
Koronavirüsün ardından 1 milyon tulum talebi geldi
ZONGULDAK'ın Çaycuma ilçesine bağlı Karapınar beldesinde, askeri kıyafet üretimi bırakılarak koronavirüse karşı sağlık görevlilerinin giydiği koruyucu tulum üretilmeye başlanan tekstil fabrikasında, siparişleri karşılamak için vardiya sayısı artırıldı. Fabrikada, Çin, Rusya, İtalya ve İran başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinden gelen 1 milyon tulum talebini karşılamak için gece gündüz üretim yapılıyor.
Çaycuma ilçesinin Karapınar beldesinde askeri kıyafetler üreten tekstil firması, gelen yoğun talep üzerine Çin'de başlayan ve birçok ülkeye yayılan koronavirüs salgının ardından sağlık görevlilerinin giydiği tam donanımlı koruyucu tulum üretimine geçti. Firma, 15 günde 90 bin adet tulum üretti. Kapasitesini yüzde 100 oranında artıran ve 70 kişilik personelle çalışan firma, istihdama da önemli katkıda bulunuyor. Beldede oturan kadınların çalıştığı firma, talebi karşılamak amacıyla personel alımı için ilan verdi. Firmanın ürettiği tulumlar, başta Çin olmak üzere İtalya ve İran'ın yanı sıra birçok Avrupa ülkesine ihraç ediliyor. Firma kısa süre içinde talep edilen 1 milyon tulumu karşılamak için çalışmasını sürdürüyor.
GÜNDE 6 BİN TULUM ÜRETİLİYORTekstil firması sahibi Gökhan Gözbaşı, günde 6 bin tulum ürettiklerini söyledi. Çok ciddi bir talep yaşandığını ifade eden Gözbaşı, "Biz TSK'ya kıyafet yapan firmalara çalışıyoruz. Onların işlerini dikiyoruz. Kendi yaptığımız işler de oluyor. Koronavirüs nedeniyle bize de ciddi talepler geldi. Buna binaen yurt dışına ihracat yapan firmalarla temasa geçtik. Onlardan talep oluştu. Bu talebe yönelik üretim yapmaya başladık. Çin, İtalya, Rusya ve İran'dan çok ciddi talepler var. İhracatçı partnerlerimizle birlikte bu işi yürütmekteyiz. Her gün makine ve personelimizi artırmaya çalışıyoruz. Günde ortalama 6 bin civarında tulumlar imal etmekteyiz. İnşallah önümüzdeki günlerde daha çok yapacağız" dedi.
'ÜLKEMİZİN BİZE İHTİYACI OLURSA GECE GÜNDÜZ ÇALIŞIRIZ'Türkiye'de tulum ihtiyacı oluşması durumunda da tüm hazırlıklarını yaptıklarını ifade eden Gözbaşı, şöyle konuştu: "Ana amacımızdan bir tanesi de Allah korusun ülkemizde böyle bir salgın oluşması halinde Türkiye'deki alt yapıya katkıda bulunmak gerekiyorsa stok yapmak. Buna yönelik elamanlarımızı hazırlamaktı. Buna yönelik çalışmalarımız devam etmekte. Salgının baş göstermesi halinde ciddi bir kaynak oluşturmak amacımız. Ülkemiz bize ihtiyaç duyduğu anda para bizim ikinci planda olur. Bu talep doğrultusunda gece gündüz çalışacağız."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ --------------------------------Fabrikada çalışanlar -Tulum dikmeleri -Bir kişinin tulumu giymesi -Gökhan Gözbaşı ile röp. -Detaylar
Haber-Kamera: Gürkay GÜNDOĞAN-Yeliz ALAGÖZ/ZONGULDAK,
Haber Kodu : 200306015
=================================
Otizmli Merve, müzikle hayata bağlandı DÜZCE'de, bir süre hiç konuşmayan ve çevresi ile iletişim kurmayan otizmli Merve Aydoğdu'nun (15)öğretmenleri, rap şarkılar söyleyerek başladıkları müzik yolculuğunda hem öğrencilerinin iyi bir piyanist olmasını, hem de çevresi ile daha çok iletişime geçmesini sağladı.
Düzce Hacı Hidayet Türkseven Özel Eğitim Uygulama Okulu'nda eğitim gören otizmli öğrenci Merve Aydoğdu'nun ailesi, kızlarının 1,5 yaşında otizmli olduğunu fark etti. Merve Aydoğdu, özellikle ergenlik dönemine girdiğinde çevresi ile konuşmayı ve iletişim kurmayı bıraktı. Merve Aydoğdu'nun müzik yeteneğini keşfeden sınıf öğretmenleri Ebru İlke Yeşilyurt, Mehmet Ali Yıldırım ve müzik öğretmeni Nilgün Koca bu yeteneği ortaya çıkarak hem öğrencilerinin başarılı bir piyanist olmasını sağladı, hem de iletişim ve sosyal yaşamının gelişmesine katkıda bulundu.
Otizmli olan Merve Aydoğdu yeteneği sayesinde duyduğu her şarkıyı piyano ile çalmaya, diğer okullardaki konser ve etkinliklere katılarak otizm farkındalığı oluşturmaya başladı. Özellikle okula bu yıl atanan özel eğitim öğretmeni Mehmet Ali Yıldırım'ın rap şarkıları sayesinde müziğe daha da ilgisi artan Merve Aydoğdu, rap şarkıları söyleyerek konuşma beceresini de geliştirmeye devam etti.
'2 YIL HİÇ KONUŞMADI'Merve Aydoğdu'nun 4 yıllık öğretmeni olan özel eğitim öğretmeni Ebru İlke Yeşilyurt, öğrencisinin yaşadığı gelişim sürecini anlatarak, "Merve ile 4 yıldır çalışıyorum. Merve ilk geldiğinde müziğe ilgisi vardı. Biz piyano üzerine notaları yapıştırarak notaları tanıttık. Ama inat edip çalmıyordu. Örneğin bir sahne hazırladık, çalmasını istedik ancak çalmadı. Bizi biraz hayal kırıklığına uğrattı. Daha sonra 2 yıl hiç konuşmadı ve söylemedi. Bu yıl Mehmet Ali öğretmenimiz ve müzik öğretmenimiz ile müziğe tekrar başladı. Bu sene çok farklı. Çok daha sosyal. Günaydın, merhaba, nasılsın demeye ve konuşarak gelmeye başladı. Okulumuzun en sempatik öğrencisi oldu" dedi.
'RAP MÜZİĞE İLGİ DUYUYOR'Özel eğitim öğretmeni Mehmet Ali Yıldırım ise Merve Aydoğdu'nun olduğu sınıfta girdiği ilk dersi hatırladığını belirterek, "İlk girdiğim derste Merve bir şarkıya takılı kalmış ve onu dinliyordu. Bana piyano yeteneği olduğunu söylediler ama bunu nasıl keşfederiz diye düşünüyordum. Aslında aynı şarkıyı dinlemekten hepimiz yorulmuştuk. Bir süre sonra ben Merve'ye rap gibi farklı türlerde müzikler dinletmeye başladım. Sonra müzik listemiz olmaya başladı. Oradan piyanoya da geçtik ve bir şekilde yolumuza devam ettik. Kafasında bir metronom var. Sürekli hareketli müziklere ilgisi var. Benim rap müziğe olan ilgimden dolayı Merve de rap müziğe ilgi duyuyor diyebiliriz. Merve normalde iletişime kapalı bir öğrencimizdi ama şimdi daha da insanlarla konuşmaya, farklı ortamlara girdiği zaman iletişimi sürdürmeye devam ediyor. Otizm bir farkındalıktır. Her çocuğun duyuları, duyguları farklı olabiliyor. Bunlara nasıl yaklaşacağımızı bilmemiz gerekiyor. Ben Merve'nin bu takıntısını farklı şekilde de söndürebilirdim ama onu geliştirmeyi tercih ettim. Bir baktık ki duyduğu şarkıyı anında çalabilecek noktaya geldik. Yani otizmli öğrencilerin neleri sevdiğini, nelerden hoşlandığını keşfedebilirsek daha iyi noktalara her çocuğu getirebiliriz" diye konuştu.
'MERVE İLE ÇOK GÜZEL MÜZİKLER YAPIYORUZ'20 yıllık müzik öğretmeni Nilgün Koca da ilk kez özel öğrencilerle çalıştığını söyleyerek, "Ben 20 yıllık öğretmenim. Bu özel eğitim okulundaki ilk deneyimim. Diğer okullardan aldığım keyfin kat kat üstünde bir keyif alıyorum. Çocuklarımızla çok güzel işler yapıyoruz. Özellikle Merve ile gerçekten çok güzel müzikler yapıyoruz. Özel eğitim öğrencileri gerçekten kolay öğrenciler değil. İnatları çok fazla ama onu aştığımızı düşünüyorum. Merve'nin müzik kulağı çok sağlam ve üst düzeyde. Duyduğunu çalabilmek gibi bir özelliği var. Her şeyi çok daha hızlı öğreniyor" dedi.
'ÖĞRETMENLERİNİN KATKISIYLA DAHA İYİ DURUMA GELDİ'Merve Aydoğdu'nun annesi Fatma Aydoğdu, kızının ergenlik döneminde iletişim becerilerini tamamen kaybettiğini ifade ederek, şöyle konuştu: "Merve 1,5 yaşındayken biz otizmli olduğunu anladık. O günden beri müziğe yeteneği vardı ve sadece dinliyordu. Biz 11 yıldır bu okula devam ediyoruz. İlk yıllarda ufakta olsa müziklere katılma vardı. Ancak ergenlik dönemlerinde bu kesildi. Bir süre hiç konuşmadı, şarkı söylemedi ve iletişime geçmedi. Bu yıl müzik öğretmeni ve sınıf öğretmenlerinin katkısı ile bunu aştık. Daha iyi duruma geldik ve daha çok iletişim kurmaya başladık. Şarkı söylemeye başladık, sesimiz yükseldi. Öncekine göre daha yüksek sesle şarkı söylüyor. Otizm kısa bir kelime ama o kadar geniş bir dünya ki anlatılamaz."
'OTİZM HASTALIK DEĞİL, FARKLILIK'Okul Müdürü Talha Aydoğan ise özellikle özel eğitime devam eden okullarda branş öğretmeni bulmanın zor olduğunu ve bu sebeple öğrencilerin bazı yeteneklerinin gizli kaldığını belirterek, "Özel eğitimin en büyük problemi alanında uzman öğretmen bulamamak ve okulların genel imkanları dolayısı ile çok fazla branş öğretmeni olmuyor. Ama bu yıl bizim şansımız hem yeni atanan öğretmenlerimiz hem alanında uzman branş öğretmenlerimiz geldi. Bu da Merve gibi öğrencilerimizin yeteneklerini daha kolay keşfetmeye yaradı. Bizim 88 öğrencimiz daha var. Hepsinin ayrı ayrı özellikleri ve yetenekleri var. Bu özellikleri sayesinde daha çok sosyalleşiyorlar. Otizm bir hastalık değil, farklılık ve bu özellikleri bu sayede iyileşiyor" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ Okulun görüntüsü Merve Aydoğdu'nun öğretmenleri ile birlikte mini konseri Merve Aydoğdu'nun piyano çalması Sırasıyla Ebru İlke Yeşilyurt, Mehmet Ali Yıldırım, Nilgün Koca, Fatma Aydoğdu ve Okul Müdürü Talha Aydoğan ile röp Merve Aydoğdu'nun öğretmeni Mehmet Ali Yıldırım ile rap söylemesi ve detaylar
HABER-KAMERA: Tezcan SOLMAZ/DÜZCE,
Haber Kodu : 200306030
==================================
Prof. Dr. Akça: Her 5 çocuktan 1'i siber zorbalık mağduru
KOCAELİ Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Emel Baştürk Akça, Türkiye'de son dönemlerde her 5 çocuktan 1'inin siber zorbalığa maruz kaldığını, okul öncesinden başlayarak etik internet kullanımına dair bilinçlendirilmeye ihtiyaç olduğunu söyledi.
Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Emel Baştürk Akça, TÜBİTAK'ın desteğiyle çocuklar üzerinde ciddi psikolojik ve fiziksel zarara neden olan siber zorbalığın etkilerinin araştırılması için 7 ilde 1400 ortaokul öğrencisinin katılımıyla anket yaptırdı. Siber zorbalık hakkında çeşitli soruların bulunduğu ankette, çalışma yapılan 7 ildeki 80 öğrenciyle de yüz yüze görüşülerek siber zorbalığın olumsuzlukları belirlenmeye çalışıldı. Amacının dijital ortamda yaşanan zorbalığın çocukları üzerindeki olumsuz etkilerini belirlemek ve bu sorunlara dikkat çekmek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Akça, "Siber zorbalık internet teknolojileri aracılığıyla, sosyal medya, mobil cihazlar ya da bir takım yazışma grupları aracılığıyla birine karşı hakaret, tehdit ve taciz içeren mesajlar göndermek gibi çok çeşitli istenmeyen davranışlar bütünüdür. Biz TÜBİTAK desteğiyle geniş kapsamlı bir saha çalışması yürütmüştük. 7 ilde ortaokul öğrencileriyle siber zorbalığı nasıl deneyimledikleriyle ilgili bir projemiz vardı. Bu çalışmanın sonucunda öğrencilerin yaklaşık yüzde 20'sinin siber zorbalığa maruz kaldığını gördük. ya da başka bir deyişle her 5 çocuktan 1 tanesi siber zorbalığa maruz kalıyor" dedi.
'SİBER ZORBALIK ORANI ANKETTE ÇIKAN ORANDAN ÇOK DAHA YÜKSEK'Siber zorbalığa maruz kalan çocukların aile baskısı gibi çeşitli nedenlerden dolayı bunu dile getirmediğini vurgulayan Prof. Dr. Akça, "Anketten çıkan sonuç yüzde 20 ama benim şahsi fikrimi soracak olursanız, 'Siber zorbalık yaşadınız mı?' diye sorduğunuzda duyduğunuz cevaplarla aldığınız oranlar biraz daha düşük oluyor. Türkiye'de bence özellikle ortaokul düzeyinde öğrencilerin çok daha büyük bir oranının siber zorbalığı deneyimlediğini düşünüyorum. Yani zorba, kurban ya da seyirci pozisyonunda siber zorbalığa maruz kalınıyor. Türkiye'de bu oranın giderek artmasından da endişe ettiğimi söyleyebilirim" diye konuştu.
'İNTERNET KULLANIMI NE KADAR FAZLAYSA, ZORBALIK ORANI O KADAR ARTIYOR'Siber zorbalığın yalnızca Türkiye'de değil, Avrupa ülkelerinde de yaygın bir sorun olduğunu söyleyen Prof. Dr. Emel Baştürk Akça, şöyle konuştu: "Dijitalleşme oranına bağlı olarak siber zorbalık oranı da artıyor. Avrupa ülkelerinde de bu durum öyle. Yani internet kullanımı ne kadar fazlaysa zorbalığı deneyimleme oranı da o kadar yükseliyor. Özellikle çeşitli Avrupa ülkelerinde zorbalığı önlemeye yönelik Avrupa Birliği projeleri var. Mesela Danimarka zorbalığın çok yüksek olduğu ülkelerden bir tanesiydi ama son 3-4 yıldır okul düzeylerinde yapılan çalışmalarla oranların düştüğünü görüyoruz. Yani bunun önlenemeyecek bir şey olduğunu düşünüyorum ama okul öncesinden başlayarak etik internet kullanımına dair bilinçlendirilmeye ihtiyacımız var. Ayrıca çocukların dijital ortamda kendi güvenliklerini nasıl sağlayacakları konusunda hem teknik anlamda hem de daha sosyal anlamlarda da desteklenmeleri sağlıklı sonuçlar getiriyor."
'DUYGUSAL DESTEK HEM ZORBAYA, HEM KURBANA VERİLMELİ'Siber zorbalık konusunda mağdurun yanı sıra zorbanın da incelenmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Akça sözlerine şöyle devam etti: "Siber zorbalığa maruz kalanların, yaşadıkları duygusal travmayı iyi anlamak lazım ama genellikle okul ortamlarında yapılacak müdahaleler çok önemli. Rehberlik öğretmenleri bu konuda yapılabilecek destekler konusunda bilinçliler. Ebeveynlerin de duygusal anlamda çocuklarına destek olması çok önemli. Bir tedavi demeyelim ama hem mağdurların hem de zorbalarında duygusal anlamda desteğe ihtiyacı olduğunu belirtmem gerekiyor. Çünkü zorbalık yapanın da nedenini anlamak lazım. Birine kötülük yapmanın ya da hakaret etmenin de altında yatan sebepler vardır. Özellikle çocuklar için konuşuyorum. Dolayısıyla duygusal desteğin hem zorbaya hem de kurbana verilmesi önemlidir."
'ÇOCUKLARI KORUMAK İÇİN ADIMLAR ATMALIYIZ'İnternet eğitiminin siber zorbalığın önlenmesi konusunda son derece önemli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Akça, "Biz hep ebeveynlere, çocuklarına küçük yaştan itibaren internet kullanımı konuşunda kurallar belirlemesini tavsiye ediyoruz. Çünkü yaş büyüdükçe bu kuralları uygulamak çok daha zorlaşıyor. Küçük yaşta birtakım filtreler uygulayarak çocuklarımızı koruyabiliyoruz. İleri yaşlara geldiğimizde ebeveynlerin yapabileceği en önemli şey çocukların dijital ortamda yaşadıkları sorunları kendileriyle açıkça paylaşabilecekleri yönünde güven vermeleri. Çünkü bizim genellikle gördüğümüz vakalar şu şekilde oluyor. Çocuk zorbalığa maruz kalıyor ama anne ve babasından korktuğu ve çekindiği için paylaşamıyor. Durum böyle olunca da olay maalesef daha da büyüyor. Yani tehdit haline gelmeye başlıyor. O nedenle anne ve babalardan özellikle bunu hatırlatmamız gerekiyor. Çocuğunuzla bir güven ilişkisi temin edin ve ne olursa olsun çocuğunuzu korumaya yönelik adımlar atacağınız konusunda çocuklarımızı inandırmalı ve bir güven sağlamalıyız" dedi.
'10 YAŞINDAKİ ÇOCUK BİLE MARUZ KALABİLİYOR'Prof. Dr. Emel Baştürk Akça, siber zorbalığı her yaştan insanın bilinçsiz ya da bilinçli bir şekilde uyguladığına vurgu yaparak, şöyle konuştu: "Siber zorbalık konusu aslında hiç gündemden düşmüyor. Çeşitli durumlarla ve vakalarla tekrar karşımıza çıkıyor. Son günlerde 'Dahi çocuk' diye medyada gördüğümüz 10 yaşındaki bir çocuğun da aslında dijital ortamda bir siber zorbalığa maruz kaldığını biliyoruz. Hatta nefret söylemi içeren söylemlerle karşılaşıldı. O yüzden sadece ergenler birbirine zorbalık yapmıyorlar. Yetişkinlerin de bir çocuğa karşı zorbalık yaptığını görmüş olduk. Yetişkinler bunu yapıyorsa hukuki sürecin de işletilmesi gerektiğinin altını çizmek lazım. Çünkü dijital ortam hepimizin güven içinde bulunabileceği bir alan olmalı."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ -------------------------------Prof. Dr. Emel Baştürk Akça ile röportaj -Detaylar
Haber-Kamera: Ergün AYAZ-Alişan KOYUNCU/İZMİT(Kocaeli),
Haber Kodu : 200306019
=============================
Tarlada bulduğu gök taşını satılığa çıkardı ÇORUM'un Alaca ilçesinde çiftçi Mutlu Yılmaz'ın geçen yıl nisan ayında nohut ektiği sırada tarlasında bulduğu 68 kiloluk gök taşı, Çorum Müzesi'nde sergilendiği 1,5 ayda, 4 bin kişi tarafından ziyaret edildi. Yılmaz, müzeden geri aldığı taşı satılığa çıkardı.
Alaca ilçesinde 12 haneli Gerdekkaya köyünde oturan çiftçi Mutlu Yılmaz, geçen yıl nisan ayında nohut ektiği tarlasını hasada hazırladığı sırada gördüğü büyükçe bir taşı kaldırmaya çalıştı. Ancak taşın çok ağır olması nedeniyle yerinden hareket ettiremedi. Görünüşünün farklı olduğunu düşünen Yılmaz, komşularının yardımıyla taşı bulunduğu yerden alarak evine getirdi. Yılmaz, dışı gri renkte olan 68 kilo ağırlığındaki taştan kopardığı bir parçayı incelenmesi için bir yakının yardımıyla ABD'deki bir üniversiteye ulaştırdı. İncelemede; taşın bir gök taşı olduğu ortaya çıktı. Yılmaz, taşı, kiraladığı bir banka kasasında muhafaza etmeye başladı. Tarlada detektörlerle de arama yapan Yılmaz, yeni bir bulguya ulaşamadı.
1,5 AY MÜZEDE SERGİLENDİGök taşının merak konusu olması üzerine İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü görevlileri Mutlu Yılmaz ile iletişime geçti, taşın müzede sergilenmesi istendi. Yılmaz, geçici süreyle gök taşını müzede sergilenmek üzere görevlilere teslim etti. Çorum Müzesi'nde hazırlanan özel bölümde gök taşı bir buçuk ay önce sergilendi. Dünya literatürüne 'Gerdekkaya' ismiyle giren gök taşında 12 element bulunduğu Türkiye'nin en büyük üçüncü göktaşı olduğu belirtildi. En az 4 bin yıllık olduğu tahmin edilen göktaşı ile ilgili sergilendiği bölümde, 'uzayın habercileri' başlıklı bilgi metni de hazırlandı.1,5 ay müzede sergilenen taş yeniden Mutlu Yılmaz'a teslim edidi.
'BÜYÜK İLGİ GÖRDÜ'Çorum Müze Müdürü Metin Çakar, gök taşının vatandaşlar tarafından büyük ilgi gördüğünü belirterek, "Yaklaşık bir buçuk ay itibariyle müzemizde sergilendi. Önceki gün itibariyle Mutlu Yılmaz'a geri teslim ettik. Kış mevsimini atlattık. Müzelerin yoğun olarak çalıştığı ve çok ziyaretçi aldığımız sezon ise yaz sezonudur. Bilet alarak gelen ziyaretçilerin haricinde sırf gök taşını görmek için gelenlerden bilet almadığımız için yaklaşık 3-4 bin kişinin gök taşını ziyaret ettiğini biliyoruz. Müzemizin giriş holünde özel bir bölümde sergiledik. Özellikle öğrenciler çok geldi. Kırşehir'den, İstanbul'dan buraya gök taşı görmek için gelen ziyaretçilerimiz oldu. Birçok ziyaretçi gibi biz de hayatımızda ilk defa gök taşı gördük. Hem bizler hem de vatandaşlar için bir tecrübe oldu. Müzemizin tanıtımına da büyük katkısı oldu. Gençler meteorla selfie yapıp sosyal medyada paylaştılar. Çok büyük bir ilgi oldu" dedi.
TAŞI SATILIĞA ÇIKARDIMutlu Yılmaz, özel bir alanda sakladığı gök taşını satılığa çıkardı. Yılmaz'ı, Rusya'dan bir grubun aradığı ve gök taşını almak için görüştükleri öğrenildi. Gök taşının en az 4 bin yıllık olduğunun tahmin edildiğini anlatan Mutlu Yılmaz, "Taşa baktığında normal bir taş gibi duruyor ama kaldırmaya çalıştığımda ne kadar ağır olduğunu görünce şüphelendim. Taştan bir parçayı makine ile kesip gönderdik. İçinin siyah ve parlak gri renkte olduğunu gördük. Hatta taşın kesilen parçaları hava ile temas ettikçe daha da kararıyor. Amerika'ya gönderdiğimiz parçasına yapılan incelemede gök taşı olduğu kesinleşti. İçinde 12 element bulunduğu bize söylendi. Özellikle yurt dışında göktaşı ile ilgilenen çok kişi var. Biz de gök taşını satmak istiyoruz. Talepler geliyor. En son Rusya'dan 68 bin Dolar teklif edildi. Ancak biz taşın değerinin çok daha fazla olduğunu biliyoruz o yüzden kabul etmedik. Tabii ki amacımız değerini verecek bir alıcıya taşı satmakö dedi.
Görüntü Dökümü: ----------------------Müzeden detaylar-Röportaj-Gök taşından detaylar
Haber-Kamera: Yaprak KOÇER-Hüseyin KALAY-Yusuf ÇINAR/ÇORUM,
Haber Kodu : 200306021
=======================================
Bu çay ocağının duvarları, müşteri fotoğraflarıyla dolu SİVAS'ta çay ocağı işletmecisi Yakup Öztürk (70), 18 yıl önce açtığı dükkanının duvarlarına, müşterilerinin, arkadaşlarının ve akrabalarının fotoğraflarını astı. Öztürk, fotoğrafları bulunan bazı müşteri ve akrabalarının hayatta olmadığını ve bu fotoğraflarla onların anısını yaşattıklarını söyledi.
Sivas'ta oturan, 4 çocuk babası Yakup Öztürk, işçi olarak çalıştığı Maden Tetkik Arama'dan (MTA) 1999 yılında emekli oldu. Emekliğinin ardından 3 yıl sonra Öztürk, çay ocağı açtı. İş yerine ailesinin fotoğraflarını asan Öztürk, bir süre sonra akrabalarının fotoğraflarını da dükkanın duvarlarına ekledi. Gün geçtikçe dükkanına gelen müşterilerinden vesikalık fotoğraflarını alan Öztürk bunları da dükkanın duvarlarına astı. Zamanla çay ocağının duvarları fotoğraflarla kaplandı. Yaklaşık 18 yıldır duvarlarında fotoğraf biriktiren Öztürk'ün bazı müşterileri seneler sonra bu fotoğraflarına baktıklarında kendilerini tanıyamadıklarını söyledi. Öztürk ise fotoğrafları bulunan bazı müşteri ve akrabalarının hayatta olmadığını ve bu fotoğraflarla onların anısını yaşattıklarını ifade etti.
'ÇOĞU RAHMETLİ OLDU'Çay ocağını açtıktan sonra vesikalık fotoğraf koleksiyonu yapmaya başladığını söyleyen Öztürk, "Ben ilkokulu okuduktan sonra berberde çırak olarak çalıştım. Bir müddet çalıştıktan sonra Alibaba Karakolu'nun arkasında berber dükkanı açtım. Askere gittim geldim. MTA'da iş başı yaptım. MTA'da boyacı, bekçi, oto boyacı olarak çalıştım ve oradan emekli oldum. Emekli olduktan sonra burada çay ocağı açtım. Sonra aile fotoğraflarımızı hazırladım. Zaman zaman kendi akrabalarımın, köylülerimin fotoğraflarını astım. Arkadaşlarımızın, gelen misafirlerimizin derken çoğalttık. Buraya gelen arkadaşlarımın fotoğrafları var. Burada bulunanların çoğu rahmetli oldu. Şehitlerimiz var, MTA'dan personel arkadaşlarımız var" dedi.
'TORUNU GELİYOR, 'DEDEM BURADA' DİYOR'Çay ocağında 1000'den fazla fotoğraf bulunduğunu söyleyen Öztürk, "18 yıl içinde aramızdan ayrılanlar olduğu için şimdi gelenler, 'Buraya fotoğraf verenler hemen ölüyor, fotoğraf vermeyeceğiz' diyor. Şaka olsun diye söylüyorlar. Teşekkür edenler çok fazla oluyor. Biz kendi aile fotoğraflarımızı astık. Amcalarım, dayılarım derken çoğaltmak icap etti. MTA'da bulunan arkadaşlarımızın fotoğraflarını sendikadan aldık. Böylece hepsini bir araya getirmiş olduk. Torunu geliyor 'benim dedem burada' diyor. Lakapları olmasa kendi köylülerimizi tanıyamazlar. Deli Çoban Ağa, Memüklerin Sağdıç Dede, Cüllük Halil, Bekçi Halil, Memüklerin Mahmut, İzzetlerin Kambur Bekir, Cüllüğün Hüsük, Cüllüğün Topal Ahmet, Körüklerin Kadir, Fındık Turan, Hombulun Ömer, Mıgırların Osman gibi lakapları olan insanların fotoğrafları var. Onların lakaplarını söylersek tanıyorlar. Yoksa kimse fotoğraftan tanımıyor" diye konuştu.
'HERKES GEÇMİŞİNİ HATIRLIYOR'Çay ocağı müşterilerinden Bekir Sayan, "Çay ocağında oturmak, sohbet etmek, eşini dostunu tanımak güzel. Benim ve kardeşimin fotoğrafları da var. Ölenlere Allah rahmet eylesin" dedi. Fotoğraflara bakarak çay içtiklerini söyleyen Osman Kömür ise "Arkadaşımızın işlettiği bu dükkana gelip çay içiyoruz. Bu fotoğraflara bakıyoruz. Ölenleri, geçmişimizi hatırlıyoruz. Burada bulunanların çoğu akrabamız. Ölen akrabalarımızın fotoğraflarını gördükçe duygulanıyoruz, hatırlıyoruz" diye konuştu. İbrahim Aslan ise, "Buraya gelip çay içiyoruz, sohbet ediyoruz. Geçmiş arkadaşlarımızı görüyoruz. Vefat edenler var, onlara Allah rahmet eylesin. Böyle bir şey olması çok güzel, herkes geçmişini hatırlıyor, arkadaşlarını görüyor" dedi.
Görüntü Dökümü: -Çay ocağından görüntüler-Duvarlardaki fotoğraflardan görüntüler-İşletmecinin konuşmaları-Müşteri röportajları
Haber-Kamera: Hüsnü Ümit AVCI-Rahmi MEYVECİ/SİVAS
Haber Kodu : 200306023
====================================
Mehmet Ali'yi Türkiye'nin ilk yüz naklini yapan ekip ameliyat edecek İZMİR'de, 6 aylıkken evlerinde çıkan yangında başının bir bölümü yanan, olay sonrasında konuşma yeteneğini kaybedip, yürüme güçlüğü çeken Mehmet Ali Durak (29), Türkiye'nin ilk yüz naklini gerçekleştiren Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan ve ekibi tarafından ameliyat edilecek.
Ödemiş'te, 28 yıl önce, süt almak için markete giden Emine Durak'ın evinde, bilinmeyen nedenle yangın çıktı. Yangın sırasında evde olan 6 aylık Mehmet Ali Durak, alevlerin arasında kaldı. Emine Durak alevleri görüp evine koşarak bebeğini kurtardı. Başında ve vücudunda yanıklar oluşan Mehmet Ali Durak, 47 günlük yoğun bakım sürecinin ardından, Ege Üniversitesi Hastanesi'nde yaklaşık 1 yıl tedavi gördü. Tedavisinin ardından taburcu edilen Mehmet Ali'ye farklı zamanlarda Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi'nde estetik ameliyatlar yapıldı ancak istenilen başarı elde edilemedi. Anne Emine Durak, daha önce DHA'ya yaptığı açıklamada, "Bana bir şey olursa Mehmet Ali'yi evlerine alan olmaz. Çünkü çocuklar ondan korkuyor. Onun tedavi edilmesini istiyorum. Kendi kendine bakabilsin istiyorum, böylece gözüm arkada gitmem. Belki bir nasibi çıkar, evlendiririz" ifadelerini kullandı.
Geçen yıl aralık ayında ise Sağlık Bakanlığı'nın desteğiyle Mehmet Ali'ye Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi'nde tetkikler yapıldı. Hastanenin ameliyatı riskli bulduğunu belirten Mehmet Ali'nin ablası Sultan Durak, birkaç cerrahın kardeşinin durumuna baktığını ve yapılabilecek ameliyatın yapıldığını aktardıklarını söyledi. Beyin ameliyatı konusunda ise riskli bir ameliyat olduğu ve ölümle sonuçlanması muhtemel olduğu doktorlar tarafından kendisine söylenen Durak, Mehmet Ali'nin bu şekilde yaşamaya mahkum olmasını istemediklerini ve onu ameliyat edebilecek doktorları aradıkları konusunda çağrıda bulundu.
AMELİYATI YAPACAK DOKTOR BULUNDUMehmet Ali, Ocak ayında Antalya'ya giderek, Türkiye'deki ilk yüz nakli ameliyatını gerçekleştiren Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan ve Prof. Dr. Özlenen Özkan tarafından muayene edildi. Doktorlar, aileye müjdeli haberi vererek, Mehmet Ali'nin 14 Mart'ta hastaneye yatabileceğini ve ameliyatın gerçekleşeceğini söyledi. Aileyle sürekli iletişimde olan Ahbap Derneği ise ulaşım masraflarını karşılayacağını bildirdi.
'BİZ HEP BUGÜNÜ BEKLİYORDUK'Anne Emine Durak, Mehmet Ali'nin o günü heyecanla beklediğini anlatarak, "Onu burada da birçok hastaneye götürdük, tedavi ettirdik. Ama yeterli sonucu elde edemedik. Doktor Ömer Bey, oğlumun önce kafatasında, ardından yüzünde ameliyatlar yapacağını söyledi. Biz hep bugünü bekliyorduk. En büyük hayalim onun konuşabilmesi, bana bir şeyler söyleyebilmesi. Umarım ameliyat güzel geçer. Onun eğitim almasını çok istiyorum. Destek olan herkese çok teşekkür ederiz" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Mehmet Ali'den detay görüntülerAnonsAnnesi ve Mehmet Ali'den görüntülerAnne Emine Durak ile röportaj
Haber: Melis KARAKUZULU - Kamera: Tekin GÜRBULAK/İZMİR,
Haber Kodu : 200306036
======================================
Cezaevindeki hükümlünün, eşiyle yaptığı iğrenç plana 70 yıl hapis cezası AYDIN'da, T.A.'ya (26) cinsel istismarda bulunduğu, olay anını kaydederek bu görüntülerle şantaj yaptığı iddiasıyla yargılandığı davada 28 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılan M.T.'nin, intikam almak için eşi F.T. ile yaptığı kan dondurucu plan ortaya çıktı. F.T., 10 yaşındaki kızı E.T.'ye bir cisimle cinsel istismarda bulunup suçu T.A.'nın babası ve kardeşinin üzerine attı. M.T. ve F.T.'nin büyük kızının ihbarıyla gerçeğin ortaya çıkması sonucu açılan davada karar çıktı. Sanıklardan M.T. 38 yıl 9 ay, eşi F.T. ise 31 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı.
Olay, 2016 yılının Şubat ayında, İncirliova'nın Yazıdere Mahallesi'nde meydana geldi. T.A. ve M.A., M.T.'nin çiftlik evine gitti. 3 erkek, alkol almaya başladı. Bir süre sonra M.T. ve M.A., T.A.'ya cinsel istismarda bulundu ve olayı cep telefonu kamerasıyla görüntüledi. M.T. ve M.A. bu görüntülerle T.A.'yı tehdit ederek, cinsel istismarı sürdürdü. Yaklaşık 1 hafta sonra cinsel istismara ve tacize dayanamayan T.A., jandarmaya gidip, şikayetçi oldu. M.A. ve M.T. jandarma ekiplerince gözaltına alındı. Savcılıktaki ifadelerinin ardından serbest bırakılan 2 şüpheli hakkında Aydın 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde 'kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma', 'cinsel istismar' ve 'şantaj' suçlarından 30'ar yıl hapis istemiyle dava açıldı. Yargılama sırasında, görüntülerde yapılan incelemelerde, cinsel istismarda bulunan kişinin M.A. olduğunun tespit edilmesinin ardından, duruşma savcısı 2 sanığın tutuklanmasını istedi. Mahkeme ise 2 sanık hakkında beraat kararı verdi.
Mağdur T.A.'nın avukatı Tuğçe Torun, kararı istinaf mahkemesinde temyiz etti. Dosyayı inceleyen İzmir Bölge Adliye Mahkemesi, beraat kararını bozdu. Aydın 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi, yeniden yaptığı yargılamanın ilk duruşmasında sanıkları tutukladı. 25 Mayıs 2018 günü görülen 2'nci duruşmada da tutuklu sanıklar M.T. ve M.A., 28'er yıl 9'ar ay hapis cezasına çarptırıldı.
KÜÇÜK KIZA CİNSEL İSTİSMAR İDDİASI Olaydan bir süre sonra M.T.'nin eşi F.T., jandarmaya gidip, T.A.'nın babası M.A. ve erkek kardeşi H.A.'nın, 10 yaşındaki kızı E.T.'ye cinsel istismarda bulunduğunu söyleyerek, şikayetçi oldu. F.T.'nin şikayeti üzerine M.A. ve H.A. gözaltına alındı. Baba ve oğlu, sevk edildiği adliyede çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı ve 5 ay cezaevinde kaldı. Yargılamada, avukat Tuğçe Torun, cinsel istismar olayının yaşandığı öne sürülen gün ve saatte, M.A. ile H.A.'nın farklı yerde olduklarını, kamera kayıtlarıyla kanıtladı.
BÜYÜK KIZLARI İHBAR ETTİBu sırada M.T. ve F.T. çiftinin büyük kızı F.S.T., jandarmaya giderek, cinsel istismarı anne ve babasının planladığını ihbar etti ve M.A. ve H.A.'nın suçsuz olduğunu söyledi. İhbar üzerine savcılık soruşturma başlattı. Yapılan çalışma sonucu anne F.T., ona yardım ettiği iddia edilen yenge H.A. ve İlçe Jandarma Komutanlığı'nda görev yapan Uzman Çavuş F.B. gözaltına alındı.'Cinsel istismar' suçlamasıyla 5 ay cezaevinde kalan M.A. ve oğlu H.A. ise davaya takipsizlik kararı verilmesiyle tahliye edildi.
CEZAEVİNDEN MEKTUPLAŞARAK PLANLAMIŞLAR Bu sırada yapılan araştırmalar ve alınan ifadeler sonucu, F.T.'nin cezaevinde olan eşi M.T. ile mektuplaşarak bu planı yaptığı ortaya çıktı. F.T.'nin bir cisimle öz kızı E.T.'ye cinsel istismarda bulunduğu ve ardından jandarmaya gidip, M.A. ve H.A.'yı şikayet ettiği ortaya çıktı. F.T. de çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Cumhuriyet Başsavcılığı, cezaevindeki M.T., eşi F.T., yenge H.A. ve Uzman Çavuş F.B. hakkında, 'cinsel istismara azmettirme', 'iftira ile bir kişinin gözaltına alınmasına ya da tutuklanmasına neden olma', 'nitelikli cinsel istismar', 'rüşvet almak ve vermek', 'nitelikli cinsel istismara yardım etmek' suçlarından dava açtı.
'ONLAR BANA İFTİRA ATTI DİYE BEN DE ATTIM, HERKESİ ÖLDÜRECEĞİM'Davanın karar duruşması, Aydın 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmaya tutuklu sanıklar M.T. ve F.T., tutuksuz sanıklar H.A. ve F.B. ile tarafların avukatları katıldı. Son sözü sorulan sanıklardan M.T. şunları söyledi: "Katılanların haksız iftirası üzerine 23 ay 17 gündür hapis cezaevindeyim, ben kendi çocuğuma cinsel istismarda bulunmadım. Onlar bana iftira attıkları için ben de onlara iftira atmak istedim. 10 dönüm yer sattım, 500 bin TL para aldım. Ben aynı silahla katılanları da öldüreceğim, duruşma gününe kadar doğruları söylesinler diye bunu yapacağım" dedi.Mahkeme heyeti, M.T.'yi 'cinsel istismar' suçundan 27 yıl, 'iftira' suçundan 3 yıl 9 ay, 'hürriyetlerinden alıkoyma' suçundan 8 yıl olmak üzere toplamda 38 yıl 9 ay, eşi F.T.'yi 'cinsel istismar' suçundan 22 yıl 6 ay, 'iftira' suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün, 'hürriyetlerinden alıkoymak' suçundan 6 yıl 3 ay olmak üzere 31 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasına çarptırdı. M.T. ile F.T çiftine toplamda 70 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası verildi.
AVUKAT TORUN: TOPLUMSAL DUYARLILIK ARTMALISanıklar H.A. ve F.B. ise 'kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma' ve 'cinsel istismar' suçlarından beraat etti. Avukat Tuğçe Torun, bu karar hakkında istinaf mahkemesine itirazda bulunacaklarını söyledi.Duruşma sonrasında avukat Tuğçe Torun ise cezaevinden söz konusu iletişimin sağlanarak planın yapılmasının ve olay sonucunda genç bir kızın kendi öz ailesi tarafından istismara uğramasının tüm toplumun sorumluluğunda olduğunun altını çizerek bu tarz olayların tekrarlanmaması için toplumsal duyarlılığının artması gerektiğini ifade etti.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Avukat Tuğçe Torun açıklamaArşiv -03-11-2019
Haber: Hande NAYMAN/ İZMİR,
Haber Kodu : 200306050
Haber Kodu : 200306051
===================================
Kuru üzüm ihracatı yüzleri güldürüyor TÜRKİYE'nin 2018 yılında 446 milyon 649 bin dolar olan çekirdeksiz kuru üzüm ihracatı, 2019 yılında, 516 milyon 200 bin dolara yükseldi. Manisa Ticaret Borsası Başkanı Sadık Özkasap, ulaşılan ihracat rakamının yeni bir rekor olarak tarihe geçtiğini söyledi.
Türkiye, çekirdeksiz kuru üzümde ihracat sezonunun başladığı 1 Eylül 2018'den sezonun sona erdiği 31 Ağustos 2019'a kadar olan bir yıllık dönemde 99 ülkeye 516 milyon 200 bin dolar değerinde 252 bin ton kuru üzüm ihraç etti. Bu sezonki ihracat değeri, bir önceki sezona kıyasla yüzde 14 artış gösterdi. Söz konusu dönemde en fazla üzüm ihracatı 141,8 milyon dolarla İngiltere'ye yapıldı. İngiltere'yi 58,6 milyon dolarla Almanya ve 52 milyon dolarla Hollanda izledi. Avrupa Birliği'nden 26 ülke, Türkiye'nin kuru üzüm ihracatının yüzde 77'sini karşıladı. 26 AB ülkesine 399.8 milyon dolarlık satış yapıldı. Bu rakam bir önceki yılın aynı döneminde 446 milyon 649 bin dolar olarak gerçekleşmişti.
'BU RAKAMLAR YENİ BİR REKOR OLARAK TARİHE GEÇTİ'Üzümde kaliteli ürünler elde etmek için Manisa çiftçisinin canla başla çalıştığını ifade eden Manisa Ticaret Borsası Başkanı Sadık Özkasap, "Manisa üretmesini seven bir ilimizdir. Üreticimizin, tüccarımızın, ihracatçılarımızın, üzüm işletmelerimizin el birliği ile büyük emek sarf ederek yapmış oldukları bu çalışmalar takdire şayandır. Üreticimizin bu üzümü en kalitelisi olması için vermiş olduğu alın teri, mücadele tüccarımızın, ihracatçılarımızın, işletmelerimizin dünyanın her tarafında açmış olduğu stantlarla, Türkiye üzümünü dünyaya tanıtmak ve bu üzümü daha büyük bir pazara sahip olmak için elinden gelen çalışmaları yapıyor. 1 Eylül 2018'den sezonun sona erdiği 31 Ağustos 2019'a kadar yapılan kuru üzüm ihracatı 252 bin ton olarak gerçekleşti. Bunun karşılığında da 516 milyon dolar gibi bir döviz girdisi sağladık. Ülkemizin ara mal ithalatı olmadan direk ihracata yönelik yaptığı bu çalışmada ülkemizin cari açığına çok büyük katkı yapmaktadır. Ulaşılan bu ihracat rakamının yeni bir rekor olarak tarihe geçti" dedi.
'ÜZÜMÜMÜZ EN FAZLA AVRUPA ÜLKELERİNDE TÜKETİLİYOR'Üzümün daha değerli ve daha iyi yerler de olması için Ticaret Borsası olarak canla başla çalıştıklarını anlatan Özkasap, "Üzümümüzü en fazla ihraç yaptığımız ülkelere baktığımız zaman İngiltere, Almanya, Hollanda, İtalya ve Fransa'ya, yani ağırlıklı olarak üzümümüz Avrupa ülkelerinde tüketimi daha fazla oluyor. Manisa denilince akla üzümümüz geliyor. Aşağı yukarı Türkiye'nin kuru üzüm üretiminin yüzde 90'ı Manisa'da gerçekleşiyor. Bu coğrafi işareti almamızın en büyük sebeplerinden biri. Ürettiğimiz ürünün yüzde 85'ini Manisa'da modern üzüm işletmeleri tarafından yurt dışına ihraç ediliyor. Biz bu arkadaşlarımızı hakikaten tebrik ediyoruz. Bu kolay bir şey değil. Bugün Türkiye'de kuru üzüm tüketimimize baktığımız zaman kişi başı 250 gram civarında. Avrupa'da ise bu rakamlar kişi başı 1 kilo 700 gram" diye konuştu.
Özkasap, sezonun açıldığı 1 Eylül 2019'dan bu yana ise yapılan kuru üzüm ihracatının ise 120 bin ton olarak gerçekleştiğini ve 239 milyon dolar döviz girdisi sağlandığını kaydetti.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -Manisa Ticaret Borsası Başkanı Sadık Özkasap ile röp.-Üzüm bağlarından görüntü-Üzüm bağlarından drone görüntüsü -DHA muhabiri Cemil Seval'in anonsu-Genel ve detay görüntüler
Haber-Kamera: Cemil SEVAL/ MANİSA,
Haber Kodu : 200306054
===============================
Meclisler, Patara'da toplanıyor
TURİZMDE 2020 yılının teması olarak seçilen Patara Antik Kenti'nde bulunan dünyanın ilk demokratik meclis binası, başta TBMM olmak üzere, Antalya Büyükşehir Belediyesi, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO), Antalya Ticaret Borsası (ATB), Kaş Belediyesi gibi birçok kurum ve sivil toplum örgütünün meclis toplantılarına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2020'nin turizmde 'Patara Yılı' ilan edilmesi ile Antalya'nın Kaş ilçesindeki Patara Antik Kenti, bu yıl hem restorasyon ve kazılar hem de kültürel ve sanatsal etkinliklerin yanı sıra, dünyanın ilk meclis binasıyla da birçok kamu kurum ve kuruluşunun meclis toplantılarına ev sahipliği yapacak.
TBMM tarafından 2012 yılında çatısı hariç restorasyonu tamamlanan 42.80 x 32.60 metre ölçüleriyle antik Anadolu'nun en büyüklerinden biri ve Likya Birliği'nin demokratik yönetim modelinin merkezi olan meclis binasının M.Ö. 2'nci yüzyılda Likya Birliği'nin de kurulmasıyla inşa edildiği düşünülüyor. 20 sıralı caveası (antik dönem tiyatrolarında oturulan bölümler) ile yaklaşık 1400 kişilik kapasiteye sahip meclis binasında, bu yıl 100'üncü yıl dönümü de olan TBMM'nin de bir toplantısının yapılması planlanıyor.
YÖNETİM BİÇİMİ DÜNYANIN EN MÜKEMMELİÜnlü düşünür Montesquieu'nün 'Yasaların Ruhu' adlı kitabında yönetim biçimini demokrasi bağlamında 'Antik Dünyanın En Mükemmeli' olarak övdüğü, hatta ABD anayasasının da kaynağını oluşturduğu belirtilen Likya Birliği'nin meclis binasında ilk toplantı kararını ATSO aldı. Patara meclis binasında Antalya Büyükşehir Belediyesi haziran, Kaş Belediyesi de nisan, mayıs ya da haziran ayı meclisini yapacak. TBMM'nin de bir oturumunu yaz aylarında Patara'da gerçekleştirmesine yönelik hazırlıklar başladı.
MİLLETVEKİLLERİ TBMM BAŞKANLIĞI'NA BAŞVURDUTBMM'nin Patara'da toplanması için Meclis Başkanlığı'na Antalya milletvekilleri olarak talepte bulunduklarını belirten AK Parti Antalya Milletvekili Atay Uslu, "İnşallah yaz aylarında bu konuda adımlar atılmasını bekliyoruz. Patara Yılı olması dolayısıyla o bölgede restorasyon, çevre düzenleme çalışmaları başta olmak üzere, tüm kültürel ve sanatsal etkinlikler de Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Antalya Valiliği'nce planlanıyor. Hem turizm potansiyelinin tanıtımı hem potansiyelin ayağa kaldırılması için tüm kamu kurumları da ciddi bir seferberlik içinde" dedi.
BİLİNİRLİĞİ ARTTIPatara'da neler yapılacağı konusunda bakanlık ve valiliğin gerekli açıklamaları yapacağını belirten Uslu, "Sayın Cumhurbaşkanımızın Patara ismini zikretmesiyle birlikte bilinirliği de çok yüksek noktalara ulaştı. Patara hak ettiği marka değerine kavuşacak. Batı Akdeniz ve Tekeli yöresi de turizmde hak ettiği payı alacak. Patara Antik Kenti'ndeki deniz feneri, tiyatro, Abdülhamit Han döneminde yaptırılan telsiz-telgraf istasyonu gibi birçok yapı ayağa kaldırılacak ve müze de yapılacak. Ayrıca birçok kültürel ve sanatsal etkinliğe ev sahipliği yapacak" diye konuştu.
BÜYÜKŞEHİR MECLİSİ HAZİRAN'DAPatara'nın dünyanın ilk demokratik meclisine ev sahipliği yapan Likya medeniyetinin başkenti olduğunu belirten Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı CHP'li Muhittin Böcek, "12 kilometrelik plajı, eşsiz güzellikleri ve binlerce yıllık tarihiyle önemli bir mirastır. Türkiye'nin turizm yılı temasının Patara Antik Kenti olması nedeniyle Antalya Büyükşehir Belediye meclisimizi haziran ayında Patara'da toplayacağız" dedi.
CUMHURBAŞKANINA TEŞEKKÜRPatara'nın tarihi ve kültürel değerlerini ön plana çıkarmak ve dünya gündeminde bu değerlere dikkat çekmek için ellerinden geleni yapacaklarını da söyleyen Böcek, "Tüm kurum ve kuruluşlarımızla ortak hareket ederek bu fırsatı çok iyi değerlendireceğiz. Patara yılının ilan edilmesinde emeği geçen başta sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere Kültür ve Turizm bakanımız, sayın valimiz, turizm sektör temsilcilerimiz ve katkı koyan herkese teşekkür ediyorum" diye konuştu.
ATSO MART YA DA NİSANDA TOPLANIYORCumhurbaşkanlığı'nca 2020'nin Patara Yılı ilan edilmesinin Antalya açısından çok önemli olduğunu belirten ATSO Başkanı Davut Çetin, ATSO'nun mart ya da nisan ayı meclis toplantısını Patara'da yapma kararı aldıklarını açıkladı. Çetin, bu meclis toplantısına sadece ATSO meclisinin değil, Antalya'daki tüm sanayici iş insanları dernekleri, meslek odaları, Kumluca Ticaret ve Sanayi Odası ile diğer iş insanları derneklerinin de davet edileceğini kaydetti.
BÜTÜN KURULUŞLARA ÇAĞRI YAPTIPatara'nın dünyanın ilk meclis binalarından birisine sahip ve tarihteki en iyi demokrasi örneği olarak gösterildiğini anlatan Çetin, bu yıl 100'üncü yılını kutlayan TBMM'nin de bir toplantısını Patara'da yapmasının çok önemli olduğunu açıkladı. Davut Çetin, Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyeleri, Ankara merkezli tüm kuruluşların da meclis toplantısı ve benzeri etkinlikler yapmasının da Patara'nın tanıtımına büyük katkı sağlayacağına işaret etti.
ODA VE BORSA MECLİSLERİTurizmde 2020'nin Patara Yılı ilan edilmesinin Antalya turizmi açısından önemli olduğunu belirten ATB Başkanı Ali Çandır, bu kararın hem tarihsel alan ve varlıklarımızın korunması hem de daha fazla tanıtılması için memnuniyet verici olduğu söyledi. Çandır, Antalya'daki tüm oda ve borsalar olarak önümüzdeki aylarda bir meclis toplantısını da dünyanın ilk meclis binası olarak da bilinen Patara'daki meclis binasında yapmayı hedeflediklerini açıkladı.
KAŞ BELEDİYE MECLİSİ DE TOPLANACAKPatara meclis binasında Kaş Belediyesi olarak bir meclis toplantısı yapılmasına yönelik hazırlıklara başladıklarını açıklayan Belediye Başkanı Mutlu Ulutaş, "Kaş'ın Patara ile birlikte bu sene yapacağı çok iş var. Önümüzdeki ay Turizm Haftası ve Uluslararası Likya Festivali etkinliklerinde Patara ön plana çıkartılacak. Belediye meclisimizin Patara'da toplanmasıyla ilgili de meclis binasını üstünün açık olması nedeniyle nisan, mayıs, haziran gibi, hava durumunun da müsait olduğu bir gün planlıyoruz. Belediye meclisimizi orada toplayacağız" dedi.
MURATPAŞA PATARA'DAN ESİNLENDİMuratpaşa Belediyesi ise Patara Yılı'na destek ve buradaki yönetim biçiminden esinlenerek, Türkiye'nin ilk dijital demokrasi uygulaması 'Komşu Meclisi'ni hayata geçirdi. Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal, dünyanın ilk demokratik meclis binasının yer aldığı Likya Birliği'nin başkenti Patara'nın, Antalya'nın yüzyılları aşan demokrasi deneyimine yepyeni bir pencere açtığını söyledi. Uysal, Türkiye'nin ilk dijital demokrasi uygulamasında, Muratpaşa'da ikamet edenlerin 13 yaş üstü herkesin kent yönetimine doğrudan katkı sunacağını kaydetti.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------------------------Patara Antik kentinden genel görüntüler-Drone ile havadan, meclis, yürüyüş yollarından genel -Turistlerden detay-Antik kentteki çalışmalardan görüntü-DHA Muhabiri Ahmet İstek'in meclis içinden anons-Meclis dışından detay-DHA Muhabiri Ahmet İstek'in anonsu-ATSO Meclis Başkanı Davut Çetin'in konuşması-ATSO meclis detay-Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek'in açıklaması-Büyükşehir Meclisin detay-TBMM meclis oturumundan detay (ARŞİVDEN KONULMASI RİCASIYLA)
Haber: Mehmet ÇINAR- Ahmet İSTEK - Kamera: Emrah GÜL/KAŞ, ANTALYA,
Haber Kodu : 200306024
========================================
8 aylık hamile Döndü Usta, sanayiden kopamıyor
ANTALYA'da, Akdeniz Sanayi Sitesi'nde oto tamirciliği yapan Döndü Aslan (33), otomobilin hem şanzımanını değiştiriyor, hem de aracın tüm arızasını tespit edebiliyor. Sanayinin aranan ustaları arasında yer alan Döndü Aslan, 8 aylık hamile olmasına rağmen işinin başından ayrılmıyor. Hamileliğinin kendisini zorlamadığını söyleyen Aslan, kadınların her durumda, her zorluğun üstesinden gelebileceğini vurguladı.
?Asıl mesleği denizcilik olan Döndü Aslan, 11 yıl yat kaptanı olarak çalıştı. Denizdeki düzensiz hayattan sıkılan Aslan, karada çalışmaya karar verdi ve bir firmada oto tamircisi olarak çalışan eşi Serdar Aslan'a (40) işlerinde yardımcı olmaya başladı. 12 bin kişinin çalıştığı Akdeniz Sanayi Sitesi'ne 3 yıl önce oto tamir dükkanı açan Döndü Aslan, eşi Serdar Aslan'la hem hayat, hem de iş arkadaşı oldu. Aslan, geçmişte denizcilikte öğrendiği makine bilgisini, dükkanında araçların bakımını yaparak tekrar uygulamaya başladı. İlk olarak araçların bakımını yaptıktan sonra şanzımanını da değiştirmeye başlayan Döndü Aslan, kendini geliştirerek artık tüm araçların arızalarını tespit eder hale geldi. Bu işi sadece erkeklerin değil, kadınların da yapabileceğini gösteren Aslan, 8 aylık hamile olmasına rağmen işlerinin başından ayrılmıyor. Doğuma sayılı günler kaldığını anlatan Döndü Aslan, doğacak oğluna 'Deniz Alp' ismini vereceğini, dükkana artık minik yeni bir çırak geleceğini söyledi.
'KADIN OLARAK HER ŞEYİN ÜSTESİNDEN GELEBİLİRİZ'İşe ilk başladığı sıralarda zorluklar yaşadığını anlatan Döndü Aslan, asla pes etmediğini, her zaman kendini geliştirdiğini anlattı. Aslan, "Çok çaba sarf edip, emek harcayıp iş konusunda kendimi geliştirdim. 8 aylık hamile olmama rağmen işime devam ediyorum. Hamileliğim işime bir sorun teşkil etmiyor. Zor şartlar altında çalışıyor olabiliriz, ama kadın olarak her zaman üstesinden gelebiliriz. Eşim iş yerinde bazen hamile olduğumu unutuyor ama akşam eve gittiğimizde hiçbir zaman yardımlarını esirgemiyor. Kadınların başaramayacağı hiçbir şey yoktur" dedi.
SANAYİNİN ARANAN USTASIAkdeniz Sanayi Sitesi'nde artık aranan usta olduğunu anlatan Döndü Aslan, "Araçların önce balatalarının bakımını yapmaya başlamıştım, sonrasında şanzıman indirmeye başladım. Şimdi de araçların arızalarını bile tespit edebiliyorum. Yolda kalan müşterilerin çoğu arızalarının neden kaynaklandığını öğrenmek için beni arıyor. Kendimi geliştirmiş durumdayım. İşe gelmediğim zamanlarda bile müşteriler 'Döndü Usta nerede?' diyerek beni soruyor" diye konuştu.
'EŞİMLE GURUR DUYUYORUM'Dükkanda eşiyle birlikte uyum içinde çalıştıklarını belirten Serdar Aslan, "Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır. Eşim hamile olmasına rağmen işlerine hala devam ediyor. Onunla gurur duyuyorum" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Sanayideki Döndü Aslan'ın esnafı selamlaması-Döndü ustanın selamlaşması-Anahtar takımından detay görüntüler-Döndü ustanın aracı tamir etmesi görüntüleri-Çalışmalardan detay görüntüler-Döndü Aslan'ın röportajı-Çalışma arkadaşlarıyla yemek yiyen Döndü Aslan'dan detay görüntüler-Döndü Aslan'ın ellerinden detaylar-DHA Muhabiri Aslı Duran'ın anonsu-Serdar Aslan'ın röportajı-Döndü Aslan ve eşinin çalışmalarından detay görüntüler
HABER: Aslı DURAN -KAMERA: Emrah GÜL/ANTALYA,
Haber Kodu : 200306027
=================================
Kesme çiçekte koronavirüs korkusu 8 MART Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Antalya'dan Avrupa ve Balkan ülkelerine, 80 milyon dal çiçek ihraç edilirken, üreticiler dünyayı saran koronavirüs nedeniyle satışlarının düşeceğinden endişeli olduklarını söyledi.
Turizm kenti Antalya, kesme çiçek sektörüyle hem iç piyasaya, hem de Avrupa ve Balkan ülkelerine çiçek gönderip ülke ekonomisine katkı sağlıyor. Dünyanın çiçek merkezi olarak kabul edilen Hollanda'ya dahi çiçek ihraç eden Antalya, Avrupa ve Balkan ülkelerinin yanı sıra Türki Cumhuriyetler'in de çiçek tedarikçisi olmayı sürdürüyor. 2020 yılı için 14 Şubat Sevgililer Günü'nde, 60 milyon dal çiçekle ülke ekonomisine 6.5 milyon dolarlık döviz kazandıran çiçekçilerin 'ikinci bayram' olarak nitelendirdikleri 8 Mart Dünya Kadınlar Günü hazırlıkları da tamamlandı. Kadınlar Günü için 80 milyon dal çiçek ihraç edildi. Bu ihracatın girdisi de 10 milyon dolar oldu.
Kesme çiçek sektöründe çalışanların tek endişesi ise koronavirüs. İhracatlar iyi gitse de salgının yayıldığı ülkelerde sokağa çıkmayan insanlar, çiçek de almıyor bu da satışları büyük oranda etkiliyor. Çiçekçiler, koronavirüsün kısa süre içinde satışları etkileyeceğini belirtiyor.
'KORONAVİRÜS NEDENİYLE SOKAĞA ÇIKMAYANLAR, ÇİÇEK ALAMAYACAK'Antalya'dan başta Hollanda olmak üzere 30'a yakın ülkeye çiçek gönderdiklerini ve sektör olarak şu anda iyi bir durumda olduklarını ifade eden Süs Bitkileri İhracatçıları Derneği Başkanı Harun Yeter, tek endişelerinin koronavirüs olduğunu söyledi. Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve neredeyse tüm dünyaya yayılan koronavirüs nedeniyle Avrupa'da insanların sokağa çıkamadığını ve bu nedenle çiçek satışında büyük bir düşüş olacağını da tahmin ettiklerini kaydeden Başkan Yeter, "Hollanda, İngiltere, Almanya, Romanya, Ukrayna ve Türki Cumhuriyetler'e çiçek gönderdik. Sevkiyatlar bitti. Birkaç gün sonra kutlanacak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için 80 milyon dal çiçek 10 milyon dolar döviz girdisi oldu. Çiçeklerimiz sokaklarda, AVM'lerde satılıyor. Önümüzdeki günler bizi biraz korkutuyor. Gitgide yayılan virüs nedeniyle 'Acaba yarın hangi Avrupa ülkesinde bu virüsle karşılaşılacak' diyoruz. İnsanlar koronavirüs nedeniyle sokağa çıkamayınca çiçek alamayacaklar. Bu bizim satışlarımızı ve sonradan gelecek ek siparişleri etkiler" diye konuştu.
KADINLAR GÜNÜNDE LİSTE BAŞI KARANFİLHer önemli günde olduğu gibi kadınlar gününde de en çok sevginin ve aşkın rengi olan kırmızının tercih edildiğini anlatan Başkan Yeter, karanfilin yine liste başı olduğunu söyledi. Yüzde 80 karanfil gönderdiklerini geri kalan çiçek türlerinin ise yüzde 20'lik dilimi oluşturduğunu ifade eden Yeter, rananculus ve dianthus barbatus çiçekleri, gerbera, solidego ve diğer çiçek türlerinin Avrupalı kadınlara ulaştırıldığını söyledi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------Karanfillerin görüntüsü ( Arşiv )Çeşitli renkte çiçeklerden görüntü ( Arşiv )Serada karanfil görüntüsüKaranfil kesiminden görüntüRÖP: Harun YeterDHA Muhabiri Alparslan Çınar ANONSDetaylar
HABER: Alparslan ÇINAR -Mehmet KILIÇASLAN/ANTALYA, -
Haber Kodu : 200306028========================================
Koruyucu anne olabilmek için 61 yaşında okuma öğreniyor ANKARA'da, 4 çocuk ve 11 torun sahibi olan Satı Ergül (61), koruyucu aile olabilmek için gerekli olan 'okuma yazma belgesi' alabilmek amacıyla kursa yazıldı. Ergül, "Koruyucu aile başvuru şartlarında, okuma yazma bilme şartı olduğunu öğrendim. Okuma-yazma belgemi aldıktan sonra da tekrar koruyucu aile olabilmek için merkeze gidip, başvuruda bulunacağım. Hayalim bir kız çocuğuna koruyucu ailelik yapmak" dedi.
İlkokul eğitimini yarıda bırakan, 4 çocuk büyütüp, 11 torun sahibi olan Satı Ergül, öksüz ve yetim bir çocuğa sahip çıkarak, koruyucu aile olmaya karar verdi. Başvuruda bulunan Ergül, koruyucu aile olabilmek için okuma yazma bildiğine dair belge sahibi olması gerektiğini öğrendi. Ergül, bunun üzerine Karapürçek Kadınlar Eğitim ve Kültür Merkezi'ne giderek, okuma-yazma kursuna kayıt yaptırdı. Yaklaşık 1 yıldır eğitim alan Ergül, dönem sonunda okur-yazarlık belgesine kavuşacak.
'KALABALIK BİR AİLEDE BÜYÜDÜM'Kalabalık bir ailede büyüdüğünü söyleyen Ergül, 15 çocuğunun büyümesinin ardından kendisini yalnız hissettiğini ve koruyucu aile olup, öküz ve yetim bir çocuk büyütmek istediğini kaydetti. Ergül, "Koruyucu aile olmak için gerekli başvurularımı yaptım. Yetkililer okuma-yazma belgesinin yeterli olduğunu söylediler. Bunun nedeninin de koruyucu ailelik yapacağım çocuğa, eğitimde yardımcı olmam gerekiyormuş. Ben de Karapürçek Kadınlar Eğitim ve Kültür Merkezi'nde okuma-yazma eğitimi verildiğini öğrendim ve müracaatta bulundum. Eğitime bu sene itibarıyla başladım. Okuma-yazma belgemi aldıktan sonra da tekrar koruyucu aile olabilmek için merkeze gidip, başvuruda bulunacağım" dedi.
'HAYALİM BİR KIZ ÇOCUĞUNA KORUYUCU AİLELİK YAPABİLMEK'Okuryazarlık belgesini aldıktan sonra koruyucu aile merkezine gidip, tekrar başvuruda bulunacağını kaydeden Ergül, "Orada yapılacak mülakatlardan sonra aile ortamına bakacaklar ve uygun görülürse, koruyucu aile olabileceğim. Hayalim yaklaşık 5 yaşlarında sarışın ve renkli gözlü bir kız çocuğuna koruyucu ailelik yapmak istiyorum. İnşallah olur, temennim budur" dedi.Kurs eğitmeni Şule Nur Göçer de, "Koruyucu aile olmak istediğini ve bu yüzden okuma-yazma bildiğine dair belge almak istediğini dile getirdi. Kendisinin okuryazarlığı gayet iyi, biz de biraz daha ilerletmeye çalışıyoruz. Okulların açıldığı dönem burada da eğitimler başlıyor. 2'nci dönemin bitişinde önce sınava tabi tutacağız, daha sonra belgelerine kavuşacaklar" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Sınıftan görüntülerSatı anne röp. ve detaySınıf öğretmeni röp.Genel detay
Haber-Kamera: Gizem KARADAĞ - Haluk KARAASLAN/ ANKARA,
Haber Kodu : 200306043============================================
4 yıllık tedaviyle sahip oldukları kızları Buğlem'i kazada kaybettiler MERSİN'in Tarsus ilçesinde, Serkan Güngör (33) ve Aslıhan Güngör (28) çifti, 4 yıllık tedavi sonunda kucaklarına aldıkları 5 yaşındaki kızları Buğlem'i trafik kazasında kaybetti. Kızlarının mezarından ayrılamayan çift, sürücünün cezalandırılmasını istiyor.
Yeni Mahalle'de yaşayan Güngör çifti, 4 yıl boyunca çocuk özlemi çekti. Gördükleri tedavinin sonunda da Buğlem adını verdikleri kızlarını kucaklarına aldı. Tarsus Anaokulu'na giden Buğlem'i, 22 Şubat günü okuldan geldikten sonra annesi Aslıhan Güngör, anneannesine bıraktı. Ara sokakta oynayan Buğlem'e, Halit Çalışkan'ın (30) yönetimindeki otomobil çarptı. Sürücünün hastaneye götürdüğü küçük kız, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Gözlerinin için gibi baktıkları kızlarını kazada kaybeden aile, acı haberle yıkılırken, kazadan sonra gözaltına alınan sürücü Halit Çalışkan tutuklandı.
'BUĞLEM, BİZİM MUCİZE ÇOCUĞUMUZDU'Biricik kızlarının mezarı başından ayrılmayan acılı çift, sürücünün en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyor. Buğlem'in odasına giremeyen gözü yaşlı anne-baba, komşularının ve sevenlerinin desteğiyle ayakta durmaya çalışıyor.Anne Aslıhan Güngör, "Buğlem, bizim mucize çocuğumuzdu. Mucize şekilde hamile kaldım. Buğlem, evin tek çocuğuydu. Buğlem, Tarsus Anaokulu'na gidiyordu. O gün servisle geldi, bizim dükkanda indi. Normalde eşimle ben balıkçı dükkanında çalışıyoruz. Eve giderken bu sürücü, bizim sokaktan önce hızla geçti. 'Neden böyle hızlı gidiyor?' dedim. Buğlem korktu, 'anne kenara geç' dedi. Bir süre sonra kızımı anneme bıraktım. Sonra haber geldi, 'araba çarptı' dediler. O hızla geçen araç, tekrar dönerken kızıma çarpmış. Mersin Şehir Hastanesi'ne gittiğimizde ameliyata alındı. Çocuğumun bilinci yoktu, iki gün boyunca bekledik. Yavrumuz bize geri döner dedik, ama dönmedi. Bu kadar nasıl hızlı vurdu bilmiyorum, o sokakta hızlı gidemez, kendi çocukları da o sokakta oynuyordu, ceza almasını istiyorum" dedi.
'TÜRK ADALETİNE GÜVENİYORUM'Sürücü Halit Çalışkan'ın daha önce de kazaları olduğunu öne süren baba Serkan Güngör ise "Bundan önce de kazası olmuş. Bu bir kaza değil cinayet. Türk adaletine güveniyorum. Cezası neyse onu çeksin. Başka bir şey istemiyorum. Benim ciğerim yanıyor, tek kızım vardı, onu da aldı" diye konuştu.
DOĞUM GÜNÜNDE 'ATATÜRK' ŞİİRİ OKUMUŞ3 ay önce 5 yaşına giren Minik Buğlem'den geride kalan doğum günü görüntüleri yürekleri sızlattı. Buğlem'in, doğum gününde okuduğu Atatürk şiiri ise isleyenleri duygulandırdı.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------------------------Yaşadıkları evlerin önünde kurulan cenaze çadırı-Apartman avlusunda Kuran okunması-Anne ve babanın görüntüleri-Odasından görüntü-Mezar başında anne ve baba-Kızlarının mezarını sevmeleri-Bulen'in mezar ismi-Anne ve babası ile röportaj-Buğlem'in doğum gününü kutlarken
Haber-Kamera: Okan ÇALIŞKAN/ TARSUS(Mersin),
Haber Kodu : 200306045
==============================
Ruh sağlığı hastenesinde oda arkadaşı gözlerini oydu ADANA Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı Hastanesi'nde yatarak tedavi edilen Sultan Güner'in (57) 2 gözünü, aynı odada yatan kadın hasta parmaklarını sokarak oydu. 2 gözünü de kaybeden Güner'in ailesi hastane yönetiminden şikayetçi olurken, Adana Valiliği, başlattığı soruşturma kapsamında başhekim yardımcısının da aralarında olduğu 7 personeli açığa aldı.
Hatay'ın Payas ilçesinde yaşayan ve psikiyatrik sorunlar yaşayan 3 çocuk annesi Sultan Güner, 24 Şubat günü, ailesi tarafından Adana'ya getirilerek, Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı Hastanesi'nde muayene ettirildi. Doktorlar da Güner'in yatarak tedavi görmesine karar verdi.
Ancak Sultan Güner hastanedeki 6'ncı gününde, aynı odada yatan N.K. adlı kadın hastanın saldırısına uğradı. N.K., verilen ilaçlar nedeniyle uyku halinde olan Güner'in 2 gözünü, parmağıyla çıkardı. Güner'in çığlıkları üzerine odaya giren hastane personeli, N.K.'yı etkisiz hale getirdi. 2 gözünü de kaybeden Sultan Güner ise, Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürülerek, ameliyat edildi.
Annelerinin yaşadığı saldırıdan başka bir hastanın kendilerini telefon ile araması sonucu haberdar olduklarını ileri süren aile ise hemen Adana'ya gelerek, Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı Hastanesi yönetiminden şikayetçi oldu.
'ANNENİZİ KÖR EDİP, GÖTÜRDÜLER'Annesi Sultan Güner'in ruh sağlığında son 2 yıldır ağır sorunlar yaşadığını bu nedenle de sık sık Adana'ya geldiklerini anlatan Bünyamin Güner (38), "24 Şubat günü annemi hastaneye yatırıp, Payas'a döndük. Her gün hastaneyi arayıp durumu hakkında bilgi alıyorduk. Kız kardeşim 1 Mart günü hastaneyi aradığı ama anneme ulaşamadı. Sonra bir hasta kardeşime ulaşmış. 'Annenizi dövdüler, kör edip hastaneye götürdüler' demiş. Bunun üzerine Adana'ya geldik. Korkunç manzarayla karşılaştık. Annem ameliyat oldu. Doktorlar bir daha göremeyeceğini söylüyorö dedi.
'OLAYDA İHMAL VAR'Annesinin gözlerini kaybettiğinden haberi olmadığını, çok korktuğu için halen kendine gelemediğini kaydeden Güner, hastanenin kamera görüntülerini istediklerini ama başhekiminden olumsuz yanıt aldıklarını söyledi. Olayda tamamen ihmal olduğunu ifade eden Güner,
"Başka bir hasta geliyor annemin gözlerini parmaklarıyla oyuyor. Annem, ilaçların etkisinden tepki dahi verememiş. Bu bir vahşettir. Annem nasıl acı çekti o an tahmin dahi edemiyorum. Annemi nasıl koruyamadılar? Tedavi olması için getirdik, günler sonra iki gözü kör olmuş şekilde aldık. Sağlık Bakanlığı'na sesleniyorum; Ailecek yıkılmış durumdayız, sorumlular cezasını çeksin istiyoruz" diye konuştu.
7 PERSONEL AÇIĞA ALINDIAdana Valiliği de yaptığı yazılı açıklamayla olayla ilgili adli ve idari soruşturma başlatıldığını bildirdi. Açıklamada şöyle denildi: "Konu ile ilgili olarak olayın gerçekleştiği andan hemen sonra Valiliğimizce soruşturma başlatılmış olup, görevli 1 başhekim yardımcısı, 1 sağlık bakım hizmetlerinden sorumlu müdür, 1 destek ve kalite hizmetleri müdürü (güvenlik iş ve işlemlerinden sorumlu), 1 uzman doktor ve 3 hemşirenin soruşturmasının selameti açısından görevlerinden uzaklaştırılmasına karar verilmiştir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Gözleri oyulduğu iddia edilen Sultan Güner'in hastane odasında konuşması'Çok korkuyorum' demesiOğlu Bünyamin Güner ile röp.Eşi Mehmet Güner ile röp.Baba ve oğlundan detayAdana Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı Hastanesi girişi ve tabelasıSultan Güner'in hastane odasında gözleri bantlı görüntüleriSultan Güner'in fotoğrafı
Haber: Can ÇELİK-Kamera: Anıl ATAR/ADANA,
Haber Kodu : 200306035
================================
Yerli elektronik kelepçeyle 20 milyon liralık ithalat gideri ortadan kalkacak
SAVUNMA Teknolojileri Mühendislik ve Ticaret A.Ş.'nin (STM) yerli ve milli imkanlarla geliştirdiği elektronik kelepçeler, 1 Ocak 2021 tarihinden itibaren kullanılmaya başlanacak. STM Genel Müdürü Murat İkinci, yerli üretimle 20 milyon liralık ithalat giderinin ortadan kalkacağını belirterek, "Ağustos ayının sonu itibarı ile ürünlerimiz ortaya çıkacak ve 2021 Ocak ayından itibaren 3 bine yakın ürün hizmete girecek" dedi.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve STM arasında imzalanan protokolle, sanık veya hükümlülerin izlenmesi amacıyla kullanılan Elektronik İzleme Sistemi'nin yerli ve milli teknolojiyle geliştirilmesi için çalışma başlatıldı. Geliştirilen bu teknolojinin Adalet Bakanlığı tarafından kullanılacağını belirten STM Genel Müdürü Murat İkinci, sistemin tamamen milli teknolojilerle geliştirilmesi yönünde çalıştıklarını söyledi. İkinci ayrıca yerli ve milli elektronik kelepçelerin kullanıma başlamasıyla 20 milyon liralık bir ithalat giderinin ortadan kalkacağını ifade etti.
'İLK ÜRÜN 1 OCAK 2021'DE PİYASADA OLACAK'STM'nin siber güvenlik altyapısı ve akıllı kimlik kartları konusunda en büyük alt yapıya sahip olduğunu ve bu tarz projelerde kullanılan teknolojilerin benzer olduğunu vurgulayan İkinci, bu projede birçok firma ile ortak çalıştıklarını kaydetti. İkinci, "Türkiye'nin tüm ekosistemini bir araya getirecek, yerli imkanlarla ortaya çıkaracak yüzde 100 güvenlikli bir sistemi ortaya çıkarmayı planlıyoruz. Şu anda üretimlerimiz devam ediyor. Prototiplerin çalışmaları devam ediyor. İlk prototiplerin testlerini ağustos ayı içinde yapacağız. Ağustos ayının sonu itibari ile de ürünlerimiz ortaya çıkmış olacak. Sahada ilk ürünün kullanılması 1 Ocak 2021 tarihinde. O tarihten itibaren mevcutta kullanılan bütün yabancı ürünleri yerli ürünlerimizle yer değiştireceğiz" dedi.
'OCAK AYINDA 3 BİN ÜRÜN HİZMETE GİRECEK'Dünyada çok az sayıda şirketin bu alanda hizmet sağladığını ve Türkiye'nin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra ihracat potansiyelinin de değerlendirileceğini belirten İkinci, "STM'nin kuruluş amacı Türkiye'nin yurt dışına bağımlı olduğu teknolojileri yerli olarak ortaya çıkarmak. Eğer başarılı bir uygulama hayata geçirirsek uluslararası anlamda da çok büyük bir ihracat potansiyelinin önünü açacağımızı düşünüyoruz. Ocak ayı itibari ile 3 bine yakın ilk ürün hizmete girecek. Adalet Bakanlığı mevcut sözleşme uyarınca bu rakamı 4 bin 500'e kadar çıkarabilecek. Ancak sayı sınırı yok. İhtiyaç doğrultusunda üretim arttırılabilecek" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------STM Genel Müdürü İkinci ile röp.İkinci'den detay Genel detaylar Haber-Kamera: Selen YALAZ - Harun ÖZALP/ ANKARA,
Haber Kodu : 200306046
==============================
İdlibli Ali Bekir, 6 kardeşine topladığı plastik atıklarla bakıyor SURİYE'de uzun bir zamandan beri Esad rejiminin havadan ve karadan bombaladığı, dün gece ise ateşkesin ilan edildiği İdlib kentinde, 6 kardeşine güç koşullarda bakmaya çalışan Muhammed Ali Bekir (24), çöpten topladığı plastik atıkları marketlere satıyor. Ali Bekir, çöplükte kendisi gibi plastik atık toplayan 3 kişinin hastalanarak öldüğünü söyledi.
Esad yönetiminin uzun bir zamandan beri havadan ve karadan bombaladığı, dün akşam Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile gerçekleştirdiği zirvenin ardından ateşkesin ilan edildiği İdlib'de halk, zor koşullar altında yaşamını sürdürüyor. Evine ekmek götürmekte güçlük çeken ve daha önce bir işletmede ulaştırma görevlisi olarak çalışan Muhammed Ali Bekir, işe yarar materyalleri toplayarak ailesinin geçimini sağlamaya çalışıyor. Annesi, babası ve 6 kardeşine bakan Ali Bekir, çöplerin arasından bulup çıkarttığı plastikleri marketlere vererek karşılığında ekmek alıyor. Kendisi gibi çöpte plastik toplayan 3 kişinin hastalanarak öldüğünü söyleyen Ali Bekir, eve ekmek götürmek için bu işi yapma mecburiyetinde olduğunu söyledi. Muhammed Ali Bekir, şunları söyledi:
"Çöplerden plastik atıkları topluyorum. Topladığım plastikleri marketlere ekmek karşılığında veriyorum. Burada iş olmadığı için aç kalmamak ve eve ekmek götürmek için bunu mecburen yapıyorum. Çöpte bunları toplarken sürekli hasta oluyorum. Burada benim gibi çöp toplayan çocuklardan 3'ü, çöplerden dolayı hastalanarak öldü. Hastalık ve ölüm riski olmasına rağmen mecburen bunu yapmak zorundayım. Çünkü başka bir iş kapısı yok şu an.ö
'BURADA SAVAŞ VAR, İŞ YOK'Muhammed Ali Bekir gibi çöplerden ekmeğini kazanmaya çalışan onlarca kişi daha var. Bunlardan Yasin Samir Amke (19) de ailesine ekmek götürmek için bunu yapmaya mecbur olduğunu ifade etti. "Her gün buraya gelip çöpten işe yarar eşya bulmaya çalışıyorum" diyen Amke, "Daha çok plastik toplayıp marketlere veriyorum. Burada savaş var, iş yok. Bunu yapmak zorundayım. Aileme ekmek götürmek için mecburum" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ------------------------------İdlib atık merkeziMuhabir Mehmet Mucahit Ceylan'ın anonsu Dökülmesi için gelen atıklarAtıklarda plastik materyal toplayanlarMuhammed Ali Bekir'in röportajıYasin Samir Amke'nin röportajı
Genel ve detay görüntüler
Haber: Mehmet Mucahit CEYLAN - Kamera: Mustafa KANLI/İDLİB (SURİYE),
Haber Kodu : 200306037
Son Dakika › Güncel › DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ -TEKRAR - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?