Türkiye- Suriye sınırı yeniden hareketli. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) birkaç gündür Suruç ve Akçakale'ye askeri yığınak yapıyor. Birinin karşısında Kobani, diğerininkinde Tel Ebyad (Gre Sipi) var.
TSK'nın askeri yığınağı Rojava'da, 19 Temmuz 2012'den beri Kürtlerin öncülüğünde şekillenen "demokratik özerklik" projesini çökertmeye yönelik bir müdahalenin hazırlığı olarak görülüyor.
Hükümet "ulusal tehdit" ve "beka meselesi" olarak ele aldığı müdahaleyi kendi kamuoyuna anlatmakta zorlanmıyor. Afrin için Zeytin Dalı Harekatı'nda sağlanan mutabakat burası için de geçerli.
Sonuçta PKK lideri Abdullah Öcalan, İmralı'da tutulurken takipçileri tarihi bir fırsatla onun fikirleri ve portrelerinin gölgesinde bir özerklik inşa ediyor. Araplar, Süryaniler, Keldaniler, Ermeniler, Türkmenler, Çerkesler ve Çeçenleri de işin içine çeken bir çabayla toplumsal, siyasal ve askeri örğütlenme tahminlerin çok ötesinde boyutlar kazandı.
ABD liderliğindeki uluslararası koalisyonun desteğiyle Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile savaş Kürtleri Fırat hattında Rakka ve Deyr el Zor'a kadar indirdi. Hükümet "terör yapılanması" dediği bu yapıya müdahaleyi epey zamandır gündemde tutuyor. Bu çerçevede ABD ile tampon ya da güvenli bölge pazarlığı yapıyor. İç kamuoyu önemli ölçüde hazır, hazır olmayan Suriye sahnesindeki küresel ve bölgesel aktörler.
Ya sınırın altındaki vaziyet? Halkta panik yok ama öfke ve kızgınlıktan bolu da yok. Karşılarındaki NATO'nun ikinci büyük askeri gücü.
Kobani ile birlikte Türkiye sınırlarını dikizleyen Miştenur Tepesi'ne de konuşlanan ABD önemli bir güvence. Bunun yanı sıra stratejik tepelerde, sınır hatlarında ve ana yollar üzerinde hendekler ve tüneller kazılıyor. İlgililerin ifadesiyle "Cephe savaşı Afrin'de kaybettirdi, o yüzden buralar şehir savaşına hazırlanıyor".
Bu kritik dönemde Fırat'ın doğusunu kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) genel komutanı Mazlum Kobani (Ferhat Abdi Şahin) Haseke'deki karargahında sorularımızı yanıtladı. Kobani; güvenli bölge tartışmaları, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile görüşmeler, olası bir savaşta bölgeyi nelerin beklediğine dair kendi açılarından durumu değerlendirip önemli bilgiler paylaştı.
Olası müdahalenin önünü açacak ya da kapatacak birincil faktör ABD'nin tutumu. ABD aradan çekilir mi, çekilirse ne olur?
Mazlum Kobani müdahale halinde SDG'nin itici gücü YPG'nin tamamen kuzeye çekileceğini, bunun IŞİD'le mücadeleyi durduracağını, dahası IŞİD'in yeniden toparlanacağını, oluşacak boşluğu Suriye ordusunun dolduracağını, bunu istemeyen Amerikalıların Türk muhataplarıyla görüşerek müdahaleyi önlemeye çalıştığını söylüyor.
Kobani bununla birlikte ABD'ye bel bağlamadan Türkiye ile başbaşa kalacakları senaryoya hazırlandıklarını vurguluyor. ve Türkiye'nin Afrin'den hareketle bir yanılgı içinde olduğunu düşünüyor:
"Fırat'ın doğusu ile Afrin birbirine benzemez. Yerden göğe kadar fark var. Uluslararası faktörler bir kenara Türk ordusu ile başbaşa kalsak bile durum farklıdır. Aylarca hatta yıllarca süren bir savaş olacaktır. Burası geniş bir alan. Afrin'de stratejik bir karar aldık ve savaşı sadece Afrin'le sınırlı tutmak istedik. Fakat burada öyle olmayacak. Türk ordusu herhangi bir yere saldırırsa bu topyekün bir savaşa dönüşecek."
Mazlum Kobani Gre Sipi ya da Kobani'ye saldırılması halinde, Derik'ten Menbic'e kadar bir cephe oluşacağını" belirtiyor ve "Bu bizim kararımızdır, herkese söylemişiz, Türkler de biliyor Amerikalılar da Fransızlar da. Bunu kuzey için değil sadece Rojava için söylüyorum. Türkiye ile yaklaşık 600 km sınırımız var, buralarda genel bir savaş olacak... Bunu (müdahaleyi) kimse kabul etmeyecek; ne uluslararası güçler ne bölgesel güçler ne Körfez ne de Suriye" diye konuşuyor.
"Araplar üzerine hesap yapıyorlar ama Araplar bunu asla kabul etmeyecek" diyen Kobani SDG olarak da "buna müsaade etmeyeceklerini" vurguluyor.
Kamışlı, Kobani ve Amude'de konuştuğumuz özerk yönetim temsilcilerinden bazıları ABD'nin bu türden sınırlı müdahaleye yol verebileceğine dair endişelerini paylaştı. Kobani ise aksi kanaatte. Müdahale ihtimalini zayıf görmekle birlikte "kendileri açısından bir tehlikeye" işaret ediyor:
"Türkiye önümüzdeki 2 hafta ciddi bir baskı yapacak, kışkırtacak. Fakat (müdahale gibi) bir hata yapacağını zannetmiyorum. Şu anda yığınak yapıyor, biz de yapıyoruz. Bu gerilim içinde birileri hata yaparsa bu kıvılcım ateşe dönüşebilir, böyle bir tehlike var. Onun için Amerikalılar provakasyonla kontrol dışı bir savaşın önünü almak için diplomatik çalışmalar yürütüyor."
Aralık'taki müdahale tehdidi ABD'nin Suriye'den çekilme planını değiştirmesine yol açmış, sınır boyunca 30 km derinliğinde bir tampon için pazarlık masası kurulmuş ve bu arada Mazlum Kobani ile MİT yetkilileri Amerikalılar aracılığıyla dolaylı görüşmeler yapmıştı.
Hatta MİT Başkanı Hakan Fidan'ın Kobani'de Mazlum Kobani ile doğrudan görüştüğü de öne sürüldü. Mazlum Kobani perde arkasını şöyle anlattı:
"Erdoğan Aralık'ta çıkıp 3 gün sonra operasyona başlayacaklarına dair ciddi bir açıklama yaptı. Biz savaş olacağını bekliyorduk. 'Türkiye'ye karşı tehlike var, bu beka sorunudur' diyor. Biz de 'Erdoğan ne istiyor?' diye sorduk. 'Paylaşamayacağımız ne var?' Görüşme konusunda inisiyatifi biz başlattık. Müttefiklerimizden 'Ne istiyorlar?' diye sormasını ben istedim. 7 yıldır savaştayız, ikinci bir büyük savaş istemiyoruz. Yani talep bizden geldi. Bunun üzerine dolaylı görüşmeler oldu. Arabuluculuğu ABD Özel Temsilcisi James Jeffrey üstlendi."
Sürecin bu şekilde başladığını anlatan Mazlum Kobani, "Türkiye'ye saldırı olmadığını, varlıklarının tehlike olarak görüldüğünü" belirtirken, "Niye tehlike olsun ki?" diye itiraz ettiklerini vurguladı.
Kobani, sürecin savaşı durdurmaya dönük olduğunu, sonra da Erdoğan ile Trump arasında güvenlik bölgesi meselesinin gündeme geldiğini belirtti. Mazlum Kobani şöyle devam etti:
"Biz de SDG olarak kendi önerimizi ABD'ye sunduk. Önerimiz çok makuldü. 30 km olmaz, 5 kilometre olabilir dedik. Buradaki YPG güçlerini çekebiliriz, yerlerine yerel güçleri koyarız. Bütün şehirlerde yerel askeri meclisleri bunun için kuruyoruz. 5 kilometre içindeki ağır silahları da çekebiliriz. Menzili Türkiye'ye ulaşan silahları da çekebiliriz. Mesela 20 km menzilli silahlarımız var, onları da 20 km uzağa indiririz. Buna karşılık Türkiye de saldırmayacağına dair tahhütte bulunsun. Bu alanda uluslararası güçler de olsun. Uluslararası güç içinde Türkiye'nin olmasını kabul etmedik. Tarafsız bir güç olmalı, Türkiye taraftır. Biz bu bölgelerdeki Suriyelilerin yerlerine dönmelerini de kabul ediyoruz. Gelsinler diye çağrı yaptık. Onlar diyor ki 30 kilometrelik alana mülteciler yerleşsin, Afrin'i işgal eden farklı güçler de gelsin, devriyeler içinde Türk askeri de olsun. Bunları kabul etmedik. İşi yokuşa sürükleyen, sabote eden taraf olmak istemiyoruz ama Türk askerinin buraya gelmesinin zemini yok."
"Afrin'e saldırmasaydı, siyasi sürece katılmamızı veto etmeseydi, düşmanlık yamasaydı kabul edebilirdik" diyen Mazlum Kobani, Afrin ile ilgili bir gelişme olması halinde, "Türk askerinin yerleşmesini kabul edebileceklerini" belirtti.
Kobani, "SDG içinde yüzlerce Afrinli komutan ve binlerce Afrinli savaşçı var. Bu insanlar bunu kabul etmez. Bütün Afrinliler istisnasız geri dönsün, el konulan mallar geri verilsin, dışardan getirilip yerleştirilenler çıkarılsın, dönüşler uluslararası güvence altında olsun, Afrin Meclisi de bu süreci kontrol etsin diye şart koştuk. Böyle bir gelişme olursa Türk askeri devriyelere katılabilir. Türk askerinin Afrin'den çıkması ile ilgili bir şart koşmadık. O daha sonraki bir meseledir. Artık top Türk tarafının sahasındadır. Bildiğim kadarıyla şu ana kadar olumlu bir gelişme yok" sözleriyle devam etti.
'MİT'le eskiden görüşme vardı'
Kobani MİT ile doğrudan görüşme iddialarına da şu şekilde açıklık getirdi:
"Haber asılsızdır demek istemiyoruz. Fakat (doğrudan görüşme) geçmişte olan bir şeydir. Yeni süreçte olduğu kast ediliyorsa bu doğru değil. Kobani sürecinde oldu. Ankara'dan bürokratlar vardı, Hakan Fidan kesinlikle yoktu. Bu son gerilim sürecinde (doğrudan) görüşme olmadı. Eskiden görüşme vardı, ilişkilerimiz de iyiydi, Türk ordusu geldi, Süleyman Şah Türbesi'ni alıp götürdü."
23 Haziran seçimi arifesinde görüşme kanalı açılan Öcalan'ın yazdığı mektup da buralarda çok konuşuldu.
Öcalan mektubunda, Suriye'deki belirleyici aktörlerle diyalogu ve bölgesel savaşın bir tarafı olmamayı esas alan "Üçüncü Yol Stratejisi"ne bağlı kalınmasını, Türkiye'nin hassasiyetlerinin gözetilmesini ve Suriye'nin toprak bütünlüğü içinde Şam yönetimiyle müzakereyle çözüm aranmasını salık veriyordu.
Kobani, mektubu nasıl okuduklarını şöyle aktardı:
"Askeri ve siyasi açıdan büyük bir tıkanma vardır. Türkiye'nin belli bir stratejisi vardı, hep boşa çıktı. 2011'de başka Kürt güçlerle alana egemen olmak istediler. Başarısız oldular. 2012-2013'te Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) üzerinden müdahale ettiler, biz daha da büyüdük. Sonra Nusra Cephesi üzerinden Derik'ten Afrin'e kadar saldırılar düzenlediler, hepsini püskürttük. Yine büyüdük. Son olarak DAİŞ (IŞİD) ile saldırı yönlendirdiler. DAİŞ'İ Kobani'den çıkarmakla kalmayıp Rakka ve Deyr el Zor'a kadar bütün bu alanı özgürleştirdik. Bu süreçte uluslarararası müttefiklerimiz de oldu. Bunlar Türkiye'nin başırısızlıklarıdır. Afrin saldırısı da kendi başına bir başarı değildir. Afrin'le sınırlı kaldı, halbuki Türkiye oradan Şehba ve Menbic'e geçip Fırat'ın doğusunda ta Derik'e kadar gelmek istiyordu. Kendileri de farkına vardı ki bu imkansızdır."
"Afrin ile sınırlı kalmanın, Türkiye açısından askeri anlamda büyük bir tehlike olduğunu" savunan Kobani, "büyük bir hareket başlatmaları halinde Afrin'i istedikleri zaman geri alabileceklerini" iddia etti.
Mazlum Kobani "Gücümüz var. Savaş içi henüz karar vermiş değiliz. Çünkü Türkiye ile meselemiz sadece Afrin değil. Burada bir tıkanma var. Amerikalılarla çözmeye çalıştılar ve sonuç ortada. Şimdi Öcalan'ın çabalarına ihtiyaçları var. Detaylarını bilmiyorum. Öcalan 'Ben olumlu rol oynayabilirim' diyor. Sadece Suriye'yi değil Türkiye'yi de kast ediyor. Biz buna katılıyoruz. Öcalan'ın öyle bir gücü var. (Müzakerelerin önü açılırsa) derhal çözülür. Bu meselenin çözülmesi için Türkiye'nin hassasiyetlerinin gözetilmesi, güç kullanılmamasını istiyor. Biz de bunları gözetiyoruz. Öcalan'ın mesajlarından Türkiye ile sorunların masada diyalogla, karşılıklı tavizler verilerek çözülmesi gerektiğini anlıyoruz" diyor.
Kobani ayrıca "Öcalan'ın sözlerinin kendilerine ters düşmediğini, kendilerinin de yıllardır aynı şeyleri söylediklerini" vurguladı ve şöyle devam etti;
"Suriye'nin toprak bütünlüğünden yanayız, ayrı bir projemiz yok. Tercihimiz merkezi hükümetle sorunlarımızın diyalogla çözülmesidir. İki talebimiz var: Şam'ın özerk yönetimi kabul etmesi ve SDG'nin kendi özerkliğini koruması. Öcalan da bu çerçeveyi böyle koydu. SDG'nin Suriye ordusuna entegre edilmesini kabul etmiyoruz. Suriye ordusunun bir parçası olmasını kabul ediyoruz ama SDG'nin kendi bölgelerini koruması ve özerk olmasında ısrarlıyız. Aksi halde katliamlar olur."
ABD, Şam'la müzakereleri engelliyor mu?
SDG Komutanı Kobani, "ABD ile ortaklığın derinleşmesiyle, üçüncü yol stratejisinden sapıldığı ve gelinen noktada Amerikalıların Şam'la müzakereyi engellediği" tespitini de kabul etmiyor:
"Sorun bizimle Şam arasındadır. ABD bu konunun tarafı değildir. Amerikalıların savunduğu şey Suriye rejiminin hala çözümden uzak olduğudur. Sonuçta biz Suriye ile çözüme gideceğiz, burada bağımsız bir devlet kurmayacağız. ABD'nin tutumu Suriye ile diyalog ve anlaşma olmaması yönünde değildir. Rejimin bu haliyle çözümden uzak olduğu görüşündeler. Bize 'Bekleyin' demiyorlar, 'Çabalarınızdan bir şey çıkmaz' diyorlar. Girişimlerden çıkan da ortadadır. Bunda gerçek payı var. Suriye ile ilişkimizi kesmiş değiliz, sürekli diyaloğumuz var, birlikte yaşıyoruz ama şimdiye kadar çözüm aşamasına ulaşmadık. Suriye tarafı adım atarsa biz de olumlu yanıt veririz. Bu konuda ABD'nin müdahale edeceğini sanmıyorum."
Mazlum Kobani "Bu konuda inisiyatifin yüzde 100 sizde olduğunu söyleyebilir misiniz?" sorusuna, "Evet. Şimdiye kadar bize bir şey yansıtılmadı, kimse bize bu konuda telkinde bulunmaz" yanıtını verdi.
Kobani Şam'ın çözüm anlayışının Dera, Doğu Halep ve Doğu Guta'da olduğu gibi uzlaşma olduğunu ama bunun Fırat'ın doğusundaki realiteye uymadığını savundu:
"Şam'ı iyi tanıyoruz. Şam çözüme hazır değil. Zihniyeti buna elvermiyor. Şam'ın anladığı uzlaşma devletin tekrar hakimiyetinin olduğu gibi kabul edilmesidir. Teslimiyet istiyorlar. Diğer bölgelerde ordu kazandı, diğer güçler hezimete uğradı, sonra oturup 'devlet büyüktür' diyerek uzlaştılar. Biz ne yenilmişiz ne de devletle savaşmışız. Bizim ulusal bir sorunumuz var. Onların mantalitesi değişmediği için bir tıkanma var.
"Rejimin artık bu durumu değiştirme gücünün olmadığını anlaması gerekir. Bizi ne askeri olarak ne de ekonomik olarak zorlayabilirler. Buraya askeri olarak giremeyeceğini anlaması lazım. Rejim bu kanaate varırsa zihniyeti de değişir. Biz şimdi böyle bir süreçteyiz. Burası Kuzey Irak gibi de değildir. Kuzeydoğu Suriye olmadan Suriye devleti başarılı olamaz. Kuzey Irak öyle değildi, Saddam Hüseyin için engel teşkil etmiyordu. Ama Suriye'de esas güç buradadır, bu alandan mahrum kalırlarsa başarılı olamazlar."
Mazlum Kobani Suriye'de 23 yerde konuşlanan ABD'nin askeri varlığının çözümün önünde engele dönüştüğü tespitine de katılmıyor:
"Ben tersini düşünüyorum. ABD'nin varlığı kalıcı değil. Bir anlaşma yok. DAİŞ çerçevesinde buradalar ve DAİŞ var oldukça bu işbirliği de sürecek. Rejimin anlayışı şudur: Önce asker olarak girecek, kontrol altına alacak, sonra uzlaşma olacak ve işi bitirecek. Koalisyon burada olduğu sürece bu yöntem mümkün değildir. Uluslararası güçler burada olduğu sürece rejim bunun olmayacağını görecek. O yüzden bu güçlerin burada olması çözüm için faydalıdır. Ben Amerikalılara şunu söyledim: 'Çekilebilirsiniz, sorun değil, ama rejimle anlaşmaya vardıktan sonra çekilin. Biz de o zaman size 'Tamam görevinini yaptınız, artık başka bir süreci yürütmemiz gerekiyor' diyebiliriz.
"Rejim neyi savunuyor? 'ABD'nin çekilmesi gündeme geldiğinde Kürtler bize gelip çözüm istedi.' Bu doğru değil. Tam tersi oldu. Rejim bize gelip 'ABD gidiyor, yerlerine Türkiye girmesin, biz gelelim' dedi. 'Afrin gibi olmasın, anlaşalım'. Diyalog onların talebi üzerine gelişti. Sonra geri çekilme olmayınca yaklaşımları değişti. Baktılar ki biz güçlüyüz, değişen bir şey yok. Güçlü bir Kuzeydoğu Suriye ile oturup anlaşmak istemiyorlar."
Mazlum Kobani, Şam'la anlaşma olduğunda ABD'ye git denildiğinde kendiliğinden çekileceğini düşünüyor.
Kobani Ruslarla ilişkilerin iyi gitmemesini Moskova'nın çözüm getirmemesine ve Türkiye'den yana durmasına bağlıyor:
"Rusya rejimin çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapıyor. Afrin ve Şehba'da Türkiye tarafını tutuyorlar. Afrin'e karşılık diğer bölgelerin rejimin kontrolüne geçmesi üzerinde anlaştılar. İlişkilerimiz Afrin'de darbe aldı. Geri çekilme meselesinde de diyaloglarımız oldu. Samimi değiller, çözümleri yok. İlişkilerimiz iyi gitmiyor. Fakat Rusya büyük bir güç ve Suriye'nin geleceğinde rolleri olacak, bunun farkındayız ve ilişkilerimiz devam ediyor. Önerileri Rejimden çok farklı ve ileri değil."
Mazlum Kobani, Rusya ve Suriye devletiyle İdlib'te ortak operasyon temelinde bir ortaklığın gelişmesi ihtimalini de dışlıyor:
"İdlib'deki savaşta İran faktörü eksik. İran girmedi. Şartları var: İsrail'in vurmaması ve İran güçlerinin Suriye'den çıkmasının gündemleştirilmemesi. İran girmeyince sahada başarılı olamadılar. Şam yönetimi ve Rusya bizden katılmamazı istedi, kabul etmedik. Bizim de şartlarımız var. Bizim meselemiz Afrin'dir. Lazkiye ve Hama'da da işimiz yok."
Kobani'nin, "Afrin ile ilgili 'İstersek Türkiye'yi çıkarırız' dediniz. O kadar gücünüz vardı neden çekildiniz" sorusuna verdiği yanıt da şöyle:
"Fırat'ın batısındaki bütün bölgesel ve uluslararası güçler Soçi- Astana platformunda anlaşmışlar. Hatta harita hazırlamışlar. Biz başta direndik. Afrin uluslararası komploydu, herkes içindeydi. ABD, Fransa, Britanya ve koalisyon da dolaylı olarak onayladı. 'Biz bir şey yapamayız' diye açıkça söylediler. Önceden de 'Afrin'de işimiz yok' diyorlardı. Zaten Rusya ve ABD Fırat'ın doğusunu ve batısını hava kuvvetleri açısından paylaşmıştı. Baktık ki uluslararası güçlerin bir kısmı işin içinde, bir kısmı da bir şey yapmayacak, ortada da bir harita var; 1500 şehit vermişiz, 3000 şehit de versek o haritaya göre gelecekler, o zaman biz de güçlerimizi çektik."
Son zamanlarda İran'a karşı Amerikan planlarında SDG'ye rol biçildiğine dair iddialar da gündeme geldi. Kobani'nin sözlerinden ABD'nin İran politikasının bir parçası olmak istemedikleri anlaşılıyor:
"Çıkarlarımız neyi emrediyorsa onu yaparız. Burada bir halk var. Herkesten önce kendi çıkarlarımızı koruruz. İranlılar sanki onlara yönelik saldırılara katılaçakmışız gibi bir düşünceyi dillendirdi. Ama öyle bir şey yok. Meşru savunma çizgimiz var. Bize saldırmayana saldırmayız. O yüzden bir gerginlik oluştu. Fakat İran'la ilgili bir proje içinde olmadığımızı anladılar."
Kobani İran'ın bloke edilmesi için ABD'nin SDG'den Elbu Kemal Sınır Kapısı'na kadar inilmesini istediğine dair haberleri de reddetti:
"Yok öyle bir şey. Deyr el Zor'da gücümüzün iki hedefi var: Bölgede istikrarı sağlamak ve batı tarafından gelecek tehdidi önlemek. Suriye, Rusya ya da İran'dan bir bir tehdit olursa yanıt veririz."
29 Haziran'da Cenevre'de BM ile çocukların korunması konusunda yaptığı anlaşmayla gündeme gelen Kobani, söyleşiyi bir mesajla noktaladı:
"Biz Türkiye'ye tehdit değiliz. 7 yıldır olmadı, bundan sonra da öyle bir hedefimiz yoktur. Sorunları diyalogla çözmek istiyoruz, Türkiye'nin bu alanlarda rol oynamasını istiyoruz."
Son Dakika › Dünya › SDG Genel Komutanı Kobani: Fırat'ın doğusu ile Afrin birbirine benzemez - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?