Alkol bağımlılarını tedavi ederken alkolik oldu; Antalya'da 2 ayda sağlığına kavuştu
Alkol bağımlılığı danışmanı olduğu sırada açtığı restoranın iflas etmesi üzerine alkole başlayan ve günde 3 litre şarap içen İngiliz Mark Philip Mills (60), 25 yıl boyunca bağımlı bir hayat sürdü. Bağımlılıktan kurtulmak için her yolu deneyen ancak başaramayan Mills, Antalya'da 2 ayda sağlığına kavuştu.
İngiltere'de oturan alkol bağımlılığı danışmanı Mark Philip Mills, 1990'lı yıllarda bir taraftan danışmanlık yaparken, bir taraftan da restoran işletmeye başladı. Geçen süre içinde işlerinin kötüye gitmesiyle alkole başlayan Mills, kısa sürede restoranı kapatmak zorunda kaldı. Ekonomik kriz nedeniyle boşluğa düşen Mills, çareyi alkolde aradı. 25 yıl boyunca alkol alan ve günde 3 litre şarap içecek kadar bağımlı olan Mills, bağımlılık danışmanlığını da yapamaz hale geldi.
Defalarca alkolü bırakmak istese de kısa sürede tekrar başlayan Mills, son çare 2,5 ay önce geldiği Antalya'daki Rehalife Bağımlılık Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi'nde tedaviye başladı. Tesiste kendi gibi alkol ve uyuşturucu madde bağımlısı olanlarla vakit geçirip aynı zamanda tedavisi de olan Mills, 2 ayda tamamen alkolden uzaklaştı. Rehabilitasyon merkezinde hem güzel vakit geçirip, hem de sağlığına kavuşan Mark Philip Mills, artık daha sağlıklı bir yaşam sürmek istediğini söyledi.
'ŞU ANDA HİÇ ALKOL TÜKETMEK İSTEMİYORUM'
Stres nedeniyle alkole başladığını, evini işini kaybettiği kara bir dönem geçirdiğini anlatan Mills, "Tıbbi ilaçlar kullandım alkolden kurtulmak için ancak olmadı. Günde 3 litre şarap içiyordum. Çok ciddi kilo kaybı yaşadım, mide krampları yaşadım. Bu durum alkolü bırakmam için yeterli sebepti. Şu anda hiç alkol tüketmek istemiyorum" dedi.
Psikiyatri Uzmanı Dr. Tahsin Etli, Mills'in sağlığına kavuşması için her türlü desteği kendisine verdiklerini söyledi. Dr. Etli, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılarının hayatının merkezine aldıkları bağımlılıkları ortadan kaldırdıklarında, boşluğa düşmemeleri için hayattan zevk alma aktivitelerini hayata dahil ettiklerini söyledi. Uzman ekiple birlikte, bağımlıların yanı sıra fizik tedaviye ihtiyaç duyanlara da hizmet verdiklerini ifade eden Mills, "Geçen yıla oranla bizi tercih edenlerin sayısı 1,5 kat arttı. Hastalarımız bizim gönüllü tanıtımımızı yapıyor. Çok güzel dönüşler alıyoruz. Bizi tavsiye ediyorlar" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
---------------Merkezin dış plan görüntüsüTedavi gören bağımlı ile doktorun bahçede yürürken görüntüsüBirlikte poz vermeleriRÖP 1: Mark Philip MillsRÖP 2: Psikiyatri Uzm. Dr. Tahsin EtliHABER: Alparslan ÇINAR- KAMERA: Mehmet KILIÇASLAN/ANTALYA,=====================
12 metrekare dükkanı vardı, şimdi 500 kişi çalıştırıyor Diyarbakır'da, 12 metrekarelik dükkanda tatlı imalatı yaparak işe başlayan Yılmaz Elaldı, devletin verdiği teşviklerle kurduğu 3 fabrika ve 18 şubesinde 500 kişiye istihdam sağlıyor. Hedefinin bu yıl sonuna kadar bin kişi istihdam etmek olduğunu anlatan Elaldı, "Diyarbakır'da hendek olaylarında herkes yatırımlarını durdururken ve burayı terk etmeyi düşünürken, biz yatırımlarımıza hız verdik. Amacımız istihdam sağlamak" dedi.
Merkez Bağlar ilçesindeki 12 metrekarelik dükkanda 30 yıl önce kadayıf imalatıyla işe başlayan pastane işletmecisi Yılmaz Elaldı, devletin verdiği teşvikleri yatırıma dönüştürerek 3 fabrika kurup Türkiye genelinde 18 şubeli pastane zincirini oluşturdu. 500 kişiye istihdam sağlayan Elaldı'nın 2020 yılı sonu hedefi, çalışan sayısını bine, şube sayısını ise 35 çıkarmak.
'CUMHURBAŞKANIMIZIN ÇAĞRISINA UYDUM'12 metrekarelik küçük iş yerinden bu seviyeye ulaşmanın kolay olmadığını anlatan Elaldı, "30 yıla yayılan bir tecrübeyle birlikte devletin verdiği teşvikleri doğru kullanarak bu seviyeye geldik. Devletin, imalathanelere ve üreticilere dönük verdiği teşviklerden faydalandık. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın iş insanlarına çağrısı olmuştu, demişti ki; 'Kaliteli yapın, ucuz satın, çok satın, çok kar edin.' Cumhurbaşkanımızın bu laflarını kulağımıza takarak yola çıktık ve bu konuma geldik" dedi.
'SOĞUK BAKLAVAYI TÜRKİYE'YE KAZANDIRDIM'Pastane zincirlerinde sattıkları tüm ürünleri kendilerinin ürettiğini söyleyen Elaldı, temel amacının yenilikçi olmak olduğunu belirtti. Soğuk baklavayı ilk kendilerinin ürettiğini vurgulayan Elaldı, "Bugün Türkiye'ye dalga dalga yayılan soğuk baklavamız var. Soğuk baklavanın patenti ve isim hakkı bizde, bunu icat eden biziz ve bunu Türkiye'ye hediye olarak vereceğiz" dedi.
'HENDEK OLAYLARINDA HERKES YATIRIMINI DURDURDU, BİZ İSE HIZ VERDİK' Elaldı, terör örgütü PKK'nın bölgede başlattığı hendek-barikat olayları sırasında birçok kişi yatırımlarının durdurduğu, kendileri ise yatırımlarına hız verdiğini söyledi. Elaldı, başarısının temel esaslarından birinin de işini layıkıyla ve düzgün yapmak olduğunu ifade ederek, şunları söyledi: "TSE'de helallik belgesine kadar birçok kalite ve standart belgelerimiz var. Coğrafi İşaret Belgesi'ne de sahibiz. Diyarbakır'da hendek olaylarında herkes yatırımlarını durdururken ve burayı terk etmeyi düşünürken, biz yatırımlarımıza hız verdik. Amacımız istihdam sağlamak ve ülke ekonomisine katma değer katmak oldu."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------Tatlı fabrikasıÜretim yapan çalışanlarÜretim cihazlarıYılmaz Elaldı'nın röportajı12 metrekarelik ilk dükkanıMuhabir Mehmet Mucahit Ceylan'ın anonsuPastane zincirindeki şubelerden bir tanesiYılmaz Elaldı'nın röportajıGenel ve detay görüntülerHaber-Kamera: Mehmet Mucahit CEYLAN- Selim KAYA/DİYARBAKIR,===========================
Tarihi sarnıçlar bakıma muhtaç Antalya'da, Selçuklu veya Osmanlı dönemlerine ait tarihi su sarnıçlarından bazıları, bakımsızlıktan zarar görüyor. Özellikle madde bağımlılarının uğrak yeri haline gelen Kepez'deki Kahveler Sarnıcı'nın içi de çöplüğe döndü. Mancarlı Sarnıcı duvarlarına yazılan yazılar, sıvayla kapatıldı. Zeytinli Sarnıcı ise yağmur sularıyla doldu.
Antalya'nın Döşemealtı ve Kepez ilçelerinde çağlar boyunca içme suyu, tarımsal ve hayvansal sulama amaçlı ticari yol güzergahlarında inşa edilen tarihi su sarnıçlarının birçoğu bugün hala ayakta. Selçuklu veya Osmanlı dönemlerine ait olduğu düşünülen tarihi sarnıçlardan bazıları, bakımsızlıktan büyük zarar görmüş durumda.
Kepez ilçesi sınırlarında Antalya Bulvarı'nda bulunan, çağlar boyunca buluşma ve haberleşme noktası olarak kullanılan Kepezaltı'ndaki tarihi ticari yol üzerindeki yarım kubbe biçimindeki Kahveler Sarnıcı'nın içi çöplüğe döndü. Diğer bazı sarnıçlara göre kapı girişi demir kapı ile kapalı olmayan Kahveler Sarnıcı'nın içindeki ve etrafındaki çöp birikintileri, madde bağımlılarının burayı kullandığını belli ediyor.
Aynı bulvar üzerindeki konik çatılı Zeytinli Sarnıcı'nın girişi demir kapıyla kapatılarak koruma altında tutulurken, içi yağmur sularıyla doldu. Fabrikalar Mahallesi Namık Kemal Bulvarı üzerindeki konik çatılı Mancarlı Sarnıcı'nın dış duvarlarına yazılan yazılar ise sıvayla kapatıldı.
Kepez Belediyesi, geçen yıllarda ilçe sınırlarında bakımsızlıktan tahrip olan 9 sarnıcın çevre düzenlemesini yapmıştı. Bu kapsamda Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun da onayıyla Hacı Mestan, Akkuyu, Meydan Kuyusu, Kırdı, Odabaşıoğlu, Zeytinli, Havz-ı Kebir, Tek ve Çift sarnıçların çevre düzenlemeleri gerçekleştirilmişti.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------Sarnıçların dış plan görüntüleriSarnıçların içindeki pisliklerden görüntülerDetaylarHABER: Mehmet ÇINAR- KAMERA: Emrah GÜL/ANTALYA,
===========================
Stadyumda kayaklı koşu antrenmanı
MUŞLU kayaklı koşucular, kayak merkezinde yeteri miktarda kar olmaması üzerine çalışmalarını stadyumda çalışmakta buldu. Muş'ta geçen yıllara oranla kar yağışının az olması kayaklı koşu takımı sporcularını olumsuz etkiledi. Ulusal ve uluslararası müsabalara yönelik hazırlıklarını sürdüren kayaklı koşu takımı sporcuları, Güzeltepe Kayak Merkezi'nde yeteri kadar olmaması sebebiyle çalışacak yer bulmakta sıkıntı çekti. Sporcuların çalışacak alan bulamaması üzerine Muş Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü harekete geçti.İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü'nün (AFAD) desteğiyle, yaklaşık 10 santimetre karın bulunduğu şehir stadyumu kar motorlarıyla kayak pistine dönüştürüldü. Hava sıcaklığının sıfırın altında 10 dereceye kadar düştüğü kentte antrenmanlarını aksatmayan sporcular, şehir stadyumunda oluşturulan pistte çalışmaya başladı. Türkiye Kayak Federasyonu Kayaklı Koşu ve Biatlon Branş Sorumlusu Süleyman Yıldırım, "Muş Şehir Stadyumu'nda kayaklı koşu antrenmanları yapıyoruz. Kayak Federasyonu'nun eleme yarışmalarına hazırlanıyoruz. Onun sonrasında elemeyi geçen sporcuları etap yarışları ve Türkiye şampiyonasına hazırlıyoruz. Kayak tesislerinde kar olmadığı için şehir stadyumunda, futbol sahasında antrenmanlarımızı yapıyoruz. Sporcularımızı yarışmalara hazırlıyoruz" diye konuştu.Sporculardan Hayrulnisa Coşkun ise, "Muş Güzeltepe Kayak Merkezi'nde kar olmadığı için futbol sahasında antrenmanlarımızı yapıyoruz. Yarışmalara hazırlanıyoruz. Zor oluyor ama işte yarışlar olduğu için çabalıyoruz" dedi.Sporcu Kadir Karalar ise futbol sahasında çalışmalarını sürdürdüklerini belirterek, yarışmalarda birinci olma temennisinde bulundu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-Şehir stadyumu ve futbol sahasından detay-Muş Kayaklı Koşu Takımı sporcularından detay-Sporcuların antrenman çalışmasından yakın ve geniş detaylar-Kayak Antrenörü Süleyman Yıldırım Röp.-Sporcu Hayrulnisa Coşkun Röp.-Sporcu Kadir Karalar Röp.Haber ve Kamera: Muhammed Sami MARAL/MUŞ,
============================
Dünyanın en tehlikeli yolunu geçip, 3 kişinin yaşadığı köydeki arızayı giderdiler Bayburt'ta Bayraktar ailesinden 3 kişinin yaşadığı Günbuldu köyünde meydana gelen elektrik arızasını Aras Elektrik ekipleri, dünyanın en tehlikeli yolunu geçerek giderdi. Karla mücadele ekiplerinin desteğiyle 12,5 saatte köye ulaşan ekipler, ailenin yeniden elektriğe kavuşmasını sağladı.
Bayburt'a 26 kilometre mesafedeki 50 haneli Günbuldu köyünde yaşayanlar zorlu kış mevsimi öncesi ya kent merkezine ya da batıdaki illere göç etti. Fahrettin Bayraktar (57), eşi Havva (47) ile 5 yaşındaki kızları Elif Su'nun yaşadığı köyün, kar ve fırtına sebebiyle elektriği kesildi. 15 Ocak günü karanlıkta kalan Bayraktar ailesi arızanın giderilmesi için Bayburt Aras Elektrik Koordinatörlüğü'ne ulaştı. Günbuldu köyündeki arıza kaydını alan Aras Elektrik ekipleri, harekete geçti. Bayburt ile Trabzon arasındaki ve 29 keskin virajıyla dünyanın en tehlikeli yolu olarak bilinen D-915 karayolu kenarında 2162 rakımda kurulu bulunan köydeki arızayı gidermek için yola çıkan ekipler, kar engeliyle karşılaştı. Bayburt tarafından köye ulaşamayan ekipler, Trabzon üzerinden gitmeye çalıştı. Çaykara Belediyesi'nin karla mücadele ekiplerinin destek verdiği ekipler, çığ riski olan bölgede dikkatle yolu açmaya çalıştı. Kardan kapalı 17 kilometrelik yolun açılması için ekipler yoğun mücadele sarfetti.
Tehlikeli yolun bulunduğu Soğanlı Dağı'nda karla mücadele ekipleri ile Aras EDAŞ personeli, zaman zaman çıkan fırtınada beklemek zorunda kaldı. Bayburt ile Trabzon'u birbirine bağlayan dağın zirvesinde uçsuz bucaksız uçurumların bulunduğu yolda yer yer 2 metreye ulaşan karı temizleyen ekipler, 17 kilometrelik yolu yaklaşık 8 saatte açabildi. Sabah erken satlerde yola çıkan Aras Elektrik ekipleri ise zorlu mücadelenin ardından ancak 12,5 saatte köye varabildi. Gün kararırken köye ulaşan ekipler kısa sürede elektrik arızasını gidererek Bayraktar ailesinin yüzünü güldürdü.
BAŞKA GİDECEK YERİM YOKKöyde hayvancılık yaparak ailesini geçindirdiğini söyleyen Fahrettin Bayraktar, "3 oğlum üniversitede okuyor. Ben burada hayvancılık yapıyorum. Bu köyden başka gidecek yerim yok. Yardıma ihtiyacım olduğunda 2 kilometre yürüyüp telefonun çekeceği yere ulaşıyorum. Tek sorunum kar ve fırtına nedeni ile oluşan elektrik arızaları. Sağ olsunlar Aras EDAŞ ekipleri adam boyu kara rağmen köye ulaşarak sıkıntımı giderdi. Köyümüzün yolu çok tehlikeli, her yıl bir iki kişi düşüp hayatını kaybediyor. Bu nedenle kışın kolay kolay bu yolu kimse açmak istemiyor" diye konuştu.
BU YOL YAZIN DA TEHLİKELİAras EDAŞ Bayburt İl Koordinatörü Kubilay Atan, kış aylarında arızaya giden ekiplerin ciddi tehlikeler atlattığını söyledi. Soğanlı Dağı bölgesinin sadece kışın değil yaz aylarında da tehlikeli olduğunu belirten Atan, "Bizim işimiz vatandaşı enerjiye kavuşturmak, o köyde kaç kişinin yaşadığının önemi yok. Gelen ihbarları değerlendirmek bizim görevimiz. 50 hanelik köyde kış aylarında yalnızca bir aile kalıyor. Devletimiz bir ailede olsa tüm imkanlarını seferber ediyor" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-Ekiplerin Trabzon Çaykara tarafından yola çıkmaları-Karla mücadele çalışmalarından detaylar-Karla kaplı uçurumlarda çalışan kepçe operatörü-Aras EDAŞ ekiplerinden detaylar ve röportajlar-Akşamüzeri köye ulaşılması ve köyden detaylar-Köyde arızanın giderilmesi-Aras EDAŞ Bayburt İl Koordinatörü Kubilay Atan ile röp-Köyde yaşayan Fahrettin Bayraktar ile röp-Bakım onarım ekipleri ile röportaj -Havva Bayraktar ile röportajHaber-Kamera: BAYBURT =============================
Mezun oldukları lisede öğretmenlik yapıyorlar Karaman'da, 6 öğretmen, mezun olduğu Ermenek Anadolu Lisesi'nde görev yapıyor. Öğretmenlerden Murat Belen ve kardeşi Ahmet Belen, öğrenci oldukları dönemde okul müdürü olan babaları Bekir Belen gibi okulda idarecilik yapıyor. Lisede ayrıca, 6 öğretmenin öğrenci olduğu dönemlerdeki öğretmenleri de hala göreve devam ediyor. Öğrencilik dönemlerinde okudukları Ermenek Anadolu Lisesi'nde, Murat Belen (41) coğrafya öğretmenliği ve okul Müdürlüğü, kardeşi Ahmet Belen (36) müzik öğretmenliği ve müdür başyardımcılığı, Şebboy Hülya Nur (33) matematik öğretmenliği, Arzu Şencan Yanmaz (34) Türk dili ve adebiyatı öğretmenliği, İbrahim Burak Köprülü (37) müzik öğretmenliği ve Aydın Bayram (36) ise rehberlik öğretmenliği yapıyor.
Okul Müdürü Murat Belen ayrıca, kendi öğrenci olduğu dönemde okul müdürü olan babası Bekir Belen'in (68) bayrağını taşıyor. Murat Belen'in birlikte çalıştığı mesai arkadaşlarından müdür yardımcısı Şanver Kaya (50) ise o zamanlar felsefe öğretmeniydi. Murat Belen aynı zamanda kardeşi Ahmet Belen ile Şebboy Hülya Nur ve Arzu Şencan Yanmaz'ın, lise son sınıfta öğretmenliklerini yaptı. Şu an okulun güvenlik görevlisi Sevil Sözen Yağcı da (26) yine Murat Belen'in öğrencileri arasında yer alıyor. Mezun oldukları okulda görev yapan 6 öğretmen de yine dönemin okul müdürü Bekir Belen ile şu anki müdür yardımcısı Şanver Kaya'nın öğrencileri.
BAYRAĞI OĞULLARI TAŞIYOR Bayrağı oğullarına devreden okulun eski müdürü Bekir Belen de zaman zaman gelip, eski öğrencileri olan öğretmen ve idarecilerle sohbet ediyor. Ermenek Anadolu Lisesi'nde 32 yıl görev yaptığını belirten Bekir Belen, şunları söyledi: "1977 yılında Ermenek Anadolu Lisesi'nde öğretmen olarak göreve başladım. 2009 yılında ise hizmet süremi doldurarak emekli oldum. 32 yıl boyunca çok sayıda öğrenci yetiştirdik. Öğrencilerimizin bir çoğu iyi bir mevkiye gelerek çeşitli kurumlarda işe başladılar. Şu an Ermenek Anadolu Lisesi'nde görev yapan çok sayıda öğretmen bir zamanlar bizlerin öğrencisiydi. Şu an okul müdürü olarak görev yapan kişi, eski öğrencim ve aynı zamanda oğlum olan Murat Belen, diğer oğlum Ahmet Belen ise müdür başyardımcısı olarak görev yapıyor. Çocuklarımız bizlerden bayrağı teslim aldılar ve başarılı bir şekilde taşıyorlar. Bu durumla gurur duyuyorum."
BABASIYLA AYNI OKULDA ÇALIŞTIOkul müdürlüğü yapan Murat Belen, babasının bayrağını taşımasından dolayı mutlu olduğunu belirtti. 1996 yılında liseden mezun olduktan sonra, üniversiteyi kazandığı daha sonra da coğrafya öğretmeni olarak mezun olduğu okula atandığını ifade eden Belen, şöyle konuştu: "Öğretmen olduktan sonra mezun olduğum liseye atandım. Bu süre zarfında babam okulun idarecisi, aynı zamanda eski öğretmenimdi. Babamla meslektaş olarak aynı okulda görev yapmaya başladık. Bu oldukça gurur vericiydi. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra babamla aynı okulda idareci olarak görev aldık. Babamın emekli olmasının ardından ise okul müdürlüğü görevini yürüttüm. Bu süre zarfında aynı okuldan mezun olduğum ve öğretmeni olduğum kardeşim Ahmet Belen de bu okula öğretmen olarak atandı. Şu an müdür başyardımcısı olarak görev yapıyor."
Felsefe öğretmenleri Şanver Kaya ile de birlikte çalıştıklarını hatırlatan Belen, "Bir zamanlar kardeşimle, benim felsefe öğretmenimiz olan Şanver Kaya ise okulumuzda müdür yardımcısı olarak görev yapıyor. Benim mezun ettiğim 5 öğrencim ise şu an bu okulda öğretmen olarak görev yapıyor" dedi.
BABASI VE AĞABEYİNİN İZİNDEN GİTTİ Okulun müdür başyardımcısı olan Ahmet Belen de, babası Bekir Belen ve ağabeyi Murat Belen'in izinden gidip öğretmen oldu. Öğrencilik yıllarında babası ve ağabeyinin öğretmeni olduğunu hatırlatan Ahmet Belen, "Ermenek Lisesi'nden mezun oldum. Mezun olduğum dönemde babam bu okulda idareci, ağabeyim ise öğretmenimdi. Şimdi ağabeyim müdür, ben de müdür yardımcısı olarak görev yapıyorum. Bu gurur verici bir durum" diye konuştu.
ÖĞRENCİLERİYLE MESAİ ARKADAŞI OLDU Öğrencileriyle mesai arkadaşı olan Okul Müdür Yarımcısı Şanver Kaya da, "1996 yılında Ermenek Lisesi'ne felsefe öğretmeni olarak atandım. Şu an okulumuzda görev yapan okul müdürümüz ve müdür başyardımcımızın babası olan Bekir Belen Bey ile uzun süre birlikte çalıştık. Bir zamanlar öğrencimiz olan kişilerle şimdi meslektaş olarak görev yapıyoruz. Bizlerin idarecisi oldular, bundan dolayı çok mutluyum" ifadelerini kullandı.
'BU OKULDA ÖĞRENCİ OLMAK DA EĞİTİMCİ OLMAK DA ÇOK KEYİFLİ'Mezun oldukları okula öğretmen olarak atanan öğretmenlerde Şebboy Hülya Nur da, 2004 yılında liseden mezun olduğunu ve üniversiteyi tamamladıktan sonra da, mezun olduğu okula atandığını söyledi. Nur, "Hayal ettiği mesleği yapan ender şanslı insanlardan birisi olduğumu düşünüyorum. Öğrencilik döneminde Ermenek Lisesi'nde ders aldığım coğrafya öğretmenim bugün okul müdürüm. Öğrencilik arkadaşım olan çok sayıda kişi ile şu an bu okulda öğrenci değil, eğitimciyiz. Ben öğretmenlerimin bir çoğuyla şimdi aynı okulda meslektaş olmanın gururunu yaşıyorum." diye konuştu. Arzu Şencan Yanmaz ise, "Yıllar sonra eğitim gördüğüm öğrencilik hayatımın geçtiği okula Türk Dili ve Edebiyat öğretmeni olarak tayin oldum. Ben öğrenci iken dersime giren öğretmenlerimiz şu an bu okulda idareciler. Bir zamanlar sıra arkadaşım olan çok sayıda kişi ise şu an aynı okulda görev yaptığım meslektaşım. Bu okulda öğrenci olmakta çok keyifliydi, eğitimci olmakta bir o kadar keyifli." dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ ----------------Bekir Belen'in okul müdürü oğlu Murat Belen'in odasına gelmesi Bekir Belen'in öğretmenlerle sohbet etmesi Oğullları ve Şanver Kaya ile birlikte Öğretmenlerin eski sıralarına oturup ders dinlemeleri Öğretmenlerin öğrencilere ders anlatmaları Röportajlar Haber- Kamera: Ali Rıza Etçi ERMENEK KARAMAN ===============================
Nostaljik araçlar sergiye çıkıyor Antalya'da, bu yıl içinde yapılması planlanan Nostaljik Araçlar Müzesi'ne bağışlanan araçlar, müze deposunda sergilenmek üzere bekletiliyor. Sergiye çıkacak 63 araç arasında Türkiye'nin ilk yerli otomobili 'Devrim' ile Vecihi Hürkuş'ün yaptığı Türkiye'nin ilk tayyaresi K6'nın replikası da yer alıyor.
Antalya'nın merkez ilçelerinden Kepez Belediyesi'nce DokumaPark bünyesinde oluşturulan Nostaljik Araçlar Müzesi, bu yıl açılacak. Müzeye bağışlanan 63 araç, sergilenmek üzere depoda bekletiliyor. Müzenin kuruluş hazırlıkları yapılırken, sergilenecek eserler arasında 3 replika yer alıyor. 1925 yılında Vecihi Hürkuş tarafından yapılıp uçurulan Türkiye'nin ilk tayyaresi K6 (Hürkuş), 1961 yılında üretilen Türkiye'nin ilk otomobili Devrim ve Nuri Demirağ tarafından hayata geçirilen Türkiye'nin ilk yolcu uçağı NUD38'in birebir replikaları, açılacak müzede sergilenecek.
Müzede yer alacak orijinal 60 araç arasında, İlyas Salman'ın başrol oynadığı Çiçek Abbas filmindeki minibüsü, Ferdi Tayfur'un 'Her şeyim Sensin' adlı filminde kullandığı otomobil, polis ekip otosu olarak kullanılan 1976 model Renault Toros otomobil, üç tekerlekli seyyar satıcı aracı da bulunuyor.
'ARAÇLAR MAKET DEĞİL'Kepez Belediye Başkanı Ak Parti'li Hakan Tütüncü, "Müzede sergileyeceğimiz 63 eserden 3'ü replika, diğerleri orijinal. Replikalar, orijinalleriyle birebir aynı yapılmıştır ve çalışır durumdadır, maket değillerdir. Şehir hatıralarında yer edinmiş otomobiller, toplu ulaşımda kullanılan araç ve iş makinelerin yanı sıra havacılıkla ilgili araçlar da olacak. Özellikle otomobiller, toplumsal hafızamızda önemli yere sahip. Türkiye'nin sanayileşme tarihini de çok iyi anlatan bir yönü var" dedi.
DEVRİM İLE TOGG YAN YANA1961 yılında üretilen Türkiye'nin ilk otomobili Devrim'in, ülkenin sanayi tarihinde çok önemli yeri olduğunu kaydeden Başkan Tütüncü, "Önümüzdeki yıllarda seri üretime geçmesi planlanan TOGG aracını da Devrim ile birlikte yan yana sergilemeyi hedefliyoruz. Müzemizde Nuri Demirağ tarafından hayata geçirilen Türkiye'nin ilk yolcu uçağı NUD38'in replikası da yer alacak. Taksim Tünel Geçişi'nde kullanılan bir vagonunu da burada görme şansı olacak" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------Araçlardan görüntüZiyaretçilerden detay'Devrim' aracına binen iki kızdan görüntüBaşkan Hakan Tütüncü röportajAraçlardan görüntüDHA Muhabiri İbrahim LALELİ'nin anonslarıDetaylarHABER: İbrahim LALELİ- KAMERA: Mehmet KILIÇASLAN/ANTALYA,
====================
Tatil zili çaldı, karnesini alan su altı dünyasını keşfe çıktı Ege Bölgesi'nin ilk ve tek akvaryumu olan İzmir Akvaryumu'nda sömestir tatili yoğunluğu başladı. Karnesini alan minikler su altı dünyasına koştu, tatil dönemine özel 'çocuk su altı tüneli' ziyaretçilere açıldı.
Ege'nin ilk ve tek akvaryumu olma özelliğini taşıyan 2 bin 500 metrekare alan üzerine kurulu İzmir Akvaryumu'nda 15 günlük sömestir tatili yoğunluğu başladı. Binlerce deniz canlısını bir arada görme fırsatını bulan minikler, karnelerini alınca su altı dünyasını keşfetmeye koştu. Tematik bölümleri ve yerden başlayan akvaryum tünelleriyle hizmet veren akvaryumda, tatil dönemine özel 'çocuk su altı tüneli' ise ziyaretçilere açıldı. Akvaryumda biberonla balıkları besleyen minikler, rehberler eşliğinde interaktif öğrenme sürecine de dahil oldu. Sömestr döneminin en yoğun dönemlerden bir tanesi olduğunu söyleyen İzmir Akvaryum pazarlama sorumlusu Arda Tunca, "Sömestr döneminde ortalama 40 bin ziyaretçiyi ağırlamayı hedefliyoruz. Özellikle hafta sonları ziyaretçi sayımız artıyor. Günün her saatinde farklı yaş gruplarını ağırlıyoruz. Çocuklar bir eğitim- öğretim dönemini geride bıraktılar. Derslerde inceledikleri birçok canlı türlerini burada yakından görebiliyorlar" dedi.
'YENİ BİR DENEYİM FIRSATI'Yalnızca İzmir değil, Ege Bölgesi ve Türkiye genelinden ziyaretçi ağırladıklarını belirten Tunca, "Bunların içinde okul gruplarımız da var, bireysel ziyaretçilerimiz de var. İzmir Akvaryumu ziyaretçilerimize bir deneyim sunuyor. Çocuklar burada biberonla balıkları besleyerek yeni bir deneyim yaşama fırsatı buluyor. Aynı zamanda denizlerimizde yaşayan canlı türleri ve bitki örtüleri ile ilgili fikir alabiliyorlar. Yılda ortalama 400 bin ziyaretçiyi ağırlıyoruz. Ziyaretçiler her geldiğinde burada farklı bir detayı keşfedebiliyor" diye konuştu.
TATİL DÖNEMİNDE ÇOCUK TÜNELİİzmir Akvaryumu su ürünleri mühendisi Tuğçe Baskın ise, "Akvaryumda köpek balıklarının uygun doğal ortamlarını yarattığımız için artık canlı elde edebiliyoruz. Şu anda köpek balığı yumurtalarımız gelişim gösteriyorlar. Ziyaretçilerimiz şu anda yumurtalarımızı görebilirler. Tatil döneminde çocuk tüneli getirdik. Çocukların daha çok ilgisini çeken palyaço balıkları bulunuyor. İçine girdiklerinde onların dünyasını daha yakından görebiliyorlar" dedi.
Karnesini alıp İzmir Akvaryumu'nu gezmeye giden miniklerden Irmak Tombak (8), "Burada balıklar var. Vatoz balıklarını gördüm ve en çok köpek balıklarını gördüm. Balıkları besledim ve çok eğlendim. Karnemi aldığım için annem beni buraya getirdi" dedi.
Irmak'ın annesi Hayriye Bayındır ise, "Bütün ailelerin ve çocukların görmesi gereken bir yer olduğunu düşünüyorum. Özellikle çocukların deniz altını görmesi, tanıması için çok güzel bir yer. Herkesin çocuklarını buraya getirmesini tavsiye ediyorum" diye konuştu.
GÖRÜNTÜLÜ HABERİzmir Akvaryumundan genel detay görüntülerVatandaşlarla röp.Tuğçe Baskın ile röp.Arda Tunca ile röp.Muhabir anonslarıHaber: Hande NAYMAN - Kamera: Tekin GÜRBULAK/ İZMİR,
==============================
Destan'ın ölümüyle ilgili arkadaşlarından çelişkili ifadeler İzmir'in Konak ilçesinde, şaka amaçlı arkadaşını kucaklamak isterken dengesini kaybedip, salonun cam kapısına düşüp, kopan cam parçalarının boğazına saplanması sonucu hayatını kaybettiği öne sürülen Destan Arda'nın (25), olay anında evde bulunan 2 arkadaşının polise farklı ifade verdiği ortaya çıktı. Ev arkadaşı H.E. (27), birlikte alkol ve uyuşturucu aldığı Arda'nın şaka amaçlı A.N.İ.'yi (25) kucağına almak isterken düştüğünü söyledi. A.N.İ. ise olay anında sızmış halde olduğunu, gürültü üzerine kalktığını öne sürdü.
Olay, geçen hafta pazar günü saat 01.00 sıralarında, Kılıçreis Mahallesi'ndeki evde meydana geldi. Eğlence organizasyonları yapan Destan Arda, iddiaya göre, evindeki salonda birlikte alkol alıp eğlendiği iki arkadaşından A.N.İ.'yi şaka amaçlı kucağına almaya çalışırken dengesini kaybederek, cam salon kapısına düştü. Kırılan cam parçalarının boğazına saplanması nedeniyle Arda kanlar içinde kalırken, ev arkadaşı H.E. de durumu sağlık ekiplerine bildirdi. Gelen sağlık görevlilerince ilk müdahalesi yapılan Destan Arda, kaldırıldığı hastanede doktorların tüm çabasına rağmen kurtarılamadı.
Destan Arda'nın cansız bedeni, İzmir Adli Tıp Kurumu'nda yapılan otopsinin ardından yakınlarınca teslim alınarak, toprağa verildi. Destan Arda'nın boğazında, 'Cut here' (Burayı kesiniz) yazılı bir dövme bulunduğu da belirlendi.
'HEP BERABER ALKOL VE UYUŞTURUCUOlayla ilgili soruşturma sürerken Destan Arda'nın ev arkadaşı olan beden eğitimi öğretmeni H.E., polise verdiği ifadesine, 1.5 aydır aynı evde yaşadıklarını anlatarak, "Saat 21.00 sıralarında eve geldim. Evde daha önceden tanımadığım Burçin diye bir kız vardı, daha sonra A.N.İ isimli bir başka kız geldi. Burçin evden ayrıldı. Kendime alkol almak için dışarı çıktım, saat 01.00 sıralarında eve geldim. A.N.İ, Destan ve ben alkol alıp, uyuşturucu kullandık. Salonda üçümüz birlikteyken, telefonumdan müzik açmaya çalıştığım sırada, Destan A.N.İ.'yi kucağına almaya çalışıyordu. Bir anda ses duydum. Arkamı döndüğümde salon kapısının camının kırıldığını, Destan'ın yerde olduğunu fark ettim. Odanın ışıkları kapalıydı, ışığı açtığımızda Destan'ın yerde kanlar içinde olduğunu gördüm. Telefonla ambulansı aradık. Bu sırada A.N.İ şoka girerek, evden ayrıldı" dedi.
'SIZMIŞTIM, GÜRÜLTÜYE KALKTIM'A.N.İ. ise ifadesinde, Bostanlı'daki evinden çıkıp saat 21.40 sıralarında arkadaşı Destan Arda'nın evine geldiğini belirterek, "Eve gitmeden önce içmek üzere alkol almıştım. Eve girdiğimde, kısa turuncu saçlı bir kız ve orada tanıştığım H.E. vardı. Turuncu saçlı kız daha sonra gitti. Evde hep birlikte alkol aldık, evin içinde ışıklar yanmıyordu, karanlık bir ortam vardı. Destan ve H.E. uyuşturucu kullanmıştı. Ben de sızmıştım. Daha sonra bir gürültü duydum ve kalktım. Destan'ı kapı eşiğinde, yerde kanlar içinde gördüm. Yanına gidip seslendim, şoka girmiştim. Sonrasını tam hatırlamıyorum" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Olayın meydana geldiği evden görüntüDestan Arda'nın fotoğrafları
Haber: Davut CAN - Kamera: Tekin GÜRBULAK/ İZMİR,
=============================
Küçük yazarlar kitap çıkaracak
İzmir'in Buca ilçesinde, 'Okuyoruz öyleyse varız' isimli KA 229 AB Erasmus Projesi'ne katılan ortaokul öğrencileri, yaratıcılıklarını geliştirip, uluslararası alanda başarılı yazarlar olmaya hazırlanıyor. Litvanya, Polonya, Romanya ve Yunanistan'ın ortak olduğu proje kapsamında, kendi dillerinde kitaplar yazan öğrenciler, kültürler arası iletişimin gelişmesine de ortak oluyor.
Türkiye'den İzmir ile birlikte Litvanya, Polonya, Romanya ve Yunanistan gibi ülkelerden farklı okulların katıldığı 'Okuyoruz öyleyse varız' isimli KA 229 AB Erasmus Projesi ile geleceğin yazarları yetişiyor. Kendi dillerinde kitap yazmaya başlayan 3'üncü sınıftan 12'nci sınıfa kadar farklı yaş gruplarındaki öğrenciler, proje sonunda farklı kültürleri yansıtan kitapların bulunduğu kütüphane hazırlayacak. İzmir'den proje koordinatörü seçilen özel okulun kurucu temsilcisi Ercan Ekşi, çocukları okumaya teşvik ederken onları aynı zamanda uluslararası alanda yaratıcı yazarlar yapmak istediklerini kaydetti. Toplumdaki en büyük sorunlardan birinin okumaya karşı ilgisizlik olduğunu savunan Ekşi, bu sorunu aşmak için öğrencileri okumaya teşvik etmek istediklerini dile getirdi.
Ekşi, "Projenin adından da anlaşılacağı gibi, okumayan bir toplum var olamaz, açıklamasıyla yola çıktık. Temel amacımız bu iken çocuklarımız neden birer yazar olamaz gibi bir soru yönelttik. Türkiye'deki birçok okulda yaratıcı çocuk var. Onlara imkan verip her birine birer kitap yazdırmak istiyoruz. Projemiz 2021 yılına kadar devam edecek. Çocuklarımız yazmaya başladıkları kitaplara, diğer ülkeleri gezip oradaki dokümantasyonlara ulaştıktan sonra da devam edebilecek" dedi.
'YURT DIŞINI DENEYİMLEME İMKANLARI OLACAK'Proje sonunda kitabı dijital ortamda yayınlayıp diğer dillere de çevirtmek istediklerini kaydeden Ekşi, her bir öğrencinin bu proje ile en az bir ülkeyi gezme şansı bulabileceğine dikkat çekerek şöyle konuştu:
"Yurt dışı tecrübesi onlara ileride başka kapılar açabilir. Ortaokul bitmeden bir yurt dışı deneyimi yaşamış olacaklar. Liseye gelince onlarda açılan ufku hayal bile edemezsiniz. Projenin finansmanı ulusal ajansa ait. Diğer okullara da projeye dahil olmalarını tavsiye ederiz. Bu alanda ülkemizde verilen hibeler var ama çok az okul bunlara başvuruyor. Biz 2019 yılından beri projenin içindeyiz. Projeyle ilgilenmek emek istiyor ama elde edilen gelir ile uluslararası tecrübe kazanmış donanımlı öğrenciler yetiştirmiş oluyoruz"
'AMAÇ KÜLTÜRLER ARASI İTEŞİMİ SAĞLAMAK'Proje kapsamında yabancı ülkelerden bir grup öğrenciyi okullarında ağırladıklarını anlatan okul müdürü Kerem Çolak da öğrencilerin yabancı öğrencilerle tanıştıktan sonra projeyle daha fazla ilgilenmeye başladığını belirterek "Yabancı dilin önemini kavradılar. Şu anda kendi hikayelerini oluşturmaya çalışıyorlar. Yaratıcılıkları da böylece gelişiyor. Kültürleri bir araya getirip ortak bir eser hazırlamak için yola çıktık. Bize ait olan kahramanları Litvanya, Litvanyalıların ürettiği kahramanları da Polonya ve Yunanistan tanımış oluyor" dedi.
En büyük amacın kültürler arası iletişimi sağlamak olduğunu ifade eden Çolak, "Projenin ilk ayağı İzmir'de oldu. Sona erdiğinde her ülkede bir imza günü olabilir. Her dilde kitap yazıp bütün ülkelere bunu yaymayı hedefliyoruz" diye konuştu.
'HİKAYELER YAZDIKÇA ŞEKİLLENİYOR'Proje sayesinde 'İki Maceracı' adlı bir kitap yazmaya karar veren 5'inci sınıf öğrencisi Yakup Keskin (10), macerayı çok seven iki çocuğun başından geçenleri kaleme aldığını söyledi.6'ncı sınıf öğrencisi Pelin Daş (11) da, "Kitap okumayı seviyorum. Ama macera kitaplarını daha çok seviyorum. Okurken bazen durup kendi hikayelerimi düşlüyorum. Anneme anlatıyorum. Beni yazmaya o teşvik etti. Kitabımı elime alınca çok mutlu olacağım. Ailem de beni destekliyor" dedi.
6'ncı sınıf öğrencisi Furkan İsa Çelik (11) ise, "Korkusuz Korsanlar kitabını yazıyorum. Kasoki diye bir adada yaşayan korsanlar var. Hazine adasına gidiyorlar. Ada boşalıyor. Gemideki ağır yük yüzünden gemi batmaya başlıyor. Yazdıkça şekilleniyor hikayem. Olasılıklara göre gelişimi değişebiliyor. Yazarken çok iyi hissediyorum. Geçen yıl bir kitap yazıp bitirdim. Bu ikincisi" diye konuştu.
5'inci sınıf öğrencisi Batuhan Sunar (10) ise "Kitabımda bir çocuk var. Onun başına gelenleri anlatıyorum. Ben kitabımın serisini yazmayı düşünüyorum. Sonu belli değil. İlk seriyi yazdım ve 4'üncü kitaba kadar geldim. Seri devam edecek" ifadelerini kullandı.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Bilgisayarda yazı yazan öğrencilerden detay görüntüÖğrencilerle röp.Ercan Ekşi ve Kerem Çolak ile röp.Haber: Nevra UÇKAÇ - Kamera: Ahmet Turhan ALTAY/ İZMİR, ==============================
İtfaiye erlerine komando eğitimi Muğla'da itfaiye erleri, göreve komando eğitimleriyle hazırlanıyor. Ekiplerin güç kondisyon eğitiminde boks, ip atlama, mekik, barfiks, şınav, karın kaslarının güçlendirilmesi, balyozla lastiklere vurarak kol kaslarının güçlendirilmesi gibi hareketler yer alıyor.
Muğla Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı ekipleri; ev, araç, baca, anız ile orman yangınlarının yanı sıra sıkışmalı kazalarda mahsur kalan canlıların kurtarılması ve su baskınları gibi çok sayıda olaya müdahale ediyor. İl genelindeki 38 noktada, 140 araç ve 540 kişilik personelle hizmet veren itfaiye erleri, göreve komando eğitimleriyle hazırlanıyor. Eğitime koşuyla başlayan ekipler, ısınma turlarının ardından güç-kondisyon eğitimi yaparak, olası yangın ve kurtarma çalışmalarına hazır hale gelmeyi hedefliyor. Ekiplerin güç kondisyon eğitiminde boks, ip atlama, mekik, barfiks, şınav, karın kaslarının güçlendirilmesi, balyozla lastiklere vurarak kol kaslarının güçlendirilmesi gibi komandoların eğitiminde yapılan hareketler yer alıyor. İtfaiye ekiplerinin ateşle çevrili çember içinde, iki ucu ateşe verilmiş demirden ağırlık setiyle yaptığı eğitimi ise dikkat çekiyor. Yanan çemberin içinde ağırlık setini kollarını güçlendirmek için hareket ettiren ekipler, uçları ateşe verilmiş seti birbirine atarak, eğitimlerini sürdürüyor. Kurtarma çalışmalarıyla ekipler, olası sıkışmalı kazalara da hazırlanıyor.
Muğla Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı Afet Koordinasyon Merkezi (AKOM) Önleme Şube Müdürü Mahmut Kaya, il genelinin yüzde 68'inin ormanlarla kaplı olduğunu ve birbirinden eşsiz güzelliğe sahip 13 ilçesi bulunduğunu söyledi. Müdür Kaya, "13 grup amirliğimiz ve bunlara bağlı 25 istasyon olmak üzere 38 noktadan hizmet veriyoruz. 540 personelle 140 aracımız bulunuyor. Muğla'nın 2014 yılında büyükşehir statüsü kazanmasının ardından 21 bin, geçen yıl ise 3 bin 800 olaya müdahale ettik. Başkanımız Osman Gürün'ün direktifleri doğrultusunda komşu illerin yardım taleplerine duyarsız kalmadık. 6 yılda 190 bin vatandaşımıza yangın ve afetler konusunda eğitim verdik. İlimizin nüfusunu 950 bin olarak düşünürsek, her 5 kişiden birine eğitim verilmiş anlamına geliyor. Halkımız bilinçlendikçe bizlere ihtiyacı daha az olacak. Kendimizde eğitimlerimizi aksatmıyoruz. Günlük, haftalık ve aylık olarak düzenlenmiş programlara göre sportif faaliyetlerimizi yerine getiriyoruz. Sürekli olarak tatbikatlar düzenliyoruz" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: İtfaiye erlerinin ısınma koşusuGüç-kondisyon eğitimi Kurtarma çalışması Eğitimlerin drone görüntüsüMuğla Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı AKOM Önleme Şube Müdürü Mahmut Kaya ile röp. Haber: Cavit AKGÜN- Kamera: Aykut KURT/ MUĞLA,
==============================
Eynal Kaplıcaları'na sömestir ilgisi Kütahya'nın Simav ilçesindeki şifalı sularıyla ünlü Eynal Kaplıcaları, okulların tatile girmesinin ardından tatilcilerin akınına uğradı.
Yılbaşında doluluk oranıyla tavan yapan Simav Eynal Kaplıcaları İşletmesi'nde, yarı yıl tatilinde de talep patlaması yaşandı. Sömestir tatili nedeniyle 800 yataklı Eynal Kaplıcaları'nda rezervasyonların günler öncesinden yapıldığını dile getiren İşletme Müdürü Mehmet Parlak, ilçenin kaplıca turizminde son yıllarda yaptığı ataklarla ülkede çekim merkezi haline dönüştüğünü söyledi. Simav'ın Eynal Kaplıcası'yla markalaştığına vurgu yapan Parlak, "Simav denilince ilk akla şifalı sularıyla, 14 çeşit hastalığa iyi gelen Eynal Kaplıcaları geliyor. Biz, içerdiği mineraller bakımından dünyanın en kaliteli kaplıca suyuna sahip olduğumuz için kendimizi şanslı görüyoruz. Müşterilerimize kaliteli sağlık hizmetini emsallerimize göre çok daha ucuza sunduğumuz için de tercih edildiğimizi biliyoruz. Üstelik kaplıcamızın bulunduğu alan tam bir doğa harikası. Şifa ve tatili bir arada yakalamak isteyenler kaplıcamızı yaz kış demeden dolduruyor. Türkiye'nin dört bir yanından uzun yol kat ederek gelen müşterilerimizi yerimiz yok diyerek geri döndürmek bizi çok üzüyor. Mağdur olmamaları için gelmeden önce işletmemizi aramalarını istiyoruz" diye konuştu.Parlak, Eynal Kaplıcalarındaki dayalı döşeli 188 apart tarzı motellerde bir ailenin günlüğü 80 ile 120 TL arasında rahatça konaklama imkanı bulduğunu söyledi. Parlak, bu yıl ki sömestir tatili için yer ayıran müşterileri arasında İzmir, İstanbul ve Uşaklıların başta geldiğini, bunu sırasıyla Bursa ve Konyalı müşterilerinin takip ettiğini dile getirdi.
TATİLCİLER MEMNUNEynal Kaplıcaları'nda tatil yapan Nihat Çizmeci (61), "İzmirliyim. Yaklaşık 15 yıldan bu yana sömestir tatillerimizi burada değerlendiriyoruz. Simav'dan da Eynal Kaplıcası'ndan da memnunuz. Sıcak suyu mükemmel. Hem tatil yapıyoruz, hem de şifa buluyoruz" dedi.Bir başka tatilci Salih Türkoğlu ise (43), "Ben sömestir tatilini geçirmek için Bursa'dan geliyorum. Çocuklarım ve eşim de yanımda. Simav'dan ve Eynal Kaplıcaları'ndan çok memnunuz. Tatilimi uzattım. Bir hafta daha kalmak istiyorum" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Kaplıcalardan görüntüİşletme Müdürü Mehmet Parlak röp.
Haber- Kamera: Mehmet YENEN/ SİMAV (Kütahya),
==============================
Park tartışmasında kadının kaburgasını kıran akademisyene 15 yıl hapis istemi Konya'da bir arkadaşının oturduğu sitede araç parkı yüzünden tartıştığı Ayşe Y.'yi (36) dövüp, kaburgalarını kırdığı iddiasıyla tutuklanan öğretim görevlisi Dr. Fevzi Altan Göksu (43) hakkında 'adam öldürmeye teşebbüs' suçundan 9 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle Konya 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Göksu, Ayşe Y.'nin topuklu ayakkabıyla koşarken düştüğünü öne sürürken, saldırı anına ilişkin güvenlik kamerası görüntüleri ise davaya delil olarak sunuldu.
Olay, 17 Kasım 2019 tarihinde Meram ilçesi Uzunharmanlar Mahallesi'ndeki bir sitenin otoparkında meydana geldi. Selçuk Üniversitesi Sarayönü Meslek Yüksekokulu Bilgisayar Teknolojileri Bölümü'nde öğretim görevlisi olan Fevzi Altan Göksü, bazı eşyaları almak için kendisi gibi akademisyen olan Süheyla B.'nin (41) oturduğu siteye gitti. Eşyaları aracına yükleyen Fevzi Altan Göksu, Ayşe Y.'nin otomobilini, otopark çıkışına park etmesi nedeniyle çıkamadı. Bunun üzerine Süheyla B., Ayşe Y.'nin dairesine giderek, otomobilini çekmesini istedi. Bir süre sonra otomobilinin yanına gelen Ayşe Y. ile Süheyla B. arasında tartışma çıktı. Tartışma sırasında Fevzi Altan Göksu, Ayşe Y.'yi tekme ve tokat atıp, dövdü. Ayşe Y., Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılarak, tedaviye alındı.
'TEKME TOKAT SALDIRDI'Ayşe Y. hastanede odasında alınan ifadesinde, "Aracımı sitenin otoparkına koymak için sitenin önüne park etmiştim. Daha sonra daireme çıktım. İsmini sonradan öğrendiğim kişi, aracını, siteye ait olmamasına rağmen içeriye koymuş. Aracım nedeniyle otoparktan çıkamamış. Daha sonra bir bayan kapımı çaldı ve aracımı otoparkın önünden çekmemi söyledi. Aşağıya indiğimde bu bayanın Fevzi Altan Göksu isimli kişiyle beraber olduğunu anladım. İsmini bilmediğim bu bayan bana hakaretler etmeye başladı. Ben de kendimi savunmak için ona bir şeyler söyledim. Bunun üzerine Fevzi Altan Göksu, eliyle ve tekme atarak beni dövdü. Kaburgamda kırıklar oluştu" dedi.
GÖZALTINA ALINDI3 gün süren tedavisinin ardından taburcu edilen Ayşe Y.'ye, hayati tehlikesi bulunduğu, kaburga kemiklerinde kırıklar oluştuğu ve basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek şekilde yaralandığı yönünde adli muayene raporu verildi. Cumhuriyet savcısının talimatı üzerine Fevzi Altan Göksu, 2 Aralık günü gözaltına alındı.
'KENDİ DÜŞÜP, YARALANDI'Polisteki ifadesinde suçlamaları kabul etmeyen Göksu, şunları söyledi: "Ayşe Y.'yi daha önceden tanımıyorum. Aracımı olay günü sitenin otoparkına park ettim. Saat 14.45 sıralarında arkadaşım Sühehya B. ile birlikte araçlarımızın başına gittiğimizde, otoparkın önünde Ayşe Y.'nin aracının park edildiğini gördük. 10 dakika sonra Ayşe Y., aracının başına geldi. Süheyla ile araç parkı yüzünden aralarında tartışma oldu. Süheyla'ya, 'Uğraşma geldi işte çıkacağız' dedim. Ayşe Y., tam aracına bineceği sırada, Süheyla'ya yönelik küfürlü kelimeler konuştu. Hakaret üzerine Ayşe Y.'nin aracına koştum. Aracın kapısını açarak, küfür etmemesi konusunda uygun bir dille uyardım. Ayşe Y., aracından inerek sitenin önünde koşmaya başladı. Ayağında topuklu ayakkabı vardı. Ben de düşmemesi, zarar görmemesi için peşinden koştum. Birlikte koşarken Ayşe Y., park halindeki bir aracın aynasına karın kısmıyla vurdu. Ardından yere düştü. Ben de eğilip sağlık durumuna baktım. Durumu iyi olunca, olaylar daha da uzamasın diye Süheyla ile olay yerinden ayrıldım. Ayşe Y.'ye herhangi bir fiziksel müdahalem olmadı. Ayşe Y., topuklu ayakkabıyla dikkatsiz ve hızlı bir şekilde koşması üzerine düştü. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Hakkımda asılsız iddialarda bulunan ve bana hakaret eden Ayşe Y.'den şikayetçiyim."
TUTUKLANDIFevzi Altan Göksu, 3'üncü Sulh Ceza Hakimliği'nce suçun vasıf ve mahiyeti ile mevcut delil durumu ve suçun 'katalog' suçlardan olması göz önüne alınarak, tutuklandı.
15 YILA KADAR HAPİS CEZASI İSTEMİ Yürütülen soruşturma sonunda Fevzi Altan Göksü hakkında 'adam öldürmeye teşebbüs' suçundan 9 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle iddianame düzenledi. İddianame Konya 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Göksü, önümüzdeki günlerde hakim karşısına çıkacak.
GÖRÜNTÜLER ORTAYA ÇIKTIFevzi Altan Göksu'nun Ayşe Y.'ye saldırdığı güvenlik kamera görüntüleri de ortaya çıktı. Görüntülerde Göksu'nun Süheyla B. ile Ayşe Y. arasındaki tartışmayı ayırdığı, daha sonra otomobile binen Ayşe Y.'nin aracına doğru koşarak sağ ön kapıyı açtığı, Göksu'nun otomobilden inip koşmaya başlayan Ayşe Y.'nin peşinden gidip, saldırdığı görülüyor. Ayşe Y. aldığı darbe sonucu yere yığılırken, Göksu, Ayşe Y.'ye doğru eğiliyor. Koşarak gelen Süheyla B. ile yakınlarının ayırmasıyla apartmana doğru yürüyor.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ ----------------Güvenlik kamera görüntüsü Haber: Tolga YANIK KONYA
=================================
Fındıkta 'küresel ısınma' tehdidi
Dünya fındık üretimi ve pazarının büyük kısmını elinde bulunduran Türkiye'nin fındık ambarı Doğu Karadeniz Bölgesi'nde, fındık bahçelerine dadanan zararlı böcek türleriyle, mücadeleler sürüyor. Uzmanlar, fındıkta zararlı böceklerin yanı sıra 'külleme' hastalığı artışını, küresel ısınmanın etkisiyle iklim koşullarının değişimine bağlayarak, tarımda 'küresel iklim değişikliği uyum programı' hazırlanması tavsiyesinde bulundu. Karadeniz Fındık ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (KFMİB) Yönetim Kurulu Başkanı İlyas Edip Sevinç, fındıkta hastalık ve zararlıların artışını, küresel ısınmanın tetiklediğini belirterek "Aylar, olması gerektiğinden daha sıcak geçtiği için zararlılar bahçelere erken inip yavrulama dönemine geçiyor. Bu durum da rekolte hesaplarında yüzde 60'lara varan kayıpları meydana getirebiliyorö dedi.
Doğu Karadeniz Bölgesi'nde, 2007 yılından sonra görülmeye başlanan ve birkaç yıldır çoğalan 'vampir kelebek' olarak adlandırılan 'Ricania simulans' adlı zararlı böcek ile bahçelerde yapraklarını yiyip, suyunu emdiği fındık ağaçlarının kökünü kurutan 'kahverengi-yeşil kokarca' zararlılarıyla ilgili başlatılan kimyasal mücadele sürüyor. Yılda yaklaşık 400 bin ton üretilerek, 110'dan fazla ülkeye ihracat edilip, 3 milyar dolara yakın döviz girdisi sağlanan fındıkta, zararlı böcek türlerinin yanı sıra, 'fındık kurdu' ve 'külleme' hastalığı, üreticiyi tedirgin ediyor. Bölgede, son dönemlerde kış aylarının, mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi, fındıkta, üreticilerin kabusu olan hastalıklar ve zararlı böcek türlerinin artışını da tetikliyor. Uzmanlar, küresel ısınmanın, iklim parametrelerini etkileyerek, ani iklim değişikliğine yol açtığına dikkat çektiği durumun; verim ve kaliteyi olumsuz etkilediği fındıkta, ekonomik kayıplara yol açtığını belirtiyor. Tarım sektörü ihracatçıları, tarım uygulamalarının zamanında yapılması tavsiyesinde bulunurken, akademisyenler ise tarımda 'küresel iklim değişikliği uyum programı'nın hazırlanması önerisinde bulunuyor.
'FAZLA FINDIK ÜRETİLMELİ'Karadeniz Fındık ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (KFMİB) Yönetim Kurulu Başkanı İlyas Edip Sevinç, fındık ihracatında 2019 yılında Cumhuriyet tarihinin rekoru kırıldığını ve bu durumun devam etmesi için fındıkta verim ve kaliteye önem verilmesi gerektiğini söyledi. Sevinç, "Sürdürülebilirlik açısından fındık arzı çok önemli. Bahçelerde fazla fındık üretilmeli ve piyasaya fazla fındık sunulmalı. Bunun için iklim şartlarının uygun olması ve zararlılarla mücadele edilmesi gerekiyor. Bazen iklim şartları uygun olsa bile zararlılarla mücadele edilmezse fındık veriminde kayıplar olabilir. Küresel ısınma çok ciddi bir problem. Bunu 2018 yılında yaşadık. 2018 yılında özellikle mart ve nisan ayları olması gerektiğinden daha sıcak geçtiği için zararlılar bahçelere erken inip erken yavrulama dönemine geçtiler. Haziran ve Temmuz'da çok sıcak geçince önü alınamadı. ve başta hesapladığımız rekolte hesaplamasında yüzde 60'lara varan kayıplar meydana geldiö dedi.
'BİZİ NE BEKLİYOR BİLEMİYORUZ'Tarım uygulamalarının zamanında yapılması gerektiğini de kaydeden Sevinç, 2020 sezonunda kendilerini nelerin beklediğini bilmediklerini söyledi. Sevinç "2019 yılı ocak ayı itibari ile havalar biraz ılıman geçmesine rağmen havalar Nisan ayı sonuna kadar soğuk geçti. Bu nedenle zararlıların yavrulaması gecikti ve yerde kaldılar. Yaz ayları da yağışlı geçtiği için fazla tahribat yapamadılar ve bu 800 bin tonun üzerindeki rekor ürün oldu. Şimdi bizi ne bekliyor bilemiyoruz. Genel anlamda global bir ısınma söz konusu. Öncelikle ısınmadan ötürü oluşacak zararlıların yapacak olduğu tahribatı engellemek için üreticiler mutlaka mücadele etmeli. Sadece üretici değil, Tarım Bakanlığı ve bütün tarafların harekete geçmesi gerekiyor. Fındıkta alan bazlı destekler veriliyor. Bunun bahçe zararlılarla mücadelesi iyi tarım uygulamalarına da bağlanması mümkünö diye konuştu.
'KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE UYUM PROGRAMI HAZIRLANMALI'Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Osman Bektaş ise tarımda, 'küresel iklim değişikliğine uyum programı' hazırlanması tavsiyesinde bulundu. Küresel ısınmanın dünyanın sorunu olduğunu ifade eden Bektaş, şunları söyledi: "Bölgemizde küresel ısınma hem karayı etkiliyor, hem de Karadeniz'i. Küresel ısınma aşırı sağanak yağmurlara, sellere, heyelanlara neden oluyor. Buna karşı eylem planlarının şimdiden hazırlanması gerekiyor. Bu bölgede bir metreye yakın buzlar görüyordum kış mevsiminde. Şimdi ılık kış yaşıyoruz. Bu ılık kışlar da bölgemizi çok etkiliyor. Deniz bir türlü soğumuyor. Sıcak olan deniz suyu buharlaşıyor ve karada sağanak yağmurlara dönüşüyor. Küresel ısınma aşırı yağışlara sebebiyet veriyor. Bu yağışlar toprağın süpürülmesine, toprağın tüketilmesine neden oluyor. Çevre ve şehircilik bir afet planı ve küresel iklim değişimine uyum programı hazırladı. Tarımda da, küresel iklim değişikliğine uyum programı hazırlanmalı."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-Fındık Bahçelerinden drone görüntüleri-Fındıkta zararlılardan Drakula böceği görüntüsü-Fındıkta zararlılardan Kahverengi-yeşil kokarca görüntüsü-Harmana serilmiş fındık görüntüleri-Fabrikada fındık işleme ve seçme görüntüleri-Sel ve heyelan görüntüleri-Karadeniz Fındık ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı İlyas Edip Sevinç röportaj-KTÜ eski öğretim üyesi Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Osman Bektaş röportaj-Haber genel ve detay görüntüleri
Haber- Kamera: Aleyna KESKİN-Selçuk BAŞAR TRABZON
==================================
Cevizli ve yoğurtlu Sinop mantısına ilgi
Sinop'un yöresel lezzetleri arasında yer alan cevizli ve yoğurtlu mantı, müdavimlerince yoğun talep görüyor. Siparişlere yetişemeyen mantı üreticileri, bu lezzeti kargoyla şehir dışına da gönderiyor.
Türk mutfağının en leziz tatlarından olan mantı, yapılışıyla yöreden yöreye farklılık gösteriyor. Yapılışı çok zahmetli olan Sinop'un ünlü cevizli ve yoğurtlu mantısı da kentin yöresel lezzetleri arasında yer alıyor. Kentteki mantıcılar da el emeği ürünleriyle, dışarıdan gelen misafirlerini en iyi şekilde ağırlamaya çalışıyor. Ustalıkla yoğrulan ve incecik açılan hamurdan küçük parçalar yapıp, içine kıyma ve soğan karışımı konulan yöreye has lezzet, önce haşlanıyor, ardından da üzerine tereyağı, ceviz veya yoğurt dökülerek servise sunuluyor. Kendine özgü lezzetiyle müşterilerin damaklarını şenlendiren cevizli ve yoğurtlu Sinop mantısı, müdavimlerince de yoğun ilgi görüyor. Siparişlere yetişemeyen mantı üreticileri, bu lezzeti kargoyla şehir dışına da gönderiyor.
'MANTI İÇİN SİNOP'A GELİYORLAR'Kentte 15 yıldır mantı yapan Nurgül Kalyoncu (42), turistlerin mantı yemeden kentten ayrılmadığını belirterek, "Birçok turist, Sinop'a özellikle mantı yemek için geliyor. Artık herkes Sinop'un bu yöresel lezzetini tanıdı ve sevilen bir yemek oldu. Herkes birbirine tavsiye ediyor. Bu nedene siparişler çok fazla. Mantı için önce bir hamur açıyoruz. Hamurun içine un, tuz ve yumurta koyuyoruz. Hamur bir saat dinlendikten sonra içini hazırlıyoruz. Kare kestikten sonra üçgen haline getiriyoruz. Ardından kulak şeklini veriyoruz. Hazırlanan mantıları kaynar suda 3-4 dakika pişiriyoruz. Daha sonra üzerine konulacak olan yoğurt, ceviz ve bu mantının olmazsa olmazı tereyağını dökerek servise hazır hale getiriyoruzö dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-Mantı detay-Mantı hamur açımı detay-Mantı hazırlanışı detay-Aşçı Nurgül Kalyoncu ile röportaj-DetayHaber-Kamera: Esra AKSU-SİNOP-DHA
================================
Burun ameliyatına gitti, kalbinin doğuştan delik olduğunu öğrendi Ankara'da oturan Mehmet Akyar (21), burun ameliyatı olmak için gittiği hastanede, kalbinin delik olduğunu öğrendi. Açık kalp ameliyatı olmaktan kaçınan Akyar, Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Engin Bozkurt'un 'TEE' (Trans Özofageal Ekokardiyografi) yöntemiyle yaptığı yarım saatlik kapalı ameliyatla sağlığına kavuştu.
Üniversite öğrencisi Mehmet Akyar, nefes almakta zorlanınca burun ameliyatı olmak için hastaneye başvurdu. Doktorlar, Akyar'ın yapılan tetkiklerinde kalbinin delik olduğunu teşhis etti. Bir an önce ameliyat edilmesi gerektiğini öğrenen Akyar, açık kalp ameliyatı yerine farklı bir yöntemle tedavi olabilmek için araştırma yaptı. Bir tanıdığının tavsiyesi üzerine Medicana International Ankara Hastanesi'ne başvuran Akyar, Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Engin Bozkurt tarafından muayene edilerek, kalbinin doğuştan delik olduğunu öğrendi. Akyar, burada 'TEE' yöntemi ile yarım saat süren kapalı kalp ameliyatı ile sağlığına kavuştu.
'AÇIK AMELİYAT OLMAK İSTEMEDİM'Burnundan nefes almakta zorlandığı için ameliyat olmak istediğini söyleyen Akyar, "Hastaneye başvurdum, kontrollerim yapıldı. Ameliyatımdan bir gün önce anestezi uzmanı doktor tetkiklerimde bir şey gördü. Kalp muayenesi olmamı söyledi. Daha sonra kalbimde delik olduğunu öğrendim. Hemen ameliyat olmamı söylediler. Açık ameliyat olmak istemedim. Biraz daha araştırma yapmaya başladık. Araştırmalarımız sonrasın da Engin hocayla tanıştık" dedi.
'KENDİMİ ÇOK İYİ HİSSEDİYORUM'Günlük yaşantısında hiçbir sıkıntı yaşamadığını kaydeden Akyar, "Hatta her cuma günü futbol maçı yapıyordum. O kadar koşmama rağmen hiçbir sıkıntı yaşamadım. Öğrendiğim de şok oldum. Medicana Hastanesi'ne geldik, Engin hocam 'TEE' yöntemini uyguladı. Daha sonra ameliyat oldum ve başarılı geçti. Bende hiçbir sıkıntı yoktu; hatta 2 senedir hasta olduğumu bile hatırlamıyorum. Durumum şu an çok iyi. Kendimi çok iyi hissediyorum. Engin hocam dikiş atmadan ameliyatımı yaptı. Hocam yarım saat içinde kapalı ameliyat ile beni tekrar sağlığıma kavuşturdu" diye konuştu.
'RAHATÇA YÜRÜYÜP, EVİNE GİDEBİLİR'Kalpteki deliği tespit etmek için muayene yönteminde üfürüm duyduklarını, bunun dışında 'ekokardiyografi' (kalp ultrasonu) uyguladıklarını ifade eden Medicana International Ankara Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Engin Bozkurt ise, "Kapalı ameliyat yapabilmek için 'TEE Yöntemi' yapıp, kalbini daha yakından gördük; kapatabileceğimize karar verdik. Zor bir vakaydı, ancak rahat bir şekilde ameliyatını gerçekleştirdik. Mehmet hiç genel anestezi almadı. Kasığından girerek, ameliyatını yaptık. Şu anda da rahatça yürüyüp, evine gidebilecek durumdadır. Bu hastamızın doğuştan olan bir kalp deliği vardı" dedi.
'ZORLAYICI HAREKETLERDEN KAÇINACAK'Hastanın isterse hemen burun ameliyatı olabileceğini belirten Prof. Dr. Engin Bozkurt, şunları kaydetti: "Ama biz 6 ay kadar orada uyguladığımız şemsiye yöntemindeki şemsiyenin tamamen kapatılmasını bekleriz. Ondan sonra rahatlıkla burun ameliyatını da yapabiliriz. Mehmet ilk 6 ayda zorlayıcı hareketlerden kaçınacak. Hastalığın tekrarı olmaz; yalnızca cihaz tutunduğu yerden düşmediği sürece tekrarını beklemiyoruz. Bu nadir görülen bir durumdur. Hastanın daha önceki muayenelerinde bir şikayeti olmamış. Herhangi bir ameliyatında ameliyat öncesi hazırlık programında mutlaka hasta bir kez muayene ediliyor."
Baba Ahmet Akyar (42) ise, "Tanıdığımız aracılığıyla Engin hocayla tanıştık. Engin hocamda oğlumun ameliyatını yaptı. 2 tane bile dikişi olmadan ameliyattan çıktı. Normalde aynı gün taburcu olabilecektik; ancak 1 gece daha bekledik. Şu an oğlumun sağlık durumu gayet iyi" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-Mehmet Akyar röp.-Prof. Dr. Engin Bozkurt röp.-Baba Ahmet Akyar röp.-Detaylar
Haber-Kamera: Gizem KARADAĞ/ANKARA,
Son Dakika › Güncel › DHA YURT ÖZEL GÜNDEM - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?