temsil oranına ulaşılması bunun açık kanıtıdır. Ayrıca toplam kayıtlı seçmen sayısına göre, seçmenlerin yüzde 59,14'ü, toplam oy kullanan sayısına göre ise yüzde 48,37'si Meclis'te temsil edilmemiştir. Bu durum, iki ilke arasındaki dengenin nasıl bozulduğunu göstermektedir. Bunun da nedeni Seçim Yasası'ndaki ülke geneli barajıdır.
Siyasal ve bunun getirisi olarak ekonomik istikrar uğruna temsilde adalet ilkesinin gözardı edilmesi, Türkiye Cumhuriyeti rejiminin istikrarını bozacak düzeye ulaşabilecektir.
Seçim sisteminin, ulusal istencin adaletli olarak Meclis'e yansımasını sağlayacak biçimde ivedilikle düzeltilmesinde, başka bir deyişle ülke geneli barajının düşürülmesinde yarar bulunmaktadır.
Unutulmamalıdır ki, demokrasi, yalnızca çoğunluk yönetimini öngördüğü için değil, azınlıkta kalanların haklarının korunduğu, seslerinin duyurulduğu, görüşlerinin yönetime yansıtıldığı için üstün nitelikli bir yöntemdir."
Yasama sorumuzluğunun getirdiği güvence ile yasama organı üyelerinin, yasama işlevini hiçbir kuşku, baskı ya da ceza tehdidi altında kalmadan, özgür, bağımsız ve korkusuzca yerine getirmesinin sağlandığını ifade eden Sezer, Anayasa'da bununla yetinilmediğini, maddenin ikinci fıkrasında, seçimden önce ya da sonra suç işlediği ileri sürülen milletvekilinin, Meclis kararı olmadıkça tutulamayacağı, sorguya çekilemeyeceği, tutuklanamayacağı, yargılanamayacağı ve üyelik süresince verilen ceza hükmünün yerine getirilemeyeceği belirtilerek, milletvekilleri için, parlamenter işlevi dışındaki kişisel eylemleri nedeniyle yasama dokunulmazlığı da getirildiğini kaydetti.
Yasama dokunulmazlığının, yasama organı üyelerinin, yasama işlevi dışındaki etkinliklerinden kaynaklanan her türlü suç nedeniyle sorgulanmasını, tutuklanmasını ve yargılanmasını önlemek üzere öngörülen bir ayrıcalık olduğunu belirten Sezer, şöyle devam etti:
"Yasama işlevinin sağlıklı yürüyebilmesi için yasama sorumsuzluğu gereklidir ve yeterlidir. Milletvekillerinin yasama işlevi dışındaki eylemleri nedeniyle dokunulmazlık zırhına bürünmeleri, saydam toplum isterleriyle bağdaşmamakta, yolsuzlukla savaşım çabalarına olumsuz etki yapmaktadır.
Ayrıca, bu durum, ceza adaletinde eşitlik ilkesiyle çelişmekte, Yüce Meclis'in saygınlığına gölge düşürmekte ve yasama erkinin yüceliğiyle bağdaşmamaktadır.
Bu nedenlerle belirtmek isterim ki, yasama dokunulmazlığının kaldırılması, hukuk devleti ilkesi ile demokratik değerlerin gereğidir ve toplumsal beklentilere olumlu yanıt oluşturacaktır."
Basın özgürlüğünün, kamu otoritelerine karşı olduğu kadar özel güçlere karşı da korunması gerektiğini söyleyen Sezer, şöyle konuştu:
"Medyanın belli kişi ya da gruplar elinde toplanması, gücünün o kişi ya da grupların çıkarı için kullanılmasına neden olabilecektir.
Bu durum, bir yandan ekonomik alanda haksızlık yaratacak, öte yandan haber alma özgürlüğünü kısıtlayabilecek ve medya gücünün çıkar amaçlı kullanılmasına hizmet edebilecektir.
Kamu hizmeti veren medyanın, kişi ya da grupların eline geçerek bireysel çıkarlara hizmet edecek ticari nitelik kazanması, medya-siyaset bağlantısının güçlenmesi, medyanın devletle ticari ilişkiye girmenin aracı olarak kullanılması kamu yararı ve kamu düzenine zarar vermekle kalmayacak, aynı zamanda demokrasiyi de olumsuz etkileyecektir.
Devletle ticari ilişkiye giren medya sahibi sermaye gruplarının, medyayı kullanarak siyasal iktidarlar üzerinde baskı kurabilecekleri ya da tam tersine siyasal iktidarların sermaye grupları aracılığıyla medyayı kullanabilecekleri açık gerçeklerdir.
Sermayenin belli kişi ya da grupların elinde toplanması, çok sayıda medya organının belli kişi ya da gruplarca sahiplenilme olasılığı, medyada tekelleşmeye neden olabilecektir. Tekelleşerek sorumluluk bilincinden uzaklaşacak medya, her sorumsuz güç gibi toplumsal yaşamı ve ulusal güvenliği tehlikeye sokabilecektir.
Medyanın kamuoyunu etkileme gücü, dolayısıyla bu gücün olumsuz kullanılması olasılığının yüksekliği, yabancılaştırma olgusunun da çok iyi düşünülmesi gerektiğini göstermektedir. Yabancılaştırmanın uzun erimde ulusal benliğimize vereceği zarar çok iyi değerlendirilmelidir."
Cumhurbaşkanı Sezer, toplumsal görevini yerine getirebilmesi için basın özgürlüğü ile donatılan medyanın da sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerektiğini belirterek, Anayasa ve yasalarda temel hak olarak düzenlenen basın özgürlüğü ile kişilik hakkının çatışmasının her zaman olanaklı olduğunu vurguladı. Sezer, bu konuda dengeyi sağlamanın, devletin olduğu kadar medyanın da görevi olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, bölücü terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki varlığının Türkiye için kaygı kaynağı oluşturduğunu belirterek, "Türkiye, kendi ulusal güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik böylesine önemli bir tehdide karşı uzun süre izleyici konumunda kalamaz" dedi.
Kıbrıs konusunun Türk Ulusu'nun her bireyi için bir "ulusal dava" niteliği taşıdığını ifade eden Sezer, Ada'da gerçeklerle uyumlu, hakça ve kalıcı bir çözüme ulaşılmasının öteden beri Türkiye ve KKTC'nin başlıca hedefi olduğunu kaydetti.
Kıbrıs'ta yapılan halkoylamalarıyla başlayan süreçteki gelişmelerin, hem Türkiye hem Kıbrıs Türk halkı için hayal kırıcı olduğunu belirten Sezer, çözümü reddeden tarafın ödüllendirildiğini, çözüm isteyen tarafın ise cezalandırıldığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Sezer, "2004 yılında halkoylamasına sunulan Plan artık geçersizdir. Gelecekte yapılması olası görüşmelerde de gündeme getirilmesi söz konusu olamaz" dedi.
Yarı kapalı bir deniz niteliğindeki Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin, Kıbrıs Adası'nın deniz alanlarında ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin yasal hak ve çıkarları bulunduğunu kaydeden Sezer, "Bunlardan ödün verilmesi söz konusu olmadığı gibi, bölgedeki haklarımızı kararlılıkla korumayı sürdüreceğimizi vurgulamak isterim" dedi.
Son Dakika › Güncel › Sezer, Seçim Barajının Düşürülmesini İstedi - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?