Osmanlı-Rus Savaşı siperlerine 'tarihi sit alanı' koruması
GÜMÜŞHANE'ye bağlı Çorak ve Yağlıdere köyleri sınırlarında, Osmanlı-Rus Savaşı'nda kullanılan 100'ün üzerindeki siperin bulunduğu 3 kilometrelik bölge, 'tarihi sit alanı' olarak tescillendi.
Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği üyeleri, Gümüşhane merkez ilçeye bağlı Çorak ve Yağlıdere köyleri sınırlarındaki denizden 3 bin metre yükseklikte, Osmanlı-Rus Savaşı'nda kullanılan 100'ün üzerindeki siperin de bulunduğu 3 kilometrelik bölgenin, 'tarihi sit alanı' olarak tescillenmesi için 2017'de Trabzon Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulun'a talepte bulundu. Kurulunun yaptığı inceleme sonucunda, bölgeye denizden ve karadan saldırıları önlemek için askerlerin stratejik noktalarda konuşlandırıldığı saptanan bölge, 'tarihi sit alanı' ilan edildi.
'Deveboyu' olarak da adlandırılan siperlerin bulunduğu yaklaşık 3 kilometrelik bölge, koruma altına alındı. 2019'un Aralık itibarıyla tescillenip, korumaya alınan siperlerin, bölge turizmine de ciddi katkı sunması hedefleniyor.
'ZİRVE ÇIKIŞINDA FARK ETTİK'
Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği Başkanı Doç. Dr. Coşkun Erüz, dernek olarak konunun araştırılması için Trabzon Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'na müracaat ettiklerini belirterek, uzmanlardan oluşan ekibin bölgede araştırma yaptıktan sonra rapor hazırladığını söyledi. Erüz, "Dernek olarak 2016'da bölgede yaptığımız zirve çıkışı sonrasında orada bulunan yapıları fark ettik. Bunların normal bir yapı olmadığını, arkeolojik bir yapı olduğu ve savaş döneminden kaldığını düşündük. Yöre sakinleriyle yaptığımız görüşmelerde savaş döneminden kaldığını tespit ettikten sonra Osmanlı arşivlerinde de bir araştırma yaptık. Osmanlı-Rus savaşı sırasında Rusların bölgeyi işgali döneminde Osmanlılar tarafından hazırlanmış olan savunma siperlerinin bir kısmı olduğunu tespit ettik. 01.03.2017 tarihinde bu alanın kültürel anlamda sit yapılarak koruma altına alınması için başvurduk. 2019 yılında Trabzon Kültür Varlıklarını Bölge Koruma uzmanları alanda incelemelerde bulundu. Kurulun yaptığı değerlendirme sonucunda bu alanın, askeri tarihi anlamında ve kültürel tarihi anlamında bölgenin korunması gereken nitelikli bir değer olduğuna karar verildi. 2019 Aralık itibariyle Deveboynu siperlerinin de bulunduğu ve aynı zamanda ziyaret tepe denilen bölge tescillenerek koruma altına alındıö dedi.
'PEK ÇOK ECDADIMIZI ORADA KAYBETTİK'
Bölgede savaş döneminin bütün özelliklerini barındıran yapılar bulunduğunu da kaydeden Erüz, "Bölgede bulunan en yüksek siper alanları. Başka bir özelliği de sırtın tamamında yaklaşık 3-4 kilometrelik sahaya yayılıyorlar. Yamacın hem doğu, hem de batıya bakan kısımlarında yoğun bir siper yapısı bulunuyor. Tepenin üzerinde de uzun süre konaklamayı sağlayacak şekilde de yapılar bulunuyor. Savaş döneminin bütün özelliklerini barındıran yapılar bulunuyor. Bölgemiz 1'nci Dünya Savaşı'nda çok ciddi bir Rus işgali yaşadı. Çok ciddi çarpışmalara maruz kaldı. Pek çok ecdadımızı orada kaybettik. Hem asker hem de milis kuvvetler olarak çok ciddi çatışmaların yaşanmış olduğu bir bölge. Bu kadar yüksekte ve büyük bir alanda savunma hattı, bugüne kadar bozulmadan gelmiş" diye konuştu.'SİPERLERİN HEPSİ DURUYOR'Alanın savaş izlerini barındıran önemli bir saha olduğunu da aktaran Erüz, "Burayı gelecek nesillere ecdadın bize bu vatanı nasıl bıraktığının göstergesi olarak korumamız ve tanıtmamız gerekiyor. Birinci Dünya Savaşı'nda açılan siperlerin hepsi duruyor. Bir kısmı dolmuş, bir kısmı olduğu gibi kalmış. Duvarları duruyor. Bina şeklinde yapılar duruyor. Kazınmış alanların hepsi mevcut. Uzmanlar tarafından bölgenin yüzey araştırması planlanıyor. Daha eski çağlara ait hem madencilik, hem de sunak alanı olması itibariyle yine geçmişe ait izlerin barındığı düşünülüyor. Alan hem milattan önceki dönemlere, antik çağlara ait bilgileri, hem de günümüzün savaş izlerini barındıran önemli bir sahaö ifadesini kullandı.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Koruma altına alınan alandan görüntüler-Osmanlı-Rus Savaşı'nda kullanılan siperlerden görüntüler-Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği üyelerinin alanda incelemelerinden görüntüler-Alanda bulunan siperlerden ve kalıntılardan detaylar-Röportaj Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği Başkanı Doç. Dr. Coşkun Erüz
HABER KAMERA: Selçuk BAŞAR/TRABZON,
Haber Kodu : 200207057==========================
Bebekler için akıllı beşik ürettiler
ERZURUM'da bilgisayar öğretmenliği mezunu Sonnur Tarhan ile Merve Taştan, bebekler için akıllı beşik üretti. Takılan motorla kendiliğinden sallanan beşikte, bebeğin ateş yükselmesi ve düşmesini tespit edecek aparatlar da bulunuyor. İki arkadaş beşik ölümü sendromunu önlemek için de bebeklerin yüzüstü döndüklerinde aileyi uyarıcı bir sistem de geliştirdi.
Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Bilgisayar Öğretmenliği Bölümü mezunu olan Sonnur Tarhan ile Merve Taştan, Erzurum Teknik Üniversitesi bünyesinde kurulan Kristal Girişim Merkezi'nin ilk girişimcileri oldu. İki arkadaş, kendi kendine sallanabilen, telefonla kontrol edilebilen, tehlikeli durumlarda ve bebek ağlamasında uyarı gönderen, ayrıca bebeklerin vücut sıcaklığında ani ve sürekli değişim gözlendiğinde uyarı veren akıllı bir beşik geliştirdi. Projelerinde görüntü işleme teknolojisi de kullanan iki kadın mucit, bu sayede bebeğin beşikte olup olmadığını kontrol ederken, bebeklerin yüzüstü uyumaları halinde tehlikesi oluşturmasını engelleyen ve verilerin tutulmasını sağlayan bir sistemi de monte etti.
Sonnur Tarhan, 3 yaşındaki yeğeni nedeniyle böyle bir proje geliştirmek istediğini belirtti. Düzgün uyku uyumayan ve sürekli ağlayan yeğenini rahatlatmak için akıllı beşik projesini tasarladıklarını ifade eden Tarhan, ürettikleri beşiğin ebeveynleri de rahatlatacağını kaydetti. Hazırladıkları projenin geçen yıl Erzurum'da düzenlenen TÜBİTAK sergisinde birinci olduğunu anlatan Tarhan, "Temel olarak bebeğin vücut sıcaklığına odaklı, bebekler ağladığı zaman algılayan bir sistem oluşturduk. Bebeklerin vücut sıcaklığının ani yükselmesi ve düşmesi önemli bir risk. Havale geçirme tehlikesi ve ölümle sonuçlanabilen vakalar olabiliyor. Bizim yaptığımız sistemde bebeğin vücut sıcaklığında yükselme, düşme olduğu zaman ebeveyne uyarı gönderiyor" dedi.
ANİ BEŞİK ÖLÜMÜ SENDROMUNU AZALTACAK
Projelerine görüntü işleme teknolojisine kullanacaklarını belirten Merve Taştan ise, "Görüntü sistemiyle bebeklerin ani beşik ölümü sendromunu da azaltmayı hedefledik. Bebekler beşikte yüzüstü döndüğü zaman bu durum ölümlerle sonuçlanabiliyor. Böylesi bir durumda bebek beşikte yüzüstü döndüğü zaman ebeveynin telefonuna uyarı gönderiliyor. Sistemle bebeğin beşikte olup olmadığı da algılanıyor. Bebek beşikteyken çalışmaya başlayan bir sistem geliştirdik" diye konuştu.
Her türlü beşikte kullanılacak şekilde tasarım yaptıklarını anlatan Tarhan, kullanmak için teknik bir bilgi ya da beceriye ihtiyaç olmadığını bildirdi. Beşiği sallamak için motor da ekleyeceklerini ifade eden Tarhan, motorun bebeğin ağlamasını algılayarak sallamaya başlayacağını anlattı. Tarhan, tasarladıkları akıllı beşiğin bir önemli özelliğinin ise bebeğin uyku düzeniyle ilgili verileri depolaması olduğunu kaydetti.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-ETÜ Kristal Girişimcilik Merkezi-Merkezden genel görüntü-İki arkadaşın beşik üzerinde çalışması-Beşikten detay görüntüler-Sonnur Tarhan ile röp-Merve Taştan ile röp-İki arkadaşın beşikle görüntüsü
Haber-Kamera: Salih TEKİN/ ERZURUM,
Haber Kodu : 200207019=========================
'Kaza bela def olsun' diye doğaya 2001 ekmek bıraktılar ERZURUM esnafı, son günlerde yaşanan deprem, terör, çığ ve uçak kazası gibi olayların bir daha meydana gelmemesi için Pir Ali Baba Türbesi'nin bulunduğu dağlık alana yaban hayvanlar için 2001 ekmek bıraktı. Din adamı ve esnaf olan Muhittin Olçun (47), "Ülkemizin doğal afetlerden korumak için 487 yıl önce Pir Ali Baba tarafından başlatılan 'Binbir Hatimler geleneği kapsamında her yıl olduğu gibi bu yıl da doğaya 1001 ekmek bırakmıştık. Fakat son günlerde ülkemizde yaşanan talihsiz olayların "def" olması için bu kez doğaya yaban hayat için 2001 ekmek bıraktık ve dualar ettik" dedi.
Erzurum'u doğal afetlerden korumak için 487 yıl önce Pir Ali Baba tarafından başlatılan 'Binbir Hatim' geleneği 13 Aralık'ta başladı. Bir ay boyunca çeşitli camilerde okunan 45 bin 835 hatim duası yaklaşık 5 bin kişinin katılımı ile 17 Ocak Cuma günü Ulu Cami'de yapıldı. Hatimler sürdüğü günlerde Muhittin Olçun, Pir Ali Baba'nın merkez Palandöken ilçesine bağlı Dutçu köyündeki türbesinin bulunduğu dağa yaban hayvanlar için araçlarla götürdüğü 1001 ekmek bıraktı. Olçun, son günlerde yaşanan deprem, çığ, uçak kazası ile birlikte terörün de 'def' olması, Çin'de yaşanan 'koronavirüs'ün de ülkemize gelmemesi için yine Pir Ali Baba'nın türbesinin bulunduğu yere giderek bu kez 2001 ekmek bıraktı.
Esnaflığın yanı sıra din adamlığı ve televizyon programcılığı da yapan Olçun, "Pir Ali Baba, 'Eğer her yıl binbir hatim okursanız, Allah bu memleketi özellikle zelzeleden (doğal afetlerden) korur' sözü ile başlayan gelenekte bende yıllardır yaban hayat için doğaya 1001 ekmek bırakıyorum. Ama son günlerde art arda yaşanan felaketler nedeniyle Pir Ali Baba'nın türbesinin bulunduğu dağlık alana gelip dua ederek doğaya bu kez 2001 ekmek bıraktık. İnşallah yaşadığımız bu olayları bir daha ne biz ne de bir başkası yaşamaz" diye konuştu.
Yaban hayata sahip çıkılması gerektiğini sözlerine ekleyen Muhuttin Olçun, "Doğada yiyecek bulamayan vahşi hayvanlar değil köylere şehre bile iner. Aç kurtlar köylere kadar inip köpekleri öldürüyor. Bursa'da domuzlar markete girdi. Hayvanlara huzur vermeyen bir toplumun inan ki kendisi de huzur bulamaz. Doğada yaşayan hayvanlar aslında bize birer emanettir. Bu nedenle onlara sahip çıkmamız gerek" dedi
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Ekmeklerin fırından alınması -Ekmeklerin araca konulması -Ekmeklerin doğaya bırakılacağı alana gelenlerden detay-Ekmeklerin doğaya bırakılması -Dua edilmesi-Muhittin Olçun ile röp-Samih Gürler ile röp
Haber: Turgay İPEK - Kamera: Zafer KUMRU/ ERZURUM,
Haber Kodu : 200207027========================
Ovacıklılar, yağan 1,5 metre karı az buldu TÜRKİYE'nin en fazla kar yağışının olduğu bölgelerinden olan Tunceli'nin Ovacık ilçesinde vatandaşlar, bu yıl yağan 1,5 metre karı az buldu. Geçen yıl kar kalınlığının 3 metreye ulaştığını belirten ilçe sakinleri, toprağın ve doğanın verimli olması için en az 3 metre karın yağması gerektiğini anlattı.
Türkiye'nin en fazla kar yağışı alan bölgelerinin başında gelen Ovacık ilçe merkezinde, kar kalınlığı 1,5 metreye ulaştı. Geçen yıl 3 metre karın yağdığı Ovacık'ta, bu yıl yağışın az olması, ilçe sakinlerini üzdü. İlçe sakinleri, doğanın verimliliği için en az 3 metre karın yağması gerektiğini belirtti.
Ağır kış koşularının hakim olduğu ilçede, tek katlı evler tamamen kara gömülürken, birçok cadde ve sokak ise kar tünelini andırdı. Kar, Kandolar Mahallesi yakınlarında bulunan bazı konutların çatı katına kadar ulaşmış durumda. Kar yağışının daha yoğun olmasını isteyen ilçe sakinleri, akarsular ve doğanın verimliliği için bunun gerekli olduğunu savunuyor.
İlçe sakinlerinden Mehmet Yüksel, geçen yıllarda kar yağışının Ovacık'ta çok daha yoğun olduğunu ifade ederek, "Bu yıl şu ana kadar 1,5 metre kar yağdı. Eskiden biz evimize giderken metrelerce karın üstünden yürürdük. Kar yağması iyidir, yollarımız kapanıyor ama bir gün sonra açılıyor. Doğanının verimliliği için en az 3 metre karın yağmasını istiyoruz" dedi.
'OVACIK'TA KIŞ HER YIL ZORLU GEÇER'Evlerin tamamen kara gömüldüğünü anlatan Kandolar Mahallesi sakinlerinden Özlem Kayaoğlu ise kış şartların zorlu geçtiğini belirterek, "Birkaç gün önce yağan kar nedeniyle dışarı bile çıkamadık. Yol açma çalışmaları uzun sürdü. Sokaklara iş makineleri zorlukla girdi. Tabi ki bu kar ilçenin turizmi için çok iyi bir durum. Ovacık'ta kış her yıl zorlu geçer. Bulunduğumuz Obamkent konutlarında kar kalınlığı 1,5 metreden fazla göründüğü gibi evlerimiz kara gömülmüş durumda" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------İlçe merkezinden görüntüBiriken karlarKarla kaplı evlerRöportajlarKar temizleme çalışmalarıRöportajlarMuhabir Ferit Demir anonsuGenel ve detay görüntüler
Haber-Kamera: Ferit DEMİR/OVACIK(Tunceli),
Haber Kodu : 200207021=================================
Anne ve babasının terk ettiği engelli torununa gözü gibi bakıyor
ANKARA'da, Nefise Arslan (60), anne ve babasının boşanması ardından ortada kalan ve bakımevine verilen doğuştan Serebral Palsi (SP) hastası torunu Ezgi Su Arslan'ı (13) yanına aldı. Tekerlekli sandalyeye mahkum torununa 4 yıldır gözü gibi bakan babaanne Nefise Arslan, "Onun annesi de babası da benim. O benim her şeyim. Ölene kadar ben bakacağım torunuma" dedi.
Doğuştan SP hastası olan yüzde yüz engelli Ezgi Su Arslan, 2007 yılında dünyaya geldi. Ezgi'nin annesi H.S. ve babası G.S., 2013 yılında şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşandı. Anne G.S, o dönem 6 yaşında olan kızını yanına alırken, 1 yıl sonra 2014 yılında ikinci evliliğini yaptı ve Burdur'a yerleşti. Ancak üvey babası Ezgi'yi istemedi ve iddiaya göre şiddet uyguladı. Bunun üzerine Ezgi, mahkeme kararıyla bakımevine yerleştirildi. Ezgi'nin Bursa'da oturan ve ikinci evliliğini yapan babası H.S. de kızını yanına almadı.
'KİMSEYE EMANAT ETMEDİM, ETMEM DE, ANNESİ DE BENİM BABASI DA 'Ankara'nın Keçiören ilçesinde eşi ile birlikte oturan babaanne Nefise Arslan, engelli torununun Burdur'da bakım evinde olduğunu öğrenince yanına aldı. Nefise Arslan, tekerlekli sandalyeye mahkum yaşayan torununa 4 yıldır gözü gibi bakıyor. Arslan, evde tüm ihtiyaçlarını karşıladığı torununun yanından bir an olsun ayrılmıyor. Babaanne Arslan, engelli torununu mama ile beslediğini söyleyerek, şöyle konuştu:
"Bir gün zor, bir gün kolay günlerimiz geçiyor. Ben o bakım evinden daha iyi bakacağımı düşündüğüm için torunumu yanıma aldım. Onu orada bırakmak istemedim. Kimseye emanet etmedim, etmem de. Ölene kadar ben bakacağım torunuma. Her şeyiyle ben ilgileniyorum. Onun annesi de benim babası da benim. Ben onu 'tatlı suyum' diye seviyorum. O benim her şeyim. Bazen ben konuşurum o beni dinler, öyle dertleşiriz. Onun bir yeri ağrıdı mı, ben hemen anlarım o söylemese bile. Benim torunum bir tanedir. Ben onsuz duramam. O konuşamıyor ama hissediyor."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-Babaanne ve torundan detaylar-Genel detaylar-Röportaj
Haber-Kamera: Kaan ULU/ANKARA,
Haber Kodu : 200207033==========================
SGK, kanser hastasına akıllı ilacı 'tedbiren' ödeyecek
BURSA'da akciğer kanseri hastası olan Vahip Aslan (59), doktorlarının tavsiye ettiği akıllı ilacın ücretini SGK ödemeyince hukuk mücadelesi başlattı. Mahkeme de ara kararla bir aylık kullanımı 40 bin TL'yi bulan ilacın ücretinin SGK tarafından 'tedbiren' ödenmesine karar verdi. Dava sonunda mahkeme, ilacın parasının SGK tarafından ödenmesine hükmederse, karar, kanser hastaları için emsal olacak.
Bursa'da oturan ve uzun süredir akciğer kanseri tedavisi gören Vahip Aslan, 13 kür kemoterapi aldıktan sonra tümörde bir gerileme görmeyen doktorlar tarafından akıllı ilaç tedavisine yönlendirildi. Doktorlar, Aslan'a, 3 akıllı ilaçtan herhangi birini kullanması gerektiğini söyledi. Akıllı ilaçların Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ödemesi kapsamında olmadığını öğrenen işçi emeklisi Aslan da aylık kullanımı 40 bin lira olan ilacı alacak maddi durumu olmadığı için hukuk mücadelesi başlattı.
ANAYASANIN 'YAŞAM HAKKI' MADDESİNE VURGU YAPILDIVahip Aslan, avukatları Tuğşad Şerif Özdemirel ve Mehmet Cangül aracılığı ile ilaçları temin edebilmenin yollarını araştırmaya başladı. Araştırma sonucunda vücutta tahribat yapmayan, sadece kanserli hücrelere saldıran akıllı ilaçları, SGK'nın sadece hastanede yatan hastalar için ödediği, evinde tedavi görenlere ödeme yapmadığı belirlendi. Bunun üzerine avukatlar Tuğşad Şerif Özdemirel ile Mehmet Cangül aracılığıyla SGK'ya karşı Bursa 6'ncı İş Mahkemesi'ne açılan davada, Anayasa'daki 'Yaşam Hakkı', 'Eşitlik' ve 'Türkiye Cumhuriyeti Sosyal Bir Devlettir' maddelerine dikkat çekildi. SGK'nın bu ilkelere aykırı hareket ettiğini belirten avukatlar Özdemirel ve Cangül, dilekçelerinde hiçbir kanser hastasının tedavi sürecinde özellikle de umut varken çaresiz bırakılmaması gerektiğine vurgu yaptı.
DAVA SONUÇLANANA KADAR İLAÇLARI ÜCRETSİZ ALACAKHastanın sağlık durumunun kötü olduğunu doktor raporlarıyla gören mahkeme heyeti, 3 hafta gibi kısa sürede davayı karara bağladı, SGK'nın bu ilaca 'tedbiren' ödeme yapmasına hükmetti. Yaşam hakkının kutsallığı, hastanın maddi durumu ve sosyal devlet ilkesini göz önünde bulunduran mahkeme, SGK'nın bu uygulamasının Anayasa'ya aykırılık teşkil ettiğine işaret ederek, dava sonuçlanana kadar hastanın ilaçlara ücretsiz ulaşmasının önünü açtı.
İLAÇ PARALARI DAVA KAYBEDİLİRSE FAİZİYLE GERİ ÖDENECEKAylık 40 bin lira ücreti olan ilaçları mahkeme kararıyla bu hafta eczanelerden temin edecek olan Vahip Aslan, böylelikle tedavisine başlayabilecek. Tedbiren verilen ara kararla sevinen kanser hastası Aslan, SGK'ya açtığı dava sonuçlanana kadar bu ilaçları ücretsiz almaya devam edecek. Davanın nihai olarak kazanılması durumunda SGK bu ilacı ya ödeme listesine alacak, ya da mahkemeye başvuran tüm hastaların 'tedbiren ödeme' talebine olumlu yanıt verecek. Emsal davanın kaybedilmesi durumunda ise hasta SGK'ya ilaç bedelini faiziyle iade edecek.
'İLAÇLAR İÇİN BİR YIL BAŞVURMADIĞIM YER KALMADI'Hastalık sürecini anlatan Vahip Aslan, "2017'nin Nisan ayında hastaneye gittim. Her şey orda belli oldu. Akciğer kanseri tespiti konuldu ve 'acil ameliyat gerekiyor' denildi. Ameliyat da oldum üç seneden beri ama kemoterapi için hastaneye gidip geliyorum. Kemoterapi ilaçlarını devlet karşılıyor fakat bu ilaçları devlet karşılamıyor. Bunlar akıllı ilaç diye bir ilaçmış, hastalığı durduruyor nokta atışı yani hastalığı durduruyor, büyütmüyor. Bana bu ilaçları doktorum önerdi tabi ki bunun test sonuçları var pozitif çıkarsa alabiliyorsun. Benim test sonuçlarım negatif çıksaydı alamazdım ama pozitif çıktı. Doktor bana 'Senin ilaçların bunlar, temin edebilirsen bunları sana vereceğiz' dedi. Bir seneden beri baş vurmadığımız yer kalmadı. Maddi durumum yok. ilaçları temin edemedim. Belediyeye başvurdum, olmadı kaymakamlığa başvurdum olmadı" dedi.
'BEN YOL GÖSTERİCİ OLDUM'Bir akrabasının tavsiyesiyle hukuk sürecini başlattığını belirten Aslan, "İlaçlar için İşçi Mahkemesi'ne başvurduk. Şartları söylediler, tanıdık avukatla görüştüm. Avukata durumu izah ettik ve sonrasında gereken davayı da açtık. Mahkeme bana ilaçların verilmesi yönünde karar açıkladı. İlaçlarımı almak istiyorum, hasta olan herkes kullansın. Daha pahalı ilaçlar var devletin parasını karşıladığı, bundan daha pahalısı var ödediği. Herkes sağlığına kavuşsun, herkesin faydalanmasını isterim. Ben bir yol gösterici oldum" ifadelerini kullandı.
'TEDBİR KARARI, DAVAYI KAZANMAMIZ İÇİN UMUT OLDU'Hastanın dava sürecini anlatan avukat Mehmet Cangül, "Müvekkilimiz akciğer kanseri tedavisiyle kemoterapi tedavisine başlıyor. Hasta kemoterapiden fayda göremeyince doktor tarafından ilaç tedavisi öneriliyor. Akıllı ilaçların bu süreçte hastalarda olumlu sonuçlar verdiğini öğrendik. Müvekkilimize de bu ilaçlar öneriliyor ama eczaneden ilaçları almak istediğinde SGK'nın ödeme listesinde olmadığı tespit ediliyor. Bu ilaçlar bizim müvekkilimizin son şansıydı. SGK'nın bu ilaçları karşılamaması hastayı adeta ölümle yüz yüze bırakıyor. Hasta bize geldiğinde yaşam hakkının her türlü kanuni düzenlemenin üstündedir mantığı ile dava açtık. Açtığımız davada Bursa 6'ncı İş Mahkemesi de bizimle aynı görüşü paylaştı. Mahkeme şimdilik tedbir kararı verdi. Ayrıca bu karar davayı kazanacağımıza da umut olduö dedi.
'KARAR, DİĞER İLAÇ BEKLEYEN KANSER HASTALARINA UMUT OLDU'Müvekkilin reçetedeki ilaçlarının SGK'nın ödenecek ilaçlar listesinde olmadığını belirten avukat Tuğşad Şerif Özdemirel, "Hastamızın durumunun aciliyeti vardı. Bu unsurda biz öncelikle uzman bir onkologdan ilaçların faydalı olduğuna dair bir rapor alarak işe başladık. Onun akabinde müvekkilin tedavi evrakları, bunun yanında müvekkilin maddi durumunun bu ilaçları karşılamadığına dair evrakları toplayarak SGK'nın müvekkilin ilaçlarını ödememe iptaline dair bir dava açtık. Akciğer kanseri hastalığı artık ilerlemiş seviyede; ilaçları acilen temin edilebilmesi amacıyla davayla beraber ihtiyadi tedbir kararında bulunduk. Mahkemede emsal bir karar vererek müvekkilin bu ilaçları dava boyunca SGK'dan ücretsiz temin edilmesine karar verdi. Bu kararın emsal olduğunu düşünüyoruz. Çünkü duyduğumuz kadarıyla bildiğimiz kadarıyla bir çok kanser hastası ilaç bekliyor. Onlara bir umut ışığı olduğunu düşünüyoruz. Öncelikle müvekkile bununla beraber diğer ilaç bekleyen hastalara bir umut ışığı olduğumuzu düşünüyoruz. Bu açıdan çok mutluyuz manevi tatmin duygusuna sahibiz. Davamız sadece bizim müvekkilimiz ile alakalı, genele hitap eden bir dava değil bu aşamada sadece bizim müvekkilimizin ilaçlarının teminine karar verildi. Fakat; bu dava emsal gösterilerek yine ilaç bekleyen kanser hastaları davalarını açarsa en azından bu ilaçların bedeli ödenecek ilaçlar listesine alınmasının yolunu açmış olduk. Biz açıkçası bu açıdan önemli olduğunu düşünüyoruzö diyerek davanın, kanser hastası olan diğer hastalar için de önemli olduğunu söyledi.
Görüntü Dökümü: -----------------------------------Kanser hastası Vahip Aslan'dan detaylar-Avukatlardan detaylar-Kanser hastası Vahip Aslan röpotaj-Avukatlar Tuğşad Özdemirel ve Mehmet Cangül röportaj
Haber: Muammer İRTEM - Kamera: Huzeyfe ÖZDEMİR/BURSA,
Haber Kodu : 200207042==============================
SGK, emekliyken kamuda çalışan öğretmenden maaşını geri istedi SİVAS'ta oturan emekli öğretmen Fuat Türkay (67), 2017 ve 2018 yıllarında 8 ay boyunca halk eğitim merkezinde öğrencilere ve yetişkinlere bağlama kursu verdi. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) bir süre sonra gönderdiği bildirimle, Türkay'dan o tarihte 65 yaşını doldurduğu halde kamu işinde çalıştığı gerekçesi ile kurs süresince aldığı emeklilik maaşının toplamı olan 24 bin 451 TL'yi geri ödemesini istedi. Kurstan toplam 4 bin TL gelir elde ettiğini ve hastalığı olduğunu söyleyen Türkay, taksitlerle SGK'ya borcunu ödemeye çalışıyor.
Kent merkezindeki Ahmet Turan Gazi Mahallesi'nde oturan evli 4 çocuk babası sınıf öğretmeni Fuat Türkay, 1996 yılında Celal Bayar Ortaokulu'ndan emekli oldu. Türkay'a 2017 yılında Kangal Halk Eğitim Merkezi'nce 'hayat boyu öğrenme kursları' kapsamında bağlama eğitim vermesi için teklif götürüldü. Teklifi değerlendiren Türkay, 2017 ve 2018 yıllarında toplamda 8 ay öğrencilere ve yetişkinlere bağlama kursu verdi. 2019 yılının ocak ayında SGK tarafından gelen yazıda emekli maaşının kesileceğini öğrenen Türkay, SGK'ya giderek nedeni hakkında bilgi istedi. Türkay, SGK'dan '65 yaşını doldurmuşsun ve o yüzden kamu işinde çalışamazsın' cevabı ile karşılaştı. Türkay'dan o tarihte 65 yaşını doldurduğu halde kamu işinde çalıştığı gerekçesi ile kurs süresince aldığı emeklilik maaşının toplamı olan 24 bin 451 TL'yi geri ödemesi istendi. Kurstan toplam 4 bin TL gelir elde eden Türkay, yaptığı girişimlerden sonuç alamayınca SGK'ya borcunu aylık taksitler halinde ödemeye başladı. Kalp ve böbrek yetmezliği rahatsızlığı bulunan emekli öğretmen mağdur olduğunu dile getirdi.
'HALK EĞİTİM BUNU BİLMELİYDİ'Mağdur olduğunu ve zor durumda kaldığını ifade eden Türkay, şöyle konuştu: "Yaklaşık 27 yıl devlet okullarında, 5 yıl da yine devlet okullarında dışarıdan dersler vermek üzere öğretmenlik yaptım. Şu anda hiçbir işim yok. SGK ile bir problemim var. 2017 yılında Kangal ilçesinde oturduğumda halk eğitim merkezi bana bağlama kursu vermem için teklif yaptı. Bağlamada usta öğreticiyim. Daha önce de çeşitli kurslar verdim. Daha sonra gidip başvurdum ve kabul edildi, onaylandı, kursa başladım. Bana 4 bin TL'ye yakın ücret ödendi. Daha sonra 2019'un ocak ayında bana SGK'dan bir yazı geldi. Emekli maaşımın kesileceğine dair bir yazıydı. Ben şaşkınlıkla sordum ve cevap istedim. Bana, "65 yaşını doldurmuşsun ve o yüzden kamu işinde çalışamazsın" denildi. Ben de cevaben bu konuda bilgim olmadığını söyledim. Bu konunun bilincinde olduğu halde beni görevlendiren devlet kurumu bunu bilmeli ve reddetmeliydi. Bundan onların sorumlu olduğunu düşünüyorum. Maaşım yine 6'ncı ayda bilgim dahilinde olmadan kesilmeye başlamış. Aylık 800 TL benden kesinti yapılıyor."
'DEVLET İNSAN İÇİN VARDIR, MAĞDURİYETİM GİDERİLSİN'Mahkemeye başvurduğunu belirten Türkay, "Bu konuda İdare Mahkemesi'ne gittim. Mağduriyetimi anlattığım birçok belge var. Başvurum reddedildi. Şimdi de Ankara Bölge İdare Mahkemesi'ne başvurdum. Sonuç çıkar mı çıkmaz mı belli değil. Devlet insan için ve vatandaş için vardır. Ben zaten her ay maaşımdan para yatırmak zorundayım. Bunu da akrabalarım ve yakınlarımın desteği ile yapabiliyorum. Ayrıca kirada oturmaktayım ve aylık 400 TL kira ödüyorum. Eşimden ayrı yaşıyorum ve boşanma aşamasındayız, aylık 1200 TL de nafaka ödüyorum. Bir de aylık 1400 TL kredi borcu ödüyorum. Her ay eksideyim. Mağdur durumdayım. Kalp ve böbrek yetmezliği hastasıyım. Sağlığım da çok bozuk. Hastalıklarım nedeniyle de ayrıca masraf oluyor ve ben bunları kaldıramıyorum. Mağduriyetimin giderilmesini bekliyorum" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ------------------------------Türkay'ın evinden görüntüler-Bağlama çalması-Eve gönderilen SGK evrakları-Konuşmaları-Detaylar
Haber-Kamera: Hüsnü Ümit AVCI-Halil İbrahim YEL/SİVAS,
Haber Kodu : 200207042==============================
Takımının maçlarını minibüs üzerindeki seyyar tribünde mangal yaparak izliyor AFYONKARAHİSAR'ın Sandıklı ilçesinde bisiklet tamircisi Mustafa İlhan (50), tribündeki küfürleri duymamak, soğuktan üşümemek ve mangal yakarak maç izlemek için minibüsünün üstüne seyyar tribün kurdu. Mustafa İlhan, Bölgesel Amatör Ligi (BAL) 8'inci Grup'ta mücadele eden takımı Sandıklıspor'un maçlarını seyyar tribününde izleyip, tüplü mangalıyla keyif yapıyor.
Sandıklı'da bisiklet tamircisi Mustafa İlhan, Bölgesel Amatör Ligi (BAL) 8'inci Grup'ta mücadele eden Sandıklıspor'un maçlarını izlemek için özel bir şey yapmaya karar verdi. Tribündeki küfürleri duymamak, soğuk havalarda üşümemek ve aynı zamanda taraftarı olduğu takımın maçlarını mangal yaparak izlemek isteyen Mustafa İlhan, minibüsünün üzerine kendi imkanlarıyla demir profiller ve brandayla seyyar tribün kurdu. İlhan, maç günleri minibüsünü stadın yanına çekip, seyyar tribünü açıyor ve tüplü mangalıyla keyif yaparak maç seyretmenin keyfini çıkarıyor.
'BU SEYYAR TRİBÜNÜ YAPMAMIN 3 SEBEBİ VAR'Mustafa İlhan, statta fazla küfür edilmesi ve tribünün güneş görmemesinden dolayı üşüyüp, rahatsız olduğunu, bu yüzden de minibüsünün üzerine seyyar tribün yaptığını söyledi. Mustafa İlhan, "Bu seyyar tribünü yapmamın 3 sebebi var. Birinci sebebi tribünde olan küfürler. Bıktım bu küfürlerden. Küfürleri duymamak için kendim arabamın üstüne tribün yaptım. İkinci sebebi maçlar 14.00'te başlıyor. Bu saatte de bizim tribün güneş görmüyor. Kış aylarında da o taraf soğuk oluyor. Tribünümü yerleştirdiğim yer güneş görüyor. Sıcak sıcak maçlarımızı izliyoruz. Üçüncü sebebi de hem mangalımı yakıyorum hem de maçımı izliyorum. Tribün katlanabiliyor. Demirlerin pimi var çıkartıp, katlıyorsun" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------Maç esnasında seyyar tribünden değişik açılardan görüntülerStadın içerisinden oyuncuları ve seyyar tribünleri gören alandan görüntüMustafa İlhan seyyar tribünde maç izleyip mangal yaparken görüntüSeyyar tribünde maç izleyenler yakın görüntüMustafa İlhan'dan seyyar tribünde maç izlerken yakın görüntüRÖP: Mustafa İlhanStat içerisinden oyuncular ve seyyar tribün gören alandan görüntü
HABER- KAMERA: Ahmet DAĞLI/SANDIKLI (Afyonkarahisar),
Haber Kodu : 200207029=================================
76 yaşında ağaca şekil veriyor
ISPARTA'da ahşap ustası Mehmet Tatar (76), evinin altına kurduğu atölyede yaklaşık 35 yıldır ağaca şekil veriyor. Bu işin çocukluk hayali olduğunu söyleyen Mehmet Tatar, 'iş yok' diyen gençlere ise "Çalışana iş de var AŞ da var. Ben bu yaşta çalışıp ekmeğimi kazanıyorsam onlar da bir kahve köşesinde tabla üstünde simit satsa ekmeğini çıkarır" diye seslendi.
Isparta'da yaşayan Mehmet Tatar, çok yönlü bir meslek erbabı. Çilingirlik, soba imalatçılığı yaptı. Yıllarca banyo sobaları, teneke sobalar yaptı ve insanları ısıttı. Ancak çocukluğundan beri ağaçlarla uğraşmayı, onlara şekil vermeyi hayal etti. Bu hayalini bir gün gerçekleştirmek için hep bekledi. Eski mesleğini bir süre devam ettirdikten sonra kararını verdi ve ilk adımını 35 yıl önce attı. Evinin bodrum katını daire yapıp kiraya vermek yerine, ağaç doğrama atölyesine çevirdi. Şeritli hızar, planya, ağaç tornası ve birkaç makine alarak ağaç tomruklarını şekilden şekle çevirmeye başladı.
'BİR GÜN DEDİM Kİ'Tatar, Isparta'nın Muzaffer Türkeş Mahallesi'nde bulunan evinin altında minyatür halı tezgahı, çocuk beşiği, salıncaklı sandalye gibi ağaçtan imal edilebilecek ne varsa hepsini yapabilecek beceriye sahip bir usta. Bu mesleğe ilk başladığı yıllarda kendisine 5 çocuk veren hayat arkadaşı Seher Hanım da hep yanında bir yardımcı olarak çalıştı. Bu işi hobi olarak gören Mehmet Tatar, "Çok işlerde çalıştım ama çocukluğumdan beri ağaç işleri benim hayalimdi. Ta o zamanlar uçurtmalar yapar, tahtadan oyuncaklar yaparak oyalanırdım. Sonra bir gün dedim ki 'ben bu işi yapayım' ve kolları sıvadım. Bugün 35 yıldır bu işi yapan biriyim" dedi.
'KAHVEDE OTURACAĞIMA BU İŞLE MEŞGULÜM'76 yaşında olmasına rağmen hiçbir sağlık problemi olmadığına değinen Tatar, "Çok şükür sağlığım yerinde. Bir kahve köşesinde oturacağıma işte buraya iniyorum, vakit geçiriyorum. Kendi işim olunca evde üst katta olunca rahatım yerinde" diyerek, ömrü yettiğince bu işi devam ettirmeye kararlı olduğunu kaydetti.
'İŞ YOK DİYENLERE GÜLÜP GEÇİYORUM'İlerleyen yaşına rağmen zevkli olduğu kadar tehlikeli olan bu işi yürüten Mehmet Tatar, işsizlikten şikayet eden gençlere gülüp geçtiğini belirterek, "Çalışana iş de var AŞ da var. Ben bu yaşta çalışıp ekmeğimi kazanıyorsam onlar da bir kahve köşesinde tabla üstünde simit satsa ekmeğini çıkarır" diye konuştu.
'MİNYATÜR HALI İŞİ BİTTİ'Eski yıllarda Isparta'da minyatür halı tezgahlarının iyi satıldığını ancak son yıllarda artık talep olmadığını söyleyen Mehmet Tatar, "İşler artık eskisi kadar iyi değil. Mal çeken yok. Tezgahlar elimde kaldı ama ben bir gün lazım olur diye yapmaya devam ediyorum. Bazen başka işler de yapıyorum. Bunları isteyenlere satarak ekmek paramı çıkarıyorum" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ------------------------------Mehmet Tatar'ın şeritli hızarda ayar yapması ve ağaç biçmesiEnleme makinesinde çalışmaPlanyada çalışmaMinyatür tezgah montaj etmeRÖP: Mehmet Tatar
HABER- KAMERA: Nurettin ARKAN/ISPARTA,
Haber Kodu : 200207020================================
Öğrencilerin ürettiği ürünlerden 2 milyon lira ciro elde edildi
İZMİR'in Kemalpaşa ilçesinde bulunan MOPAK Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Kimya Teknolojisi öğrencileri tarafından üretilen parfüm, temizlik ve kozmetik malzemeleri, kamu kurumlarına pazarlanıyor. Öğrenciler tarafından üretilen ürünlerle yaklaşık 1,5 yıllık zaman diliminde 2 milyon liralık ciro elde edilirken, bu rakamın 4 milyon TL'yi bulması hedefleniyor.
Kemalpaşa ilçesinde bulunan MOPAK Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Kimya Teknolojisi 11'inci sınıf öğrencileri, atölyelerde parfüm, sıvı el sabunu, tuvalet temizleyici, kıvamlı çamaşır suyu ve bulaşık deterjanı, yumuşatıcı, leke çıkarıcı gibi temizlik malzemesi üretiyor. Ham maddesini dışarıdan aldıkları parfüm esanslarını okul laboratuvarında işleyen öğrenciler, daha sonra elde ettikleri malzemeleri paketleyerek etiketliyor ve dağıtıma hazır hale getiriyor. Üretim sürecine dahil olarak harçlıklarını kazanan öğrenciler aynı zamanda, ekonomiye de büyük katkı sağlıyor. Öğrenciler tarafından üretilen ürünlerle yaklaşık 1,5 buçuk yıllık zaman diliminde 2 milyon TL'lik ciro elde edilirken, bu rakamın 4 milyon TL'yi bulması hedefleniyor. Şu anda devletin resmi kurumlarına satış yaptıklarını söyleyen kimya teknolojileri alan şefi Ufuk Akış, "Ders çıkışları ve hafta sonları uygun olan öğrencilerimizle çalışmamızı gerçekleştiriyoruz. Sıvı olan tüm temizlik gruplarının üetimini yapabiliyoruz. Aldığımız işin yoğunluğuna göre üretim süreleri değişiyor. Öğrenciler üretimin her alanında bulunuyor ve böylelikle öğrencilerin iş imkanı artıyor. Aynı zamanda öğrenciler hem öğreniyor hem de para kazanıyor. Veliler de bu üretimden çok memnun. 9'uncu sınıf öğrencilerin büyük çoğunluğu kimya teknolojileri alanını tercih edeceğini söylüyor" dedi.
'MEZUN OLDUKLARINDA HAZIR BİRER KİMYAGER OLUYORLAR'Üretimin tüm hızıyla devam ettiğini söyleyen Okul Müdürü Hamit Dursun, "Bakanlığımızın meslek liselerinin döner sermayelerinin daha aktif hale getirilmesi için başlatmış olduğu bir çalışma vardı. Biz de bu doğrultuda okul olarak üretime başladık. Üretime Aralık ayında başladık birçok kamu kurumuyla anlaşma yaptık. Hedefimiz 4 milyon TL'lik ciroydu. Şu anda 2 milyonluk kısmını yakalamış durumdayız. Yılsonuna kadar bu rakamı 4 milyona çıkarmayı hedefliyoruz. Öğrenciler teoride öğrendikleri bilgileri pratikte geliştiriyor ve buradan mezun olduklarında hazır bir kimyager haline geliyorlar" diye konuştu.
SAATİNE GÖRE GELİR ELDE EDİYORLARTemizlik malzemesi üretimi yapan kimya bölümü öğrencilerinden 17 yaşındaki Furkan Çovaz, "Bu bölümü organize sanayi alanı olduğu için seçtim. Burada üretime katılmaktan çok memnunum hatta evde dahi temizlik malzemesi üretebiliyorum. Ham maddeleri belirli formüllerle karıştırıyoruz. Burada saatimize göre gelir elde ediyoruz. Bundan sonraki hedefim üniversite eğitimimi tamamlayıp kimya teknisyeni olabilmek. Buradaki üretim süreci sayesinde lise bittiğinde mesleğime hazır olacağım" şeklinde konuştu.
Üretime katılan bir diğer öğrenci 17 yaşındaki Semanur Zorlu ise, "Bu bölümü çok seviyorum ve üretime de severek katılıyorum. İlgimi çeken şey deney oldu. Burada ürettiğimiz her şeyin bir formülü var. Öğretmenlerimizin yardımıyla üretimin her aşamasına dahil oluyoruz. Aynı zamanda gelir de elde ediyoruz. Bundan sonra elime diplomamı alacağım ve üniversitede bir kademe daha üstte olacağım" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------------------------Kimya laboratuvarından görüntüler-Öğrencilerle röportaj-Hamit Dursun ile röportaj-Ufuk Akış ile röportaj
Haber: Hande NAYMAN - Kamera: Ümit YILDIZ/ İZMİR,
Haber Kodu : 200207026===================================
Baby spa işinde fırsatçılara dikkat
İZMİR'de, bebeklerin fiziksel, duygusal ve bilinçsel gelişimine katkı sağlayan, ayrıca son dönemde cazip sektörlerden biri haline gelen 'baby spa hizmeti' veren İzmirli girişimci Alevhan Koyuncu, 1,5 sene önce bir markanın bayiliğini alarak bu sektöre girdiğini, ancak belli isim bedelleri ödediği halde anlaşma yaptığı markanın o kişilere ait olmadığını öğrenince yaşadığı mağduriyeti anlattı. Bayilik alırken temkinli davranmak gerektiğine dikkat çeken Marka ve Patent vekili, Avukat Hayriye Değirmenci Yadel, marka konusunun girişimciler için çok önemli olduğunu, marka ihlalleri halinde hapis cezası ile tazminat yükümlülükleri bulunduğunu belirterek firmaları uyardı.
İzmir'de oturan yüksek inşaat mühendisi ve mimar Alevhan Koyuncu (30) dünyada giderek talep gören, bebekleri küçük havuzlarda rahatlatarak onları yüzme dersleri için hazırlayan baby spa işine girdi. İki yaşında bir kızı olan ve anne olduktan sonra bebek masaj uzmanı olduğunu anlatan Koyuncu, bir markanın bayiliğini alarak Karşıyaka ilçesinde şube açtı. Ancak markanın sözleşme yaptığı kişilere ait olmadığını öğrenen Koyuncu, yaklaşık 150 bin TL'lik maddi ve manevi kayıp yaşadığını anlattı. Yaklaşık 1,5 yıl önce bu işe girdiğini belirten Koyuncu, "O zamanlar bu kadar popüler bir sektör değildi. Bugün ise insanlara baby spanın ne olduğunu anlatmıyoruz. Artık daha bilinçliler ve hangi ilde baby spa olduğunu araştırıyorlar. Markayla ilgili isim bedelleri ödedim. Bu hizmeti hiç bilmeyen bir kesime işi anlattım. Reklam yatırımları yaptım. Ama bu markanın kişiye ait olmadığını tesadüfi şekilde sonradan öğrendim. Avukatım aracılığıyla ihtar çekerek bayilik anlaşmamızı sonlandırdık. Yaklaşık 150 bin TL kaybım oldu. Gelinen noktada kurumsal kimlik çalışmalarıyla ilgili yükümlülüklerimiz oldu. Şimdi kendi markamla hayatıma devam ediyorum. Bazen kötü sonuçlar, iyi başlangıçlara sebep olabiliyor. Yeniden bir yapılanma içine girdik. Şimdi kid spa hizmeti veriyorum. Baby spa yaş aralığına girmeyen bebekler 2 yaşa kadar buradan faydalanabiliyor. Bu işi yapmak isteyenlere önerim, marka ile ilgili verileri internette sorgulasınlar. Ben de bu şekilde öğrendim, temkinli olmak gerekiyor."
'MARKA TESCİLİNİ ARAŞTIRIN'Markalaşmanın önemli olduğunu ve 2011 yılından itibaren Avrupa'da marka başvurularında Türkiye'nin birinci olduğunu kaydeden Marka ve Patent Vekili, Avukat Hayriye Değirmenci Yadel, Türkiye'de 2019 yılında 134 binin üzerinde marka başvurusu yapıldığını belirterek markalaşmanın girişimcilerin ticari faaliyetlerine başlamadan önce önem vermesi gereken bir konu olduğunu hatırlattı. Türk Patent ve Marka Kurumu'ndan tescil yapılmasının önemini vurgulayan Yadel, "Firmalar işletmeleri açtıktan uzun süre sonra marka başvurusu yapıyor ve o markanın bir başkası adına tescilli olduğunu öğreniyor. Bu durumda isim değişikliğine gitmek zorunda kalıyorlar. Bu da firmalar için maddi manevi külfet getiriyor. Yeniden bir isim oluşturularak, internet sitesi değişikliği ile kurumsal tanıtımlarını arttırmaları gerekiyor" dedi.
'BAYİLİK SİSTEMİNDE MARKALAŞMA ÇOK ÖNEMLİ'Bayilik alırken markalarla ilgili araştırma yapıp temkinli davranmak gerektiğini de belirten Yadel, birçok firmanın faaliyette olmasına karşın bir markası bulunmadığını belirterek şunları söyledi: "Bayilik alan işletmelerin, bayilik veren işletmenin çalıştığı faaliyet alanında tescilinin olup olmadığı hususunu mutlaka uzman yardımı alarak araştırması gerekmektedir. Aksi halde bayilik alan girişimciler için esaslı maddi ve manevi mağduriyetler yaşanabilmektedir. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu'na göre, markayla ilgili ihlal eylemi gerçekleştiğinde cezai yaptırım olarak hapis cezası istemiyle savcılığa şikayette bulunup bununla ilgili davalar açılabilmektedir. Marka ihlali halinde karşı taraf 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır, hükmü bulunmaktadır. Aynı zamanda marka sahibi, uğramış olduğu maddi manevi zararlar nedeniyle taklit eyleminde bulunan taraflara karşı maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabiliyor. Bayilik sisteminde markalaşma çok önemlidir. Marka sahibi olmayan firmaların kendini marka sahibi olarak lanse etmesi, temel mağduriyete neden olabilmektedir. Oysa ki ilgili alanda bir marka tescili olmaksızın kişinin bayilik sözleşmesi yapması etik ve hukuki olarak uygun değil. Girişimcilere tavsiyem, bir bayilik sistemine dahil olacaklarsa karşı tarafın marka sahibi olup olmadığını araştırılmaları gerekir. Bu konuda marka ve patent vekilleriyle irtibata geçebilirler. Türk Patent ve Marka Kurumu'nun veri tabanı herkese açıktır. İster firma isminden, ister sadece marka üzerinden tescilli olup olmadığını rahatlıkla görebilirler."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -Havuzdaki bebeklerden detay görüntü,-Alevhan Koyuncu ile röportaj-Avukat Hayriye Değirmenci Yadel ile röportaj
Haber: Nevra UÇKAÇ - Kamera: Ahmet Turhan ALTAY/ İZMİR,
Haber Kodu : 200207031=============================
Marmaris'te turizm sezonu hazırlığı başladı MUĞLA'da, bu yıl ilk turist kafilesinin mart ayının ilk haftasında geleceğini bilen turizmciler, işletmelerini bakım ve onarıma aldı. Ayrıca kentteki günübirlik gezi ve mavi tur tekne sahipleri de tadilata başladı.
Güney Ege Bölgesi'ndeki turizmciler, bugünden itibaren yeni turizm sezonu hazırlığına başladı. Kentte ilk turist kafilesinin Ortadoğu'dan, mart ayında geleceği belirtildi. Bu nedenle kentteki otel, restoran ve kafeterya gibi birçok turizm işletmesini tatlı bir telaş sardı. İlçedeki işletmeler mekanlarını boyayarak ya da konsept değiştirerek sezona hazırlanıyor. Rezervasyon patlaması beklenen yeni sezonda, otelciler dış cephelerini ve odaları yenilemeye başladı.
İŞLETMELERDE TADİLAT VE ONARIM ÇALIŞMASIOteller Bölgesi olarak adlandırılan Uzunyalı mevkisinde restoranın tadilatı için çalışan işletmeci Hamdi Alkancı, "Turistlerin erken geleceğini öğrendik, tadilata başladık. Yabancı ve tatilcilerimize yeni bir mekanda hizmet etmek için gece- gündüz çalışıyoruz. Memleketimize gelen misafirlerimize dört dörtlük hizmet vermek, onları mutlu göndermek için telaşlı bir çalışmamız var" dedi. Hasan Bahtiyar Çelenk ise, "Türkiye ve Marmaris turizmi bu yıl çok güzel olacak. Erken başlayacak turizm sezonu öncesi hazırlıklarımızı yapıyoruz. Tekstil dükkanımı sil baştan yeni düzenlemeyle sıfırdan yapıyoruz. Hayırlı ve güzel bir turizm sezonu olacağına inanıyorum" dedi.
TEKNECİLER DE HAZIRLANIYORMarmaris'te tatile gelen yerli ve yabancı turistlerin olmazsa olmazları arasında yer alan günübirlik gezi ve mavi tur tekneleri, bakım ve onarıma alındı. Karaya çıkartılan 8 ila 20 metre uzunluğunda değişen teknelere, ustalar tarafından zımpara, boya ve bakım yapılıyor. Bazı küçük tekne sahipleri ile yılların eskitemediği kaptanlar, tekne bakımlarını kendi imkanlarıyla gerçekleştiriyor. Uzunluğuna ve özelliklerine göre 15 gün ya da 1 ay süreyle yürütülen çalışmalar sonrası tadilattan çıkan tekneler, denize indirilecek. 40 yıldır 14 metrelik gezi teknesi işleten Kaptan Mehmet Bakırcı, "Bu yıl Orta Doğulu zengin turistlerin, mart ayının ilk haftası geleceğini öğrendik. Erkenden tamirat ve bakımlara başladık. Nasip olursa şubat sonunda teknelerimiz hazır olacak ve turizm sektörüne hizmet vermek için denize indireceğiz" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜMarmaris nüfus tabelası görüntüHakim tepeden oteller bölgesi olarak adlandırılan Uzunyalı Mevkii ve Siteler Mahallesi görüntüDrone ile 11 saniye Marmaris görüntüsüOtel, restoran, kafeterya ve tekstil dükkanları tadilat çalışmaları görüntüHaberde ismi geçen işletmecilerle röp.Karaya çekilmiş günübirlik gezi tekneleri görüntü
Haber-Kamera: Ali GÜNDOĞAN/ MARMARİS (Muğla),
Haber Kodu : 200207022===================================
Kompresör ile yaralamaya 4 buçuk yıl istendi MANİSA'nın Selendi ilçesinde, Hikmet Y.'ye (17) makatından kompresör ile hava veren ve iç organları şişince gencin üzerine basarak havayı çıkarmaya çalışan Engin K.'ye, 'kasten yaralama' suçundan 4 buçuk yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Duruşmada, Engin K., olay günü şakalaştıklarını öne sürdü. Hikmet Y. ise Engin K.'nin kendisini 'Yemekten zehirlendim de, benim başımı yakma' dediğini söyledi. Duruşma ertelendi.
Selendi'de, geçen yıl 7 Ekim'de motosikletinin lastiği patlayan Hikmet Y., sanayi sitesinde lastikçi olan arkadaşı Engin K.'nin (16) yanına gitti. Yaklaşık üç buçuk saat boyunca dükkanda kalan Hikmet Y. ve Engin K.'nin yanına Nurullah K. (15) geldi. Bu sırada iddiaya göre 3 arkadaş arasında şakalaşma başladı. İki genç, Hikmet Y.'yi yere yatırdı ve belden aşağısını soydu. Bu sırada Hikmet Y. üzerindeki tozları temizlemeye çalışırken, arkadaşı Engin K., kompresör cihazı ile hava basarak bu tozları temizlemeyi önerdi. Kompresör cihazının ucuna kesintisiz hava veren şoklama aparatını takan Engin K., bu cihazı Hikmet Y.'nin makatına tuttu. Kısa süre içinde tüm iç organları havayla dolan Hikmet Y.'nin karnı ve testisleri şişti. Bu sırada Engin K. ve Nurullah K., yerdeki Hikmet Y.'nin üzerine basarak, havayı çıkarmaya çalıştı. Bağırsakları parçalanan Hikmet Y., Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi'nde, yaklaşık 7 saatlik ameliyat geçirdi. Olaydan sonra gözaltına alınan Engin K. tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Selendi Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın duruşmasında tutuksuz sanık Engin K., olay günü şakalaştıklarını ileri sürdü. Mağdur Hikmet Y. ise Engin K.'den şikayetçi olduğunu belirterek, "Üzerimi temizlemek için kompresör açtı, ucunu değiştirdi. Pantolonumun düğmesini daha kapatmamıştım havayı tutunca kendi mi indi yoksa sanık mı indirdi bilmiyorum, pantolonum indi. Makatımdan hava verilince şiştim. Sonra içimdeki havayı üzerime basarak çıkarmaya çalıştılar. Beni hastaneye götürürken de sanık bana, 'Yemekten zehirlendim de, benim başımı yakma' diye telkinde bulundu" dedi.Hakim, tanık dinlemek ve dosyalardaki eksiklerin tamamlanması için duruşmayı erteledi.
'OLAYDAN SONRA TELEFONUNA EL KOYUP, TEHDİT ETMİŞLER'Duruşmadan sonra konuşan Hikmet Y.'nin avukatı Cem Kalsen, davanın ağır ceza mahkemesinde görülmesi gerektiğini belirterek, "Bu davanın Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmesi gerektiği konusunda gerekli itirazlarda bulunduk. Süreç yanlış işletiliyor ve şu an hala istediğimiz suçu elde etmiş değiliz. Olaydan sonra müvekkilim telefonuyla 112'yi veya ailesini aramasın diye telefonuna el koyuyorlar. Burada aynı zamanda mala zarar verme suçu da işleniyor. Müvekkilime 'Soranlara tost yedik zehirlendik de, benim başımı yakma' gibi cümleler kuruluyor. O sırada olayın şokuyla çocuk, yan tarafta bulunan dükkandaki müşteriye haber veriyor. Müşteri kendi aracıyla müvekkilimi alıp Selendi Devlet Hastanesi'ne götürüyor. Oradan Manisa Salihli Devlet Hastanesi ve ardından Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi'ne sevk ediliyor ve acil ameliyata alınıyor. Bu ameliyatın 7 saat sürdüğünü biliyoruz. Müvekkilimin karnı kesiliyor ve bağırsakları alınmış, kolostomi torbası takılıyor ve halen müvekkilim bu torba ile yaşıyor. Şu anda ise tekrar bir operasyon geçirecek" dedi.
'TALEPLERİMİZ REDDEDİLDİ, BU OLAY KAPATILMAYA ÇALIŞILIYOR'Olayın hukuki süreci ile ilgili bilgi veren Kalsen, "İlk duruşmada Ağır Ceza Mahkemesi'nin görevliliğini gerektirdiği için 'görevsizlik' talebinde bulundum, bu talebim reddedildi. Savcılığa takipsizlik kararına itiraz ettim, itiraz talebim reddedildi. Burada yaralamanın ötesinde 'kasten öldürmeye teşebbüs', müvekkilimin makatına bir müdahale olduğu için 'nitelikli cinsel saldırı', 'mala zarar verme' 'hürriyeti tahdit ve eziyet' suçları işlenmiştir. Bunların hiçbiri şu anda göz önünde bulundurulmuyor. Ben şu anda sürecin olağan seyrinde olmadığı kanaatindeyim. Bu olay bir biçimde kapatılmaya çalışılıyor" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-----------------------------------Avukat Cem Kalsen ile röportaj-Avukat Cem Kalsen genel detay görüntüler
Haber: Hande NAYMAN - Kamera: Tekin GÜRBULAK/ İZMİR,
Haber Kodu : 200207094========================
İdlib'den kaçanlar, eve dönüşü bekliyor SURİYE'den Esad rejimi ve destekçilerinin saldırılarından kaçıp Türkiye sınırına gelenler, ağır kış şartları altında hayatlarını sürdürüyor. Savaşın sona ermesini umut eden bölge halkı, evlerine dönecekleri günleri bekliyor.
Esad rejiminin İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'ndeki saldırıları sonucunda Türkiye sınır hattına kaçışlar sürüyor. İdlib kenti Kefer Luşin bölgesi çevresinde konuşlanan bölge halkı, zaman zaman şu altında kalan çadırlarda yaşam şartlarının ağırlaştığını, savaşın bitmesini ve evlerine dönmek istediklerini belirtti. Su birikintilerinin arasındaki çadırlarda yaşam mücadelesi veren Suriyelilerden ısınma imkanı bulamayanlar battaniyeye sarılarak soğuktan korunmaya çalışıyor. İsmini açıklamak isteyen yaşlı bir kadın, "Şu halimize bakın. İçtiğimiz şu kötü, halimiz iyi değil. Sobamız bile yok. Allah'a dua ediyoruz. Çamaşır yıkamaya yetişemiyoruz. Çocukların sürekli elbiseleri kirleniyor. Çevredeki sular bizi mahvetti. Çadırlarımız sular içerisinde" dedi.
'OYUN OYNAYAMIYORUZ'Çamur ve sular altındaki oyun oynayamadıklarını anlatan Halepli Ahmed Sadden Ramazan (10), "Okulumuz yok, camimiz yok. Ekmeğimiz yok. Okula gidemiyoruz. Okul istiyoruz, cami istiyoruz. Yardım istiyoruz" diye konuştu.
ÇADIRLAR ARASINDA SEYYAR SATICISavaşın gölgesinde çadır kentlerde her türlü zorlu şartlara rağmen yaşam mücadelesi veren Suriyeliler, bulundukları yerlerdeki hayatı kolaylaştırmak ve ihtiyaçlarını gidermek için Türkiye'den gelen yardımların yanı sıra kendi imkanları ile bir şeyler yapmaya çalışıyor. Seyyar satıcılar, çadırların arasında bağırarak sebze satıyor.
Görüntü Dökümü: ------------------------Su dolan tarlada kurulan çadırlarÇadırda yaşayan yaşlı kadın ile röpÇadırda yaşayan çocuk ile röpGenel ve detaylar
Haber-Kamera: Ufuk AKTUĞ- Eser PAZARBAŞI/İDLİB (Suriye),
Haber Kodu : 200207024======================================
Japonya'dan gelip, Adana kebabı yapımını öğrendiler JAPONYA'dan yöresel lezzetleri tanımak ve yapımını öğrenmek için Adana'ya gelen Kumi Okabe (48) ve Meiko Ueyama (50), bir restoranda hünerlerini sergiledi. Yemek yaparken oldukça eğlenceli vakit geçirdiğini belirten Kumi Okabe, "Japonya'da bu yemeklerin yapılması biraz zor olabilir, ama deneyeceğim" dedi.
Japonya'nın Fuku Oka kentinde turizm acentesi işleten Kumi Okabe ve hediyelik eşya satan Meiko Ueyama, Türk ve Adana kültürünü tanımak istedikleri için kente geldi. Adana lezzetlerine ilgi duyan ikili, özellikle Adana kebabı ve içli köfte yapmayı öğrenmek istedi. Kenti gezen ikili, Adana kebabı ve içli köfte yapmak için bir restorandaki ustalar tarafından misafir edildi. Kebap ustalarıyla Adana kebabı ve içli köfte yapan Japon turistler, yöresel lezzetleri yapmanın çok heyecanlı olduğunu ve kendilerini çok mutlu ettiğini dile getirdi.
Kente gelmeden önce internette bir süre araştırma yaptığını belirten Ueyama, "Adana'da en meşhur şey 'Adana kebap' diye çıkıyor bu yüzden çok merak ettik ve çok beğendik. Yerken çok mutlu olduk. Tekrar yemekleri tatmak için Adana'ya gelmeyi düşünüyoruz" dedi.
YEMEKLER HARİKAAdana kebabı dışında içli köftenin de tadına bakan Okabe ise, "Çok sevdim bu yemekleri, Adana kebabı çok meşhur olduğu için çok merak etmiştik. Bence yapımı biraz zor oldu ve aslında kömürü falan yakması Japonya'da zor olur, özel bir yere gitmek gerekir bunu yapmak için. İçli köftenin de çok lezzetli olduğunu düşünüyoruz. Çok merak ediyordum. Nasıl yapılacağını hiç bilmiyordum ama bugün öğrendim. Yemekler harika, Japonya'da yapmayı düşünüyorum" diye konuştu.Binlerce kilometre uzaklıktan bu lezzetleri tatmak ve yapımını öğrenmek için gelen Kumi Okabe ve Meiko Ueyama Türkiye'ye ve Adana'ya ilerleyen zamanlarda tekrar gelmek istediklerini belirtti.
'HEM ONLAR HEM BİZ ÇOK MUTLU OLDUK'40 yıldır yemek sektöründe olduğunu söyleyen Şevket Aydoğdu (47), Japonya'dan Adana'nın yöresel yemeklerini tatmak ve yapımını öğrenmek için gelen Okabe ve Ueyama'ya yemek yapmayı öğretmenin çok güzel bir duygu olduğunu belirtti. Aydoğdu, "Japon misafirlerimize ve dışarıdan gelen misafirlerimize Adana'nın kültürünü, Adana'nın en lezzetli en meşhur olan Adana kebabımızı ve yine yöresel lezzetlerimizden olan içli köfteyi hem tanıttık, hem de nasıl yapıldığını gösterdik. Onlarda gayet güzel bir sunumla beraber yaptık zaten çok mutlu oldular, bizde mutlu olduk" dedi.
Görüntü Dökümü: ------------------------Japon konukların yaptıkları Adana kebap ve içli köfteleri göstermeleriJapon konukların Adana kebap ve içli köfte yapımından görüntülerKumi Okabe ve Meiko Ueyama ile röp.Usta Şevket Aydoğdu ile röp.Yapılan yemekleri tatmalarıGenel ve detaylar
Haber-Kamera: Ceren BEGEÇ/ ADANA,
Haber Kodu : 200207025
Son Dakika › Güncel › DHA YURT ÖZEL GÜNDEM-TEKRAR - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?