Mükemmel İyinin Düşmanıdır - Son Dakika
Basın Bültenleri

Mükemmel İyinin Düşmanıdır

Mükemmel İyinin Düşmanıdır

Koçluk alanında lider şirketlerden biri olan Sola Unitas Academy'nin lideri Umut Kısa ile röportajımız oldukça keyifliydi.

12.03.2015 17:59

Koçluk alanında lider şirketlerden biri olan Sola Unitas Academy'nin lideri Umut Kısa ile röportajımız oldukça keyifliydi. Koçluk alanında ilerlemek isteyenler için harika mesajları okumak isterseniz, ilham alabileceğiniz bir çok mesaj var. Umut Kısa, Türkiye'nin ICF MCC ünvanı taşıyan 5 kişisinden hatta dünya da 400 kişiden biri, söyledikleri her birimizin hayatında fark yaratabilir.

Fügen: Eğer sence de uygunsa ben taa en başından başlamak istiyorum. Senin kurumsal şirketlerde üst düzey pozisyonlarda çalıştığını hepimiz biliyoruz. Ama, ilk koçlukla tanışman nasıl oldu? Mesela bu bir şirket içi eğitim miydi?

Umut: Ilk tanışmam 2002 yılına gidiyor. O yıl bir ASTD (American Society for Training and Development)) Konferansına katılmıştım. Üç isim vardı; Bob Pike, Marshall Goldsmith ve Ken Blanchard ve ilk kez orada koçluk kavramını duydum.

Fügen: Peki ne vesile oldu senin bu konferansa katılmana?

Umut: Kendimi lider olarak geliştirmek istiyordum. Şöyle bir durum vardı; ilk yönetici olduğum zamandı ve ben kendimi hiç bir zaman lider olarak düşünmüyordum. 30'lu yaşlara kadar bu böyleydi. Hep benden ikinci adam olur diye düşündüm. Dolayısıyla benden iyi bir lider çıkmaz diye bir varsayımım vardı. Daha doğrusu insanların beni takip edebileceğini düşünmüyordum. Bu konuda özgüveni yüksek bir adam değildim.

Mesela bedensel anlamda özgüvenim hep yüksektir. Sporla falan ne yapılması gerekiyorsa canımı dişime takıp yapardım. Ama, zihinsel anlamda insanların beni takip edebileceği bir lider olacağımı hiç bir zaman düşünmedim.

Fügen: O dönemde böyle düşünmene sebep neydi?

Umut: Çocukluğumdan itibaren insanlarla ilişkilerim çok iyi değildi. Ne bileyim iletişim kurmakta zorlanıyordum. Anlayamıyordum, ben insanları çok sevmeme rağmen onların beni neden sevmediğini anlamıyordum.

Fügen: Sevmediklerini düşünüyordun herhalde?

Umut: Tabi, daha doğrusu o güne kadar daha çok başarılarla dolu bir hayatım vardı. Yani akademik başarı, sosyal anlamda başarı getirmiyordu. Bu bana insanların sadece beni başarılarımdan dolayı seviyor olabileceğini düşünmeme sebep oluyordu. Okulda hocalarım severdi. Niye? Derslerimde başarılıydım. Kızlar bazen ilgilenebiliyordu, başarılı olduğum için. Bilirsin başarılı çocuklar sevilir, senle ilgili olmaz o.

Fakat bir süre sonra akademik başarının çok anlamlı olmadığını fark ettim ve insanların sadece bana faydalanabilecekleri veya çıkarları için kullanabilecekleri bir adam olarak baktıklarını düşünüyordum. Hani ne bileyim sınavda kopya çekersin bunun için benimle arkadaş olduklarını düşünürdüm. Gerçeklik bu olmayabilir ama benim algılamam o zamanlar öyleydi.

Fügen: Okul bitince ne oldu peki?

Umut: Okul bittikten sonra ilk işe başlar başlamaz anladığım şey artık akademik başarının çok işe yaramadığı oldu. İş arkadaşlarımın üzerinde çok pozitif etkide bulunduğumu hiç düşünmüyordum. Ama kendime şunu dediğim zamanlar oldu: "terfi etmem lazım" Ama, bununda altında hep daha fazla para kazanayım, daha fazla egom beslensin gibi bir kavram vardı. Fakat, bir süre sonra altımdakilerle bile anlaşamadığımı fark ettim. Reaksiyonlar veriyordum. Bildiğin id egonun önde olduğu durumdaydım. Düşünsene hem o kadar sevilmediğini düşünen ve sevilmediği içinde bunu personelinden çıkaran ve arkasından daha da sevilmeyen bir adam.

Fügen: Öyle adamlar tanıyoruz ama, senin onlardan biri olmuş olman inanmak çok zor.

Umut: Ama öyleydim. Bazen Şirin'e derim "Sen bir öküzle evliydin" diye. O da bana eeee ben iyi bir yatırımcıyım, diye cevap verir.

Fügen: Yapma o kadar da değildir

Umut: ilk evlendiğimiz zamanlar öyleydim. Hatta benimle nasıl oldu da evlendi diye çok sorduğum olmuştur. İşte tüm bunlar acıya sebep oluyor. Eskiden üç arkadaş bir evde kalıyorduk. Daha sonra diğer ikisi "Senin evden ayrılmanı istiyoruz" dediler. Çok acı bir şeydir. Çünkü; bilmiyorsun ne olduğunu, davranışının farkında değilsin, bununla ilgili farkındalığın yok. Gerçekte hep şunu düşünüyorsun: "Beni sattılar, bana ihanet ettiler." Ama; aslında senin yaptığın bir davranış onlarda buna sebep oluyor. Bu bahsettiğim konferansa gidince, koçluk kavramlarına bakınca ve Ken Blanchard'ın sözleri beni çok etkiledi. Bu sayede farklı bir alan olduğunu öğrendim. İnsanların güçlü olma değil de diğer insanlardan yardım alma becerisinin daha önemli olduğunu fark ettim. Çünkü, tek başına hiç bir konuda başarılı olma şansım yoktu.

Böyle olunca içerde koçluk çalışmaya başladı. Araştırmalara başladım. Sonra bir kitap buldum. Bilirsin belki, Noah Blumenthal'in Be The Hero.

Fügen: Evet hem çok sevmiş hem de çok etkilenmiştim bende.

Fatih Olmakla İlgilenmiyorum, Benim İçin Önemli Olan Akşemsettın Olmak

Umut: Tavsiye ettiğim bir çok kişi kitabı sıradan bulmuştur. Kitapta Hero Coaching (Kahraman Koçluğu) diye bir kavram vardı. Biriyle konuşup onu kendi yolculuğunda ilerletmeye çalışıyor. Farkındaysan Hero Coach bir lider falan değil, ikinci adam pozisyonu. O zamanlar kendi kendime söylediğim bir şey vardı. "Fatih olmakla ilgilenmiyorum, benim için önemli olan Akşemsettin olmak. Çünkü bir lider olabileceğimi düşünmüyordum. Zaman geçtikçe ve başkalarına koçluk yapa yapa bir baktım benim de liderlik becerilerim artmaya başlamış ve sonrasında çok hızlı gelişti. O zamandan bu zamana beş yıl geçti. İlk iki yıl her şeyi ben yürütüyordum ama şimdi yaklaşık yirmi kişiye liderlik yapıyorum ve artık liderlikle ilgili bir kaygı duymuyorum.

Fügen: Bu değişimler kurumsal ortamda çalışırken mi başlamıştı?

Umut: 2005-2006 yıllarında daha iyi bir yönetici olmaya başladım. Tüm bunlar değiştirmişti beni ama bu da başkalarının değişmesi yönünde takıntılı bir hale getirmişti beni. Bu da farklı bir yorgunluk sağlıyor.

Fügen: Acemi koçların yaptığı bir şey bu sanırım. Bende de aynı şeyler olmuştu. Hatta değişime direnenlere gıcık olduğum bir dönem bile hatırlıyorum.

Umut: Çünkü kendin de süper bir değişim olduğu zaman diğer insanları da değiştirmek istiyorsun. insanları sevdiğin için herkesin bundan faydalanmasını istiyorsun ve benimde altımda hazır dövebileceğim personelim vardı. Durmadan onlara şu eğitime git, şöyle yap, böyle yap gibi direktifler veriyordum. Komiktir o dönemde bir tanesini Sabancı Üniversitesinde MBA göndermişimdir. Düşünsene 50 bin liralık bir bütçeden bahsediyoruz. Şimdi o memnun ama o dönemde onu zorladığımı şu an çok iyi biliyorum. Bir çok insanı zorladım ve zorlamama dayanamayanlar yoldan çıkmak zorunda kaldılar.

Fügen: O kadar zorlayıcıydın yani

Umut: Evet. Ama; bunu nerede uyguladığının farkında olmak önemli. Mesela şimdiki Eğitimcinin Eğitimiyle Koçluk Eğitimleri arasında çok büyük fark var. Eğitimcinin Eğitiminde zorlama çok yüksektir. Orada oldukça gerilirsin. Çünkü onun formatında olması gerektiğini düşündüm hep. Ama Koçluk Eğitimlerinde daha şefkatli, kişinin adımlarına daha uygun bir tarzı benimsemek zorundasın. Yani bir yöntem doğru veya yanlış değil de, bu yöntem burada işe yarıyor diğeri burada işe yarıyor diye bir mantıkla hareket ediyorsun.

Fügen: Evet. Koçlukla tanışman ve sürecin böyle oldu. Peki ne oldu da "Tamam ya, ben tüm kurumsal hayatı, yöneticiliği her şeyi bırakıyorum ve kendi işimi kuracağım" dedin. Yani hep sizin dediğiniz Aha Anı var ya . işte senin Aha Anın neydi?

Ben Ne Kadar Hayallerini, Hedeflerini Gerçekleştiren Bir Adamım?

Umut: Benim Aha Anım şuydu. Geçmişte dedim ki "Çocuğunun nasıl biri olmasını istiyorsun" Bizim beş yıl önce çocuğumuz oldu. Kendi kendime düşündüm (tabi okuduklarım, öğrendiklerim buna katkıda bulunuyordu) çocuğum asla ve asla benim söylediğim gibi biri olmayacak. Ama çok daha büyük bir olasılıkla benim olduğum gibi biri olma eğilimi var. Yani söylediğim gibi değil olduğum gibi. Sonra dedim ki ben ne kadar hayallerini, hedeflerini gerçekleştirebilen bir adamım. Eğer bunları ben yapamıyorsam çocuğum nasıl yapsın dedim. Çocuğum için bir örnek yaratmalıydım. Sonra da yola çıktım. İnsanlar kendi isteklerine doğru çalışmıyorlar. Başkalarının isteklerini tamamlamak için çalışıyorlar.

Fügen: Aslında hepimiz yapıyoruz. Fedakar olmak, bir şeyleri feda etmek. Aman hayatımı çocuğuma feda edeyim gibi...

Umut: Ama çocuğu için yanlış fedakarlık yapıyor. Onun yaptığı fedakarlık: "aman benim isteklerimin bir önemi yok, onu özel okullarda okutayım" diyor. Ama aslında çocuğu da aynı şeyi yapacak. Yani hiç kimse istediklerini yaşayamayacak sonuçta. En azından ben istediklerimi yaşıyor olabilirsem çocuğumda beni rol model olarak alabilir diye düşünüyorum. Alacak diye değil ama en yüksek ihtimal bu olduğu için söylüyorum. Dünyada belirli bir süre yaşıyoruz. Bu kadar yıl yaşarken kendi isteklerimi gerçekleştirmeyip ne yapacağım ki ve sonrasını bilmediğimiz bir dünyadan bahsediyoruz. Dolayısıyla en azından kendi bildiğim dünyada kendim olabileyim, kendi istediklerimi de yapabileyim diyorum. Çünkü çocuklarımda beni takip edeceklerdir.

Fügen: Çocukların?

Umut: Yani çocuğum. Öyle dedim ama niye dedim ki?

(kahkahalar)

Fügen: Gelelim Sola Unitas'a Bilen biliyor, buranın bir özelliği var. Şu kapıdan içeriye adımını attıktan sonra bir gönül bağı kuruyor insan. Ben biliyorum ama Sola Unitas'ın kapısından geçmemiş olanlar için soruyorum. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?

Umut: Biz bunu grup olarak sağlıyoruz ve ben bunu iki şeye bağlıyorum. Birincisi gerçekten çok samimiyiz. Yani ne yaparsak yapalım çok samimi yapıyoruz. Mesela OGAD'a veya Darüşafaka'ya yardım ediyoruz. Ama insanlara önceden buraya kayıt olursan bağış yapacağız demiyoruz. Bununla ön planda olmak istemiyoruz. İkincisi eğitmenlerin iletişimi güçlü. Çok iyi iletişim kurabiliyorlar. Aslında bu çok önemli sebeplerden bir tanesi. Ama iyinin ötesinde samimi olan iletişim belli oluyor. Kendimin önceden öküzün önde gideni olduğumu söylemeseydim veya spirutüel gurular gibi davransaydım daha popüler olurduk. Ama bu bir başarı mı değil mi bilmiyorum. Türkiye'de her zaman kalitenin sattığını söyleyemeyiz. Ama kalitenin sürdürülebilir olması daha gerekli. Benim için satmaktan çok sürdürülebilir olmak daha önemli. 10 yıl sonra hala burada olmak istiyorum.

Fügen: Bence daha da ileride olacaksınız

Umut: Bugün bakıyorum hiç kimsenin olmadığı Malatya'dayız. Düşünsene Doğu Anadolu'da bir çok insana faydalı olacaksın. Belki bu ülkede tecavüzleri azaltacaksın, belki insanların daha iyi çocuk yetiştirmesine katkıda bulunacaksın ya da daha mutlu olmalarına katkıda bulunacaksın. Bunu yazar mısın bilmiyorum ama; ilk zamanlarda Sola Unitas isminin yanında Mardin hoş durur mu diye düşünürdüm. Çünkü Sola Unitas Almanya olunca ününüz daha hızlı büyüyor. Ama şu an bu hiç umurumda değil. Ben Mardin'deki insanlara hizmet edebiliyor muyum diye bakarım. Düşünsene bütün Türkiye'ye hizmet edebildiğimizi. Mesela niye Diyarbakır'da olmayalım. Oradaki kardeşliğe, dostluğa niye fayda sağlamayalım.

Fügen: Sola Unitas'ta herkes kendini ailenin bir bireyi olarak görüyor. Bu konuda neler söylemek istersin?

Umut: Sola Unitas Ailesi çok büyük bir yapı. Birbirleriyle hiç karşılaşmamış insanlar burada tanışıp iletişim kuruyorlar. Geçenlerde bir olay oldu, birbirlerini yüz yüze hiç görmemiş iki öğrencimiz sahilde bir yerlerde karşılaşıyorlar. İlk gören ismiyle sesleniyor diğerine. O da büyük bir sevinçle gelip ona sarılıyor. Bu çok ilginç bir hikaye. Bu hikayeyi yaratan şey: insanların buraya geldiklerinde bizim samimi olmamız. İnsanların bizim samimiyetimizi gördükten sonra samimi olmaları ve Sola Unitas'a girmiş ailenin üyesi olan herkese karşı insanların bütün kalkanlarını kaldırıp, hani o ceviz kabuğunu kırıp direkt olarak içlerini gösterebilme becerisini kazanmış olmaları. Çünkü biliyorlar ki onlarda aynı süreçten geçtiler. Bence bu aileyi çok büyütüyor. Bizim gibi bu eğitimleri veren başka kurumlarda var. Ama, bu olgu oralarda oluşmuyor.

Fügen: Neden oluşmuyor sence?

Umut: Bence oluşmamasının en temel nedenlerinden birisi o insanların diplomatik, politik görünme kaygıları. "Ben düzgün insanım" diye bağırıyor olmaları. Belki de kendilerini oldukları gibi gösterememe kaygıları, diğerlerinin de kendilerini oldukları gibi gösterememelerini sağlıyor.

Hiç şikayetçi olan olmadı mı diyeceksin. Muhakkak oldu tabi. Ama şöyle şikayetler oluyor: "keşke şunu son modülden önce anlatsaydınız veya şu konuyu ilk modülde verseydiniz" gibi Ama ilk modülden itibaren her şey kitapçıklarda var zaten dediğiniz zaman da "A ben kitaba bakmadım ki" diye bir cevap alabiliyorsunuz. Ama eğitime buraya geldiği için hiç pişman olan olmadı.

Ayrıca şunu da söylemek isterim. Türkiye'de eğitim şirketi olup iş güvenliğini bizim kadar önemseyen bir şirket olduğunu zannetmiyorum. Yani artık bu detaylarda kaliteyi yükseltmeye çalışıyoruz. Tüm bunları yaparken maliyetlerimizde çok ciddi artıyor. Bir diğer şeyde ICF'in Koçluk Konferanslarında Platin sponsoruyuz. Büyük uluslararası firmalar bile oraya ya ürün hizmet ya da Gümüş sponsor olarak girebiliyor. Biz bu sektöre çok inanıyoruz. Bu inancımız olmasaydı bu kadar yüksek yatırımlar yapmazdık. Ama ben herkesin bizim gibi düşündüğüne inanmıyorum. Türkiye'de bizim sektörde 10 yıl sonrayı düşünen bir şirket olduğunu zannetmiyorum.

Fügen: Bu soruyu daha sonra soracaktım ama şimdi tam sırası gibi geldi. 100 Ortak 1000 Kalp Projesi ile ilgi çekiyorsunuz. Bana da bu konuyla ilgili çok soru yöneltiliyor. Bu projenin içinde olabilmenin gereklilikleri neler?

Kendi Hayallerini Gerçekleştirebilen ve Gerçekleştirmek İsteyen Kişilere Yardım Eden Bir Kişiyim

Umut: Ben insanların ortak olduğu bir yapıya çok daha iyi hizmet ettiğine inanıyorum. Benim hayalimde tek başına holding kurmuş tepesinde oturan bir adam yok. Böyle bir yapı bana anlamlı gelmiyor. Ben kendimi şöyle tanımlıyorum: Kendi hayallerini gerçekleştirebilecek ve gerçekleştirmek isteyen kişilere yardım eden biriyim. Mesela Aslı'nın kendini gerçekleştirebilmesini sağlayabilirsem eğer o zaman benim için doğru model uygulamış olurum diye düşünüyorum. Bu şirket, ortaklarının kendilerini gerçekleştirmelerini sağlayan bir kurum. Bu şirkete girip hiç ayrılan olmadı mı, oldu tabi ki. Olmasının sebepleri de şunlar: bu şirkete işe girenlerin hepsini ilk üç ay serbest bırakmışımdır. Hiç bir şey istememişimdir ve üç ay boyunca şunu bulmalarını istemişimdir. "Seni mutlu eden ne? Bu şirketin içerisinde" Aslında ben çok işe göre adam almıyorum. Adamı alıyorum sonra kendisine göre iş yaratmasını bekliyorum. Bu üç ay içerisinde kimi yaratıyor kimi de yaratamıyor. Yaratan onun üzerine giderek yüksek katma değer yaratıyor. Kendi gerçekliğini yaratamayana üç ay sonra artık ben iş vermeye başlıyorum. Madem buradasın bari şu işleri yap gibi... Bir süre sonra benim verdiğim bu işler onu beslemiyor. Beslememesi üzerine planlıyorum zaten. Kişi de yaptığı işten memnun olmadığı için otomatik olarak sistem dışına çıkıyor. Ama bu bilinçli bir proje. Çünkü burada yaptığı işten mutlu olmazsa zaten ayrılıp başka bir iş yapacaktır.

Fügen: Ama işe alımlar hepimizin alışık olduğu gibi işe göre adam formatındadır. İnsanlar bunu yadırgayabilir.

Umut: Ben başka bir model yarattım zaten. İçeri aldığım adam katma değer yaratacak bir şey bulduğunda otomatik olarak sistemin bir üyesi oluyor.

Fügen: Bu arada ben hala soruma cevap alamadım. 100 Ortak 1000 Kalp nasıl olunuyor?

Umut: OK hemen oraya geleceğim. Kişi kendini gerçekleştirdiği anda katma değer yaratmaya başlıyor ve bu gerçekleşince otomatik sisteme dahil oluyor. Yani bu ortaklık parayla falan alakalı değil.

Fügen: O zaman Sola Unitas mezunu olmak zorundaymış gibi geldi bana

Umut: Tabi kesinlikle. Ticari bir kavram değil yani para yatırarak ortak olamazsın. Sadece ve sadece mutlu olarak ortak olabilirsin. Kendini gerçekleştirebilen insanları görebiliyorum.

Fügen: Nasıl yapıyorsun bunu?

Umut: Bakıyorum bir süre sonra o kişi için para önemini yitirmiş. Ama başka bir kişiye baktığında kişi şunu diyor. "Ben bu işi yaparım, öbürünü yapmam" Bir burun kıvırma durumu yani. Benim için yapılabilir işler veya yapılamaz işler diye bir ayrım yok. Eğer siyahların özgürlüğü için bir çalışma içine girdiyseniz, dönüp yok ben hasta ve yaşlı siyahları kastetmemiştim diyemezsiniz. Yani kısaca "Kutup yıldızın ne? ve bu yaptığın buna hizmet ediyor mu?" Paranın öneminden çıkıyorsun. Ama şu da kesin ki kendini gerçekleştirdiğin noktada para kazanmaya başlıyorsun zaten. Hedefim 2025 yılında 100 ortağa ulaşabilmek ve 1000 çalışan olup yeniden yeni ortaklar kazanılacak bir havuzu oluşturmak. Yani ne kadar çok insanı mutlu edebilirsek o kadar katma değerde bulunmak. Aklıma ne geldi? Bu babamın da hep ideali olmuştur. Babam devlet memurluğunun yanında ek iş yapardı. İstihdam yaratmayı çok severdi. İstihdam ettiği kişilerin mutluluğu onun için çok önemliydi. Ama o kişilerin ihtiyaçları ve memnuniyetleriyle o kadar ilgilenirdi ki geriye kendine bir şey kalmazdı ve her seferinde batardı.

Fügen: Herhalde babanın bu yönünü almamışsın.

Umut: Ayrıca annemden gelen özellikler olduğu için ben daha dikkatli bir girişimciyim. Dediğim gibi çalışanı mutlu etme isteğim babamdan geliyor. Önemli olan burada çalışanlar için bir cennet sağlamak. Hedefim bu.

Fügen: Bu olağanüstü bir şey

Umut: Bence de olağanüstü. Düşünsene 1100 kişiyi mutlu ettiğin bir cennet yaratmışsın. Müthiş bir şey

Fügen: ve o 1100 kişi, kaç kişinin hayatına dokunacak.

Umut: Aynen öyle. Kelebek etkisiyle bütün dünyaya yayılabiliyorsun. Para anlamını yitiriyor. Ne yaparsam yapayım parayı bir şekilde kazanırım. Ama bunu..... Mesela çalıştığım dönemde hep düşündüğüm bir şey vardı. Bu şirket bana niye bu kadar çok ücret ödüyor.

Fügen: Nasıl yani? Hak ettiğini düşünmüyor muydun?

Umut: Hak ettiğimden emin olamadım hiç bir zaman. Nasıl olabilirim ki? Yani bir şirkete işe girdiğinde sana ödenen ücretin eksik mi fazla mı olduğunu nereden bileceksin ki? İşten ayrılırken genel müdüre şunu söyledim: "Eğer gerçekten bana hak ettiğimden fazlasını ödüyorsanız, size haksızlık yapıyorum, ama siz bana hak ettiğimden daha azını ödüyorsanız o zamanda siz haksızlık yapıyorsunuz ve ben ayrılıyorum çünkü gerçekten değerim ne bilmiyorum. Değerimi de öngörmek istemiyorum"

Mesela şimdi orada kazandığımdan 10 kat daha fazla kazanıyorum ve bana ne kadar az ödemişler diyorum. Ama; bunu şimdi söyleyebiliyorum.

• (Fügen: Bu konuda inanılmaz uzun bir tartışma yaptık aramızda. Ama en son söylediği cümle beni ikna etti)

"Hiç Kimse Benim Değerimi Belirleyemez Benden Başka

Fügen: inanılmaz yaratıcısın. Çünkü hayallerine sınır koymuyorsun. Diğerlerinden de bahsedeceğiz ama önce dijital ortamda koçluk haberleri fikri nasıl çıktı ve gelişti?

Umut: Son dönemlerde basının ve alt profilin koçluğa karşı bir önyargısı var. Üst profilde bu yok. Microsoft'un CEO'sunda, Bill Gates'te bu yok. Ama bilinci daha gelişmemiş adam da şu var. Koçlukta ne canım, herkes koç oldu ve medya da biliyorsun ki bilinci düşük kalabalığa hitap eder. Bu adam burun kıvırdığı koçluğu görmek istemiyor. Niye kasıyoruz ki dedim, niye medyayla bir haber vermeye çalışıyoruz ki, niye kendi gazetemiz olmasın. Bir sürü kaynağımız var, ailemiz güçlü. Çokta güzel işliyor. E-Koç'un her geçen gün okuyucusu artıyor. Okuyucu sayısı günlük binlere ulaşıyor. Belki daha da artabilir. Şu anda içerik kalitesi olarak yazarlar henüz istediğim seviyede değiller. Ama bu da doğal bir seleksiyon getirecek. Yani şuan içerde on tane yazar varsa bunların bazılarının okunma sayıları oldukça düşük olanları elemeye başlayacağız. İnsanları bir süre rahat bıraktık, bir deneme görme süresi bu. Çünkü yazar olmak istiyorsan ve bu sende varsa gerçekten de kaliteli, insanların okuyabileceği bir içerikte oluşturabilmen gerekiyor. Bunu yapmak zor biliyorum. Ama mümkün olduğunu düşünüyorum. Çünkü arada kaliteli yazarlarda var.

Fügen: Evet var kesinlikle katılıyorum. Peki E-Koç'un hedef kitlesi kimler?

Umut: Herkese açık. Koçluk bir sektör olmasının yanında hayatın kendisiyle ilgili. Kişinin kendisiyle, eğitimle her şeyle ilgili. Sadece koçluk haberlerini daha önde tutan dijital bir gazete olacak. İdeolojik sansür uygulanmıyor. Düşünsel anlamda çok sesli bir yapısı olacak.

Fügen: Tüm bunları anlatırken çok büyük bir heyecan yaşıyorsun. Mesleğini de çok severek yaptığını seni tanıyan herkes biliyor. Bir mesleği sevmek ne demek? diye sorsam nasıl anlatırsın?

Umut: Evet çok seviyorum mesleğimi hatta aşığım. Başka bir şey yapmayı düşünememek demek, evden işe heyecanla gelmek demek. Haftaya Amerika'ya bir eğitime gidecektim. Eğitim iptal oldu. Ama uçak biletim yanmasın falan diye gidebilirdim ve eminim ki bir çok kişi de giderdi. Ama ben buradan ayrılmak istemiyorum. Benim açımdan burası cennet gibi başka bir yerde olmayı düşünemiyorum ve istemiyorum. Sanırım böyle bir aşk.

Fügen: Gerçekten gözlerine bile yansıyor bu aşk. Peki hazır meslekten konu açılmışken Izotomi'nin son gelişmelerinden biraz bahseder misin?

Umut: Farkındaysan ben insanların kendilerini gerçekleştirebildiği bir dünya arıyorum aslında. İnsanların kendilerini gerçekleştirebilmeleri için de belirli bir zemine ihtiyaçları var ve bu zeminde onların değerleri. Bu değerler onları mutlu yada mutsuz ediyor. 14-15-16 yaşlarındaki çocuklar genel olarak gelecekte hangi mesleklerin onları mutlu edeceğini bilmedikleri için onlara yardım etmek istedik. Devir çok hızlı değişiyor mesleklerde öyle. Ama en azından onu tahmini en yakın olan bir ölçü yaratmalıydık. Bir bakalım dedik belirli değerlere sahip, belirli yaş gruplarından meslek sahipleri mutlular mı ve bu değerleri alıp çocuklara da uygulayalım. Onlarda gelecekleri hakkında bir olasılık mutlu olup olamayacakları hakkında bir fikir edinsinler istedik ve proje böyle çıktı.

Fügen: Proje hangi aşamada şimdi?

"Mükemmelliğin En Büyük Düşmanı İyidir"

Umut: Projenin yöneticisi Ceren Yalın şuan istatistikleri özetliyor. Şimdiye kadar çoktan bitirebilirdik. Ama; ayakları yere basan bir şey çıkarmaya çalıştığımız için bu biraz zaman alıyor. Pilot denemelerini falan yapıyoruz. Tahmini en az iki ayımız daha var. Medyada çok yer aldı, bir çok kişi biliyor, bir kaç okul bu hizmeti alabilmek için bizimle irtibata geçti ve bir iki ebeveyn ile çalıştık. Ama daha henüz prematüre diyebiliriz. İzotomi 1.0, izotomi 2.0 derken belki izotomi 10.0'da oldu diyebileceğimiz bir şey bu. Dünyada bir örneği yok. Çok sevdiğim bir söz vardır "Mükemmelliğin baş düşmanı iyidir" Mükemmelleştirebilirdik ama beş on yıldan önce de projeyi hayata geçiremezdik. Bu yüzden iyi bir şey çıkaralım yavaş yavaş iyileştirelim. Hiç bir zaman mükemmel olamayacak zaten. Ama mükemmel olma yolunda ilerleyebilmeli. İzotomi'yi Sola Unitas markasından daha farklı bir yerde tutuyoruz. İzotomi ayrı bir marka olacak ve bir gün Sola Unitas'ın önünde olacağına inanıyorum.

Fügen: Harika, Sen önce hayal ediyorsun sonra gerçekleştiriyorsun. Yeni neler var?

Umut: Şimdi RadyoSU projesi var aklımda. Şöyle başlayacak; mesneviyi bilirsin, bir olay vardır ve o olayı bir hikaye ile bağlarsın hayata dair ders verir. Öyle hikayelerin olduğu ve hikayenin sonunda çıkarımların olduğu bir zincir oluşturacağız. Bizim telekonferans sistemi gibi. Aplikasyonlardan dinlenebilecek, ücretsiz ve insanların kendi başlarına bir eğitim gibi görebileceği, hem keyif alacakları hem de ders çıkaracakları bir yapı oluşturacağız. Başlangıçta dijital olacak. Daha sonra yavaş yavaş gelişim programlarının olduğu belki bir gün 24 saate yayılmış bir kanal haline dönüştüreceğiz. Bundan sonraki projelerimizi hep aplikasyon şeklinde yapmayı planlıyoruz. Dijital bir ortamda yani. Çünkü orada rekabet edemiyorlar. Bir çok kişi sadece kullanıcı olarak var. Teknolojinin tasarım boyutunu tedarik etmeden bu işlere girmeye çalışanlar var. Biz biraz daha sağlam gidiyoruz bu konuda. Farklı farklı eğitim sistemleri var ama online eğitim açısından diğerlerinden çok öndeyiz. Mesela hiç bir eğitim kurumu eskiden mezun olmuş, artık para ödemeyen öğrencilerine böyle hizmetler sunmuyor. Ben müşterinin sana para ödediği zaman değil esas o sana para ödemediği zaman nasıl hizmet ediyorsun onunla daha çok ilgileniyorum. İnsanlar yalnız bırakılmak istemiyorlar. Biri hala ellerinden tutsun istiyorlar. Bizde hala elimizin onların elinde olduğunu bilsinler ve sonuna kadar destek verdiğimizi hissetsinler istiyoruz.

Fügen: Hissediyoruz Bundan emin olabilirsiniz.

Umut: Çok sevindim. O yüzden belki aile gibi oluyoruz.

Fügen: Işte gönül bağı derken bunu anlatmak istiyordum. Ben her zaman Sola Unitas'ın elini hep omzumda hissetmişimdir.

Umut: Çok teşekkür ederim. Mesela sen bu röportajı E-Koç için değil de başka bir yer için bile yapıyor olsaydın ben yine sana evet derdim.

Fügen: Bundan dolayı da ben çok teşekkür ederim. Son olarak ufak bir oyunla bitirelim diyorum. Ben sana isminin baş harflerini söylediğimde sende bana ilk aklına gelen yani sende ilk çağrışım yapan kelimeyi söyler misin?

Umut: OK

U – Uskumru (Kahkahalar)

M- Manisa

U- Urfa ( yeni şubelerini mi sayıyor acaba diyorum içimden)

T- Taksit diyesim geldi

Fügen: Ben Trabzon demeni beklemiştim. Aslında oyunun devamında bu çıkan kelimelerle akrostiş yazalım diyecektim ama bu durumda şansımız yok gibi

Umut: Bilirsin eskiden Isim-Şehir-Hayvan oynardık. Harflerle ilgili bir şey sorulunca aklıma hep bu geliyor. Uskumru da U harfi gelince hep yazdığım hayvan ismiydi. Manisa genellikle şehre verdiğim karşılıktı, Urfa'da öyle taksit nerden geldi anlamadım gerçekten. Bu arada U ile başlayan tek hayvan ismiydi Uskumru

Fügen: Emin misin?

Umut: Öyle hatırlıyorum en azından.

Fügen: Çok teşekkür ederim Umut, son olarak söylemek istediğin eklemek istediğin bir şey var mı?

Umut: Yok teşekkür ederim. Bu arada seni tebrik ediyorum, böyle bir işi aldığın için.

Fügen: Beni çok mutlu ettin çok teşekkür ederim.

NOT: Akşam eve dönünce bizimkilere soruyorum U harfiyle başlayan bir hayvan ismi?

İlk cevap Alisa'dan geldi "Uğurböceği"

Kaynak: KurumsalHaber.com

Son Dakika Basın Bültenleri Mükemmel İyinin Düşmanıdır - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement