Başbakan yardımcısı Numan Kurtulmuş, " İsrail'le normalleşmemiz, normal ilişkilerin kurulması devletler arasındaki ilişkilerin bir gereğidir ama iki meseleyi de hiç unutmayacağız. Mavi Marmara şehitlerini hiç unutmayacağız. İkincisi de Filistin davasını hiç unutmayacağız" dedi.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Ankara'daki medya kuruluşlarının temsilcileriyle yemekte bir araya geldi. Burada açıklamalarda bulunan Kurtulmuş, Suruç olayları ile birlikte başlayan sürecin bugün Türkiye'nin bazı il ve ilçe merkezlerinde 'hendek siyaseti' denilen son derece kaba, acımasız, saldırgan bir siyaset şekline dönüştüğünü vurgulayarak, "Sokak sokak devam eden, güvenlik güçleri ile bir mücadele şekline dönüştü. Burada da uzun yıllar sonra Türkiye'nin bütün güvenlik birimlerinin yüksek bir koordinasyonla terör örgütüne karşı mücadele ettiğini görüyoruz. Allah kolaylık versin. İnşallah mesele bir şekilde terör örgütünün bu yaptıklarını bir şekilde yapamayacak duruma getirilinceye kadar devam edecek. Ama bunu yapmak demek şu manaya gelmiyor, Türkiye yıllardır terörle beraber yaşıyor. Sonuçta terör örgütünün silahlı gücünün azaltılması ya da kontrol altına alınması ya da kısıtlanması başka bir şeydir, Türkiye ve hak ve özgürlüklerin artırılması, demokratikleşme sürecinin sürdürülmesi ise başka bir şeydir. Biz bunu asla birbirine karıştırmadan, 'Evet, terör var diyerek demokratik kazanımları geri götürecek ya da bundan sonra atmayı planladığımız reform paketi içerisinde atmayı planladığımız adımları atmayacak değiliz. Terör örgütü ile mücadele etmek başka bir şey, bölgede yaşayan vatandaşlarımızı ve Türkiye'de yaşayan 78 milyon vatandaşımızın hakkının, hukukunun, onurunun korunması başka bir şeydir. Bunun ikisini birbirine karıştırmadan inşallah yolumuza devam edeceğiz. Zor bir süreç, ümit ediyoruz ki 2016'da bütünüyle terörden temizlenmiş bir Türkiye ve bütünüyle terörü ortaya çıkaran şartların elimine edilmeye başlandığı bir bölgeyi hep beraber kurmamız mümkün olur diye düşünüyorum" ifadesini kullandı.
Suriye'de de geçiş süresiyle birlikte bir barış sürecinin oluşması en büyük temennileri olduğunu vurgulayan Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "Suriye halkının istediği, Esat'sız bir yeni demokratik Suriye'nin oluşması, en büyük temennilerimizden birisidir" diye konuştu.
2015 için ikinci önemli meselenin Türkiye'deki seçimler olduğuna dikkat çeken Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Türkiye 2014 ve 2015'te dört tane seçim yaptı. İnşallah bundan sonra da önümüzde hiçbir seçim yapmadan devam edeceğiz. Dolayısıyla Türkiye'de bu süreç de önemliydi. Bizim açımızdan da öğretici bir süreç oldu, açık söyleyeyim. 7 Haziran'dan sonra yaşadığımız bu süreç, AK Parti açısından da Türkiye açısından da öğretici bir süreç oldu. O zamanlar hep bunları konuştuk. Zihnimizin bir tarafında hep 7 Haziran'da milletin ne demek istediği, diğer tarafında da 1 Kasım'da milletin ne dediği ve onun gereği nedir? Millet, ekonomik ve siyasi istikrar istedi, millet Türkiye'de belirsizliklere, teröre, Türkiye'nin birtakım türbülansların içine girmesine müsaade etmedi, Allah'ın yardımı ile 1 Kasım'da güçlü bir iktidar çıktı. Bundan sonra AK Parti'nin en ufak bir mazereti kalmamıştır. Yapacağımız şeyleri, atacağımız adımları tereddütsüz, hiç geri adım atmadan bu adımları atmak mecburiyetindeyiz. Milletin bize verdiği desteğin ve ödevin gereği budur. Bu da hem hükümet programında ortaya koyduğumuz ekonomik ve siyasi reformlar süreci, bu sürecin zamana yayılmış 100 günlük, 6 aylık ve bir yıllık bu reform paketleri ile birlikte inşallah bunlar milletimiz tarafından da yakinen takip edilecektir. Ümit ediyorum ki bu istikrarlı dört yıl içerisinde süreç devam eder ve sözlerimizi yerine getirmiş oluruz. Bu imkana kavuşuruz."
2015'teki üçüncü önemli meselenin ise dünyadaki ekonomik gelişmeler olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Özellikle mayıstan bu yana FED'in faiz artırmasının hemen hemen açık olması, böyle bir beklentinin ortaya çıkması, henüz Avrupa krizini aşamamış olan dünya ekonomisinde, yeni bir dönemi getirdi. Bu çok açık bir şekilde geçtiğimiz 10 yıl içerisinde bol miktarda özellikle gelişmekte olan ülkelerin bulabildiği paranın kısılması anlamına geliyor. Türkiye gibi Rusya, Brezilya, Hindistan gibi ülke ekonomilerinin belki de zorlanacağı anlamına gelen bir durumdu. Ama Allah'a çok şükür burada da Türkiye'nin bu süre içerisinde özellikle mayıstan bu yana mesela kapasite kullanım oranındaki göstergeler, birtakım makro-ekonomik göstergeler, Türkiye'nin büyüme rakamları, her ne kadar istediğimiz rakamda değilse de her ne kadar yüzde 5'ler seviyesinde değilse de, böyle bir büyüme rakamının olması Türkiye'yi bütün gelişmekte olan ekonomilerden pozitif yönde ayrıştıran bir tablo olarak duruyor. Ümit ederim ki ekonomideki yapısal dönüşüm adımları ile bu tabloyu kuvvetlendirme imkanımız olur."
"Önümüzdeki dönem çok açık, FED'in kararından önceki gibi olmayacak. Artık geçtiğimiz 10 yılda olduğu gibi çok kolay, ucuz maliyetli para bulma imkanı olmayacak" diyen Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Ama Türkiye ekonomisi pozitif yönde ayrışmaya devam eder, Rusya'nın artık negatife doğru gittiği diğer ülkelerde ciddi şekilde büyümenin yavaşladığı, durduğu bir dünyayı düşünürsek, gelişmekte olan ülkeler arasında Türkiye inşallah bu süreçte yoluna devam eder. Buradaki hayati şey de bu dönüşüm paketlerinde ortaya koyduğumuz o faz değişikliğini gerçekleştirebilecek siyasi iradeyi sürdürmektir. Yani yüksek teknolojileri üretebilme becerisi, mal ve hizmetlerle küresel piyasalarda rekabet edebilme gücü, özellikle KOBİ'lerin, esnaf ve sanatkarın desteklenerek güçlü bir orta direğin oluşturulması meselesi ve hemen karara alındı bin 300 lira asgari ücret ve emekli maaşlarının artırılması gibi meselelerle de dar gelirlinin, alım gücünün artırılması. Türkiye ekonomisi bunu sağlayabilirse ciddi bir atak yapma imkanına sahip olur."
Kurtulmuş, "Bir başka önemli mesele de muhtemelen öyle olacağını ümit ediyorum. Türkiye'nin bütün FED'in faiz kararlarına rağmen, faizdeki özellikle KOBİ'ler için çok yüksek olan bu faiz meselesinde belli noktaya gelebilmesidir. Bunun için de her halde önümüzdeki günlerde Merkez Bankası faiz aralığı konusunda üst ve alt ümitleri bir türlü daraltarak şimdiye kadar ki uyguladığı tedbirlerin biraz dışına çıkması beklenir. Ayrıca kamu bankalarının da özellikle bazı fedakarlıkları göze alarak, yani daha az kar etmeyi göze alarak orta direği destekleyeceği bir dönemi ümit ederiz bu da Türkiye ekonomisine can verir diye düşünüyorum" diye konuştu.
Kurtulmuş, dördüncü olarak söyleyeceği hususun da bu kadar tablonun içerisinde Türkiye'nin Avrupa finallerine gidiyor olması olduğunu vurgulayarak, " Uzunca bir aradan sonra inşallah Fransa'da çok başarılı bir turnuva gerçekleştiririz. Ben bir kere daha bu başarıda katkısı olanları tebrik ediyorum. 2016 hepimize ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini temenni ederim" şeklinde konuştu.
"ÖZELLİKLE PKK ÖRGÜTÜNÜN KENDİSİNDE YENİ BİR MÜCADELE EVRESİNE GEÇMEK İSTEDİĞİ GÖRÜLÜYOR"
Kurtulmuş, bir gazetecinin "27. gününde ulaştı doğu ve güneydoğudaki operasyonlar. Halkın durumuna ilişkin haberler alıyoruz. Bu operasyonlar ne zaman sonuçlanacak? Bir tarih verebiliyor musunuz? Bölgeden gelen haberler terör baskısından bunalmış vatandaşın hem terör örgütüne hem de bu örgüte neden bu kadar boş alan bıraktı diye devlete sitemde bulunduğu bilgiler geliyor" şeklindeki sorusu üzerine şu cevabı verdi:
"Şimdi bir kere mesele, 1 Kasım'daki seçimden sonra değil, 20 Temmuz'daki Suruç katliamından sonra başladı. Şunu hepimiz biliyoruz, terör örgütlerinin hiçbirisi kendi başlarına değil. Arkalarında istihbarat, lojistik, silah destekleri var. Az öncede konuştuğumuz gibi bölgede gelişen fiili durumlar dolayısıyla da özellikle PKK örgütünün kendisinde yeni bir mücadele evresine geçmek istediği görülüyor. Bunun AK Parti iktidarıyla, 1 Kasım seçimleriyle bir ilgisinin olduğunu zannetmiyorum. Böyle bir yorum bizi yanlış yere götürür. Hele hele bu hükümet bununla meşgul olsun da aradan başka bir şey çıkartalım gibi düşündüklerini zannetmiyorum. Örgütün kendi ve arkasındaki güçlerin, böyle bir ortamda kendilerince bir sonuç almak için başlattıkları bir dönemi görüyoruz. Her şey ortada, açık bir şekilde oluyor. Bir kere bu süreci durduran, geriye götüren ya da terörle mücadeleyi başlatan bu anlamda silahların tekrarın ateşlenmesini arzu eden hükümet tarafı değildir. Yani 20 Temmuz'dan sonra bir şey oldu, başka bir akıl devreye girdi ya da birkaç farklı akıl müştereken devreye girdi ve birkaç farklı akıl müştereken devreye girdi ve düğmeye basıldı. DAEŞ'in, PKK'nın, DHKP-C'nin düğmesine basıldı. Dolayısıyla çok uzun sürdü diyorsunuz ama biz isteriz ki değil uzun sürmek biz bir an bile sürmesini istemiyoruz. Hiç silahları ateşlemeyelim. Devlet, hükümet silahları hiç ateşlemek mecburiyetinde kalmasın. Ama keyif olsun diye bu iş olmadı. Bir zaruretten bu ortaya çıktı. Vatandaşlarımızın güvenliği, ülkenin selameti, birlik ve dirliğin sağlanması bakımından terör örgütünün bu kadar agresif bir şekilde sahaya girmesi sonucu bu mücadele başlatıldı.
Bu mücadele başlatıldığında maalesef görüldü ki hem şehirdeki örgütlenme, ayrıca şehirdeki örgütlenmeye dağdan gelerek destek veren birtakım unsurlar, önceden bunlar tahmin ediliyordu, 12 ilçe ve 2 il merkezinde çok ciddi bir üst düzey yapılanmanın olduğu anlaşılıyor. Niye uzun sürdü? 50 metrede bir hendeğin olduğu, 50 metrede bir bombaların patladığı, bubi tuzaklarının patlatıldığı, keskin nişancılarla dar sokaklar arasından hem güvenlik güçlerine hem sivil halka ateş açıldı. Son derece çetin, zor bir süreç devam ediyor. İnşallah en kısa zamanda terör örgütü etkisiz hale getirilir ve bu ortam bir an evvel sonlandırılmış olur. Olan vatandaşa oluyor. Olan, o bölgede yaşayan halkımıza oluyor. İnsanlar zaten bu anlamda da örgüte yakın olan, müzahir olan, örgütün desteklediği partilere oy veren seçmenler bile artık, 'Daha ne istiyorsunuz? Oy istediniz oy verdik. Destek istediniz destek verdik. Niye bizim kapımızın önünde savaş yapıyorsunuz? Niye bizim kızımızın, gelinimizin, çocuğumuzun önünde bize hayatı çekilmez kılıyorsunuz?' Şimdi bir de bundan da ileriye gittik. Her yerde insanlar kaçabilen bulunduğu yerden kaçmaya çalışıyor. Dolayısıyla örgüt, bu tavrı ile başta Kürt halkına karşı çok büyük bir baskı uyguluyor. Ayrıca kendisi gibi düşünmeyen herkese hayatı zindan ediyor, yetmiyor, oradaki tarihi eserler, okullar, hastaneler hedef alınıyor. Bunların hepsinin bir kere en temel sebebi de en başta yaptığı hesabın içerisinde bir hesabı tutturamadı. 'Biz eğer bu başkaldırıyı başlatırsak, halk da destek verir' zannettiler. Halkın destek vermemesi, bu kadar çok oy desteği vermiş olmalarına rağmen PKK'nın böyle başkaldırısına fiili destek vermemiş olması, PKK'yı daha saldırgan daha agresif bir hale getirdi. Ama inşallah en kısa zamanda bu süreç biter. Bu iş, sadece silahlı mücadele ile olacak bir mesele değildir. Bu memlekette bütün vatandaşlarımızın eşit ve özgür yurttaşlar olduğu bir Türkiye'yi kurmak... 'Benim şöyle bir talebim vardır, benim şöyle bir hak iddiam vardır, bunu karşılamak istiyorum' diyen vatandaşlarımızın makul ve insani bütün haklarını hukuklarının sağlandığı bir Türkiye kurmaktır. Ancak bu şekilde örgütün bütün toplumsal tabanında yok edilebileceği aşikardır. Bu kararlılıkla bu mücadele belli bir noktaya kadar gelir, ondan sonra da bütün Türkiye, bütün bölgede yaşayanlar işin sahibi olarak tekrar meseleye sahip olurlar. Yani milli birlik ve kardeşlik sürecine sahip olurlar."
"MİLLİ BİRLİK VE KARDEŞLİK MESELESİNİ BİZ GERÇEKLEŞTİRECEK ADIMLARI ATARIZ. BUNUN İÇİN DE MUHATAP BÜTÜN TÜRKİYE'DİR"
"Çözüm süreci hala buzdolabında mı? Tamamen bitti diyebilir miyiz?" şeklinde bir soru üzerine ise Kurtulmuş, "Şu şartlarda böyle bir şeyi konuşmanın zemini yok. Ama sonuçta ilanihaye devam etmez. En kısa zamanda biter. Ondan sonra da milli birlik ve kardeşlik meselesini biz gerçekleştirecek adımları atarız. Bunun için de muhatap bütün Türkiye'dir. Türkiye'deki halkın tamamıdır. Siyasetin tamamıdır, sivil toplumun tamamıdır, sivil halkımızın tamamıdır" cevabını verdi.
"ÖRGÜTÜN SİLAHLI BİR TEHDİT OLUŞTURMA ÖZELLİĞİNİN ORTADAN KALDIRILMASI LAZIM"
"Operasyonlar bittikten sonra mı milli birlik kardeşlik projesine yönelik perspektif ortaya konulacak, yeni adımlar atılacak?" sorusuna ise Kurtulmuş, şu cevabı verdi:
"Şu anda fiilen devam eden bir süreç var. Tabii ki bu sürecin bir sonlanması lazım. Bu anlamda örgütün silahlı bir tehdit oluşturma özelliğinin ortadan kaldırılması lazım. Bu ortadan kalktıktan sonra zaten geri kalanı devletin, hükümetin vatandaşları ile oturacağı, konuşacağı bir süreçtir."
"BİR ELİNİZİ BARIŞA UZATIRKEN DİĞER ELİNİZLE BOMBA ATAMAZSINIZ.' BÖYLE BİR ŞEY OLMAZ, BU KABUL EDİLEMEZ"
"Çözüm sürecinin bir şekilde yeninden başlatılması için çok önemli bir süreden geçmesi lazım. Hem sizin hem de başka açıklamlar bu sürecin başka formatta sürdürüleceği konuşuluyor. Bu formatın neresinde Abdullah Öcalan var?" şeklindeki bir başka soru üzerine Kurtulmuş, "Biz baştan beri son birkaç senedir ısrarla bir şey vurguluyoruz. 'Bir elinizde kalaşnikof, diğer elinizle halay çekemezsiniz. Bir elinizi barışa uzatırken diğer elinizle bomba atamazsınız.' Böyle bir şey olmaz, bu kabul edilemez. Biz bunları endişe ile bunları söylüyorduk. Devam eden bir süreç var ve tekrar terör başlarsa... Herhangi bir sürecin devam edebilmesi için burada halkın desteği şarttır. Hükümet olarak siz istersiniz, hatta elinde silah olan da ister. Ama millet istemezse hiçbir şey yapamazsınız. Milletin istemesi için de gerçekten terörün bir tehdit olarak ortada hiçbir şekilde mevzubahis olmaması lazım. Terör tehdidinin ortadan kalkması lazım. Dolayısıyla biz burada da HDP'ye de çok büyük sorumluluklar düştüğünü başından beri söyledik. HDP'de aslında hem Selahattin Demirtaş'ın cumhurbaşkanlığı seçiminde hem de ondan sonraki özellikle 7 Haziran seçim sürecinde kullandıkları dil, onların da nereye evrilmesi gerektiğini gösteriyor ama bunu başaramadılar. Yani, en azından bu sürecin başında HDP kalkıp, 'Ne yapıyorsunuz? Aklınızı başınıza alın, Kürlerin hakkının hukukunun çiğnenmesine vesile oluyorsunuz, çiğniyorsunuz' deseydi, hiç olmazsa terörden çok uzak bir noktaya HDP, terör örgütünü itebilecek iradeyi ortaya koysaydı, başarırdı başarmazdı onu bilmem ama bu iradeyi ortaya koysaydı bugün Türkiye'de çok daha kuvvetli bir siyaset zemini ortada olurdu. Ama tam tersine 20 Temmuz'dan sonraki bu süreçte HDP, PKK'nın diline doğru evrildi.
Burada bütün ilgili unsurların samimi anlamda barışı arzu etmeleri ve barışı ortaya koymaları lazım. 'Ben barışı istiyorum ama silahlı mücadeleyi destekliyorum.' Bu barışın desteklenmediği anlamına gelir. Dolayısıyla önce bunun çok net bir şekilde görülmesi lazım. Ondan sonra söylediğim gibi bu anlamda da bütün milletimizin tamamı dinlenir. Herkesin barışı istediğini eylemleriyle, söylemleriyle ortaya koyması lazım.
Bu anlamda kim barışa katkıda bulunmak istiyorsa bu katkıyı verir. Ama esas, buradaki temel mesele, örgütün silahlarını bırakması, silahlı mücadele safhasının geride kalmasıdır" şeklinde cevap verdi.
"ÖZ YÖNETİM VE SAİRE BÜTÜN BUNLAR, BİR İŞİ TABİİ SEYRİNİN DIŞINA ÇIKARMAKTIR"
"HDP daha farklı bir boyuta konuyu taşıyıp, 'özerklik, özyönetim' konusunda 14 madde sıraladı. Bu 14 madde ışığında yapılan açıklamalarla HDP'nin kapatılıp kapatılmaması konusu tartışmaya açıldı" hatırlatmasında bulunan bir gazetecinin bu konudaki değerlendirmesini sorması üzerine Kurtulmuş şu karşılığı verdi:
"Bütün bunların hepsi, özyönetim ve saire bütün bunlar, bir işi tabii seyrinin dışına çıkarmaktır. Hiçbir siyasi yol, tabii seyrinin dışında akmaz. Su kendi doğal mecrasında akar. Dolayısıyla bunları yanlış birtakım yaklaşımlar olarak görüyorum. Bildiğim kadarıyla HDP her ne kadar destek verdiyse de özyönetim ile ilgili bildirgeyi açıklayan Demokratik Toplum Kongresidir.
Kişisel açıklamalar da var, bunlar yanlış şeyler. İşi, kanırtan, çözümü değil çözümsüzlüğü zorlayan tabii seyri içerisinde akmayan, yani bu halkın da taleplerinin karşılığı olmayan birtakım sözlerdir. Dolayısıyla çok fazla da ciddiye alınması gerektiği kanaatinde değilim."
"PARTİ KAPATMALAR, İNSANLARIN MİLLETVEKİLLİKLERİNİN DÜŞÜRÜLMESİ, SİYASİ YASAKLAR, BU İŞİN ÇÖZÜMÜ DEĞİLDİR"
Kurtulmuş, parti kapatma konusunda ise şu değerlendirmeyi yaptı:
"Kişisel görüşüm olarak, geçmiş dönemlerde bunlar yaşandı, partiler kapatıldı. Milletvekillerinin, vekillikleri düşürüldü. Bunların hiçbirisinden Türkiye, olumlu bir sonuç elde etmemişti. Parti kapatmalar, insanların milletvekilliklerinin düşürülmesi, siyasi yasaklar, bu işin çözümü değildir. Ama bu, söylenen sözlerin hiçbirini tasvip ettiğimiz anlamına gelmiyor. Bu sözlerin bu tekliflerin hiçbirini tasvip etmeyiz. Bu sözleri ortaya koyanların da demin ifade ettiğim gibi siyaseti doğal mecrasında akıtacak söz ve eylemler içerisinde olmaları, kendi siyasetleri bakımından daha çok sonuç alıcı olur."
"HDP'YE DE ÇOK TARİHİ BİR SORUMLULUK DÜŞÜYOR. BURADA BU MİLLETE ZARAR VERMEYECEK, KENDİ SEÇMENİNE ZARAR VERMEYECEK ŞEKİLDE İŞİ DEMOKRATİK BİR ÜSLUPLA SÜRDÜRMELERİ ŞARTTIR"
"Suç işleyenlerin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusuna nasıl bakıyorsunuz?" sorusuna ise Kurtulmuş, "Bunlar geçmişte de yaşandı. Dokunulmazlıklar kaldırıldı, meclisten milletvekilleri zorla atıldı. Bunlar bir sonuç vermedi. Ben burada açıkçası Sayın Demirtaş'ın cumhurbaşkanlığı seçimindeki söylemleri umutlandırmıştı. Burada bir otokontrol mekanizması, o da oy veren halktır. Bu partiye oy veren kitledir. O kitlenin otokontrol mekanizması oluşturulmasının daha doğru olduğu kanaatindeyim. 'Evet, biz size oy veriyoruz ama bu oyu verirken de sizin hendek kazmanız için sivilleri, polisleri, askerleri öldürmeniz için size oy vermiyoruz ya da evimin önünde bomba patlatmanız için size oy vermiyoruz' tepkisinin bu süreci bir otokontrolle yürütmesidir. Doğrusu budur. Yasaklarla baskılarla değil, parti de örgüt de bunu istiyor zaten. Şu kadar milletvekilimiz Meclis'ten atılsın, şu kadar parti yasaklı hale gelsin, parti kapatılsın... Bunlar geçmişte yapılmış olan yollardır, bunların hiçbirisinin Türkiye'ye bir faydasının olduğunu görmedik. Onun için HDP'ye de çok tarihi bir sorumluluk düşüyor. Burada bu millete zarar vermeyecek, kendi seçmenine zarar vermeyecek şekilde işi demokratik bir üslupla sürdürmeleri şarttır" karşılığını verdi.
"ÖZGÜR SURİYE ORDUSU'NU, ILIMLI MUHALİFLERİ DESTEKLEYEN KOALİSYON ÜLKELERİNİN MAALESEF 'SURİYE SORUNU NASIL ÇÖZÜLÜR?' NOKTASINDA ELİNDE SOMUT HİÇBİR YAKLAŞIM OLMADI"
"Gelinen noktada Amerika ve Rusya'nın bir anlaşma yaptığı görülüyor. Bu anlaşmanın parametrelerinin önemli bir kısmının da Türkiye'nin aleyhine olduğu anlaşılıyor. Fırat'ın batı yakasına geçtik diye bir açıklama oldu. Bu noktada Türkiye'nin hassasiyet gösterdiği noktaya ulaşılmadığı, açıklamalardan anlaşılıyor. Eğer diyelim ki sınırda bu ilerleyiş sürerse Türkiye'nin tutumu ne olacak? Fiili bir müdahale olacak mı?" şeklinde Suriye sorunu ile ilgili bir soruya Kurtulmuş, "Tabii, Suriye'de gelinen nokta itibarıyla demin de ifade ettim. Suriye, maalesef özellikle de Özgür Suriye Ordusu'nu, ılımlı muhalifleri destekleyen koalisyon ülkelerinin maalesef 'Suriye sorunu nasıl çözülür?' noktasında elinde somut hiçbir yaklaşım olmadı. Şimdiye kadar sürekli bu anlamda da böyle yalpalanmalar ortaya çıktı. Rusya'nın fiilen mücadelesinden itibaren de işin şekli değişmeye başladı.
Hem Suriye'nin kuzeyin bir güvenli bölge ihtas edilmesi noktasında Türkiye ile neredeyse ortak bir noktaya gelen uluslararası camia artık bugün bu noktada değildir. Çünkü fiilen bunun uygulanmasının çok zor olduğu anlaşılıyor.
"TÜRKİYE'NİN BİR BAŞKA ÖNEM VERDİĞİ NOKTA DA MARE-CERABLUS HATTININ KORUNMASIDIR"
Türkiye'nin bir başka önem verdiği nokta da Mare- Cerablus hattının korunmasıdır. Özellikle Suriye'nin kuzeyini kantonlaştırmak isteyen iradenin hiç olmazsa Afrin- Kobani arasını birleştirmesine uluslararası camianın müsaade etmemesidir. Bu konuda biz görüşümüzü net bir şekilde ortaya koyuyoruz. Bu anlamda Türkiye'nin önemli bir kırmızı çizgisidir. Şimdiye kadar da bizim kaynaklarımız tarafından teyit edilmiş, bu hattının batısına geçildiğine ilişkin bir bilgi yok. Böyle bir durum ortaya çıkarsa ne yapılacağı tabii ki devletin ilgili birimleri ile konuşulacak ve ona göre gerekli tedbirler alınacak."
Bir başka gazetecinin "YDD-H'lilerin girdiği yerlerin tamamı yoksul vatandaşların yaşadığı yerler. Dolayısıyla onların göçü de çok büyük bir dram yaşatıyor. İnsanlar bulundukları yerden çıktıklarında hükümet onlarla nerede buluşuyor? ya da hükümet somut olarak ne yapıyor?" Bir duygusal kopuş var son günlerde. Türkler ile Kürtler arasında duygusal bir kopuş yaşandı. Diğer taraf da bu kopuştan ziyade PKK ile PKK tabanı arasında veya HDP ile tabanı arasında bir duygusal kopuş yaşandı" şeklindeki soru üzerine Kurtulmuş şu değerlendirmeyi yaptı:
"KÜRTLER VE TÜRKLER BİLİYOR Kİ KÜRTLERİN TÜRKLERDEN AYRI, TÜRKLERİN KÜRTLERDEN AYRI BİR GELECEĞİ YOKTUR"
"Şimdi birileri Türkiye'de duygusal kopukluk isteyebilir. Ben en zor durumlarda bile bundan daha kötü tabloların olduğu dönemlerde dahi ben hep iyimserliğimi korudum. Bunun temel sebebi şu, bu memlekette 35 senedir devam eden terör meselesi var. Zaman zaman bir tarafta terör örgütü zaman zaman devletin yanlış uygulamaları arasında sıkışıp kalmış olan bir halk var. Hatta kimliğinden dolayı zaman zaman aşağılanmış olan, ötekileşmiş olan bir halk var. Ama terör örgütünün öldürdüğü onbinlerce insan var. 40 bin insan ölmüş ama çok şükür bu tabloya rağmen Türkiye'de Kürtler ve Türkler bir iç savaş yapmadılar, Türkler ve Kürtler hiçbir zaman düşman olmadılar, dün değillerdi, bugün de değiller yarın da olmayacaklar inşallah. Dolayısıyla bu iş siyasetle çözülebilecek bir boyuttadır. Dün de en kötü zamanda bile böyleydi. Allah muhafaza iki halk arasında bir kavga olmuş olsaydı duygusal kopuş değil, başka kopuşlar da olurdu. Hala bugün insanların Kürtler ve Türkler biliyor ki Kürtlerin Türklerden ayrı, Türklerin Kürtlerden ayrı bir geleceği yoktur. Her ikisinin geçmişi de birdir, geleceği de birdir. akrabadır, komşudur, iş ortağıdır, okul arkadaşıdır, hayatın her alanında Kürtler ile Türkler beraberdir.
"ALLAH'IN İZNİ İLE BU ÜLKEDE DUYGUSAL KOPUŞMA FALAN OLMAZ. BİRİLERİ İSTER TABİ DUYGUSAL KOPUŞ OLSUN, AMA ÇOK ŞÜKÜR BU DUYGUSAL KOPUŞ OLMADI, BUNDAN SONRA DA OLMAYACAKTIR"
Bu böyle sürmeye devam ettiği müddetçe Allah'ın izni ile bu ülkede duygusal kopuşma falan olmaz. birileri ister tabi duygusal kopuş olsun, ama çok şükür bu duygusal kopuş olmadı, bundan sonra da olmayacaktır. Aynı medeniyetin mensuplarıyız, aynı coğrafyanın insanlarıyız, aynı dinin mensuplarıyız. Aynı peygamberin ümmetiyiz, büyük çoğunluğu itibariyle söylüyorum, acıları, kederleri, şarkıları, türküleri bir. Şimdi böyle bir millet duygusal kopuş yaşamaz. Onun için herkesin siyasetçiler olarak da sivil toplum olarak da bu konuda konuşanlar olarak da özellikle bu konuda hassasiyetle eğilmesi gereken nokta bu. Bu anlamda bu halkın milletimizin arasındaki bu kardeşliği zedeleyecek sözleri, söylemleri, işleri kimse yapmasın. Allah muhafaza birileri bu duygusal kopuşları, Türklerin Kürtlerden, Kürtlerin Türklerden kopması değil, kendileri gibi düşünmeyen Kürtlerin de kendilerinden kopması göze almış, bunları söylüyorlar. Dolayısıyla buna işin getirilmeyeceğini ümit ediyorum, yıllarca beraber yaşamış iki halktan bahsediyoruz. Allah'ın izniyle bu duygusal kopuş olmadı, olmayacaktır."
Göç eden vatandaşlarla ile ilgili ise Kurtulmuş, şunları söyledi:
"Maalesef savaşların, gürültülerin, kavgaların en büyük özelliği de bu. Bütün çatışmalarda olan öncelikli mağdur olan yoksul kesim olur. Adamın gidecek başka yeri yok, kendisinin bir evi var, babasından, atasından kalan, ben bildiğim örnekleri olduğu için söylüyorum, yani geniş aile bir tane dükkandan geçiniyor. Nereye gidecek o dükkanı bırakıp, evi yıkılana kadar, dükkanı yıkılana kadar orada. dolayısıyla bu tür şeylerde en büyük zararı imkanı olmayanlar, hareket kabiliyeti olmayanlar, yoksul kesim ödüyor maalesef."
"CUMHURBAŞKANINI BEĞENİRSİN BEĞENMEZSİN SEVERSİN SEVMEZSİN AYRI BİR ŞEY, AMA CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMINA HERKES ASGARİ SAYGI GÖSTERMEK MECBURİYETİNDE"
" CHP grup toplantısında Sayın Erdoğan hakkında diktatör bozuntusu gibi bir ifade kullandı. Bu şartlar altında yeni anayasa çalışmasına CHP'den bir katkı olabileceğine inanıyor musunuz?" sorusuna ise Kurtulmuş'un karşılığı şöyle oldu:
"Bir kere Türkiye'de herkesin Cumhurbaşkanı Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı makamı herkesin asgariden saygı göstermesi gereken bir makamdır. Dolayısıyla kim olursa olsun Cumhurbaşkanının orada bir saniye bile oturmasını istemiyor olabilir ama sonuçta Cumhurbaşkanlığı makamı gereği herkesin Cumhurbaşkanlığı makamına saygı göstermesi lazım. Varsa bir teklifi varsa bir tenkiti, bunları da anlaşılabilir meşru zeminler içerisinde herkes eleştirisini yapabilir herkese, kusura bakmasından Türkiye de halkın yüzde 52'sinin oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı. Cumhurbaşkanı kim olursa olsun biz de geçmiş dönemlerde eylemlerini hiç tasvip etmediğimiz cumhurbaşkanları oldu ama bizden bir tek cumhurbaşkanına karşı hakaret duydunuz mu? Cumhurbaşkanını beğenirsin beğenmezsin seversin sevmezsin ayrı bir şey, ama cumhurbaşkanlığı makamına herkes asgari saygı göstermek mecburiyetinde."
"İSRAİL'LE NORMALLEŞMEMİZ, NORMAL İLİŞKİLERİN KURULMASI DEVLETLER ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN BİR GEREĞİDİR AMA İKİ MESELEYİ DE HİÇ UNUTMAYACAĞIZ"
Kurtulmuş, "İlber Ortaylı bir twit attı? İsrail anlaşması ne durumda, böyle bir anlaşma var mı? Bununla ilgili eleştirilere neler söyleyebilirsiniz?" sorusu üzerine, "Sayın Ortaylı'nın attığı twit için hiç kimsenin attığı twit için yorum yapacak durumda değiliz. Herkes hangi twiti atıyorsa atarsa, kendisini bağlar kendisiyle ilgili bir durumdur.
İkinci soruya gelince Türkiye ile İsrail arasındaki normalleşme yeni başlayacak olan bir şey değil, yeni ilişkiye geçiyor değiliz. Türkiye İsrail arasında ilişki vardı ve normal bir ilişki devam ediyordu. Bu ilişkinin ortadan kalkmasını sağlayan ya da bozan tarafta Türk tarafı değil, İsrail tarafı. İsrail uluslararası sularda tamamiyle insani yardım amacıyla Gazze'ye yardım götürmeye çalışan ve uluslararası sularda bekleyen, duran Mavi Marmara gemisine maalesef gaddarca, vahşice, hunharca bir saldırıda bulunmuştur. 9 vatandaşımız orada şehit olmuş, bir vatandaşımızda daha sonra Türkiye'de tedavi gördükten sonra Türkiye'de şehit oldu. Dolayısıyla yani ortada hiç bir şey yokken Türkiye kızdı da ilişkileri kopardı değildir. İsrail'in vahşi bir saldırı sonucu, Mavi Marmara olayından sonra ilişkiler gerginleşmiştir. ve o ilişkilerin gerginleştiği andan itibaren de Türkiye üç tane son derece somut teklif ortaya sürmüştür. İşlerin normalleşmesinin şartı olarak, birincisi malum özür dilenmesi ikicisi tazminat ödenmesi, üçüncüsü de Gazze'ye karşı ablukanın kaldırılmasıdır. Şimdi bunlarla ilgili biliyorsunuz 2013 yılında Sayın Netenyahu tarafından Sayın Cumhurbaşkanımıza o zaman başbakanken özür dilendi. Bunlar kayıtlardadır. Tazminat ve Gazze ambargosunun kaldırılması konusunda da görüşmeler sürdürülüyor. Teknik düzeyde süren görüşmelerdir. Bu görüşmelerde olumlu noktaya doğru gelinirse, görüşmeler olumlu gidiyor. Olumlu bir noktaya gelinirse siyaset alanına, siyasi boyuta taşınacaktır, devam etmekte olan bir süreç. Bu sürecin içerisinde bir kaç sefer İsraillilerin bu anlamda bu süreci başlatalım talepleri maalesef tam değerlendirmeye alınırken, mesela bir tanesinde tekrar Gazze'ye saldırı olmuştu. Başka birisinde Mescid'i Aksa'ya saldırı olmuştu ve Türk tarafının kesmesi dolayısıyla süreç devam etmemiştir. Dolayısıyla şu anda devam eden görüşmeler var olumlu seyrediyor iki madde de eğer olumlu sonuçlanırsa iş siyasi boyuta taşınacaktır. Ancak İsraille normalleşmemiz, normal ilişkilerin kurulması devletler arasındaki ilişkilerin bir gereğidir ama iki meseleyi de hiç unutmayacağız. Mavi Marmara şehitlerini hiç unutmayacağız. Mavi Marmara meselesi, oradaki şehitlerimiz sadece o gemide bulunanlarla ilgi bir durum değil, bütün Türkiye'yi ilgilendiren, bütün Müslüman milletleri ilgilendiren bir durumdur.
İkincisi de Filistin davasını hiç unutmayacağız. Kimse Filistin davasını, Filistin'in bir devlet olarak uluslararası alanda tanınması mücadelesini vermezken, Filistin mücadelesini veren birkaç devletten birisi Türkiye'dir. Çok şükür bugün çok sayıda ülke Filistin devletini resmen tanımaya başladı. Bu önemli bir gelişme oldu. En son Yunanistan parlamentosunda bir adım atıldı. Türkiye, Filistin davasını da bu anlamda desteklemeye her zaman devam edecek" cevabını verdi.
"RUSYA İLE OLAN GERİLİMİN SÜRDÜRÜLMESİNİN TÜRKİYE'YE BİR FAYDASI YOKTUR, RUSYA'YA DA BİR FAYDASI YOKTUR"
"Türkiye'nin Rusya ile arasının bozulmasını isteyen uluslar arası güçler var mı, tarihi perspektiften baktığımızda da Türkiye'nin Rusya ile kurduğu iyi ilişkilerden Batı'nın rahatsız olduğunu biliyoruz, uşak düşürülmeden önce Rusya ile iyi ilişkiler mevcuttu, tabi Suriye denkleminde bu iş biraz değişti ama genel anlamıyla Türkiye ile Rusya'nın ilişkilerinin bozulmasını isteyen uluslar arası güçler var mı, ne düşünüyorsunuz" şeklindeki soruya ise Kurtulmuş, "Türkiye dünyada nadir ülkelerden birisi, potansiyeli itibariyle dünyadaki bütün farklı güç merkezleriyle olumlu ilişkilere geçebilecek ender ülkelerden birisi. Bu krizi parantez içerisine alarak bir düşünün, Türkiye NATO üyesi, Türkiye AB aday üyesi, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın üyesi, Türkiye Türki Cumhuriyetlerin Türk Dünyasının bir parçası, Türkiye'nin Rusya ile çok ciddi ilişkileri var, hatta Şankay 5'lisine neredeyse bizi de alın noktasına gelmiş bir ülke. Türkiye'nin Çin'le iyi ilişkileri var. Şöyle baktığınız zaman dünyada bizim dışımızda eş zamanlı olarak fiilen birçok iş birliği teşkilatının içerisinde olabilen ender ülkelerden birisi. Bu bizim coğrafyamızın verdiği bir şey, tarihsel gücümüzün, imkanlarımızın bize sunduğu bir fırsat. Bu büyük bir fırsat olduğu gibi, aynı zamanda büyük bir tehdit, dolayısıyla Türkiye'nin bu kadar çok güç merkeziyle, eş zamanlı ilişkide bulunmasından tabi ki rahatsızlık duymak isteyen birileri olabilir. Hele hele soğuk savaşın sona ermesinden sonra, soğuk savaştan önce Türkiye'nin durumu belliydi, Türkiye doğu batı arasındaki o gerilimde batının çevre ülkelerinden birisiydi. Hatta daha açık söyleyeyim peyk ülkelerinden birisiydi.
Ama Türkiye'nin kendi başına yeni bir merkez inşa edecek, bırakın çevre ülke olmayı en azından orta merkez diyebileceğimiz bir konuma gelmiş olması, birçok çevreyi tabi ki rahatsız eder. Çünkü bu güç başka bir ülkede yok, çok az ülkede böyle bir imkan var. Bu gücün bizim için büyük bir fırsat olduğunu biliyoruz, büyük bir tehdit olduğunu da biliyoruz. Bu dengeyi de götürmek siyasetin becerisi.
Ben inşallah Rusya ile olan bu gerilimin de uzun süre devam etmemesini, hem temenni ediyorum, hem siyasi aklın reel politiğin bunu böyle gerektirdiğini düşünüyorum. Yani Rusya ile olan gerilimin sürdürülmesinin Türkiye'ye bir faydası yoktur, Rusya'ya da bir faydası yoktur. Bunu sadece ekonomik gerekçelerle değil siyasi gerekçelerle de söylüyorum. Ümit ederim ki, en kısa zaman içerisinde bu, zaten Türkiye'nin tavrı da belli Sayın Cumhurbaşkanımız, sayın Başbakanımız ve bizler hiç bir zaman bu süreç içerisinde gerilimi tırmandıran taraf olmadık. Bir an evvel de bu gerilimin düşürülmesini arzu ederiz" cevabını verdi.
YSK ve RTÜK kanunu ile ilgili bir düzenleme olup olmayacağı sorusu üzerine ise Kurtulmuş, şu karşılığı verdi:
"Bu yasaklar eski Türkiye'ye ait yasaklardır, eski Türkiye'nin anlayışını yansıtan yasaklardır. O zaman sadece kamu yayıncılığının yapıldığı dönemde, tarafsız yayıncılık ilkeleri dolayısıyla hazırlanmış bir yasaya istinaden verilen yasaklardır. Maalesef Burada RTÜK raporlarını hazırlıyor, bu raporlara istinaden de YSK istediği kanala istediği şekilde cezalar veriyor, bu kabül edilebilir bir durum değildir, demokratik bir durum değildir. Birçok yayın kuruluşunu son derece ciddi bir şekilde zarara uğratmıştır. Eşitlik şartını ortadan kaldıran bir durumdur, ayrıca şimdi bu yasakların yerel televizyon kanallarına doğruda sirayet etme ihtimali görülüyor, bu daha başka yeni bir haksızlık vesilesi olacaktır. Tabi ilgili meslek kuruluşları bu konudaki görüşlerini kamuoyuyla paylaşırlarsa, nihayetinde RTÜK bize bağlı ilişkili kuruluşsa da bana bağlı değil, bağımsız bir kuruluş. Dolayısıyla bizim RTÜK üzerinde siyaseten bir yaptırımımız yok. Ama ben RTÜK le ilişkili Başbakan Yardımcısı Bakan olarak bu konudaki kanaatimi açıkça kamuoyuyla paylaşmakta hiç bir beis görmüyorum. Onun için bir yasal değişikliğe ihtiyaç var. Bunun için de ilgili meslek kuruluşlarını, yayın kuruluşlarının, sesini çıkarmaları, biraz daha bu konuda kamuoyunu bilgilendirmeleri, ne talep ediyorlar, farklı talepleri olabilir, görüşleri olabilir, bu farklı görüşlerini, taleplerini kamuoyuyla paylaşıp gündeme getirmeleri gerekir. Önümüzdeki dönemde böyle bir çalışmanın içerisinde olacağız. Ümit ederim ki, yasal değişikliği parlamentoda yapmak imkanı olur."
Kurtulmuş, "İnternet medyası, internette çalışan gazetecilerle alakalı çalışmalara yönelik soru üzerine ise "Onunla ilgili de devam ediyor, önümüzdeki günlerde ilgili kuruluşlar gelecek onlarla da inşallah konuşacağız, o çalışmada devam ediyor, tabi bu da önemli" cevabını verdi.
Araç sigorta ücretlerine zamma vatandaşın tepkisinin hatırlatılması üzerine ise Kurtulmuş, "Doğuda hakkaten çok zor bir operasyon devam ediyor. Güvenlik kuvvetlerimiz can pahasına bir operasyon sürdürüyorlar. Ancak, bu operasyonların amacı vatandaşlarımızı korumaktır, onları güvenlik altına almaktır. Burada bazen bazı görüntüler yansıyor özellikle sosyal medya üzerinden de bunları asla tasvip etmemiz mümkün değil, yani vatandaşımızla böyle dalga geçer gibi, vatandaşımıza karşı, orada yaşayan halka karşı, bazı fotoğrafların olması, bazı uygulamaların olması kabul edilemez. İşte tahtaya yazmış mesela "Ders sırası bizde" diyor mesela, 'Esedullah" diyor bu tür şeyler, hakkaten yaralayıcı şeyler. Bu operasyonlar bittiğinde hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, bu tür yanlış uygulama içerisinde olanlar da bu yanlışlıklarının hesabını verecekler. Yani biz kimsenin halka karşı böyle bir tavır içerisinde olmasına asla gönlümüz razı olmaz. Hatırlayacaksınız Silopi'de bir terörist cenazesinin ayaklarından sürükleyerek şey yapan polisler, meslekten ihraç edildiler, açığa alındılar. Dolayısıyla burada özellikle güvenlik kuvvetlerimizin çok dikkatli bir operasyon sürdürmesi lazım inşallah bu tür yanlış görüntüler bir daha aksetmez, ortaya çıkmaz diye ümit ediyorum" yönünde cevap verdi. - ANKARA
Son Dakika › Politika › Kurtulmuş: 'Allah'ın İzniyle Bu Ülkede Duygusal Kopuşma Falan Olmaz' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?