Kuzey Marmara Otoyolu'nun Kocaeli kesiminde çalışmalar sürüyor
KUZEY Marmara Otoyolu'nda çalışmaların büyük bir bölümü tamamlandı. 21 Aralık 2020 tarihinde bitirilmesi hedeflenen dev projenin, Kocaeli geçişinde de asfaltlama ve gişelerin yapım çalışmaları devam ediyor.
İstanbul, Kocaeli ve Sakarya trafiğini rahatlatması beklenen ve 21 Aralık 2020 tarihinde tamamlanması planlanan Kuzey Marmara Otoyolu'nda çalışmaların büyük bir bölümü tamamlandı. Toplam maliyeti 13,6 milyar lira olan ve iki kıtayı birleştirerek aynı anda 4 aracın yan yana geçebileceği tünelleriyle dünyada bir ilk olan Kuzey Marmara Otoyolu'nun Kocaeli kesiminde asfaltlama ve gişelerin yapım çalışmaları devam ediyor. 400 kilometrelik projenin toplamında, 8 tünel 30 viyadük, 143 köprü, 96 alt geçit, 73 üst geçit, 600 menfez bulunacak. Yaklaşık 52 kilometre uzunluğa sahip olacak olan Kuzey Marmara Otoyolu Dilovası Liman Bağlantı Yolu-İzmit arasındaki projenin 5'inci kısmında 5 tünel, 6 viyadük, 2 köprü yer alıyor.
400 KİLOMETRE UZUNLUĞUNDA Karayolları Genel Müdürlüğünden yapılan yazılı açıklamada projenin 400 kilometre uzunluğunda olduğu belirtilerek, "Dünyanın en büyük metropollerinden biri ve kıtalar arası geçit konumunda olan İstanbul'un, bu önemli konumuna yakışan yeni bir otoyol ağı ile mevcut sistemin yükünü azaltması hedeflenen Kuzey Marmara Otoyolu toplam 400 kilometre uzunluğundadır. Kuzey Marmara Otoyolu Projesi, şehir içinde ve mevcut boğaz köprülerindeki trafik yoğunluğunu azaltarak, araçların şehir içi trafiğine girmeden erişim kontrollü, yüksek standartlı, kesintisiz, emniyetli ve konforlu bir yol ile transit geçişinin sağlanması amacıyla projelendirilmiştir. Kuzey Marmara Otoyolu, yapımının tamamlanması ile Kınalı Mevkiinde, Kınalı-Tekirdağ-Çanakkale-Savaştepe Otoyolu'na, Gebze'de, Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu'na, 8 ayrı noktada ise mevcut TEM Otoyolu'na entegre olacaktır." denildi.
YIL SONUNDA TAMAMLANACAK Projenin 7 kesimden oluştuğu ifade edilen Karayolları Genel Müdürlüğü açıklamasında, şu bilgilere yer verildi: "Kuzey Marmara Otoyolu Projesi 7 kesimden oluşmaktadır. Projenin Kesim-3 olarak adlandırılan 148 kilometre uzunluğundaki Odayeri- Paşaköy Kesimi 26 Ağustos 2016 tarihinde tamamlanarak trafiğe açılmıştır. Proje kapsamında yapımı tamamlanan Yavuz Sultan Selim Köprüsü ise 59 metre genişliği ile dünyanın en geniş, 322 metre yüksekliğiyle dünyanın en yüksek kulelerine sahip, 1408 metre uzunluğuyla üzerinden raylı sistem geçen dünyanın en uzun asma köprüsü olma özelliklerini taşımaktadır. Projenin 1, 2 ve 7'nci kesimlerinden oluşan 80,25 kilometre uzunluğundaki Kınalı- Odayeri kesiminde; Kesim-2 Odayeri- Yassıören arası 25,3 kilometre, Kesim-7 proje başından Habipler Kavşak köprüsüne kadar 1,1 kilometre ve Çatalca Kavşağı-Yassıören Kavşağı arası (Nakkaş Kavşağı ve Bağlantı yolları hariç) 15,3 kilometre olmak üzere toplam 41,7 kilometresi trafiğe açılmıştır. Kınalı Kavşağı-Çatalca Kavşağı arasında kalan 29,4 kilometrelik kesim 7 Mart 2020 tarihinde açıldı. Kesim-7'de çalışmalar sürdürülmekte olup, 2020 yılı sonuna kadar tamamlanması hedeflenmektedir."
KURTKÖY-AKYAZI KESİMİ Açıklamada ayrıca, 170 kilometre uzunluğundaki Kurtköy-Akyazı arasında çalışmaların devam ettiği belirtilerek, "Projenin 4, 5 ve 6'ncı kesimlerinden oluşan 170,2 kilometre uzunluğundaki Kurtköy-Akyazı kesiminde otoyol yapım çalışmaları, Kesim-5 ve Kesim-6'da sürdürülmektedir. 22 Mayıs 2019 tarihinde 44,72 kilometre uzunluğundaki Kesim-4 (Kurtköy-Liman Kavşağı) ile 30 Mayıs 2019 tarihinde Kesim-5 Liman Kavşağı- Sevindikli Kavşağı arası 22 kilometrelik kısım trafiğe açılmıştır. Kesim-5'in diğer kısımlarında ve Kesim-6'da çalışmalar devam etmekte olup, 2020 yılı sonuna kadar tamamlanması hedeflenmektedir" denildi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ -Kuzey Marmara Otoyolu'dan çalışmaların devam ettiği kısımlardan drone görüntüsü -Çalışmalardan aktüel görüntüler -Muhabir anonsu -Detaylar
Haber-Kamera: Ergün AYAZ-Alişan KOYUNCU/İZMİT(Kocaeli),
===========================================
Süper öğretmen, atı Boksör ile Akıncı Toyu'na hazırlanıyor ERZURUM Veyisefendi İlkokulu'na sınıf öğretmeni olan Ayşe Melek Okuyucu, 26 Mart'ta Balıkesir'in Sındırgı ilçesinde yapılacak olan, Dünyanın en iyi atlı okçularının katılacağı dünya kupası eş değerindeki Akıncı Toyu'na hazırlanıyor. "Kardeşim" diye seslendiği Boksör adındaki atı ile yarışmaya hazırlanan Okuyucu, 4 yıl önce başladığı ata sporu atlı okçulukta attığını 12'den vuruyor.
Nimet- Mükrim Okuyucu çiftinin 4 kızından en büyükleri olan Ayşe Melek, 10 yılı milli olmak üzere 20 yılını verdiği judo sporunda sakatlanınca bırakmak zorunda kaldı. Yüzlerce madalya, kupa ve şampiyonluk elde eden Okuyucu, başladığı ata sporu atlı okçulukta da kısa sürede başarıyı yakaladı. 5 yıldır geleneksel Türk okçuluğu ve atlı okçuluk sporu ile uğraşan Okuyucu, 3 yıl önce Kızıl Elma Geleneksel Sporları ve Atlı Okçuluk Kulübü'nü kurdu. 80 sporcunun bulunduğu kulüpte erkek ve kadınlara at binmeyi ve at sırtında ok atmayı öğreten Okuyucu, her atışını 12'den vuruyor. 26-29 Mart tarihlerinde Balıkesir'in Sındırgı ilçesinde yapılacak olan Akıncı Toyu'na hazırlanan Okuyucu, ayrıca Atatürk Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi'nde, geleneksel Türk okçuluğu dersleri vererek, ata sporunu gençlere sevdirmeye çalışıyor.
Okçuluğa başladıktan sonra atlı okçuluğa geçiş yaptığını söyleyen Okuyucu, "Yaklaşık 4 yıldır atlı okçuluk sporu ile uğraşıyorum. Bu sene yapılan Türkiye şampiyonasında bayanlarda birinci oldum. 26-29 Mart tarihlerinde Balıkesir'de yapılacak olan ve dünyanın en iyilerinin davet edildiği Akıcı Toyu'na kulübümüzden iki erkek sporcu ile birlikte davet edildim. Rabbim utandırmasın. Bayanlarda Türkiye sıralamasında davet edilen tek kadın sporcuyum. İnşallah orada da şampiyonluğu elde edip ay-yıldızlı bayrağımızı göndere çekeceğim. Çalışmalarımızı Erzurum şartlarında sürdürmeye çalıyorum. Kış memleketiyiz. Yetkilerden bunu özellikle talep ediyorum. Eğer manej gibi kapalı bir alanımız olursa çalışmalarımızı 12 aya yayar başarılarımızı artırırız" diye konuştu.
Erzurum'un artık Atlı Okçuluk sayfasında Türkiye'den sonra dünya klasmanına geçtiğini vurgulayan Okuyucu, "20 yıllık sınıf öğretmeniyim. Öğrencilerimizi, sporcularımızı ve atim 'Boksör'ü çok seviyorum. Atım 11 yaşında. 4 yıldır birlikteyiz. Ben ona at değil hep 'kardeşim' dedim. Çok iyi anlaşıyoruz. Başarımda çok büyük payı var" dedi
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-Melek öğretmenin antrenman için hazırlanması -Atını ahırdan çıkarması -Atına binmesinden detay -Antrenmandan detay -Melek Okuyucu ile röp-Drone ile çekilen detaylar-Melek Okuyucunu görev yaptığı okuldan detay -Melek Okuyucunu sınıfına gelmesi-Öğrencilerinden detay -Melek Öğretmenin ders anlatması
Haber: Turgay İPEK - Kamera: Zafer KUMRU/ ERZURUM,
===============================
Ekmeklerini taştan çıkarıyorlar
ZONGULDAK'ın Ereğli ilçe merkezine 40 kilometrelik mesafesiyle en uzak ve en yüksek konumdaki 30 haneli Velidağ Köyünde yaşayanlar, uzun yıllardır ekmeğini taş sactan çıkarıyor. Köyde kalan son ustalar Rıza Aydoğan(53) ve Şaban Özmen(50), atalarından kalma mesleklerini yaşatmaya çalışıyor.
Ereğli'ye 40 kilometre uzaklıktaki ormanın eteklerine kurulmuş Velidağ köyünde yaşayanlar, uzun yıllardır geçimlerini taş sac yapımıyla sağlıyor. 30 haneli köyde, gençler çalışmak ve eğitimleri için ilçe merkezi ve farklı şehirlerde yaşamını sürdürürken az sayıda ki köylülerden birkaçı halen bu mesleği sürdürüyor. Köyün tek geçim kaynağı olan taş sac yapımı, hiçbir teknolojik imkanlardan yararlanılmadan tamamen el emeğiyle yapılıyor. Araçların bile ulaşamadığı dağlardan kazma ile saatlerce yontularak çıkarılan daire şeklinde ki yüzlerce kiloluk 30 santimetrelik daire şeklindeki taşlar, ardından tarım aracıyla köye indiriliyor. Taşlar, ustaların elinde yedi aşamada çekiç ve benzeri aletlerle işlenerek taş sac haline dönüştürülüyor. Adeti 100 liradan satışa sunulan taş saclar, ekmek, gözleme, bazlama gibi hamur işlerinin yapımında kullanılıyor. Köyde yaşayan Rıza Aydoğan(53) ve Şaban Özmen(50), son ustalar olarak dedelerinden kalan mirası sürdürmeye çalışıyor. Sabah erken saatlerden itibaren tarım aracıyla ormanlık alana giden Aydoğan ve Özmen, ardından yürüyerek ulaştıkları taş ocaklarında, saatlerce çalışıp yüzlerce kiloluk taşı çıkarmak için çalışıyor.
"EKMEĞİMİZİ TAŞTAN ÇIKARIYORUZ"Taş sacı yaparak eşi, kızı ve 3 torununa bakan Rıza Aydoğan, taş sacı yapımını 12 yaşında dedesinden öğrendiğini söyledi. Zor bir meslek olduğunu belirten Aydoğan, "Geçimimizi taştan sağlıyoruz. Günde bir taş yapıyoruz. Ondan 100 lira kazanıyorum. Emekli maaşım bin 300 lira. 3 toruna bakıyorum. Ekmeğimizi taştan karşılıyoruz. Bir taşı bir günde çıkarıyoruz. Evde bunun işçiliği var. Yedi aşamadan geçtikten sonra sac halini alıyor. Satılıyor ama artık ustası kalmadı. Son ustalardanız artık biz. Şu anda yeni yetişen gençlerden usta yok. Bizden sonra meslek kapanacak. Çocuklar dışarılarda çalışıyor. Herkes geçim kaynağında. Bundan artık kazanç elde etmekte zorlaştı. Bunları sobada kullanıyorlar. Evlerde ocak yapıyorlar. Bazlama, ekmek yapıyorlar. Güveçte yapıyorlar. Bu meslek köyde kaç yıldan beri yapılıyor bilen yok. 30 haneli köy. Çok eskiden beri bu yapılıyor. Kazma ve bilek gücüyle bu işi yapıp ekmeğimizi kazanmaya çalışıyoruz. Belki saatlerce uğraşıyorsun sonra taş kırılıyor ve olmuyor. Olmazsa o gün boşa çalışmış oluyorsun. Baştan başlıyorsun. Belki 1 yıl daha yaparım bende bırakırım." dedi.
Evli ve 3 çocuk babası Şaban Özmen ise bir taşı kazmayla saatlerce yontarak çıkarabildiklerini söyleyerek, "Bir taşı çıkarmak bir gün sürüyor. Çocukluğumuzdan beri yapıyoruz bu işi. Bizde son ustalardan sayılırız. Ekmeğimizi bundan çıkarıyoruz. Zor bir meslek. Bizden sonra yapan olmaz. Benim iki oğlum var bu mesleği bilmiyor. Bizden sonra da herhalde yapan olmaz." diye konuştu.
"KÖYÜN GEÇİM KAYNAĞIYDI"Köyde daha önce 15 yıl muhtarlık yapan Muhterem Özmen de babasının taş sacı yaparak 5 çocuğunu büyüttüğünü söyledi. Dedelerinin, hatta onların babalarının da bu işi yaptığını anlatan Özmen, şöyle dedi: "Babam öleli 25 sene oldu. Bu meslekle 5 çocuğuna baktı. 4 oğlum taş ustalığı yaptı. Şimdi 1 kardeşim bunu yapıyor. Velidağ köyünün geçim kaynağı budur. Günde bir saç yapıyorlar. Sırtlarına sarıp karda köye götürdükleri zamanlar oluyordu. Bu işin tarihini de bilen yok. Şu tarihte başlanmış diye bilen yok. Babamın dedesi bu işi yapıyordu. Ben 1983'de maden ocağında işe girdim. Ondan önce bende yapıyordum. Köyün geçim kaynağı bu iş."
"EKMEĞE LEZZET VERİYOR"Közle ısınan daire şeklindeki metal sobanın üzerine işlenen taş sacda gözleme yapan Hacer Özmen, yiyeceklerin daha lezzetli olduğunu söyledi. Köyde her evin taş sac kullandığını anlatan Hacer Özmen, "Benim babam bu taşlardan ekmeğimizi çıkarıyordu. Bu taşları satıyordu, bizim geçimimizi sağlıyordu. Bizim geçim kaynağımız bundan. Bunla yufka yapıyoruz, serme gözleme yapıyoruz. Her şeyi yapıyoruz. Yemeklerde yapıyoruz. Bunun ekmeği daha lezzetli oluyor. Öteki saclardan daha iyi oluyor bunun üzerinde yiyecekler." diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------İşçilerin taşı çıkarmak için çalışması-Taşı çıkarmaları-Taşı işlemeleri-Rıza Aydoğan ve Şaban Özmen ile röp.-Taşı tarım aracıyla köye götürmeleri -Köyde taş sac yapmaları-Yapılan saclar-Rıza Aydoğan'ın nasıl yaptıklarını anlatması-Eski muhtar Muhterem Özmen ile röp.-Köylü kadınların ekmek pişirmesi-Hacer Özmen'in ile röp.
Haber-Kamera: Gürkay GÜNDOĞAN/ZONGULDAK,
===============================
'Glutensiz kafede' 300 çeşit ürün üretiliyor GAZİANTEP'te tahılların içindeki glutene hassasiyetleri nedeniyle her gıdayı tadamayan çölyak hastaları, 'Glutensiz Bir Başka' ismiyle hizmet veren kafede yiyemedikleri birçok yiyeceği ilk defa tadıyor. Zihinsel engellilerin ve down sendromluların da istihdam edildiği kafede, çölyak hastaları 300 çeşit glütensiz gıdayı tüketebiliyor.
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Engelliler Daire Başkanlığı'na bağlı 'Glutensiz Bir Başka' adıyla 2 yıl önce faaliyete geçen kafede, sosyal sorumluluk projesi kapsamında önemli çalışma yapılıyor. Glutensiz gıda temininde zorlanan çölyak hastaları ve glutensiz beslenmeyi tercih eden bireylere yönelik hizmet veren kafede, buğday, arpa, yulaf, çavdar gibi tahılların içindeki hassasiyetleri nedeniyle her lezzeti tadamayan çölyak hastaları için 300 çeşit gıda üretimi yapıyor. Korumalı iş yeri özelliğini taşıyan kafe, iş gücü piyasasında normal şartlar altında çalışma imkanı kısıtlı olan engelli kişilere, istihdam ortamı oluşturulması amacıyla da önemli bir fonksiyon üstleniyor. Kafede, aralarında zihinsel engelliler ile down sendromluların da bulunduğu 9 kişi çalışıp, müşterilere hizmet veriyor.
'5 BİN KİŞİYE GIDA ÜRETEBİLİRİZ'Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Engelliler Daire Başkanı Yusuf Çelebi, kafede 300 çeşit yemek yapıldığını söyledi. Çelebi, çiğ köfteden yaş pastaya kadar neredeyse tüm gıdaların üretildiğini ve siparişler doğrultusunda da hizmet verildiğini anlatarak, "Burada genellikle çölyak hastası olan bireylerimize yönelik bir üretim merkezi olarak hizmet veriyor. Ayrıca glütensiz gıda tercih eden kişiler için 300 çeşit gıda üretiliyor. Burası korumalı bir iş yeri olarak geçiyor. Zihinsel engelli bireyler burada çalışıyor. Burası 5 bin kişiye hizmet verecek durumda. Burada aklınıza gelecek her gıda üretiliyor. Yaş pasta çeşitleri ve ekmek gibi neredeyse her ürün burada üretiliyor" diye konuştu.Kafe müşterilerinden Betül Bilici, çölyak hastası kızının ihtiyaç duyduğu gıdaları temin edebilmenin mutluluğunu yaşadığını söyledi. Türkiye genelinde çölyak hastası insanların ailelerinin sıkıntılar yaşadığını dile getiren Bilici, bu tür merkezlerin sayısının artmasını istedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ----------------------------Kafede simit-poaça yapımıEngelli bireylerin servis yapması - Müşterinin karşılanması Satılan gıdalar Yusuf Çelebi ile röp.Betül Bilici ile röp.Müşterinin yemek yemesiGenel ve detay görüntüler
Haber - Kamera: Kadir GÜNEŞ -GAZİANTEP
===============================
Annelerin direnişi çözülmeyi hızlandırdı, PKK'nın barınma alanlarında televizyon yasaklandı
HDP Diyarbakır İl Başkanlığı önünde, kaçırılan çocukları için eylem yapan ailelerin direnişi, terör örgütü PKK'daki çözülmeyi hızlandırdı. İçişleri Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı'nın son verilerine göre Ocak 2020'den bu yana ikna yoluyla teslim olan örgüt üye sayısı 58'e ulaştı. Teröristlerin verdiği ifadelerden, teslim olmalara en büyük etkinin annelerin direnişi olduğu ortaya çıktı.
Diyarbakır'da yaşayan Hacire Akar, oğlu Mehmet'in PKK tarafından dağa kaçırıldığını belirterek, 21 Ağustos 2019'da, HDP İl Başkanlığı binası önüne gelip, oturma eylemi başlattı. Oğluna kavuşmak için Akar'ın başlattığı eylem Türkiye'de gündem oluşturdu. Eylemin 3'üncü gününde oğlu Mehmet'e kavuşan anne Akar, çocukları dağa kaçırılan ailelerin aynı eylemi yapmaları için çağrıda bulundu. Akar'ın çağrısı yankı buldu. Çağrının ardından Türkiye'nin dört bir yanında yaşayan aileler, kaçırılan çocukları için 3 Eylül günü HDP İl Başkanlığı binası önüne gelerek, oturma eylemi başlattı. Eylem, 190'ıncı gününe girerken, bugüne kadar Hacire Akar dahil olmak üzere 13 aile, evladına kavuştu.
PKK'NIN BARINMA ALANLARINDA TELEVİZYON İZLEMEK YASAKLANDIAilelerin başlattığı eylem, terör örgütü PKK'da çözülmeye büyük etki yarattı. Diyarbakır'da ailelerin başlattığı oturma eylemini televizyonda izleyip, teröristlerin teslim olduğunu fark eden örgüt yöneticileri, barınma alanlarında televizyon izlenilmesini yasakladı. Fırsatını bulup terör örgütünün elinden kaçarak güvenlik güçlerine teslim olan örgüt üyelerinin ifadelerinde, örgütün panik yaşadığı ve çıkmaza girdiği ortaya çıkarken, HDP önündeki ailelerin seslerini televizyondan duyduktan sonra örgütten kaçışların hızlandığı belirtildi.
Teslim olan teröristlerin güvenlik güçlerine verdikleri ifadelerde, kendileri gibi birçok kişinin örgütün barınma alanlarından kaçmak istediğini, ancak öldürülme korkusu nedeniyle çok fazla girişimde bulunamadıklarını anlattıkları öğrenildi. İfadelerinde, terör örgütüne katıldıktan kısa bir süre sonra pişmanlık yaşandığını anlatan teröristler, özellikle gençlerin terör propagandasına kanmamaları gerektiğini söyledi. Dağlarda kan ve ölümden başka bir şey olmadığını anlatan örgüt üyeleri, yalanlarla gençlerin kandırılıp götürüldüğünü, örgütten ayrılmak isteyenlerin ise tehdit edildiğini ve işkenceye maruz kaldığını anlattı.
'PKK'NIN KURULUŞUNDAN BU YANA EN YOĞUN ÇÖZÜLMELER YAŞANIYOR'Terör örgütü PKK'ya yönelik güvenlik güçlerince son yılların en kapsamlı operasyonları devam ederken, aynı zamanda örgütten kaçışlar için de ailelerle birlikte ikna girişimleri de sürüyor. Terör örgütü PKK'nın kuruluşundan bu yana en yoğun çözülmeler yaşanırken, Milli Savunma Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı'nın verilerine göre, 1 Ocak gününden bu yana hem ikna girişimleri, hem de HDP önünde sürdürülen oturma eyleminden etkilenen 58 örgüt üyesi güvenlik güçlerine teslim oldu. Güvenlik kaynaklarından edinilen bilgiye göre çözülmelerin her geçen gün arttığı öğrenildi.
'İNŞALLAH BİZ DE GÖRÜRÜZ O MUTLU GÜNLERİ'Terör örgütünde çözülmeler HDP Diyarbakır İl Başkanlığı önündeki ailelere umut oldu. 2015 yılında Bitlis'te 18 yaşında üniversite öğrencisiyken terör örgütü PKK tarafından kaçırıldığını belirttiği kızı Fadime için Kütahya'dan gelerek 22 Eylül'de oturma eylemine katılan Hatice Levent, çocuklarına kavuşan aileleri gördükçe mutlu olduklarını ifade etti. Levent, kendisinin de o mutlu günü görmeyi çok istediğini söyledi. Kapıdan bir polis içeri girdiğinde 'Acaba güzel bir haber mi getirdi?' diye yüzüne baktıklarını anlatan Levent şöyle konuştu:
"13 ailenin çocuğu geldi, biz de çok mutlu oluyoruz. Kapıdan bir polisimiz girdiğinde 'Acaba bize bir güzel haber mi getirdi?' diye yüzüne bakıyoruz. İnşallah biz de görürüz o mutlu günleri. 13 ailenin çocuğu geldi, sanki hepimizin çocukları gelmiş gibi oluyoruz. İnşallah bizim çocuklarımız da gelir. 189 gündür bu çadırdayız, biz gözyaşı akıtıyoruz. Yetmedi mi. Yeter artık, HDP ve PKK bizim yavrularımızı bıraksın. Gelsinler biz de mutlu olalım, çocuklarımızı alıp buradan gidelim. Biz başka bir şey istemiyoruz. Bu çocuklarımızın ne suçu günahı vardı da çıkardılar o dağlara. Biz anlayamıyoruz, hepimiz gözyaşı döküyoruz, ıstırap içindeyiz. Ne olur bizim çocuklarımızı bırakın. Çocuklarımızın suçu günahı yok. Polis ailelerinin, asker ailelerinin çocuklarını da bırakın. Hepimizin gözü yollarda, çocuklarımızı istiyoruz, çocuklarımız için buradayız."
'HER GELEN EVLAT BİZİM İÇİN BİR UMUTTUR'Yaklaşık 6 yıl önce lise 3'üncü sınıf öğrencisiyken PKK'lı teröristler tarafından kaçırıldığını belirttiği kızı Hayal için Ağrı'nın Hamur ilçesinden gelerek, 3 Ekim'de oturma eylemine başlayan Süheyla Demir ise direnişlerinin terör örgütünde çözülmeye neden olduğunu belirtti. Dağdaki çocuklara seslenen Demir, ceza ve işkence var diye kandırıldıklarını, oysa ne cezanın ne de işkencenin olduğunu, teslim olanların ailelerine verildiğini söyledi. Demir, "190 gündür buradayız. Terör örgütünde çözülmeler de başladı. Her gelen evlat bizim için bir umuttur. Her teslim olan 'Acaba bizim mi?' diye umutla bekliyoruz. İnşallah o günü biz de görürüz. Buradan bütün gençlere sesleniyorum, bak anneleriniz 190 gündür burada sizi bekliyor, lütfen eğer bizi görüyor ve duyuyorsanız size yalvarıyoruz, gelin güvenlik güçlerine teslim olun. Bu çadırda 13 evladımız geldi, siz de gelin. Ceza yok, işkence yok, devlet sizi tutuklamıyor. Sizi kandırıyorlar, ceza var, işkence var diye, ailelerinize zarar veririz diyorlar. Yok öyle bir şey, onlara inanmayın. Biz onlara baş kaldırdık, siz de onlara baş kaldırın ve dönün gelin. Yazık günahtır, sizi o dağlara taşlara mahkum ettiler, gençsiniz, sizin de önünüzde güzel günler olabilir. Gelin sizi burada bekliyoruz. Anneleriniz babalarınız günahtır, yıllardır ardınızda gözyaşı döküyor. Yeter artık diyoruz bu gözyaşları" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------HDP il binası önüAilelerin bekleyişiMuhabir Mehmet Mucahit Ceylan'ın anonsuHatice Levent'in röportajıSüheyla Demir'in röportajıGenel ve detay görüntüler
Haber-Kamera: Mehmet Mucahit CEYLAN- Nurettin FİDANCAN/DİYARBAKIR,
=================================
Rize'nin 'Pisa kuleleri'ne demir direkli önlem
RİZE'de, dolgu zemin üzerine 30 yıl önce inşa edilen ve zeminde meydana gelen kayma nedeniyle yan yatmaya başlayan 4 bina, sahipleri tarafından demir direklerle desteklendi. 'Pisa kuleleri' diye anılan binalarda inceleme yapan Rize İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Murat Yazıcı, "Binada yaşayanları belki psikolojik anlamda rahatlatacak bir çözüm, ancak mühendislik açısından hiçbir anlamı yok" dedi, binaların acilen boşaltılması gerektiğini açıkladı.
Taşlıdere Mahallesi'nde, deniz dolgusu ve heyelanlı tabaka üzerine yaklaşık 30 yıl önce inşa edilen 72 daireli 3 blok ile yanlarında yer alan 6 katlı 24 daireli bir başka binanın zemininde kayma meydana geldi. Kayma nedeniyle yan yatmaya başlayan binalar, bölgede 'Pisa kuleleri' diye anılmaya başlandı. Gün geçtikçe binalardaki eğim artarken, 24 daireli bina ile bitişiğindeki bina arasında boşluk oluştu. Yüzde 6 dolayında eğim olduğu belirlenen yapılar, sahipleri tarafından demir direklerle güçlendirilmeye çalışılıyor. Kentsel dönüşüm projesi kapsamında yıkımı gündeme gelen binalarla ilgili henüz bir adım atılmadı.
'DEMİR DİREKLERİN MÜHENDİSLİK ANLAMI YOK'Rize İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Murat Yazıcı, eğimli binalarda incelemelerde bulundu. Bina sakinlerinin yan yatan binalarını güçlendirmek adına yan yattığı taraftaki tüm balkonlara demir kazıklar yerleştirdiklerini gözlemlediğini anlatan Yazıcı, bu girişimin güvenlik açısından anlam taşımadığını kaydetti. Yazıcı, "Yerleştirilen demir kazıklar mühendislik açısından bir çözüm değil. Binada yaşayanları belki psikolojik anlamda rahatlatacak bir çözüm, ancak mühendislik açısından hiçbir anlamı yok. Binadaki yatmayı ortadan kaldırmazö dedi.
'ZEMİNDEKİ ÇAMUR TABAK İYİ ETÜT EDİLMELİ'Binaların inşa edildiği yıllarda zemindeki sıkışmış çamur tabakasının gözden kaçırıldığını söyleyen Yazıcı, "Denizin getirdiği malzemenin üzerine, dağdan heyelanlı malzemenin gelmesi ile binaların altındaki tabaka oluşmuş. Bu tabaka buradaki inşaat tekniklerini biraz zora sokmuş. O zamanki yönetmeliklerde sondaj şartı olmaması, jeolojik etüt raporlarını değerlendirme kısımlarının fazla detaylı olmaması bu binaları o zaman için yapmaya müsait kılmış. Zamanla zemin sıvılaşması dediğimiz olay meydana geliyor. Zeminin sıvı gibi hareket etmesini sağlayan ise arada kalmış çamurlaşmış tabaka. Bu çamurlaşmış tabakanın bir tarafa doğru hareketi, binanın farklı oturmaları sonucunda bu yanlamalar yaşanmış. Vatandaş da zamanla kendi evini kurtarabilmek için balkonlara direk vermiş, evin içerisindeki eğimi ortadan kaldırabilmek için şap atmış ve burada yaşamını idame ettirmeye çalışmış. Lakin kalıcı çözüm olarak ne balkonlardaki direkler ne de içerde yapılacak tadilatlar bu binalar için güvenli çözümler değildir" diye konuştu.
'BİNALAR ACİLEN BOŞALTILMALI'Binaların acilen devlet-vatandaş iş birliği ile boşaltılıp yıkılıp yeniden yapılması gerektiğine dikkat çeken Yazıcı, "Yapılırken, zemin etütlerinin, alttaki çamur tabakasının ve sıkışmış tabakaların iyi etüt edilerek sağlam zeminden başlayarak uygun çalışmanın yapılması gerekmektedir. Karadeniz'deki fay hattının aktif hale gelmesi, buradaki riskleri arttırmaktadır. Bu binalar bu geceden sabaha çöker mi? O kadar infial yaratacak bir durum olmamakla beraber hızlıca tedbirin alınması gerekmektedir. Belediyenin yaptığı yeni imar planı çalışmalarında burası öncelikli riskli alan olarak ilan edilecek. Burada sadece bu binalar değil, kamuya ait binalar da var, okullar var. Teker teker kontrol edilerek buradaki dönüşümün sağlanması gerekiyorö ifadelerini kullandı.
Bina sakinlerinden Ayfer Demir de, "Balkonlardan demir direklerle destek vermişler. Bu yönteme kesinlikle güvenmiyorum. Binanın her an yıkılacağından endişe duyuyoruz. Yağmur yağdığı zaman bile çocuklar çok korkuyorlar, 'binalar yıkılacak mı?' diye soruyorlar. Çok tedirginiz" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Binalardan detaylar-Balkonlardaki demir kazıklar-Murat Yazıcının demir kazıkları anlatması-Murat Yazıcı ile röportaj-Vatandaş röportajı
HABER- KAMERA: Arzu ERBAŞ RİZE-DHA
==================================
Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'ne leylekler döndü SAMSUN'da, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ndeki Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'ne, bu yıl da baharla birlikte leylekler gelmeye başladı. 'Leylek Köyü' olarak da adlandırılan Bafra ilçesi Doğanca Mahallesi'nde yer alan 50 yuvaya yerleşen leylekler yazı burada geçirecek.
Samsun'da, 19 Mayıs, Bafra ve Alaçam ilçeleri sınırlarında bulunan 56 bin hektar alana sahip UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ndeki Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nde, yaklaşık 20 dönümlük ormanlık bölgede 50 leylek yuvası yer alıyor. Bafra'nın Doğanca Mahallesi'nde 'Leylek Köyü' olarak adlandırılan alandaki yuvalara ay başından itibaren leylekler gelmeye başladı. İlkbaharı ve yazı burada geçirecek olan leylekler, ağustos ayından sonra göç edecek. Bölgede leyleklerin rahatlıkla gözlemlenmesi için bir gözlem kulesi de bulunuyor. Konulan tabelalarla leylekler hakkında bilgi verilirken, alana turistler ve kuş gözlemcileri de ilgi gösteriyor.
'EN YOĞUN LEYLEK POPÜLASYONU KIZILIRMAK DELTASI'NDA'Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ornitoloji Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Yakup Sancar Barış, leyleklerin Kızılırmak Deltası'na şubat sonundan itibaren geldikleri belirterek "Havaların iyi gitmesiyle birlikte leylek popülasyonu bu yıl daha erken toparlandı. Göç sırasında şubatın ikinci yarısındaki olumlu hava koşulları daha hızlıca buraya gelmelerine neden oldu. Türkiye'de bu zamana kadar yapılmış çalışmalarda en yoğun üreyen leylek popülasyonunun olduğu yer Kızılırmak Deltası. 900'ün üzerinde üreyen çift tespit edilmişti. Bu sene bu çalışma tekrarlanacak. 10 yılda bir artma veya azalma oldu mu göreceğiz, değerlendireceğiz. Deltada eski ağaçlarda yoğun yuvalanma alanları mevcut. Türkiye'nin başka yerlerinde de örnekleri var ama bu kadar karakteristik ve bu kadar iyi gözlenebilen alan Kızılırmak Deltası'nda bulunuyor" diye konuştu.
359 KUŞ TÜRÜ YAŞIYORSamsun'da, 359 kuş türünün yaşadığı, 56 bin hektarlık Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nin korunması için bölge Temmuz 2018'de araç girişine kapatıldı. 5 bin 174 hektarlık kısmı Yaban Hayatı Geliştirme Alanı olan ve Uluslararası Ramsar Sözleşmesi kapsamında koruma altında bulunan deltada irili ufaklı 20 göl ile büyük bataklık ve sazlık alanlar yer alıyor. Avrupa Kuş Alanları Envanteri'ndeki en önemli 4 kriterden 3'üne sahip olan Kızılırmak Deltası, göç sırasında Karadeniz'i doğrudan aşan kuş türleri için yaşamsal önem taşıyor. Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nin Dünya Mirası Daimi Listesi'ne alınması ile bölgenin daha etkin korunması amaçlanıyor.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Leylek Köyü'ndeki yuvalardan detay-Leyleklerden detay-Leylek Köyü'nden drone ile detaylar-Röportaj-Muhabir anonsu
Haber-Kamera: Yaprak KOÇER- Hüseyin KALAY/BAFRA (Samsun),
======================================
Yunan askerinin Meriç'te ölüme terk ettiği göçmeni Türk balıkçı kurtardı
EDİRNE'de, Meriç Nehri üzerinden sınırın diğer tarafından geçen İranlı göçmen, Yunan güvenlik güçlerinin müdahalesiyle tekrar nehre atlamak zorunda kaldı. Yunanistanlı güvenlik görevlerinin gözleri önünde nehirde sürüklenerek yaşam savaşı mücadelesi veren İranlı göçmeni, Türk balıkçı kurtardı. Yarı baygın kıyıya çıkarılan göçmen, Türk askerlerinin müdahalesi ile hayata döndü.
Meriç Nehri'ni lastik botla aşıp, yanlarında 2 çocukları ile birlikte Yunanistan'a geçen İranlı çift, burada önlem alan Yunan asker ve polisleriyle karşılaştı. Yunan güvenlik güçlerinin müdahalesi üzerine ailenin reisi 35 yaşlarındaki baba, kendisini Meriç Nehri'ne attı. Nehirde akıntıya kapılan göçmen, boğulmamak için mücadele ederken, çocukları ve eşi panik içinde bağırmaya başladı. Babasına yardım etmek isteyen çocuklardan biri, diğer göçmenler tarafından nehirden çıkarıldı.
SUDA ÖLÜM KALIM MÜCADELESİYunan asker ve polisi nehirde ölüm kalım savaşı veren göçmeni kurtarmak için hiçbir müdahalede bulunmadı. Türk balıkçılar, bağırarak suda yaşam mücadelesi veren göçmenin Türkiye tarafına yüzmesini istedi. Ancak göçmen akıntıyı kapılıp sürüklenirken, Türk balıkçılardan biri Yunan askerinin ateş açma tehlikesine rağmen motorlu kayığı ile nehrin Yunanistan tarafına geçip, boğulmak üzere olan göçmeni alarak Türkiye tarafına getirdi.Yarı baygın olan göçmene balıkçıların ihbarı üzerine ambulansla gelen Türk askerleri müdahale etti. Suni teneffüs yapılan ve adı açıklanmayan göçmen, müdahale ile yaşama döndürüldü. Yunan asker ve polisi bu yaşananları izledikten sonra ölümden dönen göçmenin eşi ve 2 çocuğunu da Türkiye tarafına zorla gönderdi.
Türk balıkçılar, İranlı göçmene giysiler verip, yaktıkları ateşte ısınmasını sağladı. Yaşama tutunan İranlı göçmen, kendisine geldikten sonra eşi ve çocuklarını da yanına alarak bölgeden ayrıldı.Göçmeni boğulmaktan kurtarın ve ismini vermek istemeyen balıkçı, "Meriç Nehri'nde balıkçılık yapıyorum. Göçmenlerin karşıya geçmesinin ardından bağrışmalar duyunca o bölgeye gittik. Yunan askerinin kovaladığı bir kişi korkup kendisini nehre attı. Akıntıya kapılınca sürüklenmeye başladı. Yunan asker ve polisleri hiçbir müdahale bulunmadı. Yaklaşık 5 dakika suda kalan kişi boğulmamak için çırpınıyordu. Hemen kayığıma binip Yunan tarafına geçtim, ona alıp bizim tarafa getirdim. Baygın haldeydi, haber verdiğimiz askerler ambulansla gelip göçmene müdahale ederek, hayata döndürdü" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ------------------------------------Meriç Nehri'ne botla inen göçmenler-battan inen göçmenler-Suya atlayan göçmen-Göçmenin su içindeki mücadelesi-Karşı taraftaki Yunan askerleri ve göçmenler-Göçmenin suda sürüklenmesi-Türk balıkçıların bağırması-Göçmenin suda sürüklenmesi-Türk balıkçıların seslenmesi-Göçmenin suda batıp çıkması-Türk balıkçının kayıkla gitmesi-Balıkçının göçmeni kayığa alması-Göçmenlerden detaylar
Haber: Resul ORUÇOĞLU/EDİRNE,
==================================
Anne sözü dinledi, atletizmde tarih yazdı ANNESİNİN sürekli evde oturmasını istemediği için başladığı spor hayatında, tekerlekli sandalye atletizminde Paralimpik Oyunları'na üst üste 2 defa katılan ilk Türk kadın sporcu Hamide Doğangün (27), "10 Türkiye şampiyonluğum var. Bir dünya ikinciliği, 2 dünya üçüncülüğü elde ettim. 5 defa üst üste Avrupa şampiyonu oldum. 2020 Tokyo Paralimpik Oyunları'na katılmaya hak kazandım. Tokyo'da bayrağımı dalgalandırıp, başarımı madalyayla taçlandıracağım" dedi.
İstanbul'da oturan Hamide Doğangün, 2002 yılında 9 yaşındayken geçirdiği trafik kazası sonrası omurilik felci oldu. Hastanede 2 yıl süren tedavi sonrası tekerlekli sandalye ile hayatına devam eden Hamide Doğangün, taburcu olduğunda ilk gittiği yer okulu oldu. Kendine eşlik eden anne, baba ve doktorlarıyla okula gittiğinde arkadaşlarının onu ilk defa tekerlekli sandalye görmesinden dolayı yaşadığı üzüntü hayatında dönüm noktası olan Hamide, sporla hayata tutundu. Annesi Dilber Kurt'un sürekli evde kalmasını istemediği, sosyal hayatta da başarılı olmasını istediği Hamide, ilk olarak basketbola başladı. Spor yapıp, tekerlekli sandalyesinin hayatına engel olmayacağını benimseyen ve bu durumdan olumsuz etkilenmeyen Hamide, 2 yıl basketbol oynadıktan sonra annesinin ısrarıyla atletizm branşına başladı.
İLK ŞAMPİYONADA ALTIN MADALYADoktorları ve ailesinin desteğiyle sürmeyi öğrendiği tekerlekli sandalyeyle kısa sürede atletizmde başarılı olan Hamide, 2008 yılında ilk katıldığı Türkiye şampiyonasında altın madalya kazandı. Annesinin izlediği şampiyonada madalya kazanıp, milli takıma seçildiği için kendisiyle gurur duyduğunu anlatan Hamide, "Kaza nedeniyle okuluma ara vermiştim. Doktorlarım beni okuluma götürmüştü. O an çok duygulanmıştım. Arkadaşlarım beni sağlam biliyordu ve ben tekerlekli sandalye ile dönmüştüm. Tekerlekli sandalyeyi kullanmakta zorlandım. Annem yardımcı oldu. İki yıl kadar basketbol oynadım. Annem benim sürekli evde oturmamı istemiyordu. Bir şeylerle uğraşmamı istedi. Onun çabasıyla atletizm branşına başladım. 2007 yılında ilk Türkiye şampiyonasına katıldım. Şampiyon oldum, milli takıma seçildim. Çok heyecanlıydım. Annem beni izliyordu ve çok duygulanmıştı. Atletizme başlama sebebim annemdi. Annemin desteğiyle buralara geldim" diye konuştu.
'TÜRKİYE'DE PARALİMPİK ATLETİZM BİLİNMİYOR'Engelli bir birey olarak yaptığı spordaki başarılarıyla hayatının değiştiğini vurgulayan Hamide, Türkiye'de paralimpik atletizmin fazla bilinmemesinden yakınarak, "2009 yılında Akdeniz Oyunları ilk yurt dışı turnuvam olmuştu. Dördüncülük elde ettim. Yurt dışında paralimpik atletizm çok biliniyor ama Türkiye'de bilinmediğini düşünüyorum. Şu an bile tekerlekli sandalyemin nasıl gittiğini soruyorlar. 'Motor mu var, nasıl yön veriyorsun?' diye soruyorlar. Kendi gücümle olduğunu anlatıyorum" dedi.
'TOKYA'DA BAYRAĞIMI DALGALANDIRACAĞIM'Tokyo Paralimpik Oyunları'na hazırlıklarını antrenörü Ömer Cantay yönetiminde kamp yaptığı Antalya'da sürdüren Hamide, hedeflerini şu sözlerle anlattı: "10 Türkiye şampiyonluğum var. Bir dünya ikinciliği, 2 dünya üçüncülüğü elde ettim. 5 defa üst üste Avrupa şampiyonu oldum. 2016 Rio Paralimpik Oyunları'na katılan ilk kadın Türk sporcuyum. Finalde koştum ve 4'üncü oldum. 2020 Tokyo Paralimpik Oyunları'na katılmaya hak kazandım. Tokyo'da bayrağımı dalgalandırıp, başarımı madalyayla taçlandıracağım."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------Hamide'nin antrenman yaparken detay görüntüleriTekerlekli sandalyesini hazırlarken detay görüntüleriHocasından ve takım arkadaşından detay görüntülerAntrenmanın drone görüntüleri Hamide ile röpörtaj HABER: Tolga YILDIRIM- KAMERA: Emrah GÜL/ANTALYA,
=============================
'Türkiye'nin koronavirüs performansı takdire şayan' SAĞLIK-SEN Genel Başkanı Semih Durmuş, koronavirüs ile ilgili olarak Sağlık Bakanlığı'nın yürüttüğü çalışmaların takdire şayan olduğunu söyledi. Sağlıkta şiddet konusuna da değinen Durmuş, "Sağlık çalışanlarına şiddet uygulayan insanlar gerçekten toplumda psikolojik sorunları olan hasta ruhlu insanlardır. Bu insanlara toplumun saygı göstermemesi, değer vermemesi gerekir. Buna verilecek olan en büyük ceza aslında toplumsal tecrittir" dedi.
Kemer'e bağlı Beldibi Mahallesi'ndeki Rixos Sungate Otel'de düzenlenen Türkiye'nin ilk Sağlık Çalışanları Kongresi'ne katılan Sağlık-Sen Genel Başkanı Semih Durmuş, gündemdeki konulara ilişkin Demirören Haber Ajansı'na açıklamalarda bulundu. Dünyanın birçok ülkesinde görülen ve Türkiye'de hiçbir belirtisine rastlanılmayan koronavirüsle ilgili konuşan Semih Durmuş, "Koronavirüsle alakalı şunu söyleyebilirim; toplumda değişik dedikodular bu konuda konuşulabilir, Türkiye'de bu konuda tek otorite Sağlık Bakanlığımızdır. Sağlık Bakanlığı gerçekten tüm dünyadaki benzer ülkelerden çok daha ileri, güzel çalışmalar yapmaktadır" dedi.
'TAKDİRE ŞAYAN BİR PERFORMANS'Sağlık Bakanlığı'nın Dünya Sağlık Örgütü'nün de ilerisinde kararlar aldığını vurgulayan Semih Durmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu konuda sağda solda konuşulan dedikodulara kimsenin kulak asmaması, tamamen Sağlık Bakanlığımızın bu konuda yapmış olduğu bilgilendirmelere kulak vererek hareket etmesi gerekiyor. Gerçekten Türkiye'nin bu konuda ortaya koymuş olduğu performans takdire şayan bir performanstır. Halk sağlığının korunmasına yönelik gerçekten zamanında atılması gereken bütün adımlar atılmıştır. Ben gerçekten Türkiye'de emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Türkiye çok kritik bir süreçte olmasına rağmen bu süreç çok mükemmel bir şekilde yönetilmektedir. Vatandaşlarımız, halkımız kesinlikle Sağlık Bakanlığı'na ve yapmış olduğu bütün açıklamalara kulak versin, diğer yerlerden söylenen asparagas haberlere, yalan dolan haberlere asla ve asla kulak asmasın. Çünkü Sağlık Bakanlığı bu konuda çok açık şeffaf bir süreç yönetmektedir. Her yerde bir durum olay gerçekleştiğinde vatandaşımızı açık ve net bir şekilde bilgilendirmektedir. Onun için başka yerlerde söylenen asılsız haberlere asla kulak verip tedirgin olmasınlar. Türkiye'de bugüne kadar en ufak bir vakaya rastlanılmamıştır. Bunda da Sağlık Bakanlığımızın uygulamış olduğu politikanın çok büyük bir başarısı vardır. Bütün dünyayı saran böyle bir uygulama, Türkiye'nin göstermiş olduğu başarı takdire şayan bir başarıdır. Emeği geçenleri tebrik ediyoruz."
'EN BÜYÜK CEZA ASLINDA TOPLUMSAL TECRİTTİR'Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olayları ile ilgili de açıklama yapan Semih Durmuş, "Aslında hiç anlamadığım şey sağlık çalışanlarına yönelik şiddet. Bunu bir türlü anlayamıyorum. İnsanları hayata tutundurabilmek için sizin elinizin kolunuzun bağlı olduğu bir zamanda sağlık çalışanları sizin annenizi, babanızı, eşinizi, çocuğunuzu ve hatta sizi hayata bağlayabilmek için bütün bilgi birikimini, bütün riskleri göze alarak sizi kurtarmak için mücadele ederken böyle bir insana saygı duyulması gerekirken, bu insanlara şiddet uygulayan insanlar gerçekten toplumda psikolojik sorunları olan hasta ruhlu insanlardır. Bu insanlara toplumun saygı göstermemesi, değer vermemesi gerekir. Bir yerde bir sağlık çalışanına yönelik bir şiddet oluyorsa, toplumun tüm kesimlerinin buna tepki göstermesi ve refleks göstermesi gerekir. Buna verilecek olan en büyük ceza aslında toplumsal tecrittir" diye konuştu.
'SAĞLIK ÇALIŞANLARI SAYISINDA EKSİKLERİMİZ VAR'Sağlık personeli konusundaki eksiklere değinen Sağlık-Sen Genel Başkanı Semih Durmuş, "Türkiye'de sağlık çalışanı sayısı Türkiye'deki 82 milyona sunulacak olan sağlık hizmetini karşılama noktasında aslında olması gereken noktalarda değildir. 100 bin kişiye düşen hekim sayısı açısından baktığınızda da hemşire sayısı açısından baktığınızda da. Özellikle hemşire sayısı açısından baktığınız da yeterli değildir. Bugün sağlık çalışanlarının gerçekten çalışma süreleri çok uzun. İş yükleri gerçekten çok ağır. Bunun çözümü için Sağlık Bakanlığımızın, hükümetimizin sağlık çalışanı istihdamı noktasında azami bir gayret göstermesi, fedakarlık yapması gerekiyor. Desteklenecekse bu alanın çok ciddi manada desteklenmesi gerekiyor" dedi.
'EN ÇOK BOŞANMA SAĞLIKTA'Sağlık çalışanlarının en büyük sıkıntısının eksik personel nedeniyle çalışma saatlerinin yoğunluğu olduğunu söyleyen Genel Başkan Durmuş, bunun da sosyal yaşantıları alt üst ettiğini belirterek şöyle konuştu: "Sağlık çalışanları insana hizmet ettikleri için kendilerinden ödün vererek çalışıyor. Bugün bir sağlık çalışanı arkadaşımız aylık 180 saat çalışmasının dışında 50 saat, 60 saat, 80 saat, 130 saat çalışıyor. Burada yapmış olduğu bu hizmetin karşılığı kendi özelinden, ailesinden, çoluğundan çocuğundan fedakarlık yapmakla karşılık buluyor. Bu sefer de insanların sosyal yaşantıları alt üst oluyor. Onun için sağlık çalışanları toplum adına sağlık hizmeti sunuyorsa bu sayıların kabul edilebilir, sağlık hizmetini karşılayabilir standartlarda olması gerekiyor ki diğer taraftan da sağlık çalışanlarının ailelerini bölüp parçalamamış olalım. Çünkü sağlıktaki boşanma oranı diğer bakanlıklarla kıyasladığınızda çok daha fazla. Bunun altında yatan en önemli sebeplerden birisi hem uzun çalışma süreleri hem de çalışma yoğunluğu olmasıdır."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------RÖP: Sağlık-Sen Genel Başkanı Semih Durmuş
HABER -KAMERA: Levent YENİGÜN/KEMER (Antalya), -
===================================
K9 köpekleri, itaat ve doğa arama sınavlarıyla test edildi
ARAMA Kurtarma Derneği (AKUT) İzmir ekibi, Uluslararası Arama Kurtarma Köpekleri Organizasyonu (IRO) ile birlikte, 'Arama Köpekleri Doğa Arama Uluslararası Sınavı'nı gerçekleştirdi. Güzelbahçe Spor Kulübü Futbol Sahası'nda Hollanda'dan gelen hakem eşliğinde yapılan itaat sınavında, sahaya kurulan parkurlarda, K9 köpeklerinin çevikliği, sese duyarlılığı, sahibiyle ilişkileri test edildi.
AKUT İzmir ekibi, Uluslararası Arama Kurtarma Köpekleri Organizasyonu (IRO) ile birlikte 6-8 Mart'ta 'Arama Köpekleri Doğa Arama Uluslararası Sınavı'nı A ve B seviyelerinde gerçekleştirdi. Üç gün boyunca, 18 K9 köpeği Urla'da doğada arama sınavına, Güzelbahçe Spor Kulübü Futbol Sahası'nda ise itaat sınavına girdi. İtaat sınavı için hazırlanan farklı parkurlarda, uzun süre sınavlar için hazırlanan köpeklerin çevikliği, kendine hakim olması, sahibiyle ilişkisi, yüksekten korkmamaları, sese karşı duyarlılıkları test edildi. Romanya ve Hollanda'dan gelen IRO'ya bağlı hakemlerle düzenlenen sınavlarda, köpekler disiplinli bir şekilde kontrol ediliyor. Sınavlarda başarılı olan köpekler, belgelerini alarak uluslararası düzeyde yapılan arama kurtarma çalışmalarına katılma hakkı kazanıyor. Organizasyonda bahseden AKUT İzmir Ekip Lideri Ramazan Ergut, "Derneğimizin K9 bölümündeki köpeklerinin hepsi gerek ülke içi, gerek uluslararası sınavları geçip akredite olması sonucunda bizlerle beraber operasyonlara çıkabiliyorlar. Sınavlar iyi geçiyor, derneğimizin sınavlardaki başarıları bizi mutlu ediyor. 'Arama acil bir durumdur' diyoruz her zaman, köpeklerimiz de arama alanlarını hızlı bir şekilde arayıp bize çok hızlı dönüş yapabiliyor" dedi.
'HER YIL YAKLAŞIK 10 KÖPEK BAŞARILI OLUYOR'Türkiye'de bu sınavı sadece AKUT'un yaptığını söyleyen İzmir K9 Sorumlusu Ersel Yıldırım, "Her yıl 18-20 arasında katılımcı köpek oluyor. Bu sınavları geçme oranları biraz düşük. 10 civarında köpek başarılı oluyor. İtaat sınavında, köpekle sahibinin ilişkisi, köpekle kurduğu güven bağı, köpeklerin çeviklik becerileri, sese karşı duyarlılığı, silah sesinden korkmaması, diğer köpeklere karşı uyumluluğu ve insanlara karşı olan sosyalliği test ediliyor. Parkurlar çeviklik ve itaat olarak ikiye ayrılıyor. Çeviklik parkurunda köpeklerin çevikliği, kendine hakim olması, salıncaktan korkup korkmadığı test ediliyor. Yüksek zeminden de korkmamaları gerekiyor. Ufak bir molozumuz var, enkazda ya da doğal ortamdaki değişik zeminlere verdiği tepkilere bakıyoruz. İtaat parkurunda ise, köpekle sahibinin yan yana uzun süre yürüyebilmesi, sahibinin sözünü dinlemesi, onu beklemesi test ediliyor. Operasyonlarda bazen köpeğinizi bekletip dinlendirmek zorunda kalıyorsunuz, siz o anda kazazedeye destek olmak zorundasınız. Köpek gerektiğinde yatıp beklemeli" dedi.
'SADECE KÖPEKLER ENKAZ ALTINDA KALAN KİŞİLERİ BULABİLİR'Hollanda'dan gelen Gönüllü IRO Hakemi Resi Gerritsen ise, "İki günlük bir organizasyonun içerisindeyiz. A ve B seviyesindeki köpeklerin sınavlarını yapıyoruz. Bu organizasyonlar çok önemli, çünkü şu anda köpekler gibi işlev gösteren herhangi bir makine veya ekipman yok. Herhangi bir makine enkaz altında kalan canlı insanları bulamaz, sadece köpekler bunu yapabilir. Enkaz altında kalan ya da doğada kaybolan kişilerin bulunmasının en hızlı ve en etkili yolu arama kurtarma köpeklerini kullanmak. IRO bu sınavlarla köpeklere bir standart getiriyor. Dünyanın neresinde olursa olsun, bir arama kurtarma köpeğinin kimliğine baktığınızda köpeğin seviyesini ve yeterliliklerini görebiliyorsunuz" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: İtaat sınavından genel ve detay görüntülerParkurlardan ve hakemden görüntülerKöpeklerden detay görüntülerAkut İzmir Ekip Lideri Ramazan Ergut ile röportajİzmir K9 Sorumlusu Ersel Yıldırım'la röportajHakem Resi Gerritsen ile röportajHaber: Melis KARAKUZULU - Kamera: Nevra UÇKAÇ/İZMİR,
===================================
Marmaris'te güneşi gören sahile koştu
MUĞLA'nın Marmaris ilçesinde, hava sıcaklıklarının 21 dereceye kadar ulaşmasıyla sahil yolları hareketlendi. Vatandaşlar denize girip, güneşli havanın tadını çıkardı.
Marmaris İlçe merkezinde kötü havanın etkisini yitirmesiyle güneş kendini göstermeye başladı. Caddelere konumlandırılmış elektronik termometrelerin 21 dereceyi gösterdi, deniz suyu sıcaklığı 13 derece olarak ölçüldü. Güneşli havayı gören yerleşik yaşayan yabancılar ve Marmarisliler, soluğu sahil yürüyüş yolu ve plajlarda aldı. Kimileri sahil yolunda yazlık kıyafetlerle yürüyüş yaparken, bazıları bisiklet sürdü. Kimileri kafeteryalarda oturarak ya da Uzunyalı mevkisi sahilinde portatif sandalyelerini açarak, eşsiz deniz manzarası eşliğinde anın keyfini çıkardı. Türkmenistan Parkı'nda, Marmarisliler ve yerleşik yaşayan yabancılar büfelerde içeceklerini yudumlarken çocuklar, oyunlar oynadı. Atatürk Caddesi'ndeki Halk Plajı ve Siteler Mahallesi'ndeki plajlarda Marmarisliler ve ilçede yerleşik yaşayan yabancılar denize girdi. Ebeveynler, denize girerken, çocuklar ise zadece ayağını suya soktu. Bir grup genç, "Yaşasın güzel hava" diyerek denize koşup, yüzme yarışı yaptı.Güneşli havanın tadını çıkaran Hakan Arslan, "Marmaris, bir günde dört mevsim yaşanan cennet şehirlerimizden biri. Çok güzel bir hava var, bunu keyfini yaşıyorum" dedi. Restoran işletmecisi Ahmet Dönmez ise, "İngiliz eşim ve 3 çocuğumla beraber plajda güneşli havanın tadını çıkartıyoruz. Marmaris cennet gibi bir yer. Bol bol fotoğraf çekip sosyal medya da paylaşıyorum" dedi.Marmaris Meteoroloji Müdürlüğü yetkilileri, "Hava sıcaklıkları önümüzdeki hafta pazartesi gününe kadar 19-24 derece arasında seyredecek. Hafta başından itibaren yağmurlu hava bekleniyor. Deniz suyu sıcaklığı konuma göre 11 ile 14 derece arası. Nem yüzde 56 olarak ölçüldü" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ : Termometrenin 21 dereceyi göstermesinden görüntüSahilde Marmaris yazılı tabela önünde görüntüSahilde yazlık kıyafetlerle yürüyüş yapanlar,Sahilde denize karşı restoranlarda yazlık kıyafetleriyle oturanlardan görüntüDenize giren gençlerin görüntüsüGüneşli havanını tadını çıkaran Hakan Arslan ve Ahmet Dönmez ile röp.Haber-Kamera: Ali GÜNDOĞAN/ MARMARİS (Muğla),
====================================
Süslü pastaları, geçim kaynağı oldu
MANİSA'nın Yunusemre ilçesinde İlknur Olgun'un (33) hobi olarak yaptığı figürlü pastalar, geçim kaynağına dönüştü. Olgun, yaptığı lezzetli ve süslü pastalara gelen siparişlere yetişmekte zorlandığını söyledi.
Manisa Organize Sanayi Bölgesi'ndeki beyaz eşya üretim fabrikasında 5 yıl işçi olarak çalışan 2 çocuk annesi İlknur Olgun, 2017'de buradan ayrıldı. Bir süredir hobi olarak figürlü pastalar yapan Olgun, talep görmesi üzerine bunu meslek edinmeye karar verdi. Fabrika işçiliğinden pasta ustalığına geçen Olgun, görselliğiyle dikkat çeken birbirinden leziz pastalarıyla yoğun talep gördü.
İşine gelen olumlu tepkilerden duyduğu memnuniyeti dile getiren İlknur Olgun, "Yıllarca pastalarımı hep kendim yapıp, süsledim. Yeri geldi pastaneden aldığımız pastaları bile evde kendim süslemeye çalıştım. Bu işi yaparken büyük mutluluk duyduğumu fark ettim. Çocukluk hayalim olan bu işi, meslek haline dönüştürmeye karar verdim. İlk pastam, örümcek adamlı bir figürden olmuştu. Figürüm ilk olmasına rağmen bütün kıvrımları, kasları gerçek gibiydi. ve o gün sosyal medyada paylaştığımda, olumlu tepkiler aldım. Görsel yeteneğimi ve el becerimi hayal gücümle birleştirerek, pastalarımı tasarlamaya devam ettim. Kendimi her geçen gün geliştirmeye devam ettim. Geliştirmek içinse hep zor hedefleri seçerek o yolda ilerledim. Pastalarımdaki figürlerin hepsi bana ait, hiçbiri kalıp değil hepsi el emeği. Kendime inandım. Bence isteyince kadınlar her işi yapabilir. Yeter ki istesinler" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Pasta yapımından detaylarYapılan pastalardan görüntüİlknur Olgun röp.Genel ve detay görüntüler
Haber- Kamera: Cemil SEVAL/ MANİSA,
===================================
Avukatlığı bıraktı, aşçı oldu İZMİR'de, bir süre avukatlık yapan Duru İpek Doğan (35), stresine dayanamadığı mesleğini bırakıp, çocukluktan beri meraklı olduğu aşçılığa yöneldi. Avukatlık yaptığı 10 yıl boyunca aile, miras ve iş hukuku davalarına bakan Doğan artık, açtığı restoranda yaptığı yöresel yemekleri müşterilerine sunuyor.
Yaklaşık 15 yıl önce, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde eğitim görmeye başlayan Duru İpek Doğan, mezun olduktan sonra İzmir'de avukatlık bürosu açtı. Çocuk ve kadın hakları komisyonunda çalışan Doğan, 10 yıl boyunca aile, miras ve iş hukuku davalarına baktı. Doğan, özellikle kadın ve çocukların başına gelen olaylardan etkilendiği için avukatlık mesleğini bırakıp, çocukluktan beri ilgi duyduğu aşçılık mesleğini yapmaya karar verdi. Aşçılık üzerine eğitim görüp, sertifika alan Doğan, Hatay semtinde açtığı bir restoranda yaptığı yöresel yemekleri müşterilerinin beğenisine sunuyor.
'MUTFAKTA OLMAYI HEP ÇOK SEVMİŞİMDİR'Avukatlığın güzel bir meslek olduğunu ancak stresten dolayı çok yıprandığını anlatan Doğan, "İnsanlara yardım ediyorsunuz ancak çok empati yapmak bir avukat için iyi değil sanırım. Ben 10 yıl boyunca aldığım görevlerde çok yıprandım ve yoruldum. Kadın ve çocuk hakları komisyonlarında çalıştım. Dinlediğim hikayeler insanı çok yoran hikayelerdi. Bunların yükünü üstümde taşımaya başladığımı keşfettim. Sonrasında avukatlık yapmak istemediğimi düşünmeye başladım. 'Hayatımı nasıl devam ettirebilirim?' diye düşünürken yemek yapmayı çok sevdiğim için aşçı olmaya karar verdim" dedi.
Doğan, aşçılığa çocukluğundan beri merakı olduğunu belirterek, "Mutfakta olmayı hep çok sevmişimdir. Annem de yemek yapmayı çok sever. O bizi ders çalıştırırken bile mutfakta olurduk. Bir yandan bize ders çalıştırır bir yandan da yemek yapardı. Yemek yapmak benim için her zaman çok keyifliydi. Hatta eşimi de yaptığım yemeklerle tavladığımı söyleyebilirim" diye konuştu.
'EŞİM VE AİLEM OLMASA BU KADAR CESUR OLAMAZDIM'Hedefinin kendi ürettiği sebzelerden yemek yapmak olduğunu ifade eden Doğan şunları söyledi: "Ben mutfakta her zaman olmayı sevdiğim için şu anki işimden memnunum. Müşterilerimizden de olumlu dönüşler aldıkça bizim için daha keyifli hale geliyor. Burada da yerel olmayan ürünleri kullanmıyoruz. Bölgemizden ve mevsiminde ürünleri mutfağımıza sokuyoruz. Bu süreçte hemen hemen herkesten çok büyük destek aldım. Özellikle eşim ve ailem çok destek oldu. Bu işi yapabileceğime inandılar. Onlar olmasa bu kadar cesur olamazdım. Olumlu tepkiler aldım. İleride kendi sebzelerimi üretip hayvancılıkla birleştirdiğim daha butik bir yer açmak istiyorum."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Duru İpek Doğan ile röportajDuru İpek Doğan'ın yemek hazırlamasıDuru İpek Doğan'ın müşteri ile ilgilenmesiRestorandan detaylarGenel detay ve görüntüler
Haber: Ahmet Turhan ALTAY - Kamera: Nevra UÇKAÇ/İZMİR, DHA)
====================================
AK Parti'li Gülaçtı: Adana'da belediye otobüs seferleri azaldı ADANA Büyükşehir Belediyesi AK Parti Grup Sözcüsü Ozan Gülaçtı, kentte son bir yılda belediye otobüs seferlerinin azaldığını ve birçok aracın sefere çıkarılmadığını savunarak, "Vatandaşlarımızdan yoğun şikayetler alıyoruz. Güzergahların çoğu iptal olmuş ve toplu taşımada aksamalar artıyorö dedi.
Adana'da kent içi ulaşımı sağlayan toplu taşıma araçlarından belediye otobüslerinin sefer sayısının azaltıldığını yönünde şikayetler arttı. Vatandaşların bu konuda serzenişte bulunduğunu belirten Büyükşehir Belediyesi AK Parti Grup Sözcüsü Ozan Gülaçtı, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar'ın göreve geldiği günden itibaren sosyal devlet anlayışı adına hiçbir hizmet vermediğini söyledi. Bunun en önemli yansımalarından birinin de belediye otobüsleri olduğunu ifade eden Gülaçtı, "Vatandaşlarımızdan yoğun şikayetler alıyoruz. Belediye otobüslerinin bazı güzergahlarının iptal edildiğini ve var olan seferlerin de azaltıldığını söylüyorlarö dedi.
Başkan Zeydan Karalar'ın bu durumu kabul etmediğini bu nedenle sorunun çözülemediğini savunan Gülaçtı, Büyükşehir Belediye otobüsleriyle ulaşımda büyük aksamaların olduğunu ve birçok otobüsün bakım bahanesiyle garajlarda tutulduğunu savundu.
'DİLE GETİRMEYE DEVAM EDECEĞİZ'Toplu taşıma konusunda yaşanan bu sorunları parti grubu olarak belediye meclisinde her fırsatta dile getirdiklerini söyleyen Gülaçtı, şöyle konuştu:
"Başkan Karalar, hala böyle bir şey olmadığını söylüyor, ancak saha bunun tam tersini gösteriyor. Hemşerilerimiz bunun aksini iddia ediyor. Bu ısrarcı tutumu eleştirmeye devam edeceğiz. Kent içi yaşanan sorunları çözmek için mücadele edeceğiz. Yanlış uygulamalardan geri adım atılması adına mecliste bu konuyu gündeme taşımaya devam edeceğiz."
'ESKİ DÖNEMLE AYNI OTOBÜS SAYISI SEFERDE'Öte yandan belediye yetkililerinin konuyla ilgili yaptığı açıklamada ise Adana'da 251 belediye otobüsünün sefere çıktığı ve bu sayının önceki belediye döneminde de aynı olduğu belirtildi. Belediye yetkilileri, 50 aracın ise bakım nedeniyle garajda olduğunu dile getirdi.
'EMEKLİLER, BELEDİYE OTOBÜSÜNE MUHTAÇ'Merkez Çukurova ilçesine bağlı Yüzüncü Yıl Mahallesi'nde oturduğunu ve gün içinde belediye otobüsüyle ulaşım yaptığını söyleyen emekli Turhan Duymaz (63), otobüsüne binmek için ise uzun bir süre durakta beklediğini belirtti. Duymaz, "Emekliler belediye otobüsüne muhtaç. Eskiden 10 dakika bekliyordum. Sonra 20, 25, 30 dakika derken, arttıkça arttı. Bir buçuk saat bekleyen varö diye konuştu.
Görüntü Dökümü------------------------Durakta otobüs bekleyen vatandaşlarOtobüse binenlerOtobüslerin durağa gelişiOtobüs şantiyesinden drone görüntüsü Adana Büyükşehir Belediyesi AK Parti Grup Sözcüsü Ozan Gülaçtı ile röp.Otobüs bekleyen vatandaşlarla röportajlarOtobüs saatlerini gösteren tablodan detayGenel ve detay görüntülerŞantiyeden drone görüntüleriHaber-Kamera: Can ÇELİK-Nuri PİR/ADANA,
==========================
Bağkur maaşı ile sokak hayvanlarına bakıyorlar
MERSİN'in Bozyazı ilçesinde Mustafa (56) ve Kadriye Ergir çifti, Bağkur maaşıyla sokak hayvanlarını besliyor.
Çevreden topladıkları ekmekler ve kasaplardan aldıkları kemik ve kırıntı etleri sokak hayvanlarına veren Mustafa ve Kadriye Ergir çifti, hayvanların barınağa kavuşmasını istiyor. Mersin Büyükşehir Belediyesi'nin hayvan barınağının yaşam barınağı değil, rehabilite amaçlı olduğunu belirten Mustafa Ergir, hayırsever vatandaşlardan ve yetkililerden barınak konusunda destek beklediklerini ifade etti.
Bağkur emekli maaşıyla geçimlerini sağladıklarını ve 130 kedi ile 20'ye yakın da köpeğe baktığını söyleyen Mustafa Ergir, günlük ortalama 80 lira harcadığını bu nedenle zor durumda kaldığını kaydetti. Mersin Büyükşehir Belediyesi Hayvan Barınağı ile görüştüklerini, ancak hayvanların sürekli barınmaları konusunda bir sonuç alamadıklarını kaydeden Ergir, "Burada bir barınağımız vardı. Kimliği belirsiz kişiler kırmış. Hayvanlar çok sefil oldu. Mersin Büyükşehir Belediyesi'nin barınaktaki yetkilileri ile görüştük. Hayvanların rehabilitasyonunu yapıp bırakıyorlarmış. Orda tutma imkanları yokmuş. Öyle olunca bu hayvanların tutulması gerekiyor bir yerde. Bir an önce onların bir barınağa kavuşmasını ve iyi şartlarda yaşamlarını sürmelerini istiyorum" dedi.
'5 YILDIR BAKIYORUM'Sokak hayvanları için mücadeleye devam edeceklerini vurgulayan Ergir, "Bu hayvanlara ben 5 senedir burada bakıyorum. Kayseri'de başladım. Buraya gelince, burada da devam ettim. Yem, tavuk pahalı. Şimdi bir gram kemiği çöpe atmıyorlar, parayla alıyoruz. Masrafım günlük 80-90 lirayı buluyor. Bunu bir ayla çarptığın zaman dünyanın parası yapıyor. Benim maaşım zaten 2 bin 30 lira. 'Al şunu da benim için ver' diyecek insanlara ihtiyacımız var. Belediyeden, hayırseverlerden yardım bekliyoruz" diye konuştu.Kadriye Ergir de hayvanların bakımını severek yaptıklarını ancak sadece kendi imkanları ile bunun zor olduğunu sözlerine ekledi.
Görüntü Dökümü--------------------------------Mustafa Ergir, köpekleri çağırırkenKöpeklerle oynamasıKöpeklerin görüntüsüKediler araçların içinde gezerkenKedilere getirilen yiyecekler
Röpler.
Haber-Kamera: Mithat ÜNAL/ANAMUR (Mersin),
Son Dakika › Güncel › DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?