Mardin'de 4 kırsal mahallede sokağa çıkma yasağı
MARDİN merkez Artuklu İlçesi kırsalında düzenlenecek operasyon öncesi, sivil vatandaşların zarar görmemesi amacıyla, 4 kırsal mahallede ikinci bir duyuruya kadar sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Sokağa çıkma yasağı ilanı ile ilgili Mardin Valiliği'nce yapılan yazılı açıklamada, "Artuklu ilçemiz kırsal alanında (dağlık ve ormanlık alanda) faaliyet yürüten, aralarında sözde üst düzey örgüt yöneticilerinin de bulunduğu değerlendirilen bölücü terör örgütü mensuplarını etkisiz hale getirmek, bölgede bölücü terör örgütü mensupları tarafından kullanıldığı değerlendirilen sığınak, barınak ve depo alanlarını bularak tahrip etmek maksadıyla operasyon icra edilecektir. Operasyon icra edilecek bölgede yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak amacıyla; 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu'nun ilgili maddeleri gereğince; 11 Kasım 2017 Cumartesi günü saat 00.01 itibari ile İlimiz Artuklu İlçesi'ne bağlı olan Çukuryurt kırsal mahallesinde, Yukarıaydınlı kırsal mahallesinde, Aşağıaydınlı kırsal mahallesinde ve Çayırpınar kırsal Mahallesinde ikinci bir duyuruya kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Söz konusu yasağa vatandaşlarımızın uyması kendi can ve mal güvenlikleri açısından önem arz etmektedir" denildi.
Haber: MARDİN
================================================
Şanlıurfa'da sera işçilerini taşıyan minibüs ile otomobil çarpıştı: 2 ölü, 18 yaralı
ŞANLIURFA'da, serada çalışan tarım işçilerinin bindiği minibüs ile otomobilin kafa kafaya çarpışması sonucu meydana gelen kazada 2 kişi öldü, 18 kişi yaralandı.
Kaza, bu sabah Kısas Mahallesi yakınlarında meydana geldi. Kent merkezinde evlerinden alınan ve çoğu kadın tarım işçilerini çalıştıkları seraya taşıyan Atilla Ateş yönetimindeki 63 DP 614 plakalı minibüs ile sürücüsü öğrenilmeyen 38 KV 746 plakalı otomobil kafa kafaya çarpıştı. Kazada sera işçilerini taşıyan minibüs, yol kenarına devrilirken, otomobil ise, tarlaya uçtu. Kazada adı otomobil sürücüsü hayatını kaybetti.
KAZA YERİNDE CAN PAZARI
Kaza sonrası sera işçileri minibüsten yola savruldu. İhbar üzerine kaza yerine çok sayıda jandarma ve ambulans sevk edildi. Can pazarının olduğu kazada yaralılar, ambulans ve yoldan geçen araç sürücüleri tarafından Şanlıurfa'daki hastanelere götürüldü. Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan yaralılardan Sera Baylan yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamadı. Diğer yaralıların acil serviste tedavisi devam ederken, 3 işçinin hayati tehlikesinin devam ettiği ifade edildi. Kazayı duyan tarım işçilerinin yakınları da hastanelere akın etti. Acil servis önünde tarım işçilerinin sağlık durumu hakkında bilgi almaya çalışanlar gözyaşına boğuldu. Kaza nedeniyle uzun süre trafiğe kapalı kalan yol, minibüs ve otomobilin çekici ile kaldırılmasının ardından ulaşıma açıldı. Kazayla ilgili soruşturma sürüyor.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
------------------------------------
Kaza yerinde yaralılara müdahale eden sağlık ekipleri
Yaralılar ambulansa alınması
Kazaya karışan araçlar
Kazada hayatını kaybeden otomobil sürücüsü
Genel ve detay görüntüler
Haber: Kamera: Ömer ŞULUL-ŞANLIURFA - DHA)
==========================================
İzmir'de FETÖ operasyonu: 47 gözaltı
İZMİR'de, polisin şehir merkezi ve 6 ilçede yaptığı eş zamanlı operasyonlarda Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'yla (FETÖ/PDY) ilişkili olduğu iddiasıyla 47 kişi gözaltına alındı.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen FETÖ/PDY soruşturması kapsamında, İzmir İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube ekiplerince, İzmir şehir merkezi ve 6 ilçede, 86 adrese eş zamanlı operasyon düzenlendi. Operasyonlarda 47 kişi gözaltına alınırken, yapılan aramalarda terörist başı Fethullah Gülen'in kitapları, çok sayıda örgütsel doküman ve dijital malzemeler ele geçirildi. Şüphelilerin, emniyetteki işlemlerinin tamamlanmasının ardından adliyeye sevk edileceği kaydedildi.
Haber: Davut CAN/İZMİR, -
============================================
(ÖZEL) Tüp bebek yöntemiyle 6'ncı denemede bebek sahibi oldular
Bir annenin evlat sahibi olma azmi ...
İZMİR'in Bornova İlçesi'nde yaşayan 13 yıllık evli Mustafa Kocaeli ve Ayfer Kocaeli çifti, doğal yöntemlerle bebek sahibi olamayınca, tüp bebek yöntemiyle 6'ncı deneme sonrasında çocuk sahibi oldu.
Bornova'da yaşayan şoför Mustafa Kocaeli (38) ile mağaza sorumlusu eşi Ayfer Kocaeli (36) 13 yıl önce evlenerek hayatlarını birleştirdi. Çocuk sahibi olmak isteyen Kocaeli çifti, doğal yöntemlerle bebek sahibi olamayınca doktora gitmeye karar verdi. Yapılan kontrollerde herhangi bir sağlık sorununa rastlanmadı. Ancak Kocaeli çifti, geçen süreye rağmen doğal yöntemlerle bebek sahibi olamadı. Bunun üzerine İzmir'de 5 kez tüp bebek ve iki kez de aşılama yöntemini denediler. Birinci tüp bebek denemesinde dış gebelik yaşayan Ayfer Kocaeli, ikinci tüp bebek denemesinde ise biyokimyasal gebelik (sahte gebelik) yaşadı. Ümidini kaybetmeyen Ayfer Kocaeli, üçüncü denemesinde ise iki aylık bebek, anne karnında hayatını kaybetti. Diğer denemelerin de başarısız olması üzerine çift, son çare olarak İstanbul'da özel bir hastaneye gitti. Burada yapılan muayenede Ayfer Kocaeli'nin rahmindeki tüplerden birinin kapalı olduğu ve rahmine sıvı aktığı saptandı. Prof. Dr. Bülent Tıraş tarafından yapılan cerrahi operasyonla giderilen sorunun ardından 6'ncı kez tüp bebek yöntemi denendi. Prof. Dr. Bülent Tıraş'un uyguladığı tedavi ile altıncı denemede hamile kalan Ayfer Kocaeli, Ömer isminde bebeğini 13 yıllık özlemin sonunda 5 ay önce kucağına aldı.
"ARACIMIZI DAHİ SATTIK"
Çocuk sahibi olana kadar geçen sürede maddi ve manevi olarak çok yıprandıklarını anlatan Ayfer Kocaeli, bebeğini kucağına aldıktan sonra ise tüm sıkıntıları unuttuklarını söyleyerek, "Ömer'i kucağımıza alana kadar zor bir süreç geçirdik. Ama her seferinde inandık. Önce Allah'a ve sonra hocalarımıza. İnanılmaz bir yol kat ettik. Çevremdekiler de verdiğimiz mücadeleye şahit oldu. İnanılmaz bir mücadale verdik. İzmir'de 5 tüp bebek 2 kez de aşılama yöntemi denedik. İlk gebeliğimde dış gebelikle sonuçlandı. Daha sonra biyokimyasal gebelik oldu. Diğerinde karnımda iki aylıkken öldü. Arayış içindeydik. Ne yapabiliriz diye düşünürken, Bülent Tıraş hocayı duyduk. Yaşım da ilerliyordu. İçimde kalmaması için son bir kez daha denemeye karar verdik. Deneyebilmek için maddi ve manevi olarak çok yıprandık. En son otomobilimizi satmak zorunda kaldık. Biz asgari ücretle çalışan insanlarız. Bütün birikimimizi bu tedavide bitirdik. Ama çok şükür istediğimiz oldu. Bunu herkesin görmesini, bilmesini, evlat sahibi olmak isteyenlerin özellikle mücadeleyi bırakmadan devam ettirmesini isterim. Çünkü biz evlat kokusuna hasrettik. Doğsun, evimizi şenlendirsin istiyorduk. Bülent hocamızın emeği çok bizde. İzmir'de yapılan kontrollerde rahmimdeki sıkıntı bulunamadı. Sol tüpümdeki sıvıyı fark etti. Bu sıvı gebeliğimi sonlandırıyordu. Ömer'den önce bir ameliyat geçirdim. Zor oldu ama güzel oldu, Ömer'imize kavuştuk. Şimdi kucağımızda. Allah herkese nasip etsin" dedi.
"BU SÜREÇTE KADINLAR DAHA ÇOK ETKİLENİYOR"
Zorlu bir sürecin ardından bebek sahibi oldukları için mutlu olduğunu ifade eden baba Mustafa Kocaeli ise, "Biz 13 yıllık evliyiz. İlk başlarda doğal yöntemlerle bebek sahibi olamadık. Tüp bebek ve aşılama yöntemiyle bebek sahibi olmayı denedik. Ama denemelerimizde hep başarısız olduk. Ama ümidimizi hiç kaybetmedik. Son çare olarak İstanbul'da bir özel hastaneye gitti. Süreç zordu, maddi ve manevi olarak çok yıprandık. Özellikle bu süreçte kadınlar daha çok etkileniyor. Hamile kalan arkadaşlarımız biz üzülmeyelim diye bize söylemiyorlardı. Ama çok şükür, Bülent hocamızın desteğiyle Allah bize de nasip etti. Çok mutluyuz. Kucağıma aldığımda inanamadım. Ama zamanla alışıyorsunuz, benimsiyorsunuz. Ömer'imize kavuştuğumuz için mutluyuz" diye konuştu.
"UZUN VE ZORLU BİR TEDAVİ SONRASINDA BEBEKLERİNE KAVUŞTULAR"
Çiftin tedavisini üstlenen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, aileye bebek sevinci yaşatan süreci şöyle anlattı:
"Ayfer Hanım ve Mustafa Bey bize müracaat ettiklerinde daha önceden 5 kez başarısız denemeleri vardı. Ayfer Hanım bir kez dış gebelik, bir kez de biyokimyasal gebelik geçirmişti. Biz kendilerine çok detaylı bir teşhis ve tedavi yöntemi uyguladık. Özellikle yumurta sayısı az olduğu için kendisine iki kez yumurta toplama yaptık. Bunların sonucunda toplam 10 embriyomuzdan iki tane genetik olarak normal embriyo elde ettik. Aynı zamanda bir tüpünde problem olduğu için, laparaskopi ile o tüpü kapattık. Stereskopi ile rahim içindeki yapışıklıkları açtık. Mikroçip yöntemini kullanarak sperm seçimini gerçekleştirdik ve epey zorlu bir mücadelenin sonunda kendisine iki tane sağlıklı embriyo transfer ettik. Sonunda bebeklerini kucaklarına aldılar. Burada şöyle bir durum var, hem rahim içindeki yapışıklıklar hem de bir tüpünde sıvı birikimi mevcuttu. Bu durum embriyonun rahim içinde tutunmasını engelleyen durumlar. Ayrıca tüpün içindeki sıvı embriyoları zehirliyor. Dolayısı ile bir rahim tüp filmi çekerek, buradaki sıvıyı tespit ettik. Bu sıvıyı tespit ettikten sonra tüpü kapattık. Aynı zamanda rahim içerisindeki yapışıklıkları tespit ettik ve ortadan kaldırdık. 13 yıllık evli bir çift çok uzun zaman mücadele etmişler. 5 kez başarısız tüp bebek yapmışlar. Uzun ve zorlu bir tedavi sonrasında bebeklerine kavuştular."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
Mustafa Kocaeli ile röportaj
Ayfer Kocaeli ile röportaj
Genel ve detay görüntü
-Prof. Dr. Bülent Tıraş'ın açıklamaları
Haber: Mehmet CANDAN Mehmet İlkay ÖZER- Kamer: Mücahit BEKTAŞ/ İZMİR,
=========================================
Kanseri yendi, yerleştiği köyünde kendi markasını yarattı
İSTANBUL'da uzun yıllar tekstil işiyle uğraşan 52 yaşındaki Süreyya Aydın, yakalandığı meme kanserini yendikten sonra yerleştiği memleketi Edirne'nin Keşan İlçesi'ne bağlı Çamlıca Köyü'nde açtığı atölyede çocuklar için antialerjik el işi bebekler üretiyor. Markalaşmaya giden ve atölyesinde hobi kafede kuran Aydın, köylü kadınlara el işi dersleri vererek, üretime katılmalarını sağladı.
İstanbul'da ailesine ait şirkette tekstil işiyle uğraşan Süreyya Aydın, meme kanserine yakalandı. Uzun süren tedavilergören Aydın, hastalığı yendikten sonra ilaç tedavilerine devam ederken, 1 yıl önce eşi ile birlikte memleketi Keşan İlçesi'nin Çamlıca Köyü'ne yerleşti. Aydın, köyde kurduğu atölyede çocuklar için antialerjik el işi bebekler üretmeye başladı ve bir süre sonra da 'Yayya Bebek' adını verdiği antialerjik el işi bebeklere marka tescili aldı. Bir süre sonra atölyesine hobi kafede kuran Aydın, köylü kadınlara el işi dersleri vererek, üretime ve ev ekonomilerine katkı vermelerini sağladı.
Süreyya Aydın, geçirdiği hastalık sonrası tekstil işi yapan ailesine ait şirketten ayrılarak, işine ara vermek zorunda kaldığını belirterek, "O dönemde hobi olarak başladım. Köyümde yapabilir miyim diye düşündüm. Köydeki ablalarıma sordum. Baştan biraz hayal gibi geldi ama sonra hepimiz inandık. Baştan hobi kafa düşüncesi yoktu. İnternetten ya da İstanbul'da satış yapacağım diye düşündüm. Sonra kadınlarımız için hobi kafeyi kurduk. Kadınlarımızda oldukça ilgi gösterdi" dedi.
HAYALLERİMİZİ GERÇEKLEŞTİRİYORUZ
Antialerjik el işi bebeklerin pamuk ve koton iplerle yapıldığını ifade eden Aydın, "Tamamen el işi, sağlıklı malzemelerle çocukların gönül rahatlığıyla kullanabileceği oyuncaklar yapıyoruz. Kendi yeğenlerim de bu oyuncaklardan kullanıyor. Yatarken dahi yanlarından ayırmıyorlar. Hiçbir problemde yaşamıyoruz. Yeğenimin kızı Ayça bana Süreyya diyemediğinden Yayya diyordu. Ben de bunu markama taşıdım. El emeği, kadınlarımızın ürünleri. Tamamen organik ürünler. Burada hayallerimizi gerçekleştiriyoruz. Bebeklerimizin hepsinin yüz ifadeleri birbirinden farklı. Hepsi farklı birer çocuk gibi" dedi.
KÖYLÜ KADINLARIMIZI İŞ HAYATINA ALIŞTIRIYORUZ
Süreyya Aydın, kadınların her zaman güçlü olmaları ve kendi ayakları üzerinde durabilmeleri gerektiğini belirterek, "Ben zaten tekstilciyim. Aile şirketimiz de var. Rahatsızlık sonrası böyle bir işe başlayınca köyüm için bir şeyler yapmak istedim. Köydeki kadınları organize ettim. Bu şekilde çok daha iyi oldu. Onlara 'olmaz' dedikleri şeyi gerçekleştirmeye çalıştık. Bu nedenle çok mutluyuz. Daha da genişlemeyi düşünüyoruz. Kimin elinden ne geliyorsa. Örgü bilen örgü örüyor, yemek yapabilen yemek yapıyor. Bulgaristan'dan gelen misafirlerimizi de burada ağırlıyoruz. Köylü kadınlarımızı iş hayatına alıştırıyoruz. Amacımız köye hareket getirmekti, inşallah da getireceğiz" dedi.
ERKEKLER KAHVEYE, KADINLAR HOBİ KAFEYE
Köyde kadınların mutlu olduğunu ifade eden Aydın, "Akşamları da buraya geliyorlar. Burası köyün meydanı. Meydanda kahveler var. Erkekler kahvedeyken, kadınlar da yemekten sonra buraya geliyorlar. Burada oturup sohbet ederek, el işlerini yapabiliyorlar. O nedenle kadınların tepkileri iyi" dedi.
Süreyya Aydın, geri dönüşüm projesiyle doğadan topladıkları bitki ve taşlarla da el işi ürünler yapmaya başladıklarını ve bunu köyün kadınlarıyla genişletmeyi planladıklarını da söyledi.
Görüntü Dökümü
----------------------
-El işi bebekler
-Kafedeki kadınlar
-Masada çalışan kadınlar
-Atölye ve hobi kafe genel gör.
-Detaylar
-Süreyya Aydın röp.
Haber-Kamera: Ünsal YÜCEL/KEŞAN(Edirne),-
====================================
Nehirde sıkışan balıkları polis kurtardı
ADANA'daki Seyhan Nehri'nde su seviyesi azalınca balıklar savaklarda sıkıştı. Ağ ve oltalarla su kıyısına gelip, balıkları avlamak isteyenleri polis engelledi.
Merkez Seyhan ve Yüreğir İlçelerini ayıran Seyhan Nehri'nde sulama amacıyla su seviyesi azaltılınca, binlerce balık nehir üzerine kurulu Regülatör Köprü'nün savak kapaklarında sıkıştı. Sazan ve tatlı su levreği türü balıklar oksijen yetersizliğinden ölmeye başladı. Binlerce balığın debisi düşen suda sıkıştığını görenler, nehir kıyısına ağ ve oltalarıyla geldi. Bunun üzerine polis, vatandaşları engellemek için köprü üzerinde önlem alıp vatandaşları uzaklaştırdı.
ÖLMESİNLER DİYE ZURNA ÇALDI
Bu sırada, yoldan geçen bir vatandaşlar balıklar ölmesin diye, zurna çaldı. Zurna çalıp balıklara şarkı söyleyen vatandaş, 'Uyansınlar, ayıksınlar, ölmesinler' dedi. Daha sonra yetkililer, baraj kapaklarından bir miktar su bırakarak balıkların rahat hareket etmesini sağladı.
Görüntü Dökümü
-----------------
Sudaki balıklar
Polislerin vatandaşları uzaklaştırması
Zurna çalan vatandaş
Vatandaşın zurna çalıp balıkları şarkı söylemesi
Bir vatandaş ile Röp.
Zurna çalan vatandaşın konuşması
Nehirden genel görüntüsü
Polislerin ağ atan çocukları uyarması
Atılan ağın geri çekilmesi
Haber-Kamera: Çağlar ÖZTÜRK/ADANA,
========================================
78 yaşında ağaçta barfiks çekerken düşüp, dizindeki kemikleri kırdı
KONYA'da 78 yaşındaki Mustafa Özgen, bel fıtığı nedeniyle ağrılarını azaltmak için ağaç dalına tutunup barfiks çekerken, dal kırıldı. Yere düşüp bayılan ve sağ dizindeki kemiklerde kırıklar oluşan Özgen, bir hastanede yapılan ameliyatla, yeniden eski sağlığına kavuştu.
Beyşehir ilçesinde oturan Mustafa Özgen, bel fıtığı nedeniyle, ağrılarını azaltmak için evinin arka bahçesinde bulunan kiraz ağacının yanına gitti. Özgen, ara sıra yaptığı gibi ağacın dalına tutunarak barfiks çekip belindeki kasılmaları gevşetmek istedi. Elleriyle dala tutunan Özgen, dalın kırılması sonucu yere düşerek baygınlık geçirdi. Özgen, ambulansla kaldırıldığı Konya Özel Farabi Hastanesi'nde yapılan tedavisinde sağ dizinde kırıklar oluştuğu belirlendi. Yapılan ameliyatla yeniden eski sağlığına kavuşan Mustafa Özgen, olay günü kahvaltı yaptıktan sonra her zaman olduğu gibi yine ağaç dalına tutunup barfiks çekmek istediğini belirtti. Özgen, " Bel fıtığım nedeniyle, belimi gevşetmek için oradaki dala tutundum. Normalde ayaklarımı yerden kesmezdim. Ayaklarımı yerden kesince birden kendimi yerde buldum. Kendimden geçmişim, ayağım dönmüş ve kırılmış. Tedavimi oldum. Şimdi kendimi çok daha iyi hissediyorumö dedi.
Ameliyatın başarılı geçtiğini belirten Ortopedi ve Tramvatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Arazi, 50 yaş üstü insanların çoğunun kemiklerinin sağlamlığının azalıp kırılganlığının arttığını kaydetti. Bu nedende küçük düşmelerde dahi kırıklar oluşabildiğini ifade eden Arazi, şunları söyledi:
"İleri yaştaki hastalarımızda kemiklerde 'Osteoporoz' dediğimiz bir hastalık ortaya çıkıyor. Osteoporoz tüm dünyada yaygın görülüyor. Bu hastalık kemiklerin sağlamlığını azaltıp, kırılganlığını artırıyor. Çok hafif travmalarda, düşmelerde, yolda takılıp düşmeler de bile bu tür kırılmalar görülebiliyor. İleri yaşlarda osteoporoz dediğimiz kemik erimesine bağlı kırıklar ciddi bir sağlık sorunudur. Yapılan araştırmalarda 50 yaşın üstündeki insanlarda 4 kadından 2'sinde, erkeklerde ise 4 erkekten 1'nde bir şekilde osteoporoza bağlı kırık olduğu ortaya çıkıyor. Bu ciddi bir risk olduğunu gösteriyor."
Mustafa Özgen'in de kemiklerinin zayıf olması nedeniyle basit tramvayla kırık ortaya çıktığını belirten Arazi, " Mustafa Özgen, daha önce bizde protez ameliyatları olmuştu. Aynı kireçlenmeler belinde de olduğu için belini rahatlatmak için ağaca asılmaya çalışmış. Dal kırılınca yere yığılıyor. Mustafa amcanın kemikleri zayıf olduğu için çok kolay şekilde diz bölgesinde parçalı bir kırık meydana gelmiş. Burada kırık tedavisini yaparak hastamızı kısa sürede hem hareketlendirdik, hem de eski hayat kalitesini yakalamasına yardımcı oldukö diye konuştu.
Görüntü dökümü:
------------------------------
Mustafa Özgen röportaj
Mehmet Arazi röportaj
Haber-Kamera: Tolga YANIK KONYA
====================================================
Kına paketlerinin altından kaçak sigara çıktı
AKSARAY'da polisin yol kontrolü sırasında durdurduğu tır'ın kasasında kolilerdeki kına paketlerinin altına gizlenmiş 19 bin 100 paket kaçak sigara ele geçirildi. Tır sürücüsü 50 yaşındaki Hüseyin Ç. gözaltına alındı.
Aksaray-Adana karayolu üzerinde uygulama yapan Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele ekipleri durumundan şüphelendikleri 02 AJ 638 plakalı tırı durdurdu. Çeşitli malzemelerle yüklü tırda yapılan aramada kolilerde üstü küçük paketler halinde hazırlanan kınalarla gizlenmiş 19 bin 100 paket kaçak sigara ele geçirildi. Gözaltına alınan araç sürücüsü 50 yaşındaki Hüseyin Ç. hastanede sağlık kontrolünden geçirildikten sonra ifadesi alınmak üzere polis merkezine götürüldü. Polis olayla ilgili soruşturma başlattı.
Görüntü Dökümü:
------------------
-Tırdan detay görüntü
-Ele geçirilen sigaraların görüntüsü
-Sigaralardan detay
Haber-Kamera: Hasan BÖLÜKBAŞ/AKSARAY,
=============================================
Çır çır fabrikalarının yanında bulunan Devlet Hastanesi'ne pamuk yağıyor
DİYARBAKIR'ın Bismil İlçesi'nde, çırçır ve presse fabrikasından yükselen pamuklar, yakındaki 100 yataklı devlet hastanesini olumsuz etkiliyor. Hastanenin bahçesini beyazlatan ve ağaçların üzerini örten pamuklar, yataklı tedavi gören hastaları olumsuz etkiliyor. Hastanenin rant uğruna yanlış yerde kurulduğunu belirten bazı vatandaşlar, rant uğruna hastanenin yanlış yere kurulduğunu belirterek, ya hastanenin yada fabrikanın başka yere taşınmasını istedi.
Bünyesinde her türlü ameliyat yapılan ve bütün branşlarda muayene ve poliklinik hizmeti vermesine rağmen uzman doktor sıkıntısını halen yaşayan Bismil Devlet Hastanesi bitişiğinde kurulu bulunan çır çır ve presse fabrikası, hastanede yatan hastaları ve muayene için gelen hastaları olumsuz etkiliyor. Daha önce mahkemelik olmalarına rağmen, daha önceden burada kurulu bulunan çır çır fabrikası davayı kazanarak üretimine devam etti. 24 saat vardiya sistemine göre çalışan fabrikadan yükselen pamuk parçacıkları, hastanenin üzerine, hastaneye gelen vatandaşların üzerine, yatan hastaların bulunduğu pencerelerden içeri süzülüyor. Sabah erken saatlerde hastane bahçesi ve bahçede bulunan ağaçların üzerine süzülüyor. Ağaçların üzerini, örümcek ağı gibi beyaza bürünmesine neden olan pamuk parçacıkları, astım ve solunum yolu hastalarını da olumsuz etkiliyor.
Bölgenin Çukurovası olarak bilinen Bismil İlçesi'nde, pamuk çırçır ve presse ile tekstil fabrikalarının bulunduğu bölgede kurulan hastanenin rant uğruna yanlış yerde kurulduğunu savunan ilçe halkı, hastanenin başka bir yere taşınması gerektiğini söyledi.
Bismilli vatandaşlardan Enver Argın, Türkiye'nin hiç bir kentinde hastane ile çır çır fabrikasının yan yanda kurulmadığını, Bismil'de ise hastanenin rant uğruna yanlış yerde kurulduğunu belirterek, "1993 yılından beri Bismil'de yaşıyorum. Türkiye'nin her yerine bakın, böyle bir fabrika ile bir hastaneyi yan yana bulamazsınız. Bismil halkına bir komplo kuruldu. Hastanenin kurulduğu arazi Bismil zenginlerinin olduğu için hastaneyi buraya çektiler. Hastane ile fabrika yan yana olur mu? Geldiğimizde yataklar dolu. 2-3 kişi yan yana yatmış. Dışarı çıktığımızda sanki pamuk yağıyor, kar gibi beyaz olmuş. Hepsi pamuk kırıntısı. Ülkenin hiç bir yerinde böyle bir şeyi bulamazsınız. ya fabrika kalksın, yada hastane kalksın" diye konuştu.
Türkçe bilmediği için Kürtçe konuşan Kadir Arslan da, havadan süzülerek hastane bahçesine düşen pamuk parçacıklarının kalp ve göz ile solunum yolu rahatsızlığı olanların olumsuz etkilendiğini belirterek, "Kalbi ve göz rahatsızlığı olan biri buraya geldiğinde nefes alamıyor, gözünü açamıyor. Çünkü havadan pamuk yağıyor, toz yağıyor. İnsanlar bu yüzden burdan kaçıyor. Herkes bu hastanenin burdan kalkmasını istiyor" dedi.
Devletin bu soruna çözüm bulmasını isteyen Reşit Şeker ise şöyle konuştu:
"Devlet sahip çıkması lazım. Hastamızı getiriyoruz, gene hasta olarak eve götürüyoruz. Devlet Hastanesi temiz bir yerde olmalı. Fabrikanın içerisinde olmamalı. Batıda böyle bir hastane varsa, biz de kabul ederiz. Hastanenin burdan başka bir yere taşınması lazım."
Bismil İlçesi'nde 1994 yılında tamamlanan ve o dönemlerde 50 yataklı olarak hizmete başlayan Bismil Devlet Hastanesi'nin Diyarbakır-Bismil karayolu üzerindeki Köseli Köyü yakınında yapımına başlanan yeni binasının temeli 2010 yılında atıldı. 5 yıl sonra tamamlanan hastane binasında 2015 yılında hasta kabulüne 100 yataklı olarak başlandı.
Görüntü Dökümü
-Havadan süzülen pamuk parçacıkları
-Fabrikadan yükselen siyah dumanlar
-Fabrikanın dış görüntüsü
-Bismil Devlet Hastanesi Acil servisi
-Hastane otoparkına süzülen pamuk parcacıkları
-Poliklinik girişinde biriken pamuklar
-Devlet Hastanesi girişinde birikmiş pamuklar
-Ağaçlarda örümcek ağı gibi toplanan pamuklar
-Hasta ve hastane personelinin işe gelmesi
-Vatandaşların konuşması
-Hastane tabelası
-Genel ve detay görüntüler
Haber-Kamera: Mehmet TÜRK-Burak EMEK/DİYARBAKIR,-
====================================================
Ahşaba kadın eli değdi
ANTALYA'nın Kaş İlçesi'nde oturan 58 yaşındaki Fatmaana Karacan, tahta kaşık ustası dedesinden ilham alıp başladığı ahşap eşya üretiminde büyük ilerleme kaydetti. Hiçbir ustadan ders almayan ve çıraklık yapmayan Karacan, kendi kendine öğrendiği mesleğiyle sipariş üzerine ürettiği ahşap oklava, çaydanlık altı, minik yayık, kafesler, çay tepsisi, sehpa ve oyuncak gibi eşyaları kargoyla alıcıya gönderiyor.
Kaş'a bağlı Sarıbelen Mahallesi'nde oturan 4 çocuk annesi Fatmaana Karacan, 8 yıl önce kendi kendine ahşap ürünler yapmaya başladı. İşi ilerleten Karacan, küçük bir atölye kurarak alet ve makineler donattı. Burada deneme yanılma yöntemiyle yaptığı çalışmalar sonrası kendisini geliştiren Karacan, hiçbir ders almadan, çıraklık yapmadan işi öğrendi.
HER TÜR ÜRETİM YAPIYOR
Kaşık ustası olan dedesinden gördüklerinden yola çıkarak ahşap oklava, döndüreç (Sac üstünde ekmek çevirmeye yarayan tahta araç), senit (Ekmek tahtası), çaydanlık altı, yağ karıştırıcı, minik yayık, sofra altı, küçük kuş ve keklik kafesleri, çay tepsisi, sehpa ve oyuncak ahşap eşyalar yapan Fatmaana Karacan, üretimini de telefonla aldığı siparişlere göre yapıyor. Karacan, kargoyla teslimatını yaptığı ürünlerden oklava, senit ve döndüreç takımını 100 lira, kafesleri 50 lira, çaydanlık altlarını 5- 10 lira, ahşap çay tepsilerini 30 lira, yağ karıştırıcıyı 15 lira, minik yayığı 40 lira, sofra altını 20 lira ve sehpaları da 40 liradan satıyor.
"KENDİ ÇABALARIMLA YAPMAYA ÇALIŞTIM"
Fatmaana Karacan, "Ahşap işleriyle 8 senedir uğraşıyorum. Öyle bir yere gidip çalışmadım. Bir usta yanında durmadım. Dede mesleğiydi. Dedem kaşık yapardı. O yüzden kendi çabalarımla yapmaya çalıştım. Her yerden sipariş geliyor. Konya'ya gidecek 6-7 tabla var. Oklavadır, döndüreçtir, senittir, çay tepsisi, çaydanlık altlığı, oyuncak şu, bu. Sipariş neye göre olursa. Baston, nacak sapı yapıyorum. Hepsini yapmaya çalışıyorum. Her kadının işi de değildir" dedi.
Müşterilerden Ramazan Ateş, "Fatma hanım kaybolan mesleği yeniden yaşatıyor. Atalarımızın, dedelerimizin kullandığı eşyaları yapıyor. Biz de satın alıyoruz" diye konuştu.
Müşterilerden Mevlüt Küçükkaya da "Fatma hanım erkeklerin yapmış olduğu sanatı yapıyor. Yaptığı eşyaları bize sunuyor. Bütün kadınlara örnek oluyor" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
--------------
Fatmaana Karacan'ın atölyede görüntüsü
Fatmaana Karacan'ın çalışmalarından bölümler
Karacan'ın yaptığı eşyalar
Karacan'ın müşteriyle pazarlık yapması
Röportajlar
HABER- KAMERA: Ahmet ACAR/KAŞ (Antalya),
===================================================
Yangında zarar gören Çamburnu ormanından kötü haber
TRABZON'un Sürmene ilçesinde, dünyada sarıçam ormanlarının deniz seviyesine inebildiği nadir alanlardan olan ve çıkan yangında 20 hektar alanın zarar gördüğü Çamburnu Tabiat Parkı'nda yangından 11 ay sonra yeniden teknik inceleme yapıldı. Ormanlık alandaki sarıçam ağaçlarının yaklaşık yüzde 30'unun kuruduğu tespit edildi. Türkiye Ormancılar Derneği Trabzon Temsilcisi Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Cantürk Gümüş, bölgede tahminlerden daha fazla ağacın kuruduğunu üzülerek tespit ettiklerini açıkladı.
Sürmene İlçesi'nde, dünyada sarıçam ormanlarının deniz seviyesine inebildiği nadir alanlardan olan Çamburnu Tabiat Parkı'nda, 7 Ocak tarihinde çıkan ve sabaha karşı kontrol altına alınabilen orman yangınında yaklaşık 25 hektar sarıçam ormanı zarar görmüştü. Kış ortasında çıkan yangına piknikçilerin yaktığı mangal ateşinin neden olduğu iddia edilmişti. Yangından 11 ay sonra Karadeniz Teknik Üniversitesi'nden (KTÜ) akademisyen ve öğrenciler ile Türkiye Orman Derneği ve Orman Müdürlüğü görevlilerinden oluşan teknik ekip, Çamburnu mevkisinde incelemelerde bulundu. Orman Mühendislerinden oluşan heyetin incelemesinde, 5.1 hektarı Tabiat Parkı olan 100 hektarlık sarı çam ormanında 20 hektarlık alanda etkili olan yangında boylu sarıçam ağaçlarının yüzde 30'unun kuruduğu tespit edildi.
"AĞAÇLARIN YÜZDE 30'U KURUDUö
Heyetin yaptığı inceleme ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cantürk Gümüş, Çamburnu ormanlarının, Türkiye'de sarıçamın denizle buluştuğu iki özel yerden biri olduğunu belirtti. Yangından hemen sonra bölgede teknik inceleme yaptıklarını ve ilk tespitlerine göre bitki örtüsü şeklinde olan yangının ormandaki ağaçlar üzerinde kurumaya sebebiyet vermeyeceği öngörüsünde bulunduklarını ancak son yaptıkları incelemede durumun böyle olmadığını gördüklerini ifade eden Gümüş, "Öğrencilerinde içinde bulunduğu bir heyetle bölgeye teknik bir gezi yaptık.Bu gezi sırasından tahminlerimizden daha fazla ağacın kuruduğunu üzüntü ile gördük. Önceki yıllarda bizimde önerimizle bu alandan tohumlar toplanmıştı.Bu tohumlar Of ilçemizde bulunan fidanlıkta ekildi. 13 bin tane fidan elde edildi.Bu fidanlar kuruyan ağaçların yerine dikileceği bizlere anlatıldı.Buradaki ağaçlarında yüzde 30'u kurumuş durumda. Ama burası yeniden ağaçlandırılacakö dedi.
"BU ALANDA YAPILAŞMA DOĞRU DEĞİL"
Tabiat Parkı içerisinde başlatılan turizm amaçlı yapılaşmaya değinen ve bu yapılaşmanın doğru olmadığını savunan Gümüş, şöyle devam etti: "Bu alandaki yapılaşma yangın çıkan yerle alakalı değil. Ama bu bölgede yapılaşmanın da doğru olmadığı kanaatindeyiz.Çünkü ormanlar anayasamızca teminat altına alılmıştır.Anayasa 'Ormanlara zarar verecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez' der. Ormanlardan sadece kamu yarı gözeterek yaralanabilir, intibak hakkı denilen hak tesisi edilebilir. Bu alandan geçen Rize-Trabzon karayolu kamu yarıdır. Ama buradaki binaları yapmak zorunda değildik. Bu binaların yapımında kamu yararı olup olmadığını kamuoyunun taktirine bırakıyorum. Ormanları Tabiat Parkı statüsüne alarak yapılaşma yapamazsınız. Anayasa ormanları teminat altına almıştır"
"ÇAMBURNU ORMANLARINA İHANET ETTİK"
Çamburnu Tabiat Parkı'na ihanet edildiğini savunan Gümüş, "Biz bu bölgeye çok ihanet ettik.Çünkü bu özellikteki bir yerin güneyine katı atık depolama tesisi inşa ettik.Bu katı atık depolama tesisine giden ve bu alanın ortasında geçen birde yol yaptık.Bu yoldan büyük TIR'lar gürültü, titreşim ve egzoz gazı salarak geçiyorlar.Burada yaban hayatı çok büyük zararlar gördü. Hayvanlar o bölgeden uzaklaştı. Orada artık bir geyiğe rastlayamazsınız, tavşan veya tilki göremezsiniz. Onların yaşam ortamı artık zarar gördü. Habitat bölünmesi canlı yaşam alanın parçalanması oluştu.Dolaysıyla ekosistem orada çok büyük zarar gördü.Bu konu yangından daha önemliydi bence.Bunda hep beraber kabahatimiz var .Gerekli hassasiyet zamanında gösterilmedi. Burası özel bir alan ve gelecek kuşaklara taşımalıyız. Bunu ne yazık ki başaramadık. Geçmişte yol yaptık, katı atık tesisi yaptık şimdi yapılaşıyoruz. Bakalım daha neler yapılacak. Çamburnu ekosistemi epey bir zarar görmüş durumda. Eğer ekosistem bozulursa yaşam bir süre sonra biterö ifadelerini kullandı.
ÇAMBURNU TABİAT PARKI
Trabzon Sürmene ilçesi sınırları içerisinde yer alan Çamburnu Tabiat Parkı deniz ile sıra dışı bir ormanın birlikteliğine ev sahipliği yapmaktadır. Bir sarıçam alt türü olan Pinus sylvestris ssp. Koçhiana'nın Türkiye'de yayılış gösterdiği ve deniz seviyesine kadar inebildiği iki alandan biri olması alanı nadir kılmaktadır. Orman havasını soluduktan sonra denizle buluşup kendinizi Karadeniz'in serin sularına bırakabilirsiniz. Dalgaların kayaları döverek oluşturduğu dehlizler alanı çekici kılan diğer peyzaj değerleridir. Park, doğa yürüyüşü, manzara seyir, foto safari, yüzme, plaj etkinlikleri, rekreasyonel etkinlikler bakımından ideal bir tabiat harikasıdır.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
Çamburnu ormanın son halinin Drone ile görüntüleri
Haber: Muhammet KAÇAR - Kamera: Osman ŞİŞKO-Aytekin KALENDER TRABZON-
============================================
Cezaevinde kan ve kök hücre bağışı
BURDUR E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda personelin katıldığı kan ve kök hücre bağışı kampanyası yapıldı.
Burdur Cezaevi'nde 29 Ekim- 4 Kasım Kızılay Haftası dolayısıyla düzenlenen kampanya kapsamında Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Nadir Yağcı, Cezaevi Savcısı Atilla Boztoprak, Cezaevi Müdürü Ali Başekin, Cezaevi Jandarma Komutanı Kıdemli Başçavuş Hakan Şimşek ile kurum idari personeli ve infaz koruma memurları kan ve kök hücre bağışında bulundu.
Kan bağışı öncesinde Kızılay Kan Merkezi yetkilisi Özgür Beken tarafından personele 'Kan Bağışı ve Önemi' konulu konferans verildi.
Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Nadir Yağcı, toplumsal sorumluluk ve farkındalığı artırmak adına kan bağışı kampanyalarını desteklediklerini ve önemli bulduklarını belirterek, "Kan bağışı kampanyasına katılan başta kurum müdürü olmak üzere tüm personele teşekkür ediyorum. Kök hücre bağışının da çok önemli olduğunu düşünüyorum. İnşallah ihtiyacı olanlara fayda sağlayacaktır" dedi.
Cezaevi Müdürü Ali Başekin de konferansta kan ve kök hücre bağışının öneminin anlatıldığını ve personelin bilgilendirildiğini kaydetti.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
--------------
Kan bağışı yapanlar
Başsavcı mehmet emin yağcı ile röportaj
Detay
HABER- KAMERA: Mesut MADAN/BURDUR,
===========================================
Kanser hastalarının yüz güldüren peruk hediyesi
AYDIN'ın Kuşadası İlçesi'nde kuaförlük yapan Kenan Kaya, 14 yılda 700 kanser hastasına ücretsiz peruk verdi. Peruk alan lösemi hastası üniversite öğrencisi Aslı Akçay ise herkesi donör olmaya davet etti.
Kuşadası'nda kuaför Kenan Kaya'nın kemoterapi tedavisi gören kanser hastalarına verdiği ücretsiz peruk sayısı, 14 yılda 700'e ulaştı. Son olarak kendisine "Birlikte sosyal mesaj verelim" önerisiyle gelen lösemi hastası üniversite öğrencisi Aslı Akçay ile birlikte halka çağrı yapan Kaya, "Meslektaşlarımı saçları dökülen hastalara ücretsiz peruk vermeye davet ediyorum" dedi. Akçay ise "Lösemi hastaları için herkes dorör olmalı. Yarın değil, bugün bizi bulmalı" diye konuştu. Akçay'ın kendisine, halkı duyarlı olmaya çağıralım önerisinde bulunduğunda hemen kabul ettiğini söyleyen Kaya, genç kıza rengi ve şekli saçlarına benzeyen bir peruğu kendi elleriyle taktı.
"YÜREĞİNİZE SAĞLIK" DEMELERİ YETİYOR
Kemoterapi tedavisi gören hastaların saçlarının döküldüğünü, bunun da hastalarda ve yakın çevresinde moral bozukluğu yarattığını söyleyen Kenan Kaya, "Bu dönem çok önemli dönem. Moraller bozuluyor. Bu hastalığın en büyük ilacı moral. Peruk bu nedenle sihirli bir ilaç. Hasta peruk alın diyemiyor, bazen aklına bile gelmiyor. Bir peruk sadece hastayı değil, tüm ailenin moralini düzeltiyor. Çoğunlukla hastanın çevresi talepte bulunuyor. İlk geldiklerinde çekiniyor ve utanıyorlar. Perukları ücretsiz vereceğimize inanmıyorlar. Peruğu takıp çıktıklarında çifte mutluluk yaşıyorlar. Kuaförler saç yaptığı zaman, müşteri 'eline sağlık usta veya eline sağlık Kenan bey' der. Perukları verdikten sonra çok daha anlamlı bir cümle söyleniyor. Yüreğine sağlık diyorlar. Bunun ötesi olmuyor. Teşekkürle kıyaslanmıyor. Herkes bu sözleri duymak için böyle güzellikler yapmalı. Bu hastalığı yaşamayan veya yakınında birileri yaşamayanlar duyarsız oluyor. Önemli olan bunu yaşamadan duyarlı olmalarıdır" diyerek meslektaşlarını sosyal göreve davet etti.
HERKES KENDİ BÖLGESİNDE YAPMALI
Memnuniyetin kendisini de mutlu ettiğini söyleyen Kaya, "14 yılda verdiğimiz peruk sayısı 700'e ulaştı. İnsanlar mutlu oldukça bizde mutlu oluyoruz. Bu hizmetin yaygınlaşmasını diliyoruz. Her bölgede birileri bunu yapmalı, buna el atması gerekir. Her ilçede biri peruk versin" dedi.
AVRUPA'DA YAYGINLAŞACAK
Avrupa'daki kuaförlerin ücretsiz peruk uygulamasını ilginç bulduklarını söyleyen Kaya, "Geçtiğimiz günlerde Bodrum'da kuaförlerle bir toplantı vardı. 200 kuaförün 150'si yabancıydı. Hepsi bu fikirle ilgilendi. Anladığım kadarıyla bu girişimimiz Avrupa'da da yaygınlaşacak. Hollanda ve Almanya'da devlet peruğu hastalara poşetle veriyor. Peruk makarna değil ki poşetle verilsin. Bunu ancak perukçu veya kuaför dizayn etmeli, takmalı, ince işlerini yapmalı" diyerek perukların mutlaka kuaförlerce verilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
İLİK NAKLİNE DİKKAT ÇEKTİLER
Ülkede ilik nakli bekleyen 30 bini aşkın hasta olduğunu, buna karşın çok az donör bulunduğunu söyleyen lösemi hastası Aslı Akçay ise halkın ilik naklini tam olarak anlamadığı için duyarsız davrandığını söyledi. Ücretsiz peruk almaya gelirken, sosyal mesaj da vermek istediğini söyleyen Akçay, "Dışarıdan ilik nakli çok donör aradım, ama bulamadım. Kendime verici oldum. Bu yöntemle hastalığımın tekrarlama riski yüzde 50. Bu riski bile yakalayamayan arkadaşlarım, hastalar var. O yüzden kök hücre bağışı çok önemli. Lütfen kimse duyarsız kalmasın. Vermemiz gereken üç tüp kan. Genetik ikiziniz sizi bir yerlerde bekleyebilir. Ben hastaneye gitmeden hasta olduğumu, okulu bırakmak zorunda kalacağımı, bunları yaşayacağımı bilmiyordum. Bir gün bizde istemek zorunda kalabiliriz. Biz duyarlı olmalıyız ki yarın bize karşı insanlarda duyarlı olsun. Çok kişi bilmediği için ilgilenmiyor. Bilmek çok önemli. Tedavisi için donör gerekiyor. Donörü biz bulamıyoruz, onların bizi bulması gerekiyor. Yarın değil, bugün bizi bulmalı" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
Kuaför dükkanının dışına asılan hastalara ücretsiz peruk duyurusu
Peruk lardan genel ve detay görüntüler
Kuaför Kenan kaya ile röp
Aslı Akçay'ın işyerine gelmesi, perukları denemesi,
Kendisine uyan perukla
Aslı Akçay ile röp
Haber- Kamera: Latif SANSÜR/ KUŞADASI (Aydın),
================================================
Kadavra bağışına 'elalem ne der' engeli
BEYİN ölümü gerçekleşen hastaların yakınlarıyla birebir iletişim kurarak organ bağışını anlatan organ nakil koordinatörleri, Türkiye'de kadavradan bağışın istenilen düzeyde olmamasının en önemli nedenlerinden birinin 'Elalem ne der' korkusu olduğunu vurguladı.
Antalya İl Sağlık Müdürlüğü'ne bağlı Antalya Organ ve Doku Nakli Bölge Koordinasyon Merkezi Organ Nakil Koordinatörü Hilal Gedikli, beyin ölümü deklarasyonu yapıldıktan sonra ailelerin acılarını yaşayabilmeleri için 30- 45 dakika kadar zaman tanıdıklarını belirtti. Önce ailelerin bu acıyı tolere etmelerini beklediklerini söyleyen Gedikli, "Sonra hastanın birinci derece yakınını odaya davet ediyoruz. Tabi bu onlar için kötü bir süreç. Bir yas dönemi yaşıyorlar. Bir acı süreçleri var. Dolayısıyla farklı yaklaşımlar da sergileyebiliyor" diye konuştu.
Beyin ölümü gerçekleşmiş hasta yakınlarının bazen tamamen kabullenmiş olduklarını bazense daha agresif daha ajite yaklaşım sergilediklerini belirten Gedikli, şunları kaydetti:
"O andaki duruma göre hareket ediyoruz. Her vaka farklı bir olay. Farklı bir yaklaşım sergilemek durumunda kalıyoruz. Bizler de üzülüyoruz, çünkü orada bir hayat kaybı söz konusu. Yakınımız olmasına gerek yok. Empati duyuyorsunuz. Onlarla beraber bizler de üzülüyor, o acıyı paylaşıyoruz. Ama diğer tarafta farklı hayatlara şans verme ihtimali söz konusu olduğu için de profesyonel davranıp aileyle bu görüşmeyi yapmak durumunda kalıyoruz. Bir beyin ölümü belki 4, belki 7 kişiye hayat verecek. Bu doğrultuda hareket etmek durumundayız."
KADAVRADAN ORGAN ALINIRKEN ÇOK HASSAS DAVRANIYORUZ
Organ Nakil Koordinatörü Hatice Yeniçerioğlu ise Türkiye'de kadavra bağışının düşük olmasının nedenlerinden birinin 'beyin ölümü' kavramını anlayamamak olduğunu ifade etti. Yeniçerioğlu, "Beyin ölümü bitkisel hayatla karıştırılıyor. Biz ailelere 'Başınız sağ olsun hastanızın beyin ölümü gerçekleşti' dediğimiz zaman bu kavram genellikle bitkisel hayatla karıştırılıyor. Buradaki farkı iyi irdelemek lazım. Beyin ölümünde geri dönüş yok, tıbben ölü olarak kabul ediliyor. Bitkisel hayatta ise geri dönüş şansı var. Bu konuda toplum olarak bilgi eksiğimiz var" dedi.
Bağış yapılan kadavradan organ alınırken çok hassas davranıldığını sözlerine ekleyen Yeniçerioğlu, "Organ alınırken normal bir ameliyat gibi davranıyoruz. Vücut bütünlüğü bozulmadan alınıyor organlar. Estetik dikişlerle yapılıyor. Daha çok özen gösteriliyor açıkçası" dedi.
ORGAN BAĞIŞINDA BULUNMAYAN AİLELER ÇİFT DUYGU İÇERİSİNDE
Antalya İl Sağlık Müdürlüğü'ne bağlı Antalya Organ ve Doku Nakli Bölge Koordinasyon Merkezi Organ Nakil Koordinatörü Gülen Kurtbulut, kadavra bağışının istenilen düzeyde olmamasının nedeninin 'Elalem ne der' korkusu olduğunu belirtti. Kurtbulut, "Elalem ne der korkusu bizde fazlaca var. Çocukluğumuzdan gelen bir şey bu. Bu eğitim ve kültürle büyüdüğümüz için insanlar, 'Biz bağışçı olarak yüreğimizden bunu istiyoruz ama komşularımız, yakınlarımız bize ne der? Organları sattınız mı? Bundan çok korkuyoruz. Bağışlamadığımız için suçluluk duyuyoruz. Çift duygu içerisindeyiz. Ama elalem bizi çok etkiliyor' diyorlar" dedi.
ORGAN BEKLEYEN 15 YAŞINDA ÇOCUĞUNUZ OLSA NE YAPARDINIZ?
Organ nakil koordinatörleri olarak tüm çabalarının eğitimlerle bunları topluma anlatmak olduğunu kaydeden Kurtbulut, "Bir beyin ölümü düşünelim, o insanın tedavisi bittiğinde, organ bağışı ile başka bir insanın hayatının başladığının mesajını vermeliyiz. Tüm vatandaşlara ben şu soruyu soruyorum, 'Organ bekleyen 15 yaşında bir çocuğunuz olsaydı, kalp nakli bekleseydi mesela, ne olmasını isterdiniz?' Eğer bu soruyu düşünüp, 'Kalp nakli olmasını istiyorum' derseniz. O zaman organ bağışı kararınızı tekrar gözden geçirin diyorum" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
-------------------
-Organ nakil merkezinden detaylar
- Diyaliz merkezinden detaylar
-Organ nakil koordinatörleri detay
-Organ Nakil Koordinatörü Hilal Gedikli röp
-Organ Nakil Koordinatörü Hatice Yeniçerioğlu röp
-Organ Nakil Koordinatörü Gülen Kurtbulut röp
Haber: Selma KUNAR - Kamera: Alparslan ÇINAR/ANTALYA,
====================================================
TÜMOSAN Genel Müdür Yardımcısı Olgun: Azimli çalışmayla yerli otomobilde başarıya ulaşılır
YERLİ motor ve traktör üreticisi TÜMOSAN'ın Genel Müdür Yardımcısı Serhun Olgun, Türkiye'de yerli otomobil üretiminin azimli bir çalışma sonunda başarıya ulaşacağını söyledi.
Adana'da süren Tarım Fuarı'na katılan TÜMOSAN Genel Müdür Yardımcısı Serhun Olgun, gündemdeki yerli otomobil üretimiyle ilgili görüşlerini paylaştı. TÜMOSAN'ın yüzde 100 yerli sermayeli bir firma olduğunu anlatan Olgun, "Biz traktörde kendimizi Türkiye'nin en büyük baba yiğidi olarak görüyoruz. Çünkü yüzde 100 yerli sermayeyle yüzde 100 üretim yapan, yerli sermayeli bir kurum, bir şirketiz" dedi.
'SONUNDA MUVAFFAK OLURUZ'
TÜMOSAN marka traktörlerin tamamında yerli tasarım ve motorların kullanıldığını söyleyen Serhun Olgun, şunları kaydetti:
"TÜMOSAN olarak ürettiğimiz traktörlerin tamamında kendi tasarladığımız, kendi ürettiğimiz motorları kullanıyoruz ve bu traktörleri şu ana kadar yüzde 70'inde tamamen kendi tasarladığımız şanzımanları kullanıyoruz. 2018 itibariyle de artık şanzımanda yüzde 100 yerlilik oranına ulaşıp yurtdışından aldığımız parçaları tamamen bırakacağız. Tamamen kendi üretimimiz olan ürünlerle devam edeceğiz. Biz şirket olarak yurtdışında kazanç kaybı olmaması için azimli bir şekilde çalışıyoruz. Yerli otomobil üreticileri de inşallah bizim gösterdiğimiz azmi gösterirler ve sonunda muvaffak oluruz."
Görüntü Dökümü
------------------------
TÜMOSAN genel ve detay görüntüler
Traktörlerden görüntü
TÜMOSAN Genel Müdür Yardımcısı Serhun Olgun'la röportaj
Traktörlerden genel ce detay görüntü
Haber-Kamera: Yusuf BAŞTUĞ/ADANA,
====================================================
Burdur'da kaza: 2 yaralı
BURDUR'da otomobille çarpışan kamyonetteki karı- koca yaralandı.
Yol yapım çalışması nedeniyle tek yön olan Burdur- Tefenni karayolunun Kuş Gözlemevi yakınında dün saat 18.00'de meydana gelen kazada, Arife Ay yönetimindeki 15 AY 760 plakalı otomobille 64 yaşındaki Özen Atik'in kullandığı 15 LE 054 plakalı kamyonet çarpıştı. Kazanın şiddetiyle savrulan kamyonet refüje devrildi.
Otomobil sürücüsü Arife Ay kazayı yara almadan atlatırken, kamyonetteki Özen Atik ile eşi 54 yaşındaki Fatmana Atik yaralandı. Çağrılan ambulansla Burdur Devlet Hastanesi'ne götürülen karı- koca tedaviye alındı. Yaralıların sağlık durumunun iyi olduğu belirtildi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
--------------
Kazaya karışan otomobiller
Yoldaki trafik
Detay
HABER- KAMERA: Mesut MADAN/BURDUR,
==============================================
Son Dakika › Güncel › Dha Yurt Bülteni-2 - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?