Güney Afrika'da, Zululular binlerce yıllık geleneklerini sürdürüyor
GÜNEY Afrika Cumhuriyeti'nin Kwazulu Natal Eyaleti'nde yerli halk olarak bilenen Zululular, binlerce yıllık gelenek ve görenekleri hala sürdürüyor. Hint Okyanusu kıyısında yaşayan Zuluların hayatlarına tanık olmak için her yıl birçok ülkeden binlerce turist ziyarete geliyor.
Güney Afrika Cumhuriyeti'nin Kwazulu Natal Eyaleti'ndeki Zulu köylerindeki yerli halkın binlerce yıllık gelenekleri değişmeden sürüyor. Hint Okyanusu kıyısında yaşayan Zulular, Güney Afrika Cumhuriyeti'nde en fazla toprağa sahip olan yerli halklarından biri. Zuluların yaşadığı bölge aynı zamanda ülkenin yaban hayatı rezervleri alanında önemli potansiyele sahip. Yerli halkların en önemli geliri ise bölgede bulunan ulusal parklardan elde edilen kaynaklardan oluşuyor. Ulusal parkların çevresindeki yerleşim birimlerinde yaşayan pek çok Zululu bu parklarda istihdam ediliyor. Bu nedenle KwaZulu-Natal'da turizme çok büyük bir önem veriliyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından desteklenen beyaz ve kara gergedanların korunması, çoğaltılıp başka parklara ve komşu ülkelere nakledilmesi konusunda dünyaca ünlenen Hluhluwe- İmfolozi Ulusal Parkı da KwaZulu-Natal'da bulunuyor. Söz konusu bölgede 15 dolayında irili ufaklı ulusal park veya koruma alanı bulunuyor. Hluhluwe- İmfolozi, İsimangaliso, Mkhuze Parkları ve Sungulwane ile Zuka gibi 10 çiftliğin birleşmesinden üretilen ve yeni milli park ilan edilen Munyawana özel parkı ise memeli ve kanatlı türlerin sayıca üstün olmalarıyla bunlar arasında sıyrılıyor.
BİNLERCE YILLIK GELENEKLERİNİ BOZMADILARLucia kasabasına bağlı 40 kişinin yaşadığı Veyane köyünde erkekler genelde av ve köyün güvenliğinden sorumlu olurken, kadınlar ise çocukları besleyip, evin günlük işleriyle uğraşıyor. Zuluların hayatına tanık olmak için her yıl dünyanın birçok ülkesinde binlerce turist ziyarete geliyor. Lucia kasabasından araçla yaklaşık 10 dakikada ulaşılan Veyane Kültürel Zulu Köyü girişinde turistleri Jabu Nkosi isimli rehber karşılıyor. Turistler, ismi Zuluca'da mutluluk anlamına gelen 'Jabu' adındaki genç kızın eşliğinde köyün kapısına götürülüp, köyün güvenliğinden sorumlu savaşçılarla bir araya getiriliyor. Savaşçılar, turistlere Zuluca, 'Buraya dost olarak mı, yoksa düşman olarak mı geldiniz?' diye sorması üzerine turistler rehber eşliğinde Zuluca, 'Dost olarak geldik' diyerek karşılık vermesiyle aralarında dostluk ilişkisi başlıyor. Nöbetçi, köyü gezmek isteyenleri şefe bildiriyor. Şefin onayından sonra turistler içeri alınıyor. Köy içerisinde ise ilk olarak köyün güvenliğinden sorumlu genç savaşçılar tanıtılıyor. Yaklaşık 2 saatlik Zulu köyü gezisinin son durağı ise geleneksel Zulu dansı oluyor. Zululu genç erkek ve kadınları köylerine gelen ziyaretçilere dans gösterisi sunmasıyla gezi son buluyor.
Görüntü Dökümü-------------Geleneksel Zulu köyün Selim Kaya anonsRahber Jabu'nun konuşmasıSelim Kaya anonsZiyaretçilerden detayZulu savaşçısının konuşmasıZulu avcılarının mızraklarının bakımını yapmasıZulu kızlarının el işi boncuk takı yapmalarıZulu kadınının hasır uretmesiZulu gençlerinin dansıGenel ve detay götüntüler
Haber-Kamera: Selim KAYA/ ST. LUCİA (Güney Afrika),=============================
Terzi çırağı olarak başladığı mesleğinde moda tasarımcısı oldu
ADANA'da annesinin terzi dükkanında çırak olarak mesleğe başlayan Olcay Tuma (28), memleketi Bingöl'ün Genç ilçesinde kurduğu moda evinde tasarımcı oldu.
Annesi ve babası zamanında Adana'ya yerleşen ve kendisi de orada doğan Olcay Tuma, henüz çocuk yaştayken annesinin terzi dükkanında çırak olarak çalışmaya başladı. Mesleğini severek öğrenen ve giyim sektörüne merak salan Tuma, lise eğitimini ve üniversite eğitimi tekstil alanında okuyarak tamamladı.
'TEKSTİL BENİM HAYATIMIN BİR PARÇASI OLDU'Üniversitedeki eğitimini tamamlayan Tuma, memleketi Bingöl'ün Genç ilçesinde moda tasarım evi kurdu. Tuma, tekstil hayatının bir parçası olduğunu ifade ederek, "Kendimi bildim bileli tekstil sektöründeyim. İlk olarak ilkokul yıllarında başladım. Annemin terzi dükkanı vardı. Koltuk ve çekyat örtüleri dikerdi daha çok, annemi görünce çok heveslenirdim, neden bende yapamayayım diye düşündüm. Okuldan geldikten sonra annemin makinasına oturup mesleği öğrenmeye başladım. Kendimi daha fazla geliştirdim herkes düz dikiş dikerken ben elbise dikerdim. Sonra üniversiteye başlayıp yine tekstil bölümünü okudum. Tekstil benim hayatımın bir parçası oldu. Adana'da bir süre tekstil fabrikasında çalıştım. Hayat şartları nedeniyle memleketime geldik. Burada tekstil üzerine 6 yıl boyunca kurs hocalığı yaptım. Kurs hocalığı döneminde öğrencilerime faydalı olmaya çalışıyordum. Onlara bir şeyler öğretmek beni mutlu ediyordu. Bir süre tekstil sektöründe çalıştıktan sonra ağabeyimin desteğiyle moda evimi açtım" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ------------------------------Olcay Tuma'nın dikiş dikerken görüntüsü Moda evinden görüntüTuma'nın konuşması Genel ve detay görüntüler
Haber-Kamera: Aziz ÖNAL/BİNGÖL,================================
Karate sporunda olimpiyat hakemliği yapacak
KARATE hakemi Uğur Kobaş (42), Tokyo 2020 Olimpiyat Oyunları'nda hakem olarak görev alacak. Olimpiyat Komitesi'nden davet aldığı anda sevinçten havalara uçtuğunu ifade eden Kobaş, olimpiyatlarda hakem olarak Türkiye'yi temsil edeceği için gururlu olduğunu söyledi.
Sakarya'da yaşayan ve bir devlet kurumunda memur olarak görev yapan Uğur Kobaş, 13 yaşında babaannesinin ısrarı üzerine, amcasının işlettiği spor salonunda karate sporuyla tanıştı. İlerleyen dönemlerde sporcu olarak müsabakalarda yarışan Kobaş, 1989 ve 1991 yıllarında karate sporunda Türkiye şampiyonluğu yaşadı. Jübilesini yaptıktan sonra antrenör ve hakem olarak görev yapmaya devam eden Kobaş, 2016 yılında Dünya Karate Federasyonu tarafından hakem kurulu üyeliğine atandı. Dünya çapında birçok organizasyonda hakem olarak görev yapan Kobaş, Tokyo 2020 Olimpiyat Oyunları'nda karate branşında ilk Türk hakem olarak görev yapacak. Dünya Karate Federasyonu tarafından Japonya'da görev yapacak 16 kişilik hakem listesinin açıklanmasının ardından heyecanının da arttığını belirten Kobaş, Türkiye'yi olimpiyatlarda temsil edecek olmanın gururunu yaşadığını söyledi.
Karateyi çok sevdiğini belirten Uğur Kobaş, "13 yaşında babaannemin 'Oğlum amcan bir karate salonu açtı. Gel seni oraya götüreyim, spora başlatayım' diye ısrar etmesi üzerine karate ile tanıştım. Karateye ilk başladığım dönemlerde hiçbir zaman bu konuma, olimpiyat hakemi olabileceğimi hayal edemezdim. Sporculuk yaptım, antrenörlük yaptım, farklı kategorilerde farklı dereceler elde ettim. Hakemlik hayatımız sporculuk yönümün en ağır basan kısmı oldu. Avrupa ve Dünya Karate Federasyonları Hakem Kurul Üyesi olarak 2016 yılından itibaren uluslararası görevlere atandım. Buraya atandıktan sonra olimpiyat sürecimiz de başlamış oldu.ö dedi.
"GURURLU OLDUĞU KADAR STRESLİ BİR OLAY" Olimpiyatlarda görev yapacak olmasından dolayı hem gururlu hem de stresli olduğunu ifade eden Kobaş şöyle konuştu: "Dünya Karate Federasyonu'na bağlı 199 tane ülke var. 199 ülkenin de 689 tane lisanslı hakemi var. Olimpiyatlarda görev alacak 1 şef ve 15 saha hakemi var. Allah bana da nasip etti ve saha içinde görev alacak 15 hakemin arasında olduk. Tabii bu benim için herkese nasip olmayacak bir rüya. Biliyorsunuz karate branşı olimpiyatlarda ilk defa yarışacak hatta karate Tokyo'nun ana sporu. Şu anda orada düzenlenecek olimpiyatlarda 10 bin kişilik spor salonunda biletler tamamen tükenmiş. Dolayısıyla kamuoyunun çok büyük bir ilgisiyle karşılaşacağız. Dünyada milyonlarca insanın seyretmesi bekleniyor oradaki karate müsabakalarını. Bu bizim için ne kadar gurur da olsa stresli bir olay da. Çünkü dünyanın her tarafındaki karateciler ve branşımızı merak edenler tarafından seyredilecek. Amacımız olimpiyatlarsa sporcularımızla birlikte başarı en başarılı bir şekilde ülkemize madalya sağlamak. Bende yapacağım hakemlikle an adil, en güzel bir şekilde ülkemizi temsil etmeyi hedefliyorum. Bu amaç doğrultusunda inşallah hedeflerimize ulaşırız.ö "HABERİ ALINCA HAVALARA UÇTUM" Olimpiyatlarda görev yapmanın her sporcunun hayali olduğunu söyleyen Uğur Kobaş, şöyle devam etti: "Bana bu görevin verildiğini öğrendiğim anda Diyarbakır'da düzenlenen Türkiye şampiyonalarında görev yapıyordum. İnanılmaz bir duygu yaşadım, inanılmaz bir sevinç hissettim. Tabiri caizse ayaklarım yerden kesildi, havalara uçtum. Hatta resmi bir yemekteydik bu haberi yanımdakilerle paylaştım. Beni anlamanız için bu duyguyu hissetmeniz lazım. Ben o gururu, o sevinci hissettim. Allah sporun içinde bulunan herkese bu duyguyu nasip etsin. Orada başarılı olabilmek için çalışmalara devam ediyorum. Türkiye'yi en iyi şekilde temsil edeceğime inanıyorum"
Görüntü Dökümü -Uğur Kobaş'ın karate salonda hazırlanması -Uğur Kobaş'ın antrenmanlarda hakemlik yapması -Uğur Kobaş ile röportaj -Detaylar
Haber-Kamera: Alişan KOYUNCU/İZMİT(Kocaeli), ============================
Gençlerin gözde mekanı oldu
SAKARYA Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından Hendek ilçesinde kurulan Hendek Gençlik Merkezi, ilçedeki öğrencilerin gözde mekanı haline geldi. İçinde havuz, spor salonu ve oyun alanları bulunan merkeze günde ortalama 600 öğrenci geliyor. 2009 yılında Hendek Belediyesi tarafından inşa edilen ve 2010 yılında hizmete giren Hendek Gençlik Merkezi, geçen yıl Kasım ayında belediye meclisi kararı ile Sakarya Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'ne devredildi. Yaklaşık 2 ay süren çalışmalarla yeni bir yüze kavuşan merkez, Türkiye'de sayılı gençlik merkezlerinden biri haline geldi. İçinde öğrenciler için ücretsiz kafeteryası bulunan kütüphanesi, yüzme havuzu, spor salonu, derslikler, eğlence alanları, zeka oyunları sınıfı, sinema salonu, müzik atölyesi gibi alanlar bulunan tesis öğrencilerin uğrak noktası haline geldi. HER GÜN 600 ÖĞRENCİ Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü talimatıyla her gün servislerle ilçedeki okullardan öğrencilerin gelerek vakit geçirdiği tesiste günde yaklaşık 600 öğrenci ağırlanırken, ilçedeki devlet okullarının yanı sıra özel okullardaki öğrenciler ve çevre ilçelerden de öğrenciler servislerle tesise getiriliyor. Hendek Gençlik Merkezi Müdürü Orhan Karagözlü, "Gençlerin serbest zamanlarını sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlerde değerlendirmek, bilgi ve beceri sahibi olmalarına yardımcı olmak, gençlik faaliyetlerini planlamak, yönetmek, denetlemek ve geliştirmek amacıyla kurulan merkezimiz 4 bin 500 metrekare alanda faaliyet göstermektedir. Sinema ve tiyatro salonu, havuz, spor salonu, dart ve okçuluk salonu, bilek güreşi, matrak ve akıl oyunları salonları yanı sıra 6 atölye ve ayrıca ücretsiz ikramlarımızın da olduğu kütüphanemizle her gün yaklaşık 600 öğrenciyi ağırlamaktayız" dedi. Hendek Gençlik Merkezini ziyaret eden Hendek Şehit Mahmutbey Ortaokulu öğrencisi Burak Yiğit Gürkan, "Hendek Gençlik Merkezinde birtakım değişiklikler yapıldı ve önceden de çok güzel olan bu yer daha da güzel bir hale geldi. Yeni oyunlar getirmişler, mesela ilk olarak okçuluk yaptık ve çok eğlenceli bir aktiviteydi. Matrak yaptık, bu da Osmanlı döneminin önemli oyunlarındandıö diye konuştu. Fatma Zehra Cesur isimli öğrenci ise, "Herkesin burada eğlenebileceğini ve çok güzel aktivitelerin olduğunu düşünüyorum. İlk olarak yüzme var, akıl oyunları var, sınıfça herkesin gelip oynayabileceği bir yer" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Öğrencilerin merkeze gelişi Sınıflara girmeden önce eğitmenlerin öğrencilerle görüşmesi Kütüphanede kitap okuyan ve simit yiyen öğrenciler Okçuluk eğitimi detay Matrak eğitimi detay Sinema salonu detay Zeka oyunları sınıfı detay Bilek güreşi detay Öğrencilerin ok atması Burak Yiğit Gürkan röp. (Öğrenci) Fatma Zehra Cesur röp (Öğrenci) Gençlik Merkezi Müdürü Orhan Karagözlü Röp.
HABER-KAMERA: Ramiz Kaan OKTAR/HENDEK (Sakarya), ================================
Aygır Gölü'nde buz tabakasının kırılma anında çıkardığı ses ürkütüyor
DOĞU Anadolu Bölgesi'nde kış aylarının en çetin geçtiği iller arasında yer alan Kars'ın Susuz ilçesi sınırlarındaki buz tutan Aygır Gölünde buz kalıpları havaların ısınmasıyla kırılmaya başladı. Buzların kırılma anında çıkardığı sesler ise göl üstünde gezinen fotoğrafçıları ürkütüyor.Susuz'daki 2 bin 941 metrekare alanı kaplayan Aygır gölün yüzeyi çetin kış şartlarında tamamen buzla kaplandı. Kış mevsimi olduğu için kenara çekilen kayığın karlar altında kaldığı gölde eskimo usulü balık avlayan amatör balıkçıların açtıkları avlanma çukurlarına da rastlanıyor. Volkanik kayaçlar üzerinde oluşmuş lav set gölü olan Aygır Gölü, bölgenin tescilli sulak alanlardan biri olarak biliniyor. Aygır Gölü, buz tutunca ortaya ilginç görüntüler de çıkıyor. Buzdan şekillerin yanı sıra buz kalıplarında donan yavru balıklarda ziyaretçilerin dikkatini çekiyor. Mantarı andıran donmuş su kabarcıkları, buzun derinliğini gösteren kırılma anları da fotoğrafçılar için güzel görüntüler sunuyor.Hava sıcaklığının artması üzerine oluşan buz tabakası da erimeye başladı. Buz tabakasının erirken çıkardığı sesler, göl üzerine yürüyenleri endişelendiriyor. Fotoğrafçı Engin Eratlar, "Fotoğraflamak için göle geldim. İnsanı ürperten bir görüntüsü var. Buzlar çatlamış üzerinde biraz gezdiğiniz zaman çatırdı sesleri geliyor. Bu da biraz korkutuyor. Gölde garip seslerde var. Çözemedik merak ettik. Elbet bunun bilimsel açıklaması vardır ancak biz bilemiyoruz. Gerçekten turizme kazandırılması gereken bir yer. Yerel yönetimlerin buranın tanıtılmasında önemli adımlar atmasını bekliyoruz. Burası için yetkililerin proje üretmeleri gerek" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜBuz kalıpları altından gelen seslerGölden genel ve detaylarEngin Eratlar'ın konuşmasıGölden genel
Haber-Kamera: Bedir ALTUNOK/ KARS, ===============================
Yaşadığı şehri ahşaba resmediyor
ORDU'nun Ünye ilçesinde yaşayan emekli öğretmen Cengiz Tatlı (57), ahşap yakma sanatına gönül verdi. Ünye'nin tanıtımı için resimler yapmaya başlayan Tatlı, yaşadığı şehri ahşaba resmederek 500'ün üzerinde eser ortaya çıkardı.
Ünye ilçesinde yaşayan Cengiz Tatlı, 30 yıllık öğretmenlik hayatının ardından emekli oldu. Yüzlerce öğrenciyi hayata hazırlayan Tatlı, emekli olduktan sonra hobi olarak ahşap yakma sanatıyla ilgilenmeye başladı. 3 yıldır Ünye'nin eski ve yeni fotoğraflarını, tahta üzerine yakarak resmeden Tatlı, 500'ün üzerinde eser ortaya çıkardı. Hobi olarak başladığı işinde çok sayıda sipariş almaya başlayan Tatlı, şimdi siparişlere yetişemiyor.
'AMACIM; ÜNYE'NİN TANITIMINA KATKI SUNMAK'30 yıllık öğretmenlik hayatında teknik resim dersi verdiğini anlatan Cengiz Tatlı, "Emekli olduktan sonra bu yeteneğimi ahşap yakma çalışmasıyla devam ettirmek istedim. Ünye'nin eski ve yeni fotoğraflarını, tahta üzerine yakarak resmettim. Ünye'nin tanıtımına da katkı sunacak resimler yaptım. Özellikle Ünye ile özdeşleşen çapa, gemi dümeni, çınar yaprağı, çömlek gibi figürleri kullanarak Ünye'nin tarihi ve önemli simgelerini resmetmeye çalıştım. Hobi olarak başladığım çalışmamda 500'ün üzerinde eser ortaya çıktı. Yaptığım çalışmaları çeşitli sergilerde vatandaşlarla da buluşturdum, meraklılarına satıyorum. Amacım para kazanmaktan çok yaşadığım şehrin tanıtımına katkı sunmak. Resimlerimi ortalama 100 TL'den satıyorumö diye konuştu.
'BAZI RESİMLERİ YAPMAK GÜNLERCE SÜRÜYOR'Ahşap yakma çalışmasının püf noktalarını anlatan Tatlı, "Ahşap yakma çalışmasında dikkat edeceğimiz bazı hususlar var. Bunların en başında özellikle tahtanın çok temiz olması gerekiyor. Birkaç defa zımparalanması lazım. Daha sonra kurşun kalem ile yapacağımız resmi çiziyoruz. Çizim işleminin ardından yakma işlemini gerçekleştiriyoruz. Yakmanın geri dönüşü yok. Hata yapıldığı zaman silgi ile silme imkanı da yok. Bu nedenle düzgün bir şekilde çiziliyor. Resimde en önemli kısım gölgelendirmek. Onu da havya ile yapıyoruz. Kahverenginin tonlarını kullanarak resim yapıyoruz. Boya gibi renklendirici kullanmadığımız için gölgelendirmeyi de sadece elimizdeki havya ile yapıyoruz. Bir resim birkaç saatte bitiyor ancak bundan sonraki aşamada vernikleme süreci var. Detaylı bir resim ortalama bir günde tamamlanıyor. Günlerce süren çalışmalarımız da var" ifadelerini kullandı.
Görüntü Dökümü----------------------Ahşap yakma sanatıyla yapılan eserlerden detaylarAhşap yakma yöntemiyle resim yapan Cengiz Tatlı'dan detaylar-Cengiz Tatlı ile röportaj-Detaylar
Haber-Kamera: Turgut DAĞDEVİREN/ÜNYE (Ordu),
==========
Böbrek üstü bezlerine zarar verilmeden tümör alındı
ANTALYA Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden Doç. Dr. Mutlu Ateş, Göksenin Sevdin (45) adlı hastanın karnının arka tarafındaki alandan girerek, robotik yöntemle böbrek üstü bezine ulaşıp, 2 santimlik tümörü çıkardı.
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Mutlu Ateş, dünyada ilk kez farklı bir yöntemle böbrek üstü bezi tümör ameliyatı gerçekleştirdikylerini söyledi. Hipertansiyon şikayeti olan Göksenin Sevdin'in yapılan tetkiklerinde böbrek üstü bezinde adrenal kanser tespit edilince, hastaya robotik retroperitoneal parsiyel adrenalektomi (karnın arkasından robotik yöntemle böbrek üstü bezi korunarak sadece tümör alınması) ameliyatı gerçekleştirdiklerini belirten Doç. Dr. Ateş, bu ameliyatın dünyada ve literatürde ilk olarak Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yapıldığını ifade etti.'AMACIMIZ BÖBREK ÜSTÜ BEZİNİ KORUMAKTI 'İstanbul'da yaşayan tekstil mühendisi Göksenin Sevdin'in, 20'li değerlerin üzerine çıkan yüksek tansiyon sorunu yaşadığını belirten Doç. Dr. Ateş, hastanın İstanbul'da bir hastaneye başvurduğunda yapılan tetkiklerinde böbrek üstü bezinde tümör saptanmış olduğunu söyledi. Hasta kendilerine geldiğinde tümörün alınmasına karar verdiklerini aktaran Doç. Dr. Ateş, sırt bölgesinde sol böbreğin arkasından 10x6 santimlik alandan 8'er milimlik dört ve 12 milimlik bir kesiyle böbrek üstü tümörüne ulaştıklarını kaydetti. Tümörün böbrek üstü bezinin tamamını kaplamaması ve böbrek üstü bezinin fonksiyonunun da önemli olması nedeniyle böyle bir ameliyat yaptıklarını belirten Doç. Dr. Ateş, "Amacımız böbrek üstü bezini korumak ve sadece 2 santimlik tümörü çıkarmaktı. Ameliyat sırasında kitleye dokundukça tansiyon, 25'li değerlere kadar yükselmiş olsa da kitle böbrek üstü bezinin tamamını kaplamadığı için böbrek üstü bezini koruyup sadece kitleyi çıkardık" diye konuştu. ALMANYA'DA EĞİTİM GÖRDÜİki yıl Almanya'da Heidelberg Üniversitesi SLK Klinikum Heilbronn'da robotik cerrahi eğitimi gördüğünü kaydeden Doç. Dr. Ateş, "Böbrek tümörlerinde karnın arka tarafından robotik cerrahiyle girilerek kitlenin alınması ameliyatı yapılıyordu ki bu da ilk olarak Türkiye'de yine bizim hastanemizde yapılmıştı. Ancak böbrek üstü bezi tümöründe daha önce robotik yöntemle böyle bir ameliyat yapılmadı. Robot yardımlı karnın arkasındaki sırt bölgesinden sadece tümörün alınıp, böbrek üstü bezinin korunduğu ameliyatı dünyada ilk biz yapmış olduk" dedi. 'BİR AN ÖNCE NORMAL HAYATIMA DÖNMEK İSTİYORUM'Sağlığına kavuşan Göksenin Sevdin, böbrek üstü bezi tümörünün farklı şikayetle gittiği hastanede tesadüfen saptandığını belirterek, "Aslında tümörün ne olduğu da tam anlaşılamamıştı" dedi. Yakınlarının önerisi üzerine Antalya'ya gelerek Doç. Dr. Ateş'e başvurduğunu belirten Sevdin, robotik cerrahiyle hem tümörden hem de yüksek tansiyon sorunundan kurtulduğunu söyledi. Ameliyattan kısa süre sonra ayağa kalkabildiğini ve kendini çok iyi hissettiğini kaydeden Sevdin, "Bir an önce taburcu olup hayata katılmak istiyorum" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------Hastanın hastane odasında görüntüsüDoç. Dr.Mutlu Ateş'in hastanın odasına girmesiDoç. Dr. Mutlu Ateş ile hastanın diyaloguHastadan detay görüntülerDoç. Dr. Mutlu Ateş röpHasta Göksenin Sevdin röpDoç. Dr. Mutlu Ateş'in ameliyathanede görüntüsüDetay görüntüler
HABER -KAMERA: Selma KUNAR/ANTALYA, -
===========
Antalya'da ruhsatsız 111 fırın var ANTALYA Fırıncılar Odası Başkanı Mustafa İnce, kent merkezinde 125 ruhsatlı fırının yanı sıra tespit ettikleri 111 ruhsatsız fırının ekmek üretimi yaptığını söyledi. Başkan İnce, "Bu ruhsatsız fırınlar pimi çekilmiş el bombası gibi" dedi.
Antalya'da yerel mahkemenin, ucuz ekmek satan fırının haksız rekabete neden olduğuna hükmetmesinin, Bölge İdare Mahkemesi'nin aynı yönde karar vermesinin ardından başlayan tartışmaya Antalya Fırıncılar Odası da katıldı. Antalya Fırıncılar Odası Başkanı Mustafa İnce, ucuz ekmek konusunda yaşananların Türkiye'nin genel sorunu olduğunu söyledi. 2010 yılında Türkiye'de 1200 un fabrikası varken sayının 400- 450 civarına düştüğünü belirten İnce, "Bu sayı da fazla, 110- 120 un fabrikası Türkiye'ye yeter. Kontrolsüz şekilde un fabrikası açılıyor. Kapasitenin üstünde un fabrikası olunca kontrolsüz bir üretim var ve sürekli batıyorlar. 2019 yılı içinde 150- 200 arasında un fabrikası kapandı. En küçük batan 25- 30 milyon lira batıyor. Ekmek ön planda olduğu için un işi hep arka planda kalıyor. Herkes ekmek fiyatlarını biliyor ama un fiyatını bilen sayısı yok denecek kadar az" dedi.
GEÇEN YIL 55 FIRIN KAPANDIFırınların 35 kalem hammadde girdisi olduğunu belirten İnce, şöyle konuştu: "2019 yılında Antalya'da 55 fırın kapandı. Fırın açmak kapatmak adeta mevsimlik oldu. 6 ay açık, 6 ay kapalı. Sürekli açıp kapatanların çoğu devleti dolandırıyor. Bu duruma devlet eli değmeli. Geçen yıl ayakta kalmak için evimi sattım, bu beni bir yıl idare eder. İşler yolunda gitmezse ben de bir sene sonra işi bırakırım. Ucuz ekmek davasında mahkemeyi kaybeden firma 3 defa el değiştirdi. İlk devreden firmanın avukatı FETÖ'den içeri girmiş. Sonra devir alanların davadan haberi bile yok. Bu dava Rekabet Kurulu'na intikal ettirilse dava düşer. Rekabet Kurulu'nda mal rayiç bedelinin üstünde satılmadığı için isterse bedava verir diyor. Türk Ticaret Hukuku'nda ise mal değerinin altında satılamaz deniliyor."
'UCUZ SATANLAR SURİYELİ ÇALIŞTIRIYOR'Antalya'da sürekli fırın açıp kapatan vatandaş sayısının 7- 8 olduğunu belirten Mustafa İnce, bu kişilerin sürekli adres değiştirdiğini savundu. Antalya Fırıncılar Odası Başkanı İnce, şunları kaydetti: "Vergi borçlarıyla kapatıp gidiyorlar. Antalya'da 10 yılda fırıncıların bazılarının oluşturduğu bir şebeke var. Gerekli mercileri uyardık. Un Federasyonu'nu arayıp bu kişileri bildirdik. Un parasını ödemiyorlar. Ucuz satan fırınlarda genellikle Suriyeli işçi çalıştırılıyor. Suriyelilerin vergisini ödemiyorlar ve yevmiyeleri de çok düşük. Antalya kent merkezinde 125 ruhsatlı, 111 de ruhsatsız fırın var. Bu ruhsatsız fırınlar pimi çekilmiş el bombası gibi. İnsanlar bu ruhsatsız fırınlardan aldığı ekmek nedeniyle zehirlense kimseden hesap soramazsınız. Mutlaka kötü bir şey mi yaşanması lazım önlem almak için?"
DAVA 4 YIL SONRA SONUÇLANDIAntalya'da, 2015 yılında, 250 gram ekmeğin 1 TL'den satılması yönünde alınan karara Muratpaşa ilçesinde bir fırın uymayarak ekmeği 70 ve 75 kuruştan sattı. Antalya Ekmek Üreticileri Derneği, fırının fiyat tarifesine uymadığını, maliyetin altında satış yaparak diğer fırın ve marketlere zarar verdiğini savunarak dava açtı. 2016 yılında başlayan davada yerel mahkeme 250 gramlık ekmeğin maliyetinin 87 kuruş olduğunu, fırının bu fiyatın altında satış yaparak haksız rekabet oluşturduğuna yönelik hüküm verdi. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi'ne taşınan davada üst mahkeme, ilk mahkemenin verdiği karara uyarak, ucuz ekmek satan fırının haksız rekabete neden olduğunu kaydetti. Mahkeme, haksız rekabetin menedilmesine yönelik kararını açıkladı. Turizm kentinde bugün 1.25 TL'den satılması yönünde karar bulunan ekmek, bazı fırınlarda 75 kuruştan satılmaya devam ediliyor.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------Fırıncılar Odası tabelasından görüntüRÖP: Oda Başkanı Mustafa İnce ile röportaj
HABER: Hasan DEMİRBAŞ -KAMERA: Emrah GÜL/ANTALYA, -
=============
İkinci el otomobil fiyatına satılan safranın fiyatı düşünce talep arttı MUĞLA'nın Marmaris ilçesinde, ikinci el otomobil fiyatına satılan İran safranının kilosu, ürünün bollaşmasıyla birlikte 70 bin TL'den 42 bin TL'ye kadar düşünce, aktarlar uğrak yeri oldu. İran safranına alternatif olan İspanya safranın fiyatı ise 40 bin TL'den 30 bin TL'ye kadar indi.
Marmarislilerin ve yerleşik yaşayan yabancıların kış aylarında en çok alışveriş yaptığı mekanlar arasında aktarlar geliyor. Aktarlar da en pahalı baharatlar arasında İran ve İspanya safranı başı çekiyor. Geçen sene İran safranının kilosu 70 bin TL'ye satılırken, bu yıl ürünün piyasada bol olması fiyatını 42 bin TL'ye kadar düşürdü. İspanya safranın kilo fiyatı ise 40 bin TL'den 30 bin TL'ye geriledi.
Şifa deposu olduğu, kanserin de aralarında bulunduğu birçok sağlık sorununa karşı alternatif tedavilerden kullanıldığı bilinen safranın fiyatının düşmesini fırsat bilenler soluğu aktarlarda aldı.
KIRMIZI ALTINA TALEP ÇOK11 yıldır aktarlık yapan Veysel Baykara (26), "Kilogramı ikinci el otomobil fiyatına denk gelen İran ve İspanya safranı en çok, ilçede yaşayan yerleşik yaşayan yabancılar tercih ediyor. İngiliz, Alman ve Rus vatandaşlarının çoğunlukta olduğu ilçede yerleşik yaşayan 50 kadar müşterimiz her hafta düzenli olarak 5 ile 10 gram arasında İran safranı satın alıyor. 70 kadar da haftalık olarak düzenli safran alan Marmarisli müşterimiz var. Müşterilerimizin çoğunluğu kadın. Kadın müşterilerimizin büyük bölümü safranı çay olarak tüketiyor. Safranın, kadın hastalıkları, adet düzensizlikleri, vücudun bağışıklık sistemini güçlendirme ve özellikle kanser ile türevi hastalıkları iyi geldiği biliniyor. Geçen sene İran safranı nadir bulunduğu için kilosu 70 bin liraya satılırken bu yıl 42 bin liraya kadar düştü. Aynı şekilde İspanya safranın fiyatı da 40 bin liradan 30 bin liraya kadar indi. Kendi ağırlığının 100 bin katı suyu, sarıya boyayabilecek kadar kuvvetli bir boyama özelliğine sahip olduğu için safran, boya üretiminde kullanılır. Safran gıda, kozmetik ve alternatif tıp alanında da sıklıkla kullanılan bir ürün" dedi.Baykara, İran'ın 'kırmızı altın'ı olan 3 bin yıllık safranın bu kadar pahalı olmasının nedeni ise 1 kilogram safran elde edebilmek için 170 bin çiçek toplanması gerekmesi ve çiçeğin çok küçük bir kısmından elde edilmesinden kaynaklandığını söyledi.
PAHALI BAHARATLAR EN ÇOK TÜKETİLENLER ARASINDAİran ve İspanya safranı yanı sıra kış mevsiminde en çok satılan ürünler başında yine kilosu asgari ücrete denk baharatlar oluşturuyor. Alternatif sağlık, şifa, yemekler ve içeceklere konulan damla sakızı kilosu 2 bin 500 lira, organik salep bin 200 lira, zerdeçal 150 lira, zencefil 100 lira, Venezüella'dan getirtilen doğal tarçın kilosu 200 liradan satılıyor. 6 gram İran safranı satın alan Azerbaycan uyruklu Hülya Ayazova, "Safranı hafta da üç defa çay olarak tüketiyorum. Sağlığa ve bağışıklığa çok faydası var tavsiye ederim" dedi.
Mehmet Altın ise "Zerdeçal, zencefil, köri gibi safranı da yemeklere tat vermesi için hafta bir gelip gramla alırım. Bu saydığım baharatların vücuda faydası çok. Organik olduğu için aktarları tercih ediyorum" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -Aktarın dışardan görüntüsü-Kavanoz içindeki İran ve İspanya safranlarının üzerinde fiyat etiketiyle görüntüsü-Aktar Veysel Baykara ile röp.-Safran almaya gelen Azerbaycan vatandaşı Hülya Ayazova ile röp.-Müşterilerden Mehmet Altın ile röp.-Genel ve detay görüntülerHaber - Kamera: Ali GÜNDOĞAN/ MARMARİS (Muğla),
========
Sezon sonuna doğru ıspanak tahtını geri alıyor ZEHİRLENME iddialarının ardından kilosu 50 kuruşa kadar düşen ıspanak, tahtını geri almaya hazırlanıyor. İzmir'in ıspanak tarlalarıyla ünlü Menemen Ovası'nda fiyatların 1,5 liraya çıkması, üreticilerin yüzünü güldürdü.
Kış aylarında İzmir ve İstanbul gibi büyükşehirlerin ıspanak ihtiyacının karşılandığı Menemen Ovası'nda üreticiler sezona iyi başlayamadı. İstanbul'da, vatandaşların ıspanaktan zehirlendiği iddiası ile hastaneye kaldırılmasının ardından ülke genelindeki ıspanak satışları düştü. Yüzlerce ton ıspanağın çöpe dökülmesi üreticiyi büyük zarara uğrattı. Ispanakla ilgili olumsuz algının yavaş yavaş dağılmaya başladığını belirten Menemenli üreticiler, zehirlenme iddiaları nedeniyle uğradıkları zararı telafi etmeye başladıklarını söyledi.
Yaklaşık bin dekar alanda ıspanak ürettiğini belirten Özgür Peker, sezonun başında bir iftiraya uğrayan ıspanağın eski günlerine geri dönmeye başladığını savundu. Tarladan toplanan ıspanakların yıkama havuzlarında üzerindeki topraktan arındırılarak tüketiciye ulaştığını anlatan Peker, " Tarım ve Orman Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada zehirlenme iddialarının ıspanakla ilgili olmadığı, içinden çıkan yabancı bir ottan kaynaklı olduğu belirtilmişti. Ama yine de ıspanak satışları kötü etkilendi. O günlerde hiç satılmıyordu. Şimdi ise çok para kazanmasak da zarar etmiyoruz. Tarlada ürünler azalmaya başladı. 1 aylık bir zaman kaldı. Ümidimiz seneye inşallah" dedi. Zehirlenme iddialarına konu olan ıspanağın paketlenip dondurulmuş ürün olduğunu dile getiren Peker, taze tüketilen vitamin deposu ıspanakta zehirlenme olayı yaşanmadığına dikkat çekerek şunları söyledi:
"Biz birebir tarladan toplayıp yıkıyoruz. Yıkandıktan sonra araçlara istiflenip İstanbul'a ve diğer büyükşehirlere gidiyor. 6 saat sonra müşteriye ulaşıyor. Ispanağın maksimum raf ömrü 4-5 gündür. Geceleri hale satıldıktan sonra sabah tezgahlarda tüketiciyle buluşuyor. Perakende satma imkanımız olmadığı için büyükşehirlerdeki toptancı hallerine veriyoruz. Halciler ıspanağın birim fiyatı üzerinden komisyon alıp mallarımızı marketlere ya da pazarcılara dağıtıyor. Ürünlerimizin hepsi künyeli. Ürünün kimden çıktığını, hangi komisyoncuya ve hangi markete gittiğini devlet izleyebiliyor. Fakat aradaki fiyat farkı uçurum gibi. Bugün ıspanağın benden çıkışı 1.5 TL. Markete girdiğinizde 5 TL. Ama işin kahrını üretici çekiyor. Aradaki bu farkın azalması gerekir. Yağmurda çamurda çalışan biz ve işçilerimiz. Girdilerin düşürülmesini talep ediyoruz."
OCAK'TAN SONRA SATIŞLAR ARTTIMenemen Ovası'nda 500-600 dönümde ıspanak yetiştirdiğini kaydeden Gürsel Çandarlı da ürünlerin yarısının elinde kaldığını, diğer yarısının da maliyetinin altına satıldığını dile getirdi. Bu yıl yalnızca brokoliden kazandığını belirten Çandarlı, "Ispanaktan zehirlenme olmaz. Ben 59 yaşındayım. Hiç ıspanaktan zehirlenen duymadım" dedi. 30 dekarda ıspanak diktiğini ifade eden Erdal Uray da şöyle konuştu: "Bu yıl ocak ayına kadar iş yoktu. Şu anda biraz daha satmaya başladık. İşçinin 75-80 lira yevmiyesi var. Bir kasada 15-16 kilo ıspanak var. Kilosu 1.5 lira. Kasa 4 lira, nakliye 5 lira. Geçen yıl doğal afetlerden zarar ettik. Umuyoruz önümüzdeki yıl daha çok kazanırız."
'ISPANAK YEMEZSEK HASTA OLURUZ'Tarlada çalışan işçiler ise sabahın erken saatlerinde kalkıp geldikleri ovada soğuk hava koşullarına karşın hasada katıldı. Her yıl ıspanak topladığını anlatan Suzan Karagöz, "Saat 04.00'de kalktım. Günlük 75 lira kazanıyorum. Bu işi çok seviyorum" dedi. İki çocuk annesi Gülbin Öncü de "Eşim de ıspanak üretiyor. Tarlada mal var ama satış sorunu oldu. Fabrikaya gidemem çocuklarım var. Bu iş sayesinde öğlen 2'de evimde oluyorum" diye konuştu. 3 çocuk annesi işçilerden Medine Balkı da şöyle devam etti: "Burası ekmek teknemiz. Buradan alıyorum ıspanağı saç böreği yapıyorum, yemek yapıyorum. Biz ıspanak yemezsek hasta oluruz. 'Ispanak zehirli' lafı yalan. Çiftçinin hayatıyla oynuyorlar. Burada 300 işçi çalışıyor. Tek gelir kaynağımız bu."
'HER HAFTA PİŞİRİYORUM'Semt pazarlarında tezgah açan esnaftan Yusuf Şen de 4 kasanın tamamını sattığını söyleyerek "Kendim üretiyorum. Zehirlenme olaylarını duyduk. Ama ben burada günde 4 kasa mal satıyorum. Hiç sorun yaşamadım" dedi. Vatandaşlardan Safiye Semercioğlu da gönül rahatlığıyla ıspanak tükettiklerini anlatarak şöyle konuştu:
"Zehirlenme olayı burada hiç duymadım. İstanbul'da yaşanmış. Ama biz bütün kış yedik. Pazarda kilosunu 3 liradan alıyorum. Çok uygun geliyor bütçeme, her hafta pişiriyorum."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Tarlada ıspanak toplayanlardan detay görüntü,Kasaların yıkanmasından görüntü,Üreticilerle röportajHasat yapan işçilerle röportajAnons,Semt pazarından vatandaş ve satıcılarla röportajHaber: Nevra UÇKAÇ - Kamera: Tekin GÜRBULAK/ İZMİR,
==========
70 yıldır baba mesleği kunduracılık yapıyor AYDIN'da, 12 yaşında babasının yanında kunduracılığa başlayan Nail Engin (82), mesleğini 70 yıldan beri 21 metrekarelik dükkanda sürdürüyor. 'Ayakkabı Doktoru' lakaplı Engin, "Çocuklarım bana artık mesleği bırak diyor ama ben bırakamıyorum. Dükkanda babamdan kalma çok sayıda müşterim var. Zaten bu mesleğin son ustalarıyız. Bizden sonra bu işleri yapacak kimse yok" dedi.
Koçarlı ilçesinde, ilkokulu tamamladıktan sonra babası Ahmet Engin'in yanında çivi doğrultarak çıraklığa başlayan Nail Engin, 1960 yılında askerlik dönüşü babasına ait 21 metrekarelik dükkanda çalışmaya devam etti. Babasının 1964 yılında vefat etmesiyle işin başına geçen Engin, 40 yıl önce satın aldığı, ayak yardımıyla kullanılan dikiş makinesiyle geçimini sağlıyor.
Ürettiği ayakkabıların ve yaptığı tamiratın sağlamlığı nedeniyle kendisine 'Ayakkabı Doktoru' lakabı takıldığını belirten Engin, ömrünün yettiği yere kadar mesleğini sürdüreceğini ifade etti. Engin, "Babam vefat ettikten sonra kolları sıvayarak, babamın mesleğini sürdürdüm. Babamın yokluğunu ilçede belli etmedim. İşimi çok sevdiğim için bugünlere kadar devam ettim. İlçede tek kundura ustasıyım. İşimi sağlam yapıyorum. Başka ilçelerden bile bana ayakkabı tamiratı geliyor. Bu bizim baba mesleğimiz, baştan savma yapmıyoruz. Ben bir çift ayakkabıyı, 1 günde ancak yapıyorum. Ama fabrikada imal edilen ayakkabıdan daha sağlam ve sağlıklı oluyor. Çocuklarım bana artık yeter mesleği bırak diyorlar ama ben bırakamıyorum. Dükkanda babamdan kalma çok sayıda müşterim var. Zaten bu mesleğin son ustalarıyız. Bizden sonra bu işleri yapan yok" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ; Kundura dükkanından görüntü40 yıllık akayla çalışan dikiş makinesinden görüntüİmal ettiği ayakkabılardan ve dükkandan görüntüNail Engin röp;
Haber- Kamera: Burhan CEYHAN/ AYDIN, =================
Polonyalı gelin, Van'ı kendi ülkesinin insanına tanıtıyor VAN'ın Erciş ilçesinde İngilizce öğretmeni olarak görev yapan Burdurlu Nurittin Saydamlı'nın (28) eşi Polonyalı Magdanela Saydamlı (29), bölgenin güzelliklerini sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlarla, ülkesinin insanına tanıtıyor.
Polonya'da İngilizce Öğretmenliği bölümünde okurken 2012 yılında Erasmus programı için Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi'ne gelen Magdanela (29), aynı bölümde okuyan Nurittin Saydamlı (28) ile tanıştı. Birbirlerine aşık olan çift, 2015 yılında Polonya'da evlendi. İngilizce öğretmeni olan Nurettin Saydamlı'ın ataması çıkması üzerine Van'ın Erciş ilçesine taşınan çift, iki ülke arasında hiç kültür farkı yaşamadıklarını söyledi.
İKİ ÜLKE ARASINDA KÜLTÜR ELÇİSİ OLDUEşi ilçede öğretmen olarak görev yapan Polonyalı Magdanela, vakit buldukça bölgenin güzelliklerini fotoğraflamaya çalışıyor. Özellikle İnci kefalleri, Van Kedisi ve diğer doğa güzelliklerini sosyal medya hesabından paylaşan Magdanela, iki ülke arasında kültür elçisi görevini yürütüyor. Magdanela, "Polonya'da, Van'ı ve Erciş'i birçok insan tanıyor. 1 yıl içinde yaptığımız çekimlerin izlenme oranı kendi kanalımızda 2.5 milyona yaklaştı. Bu tanıtımla beraber geçtiğimiz günlerde Polonya'dan bir grup misafirimiz oldu" diye konuştu.
'YABANCILIK ÇEKMİYORUM'Erciş'teki komşularıyla da iyi anlaşan Magdanela, Türkiye'de hiç yabancılık çekmediğini söyledi. Eşiyle birlikte her iki ülkenin kültürünü yaşadıklarını anlatan Magdanela, "Eşimle birlikte hem Türk yemeklerini, hem de Polonya yemeklerini yapıp yiyoruz. Buradaki gelenek ve görenekler çok hoşuma gidiyor. Türkiye'ye yerleşme kararı almadan önce eşimle yaşantımızı bozmadan 6 ay uzak kalmayı denedik. Daha sonra bunun böyle olmayacağını anladık. Bazıları Türkiye'ye gelmeden önce buraya farklı bir gözle bakıyor. Burayı yaşanmayacak bir ülke olarak görüyorlar. Burada lüks bir hayat yaşayabileceklerini tahmin etmiyorlar. Ama burası çok güzel bir ülke ve çok güzel bir coğrafya. Burada olmaktan çok mutluyuz" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------Polonyalı gelin ve damadın kafede görüntüleri-Çiftin kar topu oynarken görüntüleri-Çiftin kamerayla çekim yaparken görüntüleri-Magdanela ile roportaj-Nurittin ile röportaj-DetaylarBarbaros KUL/ERCİŞ (Van), ==========================
Bekir Dede stüdyoda şarkı söyledi, klipte oynadı MUĞLA'da yaşayan Bekir Tokaç (82), ailesinin önerisiyle stüdyo ortamında şarkı söyledi. Saç ve sakal tıraşı olduktan sonra takım elbisesini giyen Tokaç, stüdyoda 'Götür beni gittiğin yere' şarkısını seslendirdi. Şarkıya klip de çeken Tokaç, sosyal medyada büyük beğeni topladı.
Menteşe'de yaşayan evli ve 2 çocuk babası Bekir Tokaç, oğlu Murat Tokaç'ın 'İleride bizlere hatıra kalması için stüdyoda şarkı söyler misin?' önerisini kabul etti. Türk Sanat Müziği'ne yatkınlığı olan işçi emeklisi Tokaç, 'Götür beni gittiğin yere' şarkısının sözlerini ezberledikten sonra saç ve sakal tıraşı olup, takım elbisesini giyerek kravatını taktı, stüdyoda şarkıyı seslendirdi. Mustafa Kara ve Karahan Kara'nın yönetmenliğini yaptığı şarkı için klip de çekildi. Bekir Tokaç'ın klibinde, sevgilileri, oğlu Murat Tokaç ile Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nde öğrenim gören Helin İşlek canlandırdı.
'SESLENDİRDİĞİM ŞARKIYI BUGÜNE KADAR HİÇ DİNLEMEMİŞTİM'Bekir Tokaç, küçük yaşlardan bu yana müziğe karşı ilgisi olduğunu belirterek, "Kurs almadan bağlama çalmayı öğrendim. Aile arasında bazen saz çalıp, türkü söylerim. Oğlum hatıra kalması adına stüdyo ortamında şarkı söylemem için ricada bulundu. Bu yaştan sonra zor olacağını düşündüm. Söylediğim parça benim tarzım değildi. Seslendirdiğim şarkıyı bugüne kadar hiç dinlememiştim. Şarkının sözlerini çıkarttı ve yavaş yavaş ezberlemeye başladım. Bazı kısımlarını yanlış okuduğum söylendi. Kemancı arkadaşım beni dinledikten sonra beğendi. Stüdyoya giderek yüzümüzün akıyla şarkıyı seslendirdim. Bize yakışan bir de klip çekildi" dedi.
Albüm çıkartmak isteyip istemediği sorulan Tokaç, "Bu yaştan sonra benim için zor olur. Stüdyoda şarkı seslendirmek gibi hayalim olmadı. Denk gelen yerde sazımı çalıp, türkü söylerdim. Sosyal medyada klibimi izleyenler arayıp tebrik ediyor. Herkese güzel dilekleri için teşekkür ediyorum" diye konuştu.Birgül Tokaç (82) ise, eşinin şarkıyı başarılı bir şekilde seslendirdiğini ve performansını başarılı bulduğunu söyledi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ------------------------Bekir Tokaç'ın stüdyo ortamında şarkıyı seslendirmesi-Bekir Tokaç'ın klipte oynaması-Bekir Tokaç ve eşi Birgül Tokaç ile el ele tutuşması-Bekir Tokaç, eşi Birgül Tokaç ve oğulları Murat Tokaç'ın birlikte görüntüsü-Bekir Tokaç ile röp.-Birgül Tokaç ile röp.
Haber: Cavit AKGÜN- Kamera: Aykut KURT/ MUĞLA, DHA
=============================
Oğlunun sağlığı için evini atölyeye çevirdi ANTALYA'da, beyin felci olarak bilinen serebral palsi hastası oğlu Mehmet Emir'in (6) yoğun tedavisi dolayısıyla evini atölyeye çeviren Özge Koptur (32), el işi çanta, yastık ve botları sosyal medya hesaplarından satışa sunuyor. Oğluyla birlikte öğlene kadar okulda olan anne, akşama kadar devam eden fizik tedavinin ardından döndüğü evde el işine başlıyor. Sabahın ilk ışıklarına kadar göz nuru döken Koptur, Mehmet Emir'in her adımında tüm yorgunluğunun geçtiğini söylüyor.
Antalya'da 6,5 aylıkken 1 kilogram olarak dünyaya gelen Mehmet Emir Koptur'un serebral palsi hastası olduğunu 4 aylıkken öğrenen Özge Koptur, hayatını oğluna adadı. Mehmet Emir'in beyninin sol tarafının çalışmadığını öğrendiğinde adeta yıkıldığını belirten Özge Koptur, o anda çok zor bir sürecin başlamış olduğunu anladığını söyledi.
Doktorların yoğun tedavi gerektiğini söylediği oğlunun yürüyebilmesi ve konuşabilmesi için hayatını ona adayan Özge Koptur, Mehmet Emir'in bu sürede yoğun fizik tedavinin yanı sıra iki kez de göz kayması nedeniyle ameliyat olduğunu söyledi. Mehmet Emir'in 2 yaşına kadar hiç konuşamadığını, sadece emekleyebildiğini belirten anne, 3 yaşından sonra konuşmaya, apalamaya ve diz üstünde durmaya başlayan Mehmet Emir'deki gelişmelerin umut verici olduğunu ifade etti. Oğlunun yaşıtları gibi yürüyebilmesi, okula ve parka gidebilmesi için daha yoğun bir tedaviye ihtiyacı olduğunu aktaran Özge Koptur, bunun için bir anne olarak elinden geleni yapmaya çalıştığını anlattı.
'EVİMİ ATÖLYEYE ÇEVİRDİM'Mehmet Emir'in tedavi masraflarını karşılayabilmek için iki yıl önce el işleri yapmaya başladığını belirten Koptur, "Evimi resmen atölyeye çevirdim" dedi. El işi çanta, bot, yastık yapıp sattığını belirten Özge Koptur, "Mesela yılbaşı botları tasarladım. Çok ilgi gördü. 14 Şubat Sevgililer Günü için yastıklar yapıp sattım. 100 tane yastık Mehmet Emir'in iki aylık fizik tedavisini karşıladı" dedi.
SABAHLARA KADAR GÖZ NURU DÖKÜYORGüne yoğun tempoyla başladıklarını ifade eden Özge Koptur, "Sabahtan öğlene kadar Mehmet Emir'i ana sınıfına götürüyorum. Öğleden sonra ise akşama kadar fizik tedavi görüyor. Akşam çocuklarım uyuduktan sonra el işlerini yapmaya başlıyor. Bazen saat 04.00-05.00'e kadar el işi yapıyorum" dedi. Günlerinin zor ve yoğun geçtiğini belirten Özge Koptur, "Birçok insan bana 'Nasıl başarıyorsun bunları' diye soruyor. Bunun nedeni oğlumda her geçen gün ilerleme görmüş olmam. Oğlumun adımlarını gördüğüm zaman tüm yorgunluğum geçiyor. Oğlum için elimden geleni yapmaya devam edeceğim" diye konuştu.
'DESTEK BEKLİYORUZ'Oğlunun tedavisi için yaptığı elişlerinin satılması gerektiğini söyleyen Koptur, " Instagram'da 7 binden fazla takipçimiz var. Twitter'da, Facebook'ta açtığımız hesaplardan sipariş verilebiliyor. Herkesten destek bekliyoruz. Sipariş veremeyenler Mehmet Emir'i sayfalarında paylaşırsa çok memnun oluruz" dedi.
'YÜRÜMEK İSTİYORUM'Büyük çaba sarf ederek yürüme bandında adım atmaya çalışan Mehmet Emir ise "Yürümek istiyorum. Okula gitmek istiyorum" derken, annesinden sonra en büyük destekçileri ise ablaları Merve (17) ve Alara (8). Küçük kardeşlerinin üzerine titreyen iki ablanın da en büyük dileği Mehmet Emir'in bir an önce yürüyebilmesi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ---------------Mehmet Emir'in evde yataktaki görüntüsüMehmet Emir'in ablası Alara ile oyun oynamasıMehmet Emir, ablaları Merve ve Alara ile görüntüsüAnne Özge Koptur ile röpAnne Özge Koptur eli işi yaparkenAnne Özge Koptur yerde yanında çantalar, yastıklar ve botlarla görüntüsüMehmet Emir'in adım atarken ayaklarına taktığı aparatın görüntüsüAnnenin yaptığı el işlerinden detay görüntülerEvden detay görüntülerMehmet Emir'in cep telefonuyla çekilen "Okula gitmek istiyorum, yürümek istiyorumö demesiMehmet Emir'in cep telefonuyla çekilen farklı görüntüleri
HABER: Selma KUNAR -KAMERA: Emrah GÜL/ANTALYA,
==========================
Zayıflamak için başladığı halterde dünya şampiyonu oldu EDİRNE'de, 104 kilo iken zayıflamak için spora başlayan Murat Şirmen (41), halterin bir dalı olan Bench Press'de kendini geliştirerek, dünya şampiyonu oldu. Ağırlık kaldırırken maneviyatın çok önemli olduğunu söyleyen Şirmen, "Ben Türk'üm. Manevi olarak sunacağım çok fazla şey var. Ağırlığı kaldırırken, Gazi Mustafa Kemal'i, Seyit Onbaşı'yı düşünüyorum. Seyit Onbaşı'nın o 276 kiloluk top mermisini nasıl kaldırdığını düşünüp, oradan güç alıyorum" dedi.
Edirne'de butik işleten Murat Şirmen, aldığı kilolardan kurtulmak için spor salonuna yazıldı. Bu süreçte haltere olan ilgisini keşfeden Şirmen, 104 kilolayla başladığı salonda 28 kilo verdi. Hocalarının da teşvikiyle haltere yönelen Şirmen, 2018 yılında Ankara'da yapılan halter şampiyonasında rekor kırdı. Daha sonra davet edildiği Ukrayna'nın Kiev şehrinde kendi sıkletinde Dünya Şampiyonu olarak dikkatleri üzerine çeken Şirmen, son olarak İstanbul'da Uluslararası Ağırlık Kaldırma Federasyonu (IPF) tarafından 16 Şubat'ta düzenlenen Powerlifting Türkiye Şampiyonası'nda da yine kendi sikletinde birinci oldu.
'AMCAMIN HARÇLARDAN YAPTIĞI HALTERİ KALDIRIYORDUM'Spora 12 yaşında babasının teşvikiyle başladığını söyleyen Şirmen, üniversite yıllarına kadar çeşitli branşlarla ilgilendiğini belirtti. Şirmen, "Üniversite de 2 yıl güreş yaptım. Ondan sonra amcam sağ olsun bize harçtan 30 kiloluk halter yapmıştı evde. Her gün bin kere onu kaldırıyordum. Hemen hemen her gün onunla çalıştım. Sonrasında askerlik geldi, bıraktım. Askerden sonra antrenman yapmadım" dedi.
'ZAYIFLAMAK İÇİN GİTMİŞTİM, YENİDEN HALTERE BAŞLADIM'Askerden geldikten sonra aldığı kiloları vermek üzere spor salonuna yazıldığını ve bu süreçte yeniden haltere ilgi duyduğunu kaydeden Şirmen, "104 kiloya gelmiştim ve zayıflamaya karar verdim. Spor salonuna başladım. 1 ay çalıştım, koştuk, kardiyo yaptım, 28 kilo verdim. Ondan sonra halter daha fazla ilgimi çekmeye başladı ve haltere başladım. 1 yıl yaptım. Hocam beraber çalışmamız gerektiğini söyledi. Bir süre daha devam ettim ve bıraktım. Sonra 2017 yılında Çerkezköy'de müsabaka vardı. Onu seyretmeye gittim. Kaldırılan kiloları kaldırabilirim diye düşündüm ve 2017 Ocak ayında yeniden çalışmaya başladım" dedi.
TÜRKİYE VE DÜNYA ŞAMPİYONU OLDUSon 3 yılda zayıflamak için yeniden başladığı halter sporunda çeşitli yarışmalarda şampiyonluk aldığını söyleyen Şirmen, "2018'in 19 Mayıs'ında Ankara'da yarışma yapıldı. Orada Türkiye rekoru kırarak birinci oldum. O hırsla arkadaşların da teşvikiyle çalışmaya devam ettim. 2019'un Ekim ayında Ukrayna'nın Kiev şehrindeki uluslararası müsabakaya davet edildim. Orada da dünya şampiyonu oldum. En son geçen hafta 16 Şubat'ta dünyanın en büyük federasyonlarından IPF'in Türkiye şampiyonasında da birinci oldum. Şu anda çalışmaya devam ediyorum. Antrenmanlarda 175 kilo kaldırabiliyorum ama yıl sonuna kadar hedefim 200 kilo. İnşallah o da olacak ve başaracağım. Allah sağlık verdikçe çalışıp başaracağım" dedi.
Zayıflamak için spora başladığını ve şampiyon olduğunu söyleyen Şirmen, "Gurur duyuyorum tabii ki. İlk müsabaka olarak Belarus'a davet edildim Haziran ayında. Allah'ın izniyle orada da Türk bayrağını dalgalandıracağım. Elimden ne geliyorsa yapacağım. Bu sporda maneviyat çok önemli. Yani bir şeylere tutunmak gerekiyor. İnsanlar o ağırlığı kaldırırken bir şeylere tutunmak istiyor. Ben kendimi şöyle motive ediyorum. Ben Türk'üm manevi olarak sunacağım çok fazla şey var. Ağırlığı kaldırırken, Gazi Mustafa Kemal'i, Seyit Onbaşı'yı düşünüyorum. Seyit Onbaşı'nın o 276 kiloluk top mermisini nasıl kaldırdığını düşünürüm. Oradan güç alırım ben. Ben Türk'üm dediğim gibi, tutunacak çok şeyim var. O nedenle kendimi çok şanslı hissediyorum" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------------Sporcunun çalışmasıŞirmen'in halter kaldırmasıSpor salonunda çalışanlarŞirmen'in antrenmanından detaylarŞirmen ile röp.Dünya şampiyonasındaki yarışmasıDetaylar
Haber-Kamera: Olgay GÜLER - Resul ORUÇOĞLU/ EDİRNE,
==========================
Beymelek Dalyanı, 44 tür balığın doğal yaşam alanı ANTALYA'nın Demre ilçesindeki Türkiye'nin önemli doğal dalyanlarından Beymelek'te 23 familyaya ait 44 tür balık yetişiyor. Beymelek Dalyanı, birçok kuş türüne de ev sahipliği yapıyor.
Beymelek Dalyanı, toplam 355 hektar alanı kaplıyor. Bunun 225 hektarlık bölümü sulak alandan, kalan 100 hektarlık bölüm ise taşkın alanından oluşuyor. Beymelek Dalyanı merkezi Beymelek Mahallesi'nde bulunan Tarım ve Orman Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteren Akdeniz Su Ürünleri Araştırma Üretim ve Eğitim Merkezi tarafından işletiliyor. Dalyan, yeni tespitlerle birlikte 44 tür balığın beslenme ve büyüme alanı. Denizde üreyen balık türleri ve mavi yengeçler, nisan- ağustos döneminde Beymelek Dalyanı'na giriş yapıyor. Yavru türleri, özellikle yaz döneminde sürüler halinde dalyanda geziyor ve besleniyor. Burada beslenen balıklar büyüyor.
Buradaki balıklar belirli bir büyüklüğe gelince ekim ayı başından itibaren dalyanın ağzında kurulan kuzuluklara giriyor. Kuzuluğa giren balık türlerinden çupra ve levreklerin büyükleri anaç olarak yavru balık üretiminde kullanılıyor. Kuzuluklara giren çupra, levrek ve diğer tür balıkların bir bölümü, yeniden üremeleri için tekrar denize bırakılıyor. Bir kısmı da vatandaşlara satılıyor. Dalyanın ağzı açıldığı zaman nisan ayı başından itibaren kalan balıklar ve mavi yengeçler yeniden yumurta bırakmak, üreme yapmak için denize açılıyor. Birçok göçmen kuş türü de yine dalyanda kışlıyor. Bazı kuş türleri yıl boyu dalyanda kalıyor. Dalyanda aynı zamanda enstitü tarafından yürütülen bir projeyle balık türleri ve türlerin davranışları üzerinde araştırmalar yapılıyor. İzleme sisteminde balıkçılık, akustik, çevresel, görsel, fiziko-kimyasal parametreler gözlemleniyor.
Akdeniz Su Ürünleri Araştırma Üretim ve Eğitim Enstitüsü Müdürü Serkan Erkan, "Beymelek Dalyanı ülkemizdeki doğal dalyanlardan bir tanesidir. Enstitümüzün sınırları içinde bulunur. Yaklaşık 355 hektar alana sahiptir. Bunun 100 hektarı taşkın sahası. 255 hektarı sulak alandır. Dalyanda başlıca çupra, levrek, mırmır, kefal türleri olmak üzere 23 familyaya ait 44 tür balık tespit edilmiştir. Bunlarla ilgili izleme çalışması bir AB projesi kapsamında devam etmektedir. Meteorolojik veriler, akustik veriler, görsel veriler, plankton ve su kimyası gibi verileri farklı sistemlerle, elektronik cihazlarla ölçerek, dalyanda balıkların hangi bölgelerde lokalize olduklarını ve davranışlarını ölçmeye çalışıyoruz. Bunun dışında bir kuzuluk sistemi var. Kuzulukta da dalyana giren çıkan balıkları kontrol altına alıp, anaç özelliği gösteren levrek, çupra gibi türleri de anaç ayırımı yapıyoruz. Bunları da enstitümüzün üretim tesislerinde yavru balık üretiminde kullanıyoruz. Bunun dışında kalan balıklara mutlaka bir üreme şansı veriyoruz. Denize iade ediyoruz. Üreme özelliği olamayanları da vatandaşımız sofralık olarak sunuyoruz" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ---------------------Dalyanın hava görüntüsüDalyandan bölümlerKuzuluğa giden sandalKuzuluktan görüntüKepçeyle balık almaBalıkların doğal ortama salınmasıSandalda balıklarDoğal ortamına tekrar balık bırakılmasıSandıklarda balıklarSandalın gelişiRöportajHABER- KAMERA: Ahmet ACAR/DEMRE (Antalya),
================
Çete lideri kadın çıktı DİYARBAKIR Kaçakçılık Suçları ve Organize Şube Müdürlüğü ekipleri, liderliğini M.Ş. adlı kadının yaptığı çeteyi çökertti. M.Ş.'nin de aralarında bulunduğu 9 şüpheli, operasyonla yakalandı.
Diyarbakır Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, ihbar üzerine başlattığı çalışmada, M.Ş. adlı kadının liderliğini yaptığı çetenin izini buldu. Yaklaşık 4 ay süren teknik ve fiziki takibin sonunda, Çarşamba sabahı çeteye yönelik operasyon yaptı. Önceden belirlenen adreslere eş zamanlı baskın yapan polis, 9 şüpheliyi gözaltına aldı. Adreslerde yapılan aramalarda ise 2 ruhsatsız tabanca, 1 ruhsatsız tüfek ve çok sayıda senet ele geçirildi. Çetenin borç verdiği kişileri, kaçırıp bir eve kapattığı ve zorla senet imzalattığı, borçlarını ödeyemeyenlerin ise ev, arsa, otomobil gibi mallarına el koydukları ortaya çıktı.
Zorla senet imzalatarak çok sayıda kişiyi milyonlarca lira borçlandırdıkları belirlenen şüpheliler, polisteki sorgularının ardından adliyeye sevk edildi. Haklarında 'nitelikli yağma', 'tefecilik' ve 'tehdit' gibi suçlardan işlem yapılan şüphelilerden çete liderinin de aralarında bulunduğu 6 kişi tutuklandı. 3 şüpheli, ise adli kontrolle serbest bırakıldı.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜoperasyon anıevde arama
şüphelilerin çıkması..
Müslim SARIYAR/DİYARBAKIR
Son Dakika › Güncel › DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?