Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Geçmişin acılarını ve hatta varsa hatalarını kışkırtarak ulaşacağımız bir sonuç yoktur. İki Türk hükümdarı olan Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail'in 500 yıllık dargınlığını onların torunları olarak biz bitirmeliyiz" dedi.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, "Başbakan, Dersim isyanıyla Alevi İslam inancına sahip kardeşlerimizi aynı karede değerlendirerek tarihi bir hataya imza atmaktadır. Bu küstah ima ve kirli propagandaya Alevi kardeşlerimizin itirazı olmalıdır. İncinen ve hırpalanan Alevi kardeşlerimiz seslerini yükseltmeli, Davutoğlu'nun tezgahına düşmemelidir" ifadesini kullandı.
Alevi İslam inancına sahip kardeşlerimizin teröristlerle yollarının kesişmesinin imkansız olduğunu anlatan Bahçeli, şunları kaydetti: "Efendimize ve Ehl-i Beyt'e gönül vermiş hiçbir vatan evladının isyancıların arasında olması düşünülemeyecektir. Edep yahu diyen, hepimizin saygı ve inançla benimsediği 12 İmamın sevgi ve hayranlığıyla hayatlarını geçiren kardeşlerimize Dersim isyanının iftirasını atmak ayıptır, zulümdür."
Türkiye'nin, siyasi bölücülük ve silahlı terörün meşruiyet kazanma yolunda mesafe aldığı çok tehlikeli bir döneme girdiğini anlatan Bahçeli,
şöyle konuştu: "Terör destekli etnik bölücülük siyaset sahnesine konuşlanmış, PKK'nın siyasallaşma stratejisinde yeni bir aşamaya geçilmiştir. Son gelişmeler Türkiye'nin milli birliğine, toprak bütünlüğüne ve üniter devlet yapısına kastetmeyi amaçlayan cephenin iki yönden nifak ürettiğini göstermektedir. Etnik tahrik ve taleple ilerletilmeye çalışan siyasi bölücülük gündemi ile silahlı terör saldırılarının ortak hedefi bütün açıklığıyla ortadadır. Amaç, Türk milletine ve devletine vücut veren bütün ortak değerleri yıkmaktır. Arkasından ülkemizi parçalayarak çok milletli, çok kimlikli, çok dilli ortaklık devleti yapılanmasını Türkiye'ye zorla kabul ettirmektir. Biz bu kapsamdaki uyarılarımızı yıllardır yaptık, yıllardır muhataplarımızla paylaştık. Türkiye'de bir Kürt sorunu değil terör ve bölücülük sorunu olduğunu, PKK'nın ve İmralı'da yatan caninin Kürt kökenli kardeşlerimizin temsilcisi sayılamayacağını defalarca vurguladık."
Bahçeli, "Alevi İslam inancına sahip kardeşlerimizle, Kürt kökenli vatandaşlarımızın duygularını, beklentilerini ve geçmişteki bazı talihsiz vakaları kaşıyıp kavga ve hizip ortamı oluşturmak için AKP-CHP-HDP-PKK bloğunun nazik ve hassas zeminde istismar yarışına girdiklerini" söyledi.
Milliyetçi Hareket Partisinin hiç kimsenin nereli olduğuna, ana diline, etnik kaynağına merak salmadığını ve mesele yapmadığını anlatan Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: "Geleceğini Türk milletinin içinde gören, Ayyıldızlı Al bayrağın altında yaşamaktan onur duyan herkesi Türkiye kabul ettik; bunları canımızdan bir parça ve varlığımızın da nişanesi olarak belledik. Parti olarak tarihi süreç içinde Türk milleti ailesine mensup olarak varlıklarını sürdüren bütün değerlere ve kültür mirasına sonsuz hürmet ve muhabbet besledik, besliyoruz. ve bu konulara yaklaşırken bizim için esas olan ayrışmak ve ayrıştırmak değil, birleşmek ve birleştirmektir."
GEÇMİŞİN KÖTÜLENMESİYLE EŞ ZAMANLI YÜRÜYEN FARLILIKLARA YAPILACAK VURGULARIN, KANLI VE TEHLİKELİ BÖLÜNMELERE DAVETİYE ÇIKARACAĞINI BİLMEK İÇİN KAHİN OLMAYA LÜZUM YOKTUR
Önü alınmayan ayrışma ve ayrımcılık dinamiklerinin çözülme ve dağılmaya neden olacağına inandıklarını vurgulayan Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türk milletinin bin yıllık tarihi süreç içinden çıkardığı dersler bize bunu göstermektedir. Geçmişin kötülenmesiyle eş zamanlı yürüyen farlılıklara yapılacak vurguların, kanlı ve tehlikeli bölünmelere davetiye çıkaracağını bilmek için kahin olmaya lüzum yoktur. Devletin ve hükümetlerin temel görevi, vatandaşları arasında, onları birbirlerine bağlayan duyguları, hatıraları ve müşterek değerleri canlı tutmaktır, yoksa tahrik edip ayrıştırmak değildir. Daha işin başından beri, siyaset anlayışını ayrılma ve ayrıştırmaya bina etmiş olan AKP'nin, yabancıların icazetiyle sürdürdüğü çözülme sürecine ısrarla karşı duruşumuzun ana sebebi budur. Sonuna kadar da karşı durmaya devam edeceğimiz iyi bilinmelidir. Bu konuda kararımız kesindir. Partimizin ayrılma, farklılaşma, bölünme, ufalanma gibi arayışlarla uzaktan yakından bağı, bağlantısı ve desteği olmamış, olmayacaktır. Bu konuda duruşumuz belli, ilkelerimiz nettir. Ülkemizin temel meselelerini çözme yolunda vazgeçilmez siyaset önermemiz yalnızca ve yalnızca "milli kimlik ve kardeşlik" üzerinedir. Biz, ülkemizdeki diğer sorunlar gibi mezheplerin sorunlarına da aynı dikkatle ve kucaklaştırıcı ilkelerimizle bakmaya özen gösterdik ve dikkat ettik. Alevi İslam inancına sahip vatandaşlarımıza bakışımızın özü ve esası da buna göre temellenmiştir."
Başbakan Davutoğlu ve partisine bir çağrıda bulunduğunu ifade eden Bahçeli, sözlerine şöyle devam etti: "Geride kalmış bir ayaklanma üzerinden Evlad-ı Kerbela istismarını yapıyorsunuz ve Alevi kardeşlerimizi sevdiğinizi söylüyorsunuz, o halde; gelin, sahibi olduğunuz ayrımcı ve ayrıştırıcı sözde demokrasi paketlerinin içerisine katmadan, sorunun acilen halli yönünde ilk adımları atalım ve TBMM zemininde bu konuyu tamamıyla çözelim."
BAHÇELİ'NİN ÖNERİLERİ
MHP lideri Bahçeli, önerilerini şöyle sıraladı: "Aleviliğin öncelikle nitelikli eğitim ve nitelikli kadro ihtiyacını karşılayacak Türkiye Alevilik Araştırmaları Merkezi devlet desteğinde kurulmalıdır. Bu merkez genel bütçeden ayrılacak ödenekle desteklenmeli ve idari bakımdan özerk olmalıdır. Alevi inanç önderlerinin akademik seviyede eğitilmesi için İlahiyat fakültelerinde Tasavvuf İlimleri Bölümü kurulmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığınca din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin müfredatına, doğrudan Alevi toplumunun katılımıyla şekillenmiş doğru, objektif ve bilimsel bilgi dahil edilmelidir. Bu kapsamda olmak üzere Alevi İslam inancı önderlerinden, konusunda uzman ilahiyatçılar ve akademisyenlerden oluşan Özel İhtisas Komisyonu kurulmalıdır. Kültür Bakanlığı ve ilgili kuruluşların işbirliği ile Alevi İslam inancının ve tarihi-kültürel şahsiyetlerinin envanteri ve külliyatı çıkarılmalı varsa yabancı dilde olanlar Türkçeye çevrilmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı ortaya çıkacak külliyatın orijinallerine sadık kalarak yayınlanmasında istişare ve işbirliği içinde olmalıdır. Alevi İslam inancını bünyesinde temsil edecek şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı'nda yapısal ve radikal düzenlemeye gidilmelidir. Cemevi gerçeği, siyasi dürtülerden uzak, önyargılara takılmadan ve 'Cami-Cemevi' karşıtlığına dönüştürülmeden tam olarak kabul edilmelidir. İnanç, ibadet ve kültür hayatımızın bir unsuru olan cemevlerine devlet yardım etmeli, genel bütçeden ödenek tahsis edilmelidir."
YAVUZ SULTAN SELİM'LE ŞAH İSMAİL'İN 500 YILLIK DARGINLIĞINI ONLARIN TORUNLARI OLARAK BİZ BİTİRMELİYİZ
Alevilerin ihtiyaç ve taleplerine günübirlik siyasetin dışında ve üstünde bir anlayışla yaklaştıklarını söyleyen Bahçeli, şunları kaydetti:
"Meclis'te grupları bulunan bütün partilere bu sorunu kucaklaştırıcı ve kaynaştırıcı bir yaklaşımla çözmeleri noktasında teklifte bulunuyor ve işbirliği öneriyoruz. Çünkü bu konu kaşınacak bir tahrik ve istismar alanı değil, bütün samimiyetimizle çözümlenmesini dilediğimiz ve canı gönülden istediğimiz gerçek milli bir kardeşlik projesidir. Konunun beklemeye, tavsamaya, zamana bırakılmaya tahammülü kalmamıştır. Geçmişin acılarını ve hatta varsa hatalarını kışkırtarak ulaşacağımız sonuç da yoktur. İki Türk hükümdarı olan Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail'in 500 yıllık dargınlığını onların torunları olarak biz bitirmeliyiz. Devamlı surette geçmişin tozlu raflarında ihtilaf izi sürerek varabileceğimiz bir seviye yoktur ve olamayacaktır. Bu sorumluluk herkesindir. Milliyetçi Hareket Partisi Alevi kardeşlerimizin yararına olacak her düzenlemeye destek vermeye ve varsa başka teklifleri değerlendirmeye açıktır."
ULUSLARARASI KRİZ GRUBUNUN 40 SAYFALIK RAPORU; İHANET SÜRECİNE VERİLEN BİR AYAR, ÇİZİLEN BİR ROTA GÖSTERİLEN BİR İSTİKAMETTİR
Türkiye'nin "açılım, demokratikleşme, çözüm ve barış" sözleriyle sürüklendiği karanlık tünelin felaketlerle dolu olduğunu anlatan Bahçeli, sözlerine şöyle devam etti:
"Hükümet terör örgütüyle masaya oturduğu andan itibaren, İmralı canisinin elinden tuttuğu aşamadan beri inandırıcılığını hepten kaybetmiştir. Ülkemiz çok tehlikeli bir girdaptadır. AKP, PKK'nın denetim ve kontrolündedir. Terör örgütü ne isterse almakta, neyi dayatırsa yaptırmaktadır. AKP ipin ucunu kaçırmış, terör örgütünün çekim alanına hapsolmuştur. Son zamanlarda gündeme yansıyan haber, rapor, bilgi ve yorumlar AKP ile PKK'nın Türkiye üzerindeki paylaşım mücadelesine hız verdiklerini ve pazarlıklarını kızıştırdıklarını göstermiştir. Uluslararası Kriz Grubu'nun 6 Kasım'da Brüksel'de yayımladığı, geçtiğimiz günlerde de Ankara'da bir basın toplantısıyla duyurduğu, 'Türkiye ve PKK: Barış Sürecini Kurtarmak' başlıklı raporu tam bir rezalettir. Bu rapor bir defa ihanet sürecinin içinde üçüncü gözün fiilen varlığını kanıtlamaktadır. Başbakan Davutoğlu Avustralya ve Filipinler ziyaretlerinin ardından Türkiye'ye dönüş yolunda, 'süreç ihanetinde üçüncü göz olarak yabancı bir aktörün devrede olmasına izin vermeyeceklerini, bunu Oslo'da yaşadıklarını açıklamıştır. Uçakta konuşma gibi amansız bir hastalığı olan Erdoğan ise, Afrika dönüşü sırasında; 'kendi göbeğimizi kendimiz keselim' diyerek, Amerika'nın süreç ihanetine üçüncü göz olarak katılmasına soğuk bakmıştır. 'Üçüncü göz' olarak tarif edilen İzleme Kurulu'nda kimlerin yer alacağı çarşaf çarşaf medyada yer bulmuştur. Söz gelimi TOBB Başkanı üçüncü gözlüğe razı gelirse; Anadolu'da üreten, Türkiye'nin kalkınması ve büyümesi için mücadele veren milli ve manevi değerlerle yönünü çizmiş kardeşlerimiz bu işe ne diyecektir? Onlar PKK'ya göz olan TOBB Başkanı'na nasıl yaklaşacaklardır? Erdoğan ve Davutoğlu ne derse desin; süreç rezilliğinin içinde dünya alem vardır ve küresel tezgah Hükümet'i bütünüyle kuşatmıştır. Bunun yanında süreç ihaneti dış kaynaklı olup, Türk milletinin imhası için AKP-PKK-İmralı canisinin eline tutuşturulmuştur. Bize göre, Uluslararası Kriz Grubu'nun 40 sayfalık raporu; ihanet sürecine verilen bir ayar, çizilen bir rota, gösterilen bir istikamettir. Özellikle; Anayasa'nın yeniden yazılarak sözde etnik kimliğe dayalı her türlü ayrımcı ifadenin kaldırılması, Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Kanunu'nun ilgili maddelerinin değiştirilmesi, talep olan yerlerde anadilde Kürtçe tam eğitim verilmesi için çalışmalara devam edilmesi, daha fazla yerinden yönetim için planlar açıklanması, PKK'nın yerinden yönetim mi, federal özerklik mi, yoksa bağımsızlık mı istediğinin açıklığa kavuşturması dile getirilmektedir. Bölücü terör örgütü ve müzahir çevresi; silahı bırakan militanların kamuda çalışmalarını, hasta ve hükümlülerin serbest bırakılmasını, ana dilde eğitimin serbest olmasını, valilerin seçimle görev yapmalarını, Anayasa'dan Türk ifadesinin çıkarılmasını, Yerel parlamento kurulmasını, Yerel yönetimlerin eğitim, sağlık, kültür ve turizm alanlarında söz sahibi olmasını, Teröristlere tazminat ödenmesini, Terörle mücadelede aktif rol üstlenen kamu görevlilerin cezalandırılmasını, Koruculuğun kaldırılmasını, Statü ve kimlik sorunlarının çözülmesini, Bazı şehirlerde yerel polis ve öz savunma güçlerinin kamu düzenini sağlamasını, İmralı canisinin önce ev hapsine çıkarılmasını, sürecin sonunda serbest kalmasını tehditlerle dayatmaktadır. Sandıktan çıkan bir siyasi zihniyet terör örgütüyle bir olmuş, beraberlik kurmuş Türkiye'yi sağından solundan yontmaya başlamıştır. İmralı canisine sekretarya hizmeti verilmesinin gündeme gelmesi bile AKP'nin tepeden tırnağa pisliğe battığını ve teröre boyun eğdiğini göstermektedir. Dünyanın hangi ülkesinde, müebbet hapse mahküm bir terörist iki odalı, bahçeli, televizyonlu villa tipindeki sözde hücresi ve 5 eşkıyadan mütevellit sekretaryasıyla birlikte örgütünü yönetmektedir? Hükümet utanmasa, siyasi bedelinden çekinmese, emin olun; bin odalı kaçak ve karanlık sarayda İmralı canisinin kullanımı için manzaralı ve büyük bir oda tahsis etmekten kaçınmazdı. Yargının hakkında kesin ve kat'i hüküm verdiği bir terör elebaşısına kanun ve ahlak dışı imkanlar sunmak adaleti katletmek değil midir? Her seferinde girdiği söz düellolarında aklının dibini döken Hükümet Sözcüsü Başbakan Yardımcısı, dün Bakanlar Kurulu toplantısından sonra milletimizin gözünün içine baka baka terörist başını savunmuştur. Dikkatinizi çekiyorum, bu Başbakan Yardımcısı, sözüm ona HDP'yi hedef alarak, 'siz kimin sözcülüğünü yapıyorsunuz da Öcalan'ı itibarsız hale getirmek istiyorsunuz?' sorusunu sormuştur. Bir Başbakan Yardımcısının, canibaşının itibarıyla ilgili kaygı taşıması siyasi ve ahlaki iflastır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün İstanbul'da Kadın ve Demokrasi Derneği tarafından düzenlenen Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi'nde hepimizi hayret ettiren bir konuşma yaptığını ifade eden MHP lideri Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Erdoğan, adaletin devreye girmediği hiçbir meselenin hakkaniyetli şekilde çözüme kavuşturulamayacağını söylemiştir. Peki adalet bölücübaşıyla ilgili devreye girmemiş midir? Adalet devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü yıkmak ve yok etmek için nifak kusan çevrelere karşı devrede değil midir? Erdoğan ve Davutoğlu niçin adaletin önünde köstek olmaktadır? Erdoğan, çifte standartları, ikircikli yaklaşımları adalet duygusundaki eksikliğe bağlamıştır. Her şey iyi güzel de, 17-25 Aralık 2013 tarihlerinden bu tarafa yaşananları Erdoğan nasıl izah edecek, nasıl açıklayacaktır? Önümüzdeki 17 Aralık'tan 25 Aralık tarihine kadar geçen dokuz günlük süreyi Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Haftası ilan edip, Türkiye'nin dokuz ayrı bölgesinde hırsızlığı, soygunu ve rüşveti cesaretle anlatacağız. Bu ve buna benzer faaliyetlerle AKP'nin 12 yılının foyasını bütünüyle ortaya çıkaracağız. Erdoğan adalet mülkün temelidir diyor. Irkçılığın çözümü adalettir diyor. Beyaz adam ile siyah adam arasındaki ayrımcılığı kaldırmanın yegane yolu adalettir diyor ve tanımlamalarına devam ediyor. Tamam da, Erdoğan'a sormak lazımdır ki, rüşvet ve yolsuzluğun üzerine gitmek adalet değil midir? Demokrasi ve insan hakları ihlallerinin gerçek çözümü adalettir de, vatana ihanet edenin, Anayasa'yı çiğneyenin, yasaların suç saydığı fiilleri pervasızca işleyenin yakasından tutmak adalet değil midir? Sayın Erdoğan söyle bize, yoksulluğun ve işsizliğin azaltılmasında adalete ihtiyaç var ise, Ermenekli Recep Gökçe'ye yırtık lastik ayakkabıyı reva gören, sana da haram sarayları layık bulan bu düzenin neresinde adalet, neresinde hukuk vardır? Milletin alın terini saraylara gömmek adalet midir? Milletin yarısından fazlası oturacak bir göz ev bulamazken, kaçak ve karanlık sarayın yanına yüzlerce odalı yeni bir rezidans yapmak bırakınız israfı, tek kelimeyle haram değil midir?"
Erdoğan'ı eleştirmeye devam eden Bahçeli, "Erdoğan daha önemli bir şey söylemiş ve Hz. Ömer'e atfedilen bir söze değinerek şunları ifade etmiştir:
"Yasalar ne kadar kötü olursa olsun, eğer adil bir sultanın elindeyse oradan güzel neticeler doğar. Yasalar ne kadar güzel olursa olsun, zalim bir sultanın elindeyse oradan zulüm doğar." Erdoğan bu sözü söylerken kendisini nerede gördüğünü elbette bilemeyiz. Fakat bildiğimiz bir şey varsa, zalimlikle, zorbalıkla yasaları tanınmaz hale getirdiği, hukuk cinayetleriyle Türkiye'yi ilkel ve küme düşmüş bir ülke kategorisine soktuğudur. Erdoğan ülkemizi temsil etmek yerine gittiği, gezdiği her yerde aklı, fikri paralel yapılanmada kalmıştır. Ekvator Ginesi'nde, 2. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi'ne katılarak, bazı Afrika ülkeleri ile Türkiye arasında sivil toplum örgütü ya da eğitim gönüllüsü maskesiyle çeşitli tehlikeli yapılanmaların nüfuz etmeye çalıştıklarını iddia etmiştir. Ajanlık faaliyeti içinde olan bu örgütlere karşı zirveye katılan devlet ve hükümet başkanlarını uyarmıştır. Erdoğan'ın kimleri kast ettiği bellidir. Cumhurbaşkanı'nın Afrika'da zirveye katılıp da, paralel yapılanma var diyerek ihbar ve şikayette bulunması Türkiye'nin saygınlığıyla bağdaşmayacaktır. Erdoğan'ı korkutan, ürküten, bu kadar asabi yapan nedir? Cumhurbaşkanının tek işi, tek meselesi, tek uğraşı hayali bir düşman yaratıp onunla kavga mı etmektir? Paralel diye suçlananlarla, 12 yıllık iktidar döneminin 11 yılında iç içe olurken, aynı kader gemisine binerken Erdoğan'ın aklı neredeydi? Erdoğan'ın Afrika'da paralel safarisine onu bunu davet etmekten başka işi gücü kalmamış mıdır? Devlet ciddiyeti böyle korunmaz, milletimizin hak ve çıkarları bu kafa yapısıyla asla savunulamaz."
Bahçeli, konuşmasında "Kadın erkek eşitliğinin fıtrata ters olduğunu söyleyerek tüm kadınların hakkını gasp eden ve saygısızlık yapan Erdoğan'ın, bize göre fıtratında doğru iş yapmak, adaletli davranmak, milli ve ahlaki duruş sergilemenin olmadığını bundan sonra da olmayacağını" söyledi.
Geçen hafta Cuma günü ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'in Türkiye'ye geldiğini, Cumhurbaşkanı ve Başbakanla görüştüğünü kaydeden Bahçeli,
sözlerini şöyle sürdürdü:
"Anlaşılan ABD'nin, AKP Hükümeti'nden IŞİD başta olmak üzere, bölgesel planlamalarda istekleri vardır ve bir kısmı da medyaya yansımıştır. Biden-Erdoğan görüşmesinin iç yüzünü bilmemiz doğal olarak mümkün değildir. Kamuoyuna yansıdığı şekliyle, görüşmede; Suriye ve Irak'taki gelişmelerin ele alındığı, iki ülkenin stratejik ilişkilerinin öneminin bir kez daha teyit edildiği anlaşılmaktadır. Kanaatimiz odur ki, Başbakan Davutoğlu'nun kısa süreli Irak ziyaretinin Biden'in temaslarıyla yakından bağlantısı vardır. Erbil'de Barzani tarafından karşılanmayarak, sözde mevkidaşı yeğen Barzani'yle muhatap olmak zorunda kalan Davutoğlu, dünün aşiret reisine karşı Türkiye Cumhuriyeti Devletini küçük düşürmüştür. Peşmergeyi eğitmenin kararını alan bu zihniyet, bir bakıma PKK'ya silahlı eğitim vereceğinin farkında mıdır? Başbakan'ın, "Türkiye'nin, Kürt bölgesinin güvenliği için gereken her türlü desteği vereceğini' söylemesi ne anlama gelmektedir? AKP, bunun Kürdistan'a çanak tutmak olduğunu bilmeyecek kadar cahil, görmeyecek kadar kör müdür? Davutoğlu ve Erdoğan heyecanla, Biden'e bu vahim gelişmeleri mi yetiştirmiştir? Erdoğan'ın Türkiye-ABD ilişkilerini ve Biden ile görüşmeleri öve öve bitiremediği bariz bir şekilde görülmüştür. Halbuki ortada halledilmesi ve izah edilmesi gereken bir 'özür diledim, dilemedim' anlaşmazlığı vardır."
Biden'in 2 Ekim 2014 günü, Harvard Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşmasında, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu bölgedeki bazı ülkelerin IŞİD'e yardım ettiğini, Erdoğan'ın Suriye'ye çok fazla insan geçişine izin verme konusunda kendilerine hak verdiğini açıkladığını belirten Bahçeli, şunları dedi:
" Biden, Erdoğan'ın Esad'la savaşacak herkese yüz milyonlarca dolar para ve on binlerce ton silah akıttığını duyurmuştur. Erdoğan ise 4 Ekim 2014 günü, bir bayram sabahında, 'Biden bu tür ifadeleri kullandıysa benim için tarih olmuştur' diyerek meydan okumuştur. Daha sonraki süreçte Biden'ın özür dilediği yandaş basın tarafından servis edilmiş, ancak Beyaz Saray'ın resmi internet sitesinde buna dair bir ifadeye tesadüf etmek mümkün olmamıştır. Peşinden Biden özür dilemediğini açıkça söyleme gereği duymuştur. Erdoğan'la Biden arasında geçen diyalogların sızdırılması veya deşifre edilmesi gündemi epey meşgul etmiştir. Erdoğan'ın sözlerinin yalan olduğunu hiçbir ABD'li yetkili, bilhassa Biden ileri sürmemiştir. Erdoğan için bir ara tarih olan Biden; geçtiğimiz Cumartesi günü Beylerbeyi Sarayı'nda Erdoğan'la can ciğer kuzu sarması haline gelmiş ve bunlar sanki kırk yıllık dost gibi poz vermişlerdir. 'Deliğe süpürmeyin' yalvarmasından 'tarih olmuştur' fos ve ucuz diklenmesine kadar çiğnenmedik yemin, inkar edilmedik gerçek, çark edilmedik söz kalmamıştır. Erdoğan ne dediyse tersini yapmış, neyi vaat ettiyse bilahare unutmuştur. Çünkü, 17-25'cilerin en temel özelliği yalan ve riyaya batmalarıdır. Biden yolculuğuna devam etmek için havalanırken, Erdoğan mahcubiyet duymayan yüz hatlarıyla saraylardaki köşe kapmacalarına arzu ve şevkle devam etmektedir."
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI'NIN TASARISI BAŞTAN SAVMA OLUP HERHANGİ BİR İHTİYACIN ÜRÜNÜ OLARAK DEĞERLENDİRİLEMEYECEKTİR
İçişleri Bakanlığınca hazırlanan, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun tasarısının TBMM'ye intikal ettiğini kaydeden Bahçeli, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Görüldüğü kadarıyla rütbesi olan, ancak aktif görevde bulunmayan tüm birinci sınıf emniyet müdürleri ile görevi ne olursa olsun tüm ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf emniyet müdürleri İçişleri Bakanı tarafından re'sen emekliye sevk edilebilecektir. 17-25 Aralıktan sonra polislerimizin acımasızca, insafsızca baskı ve eziyete maruz kalması yetmezmiş gibi, şimdi de toplu emeklilik düzenlemesiyle tehdit edilmeleri insaflı, adil değildir. İçişleri Bakanlığı'nın tasarısı baştan savma olup, herhangi bir ihtiyacın ürünü olarak değerlendirilemeyecektir. Bu tasarı ile suç işlenmesinin önlenmesi, vatandaşlarımızın kendilerini güvende hissetmelerinin sağlanması, can ve mal emniyetinin temin edilmesi, suçun aydınlatılması ve suçluların yakalanması gibi asli görevleri olan kolluk güçlerinin arama ve gözaltına alma yetkileri yeniden düzenlenmektedir. Bugüne kadar asayişi sağlayamayan hükümetin bundan sonra asayişi hayata geçirmesi akıl ve mantık dışıdır."
ÜLKE SAVUNMASI RİSKE ATILMAKTADIR
Jandarma teşkilatında, müşterek kararnamelerle atanan generaller hariç olmak üzere, daire başkanlarının, il ve ilçe jandarma komutanlarını atama yetkisinin İçişleri Bakanı'na verilmesinin çok sakıncalı ve mahsurlu bir yaklaşım olduğunu anlatan Bahçeli, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bu çerçevede TSK'nın eli zayıflatılmaktadır. Ülke savunması riske atılmaktadır. AKP, polisi güçlendirirken, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni ikinci plana itmektedir.Parti olarak, söz konusu tasarının üzerinde ayrıntısıyla durmakla birlikte gerekli demokratik müdahale ve eleştirimizi sonuna kadar yapacağımızdan hiç kimse şüphe duymamalıdır." - ANKARA
Son Dakika › Politika › MHP Grup Toplantısı - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?