DHA YURT ÖZEL GÜNDEM - Son Dakika
Güncel

DHA YURT ÖZEL GÜNDEM

DHA YURT ÖZEL GÜNDEM

Çinliler güvenilir maske tercih ediyorİZMİR'de, maske üretimi yapılan firmanın ortağı Fatih Arpacı, Çin'de ortaya çıkan 'koronavirüs' nedeniyle ülkeden ilk kez maske talebi aldıklarını belirterek, "Çin Avrupa'nın da en büyük tedarikçisi, ancak virüs nedeniyle stoklar tükendi.

02.02.2020 09:28

Çinliler güvenilir maske tercih ediyor

İZMİR'de, maske üretimi yapılan firmanın ortağı Fatih Arpacı, Çin'de ortaya çıkan 'koronavirüs' nedeniyle ülkeden ilk kez maske talebi aldıklarını belirterek, "Çin Avrupa'nın da en büyük tedarikçisi, ancak virüs nedeniyle stoklar tükendi. 1 hafta içinde 200 milyona yakın sipariş aldık. Bizim maskelerimizi tercih etmelerinin nedeni Türkiye her zaman güvenilir bir üretici olmuştur" dedi.

Çin'in Vuhan kentine ortaya çıkan 259 kişinin yaşamını yitirdiği 'koronavirüs' salgını nedeniyle Türkiye'deki maske satışları ve ihracatı arttı. İzmir'de ürün takip sistemine bağlı Sağlık Bakanlığı onaylı sadece maske ve bone üretimi yapan medikal firmanın ortağı Fatih Arpacı, Çin'den gelen taleplere yetişmekte zorlandıklarını söyledi. Daha önce hiç Çin ile ticaret yapmadıklarını ilk siparişi ise geçen pazartesi aldıklarını söyleyen Arpacı, 180 bin maske için ilk teslimatı yapacaklarını belirtti.

Risk gruplarına göre birbirinden farklı türlerde maskeler ürettiklerini belirten Arpacı, "Lastikli ve bağcıklı ile 2 katlı, 3 katlı ve filtreli olmak üzere farklı maske çeşitleri var. Risk grubu yüksek ise kullanılması gereken maskeler değişir. Firma olarak üretimimizin yüzde 10'unu ihraç eder, yüzde 90'ınını ise iç piyasaya sunardık. Fakat Çin'deki 'koronavirüs' nedeniyle 1 hafta içinde 200 milyona yakın sipariş aldık. Bunu karşılamak bizim için de mümkün değildi. Peyderpey göndereceğiz" dedi.

Hiç beklemedikleri ülkelerden talepler geldiğine dikkat çeken Fatih Arpacı, Srilanka, Malezya, Polonya, Hollanda, İtalya hatta ABD'nin bunlardan bazıları olduğunu dile getirdi.

'MASKELERİMİZİ TERCİH ETMELERİNİN NEDENİ TÜRKİYE GÜVENİLİR BİR ÜRETİCİ'

Çin'in büyük bir üretici olduğunu ve virüsün görüldüğü Vuhan bölgesinin tek kullanımlık ambalaj üretiminde lider olduğunu anlatan Fatih Arpacı, şunları söyledi: "Çin Avrupa'nın da en büyük tedarikçisi. Bizim onlarla rekabet şansımız düşüktü. Daha önce Çin ile hiç ticaret yapmadık. İlk sipariş geçen pazartesi geldi. İlk teslimat olan 180 bin tane maskeyi uçak kargo ile yapacağız. Bizim maskelerimizi tercih etmelerinin nedeni Türkiye her zaman güvenilir bir üretici olmuştur. Anlaşmalar ve iş hakları yerine getirildiği gibi güçlü üreticiyiz. Avrupa'da tahminime göre bizim gücümüzde bir üretici yok. 3- 4 firma var Türkiye'de bu işi yapan ve gününde zamanında aynı ölçüde ürünleri teslim edebilme kapasitesine sahibiz."

'FİLTRELİ MASKELER DAHA KORUYUCU'Çin'de virüs nedeniyle stokların tükendiğini belirten Arpacı, bir maskenin günde 3- 5 kez değiştirilmesi gerektiğini söyleyerek, "Çin nüfusu göz önünde bulundurulduğunda 1 milyar kişi 4 kez değiştirse, 4 milyar maske yapar. 300 milyon kişi maske değiştirse 900 milyon maske yapar. Bunu da Çin'in bir seferde üretmesi çok mümkün değil. İlk siparişimiz 3 günde ellerine ulaşır" dedi.Özellikle filtreli maskelerin en güvenilir olduğunu anlatan Arpacı, kalite belgesi olan filtreli maskelerin kullanılması yönünde uyarılarda bulundu. Arpacı, "Maskelerin koruyucu özelliği olmalı. 3 katlı olmalı. Filtreli maskelerin yüzde yüz olmasa da koruyuculuk özelliği fazladır" ifadelerini kullandı."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Maske üretiminden görüntüFatih Arpacı'nın maskeyi tanıtmasından görüntüFatih Arpacı ile röportaj

Haber: Nevra UÇKAÇ - Kamera: Tekin GÜRBULAK/ İZMİR,

=======================

Ayak parmağıyla imza attığı yere yeni kollarıyla geldi ANTALYA'da 4 yıl önce geldiği organ nakli merkezinde çift kolu olmadığı için evraklara ayak baş parmağını basan ve geçen 26 Kasım'da çift kol nakli olan Yusuf Oğuz Şimşek, bu kez çift koluyla geldiği merkezde yetkililerle tokalaşıp teşekkür etti. Şimşek, "Yaklaşık 4 yıl sabır ve umutla bekledim. Bugün iki kolumla hayata daha farklı sarılıyorum" dedi.

Antalya'da, yaklaşık 5 yıl önce güneş enerjisi paneli montajı sırasında elektrik akımına kapılıp kollarını kaybeden Yusuf Oğuz Şimşek, 3 Ocak 2016'da Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Hastanesi'ne gelip çift kol nakli olmak istediğini bildirdi. Organ nakilleriyle Türkiye ve dünya çapında üne sahip merkezde yetkililerle görüşen Şimşek'e prosedür anlatıldı. AÜ Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özlenen Özkan ve Öğretim Üyesi eşi Prof. Dr. Ömer Özkan tarafından muayenesi yapılan Yusuf Oğuz Şimşek, kompozit doku nakli konusunda bilgilendirildi.

Organ Nakli Koordinatörü Öğr. Gör. Nilgün Bilal'in odasına alınan Yusuf Oğuz Şimşek, çift kolu olmadığı için hazırlanan kayıt formunu, ayak baş parmağını basarak imzaladı. Bu anlar, fotoğraf kareleriyle de kayıt altına alındı ve Şimşek kompozit doku nakli için bekleme sırasına girdi. Geçen yıl 26 Kasım'da beyin ölümü gerçekleşen ve adı açıklanmayan erkek donörün, 1,5 ay önce organlarının bağışlanmasına dair vasiyet bırakması, üzerinden de organ bağış kaydı çıkması üzerine çift kol nakli için düğmeye basıldı.

AÜ Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özlenen Özkan, Öğretim Üyesi eşi Prof. Dr. Ömer Özkan'ın da aralarında bulunduğu ekip tarafından, erkek donörden alınan çift kol, 10 saat süren başarılı ameliyat sonrasında Yusuf Oğuz Şimşek'e nakledildi. Türkiye'nin 4'üncü çift kol nakillisi olan ve hastanedeki tedavisi tamamlanan Şimşek, bu yılın ilk haftasında taburcu edildi.

Geçen günlerde AÜ Hastanesi'ne kontrole gelen Yusuf Oğuz Şimşek, Organ Nakli Koordinatörü Öğr. Gör. Nilgün Bilal'i odasında ziyaret ederek teşekkür etti. Ayak baş parmağıyla form imzaladığı odada yeni kollarıyla duygusal anlar yaşayan Şimşek, tokalaştığı Nilgün Bilal'e duygularını anlattı. Şimşek, "Yaklaşık 4 yıl sabır ve umutla bekledim. Bugün iki kolumla hayata daha farklı sarılıyorum. Organ bağışı, hayat kurtarıyor. Lütfen bağışçı olalım" dedi.

Organ Nakli Koordinatörü Öğr. Gör. Nilgün Bilal, "Yaklaşık 4 yıl önce kayıt formuna ayak baş parmağını basarak isteğini kayıt altına aldığımız Şimşek, bugün nakilli çift koluyla bizi ziyarete geldi. O tarihte çift kol nakli olabilirliği açısından tüm ihtimalleri konuşup, kendisi ve ailesini kompozit doku nakli konusunda bilgilendirmiştik. Bekleme listesinde sabır ve umutla bekledi. Kendisini çift kol nakline hazır bulundurduk ve mutlu sona ulaştı" diye konuştu.

ORGAN BEKLEYEN 26 BİN HASTA VAREn büyük sıkıntılarını yeterli organ bağışının olmaması olarak tanımlayan Bilal, şunları söyledi: "Organ bekleyen 26 bin hastamız var. Böbrek, karaciğer, kalp gibi organların bağışına oranla kompozit doku bağışı daha zor bir bağış. İnsanlar organ bağışı yapmakta zorlanıyorlar. Kaldı ki görünen organların bağışını yapmakta ise çok daha fazla zorlanıyorlar. Şu an kompozit doku bekleme listemizde aktif ve uygun olarak 42 çift kol nakli, 4 yüz nakli olmayı bekleyen adayımız var."

NAKİLDEN SONRA BAŞVURU ARTIŞIYapılan her kompozit doku naklinden sonra müthiş bir başvuru artışı olduğunu belirten Nilgün Bilal, "Yusuf Oğuz'un naklinden sonra da çok sayıda arayan, başvuruda bulunan oldu. Kolu, ayağı olmayan hastalar büyük bir umutla bizi arıyor. Hepsi nakil için uygun olmayabiliyor, bilimsel kriterler var, yasal kriterler var. Hastalarımızı plastik cerrahi hocalarımız değerlendiriyor. Onların görüşleri doğrultusunda uygun olan hastaları listeye alıyoruz ve bekleyiş sürecine dahil ediyoruz" dedi.

CİHAN TOPAL İLK ÇİFT KOL NAKİLLİTarlada çalışırken iki kolunu silaj makinesine kaptıran Cihan Topal'a, Muğla'nın Milas ilçesinde geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybeden 23 yaşındaki Fatih Demirel'in kolları 2010'da nakledilmişti. AÜ Hastanesi'nde Prof. Dr. Ömer Özkan ve ekibi tarafından gerçekleştirilen çift kol nakli başarıyla sonuçlanmış, aynı hastanede 2012'de Atilla Kavdır'a, 2016'da da Mustafa Sağır'a çift kol nakli yapılmıştı. Ayrıca aynı ekip tarafından 5 yüz nakli ve dünyada ilk kez rahim nakli yapılmıştı.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------AÜ Hastanesi dış plan detayıYusuf Oğuz Şimşek hastane odasında muayene edilirken Yusuf Oğuz Şimşek'in organ nakli için ilk başvuruyu yaptığı an çekilen fotoğraflarRÖP: Nilgün KeçecioğluYusuf Oğuz Şumşek'in ameliyat sonrası organ nakli merkezini ziyaretinden fotoğraflar

HABER- KAMERA: Erol AKKIR/ANTALYA,

==========================

Türkiye'nin ilk bitki fabrikası ANTALYA'da bir firma, 5 milyon Euro'luk Ar-Ge çalışmaları kapsamında, 2.5 milyon Euro yatırımla Türkiye'nin ilk bitki fabrikasını kurdu. Topraksız ve güneş görmeyen kapalı alanda yüzde 95 daha az su kullanılarak üretim yapılan fabrikada ilk etapta marul, roka, tere, ıspanak, kekik, fesleğen gibi yeşil yapraklı bitkilerin üretimine başlandı.

Antalya Organize Sanayi Bölgesi'nde uzun yıllardır gıda saklama, işletme ve soğutma teknolojileri alanında faaliyet gösteren Cantek Gorup bünyesinde Türkiye'nin ilk bitki fabrikası 'Farminova' adıyla kuruldu ve faaliyete başladı. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Can Hakan Karaca, bu alanda dünyanın birçok ülkesinde çalışmalar yapan danışmanları Glenn Behrman ve Christine Zimmerman Loessl ile birlikte fabrikayı tanıttı.

Dünya nüfusunun hızla artığı ve tarım alanlarının giderek daraldığı günümüzde sağlıklı, sürekli ve sabit fiyatlı gıda temin etmenin önem kazandığını belirten Karaca, yenilikçi bir girişime imza attıkları ve Avrupa'nın aktif en büyük bitki fabrikasını kurduklarını açıkladı. Karaca, topraksız ve güneş görmeyen kapalı alanda yüzde 95 daha az su kullanılarak üretim yapılan fabrikada, hiçbir zirai mücadele ilacına gerek duyulmadan (0 pestisist) doğaya ve hiçbir canlıya zarar vermeden 365 gün 24 saat üretim gerçekleştiğini söyledi.

Yapay zeka ile yönetilen fabrikanın yüzde 100 Türk ürünü olduğunu belirten Karaca, ilk etapta marul, roka, tere, ıspanak, kekik, fesleğen gibi yeşil yapraklı bitkiler üretilen fabrikada ikinci etapta çilek, mantar üretimine başlanacağını kaydetti. Ardından da domates, biber, patlıcan gibi ürünlerin geleceğini belirten Can Hakan Karaca, tohumcuların da artık alçak boylu ürünler geliştirmesi gerektiğini söyledi. Bitki fabrikalarıyla ilgili Japonlar ve ABD'lilerin denemeler yaptığını ve bu sektörün kurucusu Profesör Kozai'nin eğitimlerine katılan tek Türk firması olduklarını anlatan Karaca, "Bitki fabrikaları projesini adım adım geliştirdik ve Avrupa'daki çalışan en büyük bitki fabrikasını kurduk. Buradaki fark yaratan kısım, bizim bu fabrikayı yüzde yüz kendi ürünlerimizle kurmamız" dedi.

SPEKÜLATİF FİYATA SONSabit fiyata dikkati çeken Karaca, "Bitki fabrikalarında, 365 gün 24 saat düzgün ve sabit fiyatlı gıda temini yapılabilir ve gıda temininde artık spekülatif fiyatlara son verilebilecek. Yani bir gıda bundan sonra bir keresinde 1 TL, bir keresinde 10 TL olmayacak. Fiyatı her zaman 2 TL olacak. Tüketici de bütçesini ona göre ayarlayarak pahalılıktan şikayet etmeyecek. O ürün 365 gün 24 saat aynı kalitede, aynı fiyattan piyasada bulunabilir olacak" diye konuştu.

ÇÖLDE KURULABİLİRTarım ürünü elde etmek uğruna gereğinden fazla tarım arazisinin işgal edildiğini belirten iş adamı Karaca, şunları söyledi: "Çok fazla tarım ilacı kullanımı nedeniyle sağlıksız ürünler üretiliyor. Bu da atık sularla çevreye zarar verirken, yaşam alanlarını da bozuyor. Bitki fabrikaları ile Türkiye ve Dünya tarımında yepyeni bir dönemin başlıyor. Bitki fabrikalarına bütün dünyanın ihtiyacı var. Dünya kocaman bir coğrafya ve kuzeyde güneş az ve hava çok soğuk. Tarım yapılamayan çöl ve tarıma elverişsiz topraklar da toplam kara yüzölçümünün yüzde 20'si. Tüm burada yaşayan insanların da gıdaya ihtiyacı var. İster kutuplarda, ister çöllerde, dünyanın herhangi bir yerinde bu fabrika kurulup, bitki üretimi yapılabilir. Bitki fabrikaları, katlı ve otomasyonlu yapısıyla çok az yer kaplıyor. Günde 20 bin adet marul üretebilmek için 150 bin metrekare alana ihtiyacımız var. Oysa, 6 bin 500 metrekarelik bir bitki fabrikasında fide ve ambalajlama dahil aynı üretimi daha avantajlı koşullarda elde edebiliyorsunuz."

HEDEF 100 FABRİKABitki fabrikalarının terk edilmiş hangar, depo, ardiye gibi yerlerde, şehir içinde de kurabileceğini belirten Karaca, "Tarımı şehir içine taşımak karbon ayak izimizi de azaltmak anlamına geliyor. Aslında bizim için bu projenin en övünülecek kısmı hiçbir canlıyı öldürmeden gıda temini yapabilmek. Bu hem benim, hem de tüm danışman, mühendis ve işçi kardeşlerimin motivasyon kaynağı olmuştur. Bunu bir Türk ekibin başardığını görmek de tarihe yazılacak önemli bir not olacaktır" diye konuştu.

Antalya'daki fabrikanın örnek model olduğunu dile getiren Karaca, hedeflerinin tasarımından yazılımlarına yüzde 100 Türk ürünü olan bitki fabrikalarını bütün dünyada kurmayı, yaygınlaştırmayı ve dünya tarımındaki bu inovatif gelişmeyi global yatırımcılarla paylaşmak istediklerini söyledi. Ağırlıklı Afrika ülkeleri olmak üzere şu an 7-8 ülkede fabrika kurulumuyla ilgili çalışmaları olduğunu belirten Karaca, "Hedefimiz bu yıl 2- 5 arasında fabrikayı, 5 yıl içinde de yüzde 90'ı yurtdışında 100 fabrikayı hizmete açmak" dedi.

HAVA ŞARTLARINDAN BAĞIMSIZFabrika danışmalarından Christine Zimmerman Loessl, hem dünyanın, hem de insanların değiştiğini belirterek, şöyle konuştu: "Ama dünyaya bu şekilde davranmaya devam ederek, dünya iyi bir yere gitmiyor. Tarımın bu değişimde çok büyük ve dramatik bir etkisi olduğunu her gün görüyoruz. Doğal arazilerin tarıma dönüşmesini bu proje önleyecektir. Hava, güneş, dışarıdaki şartlardan tamamen bağımsız üretim yapabiliyoruz. Sağlıklı ve sabit fiyat garantisi sağlıyor. Dikey tarım uygulamaları bakış açılarını tamamen değiştirecek. Bugünden yarına olacak değil, ama eninde sonunda olacak."

HİPER VERİMLİ SİSTEMDünyanın birçok ülkesinde benzer tesisler kurduğunu anlatan Glenn Behrman ise "Bu Avrupa'daki en yenilikçi ve en büyük tesis. Zararlı ve kimyasal içermeyen sağlıklı ürünler üretme kapasitesine sahip. Sadece yenilebilir gıdalar değil, esansiyel gıda ve ürünler üretmek de mümkün. Fide üretimi ve tohum çatlatmak içinde son derece etkili. Kozmetik sektörü içinde son derece sağlıklı, kaliteli katkılar sağlanabilecek. Daha kısa hasat süresi, sağlıklı ve besleyici ürenler üretilebilir. Hiper verimli bir sistem. Dünyanın herhangi bir yerinde minimum enerji ve işçilikle üretim mümkün" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------Can Hakan Karaca'nın konuşmasıChristine Zimmerman Loessl'ın konuşmasıGlenn Behrman'ın konuşmasıKonuşmacılardan genel görüntüGazetecilerden görüntüÜretim tesisinden detay görüntüler

HABER: Mehmet ÇINAR- KAMERA: Süleyman EKİN/ANTALYA, ============================

Atalarından kalma yöntemle zeytinyağı üretiyorlar ANTALYA'nın Demre ilçesinde, ikisi de 84 yaşındaki Hatice ve Mehmet İnceoğlu çifti, atalarından kalma yöntemle elle sıkarak zeytinyağı üretiyor. Çift bir senede yaklaşık 25- 30 litre zeytinyağı üretiyor.

Demre'ye bağlı Beymelek Mahallesi'nde oturan Hatice ve Mehmet İnceoğlu çifti, ağaçlardan topladıkları siyah zeytini önce taşla dövüyor. Dövülen zeytinler, yaklaşık bir hafta kaplarda dinlendiriliyor. Dinlendirme süresinde kabın üstüne çıkan bir miktar yağ, küçük şişelere alınıyor. İnceoğlu çifti, dinlenen zeytinleri bez torbaya dolduruyor. Üstüne bir miktar sıcak su ilave edilerek, torbadaki zeytinler bir tahtanın üstünde sıkılıyor. Torbadan çıkan yağ, altındaki kazana doluyor. Yağın suyu kazanın alt tarafına inerken, zeytinyağı da üste çıkıyor. Bir hortumla kazanın içindeki kara su emilerek boşaltılıyor. Kazanın üstünde kalan yağ, bir tencerede odun ateşinde kaynatılıyor. Kaynama anında üste çıkan tortu alınıyor. Kaynatılan yağ bir süre dinlendiriliyor. Yağın tortusu ise kabın altına çöküyor. Üste çıkan yağ da küçük şişelere dolduruluyor. Elde edilen yağ, küçük su şişelerinde 50 TL'den satılıyor.

'MAKİNE DEĞİL, EL YAĞI'Hatice İnceoğlu, bu yöntemle yılda 25- 30 litre zeytinyağı ürettiklerini söyledi. İnceoğlu, teknoloji gelişmesine rağmen, atalarından kalan yöntemden vazgeçme niyetleri olmadığını belirtti. Çıkardıkları yağın bir bölümünü kendilerinin tükettiğini aktaran İnceoğlu, bir miktarını da kıramadıkları kişilere verdiklerini anlattı. Hatice İnceoğlu, "Makine yağı değil bu, el yağı. Anamızın, babamızın yaptığı yağ. Küçüklüğümüzden beri bunu sıkar, yeriz" dedi.

'YAĞ DEĞİL ALTIN BU, BİLEN BİLİR'Yıllardır atadan kalma yöntemle yağ sıktıklarını kaydeden Mehmet İnceoğlu ise, "Evet bu yağ değil, altın bu. Bunun kıymetini bilen bilir. Su yok bu yağın içinde, sade yağ bu. Annemden, dedemden öğrendim sıkmayı. Çok değerli bir yağdır. Arayan gelsin, derman için verebilirim. Yaşım 84, hala sıkıyorum. Fabrika ürününü beğenmiyorum" diye konuştu.Mehmet İnceoğlu, ürettikleri zeytinyağının şifalı olduğunu belirtti. İnceoğlu, üretimde kendilerine komşuları 60 yaşındaki Zühre Çınar'ın da yardım ediyor.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------İnceoğlu çifti zeytini döverkenTorbayla yağı çıkartırken İnceoğlu çifti ve komşuları Zühre ÇınarÇiftin açıklamaları

HABER- KAMERA: Ahmet ACAR/DEMRE (Antalya),

=======================

Konut satışlarında sıçrama yaşanacak

İZMİR Emlak ve Komisyoncuları Odası Başkanı Mesut Güleroğlu, gayrimenkul sektöründe durağan geçen bir dönemin geride bırakıldığına dikkat çekerek, "Fiyatlar iki yıl öncesine göre yüzde 25-30 düşük. Gayrimenkule para yatırmanın tam zamanı" dedi.

İzmir'de yeni imar alanlarının açılması ile çok katlı binaların yükseldiği bölgelerde konut satışlarında hareketlilik başladı. İzmir'in gelişen bir il olduğuna dikkat çeken İzmir Emlak ve Komisyoncuları Odası Başkanı Mesut Güleroğlu, yönetmeliklerle yeni imar alanlarının açıldığını belirterek Bayraklı ve çevresinde sıklıkla yeni binalar yapıldığını dile getirdi. Mavişehir'de yüksek katlı planların arttığını söyleyen Güleroğlu, "Bornova ve Buca, konut alışverişinin en çok yapıldığı yerler. Hastane ve üniversitelerin bulunduğu bu ilçelerde öğrenciler 1+1 evde oturuyorlar. Üniversite öğrencileri eskiden ya yurtlarda kalıyor ya da 3 odalı evlerde birlikte oturuyorlardı. Artık herkes bireysel kalıyor. Yaklaşık 45 metrekare 1+1 evleri satıyoruz" dedi. Özellikle Alsancak, Urla, Çeşme ve Alaçatı'da konut sektörünün belli bir doyuma ulaştığını anlatan Güleroğlu, İstanbul ve Ankara'dan gelen yatırımcıların yatırımlarını tamamladığını vurguladı.

KONUT SAYISININ FİYAT ARTIŞINA ETKİSİYatırımcının bir il ya da ilçede yatırım yapmadan önce bazı kriterlere dikkat ettiğini vurgulayan Güleroğlu şöyle konuştu: "Yatırımcı bölgede yat limanı mı var, adliye ya da hastane mi var ona bakar. Gayrimenkul borsası tarafından hazırlanan ve en büyük 5 kentin ilçelerinin incelendiği 5 Büyükşehir Değer Endeksi'ne göre, 2019'da önceki yıla göre ortalama konut fiyatları en çok artan ilçe yüzde 39 ile İzmir Bergama olmuş. Bir ilçenin fiyatının artması için veriler kontrol edilmeli. Gerçek satış değerlerine bakarak tapu değerlerindeki satış rakamlarına dikkat edilmeli. İzmir'in küçük ilçelerinden Bergama'da bir master planı yok, ileriki tarihte bir proje yok. Bergama turizm amaçlı bir ilçe. Her tarafına bina yapamazsınız çünkü Bergama'dan tarih fışkırıyor. Eczacılığın ilk çıktığı yer Bergama. Yabancıların gelip gezdiği bir yer. Aynı zamanda tarım arazisi. Tarım koruma kanunu çıktı. Her yeri arsaya çeviremezsiniz. Orada konut fiyatlarında artış olduğunu sanmıyorum. İzmir merkezdeki konut sayısıyla Bergama'daki konut sayısı bir değil, ortalama baz alındığında orasının fiyatı yüksek çıkabilir. Bu bize doğru bilgiyi vermez."

'GAYRİMENKULUN ÖNÜ AÇIK'Konut yapılmayan bölgelerde fiyatların yüksek seyrettiğini açıklayan Güleroğlu, depremin yaşandığı bölgede de konut fiyatlarının kısa sürede arttığını belirterek, "Çünkü konut yok. Sağlam konuta talep artıyor" dedi.Gayrimenkul sektöründe durağan geçen bir dönemin geride bırakıldığına dikkat çeken Güleroğlu, son iki yılda fiyatlarda gerileme yaşandığını söyleyerek şunları kaydetti: "Fiyatlar iki yıl öncesine göre yüzde 25-30 düşük. Gayrimenkule para yatırmanın tam zamanı. İki yıl önce dövizin bu kadar artmadığı dönemde Buca'da 1+1 konut 170- 180 bine satılıyordu. Rakamlar 130'a indi, ama yavaş yavaş yukarı doğru tırmanıyor. Çünkü talep olmaya başladı. Diğer bölgelerde binanın konumu da çok önemli. Bina maliyeti İzmir'de de Van'da da değişmez. Fakat arsanın maliyeti bina maliyetini yükseltiyor. Bazı yerlerdeki rakamlar bu yüzden ütopik oluyor. Genel anlamda gayrimenkul şuan ucuz. Türkiye'nin neresinden alırsanız alın şimdi konutu ucuza alırsınız. Konut kredi faiz oranları biraz daha geriler mevduat faizlerine bu fren gelirse gayrimenkul sektörünün önü açık. 2020'de de ikinci 6 aylık dilimde bunu bekliyoruz."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Mesut Güleroğlu ile detay görüntü,Mesut Güleroğlu ile röportajVaryanttan İzmir görüntüsüAnons.

Haber: Nevra UÇKAÇ - Kamera: Tekin GÜRBULAK/ İZMİR,========================================

Kart aidatını ödemek için aradıklarını söyleyip, kartından elektrik faturası ödediler İZMİR'in Konak ilçesinde, telefonla aradıkları Yusuf Sağlam'ı (70), kredi kartı aidatını iade etmek için bankadan aradıklarını söyleyerek, 16 bin TL dolandıran şüphelilerin, Adana'da fatura ödeme merkezi işlettiği ve Sağlam'ın kredi kartından müşterilerin faturalarını ödedikleri ortaya çıktı. Polis, şüphelileri yakalamak için çalışmaları sürdürüyor.

Olay, 10 Ocak günü meydana geldi. İzmir Emniyet Müdürlüğü'nde tekniker olarak görev yaptıktan sonra emekli olan Yusuf Sağlam'ı cep telefonundan arayan kişi, kendini bankacı olarak tanıtıp, kredi kartı aidatını iade edeceklerini söyledi ve Sağlam'dan telefonuna gönderdiği şifreleri onaylamasını istedi. Aidat borcunun yatırılacağını düşünerek, şifreleri onaylayan Sağlam, telefonu kapattıktan sonra bankaya gitti. Banka görevlileri, Sağlam'a kredi kartından 16 bin TL'lik fatura ödemesi yapıldığını söyledi. Sağlam, durumu polise bildirdi.

Polis, yapılan araştırmalar sonunda Yusuf Sağlam'ın Adana'daki fatura ödeme merkezi sahipleri tarafından dolandırdığını belirledi. Sağlam'ın kredi kartı bilgilerini kullanarak gelen müşterilerin ödemelerinin yapıldığını tespit eden polis, şüphelileri yakalamak için başlattığı çalışmaya devam ediyor.

'NASIL OLDU BİLMİYORUM, SADECE EMEKLİ MAAŞIMLA GEÇİNİYORUM'Yalnızca emekli maaşıyla geçindiğini söyleyen Sağlam, 36 ay boyunca borç ödemek zorunda olduğunu belirterek, "16 bin TL dolandırıldım. Vatandaşlarımız dikkatli olsunlar. Başka kimsenin başına gelmesin. Mağduriyetimin giderilmesini istiyorum. Emekli maaşımla geçinmeye çalışırken, bir de dolandırıldığım parayı ödemek zorunda kalacağım. 36 ay boyunca bankaya aylık 772 TL ödemem gerekiyor. Yıllardır İzmir Emniyet Teşkilatı'na hizmet vermiş birisi olarak böyle bir şey yaşayacağım hiç aklıma gelmezdi. Nasıl kandım bilemiyorum" dedi.

'BU YÖNTEM İLK KEZ UYGULANIYORBu dolandırıcılık sistemiyle ilk kez karşılaştıklarının altını çizen mağdurun avukatı Abdi Yaşar, Halkı dikkatli olmaları konusunda uyardı. Yaşar, "Müvekkilimin hesap hareketlerini incelediğimizde, dolandırıcıların Adana'da bir fatura ödeme merkezi olduğunu öğrendik. Bu şahıslar, insanların faturalarını müvekkilimin hesabından ödemişler. Bunun üzerine bu merkezde fatura ödeyen biriyle irtibata geçtik. Kendisi, 'Ben faturamı gidip ödedim. Sizden nasıl kesildi bilmiyorum. Benim ilgim yok' dedi. Bu yöntem ilk kez uygulanıyor ve vatandaşlarımızın da bilgisi yok. Ayrıca bankanın da kişisel bilgileri dışarıya sızdırdığını düşünüyoruz ve banka için de suç duyurusunda bulunduk. Telefon dolandırıcılarına karşı daha fazla önlem alınması gerekiyor. Çünkü hemen her gün yeni bir yöntem ortaya çıkıyor" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Yusuf Sağlam röportajAbdi Yaşar röportajYusuf Sağlam detay görüntüAbdi Yaşar detay görüntü

Haber: Tolga TAHÇI - Kamera: Ahmet Turhan ALTAY/İZMİR, ======================

Kızı öldürülen baba, 8 yıldır tüm kadınlar için mücadele veriyor İZMİR'de, 8 yıl önce, evlilik teklifini reddettiği Okan Özparıltı tarafından öldürülen Pınar Ünlüer'in babası Zeki Ünlüer (64), önce kızının katil zanlısının ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması için hukuk mücadelesi verdi, sonra da kızıyla aynı kaderi yaşayan kadınların davalarını takip etmeye başladı. Öldürülen tüm kadınları kızı gibi gördüğünü söyleyen acılı baba, pek çok ile giderek, erkek kurbanı olan kadınların duruşmalarını izliyor.

İzmir'de yaşayan Pınar Ünlüer (29), 3 Aralık 2012'de 6 yaşındaki oğlunu okuldan almak için beklerken, kendisini gün boyu takip eden Okan Özparıltı tarafından pompalı tüfekle başından vurularak, öldürüldü. Ünlüer'i evlilik teklifini reddettiği için öldüren Özparıltı'nın tüfeğinden seken saçma Ezgi Balcı'nın (34) da yaralanmasına neden oldu. Cinayetin ardından sosyal medyadan 'Son şovum olacak, az kaldı' paylaşımında bulunduğu ortaya çıkan Özparıltı, alkollü halde teslim oldu.

İzmir 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan yargılamada, mahkeme, tutuklu katil zanlısını haksız tahrik ve iyi hal indirimi uygulamadan 'tasarlayarak öldürme' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile 'kasten yaralama' ve 'mala zarar verme' suçlarından 11 yıl hapis cezasına çarptırdı. Talihsiz kadının oğlu ise, 2010 yılında boşandığı eşinin ailesiyle yaşamaya başladı.Kızının katil zanlısına ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesiyle buruk bir sevinç yaşayan Zeki Ünlüer ise o günden sonra, kadın örgütleriyle birlikte kadın cinayetlerinin davalarını takip etmeye başladı. Öldürülen tüm kadınların haklarını kendi kızıymış gibi savunan Ünlüer, duruşmalarda, acılı ailelere destek oluyor. Daha önce kızının fotoğrafının olduğu pankartları şimdi ise diğer kurban kadınların resimlerini taşıyan Ünlüer, 8 yılda baştan Özgecan Aslan davası olmak üzere çok sayıda davayı yakından izledi. Muğla'dan Mersin'e birçok ilde duruşmalara katılan Ünlüer, şöyle konuştu:

"Ceza veriliyor, iyi hal indirimi uygulanıyor. Takım elbise, kravata indirim uyguluyorlar. Bu indirimler olmazsa katil verilen cezayı sonuna kadar yatarsa belki bir etkisi olur. Bir kadın evinin önünde 4 kurşunla öldürülmüş, 18 yıl ceza veriliyor. Kadın cinayetine ayrı bir yasa çıkması lazım, kadın cinayetiyse mutlaka ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmeli. İndirim, af oldu mu kadınlar daha çok ölür. 2018'de 440 kadın, 2019'da 474 kadın öldü. Kadınlar ölüyor ama geride kalan hayatlar parçalanıyor. Yetim olan çocuklar var. Anne babalar perişan, psikolojileri bozuluyor. Bir an önce devletin kadın cinayetlerini önlemek için bir şeyler yapması gerekiyor. 6284 sayılı yasa çıktı ama bir faydası yok. Benim elimden gelen sadece diğer ailelere destek olup, onların hakları için mücadele etmek. Ciğerim yanıyor, elimden başka bir şey gelmiyor"

'HEPSİNİ KIZIM GİBİ GÖRÜYORUM'Kızını kaybetmenin tarif edilemeyecek bir acı olduğunu anlatan Ünlüer, "İnsan ne yaptığını, nasıl yaşadığını bilemiyor. Kadın cinayetleri davalarına katılıyorum. Manisa, Uşak, Muğla, Fethiye ve Mersin'deki birçok davaya katıldım. Özgecan'ın davasına da katıldım. Hepsini kendi kızım gibi görüyorum. Kendimden bildiğim için ailelerin yanında olup acılarını paylaşıyorum. Aynı kaderi paylaştığımız için destek oluyorum, elimden başka bir şey gelmiyor. Allah düşmanımın başına vermesin, evlat acısı gibi bir acı yok. Herkes ölecek ama Allah sıralı ölüm versin. Torunum şu anda 14 yaşında, babaannesi ve halasıyla kalıyor. Ne yapacağını bilemiyor, toparlayamadı. Biz de ne isterse yapmaya çalışıyoruz" diye konuştu.

'BAŞKA KADINLAR İÇİN MÜCADELE ETMEYE DEVAM ETTİ'İzmir Kadın Meclisi ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Üyesi Hilal Susuz ise, cezanın henüz Yargıtay'dan onanmadığına dikkat çekerek, şöyle konuştu: "Pınar Ünlüer davası aslında platform kurulduktan sonra takip ettiğimiz ilk davalardan biri. Bizim müdahil olduğumuz davalardaki heyetin tutumuyla, müdahil olmadığımız davalardaki tutum çok farklı oluyor. Heyet aynı ama biz olduğumuzda söylemi bile değişiyor. Kadınların davalarını takip ediyoruz ama ailelerle birlikte mücadele ediyoruz. Aileler hep, kendi kızlarının yanı sıra başka aileler ve başka evlatlar için de mücadele etmek istiyorlar. Zeki amca da onlardan bir tanesi, 'Asla yalnız yürümeyeceksin' sloganının simgelerinden biri haline geldi. Bir sürü davada bizimle birlikte hareket etti, eylemlerimize katılıp söz aldı, adalet çağrısını yeniledi. Ağırlaştırılmış müebbet cezası çıkmasına rağmen başka kadınlar için mücadele etmeye devam etti. Bu çok önemli. Biz ailelerle birlikte davalara müdahil oluyoruz. 6284 Sayılı Kanun çıktı ama uygulanmalı. Pınar Ünlüer davasındaki ceza, henüz Yargıtay'dan onanmadı. Yargı yavaş işlediğinde ailelerin acısı sonlanmıyor. Yasa uygulanıyor ve ceza alıyor fakat Yargıtay'dan da çabuk dönse rahatlayacaklar. Yargıtay'dan olumsuz bir karar gelirse dava tekrar görülebilir, bu da aileler için sil baştan aynı acıları yaşamak demek oluyor."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Zeki Ünlüer'in cinayet davalarından önce ve sonra elinde pankartla fotoğraflarıZeki Ünlüer'le röportajKadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'ndan Hilal Susuz ile röp.Genel ve detay görüntüler

Haber: Melis KARAKUZULU, Kamera: Hande NAYMAN/İZMİR, ==========================

Ummuhan teyzenin tek isteği televizyon

MARMARİS'te, 4 çocuk annesi Ummuhan Şahin (67), yatalak annesi ve zihinsel engelli 3 kardeşine, çocuklarına baktığı gibi bakıyor. Yakınlarına hayatını adayan ve alçak gönüllülüğüyle dikkat çeken Şahin, "Televizyonumuz bozuldu. Yetkililer bize televizyon alırlarsa mutlu olurum. Almazlarsa da sağlık olsun" dedi.

Turgut Mahallesi'nde oturan evli ve 4 çocuk annesi ev kadını Ummuhan Şahin, verdiği yaşam mücadelesi ile takdir topluyor. Kendi ailesinin yanı sıra Şahin, yaşlılık nedeniyle yürümeyen annesi Yıldız Çoban (89) ile zihinsel engelli kardeşleri Özkan Çoban (49), Turgut Çoban (60) ve Sebahat Çoban'a (69) da bakıyor. Annesinin ve kardeşlerinin evinde, eşi İsmail Şahin'le kalan Ummuhan Şahin, kahvaltı, öğlen ve akşam yemeklerini yediriyor. Annesi ve kardeşlerinin bakımını da yapan Şahin, evi de onlar için topluyor ve temizliyor. Şahin, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'nden aldığı 2 bin 900 TL evde bakım ücretinin tamamını, annesi ve kardeşlerinin ihtiyaçları için harcıyor.

'BEN OLMAZSAM BAŞKA BAKACAK KİMSEMİZ YOK'Annesi ve kardeşlerine baktığı için yorulmadığını vurgulayan Ummuhan Şahin, "Ben olmazsam başka bakacak kimsemiz yok. Elimden geldiği kadar bütün ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorum. Yemek pişiriyorum, temizlik yapıyorum. Yazın bahçeye domates ve biber tohumu dikiyorum. Erkek kardeşlerim sürekli dışarı çıkıp geziyor. Bir şey bilmiyorlar. Akşam olunca geç saatte eve dönerler. Kimseye zararları yok. Gündüz eve asla girmiyorlar. Televizyonumuz bozuldu. Yetkililer bize televizyon alırlarsa mutlu olurum. Almazlarsa da sağlık olsun" dedi.Anne Yıldız Çoban ise "Allah kızımdan razı olsun. Gelmediği zaman 'nerede kaldı kara kızım' diye ağlıyorum" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Ummuhan Şahin'in yemek hazırlarken görüntüsüUmmuhan Şahin'in annesine su içirmesiUmmuhan Şahin'in ablası Sebahat Çoban'a çorba içirmesiUmmuhan Şahin ile annesi ve Sebahat çoban'ın birlikte  görüntüsüUmmuhan Şahin ile röp.Anne Yıldız Çoban ile röp

Haber: Cavit AKGÜN- Kamera: Aykut KURT/ MARMARİS, (Muğla), =======================

Halk, Çin restoranlarına gitmekte endişe ediyor

ÇİN'de ortaya çıkan ve yüzlerce kişinin ölümüne yol açan 'koronavirüs' nedeniyle Türk halkı, Çin restoranlarına gitmek konusunda endişe duyuyor. İzmir'de, 1983'ten bu yana hizmet veren Çin restoranının işletmecisi Akyol Yörük, müşterilerin kendilerine sürekli olarak, Çin'den gelen ürünler ve insanlar ile ilgili sorular sorduğunu belirterek, "Çin'den ürün sipariş edildiğinde bunların gelmesi aylar buluyor. Oysa 'koronavirüs' vakası yeni bir durum. Herkesin içi rahat olsun. Nitekim şu anda Çin'den ürün siparişi de devlet tarafından durdurulmuş durumda" dedi.

Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkıp, dünya genelinde 27 ülkeye yayılan ve ölümlere neden olan 'koronavirüs' vakaları sonrasında, Türk halkı da Çin restoranlarına gidip, gitmemek konusunda endişe yaşamaya başladı. İzmir'de, 1983 yılından beri faaliyetini sürdüren ve Bodrum'da da şubeleri olan köklü Çin restoranının işletme müdürü Akyol Yörük, halkın hem Çin malı ürünlere, hem de Çin restoranlarına karşı tedirgin olduğunu belirterek, "Zaman zaman müşterilerimiz bizlere, 'Çin'den yeni gelen çalışanınız, misafiriniz ya da müşteriniz oldu mu?', 'Çin'den gelen ürünleriniz hangileri ve ne zaman geldi?' gibi sorular yöneltiyorlar. Bizler de onlara ortada endişe edilecek bir durum olmadığını dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışıyoruz. Bizim baş aşçımız, seneler önce Türkiye vatandaşı olmaya hak kazanmış bir Çinlidir ve senelerdir Çin'e gitmedi. Yine, diğer çalışanlarımız da Çin'e yıllardır gitmediler. Çin restoranlarındaki birçok ürün de zaten Türkiye'den tedarik edilir. Sadece soslarımızı Çin'den alıyoruz" dedi.

'İŞLERDE ŞU ANLIK BİR AZALMA YOK'Yörük, Çin'den sipariş edilen ürünlerin ülkeye gelmesi için aylar geçmesi gerektiğini belirterek, "Koronavirüs vakası çok yeni bir durum. Bizim restoranımızda şu anda bulunan Çin'den gelen ürünler, bu vakalardan önce sipariş edilen ürünlerdir. Nitekim şu anda Çin'den ürün siparişi de devlet tarafından durdurulmuş durumda" diye konuştu.Şu an işlerde herhangi bir azalma olmadığını dile getiren Yörük, "Müşterilerimiz hala gelmeye devam ediyorlar. Çünkü onlara endişelenecek herhangi bir durum olmadığını anlatarak onları ikna ediyoruz" dedi.

'ENDİŞE EDİLECEK BİR DURUM YOK'Restoranın baş aşçısı olan ve Türkiye vatandaşlığı aldıktan sonra Abdullah Aytürk ismini alan Jianhua Ai da, "Ben 2001'den beri bu restoranda çalışıyorum. Türkiye'deki birçok Çin restoranını da yakından bilirim. Endişe edilmesini gerektirecek hiçbir durum yok. İnsanlar beni yolda görünce de uzaklaşıyorlar, oysa ben senelerdir Çin'e bile gitmedim" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------------------------Restorandan görüntülerRestoran Müdürü Akyol Yörük ile röp.Başaşçı Jianhua Ai ile röp.Jianhua Ai'nin yemek yapmasından görüntüGenel ve detay görüntüler

Haber: Davut CAN - Kamera: Tekin GÜRBULAK/ İZMİR,

====================

'Faylarla değil, binalarla ilgilenmemiz gerekli' İnşaat Mühendisleri Odası Kocaeli Şubesi Başkanı Kahraman Bulut, 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen Kocaeli'de hala 29 ağır hasarlı binada insanların yaşamaya devam ettiğini belirterek, "Bizim faylarla değil, bundan sonra binalarla ilgilenmemiz gerekiyor" dedi.

Elazığ'da meydana gelen 6.8 büyüklüğündeki depremin ardından hasarlı binalar yine gündeme geldi. 17 Ağustos 1999'da meydana gelen depremden sonra Kocaeli'de, hala ağır hasarlı olan binalarda insanların yaşıyor olması endişeye neden oluyor. Kent merkezinde bulunan bazı binaların yaklaşık 1 metre yana doğru eğilmiş olması dikkat çekiyor.

İnşaat Mühendisleri Odası Kocaeli Şubesi Başkanı Kahraman Bulut, 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminin üzerinden geçen yıllara rağmen kent merkezi ve çevresinde ağır hasarlı binaların bulunduğunu söyledi. Kocaeli'de resmi kayıtlara göre şu anda 29 ağır hasarlı binanın bulunduğunu belirten Bulut, "Depremin üzerinden yaklaşık 21 yıl geçmesine rağmen maalesef Kocaeli'de hala 29 binamız ağır hasarlı olarak ayakta ve içinde insanlarımız yaşamaya devam ediyorlar. Bu binaların birçoğu İzmit kent merkezinde bulunuyor. İzmit kent merkezi, zemin olarak taşıma kapasitesi çok düşük bir zemine sahip. Nüfus yoğunluğunun çok yüksek olduğu bir bölge ve kat yüksekliği de çok fazla olduğu için ağırlıklı olarak İzmit kent merkezine yakın yerlerde bulunuyor bu hasarlı binalarımız. Bu sorunu öncelikle çözme görevi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile yerel idarelere ait. Bu binaların yıkılması gerekiyor. İnsanların rezerv konut alanlarının oluşturulup bu alanlara taşınması ve akabinde bu binaların yıkılıp yerine yenilerinin yapılması gerekiyor. Yıkılması gereken binalara bir nevi makyaj gibi bir boyama, mantolama yapılıp bunların yapısal hasarlarının örtülmesi de doğru değil. İnsanlar yıkılması gereken binalara boşuna masraf yapmasınlar" dedi.

'500 BİNA HALA YIKILMADI, KARTAL'DAKİ GİBİ ANİDEN YIKIM YAŞANABİLİR' Kocaeli'de yapı stoğunun teknik olarak tespitlerinin yapılması gerektiğini belirten Bulut, şöyle konuştu:  "2012 yılında, Kentsel Dönüşüm yasası çıktı. İlk çıktığında ciddi binasını yenilemek isteyenlere devlet teşvikler veriyordu. Maalesef ilerleyen süreçlerde bu teşviklerin büyük bir çoğunluğu kaldırıldı. 2012 yılından bu zamana kadar yaklaşık 5 bin tane binamız kentsel dönüşüm yasasından istifade ettiler. Bunların 4 bin 500 tanesinin yıkımı gerçekleşti ama hala 500 tanesinin riskli olduğu tespit edilmesine rağmen yıkılmadı, onların yıkılma sürecini de takip ediyoruz. İzmit kent merkezindeki binalarımızın durumu maalesef çok sıkıntılı. Zemin taşıma kapasitesi çok kötü ve bu binaları taşıyamayacak kapasitede. Kartal'daki Yeşilyurt binası gibi belki deprem bile olmaksızın burada aniden bir haberle şu bina yıkıldı diye duyacağız. Bu haberleri almamak için Kocaeli'de yapı stoğunun teknik olarak tespitlerinin yapılması ve bu yapıların sağlam mı, değil mi konusunun bilimsel olarak tespitinin yapılması ve ona göre de master planlarımızı yapmamız gerekiyor."

'BİZİM FAYLARLA DEĞİL BİNALARLA İLGİLENMEMİZ GEREKİYOR" Bulut, 17 Ağustos 1999 depreminde, depremden kaynaklı sadece 1 kişinin öldüğünü diğer can kayıplarının ihmal ve insan kaynaklı sorunlardan yaşandığını ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:  "Yağmurların yağması, özellikle istinat duvarlarının arkasındaki topraklarda su miktarını artırdığı için duvarlara ilave bir yük oluşturmakta. O duvarlar da suyu tahliye edebilecek yeterli delik olmadığından ya da mühendislik hizmeti alınmadan yapıldığında böyle durumlar meydana gelebiliyor. Jeoloji ve jeofizik mühendisleri yer bilimcilerdir. Onlar da bilimin gerekliliklerini yerine getiriyorlar ama depremde özellikle can ve mal kayıpları binalarda meydana geldiği için bizim önceliğimiz depremin nasıl olduğu, fayların hangi şekilde olduğu değil, binalarımız olması gerekiyor. Binalarımızla ilgilenmemiz gerekiyor 1999 Gölcük depreminde, depremden kaynaklı sadece bir kişi öldü (Fay hattına düşüp ölen kişi) diğer büyük can ve mal kayıplarımız hasarlı binalarda meydana geldi. Bizim faylarla değil bundan sonra binalarla ilgilenmemiz gerekiyor. "

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------------------------İzmit kent merkezinde bulunan hasarlı binalar -İMO Kocaeli Başkanı Kahraman Bulut ile hasarlı binalar önünde röp.-Drone görüntüleri -Anons -Kentten detaylar

Haber-Kamera: Ergün AYAZ - Alişan KOYUNCU/ İZMİT(Kocaeli),======================================

Palandöken'de kornişli tatil

KIŞ turizminin gözde merkezlerinden Palandöken'e yürüyerek çıkan dar gelirli ailelerin çocukları, korniş ya da PVC'lerle kayak yapmaya çalışıyor.Kış mevsiminin çetin geçtiği Erzurum'da kayak malzemelerini alma imkanı olmayan çocuklar, çöplükte buldukları perde asmaya yarayan korniş ya da PVC'leri kullanıyor. Merkez Palandöken ilçesinin Küme Evler Semti'nde oturan bir grup çocuk, ayakkabılarının altına koydukları korniş ya da PVC'lerle kayağın keyfini çıkarıyor. Mustafa Kemal Ortaokulu 8'inci sınıf öğrencisi Yusuf Taş, kayak takımları olmadığı için kornişle kaydıklarını söyledi. Kendisi gibi ağabeyisi Halil İbrahim Taş ve arkadaşlarının ailesinin de kayak takımı alacak maddi gücünün olmaması nedeniyle çöpte buldukları plastik korniş ve PVC'lerle kayabildiklerini dile getiren Taş, şöyle dedi: "Kayak takımımız olmasını çok isterdik. Yaşadığımız mahalleden görülen Palandöken'de kayaklarla kaymak benim ve arkadaşlarımın en büyük hayali. Ben ve arkadaşlarım çöpten bulduğumuz kornişle ya da PVC'leri ayağımızın altına koyup mahallede kayıyoruz. Tatilde kar fazla olmadığı için arkadaşlarla birlikte hafta yaklaşık 3 kilometre uzaklıkta olan Palandöken'e yürüyerek kayıyoruz. Kayak pistinde akranlarımızı güzel kıyafetleri ve kayak takımları ile görünce kıskanıyoruz. Ama bizim de kornişlerimiz var. Elbet bir gün bizde kayak takımı ile kayma fırsatı buluruz."Tatilcilerin şaşkın bakışları arasında Palandöken pistlerinde güle oynaya kornişlerle kayan çocuklar, en büyük hayallerinin bir gün burada kayak takımları ile kaymak olduğunu söyledi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------------------------Çocukların mahalellerinde kornişlerle kayması-Çocuklarla röp.-Üç çocuğun yürüyerek Palandöken'e gitmesi-Çocukların Palandöken'de kayak yapması-Çocuklarına evlerine geri dönüşü

Haber: Turgay İPEK/ Kamera: Zafer KUMRU/ ERZURUM,====================================

Palandöken'de stres atan öğrencilerin eve dönüşü başladı

SÖMESTİR tatiline dünyanın sayılı kayak merkezleri arasında gösterilen Erzurum'daki Palandöken Kayak Merkezi'nde giren binlerce öğrencinin tatil keyfi sona erdi. Yarı dönemin stresini Palandöken'in karlı doruklarına bırakan öğrenciler ve ailelerin eve dönüşü başladı. Yarıyıl tatilinde Erzurum Palandöken'i tercih eden aileler, çocuklarıyla karın keyfini çıkardı. Binlerce yerli ile yabancı turiste ev sahipliği yapan Palandöken Kayak Merkezi, sömestir tatilini dolu dolu geçirdi. Yarı dönemin stresini Palandöken'in karlı doruklarına bırakan öğrenciler ve aileleri, otellerin ışıklandırılmış pistlerinde gece yarısına kadar kayak yapma imkanı buldu. Bir çok etkinlikle misafirlerini cezbeden Palandöken'deki turizmciler, minik misafirlerine ve ailelerine eğlenceli tatil yaşattı.Otellerdeki dolululuk orarının yüzde 100 olduğunu belirten Palandöken'deki Sway Otel Genel Müdürü Ömer Akca, "Misafirlerimiz inanılmaz mutlu oldu. Burada sabah 8'den akşam 8'e kadar kar, kayak garantisi var. Ulaşım kolaylığı, tesislerin kalitesi, iyi yemekler, temiz odalar, misafirlerlerimiz fazlasıyla memnun. Şimdiden gelecek yıl sömetir tatili için rezervasyon yaptıran misafirlerimiz oldu. Biz bundan gururluyuz" diye konuştu. Tatil için Ankara'dan geldiklerini söyleyen Sermin Kundakçı, pistlerin çok güzel olduğunu söyledi. Palandöken'i çok sevdikleri için her yıl geldiklerini belirten Kundakçı, çocuklarıyla çok güzel bir tatil geçirdiğini bildirdi. İzmir'den ailesi ve kuzenleri ile Palandöken'e gelen 12 yaşındaki Saygın Kalkan ise "Çok güzel bir tatil geçirdim. Bol bol kayak yaptım. Okulların açılmasıyla, yoğun bir çalışma temposuna gireceğiz. Tatil çok iyi geldi" dedi.Babası ile birlikte deniz seviyesinden 3200 metre yüksekliğindeki Ejder'den kaydıklarını anlatan 8 yaşındaki Ali Baran Şevişoğlu da kar motoru ile çam ağaçları arasında safari yapmanın çok keyifli ve eğlenceli olduğunu ifade etti.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------------------------Palandöken'in dronelu görüntüsü-Muhabir Hümeyra Pardeli'nin anonsu-Kızakla kayan çocuklar ve aileler-Tatilcilerle röp.-Otel içerisinde valizlerin taşınması-Muhabir Hümeyra Pardeli'nin anonsu-Otel Müdürü Ömer Akça ile röp.-Aileler ile röp.-Çocuklarla röp.-Valizlerin araçlara bindirilmesi

Haber-Kamera: Turgay İPEK-Hümeyra PARDELİ/ ERZURUM,=======================================

Kar çok yağınca, yaban hayvanlar unutulmadı

Ardahan'ın yüksek kesimlerinde kar kalınlığının bir metreye ulaşması sebebiyle yiyecek bulmakta zorlanan yaban hayvanları için doğaya yem bırakıldı.Ardahan'da birkaç gündür etkili yağışın ardından yüksek kesimlerde kar kalınlığı bir metreye ulaştı. Göle ilçesinde, kar yağışı sebebiyle yiyecek bulmakta güçlük çeken yaban hayvanlarının hayatlarını devam ettirmesi amacıyla Gençlik Merkezi, Doğa Koruma ve Milli Parklar Milli Parklar Şubesi ile Orman Şefliği tarafından, ormanlık alan ve yüksek kesimlerde olumsuz hava şartlarından etkilenen yaban hayvanları için doğaya yem bırakıldı. Bir metreye varan kar üstünde güçlükle yemleri taşıyan ekipler, 200 kilo tavuk ve 200 kilo buğdaydan oluşan yemleri belirlenen alanlara bıraktı.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------------------------Ekiplerin yem bırakılacak alana gidişinden-Ekiplerin kar üstünde yürümesi-Doğaya yem bırakılması-Osman Yıldız adlı çalışan ile röp.

Haber-Kamera: Dinçer AKTEMUR/ ARDAHAN,=========================================

Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Kara: Maske takmamızı gerektirecek durum yok

Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, "Bizim ülkemiz için maskeyi takmamızı gerektirecek bir durum söz konusu değil. Dışarıya çıktığımızda, dolaşırken veya herhangi bir toplu alana geçerken de maske takmamızı gerektirecek özel bir durum yok" dedi.

Çin'de ortaya çıkan ve hızla yayılan koronavirüs ile ilgili Türkiye'de Sağlık Bakanlığı'nca alınan tüm tedbirler, Koronavirüs Bilim Kurulu'nun öneri ve yönlendirmesiyle gerçekleşiyor. 26 kişiden oluşan Bilim Kurulu'nun üyelerinden Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, DHA'ya konuştu. Prof. Dr. Kara, Türkiye'nin salgına karşı en erken tedbirleri alan ülkelerin başında geldiğini söyledi. Bilim Kurulu'nun yaklaşık 15 gündür çalıştığını ifade eden Prof. Dr. Kara, "Koronavirüsün ne olduğunu, nasıl olduğunu, nasıl bulaştığını, hangi durumlarda virüsten şüphelenmemiz gerektiğini anlatan çok detaylı bir rehber kitapçık hazırlandı. Dünyada koronavirüse karşı bilgilendirme amacıyla ilk hazırlanan rehber kitapçıklardan bir tanesiydi bu. ve sonrasında da hem Dünya Sağlık Örgütü, hem de diğer ülkelerin de Çin'den gelen verilere istinaden bu rehber güncellendi. Şu an 3'üncü güncellemesini yapıyoruz. O bakımdan bizim ülkemizde bu virüse karşı ciddi bir hazırlığın olduğunu söyleyebiliriz" dedi.

'VİRÜSÜN GİRİŞİNİ ÖNLEMEYE DÖNÜK ÇALIŞALAR YAPILDI'Prof. Dr. Kara, virüsün öncelikle Türkiye'ye girmemesi yönünde çalışmalar yaptıklarını kaydederek, "Yani Çin'de görülen bir enfeksiyonun Türkiye'ye nasıl gelebileceği, hangi koşullarda gelebileceği, gelirse de nasıl geleceği ve nereden geleceğine yönelik değerlendirmeler yapıldı. Risklerimizi de belirledik ve Türkiye'de de doğal olarak hepimizin aklına ilk geldiği gibi havaalanından girişin yapılmasının muhtemel olduğunu düşündük. Bu yönde de uçaklara biniş öncesinde ve sonrasında havaalanlarında hazırlıklar yapıldı. ve termal kamera uygulamasına başlandı. Yani çalışmaların ilk basamağı virüsün Türkiye'ye girişini önlemeye dönük yapılan çalışmalar oldu" diye konuştu.

'TÜM İLLER VE İLÇELER HAZIR VAZİYETTE'Prof. Dr. Kara, Bilim Kurulu'nun Türkiye'nin geneli ile ilgili olarak çalışmalar yürüttüğünü ifade ederek, "Bu çalışmalar sadece İstanbul, Ankara ve İzmir'de yapılıyormuş gibi düşünmemek lazım. Anadolu'nun her yerinde sağlık personellerimizin bir ön bilgilendirilmesi yapıldı. 112'lerin hepsinin bilgileri mevcut. Mesela bir turist 'Ben 14 gün önce Çin'de bulunmuştum veya Çin'den geçmiştim' gibi bir ifade verdiği anda 112 ekiplerimiz o kişiyi izole olarak, yani gerekli önlemleri alarak ve tıbbi maskelerini takarak o şekilde hastaneye getirecekler. Hastaneye getirirken de merkeze bilgi verecekler. Hastaneler de bu konuda bilgilendirildi ve bunun hazırlığı tüm Anadolu'da yapıldı. Eğer Türkiye'de bir vaka görülürse, şu anda hangi hastaneye yatabileceği, hangi koşullarda yatabileceği hepsi, belirli. Tüm hastanelerimizde yatabilir; ama biz yine de bulaşma önlemlerini düşünerek onların hepsi planlanmış ve bu plan çerçevesinde de tüm iller ve ilçeler hazır vaziyette" dedi.

'MASKE TAKMAMIZI GEREKTİRECEK BİR DURUM YOK'Bilim Kurulu'nun 7 gün 24 saat çalıştığını kaydeden Prof. Dr. Kara, "Mesela bugün çıkan bir bilgiyi değerlendirip, 'acaba bizim buna ekstra bir önlem almamız gerekir mi ya da farklı bir uygulamaya gitmemiz gerekir mi?' diye günlük olarak toplanıp, değerlendirmeler yapıyoruz. Ama gece gündüz demeden de her durumu birbirimizle sürekli paylaşıyoruz. Bizim ülkemiz için şu anda maske takmamızı gerektirecek bir durum söz konusu değil. Yani genel anlamda dışarıya çıktığımızda, dolaşırken veya herhangi bir toplu alana geçerken de maske takmamızı gerektirecek özel bir durum yok" diye konuştu.

'VİRÜS TAŞIYORLARMIŞ GİBİ DAVRANIYORUZ'Prof. Dr. Kara, Çin'den tahliye edilen yolcularla ilgili olarak da bu konuda çalışmaların çok önceden başladığını ifade ederek, şöyle konuştu:  "Öncelikle vatandaşların bilgileri alındı. Hangi koşullarda oldukları öğrenildi. Arkasından bu vatandaşlarımızın herhangi bir şikayetlerinin olmadığına dair beyan alındı. ve oraya giden sağlık ekibi içindeki enfeksiyon hastalıkları hocalarımız muayeneleri yapıp, herhangi bir bulguya rastlanmadığına dair örnekleri aldılar ve daha sonra bu vatandaşlarımız uçağa alındılar. ve o uçak tüm izolasyon yöntemlerinin birer basamak ilerisi uygulanarak Türkiye'ye doğru yola çıktı. Hastanede enfeksiyon süresinin gelişebilme olasılığı olan en uzun sürede izlenecekler. ve bu izleme sırasında da başkaları ile temas etmemeleri sağlanacak. Bulgulara rastlanırsa da direkt enfeksiyon yönünden araştırmaları gerçekleştirilecek. Ülkemize virüsün girişini engellememiz için bu kişiler virüsü taşıyormuş gibi davranıyoruz. Aslında bunlar çok uzun süredir orada izoleler, başka kimseyle temas etmediler ve aynı zamanda hiçbir bulguları yok. Sağlam olduklarından eminiz ama ona rağmen riski sıfırlamak için biz bu gelen kişileri 14 gün boyunca bir alanda misafir ediyoruz."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------------------------Prof. Dr. Kara'nın açıklaması

Haber-Kamera: Kaan ULU/ ANKARA,=================================

AKUT gönüllüleri zorlu görevlere böyle hazırlanıyor

AKUT eğitmenlerince Kocaeli, Bursa ve İstanbul'dan katılan 65 gönüllüye Kocaeli'nin Kartepe ilçesinde bulunan enkaz alanında 2 gün sürecek 'Kentsel Arama Kurtarma Eğitimi' verilmeye başlandı. Eğitimleri tamamlayan kursiyerler operasyonlarda görev alacak.  AKUT tarafından düzenlenen eğitim ve tatbikata Bursa, Kocaeli ve İstanbul'dan 61 gönüllü ve 4 eğitmen katıldı. Kocaeli Üniversitesi Arslanbey Yerleşkesi'nde AKUT eğitmenleri, 'Kentsel Arama Kurtarma Eğitimi' verdi. AKUT Kocaeli Ekip Lideri Abdurrahman Eke, "Burada bulunan alanda kentsel arama kurtarma eğitimi ve tatbikatı gerçekleştiriyoruz. Biz geçen sene 27 tane AKUT ekip lideriyle yaptığımız toplantı sonrasında 2020 yılını 'Kentsel Arama Kurtarma Yılı' ilan ettik. Dolayısıyla sadece Kocaeli'de değil 23 ilde bu eğitimler yapılıyor ve yapılmaya da devam edecek." dedi.

"BİR ENKAZDA YAPMALARI GEREKEN HER ŞEYİ ÖĞRENİYORLAR" Olası bir deprem durumunda afet bölgesinde yetkin ve o işi yapabilecek kapasitede bir eğitim verdiklerini ifade eden Abdurrahman Eke şöyle konuştu:  "Arkadaşlarımız burada enkaz eğitimi yapıyorlar. Enkaza giriş ve enkazda neler yapmaları konusunda eğitim alıyorlar. Bu eğitimlerden sonra olası bir depremde enkazda nasıl davranmaları gerektikleri konusunda yeterli bilgiye sahip olacaklar ve operasyona çıkmaya hazır hale gelecekler. Bir enkazda gerekli olan bütün ekipmanlarımız mevcut. Kırıcılar, deliciler, jeneratörler ve buna benzer bütün ekipmanları arkadaşlarımız bugün burada kullanmayı öğreniyorlar. 4 farklı eğitimi aldıktan sonra enkaz alanında yapmaları gereken her şeyi öğreniyorlar. Bu eğitimden sonra arkadaşlarımız artık enkazlarda operasyona çıkabilecekler"

"BİZİM ÇOK HAZIRLIKLI OLMAMIZ LAZIM" Türkiye'nin deprem konusunda riski bir bölgede olduğunu ve her an olası depremlere hazır olunması gerektiğini belirten Abdurrahman Eke, şöyle devam etti:  "Deprem bölgesinde yaşıyoruz ve büyük depremler geçirdik. Beklenen bir Marmara depremi var ve dolayısıyla bizim çok hazırlıklı olmamız gerekiyor. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi 'Felaket başa gelmeden önce tedbir almak gerekir, Felaket başa geldikten sonra tedbir almanın hiçbir faydası yoktur' Yani biz bütün tedbirleri deprem olmadan önce almamız gerekiyor. Öncelikle sağlam bir binada oturduğumuza emin olmalıyız ve eğer emin değilsek binamızın depreme dayanıklılık durumunu bilmiyorsak öncelikle bunu çözmemiz gerekiyor. Yapısal olmayan tehlikeler de var, diyelim ki eviniz çok sağlam, çok güzel eviniz var ama sabitlemediğiniz bir vitrin ya da bir kitaplık devrilip size veya sevdiklerinize çok ciddi zararlar verebilir. Dolayısıyla evde devrilebilecek ne kadar eşya varsa bunların hepsini hızlı bir şekilde sabitlememiz gerekiyor"

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------------------------Eğitim alanından drone görüntüsü -AKUT gönüllülerinin aldığı eğitim Kurulan enkaz alanında yapılan çalışmalar -Muhabir anonsu AKUT Kocaeli Ekip Lideri Abdurrahman Eke ile röportaj -Detaylar

Haber-Kamera: Ergün AYAZ-Alişan KOYUNCU/KARTEPE (Kocaeli),=====================================

Seramikleri dünyaya satıyorlar

Sakarya'nın Serdivan ilçesinde, Selin Akar Abuç ile Cüneyt Şen üniversite öğrenimlerinin ardından hayallerini gerçekleştirerek açtıkları seramik üretim atölyesinde tamamen el yapımı olarak ürettikleri ürünleri sosyal medya hesapları üzerinden tüm dünyaya satıyor. Serdivan'da yaşayan evli ve 1 çocuk annesi Selin Akar Abuç (36), 2013 yılında çocukluk hayalini gerçekleştirmek için üniversite sınavına girerek Sakarya Üniversitesi Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Seramik ve Cam Bölümünü kazandı. Aynı bölümde öğrenci olarak eğitim gören Cüneyt Şen ile birlikte bir Seramik Atölyesi kuran Selin Akar Abuç, açtıkları sosyal medya hesapları üzerinden kısa sürede hem Türkiye genelinde hem de yurtdışında büyük ilgi gördü. Tamamen el yapımı olan ve benzer örnekleri bulunmayan ürünler üreten ikili, ürünleri sosyal medya hesapları üzerinden tüm dünyaya satıyor. Selin Akar Abuç ve Cüneyt Şen aynı zamanda haftanın 2 günü üretim tesislerinde seramik dersi veriyor.  7 yıldır bu işi yaptığını ve hayallerinin peşinden gitmekten mutluluk duyduğunu belirten Selin Akar Abuç, "Yaklaşık 7 yıldır bu işi yapıyorum. 2013 yılında Sakarya Üniversitesi Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Seramik ve Cam Bölümünü kazandım ve o günden bu yana toprakla iç içeyim. Tabi ki çocukluk hayalimdi benim Güzel Sanatlarda okumak. Ailemin pek desteğini görmediğim için sonrasında ideallerimin peşinden koşmaya karar verdim. 7 yıldır da bu işi yapıyorum ve çok mutluyum. İnsanlara seramik dediğimiz zaman ilk akıllarına gelen çömlek oluyor tabi ki. Biz burada çömlek dışında yani geleneksel seramik sanatı dışında ürünler yapmaya çalışıyoruz. Haftanın 2 günü atölyemizde eğitimlerimiz var, arda kalan günlerde ise üretim yapıyoruz. El yapımı özel fincanlar, heykeller, vazolar ve seramikle ilgili akla gelebilecek her şeye hayat veriyoruz." dedi. Cüneyt Şen ise, "Sakarya Üniversitesinden mezunum. Yüksek lisans yapıyor ve akademik kariyer düşünüyordum, ancak Selin ile tanıştıktan sonra açtığımız bu atölyede daha mutlu olduğumu fark edince akademik kariyeri bir kenara bırakarak burada devam etmeye başladım. Herkes çok eğlenceli ve kolay sanıyor. Biz yıllarca seramiğin aslında ne olduğunu anlattık ve artık yavaş yavaş anlamaya başladı insanlar. Türkiye'de el yapımı bu ürünler konusunda artık yavaş yavaş gelişmeye başladı. Hatta bu bir moda bu konuyla ilgili Türkiye ve dünyada." diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:  -------------------------------Küçük kızın çalışması detayı Seramik çamurunun kalıplara dökülmesi detayı Serpil Şengöz'ün çalışması detayı Öğrenciler tarafından üretilen ve soğumaya alınan ürünlerin detayı Üretim odası detayı Selin Akar Abuç, seramik kilden kulp yapımı detayı Cüneyt Şen vazo tasarımı ve el oyması detayı Öğrenci Ezgi Defne Şengöz röp. Selin Akar Abuç röp. Cüneyt Şen röp.

HABER-KAMERA: Ramiz Kaan OKTAR/ SAKARYA,

-


Kaynak: DHA

Son Dakika Güncel DHA YURT ÖZEL GÜNDEM - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement