Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, şike davasında mahkeme heyetine savunmasını vermeye devam ediyor.
Kulübün internet sitesinden yayınlanan savunma metninde Aziz Yıldırım, hayatının büyük bir bölümünü Fenerbahçe'ye hizmet etmekle geçirdiğini anlatarak şöyle devam etti:
"1990'da 38 yaşında kulübün futbol şube sorumlusu olarak Metin Aşık Başkanlığındaki Yönetim Kurulu'na seçildiğimden bu yana hep Fenerbahçe Spor Kulübü'ne katkıda bulunmaya çalıştım. Çeşitli spor kollarının gelişmesi için varımı yoğumu kulüp yararına, kulübün ilerlemesi için, gençlerin daha ileriye gidebilmesini sağlama amacıyla kulübe feda ettim. 1998 yılında Sayın Vefa Küçük'e karşı başkanlığı bir oy farkla kazandıktan sonra bugüne kadar hep bu şanlı ve şerefli Kulübün Başkanlığını yürüttüm.
Başkanlığımdan önce Fenerbahçe kongrelerinde gruplar ortaya çıkar ve bunlar Fenerbahçe Futbol Takımının ve diğer takımların karşılaşmalarını alabildiğine eleştirirlerdi. 90'lı yılların sonlarına doğru Fenerbahçe Kulübü hep grup tartışmaları, grupların içinden yükselmiş kişilerin çeşitli amaçları doğrultusunda kulübü yanlış yönlere ya da kendi kişisel görüşleri doğrultusuna çekme mücadeleleri içinde geçmişti. Her Kongrede farklı farklı gruplar ortaya çıkar ve bunların mücadeleleri Kongreden sonra
da devam ederdi. İlk defa benim başkanlığım zamanında bu kişisel çekişmeler, grup mücadeleleri sona ermiş ve Fenerbahçe iç barışa kavuşmuştur. (Bkz. Gürdoğan Yurtsever, Fenerbahçe Değişim ve Dönüşüm, İstanbul, 2011, sh.29-33 - EK-2) Fenerbahçe Başkanlığım sırasında huzurunuzda tek tek sayamayacağım pek çok başarılara ve kalıcı teşebbüslere imza attığım gibi kulübün gelişmesi için pek çok etkinlikleri gerçekleştirdim. 25 bin kişilik Fenerbahçe Stadı'nın 50 bin kişi alan bir stadyum haline gelmesi, Kadıköy
Ataşehir'de 15 bin kişilik Fenerbahçe Ülker Spor Salonu'nun yapılması, İstanbul - Ankara arasında Düzce'de Topuk Yaylası tesislerinin inşası, Kadıköy Kurbağalı Dereağzı'nda basketbol, voleybol ve su sporları tesislerinin gerçekleştirilmesi, Samandıra'da futbol antrenman sahalarının yapılması, Fenerbahçe Burnu'nda sosyal tesislerle birlikte denizcilik sporlarının yapıldığı yüzme havuzları ve yelkencilik tesislerinin inşa edilmesi, bu yirmi yıl içerisinde gerçekleştirilen spor alanları olmuştur. Bu alanların
ve spor yapılarının hiç birinde adım yoktur. Hiçbir spor tesisine adımı koydurmadım. Buna karşılık stadyuma Şükrü Saraçoğlu, sosyal tesislere Faruk Ilgaz, Samandıra tesislerine Can Bartu, Dereağzı tesislerine Lefter Küçükandonyanis adlarını Ben, arkadaşlarım ve Yüksek Divan Kurulu üyeleri birlikte karar verdik. Bütün bu tesislerde yetenekli Türk gençlerinin fiziki ve ruhi yönden gelişmelerini sağlamak için her zaman, her şekilde sportif faaliyetlerde bulunmalarını, antrenman yapmalarını, Başkanlığım
altındaki yönetim sağladı. Ayrıca tüm bu tesisleri son derece modern, gelişmiş, teknik alet ve edevat ile Biz donattık. Bu nedenledir ki, Fenerbahçe Stadyumu'nda Türkiye'de uluslararası bir organizasyonun finali gerçekleştirilmiş ve UEFA finali Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'nda oynanmıştır. Ayrıca Fenerbahçe müzesini herkesin girebileceği, görebileceği, gururla seyredebileceği bir yer haline getirdim. Türkiye'de ilk defa bir spor kulübünün çeşitli giyim eşyalarına amblem ve logosunun verilmesi ve Fenerium
adındaki mağazalarda satılması Benim Başkanlık yaptığım döneme rastlar. Bunun yanı sıra Türkiye'nin her tarafında Fenerbahçe taraftarlarının kurduğu dernekler, lokaller ile Fenerbahçe bütün Türkiye'ye yayıldı. Bununla da kalmayıp Amerika'da ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde benzer dernekler ve lokaller kurulup, bu yerler yabancı ülkelerdeki Türklerin ve Türk emekçilerinin sığındıkları yerler haline geldi. Bunların dışında ilk defa bir televizyon kanalı Fenerbahçe bünyesinde kuruldu. Diğer Kulüplerin
televizyon istasyonlarını kurmaları Fenerbahçe'den sonradır. Bunu Fenerbahçe radyosu ve Fenerbahçe dergisi izledi. Ben, bugün örgüt kurmakla suçlanıyorum. Şayet kısaca belirttiğim etkinlikler örgüt kurma ise ve şayet bu etkinlikler hukuka aykırı ise ve gene şayet bu spor alanları, stadyumlar, antrenman alanları, televizyonlar, radyolar, dernekler, lokaller örgüt ise evet ben örgüt kurdum. Bunu huzurunuzda yüksek sesle söylüyorum. Yalnız bu örgütlerin hepsi Türkiye içindir, Türk gençleri içindir, Türkiye'nin
onurunu ve gururunu yükseltmek için yapılmıştır. Şayet bunlarla Beni suçlayacaksanız suçumu kabul ediyorum. Şimdi iddia makamı Beni örgüt kurmakla suçluyor ve buna çıkar amaçlı suç örgütü diyor. Bunu şiddetle reddederim. Çıkar amaçlı suç örgütünün mafyanın Türkçe karşılığı olduğunu siz de bilirsiniz. Hiç kimse ve hiçbir makam Fenerbahçe'ye ve Fenerbahçeli yöneticilere çıkar amaçlı suç örgütü ve üyesi diyemez. Türkiye Cumhuriyeti devleti ile özdeşleşmiş bir geçmişten gelen Fenerbahçe'ye ve Fenerbahçelilere
kimsenin mafya demeye hakkı, cesareti ve yetkisi olamaz. Hakkımızda sekiz aydan bu yana gazetelerde, radyolarda ve televizyonlarda bu gibi aşağılayıcı terimlerle tek yanlı ve yokluğumuzdan faydalanarak çirkin isnatlarda bulunan kişilerin tutum davranış ve sözlerini şiddetle takbih ve tel'in ederim (bütün gücümle reddeder ve bu kişileri kınarım). 3 Temmuz 2011'den bu yana yaşanan gelişmeleri anımsayarak savunmamı yapmaya devam ediyorum. Önü alınamaz gelişim ve büyüme, aynı zamanda Türk sporuna yapılmış bir
yatırım ve Türk sporunun gelişmesi anlamına gelse de bugün bu ilerlemeyi çekemeyen bazı odaklar, Fenerbahçe Spor Kulübü'nün önünü kesebilmek, yükselişine dur diyebilmek adına bir kurgu yarattılar. 3 Temmuz 2011 tarihi, sadece futbol ya da Fenerbahçe adına değil Türk spor tarih adına da son derece önemlidir. Bugüne dek Fenerbahçe Spor Kulübü ve Başkanının özellikle Türk futbolunun içinde oynanan oyunlara dikkat çekmesine kulak tıkayanlar, başkalarının suçları ile Fenerbahçe Spor Kulübü'nü ve Başkanından
yöneticisine, taraftarına kadar bütün bir camiayı cezalandırmaya, onun da ötesinde yargısız bir infaz yapmaya çalışmaktadırlar. Yaşanan süreçte, sadece Türk sporu adına değil ülkemiz hukuk tarihi adına da birçok tuhaflık ilk kez görülmektedir. 6 Temmuz 2011 tarihinde, İstanbul Emniyet Müdürlüğü bir açıklama yaparak daha ortada iddianame dahi yokken karar açıklamıştır. Emniyet'in resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, 'Örgütlü bir şekilde, Süper Lig ve Banka Asya Birinci Ligindeki toplam (19) maçta
şike ve teşvik faaliyetlerinin gerçekleştirildiği tespit edilmiş ve delillendirilmiştir.' denilmiştir. Ancak daha sonra açıklanan iddianamede sadece 13 maçtan bahsedilmektedir. Yani sözde şike tespit edilen üstelik de tespitle kalınmayan aynı zamanda delillendirildiği resmi olarak açıklanan 6 maç adeta buhar olup uçmuştur. Benzer şekilde yine 6 Temmuz 2011 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğünün basına dağıttığı görüntülerde gösterilen silahlar ile Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldveırım sanki
silahlı bir çetenin lideriymiş gibi gösterilmeye çalışılmış ancak buna dair hiçbir delil bulunamadığı için, bu sav iddianameye sokulamamıştır. Emniyetin, süreçteki inanılmaz tavırları bunlarla da sınırlı kalmamış ve Emniyet bir ilke daha imza atmıştır. Ülkemizde devlet adamları, eski milletvekilleri, bürokratlar, sanatçılar gibi sayısız insan bugüne dek çeşitli nedenlerle gözaltına alınmış ya da tutuklanmıştır. Bu kişilerin hepsinin Dünyanın her yerinde olduğu gibi Emniyette kayıt amaçlı fotoğrafları
çekilmiş ancak hiçbirinin fotoğrafı basına sızmamıştır. Ancak 7 Temmuz 2011 sabahı Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Sayın Aziz Yıldırım'ın sabıka kaydı için çekilen fotoğrafı basına sızdırılmış ve yüksek tirajlı bir günlük gazete adeta bir poster yayınlarmışçasına, ilk sayfada ve tam sayfa olarak yayınlamıştır. Fotoğraf daha sonra binlerce internet sitesinde de yer almıştır. Bunlarla birlikte 7 Temmuz 2011 günü İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı, aralarında asbaşkanlar Şekip Mosturoğlu ve İlhan
Ekşioğlu'nun da bulunduğu 20 kişiyi tutuklama istemiyle mahkemeye sevk etmiş, aynı tarihte yine Fenerbahçe Spor Kulübü yöneticileri birlikte 15 kişi tutuklanarak cezaevine gönderilmişlerdir.
Emniyetin basına dağıttığı görüntülerde, içinde şike parası olduğu iddia edilen, Sivas maçından önce yöneticilerimizin kaldığı otele getirilen siyah çantanın içerisinde maç biletleri olduğunu, Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Ertuğrul Özkök köşesinde yazmış, ilerleyen aylarda Sivas valisi de savcılığa giderek kendi isteği ile bilgi vermiş ve çantada biletlerin olduğunu anlatmıştır. 3 Temmuz'da gözaltına alınmamı takiben hakkımda, Nöbetçi Mahkeme 10 Temmuz 2011 tarihinde tutuklama kararı vermiştir. Gözaltına
alındığım tarihten bu yana aradan 8 gün geçmiş, gözaltı süresi de ihlal edilmiştir. Ben henüz gözaltındayken, hakim karşısına çıkmamışken ve sağlık sorunları ile mücadele ederken getirildiğim hastanede adres kısmına 'metris cezaevi' yazılarak aslında kararın çoktan verildiği açıkça belgelenmiştir. 3 Temmuz 2011 sabahından itibaren özellikle medyanın belirli bir bölümü de bu süreçte kendisine biçilen rolü mükemmel bir biçimde oynamıştır. Televizyon ekranlarında ve gazete köşelerinde daha ortada iddianame
dahi yokken Fenerbahçe Spor Kulübü başkanı Aziz Yıldırım, yöneticiler ve tüm camia suçlu ilan edilmiş, her maç öncesinde misafir takıma verilen yemek davetleri dahi şike yemekleri olarak adlandırılmış ve soruşturma kapsamında adı geçen birçok takım ve şahıs olmasına karşın tüm soruşturma Fenerbahçe Spor Kulübü, Başkanı ve yönetimi üzerine sistematik bir biçimde yıkılmıştır. Öyle ki, Fenerbahçe Spor Kulübü'nün büyük umutlarla transfer ettiği ve transferinde en ufak bir usulsüzlük dahi bulunmayan
futbolcuları, gözaltına alınmış, üzerlerinde baskı kurulmuş ve bunun neticesinde Türk spor tarihinde bir ilk yaşanmış ve bir sporcu transfer olduğu takımın formasını bir kez dahi giymeden kulüpten ayrılmıştır. Emanuel Emenike, profesyonel bir sporcu olarak, yaşanan sürece dayanamamış ve Türkiye'den ayrılmak istediğini belirterek Rusya'ya transfer olmueştur. Oysa Karabükspor başkanı Sayın Feridun Tankut daha sonra verdiği ifadesinde Emenike transferinin TFF, UEFA ve FIFA kurallarına uygun olarak
gerçekleştirildiğini açıkça beyan etmiştir. Gazetelerde, 3 Temmuz haftasında yer alan haberlerde ise Emenike'nin şike için aldığı paraları sayarken çekilmiş fotoğraflarının olduğu ileri sürülmüş, ancak bu fotoğraflar hiçbir zaman ortaya çıkmamıştır. Çünkü ne şıke parası ne de para sayan Emenike fotoğrafı vardır. Şike parası sayarken kameraya yakalandı haberini yapanlar da, ahlaksız bir davranış sergilemişlerdir. Onları ellerindeki Emenike'yi para sayarken gösteren kamera görüntülerini yayınlamaya
davet ediyorum. Fenerbahçe Spor Kulübünden kendisine para ödendiğini ve ödenen bu paranın kamera görüntülerinin olduğunu söyleyenler, bu görüntüleri yayınlamazlarsa, onları hem müfteri, hem de ahlaksızlık yaptıkları için ahlaksız addediyorum (EK-2/Emenike gazete kupürü) Benzer şekilde, Eskişehirspor'dan transfer edılen Sezer Öztürk ile ilgili de Eskişehirspor Kulübü başkanının yine transferin kurallara uygun olarak yapıldığını beyan etmesine rağmen bu transfer de şike transferi olarak nitelendirilmiştir. Bu
transferlerde görüşmeleri yürüten Asbaşkan Şekip Mosturoğlu, bugün halen Metris Cezaevi'nde tutulmaktadır. Oysa, Sezer Öztürk, Fenerbahçe futbol takımında top oynamaktadır. Ancak yaşanan tüm bu kurguyu gören Fenerbahçe taraftarı, Bağdat Caddesi'nde, Topuk Yaylası'nda takımına destek olmuş; yaklaşık 100 bin taraftar yürütülmekte olan soruşturma ve Fenerbahçe'ye karşı uygulanan linç politikasını protesto etmek amacıyla Bağdat Caddesi'nden Boğaz Köprüsü'ne doğru üzerlerinde formalar, ellerinde atkılar ile
yürümüşlerdir. 10 Temmuz 2011 tarihindeki yürüyüşte, polis sadece yürüyerek kulüplerine sahip çıktıklarını gösteren taraftara biber gazı sıkmış ve coplarla taraftarları dövmüştür. Tüm bu karmaşada, Türkiye Futbol Federasyonu da Beşiktaş Kulübü'nün14 Temmuz 2011 tarihli 'süreç tamamlanana kadar Türkiye Kupasını iade etmek istediğimizi, TFF Başkanı Sayın Mehmet Ali Aydınlar'a ilettik' açıklaması ile bir bocalama sürecine girmiştir. Bu arada Beşiktaş Kulübü, daha sonra 29 Ağustos 2011 tarihinde yaptıkları
açıklamada kupayı iade etmediklerini ancak sürecin sonunda suçlu bulunurlarsa iade edeceklerini söylediklerini, Kulübün ikinci başkanı Metin Keçeli'nin ağzından duyurmuştur. İşte tüm bu gelişmelerin ardından, 3 Temmuz sabahından sadece 4 gün sonra çiçeği burnunda Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar, 7 Temmuz 2011 tarihinde kameraların karşısına geçti ve sürecin en başında liglerin planlandığı gibi 5 Ağustos'ta başlayacağını Süper Kupa finalinin de Lig Şampiyonu Fenerbahçe ile Türkiye
Kupası sahibi Beşiktaş arasında 31 Temmuz 2011 tarihinde oynanacağını duyurdu. TFF başkanı bu açıklamadan sadece 12 gün sonra 19 Temmuz 2011 tarihinde yeniden kameraların karşısına geçti ve Süper Kupa Finali'nin ileri bir tarihe ertelendiğini açıkladı. Bundan bir hafta sonra 26 Temmuz tarihinde de bu defa TFF'den liglerin ertelendiği açıklaması yapıldı. TFF daha önceki açıklamasının aksine aldığı bir kararla Spor Toto Süper Lig ve Bank Asya Birinci Lig'in 9 ve 10 Eylül 2011 tarihlerinde başlayacağını
duyurdu. TFF'nin erteleme gerekçeleri belli değildi. Çünkü ortada ne iddianame ne de başka bir belge vardı. Ancak TFF'nin elinde olmayan, belge ve delil olarak sunulan telefon kayıtları, 4 Temmuz 2011 tarihinden itibaren her gün gazete sayfalarında, internet sitelerinde ve TV kanallarında yayınlandı. Dosyada gizlilik kararı vardı ancak kimsenin gizlilik kararına uymuyor olması ile ilgili hiçbir işlem yapılmıyordu. Halbuki halen soruşturması devam eden MİT dosyasına gizlilik kararı uygulaması yapılıyor,
basına hiçbir bilgi verilmiyor. Bu da, bizleri karalamak adına bilgilerin kasıtlı olarak medyaya sızdırıldığının en güzel örneğidir. Tıpkı iddianamede olduğu gibi telefon konuşmalarından sadece belirli bölümler, gazetelerde ve TV kanallarında yayınlanarak suç isnat edilmeye çalışıyordu. Hedefte ise Fenerbahçe Spor Kulübü, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe yöneticileri vardı. Liglerin ertelenme kararının ardından Fenerbahçe Spor Kulübü, futbol takımının Ukrayna'nın Shaktar Donetsk
takımı ile Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu'nda bir hazırlık maçı oynamasına karar verdi. Tüm bu yaşananların ardından, Fenerbahçe Futbol Takımı, 21 Temmuz 2011 tarihinde ilk kez taraftarının önüne çıktı. Ancak özellikle Başkanın 'Fiş Fotoğrafı"nı yayınlayan Habertürk Gazetesi'ne yönelik başlayan protestolar bir anda büyüdü; maç, seyircilerin sahaya girmesi nedeniyle iptal edildi. Bu arada soruşturmada adı geçen kulüplerin Avrupa Kupaları'na katılmaları ile ilgili UEFA, 12 Temmuz tarihinde yaptığı
açıklamada kararın TFF'ye ait olduğunu, şu an soruşturmada adı geçen kulüplerin Avrupa Kupaları'na alınmaması için bir neden olmadığını duyurdu. Aynı UEFA, muhtelif zamanlarda çeşitli yöneticileri aracılığı ile de bu kararını sözlü açıklamalar ile yineledi. Ancak aynı UEFA, 14 Ağustos 2011 günü, hukuk baş müşaviri Pierre Cornu'yu Türkiye'ye gönderdi. Cornu'yu TFF başkanvekili Lütfi Arıboğan ve TFF hukuk baş müşaviri İlhan Helvacı havaalanında karşıladı ve tüm seyahati boyunca bir an olsun yanından
ayrılmadılar. Cornu, soruşturma savcısı Mehmet Berk'i de ziyaret etti ancak Savcı dosyadaki gizlilik kararı nedeniyle kendisi ile herhangi bir bilgi ya da belge paylaşmasının söz konusu olamayacağını Cornu'ya iletti. Cornu'nun Türkiye ziyaretinde kendisine söylenenler ve konuşulanlara ilişkin bilgiler, daha sonra Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi'ne verdiği ifadesinde ortaya çıktı. İsviçre'ye dönen Cornu, TFF yetkilileri Arıboğan ve Helvacı'nın ısrarlı talepleri ve hatta hayati tehlikeleri olduğu iddiaları
üzerine UEFA Genel Sekreteri Infantino'ya, TFF'ye bir mektup yazdırdı. UEFA, mektubunda, 'Biz Fenerbahçe'yi kesinlikle Şampiyonlar Ligi'ne almayız ya da FB gelirse size ceza veririz' demedi. Ancak TFF, bu mektubu gerekçe göstererek, 23 Ağustos 2011 tarihinde Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimine 'Şampiyonlar Ligi'ne katılmayacağınızı açıklayın' dedi. Bunun sert bir biçimde reddedilmesi üzerine de TFF, 24 Ağustos günü akşamüzeri yani Şampiyonlar Ligi kura çekiminden bir gün önce Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'ne
göndermeyeceğini açıkladı. Bunun devamında yine TFF'nin onayı ile Şampiyonlar Ligi'ne soruşturmada adı geçen bir diğer kulüp olan Trabzonspor gönderildi. Fenerbahçe Spor Kulübü, 25 Ağustos 2011 sabahında Tahkim Kurulu'na başvuruda bulundu. Ancak Fenerbahçe'nin başvurusu uluslararası kurallar gerekçe gösterilerek reddedildi. Böylece Trabzonspor'un TFF tarafından UEFA Şampiyonlar Ligi'ne gönderilmesi Fenerbahçe'nin ise cezalandırılmış olması onanmış oldu. Oysa aynı TFF, 15 Ağustos tarihinde düzenlenen basın
toplantısına şu noktaya dikkat çekmişti: 'Soruşturma evrakının, şüpheli kulüp ve gerçek kişilerle paylaşılamaması, Federasyonumuzca yapılacak disiplin yargılamasında ilgili taraflara, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6., Anayasamızın 36. ve Futbol Disiplin Talimatı'nın 72. maddesi ile teminat altına alınan savunma hakkının tanınmasına engel olmaktadır. Savunma hakkı tanınmadan yapılacak bir disiplin yargılamasının, hak arama hürriyetini ve adil yargılanma hakkını ağır bir biçimde ihlal edeceği açıktır.'
Bir hafta önce bu açıklamayı yapan ve karar vermesinin imkansız olduğunu belirten TFF, hemen bir karara varmış Fenerbahçe Spor Kulübü'nü suçlu ilan etmiş ve Şampiyonlar Ligi'ne göndermemiştir. Aynı toplantıda, TFF, soruşturma kapsamında adı geçen 52 kişiyi PFDK'ya sevk etmişti. Sevk edilen bu kişilerin arasında, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı, yöneticileri, idari menajeri ve hatta tercümanı da vardı. Yargısız infaz yapılarak, sürecin en başında henüz elinde belge dahi bulunmadığını söyleyenler tarafından
suçlu ilan edilerek Şampiyonlar Ligi'ne gönderilmeyen Fenerbahçe Spor Kulübü, 26 Ağustos 2011 tarihinde yaptığı açıklama ile TFF tarafından Bank Asya Birinci Lig'e gönderilmesi gerektiğini belirtti. 30 Ağustos 2011 tarihinde, TFF yönetimi yaptığı açıklama ile bunun söz konusu olmadığını duyurdu. Bu gelişmelerin ardından, Fenerbahçe Spor Kulübü, UEFA Şampiyonlar Ligi'ne alınmama süreci ile ilgili Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi CAS'a başvurdu. CAS, 5 Eylül 2011 tarihinde Fenerbahçe'nin açtığı davayı
kabul ettiğini açıkladı. TFF, Fenerbahçe Spor Kulübü'ne, taraftarların yaşananlara tepki olarak Shaktar Donekts maçında çıkardığı olaylar nedeniyle, 2 maç seyircisiz oynama cezası verdi. Fenerbahçe, 12 Eylül 2011 tarihinde Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu'nda seyircisiz maç yaparken taraftarlar stadyum dışında toplanarak yaptıkları tezahüratlar ile seslerini, hakları yenilen, emekleri yok sayılan, 70 milyonun izlediği maçlarla ilgili, haksız yere suçlu ilan edilen futbolculara duyurdu. Aynı taraftarlar,
7 Ağustos 2011 tarihinde de Metris Cezaevine bir konvoy ile giderek seslerini içerideki Başkan ve yöneticilerine duyurmaya çalıştı. TFF, daha sonra aldığı bir kararla, seyircisiz oynama cezası verilen maçlarda kadın ve çocukların seyirci olarak stadyumlara girebileceğini açıkladı. Bu kararını, tam da Fenerbahçe'nin Manisa ile 20 Eylül 2011 tarihinde Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu'nda oynayacağı maçın hemen öncesinde açıkladı. Fenerbahçe kadın ve çocuklarının stadyuma koşması ile bu karar, Dünya spor
tarihinde yeni bir rekor yazılmasına neden oldu." - İSTANBUL
Son Dakika › Spor › Aziz Yıldırım'ın Savunması - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?