DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ - Son Dakika
Güncel

DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ

DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ

Tarihi surların üzerine ev yapmışlarBURSA'da tarihi milattan önce 2'nci yüzyıla dayanan ve Osmanlı Devleti döneminde hapishane olarak kullanılan Zindan Kapı'nın surlarına yapılan ve tarihi dokuya zarar evler görenleri şaşırtıyor.

24.02.2020 10:07

Tarihi surların üzerine ev yapmışlar

BURSA'da tarihi milattan önce 2'nci yüzyıla dayanan ve Osmanlı Devleti döneminde hapishane olarak kullanılan Zindan Kapı'nın surlarına yapılan ve tarihi dokuya zarar evler görenleri şaşırtıyor.

Osmanlı Devleti döneminde Uludağ eteklerine açılan ara kapı konumunda olan Zindan Kapı'nın etrafındaki surlar yıkılarak, surun içerisine ve üzerine evler inşa edilmiş. yapılan evlerle üç kule, kuleleri birbirine bağlayan duvarlar ile zindanların bulunduğu bölümden oluşan tarihi Zindan Kapı'nın tarihi dokusu da tahrip edildi. Yerli yabancı turistlerin ilgisini çeken Zindan Kapı'nın son hali, görenleri şaşırtıyor.

Bursa Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Sezai Sevim, Zindan Kapı'nın Osmanlı Devleti döneminde hapishane olarak kullanıldığını ve savaş dönemlerinde zarar gördüğünü söyledi. Dr. Sevim, "O kısımda Osmangazi Belediyesi bir restorasyon başlattı ve yapının kapı ve çevreleri ayağa kalktı. Bu eserler, Türkler bu bölgeye gelmeden önceki eserler. Osmanlı Devleti Bursa'yı fethettiği dönemlerde şu anki şehir merkezinde hiç ev yok. Bursa surlardan ibaret. Surun dışında ev yok. Böyle bir Bursa'yı dışarıdan düşmanların gelmesiyle koruyacak bir araca ihtiyaç var o da sur. Bu surların, Romalılar ve daha öncesinden de bazı izler var ki 200-250'li yıllara dayanan bir tarihi derinliği var. İnşa edildiği zamanki haliyle korunuyor dersek doğru olmaz. Savaşlar sebebiyle bir kısım yerler yıkılır, bazı yerler tahrip olur. O bölgede de bazı tamirler yapılmış. Osmanlı Devleti, sınırını biraz daha batıya kaydırınca buralarda surlara ihtiyaç kalmamış. İçerisinde düşman olmadığı için bir takım yerlerdeki yıkılmalar dolayısıyla tekrar tamir edilme ihtiyacı duyulmamış. Son dönemde, harap olan, yıkılan surları tamirleme faaliyeti başladı. Zindan Kapı tamir edilirken hapishane kapıları da tek tek ortaya çıkmaya başladı" dedi.

'KENDİLERİNE MEKAN ÜRETMEK İÇİN DÜZENLEMİŞLER'

Osmanlı Devleti'nin güç kaybettiği dönemlerde surların üzerine bu yapıların yapıldığını söyleyen Sezai Sevim, "Bursa'da surlar, herkesin sahip olduğu, herkese ait bir yapı. Zindan Kapı'nın ayağa kaldırılması lazım. Uzun yıllar boyunca surlara ihtiyaç duyulmayınca insanlar kapı açmışlar, delik açmışlar, ev yapmışlar. Yaşam alanlarını oluşturmuşlar. Bugünkü hal ortaya çıkmış. Bu evlerin yapıldığı dönemler, Osmanlı Devleti'nin son dönemleridir. Devletin gücünün azaldığı, cephelerde savaşların arttığı, Balkanlardan göçmen geldiği dönemlerdir. Bu insanlara ev yapmak zorundasınız. Buna bağlı olarak o dönemlerde insanlar mecburen kendilerine mekan üretmek için bu şekilde düzenlemişler. O düzenlemenin sonuçları bunlar" ifadelerini kullandı.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

----------------------Yapılan evlerden detaylar -Surlardan detaylar-Drone görüntüleri

-Haber: Semih ŞAHİN - Kamera: Mehmet İNAN/ BURSA,==========================

'Valizdeki ceset' sanığı beraat kararı ardından tazminat davası açacak İZMİR'in Menemen ilçesinde, Melahat Mersinli'nin (66) sazlık alana atılan valizde cesedinin bulunmasıyla ilgili görülen davada cinayeti itiraf eden yeğeni Özkan Kahramanoğlu'nun 28 yıl 4 aylık hapis cezasının yanı sıra diğer 7 tutuksuz sanık hakkında verilen beraat kararları onandı. Beraat eden Erhan Uğur, haksız yere 4 gün gözaltında kaldığını ve avukatıyla görüştürülmediğini öne sürerek, "Tefecilik yaptığım, Mersinli'nin benden borç aldığı ve cinayetle ilgim olduğu suçlaması bana çok ağır geldi. Tazminat davası açacağız" dedi.

Seyrek Mahallesi'ndeki tarlada çalışan mevsimlik tarım işçileri, geçen yıl 6 Haziran akşamı sazlıkta kötü kokunun geldiği valizi bulunca polise haber verdi. Bölgeye gelen ekipler, valizi açtığında kadın cesediyle karşılaştı. Cansız beden, yapılan incelemenin ardından otopsi için İzmir Adli Tıp Kurumu'na kaldırıldı. Burada yapılan kimlik tespitinde, cansız bedenin, Melahat Mersinli'ye ait olduğu belirlendi. Olayla ilgili başlatılan soruşturma kapsamında 7 kişi gözaltına alındı. Şüpheliler, işlemleri sonrası tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Cinayeti işlediği tespit edilen, Mersinli'nin yeğeni Özkan Kahramanoğlu ise olaydan yaklaşık 4 ay sonra, Ankara'da gözaltına alınabildi. Adliyeye sevk edilen Kahramanoğlu, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.

KAHRAMANOĞLU'NA 28 YIL 4 AY HAPİS, 7 KİŞİYE BERAAT Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığı'nın olayla ilgili hazırladığı iddianame, Karşıyaka 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilerek dava açıldı. Özkan Kahramanoğlu, davanın ilk duruşmasında, suçunu itiraf etti. Kahramanoğlu, "Ben Mersinli'ye çektiği bir para için kefil olmuştum. Ödeme konusunda güçlük çıkardı, boğarak öldürdüm ve bir valize koydum" dedi.

Mahkemeye heyeti, tutuklu sanık Özkan Kahramanoğlu hakkında 'kasten adam öldürmek' suçundan ömür boyu hapis, 'kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmak' suçundan da 3 yıl 4 ay hapis cezası verdi. 'İyi hal' indirimi hükümlerinin uygulanmasına karar veren mahkeme heyeti, Kahramanoğlu'nu 25 yılı 'kasten adam öldürmek' suçundan olmak üzere toplam 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırdı. Kahramanoğlu'nun eşi E.K., babası S.K., kardeşi H.K., kayınpederi Ahmet Y., eşi Hatice Y., tefeci oldukları ve Mersinli'nin kendilerinden borç aldığı iddia edilen S.A.G. ile Erhan Uğur hakkında ise beraat kararı verildi.

TAZMİNAT DAVASI AÇACAKDosyayı inceleyen İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4'üncü Ceza Dairesi, yerel mahkemenin verdiği kararını onadı. DHA muhabirine açıklamalarda bulunan Erhan Uğur, soruşturma ilk başladığında 4 gün boyunca gözaltına alındığı ve bu süreçte avukatıyla da görüştürülmediğini öne sürerek, "Ben kuyumculuk yapıyorum ve yaşadığım bölgede birçok kişi beni tanır. Tefecilik yaptığım, Mersinli'nin benden borç aldığı ve cinayetle ilgim olduğu suçlaması bana çok ağır geldi. Bu süreçte hem işlerimde aksamalar oldu hem de manevi olarak çok zedelendim. 2 çocuğum var, ne onlar beni ne de ben onları 4 gün boyunca görebildim. Süreç beni ve ailemi çok yıprattı. Tazminat davası açacağız" diye konuştu. Erhan Uğur'un avukatı Erim Sezgin ise konuyla ilgili tazminat davası açacaklarını söyledi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Avukat Erim Sezgin ile röportajBeraat kararı verilen Erhan Uğur ile röportajGenel ve detay görüntüHaber: Davut CAN - Kamera: Kadir ÖZEN/ İZMİR,

===========================

Güleda'nın annesi: Katilin en ağır cezayı almasını istiyoruz ISPARTA'da ayrılmak istediği erkek arkadaşı Zafer Pehlivan (19) tarafından öldürülen üniversite öğrencisi Güleda Cankel'in (19) annesi Vefaret Cankel (50), olaydan 67 gün sonra konuştu. Anne Cankel, 25 Şubat'ta 'tasarlayarak' ve 'canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme' suçlarından hakim karşısına çıkacak olan kızının katilinin en ağır cezayı alacağına inandığını söyledi.

Merkez Fatih Mahallesi'ndeki apartın 12 numaralı odasında, geçen yıl 18 Kasım Pazartesi günü saat 11.00 sıralarında meydana gelen olayda, Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (ISUBÜ) Fotoğrafçılık Bölümü öğrencisi Güleda Cankel, ayrılmak istediği erkek arkadaşı Zafer Pehlivan tarafından boğazı sıkıldıktan sonra kalbinden bıçaklanarak öldürüldü. Zafer Pehlivan, cinayetten 3 saat sonra polis merkezine gidip teslim oldu. Güleda'nın hayatta kalmak için 17 saat mücadele ettiği, bu sürede 3 kez Zafer Pehlivan'ın elinden kaçmaya çalıştığı ortaya çıktı.

Sorgusunun ardından 19 Kasım Salı günü adliyeye sevk edilen Zafer Pehlivan, tutuklanıp, Isparta Cezaevi'ne gönderildi. Güleda Cankel ise Muğla'nın Menteşe ilçesi Ortaköy Mahalle Mezarlığı'nda gözyaşları içinde toprağa verildi.

İDDİANAME GEÇEN ARALIK AYINDA KABUL EDİLDİZafer Pehlivan hakkında Isparta Cumhuriyet Savcılığı'nca hazırlanan iddianame, geçen yıl Aralık ayında Isparta 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edildi. Zafer Pehlivan hakkında, 'tasarlayarak' ve 'canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme' suçlarından ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası istenen iddianamede, cinayete ilişkin detaylara da yer verildi.

KABLOYLA BOĞMAYA ÇALIŞTI, ARDINDAN BIÇAKLADI4 sayfalık iddianamede; sanık Zafer Pehlivan'ın gece yarısı evinde tartıştığı Güleda Cankel'in boğazını sıkıp yumruk attığı, "Seni öldüreceğim, daha sonra da kendimi öldüreceğim" dediği belirtildi. Pehlivan'ın, Cankel'i dövmesi ve bu sırada yaşanan gürültü üzerine polise haber verildiği, gelen emniyet görevlilerinin tarafların ifadelerini ve adli raporlarını aldığı, gerekli işlemlerin ardından şüphelinin serbest bırakıldığı kaydedildi. İfadesi alınan Cankel'in daha sonra ikametgahına gittiği, sanığın da aynı adrese gittiği belirtilen iddianamede, "Maktulle sanık bir süre konuştu. Maktul, sanığa başının ağrıdığını söyleyince taksiyle hastaneye gittiler. Hastane dönüşü sanık da evde kaldı. Sanıkla maktul tartışmaya başladı. Maktulün boğazını önce elleri sonra da kulaklığın kablosuyla sıkmaya başladı. Kalbini dinlediği maktulün yaşadığını anlayınca, bıçakladı" ifadeleri yer aldı. İddianamede, "Bıçağı toplam 6 kez saplaması, şüphelinin canavarca hisle hareket ettiğinin göstergesidir" denildi.

SANIĞIN ÜZERİNDEN ÇIKAN MEKTUP İNDİANAMEDE YER ALDIİddianamede, Zafer Pehlivan'ın, teslim olduğu polis merkezinde üzerinden çıkan mektuba da yer verildi. Mektupta, "Şimdi gidiyorum ama tek başıma değil. Beni bu seçeneği seçmeye mecbur kıldınız. Yanımda kelebeğim var. Unutmadan hiç alkol almadım veya bir madde. Kafam yerinde. Her şeyin zamanı yaşadığımız andır. Mutlu olmayı ertelemeyin. Canınız istediği zaman ölmeyeceksiniz" ifadelerinin yazılı olduğu belirtildi. Sanığın savunmasında mektubu iki, üç gün önce yazdığını beyan etmesinin, eylemindeki tasarlama kastını gösterdiği tespitine de yer verildi.

Burdur Cezaevi'nde tutuklu bulunan Zafer Pehlivan'ın Isparta 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki yargılanacağı ilk duruşma, 25 Şubat 2020 Salı günü görülecek. Pehlivan bu duruşmayla ilk kez hakim karşısına çıkacak.

'GÜLEDA, MÜZİK DİNLEMEYİ SEVERDİ'Öte yandan Güleda Cankel'in annesi Vefaret Cankel, olaydan 67 gün sonra ilk kez konuştu.Anne Cankel, sağlık sorunları nedeniyle duruşmaya katılamayacağını belirtip, "Kızımın katilinin ağır ceza almasını istiyoruz. Alacağı ceza acımızı dindirmeyecek. O bize evlat acısı yaşattı. Bugüne kadar yanımızda olan herkese teşekkür ediyorum. Kızımla olaydan bir gün önce telefonla görüşmüştük. Hiç böyle bir şey olacağını düşünmüyorduk. Güzel bir çocuktu. Kendisi simetrikti. Her şeyin en iyi olmasını isterdi. Meyve soysam tabağına en düzgünlerini koyardım. Güleda, müzik dinlemeyi severdi. Sakin bir yapısı vardı. Kötü bir söz kullanmazdı" dedi.

'MAHKEMENİN ACIMIZI BİRAZ OLSUN HAFİFLETECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM'Baba Mustafa Cankel ise, "Kızım Güleda'nın öldürülmesi ile üzüntü içerisindeyiz. Bize destek olan herkese minnettarım. Sivil toplum kuruluşları, duruşma öncesi sosyal medyada örgütleniyor. Son zamanlarda kesinleşen Ceren Özdemir ve Ceren Damar davaları var. Sanıklar ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırıldı. Her ne kadar sanıklar bu cezaları alsalar da ölenler geri gelmiyor ve acılar dinmiyor. İnşallah kızımın davasında da katile en ağır ceza verilir. Bazı avukatların davalarda hukuka aykırı savunma yapmalarını kınıyorum. Bizim gibi aileleri bu durum daha fazla üzüyor. Mahkemenin adil bir karar vererek acımızı bir nebze hafifleteceğini düşünüyorum" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -Güleda Cankel'in fotoğrafı-Baba Mustafa Cankel'in kızı Güleda'nın Lisa isimliği köpeğini sevmesi-Baba Mustafa Cankel ile anne Vefaret Cankel'in birlikte görüntüsü-Baba Mustafa Cankel ile röp.-Anne Vefaret Cankel ile röp.Haber - Kamera: Cavit AKGÜN/ MUĞLA, DHA)  ===========================

El emekleri geçim kaynakları oldu

AYDIN'ın İncirliova ilçesinde, Roman vatandaşlar, el emeği göz nuru elek, kalbur, sepet ve gölgelik şemsiye yaparak geçimlerini sağlıyorlar. Ailecek çalışan Romanlar, yazın satacakları ürünleri şimdiden hazırlıyor.Kurtuluş Mahallesinde yaşayan ve geçimlerini elek, kalbur, sepet ve gölgelik şemsiye yapıp, satarak geçimlerini sağlarken, diğer yandan ise turizm bölgelerinde yaz mevsiminde satacakları gölgelik şemsiye için hazırlıklarını sürdürüyor. Elek ve sepet üreticileri, dere kenarlarındaki sazlıklardan günlerce orakla keserek getirdikleri kargıları yine elleriyle temizleyerek hazır hale getiriyor. Temizlenen kargılar bir süre bekletilip, kurutulduktan sonra sonra ince ince kesilerek şeritler elde ediliyor. Bu şeritlerden evlerin avlularında örülen gölgelik şemsiyeler sahil kenarlarındaki otellere tanesi 50 ila 70 lira arasında değişen fiyatlarda satılıyor. Elek ve kalburlar ise Bursa ve İstanbul'dan getirilen malzemelerle yapılıyor ve tanesi 20 liradan satıyor.54 YILDIR ELEK VE KALBUR YAPIYOREvli ve 3 çocuk babası Nurullah Özel (64), "10 yaşından beri bu işi yapıyorum. Yaptığım elek ve kalburu pazarlara ve mahallere götürüp yıllardan beri satarak geçimimizi sağlıyorum. Ancak son yıllarda elek ve kalbura olan ilgi azaldı. Günde 5-10 tane ancak satabiliyoruz. Hiç satamadığımız günlerde oluyor. Tanesi 20 liradan satıyoruz ama elek ve kalburun malzemesini dışarıdan hazır aldığımız için kazandığımız paranın yarısından çoğu masrafa gidiyor. Çok satarsak sürümden kazanabiliyoruz. Bir elek ve kalburun yapılıp, hazır hale getirilmesi yarım saatimizi alıyor" dedi.'YAZ SEZONUNA HAZIRLIK YAPIYORUZ'Sepet ve gölgelik şemsiye üreticisi,  evli, 6 çocuk babası Serkan Bozyiğit (40) ise, "Yaza hazırlık yapıyoruz. Sepet ve gölgelik şemsiyeüretimi, bizm el sanatımız. Şimdilerde yaza hazırlık yapıyoruz. hazırlıklar tamamlandığında gölgelik şemsiye örmeye başlayacağız. Yaptığımız bu şemsiyeleri sahil kenarlarındaki turistlik yerlerde satıyoruz. 10 yıldır, ailecek geçimimizi buradan kazandığımız parayla sağlıyoruz.  Yapılan şemsiyeler büyüklüğüne göre fiyatları değişiyor. Günde, duruma göre  5 ile 10 arasında şemsiye yaptığımız günler oluyor" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -----------------Elek ve kalbur yapımından görüntü-Gölgelik şemsiye yapımı için hazırlanan kargılardan görüntü-Elek ve kalbur üreticisi Nurullah Özer ile röp.-Sepet ve gölgelik şemsiye üreticisi Serkan Bozyiğit ile röp.

Haber-Kamera: Burhan CEYHAN/ AYDIN,

================================

Manisa'da tarımda öncelikli hedef 'biyoteknik mücadele'

TÜRKİYE'nin çekirdeksiz kuru üzüm üretiminin yüzde 90'ının karşılandığı Manisa'da, Tarım ve Orman Bakanlığı'nca yürütülen biyoteknik mücadele kapsamında çiftçilere 9 milyon liralık hibe desteği ödendi. Manisa Tarım ve Orman Müdürü Metin Öztürk, Türkiye'de biyoteknik mücadele uygulanan iller arasında Manisa'nın birinci sırada olduğunu belirterek, "Bunu yeterli görmüyoruz. Önümüzdeki yıllarda biyoteknik mücadele yapılan alan ve kişi sayısının artırılması öncelikli hedefimiz" dedi.

Türkiye'de çekirdeksiz kuru üzüm üretiminin yapıldığı Manisa'da, 180 bin dekar bağda uygulanan biyoteknik mücadele (çiftleşmeyi engelleme), Tarım ve Orman Bakanlığı'nın hibe desteğiyle devam ediyor. Çiftçiler, bağların en önemli zararlısı olarak bilinen 'salkım güvesi'ne karşı mücadelesini kimyasal ilaç kullanmadan, biyoteknik mücadele kapsamında 'tel' ve 'kapsül' adı verilen feromonları bağlardaki asmalara bağlayarak sürdürüyor. Böylelikle kimyasal ilaçların yanlış kullanımını nedeniyle üreticilerin, tüketicilerin ve çevrenin gördüğü zararlar ortadan kaldırılıyor.

Biyoteknik mücadele ile bitkisel üretimde, kimyasal mücadele yerine alternatif mücadele tekniklerinin uygulanması sonrası kimyasal ilaç kullanılmasının azaltılması, insan sağlığının ve doğal dengenin korunması, tarım ilacı kalıntısı olmayan güvenli gıda elde edilmesi hedefleniyor.

'KİŞİ SAYISININ ARTMASI HEDEFİMİZ'Üreticilere biyoteknik mücadele için dekar başına 50 lira hibe desteği verildiğini belirten Manisa İl Tarım ve Orman Müdürü Metin Öztürk, 2019 yılına ait hibe ödemelerinin gerçekleştirildiği ve çiftçilerin hesaplarına toplam 9 milyon liralık ödemenin yapıldığını söyledi. Biyoteknik mücadele yapan üreticilere yapılan destekleme ödemesinden Manisalı tüm bağcıların yararlanmasını istediklerini belirten Öztürk, "Manisa, Türkiye'deki biyoteknik mücadele uygulayan iller arasında birinci sıradadır. Ancak bunu yeterli görmüyoruz, önümüzdeki yıllarda biyoteknik mücadele yapılan alan ve kişi sayısının artırılması öncelikli hedefimizdir" dedi.

ÜRETİCİLER PROJEDEN MEMNUNGüzelköy Mahallesi'nde üzüm üretimi yapan ve proje kapsamında biyoteknik mücadele hibe desteği alan çiftçilerden Mustafa Turgut (70), "Telleri bağlıyoruz. Bu teller sayesinde bağlarımızda zararlı böcekler, hastalıklar olmuyor. Bağlarımızdan kimyasal ilaç kullanmadan daha verimli ürünler elde ediyoruz. Bence çok güzel bir proje. Projede emeği geçen herkese teşekkür ediyorum" diye konuştu. Veziroğlu Mahallesi'nde bağı bulunan ve biyoteknik mücadele hibe desteği alan üretici Ahmet Hasuzun (59) da "Bu projeyi çok güzel buluyorum. Bunun daha fazla yayılmasını istiyorum. Çünkü bağlarımıza gerçekten bir faydası var. Bunun devlet tarafından da desteklenmesi çok güzel bir şey" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -Bağlara tellerin bağlanmasından görüntü-Üzüm bağlarından görüntü -Üzüm bağlarından drone görüntüsü -Manisa İl Tarım ve Orman Müdürü Metin Öztürk ile röp. -Çiftçilerden Mustafa Turgut ve Ahmet Hasuzun ile röp.-Genel ve detay görüntülerHaber - Kamera: Cemil SEVAL/ MANİSA,

===========================

Biyolojik mücadele, kimyasal ilaçlamadan daha ucuz

TÜRKİYE'de toplam 500 bin dekarı bulan örtüaltı üretim alanının 10-12 bin dekarında zararlılara karşı biyolojik mücadele yapıldığı, bu oranın çok düşük olduğu kaydedildi. Antalya Organize Sanayi Bölgesi'nde bombus arısı üretiminin yanı sıra biyolojik böcek üretimi de yapan Koppert firmasının Genel Müdürü Ali Eroğlu, biyolojik mücadelenin kimyasal ilaçlara oranla yarı yarıya daha ucuz olduğunu, bu konuda çiftçinin bilinçlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Türkiye'de, büyük bölümü Antalya'da olmak üzere, yaklaşık 500 bin dekar alanda örtüaltı üretim yapılıyor. Biberden salatalığa, maruldan patlıcana özellikle Akdeniz sahil kesimindeki 250 bin dekar alanda sera üretimlerinin yarısını, domates oluşturuyor. Seralarda bitkilerdeki tozlanmada faydalı böcek olarak da adlandırılan bombus arıları sayesinde, zirai ilaç kullanımı neredeyse sıfırlandı.

BİYOLOJİK MÜCADELE DOĞANIN KENDİSİAntalya Organize Sanayi Bölgesi'nde bombus arısı üretiminin yanı sıra biyolojik böcek üretimi de yapan Koppert firmasının Genel Müdürü Ali Eroğlu, aslında doğada var olan bir sistemi tekrar inşa etmeye çalıştıklarını söyledi. Bitki korumada kullanılan kimyasal veya diğer ürünler ortaya çıkmadan önce doğanın kendi içinde canlılar arasındaki etkileşimle biyolojik mücadeleyi asırlardır kullandığına işaret eden Eroğlu, "Biz tekrar bu mekanizmayı inşa etmeye çalışıyoruz" dedi.

KEDİNİN FAREYLE BESLENDİĞİ GİBİBombusun sağladığı faydaların bir üst segmentinin daha yoğun insan sağlığı ve çevre korumaya yönelik çözümler üreten bir mekanizma olduğunu anlatan Eroğlu, "Doğada bütün canlılar arasında yaşamını devam ettirmek için mücadele var. Bu noktadan hareketle serada ya da tarım alanlarında genel anlamda bitkilerde zararlı olan böceklere karşı faydalı böcekler ya da organizmalar olarak adlandırdığımız bitkilere zarar vermeyen ama bitkilerde zarar oluşturan organizmaları, böcekleri yok eden, onla beslenip hayatını devam ettiren bir mekanizmadır. Aynen kedinin fareyle, kurbağanın sinek ve sivrisinekle beslendiği gibi" diye konuştu.

BİYOLOJİK MÜCADELEDE MANTAR VE BAKTERİLER DE VARAli Eroğlu, tarım alanlarında zararlı böceklere karşı doğada bulunan, onları yiyerek yok eden, ya da onların içinde yumurtalarını, yani gelecek nesillerini devam ettirmek üzere diğer canlıyı ortam olarak kullanıp, onun bitkideki zararını engelleyen faydalı böceklerin kullanılmaya başlandığını söyledi. Eroğlu, "Biyolojik ya da bioteknik mücadelede sadece faydalı böcekler yoktur, diğer faydalı organizmalar da vardır. Mantarlar, bakteriler, virüsler, tarım alanlarında bitkilere zararı hafifletmekte veya engellenmektedir" dedi.

TÜKETİCİNİN BİLİNÇLENMESİ GEREKİYORBiyolojik böceklerin kullanıldığı üretimlerin daha çok Avrupa gibi bölgelere yapılan ihracat ürünlerinde kullanıldığını dile getiren Eroğlu, "Ancak Türkiye'nin konvansiyonel tarımındaki yoğun pestisit, kimyasal ilaç kullanımı, biyolojiklere çok az yer verilmesi ve daha çok toplam üretimimizin, iç pazar ağırlıklı olması, ihracatın daha az olması bu ürünlerin ön plana çıkmasını engelleyen bir unsur haline geliyor. Avrupa'daki standartları bizim insanımız için de yakalamamız ve bu nitelikteki ürünleri bizim ülkemizde de sunabiliyor olmamız gerekiyor. Bunun için de önce tüketicinin bilinçlenmesi gerekiyor" diye konuştu.

TEDARİKÇİLERE DE GÖREV DÜŞÜYORKimyasal ilaçların çevre ve insan üzerindeki olumsuz etkilerinin son 20 yılda çok ciddi bir konu haline geldiğini, küresel ısınmayla ilişkilendirildiğine dikkat çeken Eroğlu, "Bu mekanizmalarla üretilen ürünlerin, üretilmemiş ürünlerden bir etiketle ayrıştırılarak, tüketiciye doğru ürünün ulaşması da sağlanmalı. Süpermarketler veya manavdan kasaba bütün gıda satışı yapan tedarikçiler bu bilinçle hareket ederek aldığı üründe bu koşulları, standartları içeren ürünleri tüketiciye sunuyor olabilmeli. Tarım Bakanlığının da bunları hem regüle eden hem düzenleyen hem denetleyen bir yapı içinde olması çok önemlidir" dedi.

500 BİN DEKARDA SADECE 10 BİN DEKARTürkiye'de toplam 500 bin dekarı bulan örtüaltı üretim alanında, biyolojik ve bioteknik ürünlerin kullanıldığı alan miktarının sadece 10-12 bin dekar civarında olduğuna işaret eden Eroğlu, "500 bin içinde 10 bin dekar çok küçük oran. Bu alanın ana bitkisi ise biber. Biber bizim ihracatta daha çok problem yaşadığımız bir ürün. Çiftçi daha sık ilaçlama yapmakta, maliyeti artırmakta ancak istediği sonucu alamamaktadır. Bu şartlarda en etkin metot biyolojik mücadeledir" diye konuştu.

BİYOLOJİK MÜCADELE MALİYETİ DAHA UYGUNKimyasal ile biyolojik mücadele arasındaki maliyet farklılıklarına da değinen Eroğlu, "Örneğin biyolojik mücadelenin 1 dekar maliyeti 1000 liradır ve yarısını Tarım Bakanlığı hibe olarak çiftçiyi destekler. Yani çiftçiye maliyeti 500 lira. Sadece kimyasal ilaç kullanan üreticilerde biyolojik mücadele maliyetlerine yakın bir değerde üretim yapmaktadır ve bunda devlet desteği yoktur. Bugün Türkiye'de biyolojik mücadele maliyeti çiftçi açısından daha karlı. Yani üreticiye 'bu iş çok pahalı kardeşim, bunu ben yapmıyorum' dedirtecek kadar bir fark yok ortada. Sadece çiftçinin kültürünü, bu işi yapış şeklini değiştirecek, tedarikçi ve tüketiciden talepler gelmesi ve analizlerin yapılıyor olması gerekiyor" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------RÖP: Ali EroğluHABER: Mehmet ÇINAR- KAMERA: Mehmet KILIÇASLAN/ANTALYA,

===========================

50 yıllık demirci ustası: Biz de bıraktık mı bu işi yapan kalmayacak

ISPARTA'da, 51 yıldır sıcak demir ustalığı yapan Ahmet Kökçe (65), çırak olarak yetiştirdiği oğluyla çalışmaya devam ediyor. Mesleğinin son temsilcilerinden Kökçe, "Bir de yanımda akrabam var, dükkan komşusu. İşte bu kadar kaldık. Biz de bıraktık mı bu işi yapan kalmayacak. Çırak yetişmiyor" dedi.

Ahmet Kökçe, Eski Sanayi Mahallesi'nde bulunan, isten kararmış duvarlarla çevrili iş yerindeki körüklü ocağında ısıttığı demirlere, yıllardır balyozuyla örs üzerinde döverek şekiller veriyor. Kökçe, zincirlerin ucuna takılıp kamyon kasalarında kanca olarak kullanılan malzemeleri imal etmek için nar gibi kızarttığı demiri 1,5 kiloluk çekiçle örs üzerinde döverken karşıladığı Demirören Haber Ajansı muhabirine mesleğini ve bugüne kadar yaşadıklarını anlattı.

Mesleğe 14 yaşında başladığını söyleyen Ahmet Kökçe, "O gün bugündür demirciyim. Köylünün kullandığı ne kadar zirai alet varsa bu dükkanda yaparım. Yanıma oğlumu aldım, yetiştirdim. Bir de yanımda akrabam var, dükkan komşusu. İşte bu kadar kaldık. Biz de bıraktık mı bu işi yapan kalmayacak. Çırak yetişmiyor" diye konuştu.

'SAKALI BIYIĞI ÇIKMIŞ ADAM HİÇ ÇIRAK OLUR MU?'Çapa, bıçak, nacak, satır, kazma, çekiç, balyoz ve küskü gibi ürettiği malzemeleri gururla gösteren yarım asırlık demirci ustası Kökçe, "Neden çırak yetişmiyor?" sorusuna, "Niye yetişmiyor? 4 sene ilkokul, 4 sene ortaokul, 4 sene de lise. Ne etti? 12 sene. Bir çocuk 6 yaşında okula başladı mı? 12 sene de okudu, oldu 18 yaş. Sakalı bıyığı çıkmış adam hiç çırak olur mu? Kafası çalışan okusun, ben okumaya karşı değilim. Eskiden ne ediyorlardı? Kafası çalışanı okutuyor, almayanı sanata veriyorlardı. Hiç olmazsa elinde sanat bulunsun" yanıtını verdi. Ateşte yumuşattığı demire, örs üzerinde var gücüyle vurduğu çekiçle şekil veren Kökçe, "Bu çekiç akşama kadar belki 500, belki 1000 kere belki de 1500 kere inip kalkıyor. Bak sağ bileğimde kemik uzadı. Ama olsun ben işimi seviyorum. Gücüm yettiğince de devam ettireceğim" dedi. Sıcak demircilerin ürettiği malzemelerin fabrikasyon üretimlerinin de olduğunu ancak elde yapımlar kadar sağlam olmadıklarını anlatan Ahmet Kökçe, "Demire suyunu iyi verirsen çelik olur. İyi usta demirin sertliğine göre ateşte aldığı renginden bilir, o zaman su verir. Mesela biz ayva yaprağı deriz. Malzeme yumuşaksa bu rengi aldığı zaman su vereceksin. Malzeme sertse menekşe rengini aldırıp, su vereceksin. Demirin suyunu veremediğin zaman ne kadar usta olursan ol, yalan. Ayarını bulamadın mı yaptığın şey ya kırılır ya yamulur" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------Ahmet Kökçe'nin demiri ısıtıp dövmesiÜrettiği malzemelerden detay görüntülerRÖP: Ahmet Kökçe HABER- KAMERA: Nurettin ARKAN/ISPARTA,

===========================

Sümer Ezgü, ustasıyla düet yaptı

TRT Türkiye Radyoları'nda emekli sanatçı Yıldız Ayhan'ı (86) ziyaret eden türkücü Sümer Ezgü, 'Ustam' dediği Ayhan ile birlikte 'Yarim İstanbul'u Mesken mi Tuttun' türküsünü söyledi.Ocak ayında evinin banyosunda kayıp düşerek kalça kemiğini kıran, ardından hastanede tedavi gören sanatçı Yıldız Ayhan, Antalya'daki evinde dinleniyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında merhum eşi saz üstadı Ahmet Gazi Ayhan ile birlikte birçok türküye hayat veren Yıldız Ayhan, Sümer Ezgü'nün ziyaretiyle mutluluk yaşadı. Kızı Nurdan Ayhan ile birlikte Antalya'da yaşayan 2 çocuk, 4 torun ve torunlarından da 2 torun sahibi olan Yıldız Ayhan, eşi Ahmet Gazi Ayhan'ı unutamadığını söyledi. "Tanıdığım en büyük saz üstatlarından birisidir" dediği eşinin türkülerini seslendirmenin mutluluğunu her daim yaşadığını anlatan Yıldız Ayhan, "Yarim İstanbul'u Mesken mi Tuttun ve Gesi Bağları türküleri eşimden bana miras kalan türkülerdir. Bu türküler gerçekten özel türkülerdir" dedi. Yaşadığı kazanın ardından zorlu bir tedavi süreci geçirdiğini anlatan Yıldız Ayhan, Sümer Ezgü'nün ziyaretiyle çok mutlu olduğunu ifade etti. Ezgü ile birlikte merhum eşi Ahmet Gazi Ayhan tarafından derlenen türküleri seslendiren yılların sesi, "Artık sesim eskisi kadar net çıkmıyor. Ama yine de Sümer'e eşlik etmeye çalıştım. Birlikte türkü söylemek benim motivasyonumu yükseltti" dedi.HALK MÜZİĞİNİN PRENSESİSanatçıyı'Ustam' diye tanımlayan Sümer Ezgü ise Yıldız Ayhan'a hayranlığını 'Türk Halk Müziğinin prensesi' sözleriyle dile getirdi. Ezgü, "Yıldız ablamı hastanede yattığı dönemde ziyaret etmek istedim fakat kızı eve çıkınca görüş daha iyi olur dedi. İlk tanıdığım zamanlardaki gibi güler yüzlülüğü aynen devam ediyor. Yıldız Ayhan, halk müziğinin prensesidir. Türkü okurken gönlünün güzelliği sesine yansır. Bazı insanlar temsil ettiği müziğe fark katan insanlardır. Yıldız abla da halk müziğine fark katan ustalarımızdandır. Biz de onlardan aldığımız feyzi bizden sonraki nesillere devretmek istiyorum. Kendisine sağlık diliyorum" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------Sümer Ezgü Yıldız Ayhan'a çiçek verirkenSümer Ezgü Yıldız Ayhan'ın elini öperkenSümer Ezgü ile Yıldız Ayhan birlikte türkü okurkenSümer Ezgü açıklamaYıldız Ayhan açıklama

HABER: İbrahim LALELİ- KAMERA: Tolga YILDIRIM/ANTALYA,

===========================

Rize'nin 'Pisa kuleleri' korkutuyor

RİZE'de, yıllar önce inşa edilen ve dolgu olan zemindeki kayma nedeniyle yan yatmaya başlayan toplam 96 daireli 4 binada gün geçtikçe artan eğim korkutuyor. 'Pisa kuleleri' diye anılan binalardaki daire sahipleri, demir direklerle destekleyip, kendilerince önlem almaya çalıştıkları yapılarda korku içerisinde yaşıyor. İnşaat Mühendisleri Odası uzmanları yüzde 6 dolayında eğim oluşan riskli binaların bir an önce yıkılması gerektiğini açıkladı.

Engindere Mahallesi'nde deniz dolgusu ve heyelanlı tabaka üzerine 30 yıl önce inşa edilen 72 daireli 3 blok ile yanlarında yer alan 6 katlı 24 daireli bir başka binanın zemininde kaymalar meydana geldi. 'Pisa kuleleri' diye anılan binalardaki daire sahipleri yapıları demir direklerle güçlendirmeye çalıştı. Gün geçtikçe binalardaki eğim artarken, 24 daireli bina ile bitişiğindeki bina arasında boşluk oluştu.

YÜZDE 6 EĞİM VARBinalarla ilgili Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü ile Rize İnşaat Mühendisleri Odası'nca teknik inceleme yapıldı. Yüzde 6 dolayında eğim olduğu belirlenen yapılarla ilgili Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü ekipleri daire sahiplerinden binaların risk tespitlerini yaptırmaları istedi. Kentsel dönüşüm projesi kapsamında yıkımı gündeme gelen binalarla ilgili henüz bir adım atılmadı.

'KORKARAK OTURUYORUZ'Binaların dışında oluşan eğimin içeride hissedildiğini anlatan Hatice Haberal, "Binaya girer girmez merdiven dairesinde hissedilen eğim, dairelerin içerisinde kendini daha fazla gösteriyor. Dairelerde kapılar ve pencerelerin kimi kapanmıyor, kimi ise açılmıyor. Dairelerden birinde yuvarlak bir topu elinizde bıraktığınızda top eğimin olduğu yöne hiç durmadan gidiyor. Evlerimiz yamuk; dışarıdan da belli oluyor. Müracaat ettik hala beklemedeyiz. Bir deprem olursa diye korkuyoruz. Yıllardır balkonlara demir taktık ama faydası olduğunu düşünmüyorum. Korkarak oturuyoruz. En çok namaz kılarken fark ediyoruz. Misafir geldiğinde bir anda dengesini kaybediyor. Çocuklarımın oyuncakları eğim olduğu yere doğru hareket ediyor" dedi.

'KAMYON GEÇİNCE SALLANIYOR"20 yıldır binada oturduğunu söyleyen Rezzak Birben de  "Evi aldığımızda bu yamukluk vardı. Benim evimde pek yamukluk yok, balkonlar kırıldığı için demirle destek yaptırdık. Ben çok müracaat ettim, bekliyoruz. Büyük bir kamyon geçtiğinde evimizde sallanıyoruz. Korkuyoruz. Deprem olursa binanın içinde kalırız hiçbir yere gidemeyiz" diye konuştu.

'DONİMO TAŞI GİBİ YIKILACAK'Yan binaları kimsenin görmediğini söyleyen Sonay Balıkçı ise, "Okulların yanına bu kadar yan evleri görmüyor mu kimse? Evimize misafir geliyor 'başımız dönüyor' diyorlar. Bu binalar domino taşı gibi yıkılacak. Bu binalar çelikle ayakta duruyor. Zemini sakat olduğunu bile bile neden hala burada oturtuyorlar bizi? Bize 'çıkın desinler' biz çıkalım para da istemiyoruz" ifadelerini kullandı.

YAZICI: BİNALAR RİSK ALTINDA Rize İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Murat Yazıcı, yıllardır bu bölgede sorunların olduğunu, bir an önce önlem alınması gerektiğini söyledi. Yazıcı, "Arkadaşlarımızın birçoğu sağlam temele ulaştıklarını düşündüler ve binalarını oraya kurdular. Fakat zamanla bizim zemin sıvılaşması dediğimiz zeminin binanın altında akıp gitmesi ve çamur tabakalarının oturmaya başlaması sonucu binalarımız bir tarafa yatmaya başladı. Sadece bu binalar değil orada bulanan okullar ve kamu binaları da aynı riskler mevcut. Bu binalar risk altında ve önlem alınmalı" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜBinaların dış cephesinden detayBolkanlarda bulunan demir direklerden detay-Bina içinden detay-Ev içerisinde detay-Vatandaş röp-Dron detay-Muhabir anonsu (Arzu ERBAŞ)

Haber: Arzu ERBAŞ -  Kamera: Mehmet Can PEÇE RİZE-DHA

===========================

Karadeniz'de hamsi avı azaldı, mezgit avı arttı

KARADENİZ'de etkili olan fırtına ve yağmur nedeniyle tekneler denize açılamayınca son günlerde balık fiyatları arttı. Sinop'ta tezgahlarda avı azalan hamsinin kilosu 10 TL, avı artan mezgit ise 15 TL'den satılıyor.

Karadeniz'de geçen hafta aralıklarla etkili olan fırtına ve yağmur nedeniyle balıkçı tekneleri denize açılamadı. Karadeniz'de az miktarda avlanan balık nedeniyle tezgahlarda fiyatlarda arttı. Sinop'ta tezgahlarda hamsinin kilosu 10 TL, mezgit ise 15 TL'den satılıyor. Levrek ise kilosu 40 TL'den tezgahlarda yerini alıyor. Son günlerde hamsi avı azalan Karadeniz'de mezgit avında ise yüzler gülüyor. Tezgahlarda en fazla yer alan balık türü mezgit oldu.

Sinoplu balıkçı Olcay Karabulut son günlerde levrek ve mezgitin çok olduğunu belirterek, "Levrek, 40 TL'den satılmaya başladı. Bu yüzden halk levrek almakta zorlanıyor. Şu an en yoğun satılan balık mezgit balığı. Hem yumuşak hem lezzetli. Kilogramı 15 TL'den satışa sunuluyor. Kayıklarımız günde 200-250 kilogram mezgit yakalıyor. Allah'a şükür satışlarımız iyi. Hamsi şu an bitti ve yerini mezgit aldıö ifadelerini kullandı.

Görüntü Dökümü--------------------Drone detayı-Balık tezgahından detaylar-Mezgit balığından detaylar-Balıkçı Olcay Karabulut ile röportaj-Detaylar

Haber-Kamera: Esra AKSU/SİNOP, -

===========================

Koca cinayetinde 20 yıl hapis cezası istinafta bozuldu ANKARA'da, 'berdel' usulü ile evlendirildiği 4 çocuğunun babası Sedat Tüncer'i, gördüğü şiddet nedeniyle tabancayla vurarak öldüren Hülya Tüncer'e (38), tahrik indirimiyle verilen 20 yıl hapis cezası, Bölge Adliye Mahkemesi'nce sanığın akıl sağlıyla ilgili kapsamlı rapor alınmadığı gerekçesiyle bozuldu. Hülya Tuncer'in avukatı Fatma Bodur Gönülal, müvekkilinin yaşadığı sistematik tehdit ve şiddet karşısında çaresiz kalarak cinayeti işlediğini savunarak, "Avrupa'da ceza hukukunda yer alan 'Örselenmiş Kadın Sendromu' (Battered Woman Syndome) bizim ceza hukukumuza da girmeli. Müvekkilimin içinde bulunduğu durum budur. Bu da meşru müdafaa kapsamında değerlendirilmelidir" dedi.

Hülya Tüncer, 17 yaşındayken 'berdel' usulü ile yaşıtı olan Sedat Tüncer ile evlendirildi. Çiftin 2'si kız 4 çocuğu oldu. 21 Ağustos 2017 günü ise Hülya Tüncer, Altındağ'daki evlerinde tabancayla vurarak öldürdü. Cinayetin ardından polisi arayarak teslim olan Tüncer hakkında, 'eşi kasten öldürmek' suçundan dava açıldı.

'ANNEM 'BİZİ REZİL ETME' DİYEREK ŞİKAYETÇİ OLMAMI ENGELLEDİ'Ankara 9'uncu Ağır Ceza Mahkemesi'nde tutuklu yargılanan Hülya Tüncer, 'berdel' usulü ile evlendirildiğini anlatarak, yıllardır şiddet gördüğünü söyledi. Tüncer ifadesinde şunları kaydetti: "Birkaç kez kaçıp kadın sığınma evine gittim. Eşim silahla ailemi tehdit edip, eve dönmemi sağladı. Ailemin yanına gittiğimde de silahla tehdit etti. Polis merkezine gidip şikayet etmek istedim ama annem, 'bizi rezil etme' diyerek engel oldu. Eve döndüğümde 'bir daha gidersen seni öldürürüm' diyerek şiddet uyguladı. Olaydan üç gün önce kardeşim annemden miras kalan evi satmak istedi. Benim bunun için noterden imza vermem gerekiyordu. Bana 'imza karşılığında 50 bin lira alacaksın' dedi. Kabul etmedim. Çünkü evin 60 bin lira kredi borcu vardı. Para almadan gelince çok sinirlendi. Tartıştık. Benden para istedi. 'Para yok' deyince 'aileni ara al, yoksa seni öldüreceğim' dedi. Çıkış yolu bulamadım. Yatak odasında eşime ait ruhsatsız tabancayı alıp namluya mermi sürdüm. Balkonda sırtı dönükken ateş ettim. İçeri kaçtı. Holde bulunan tuvalet kapısına doğru yöneldi. Dört el daha ateş açtım. Sonra polisi arayım eve gelmelerini istedim" dedi.

Tanık olarak dinlenen Sedat Tüncer'in yakınları ise, çift arasındaki kavganın sanığın sosyal medya hesabından başka erkeklerle görüşmesi nedeniyle çıktığını iddia ettiler.

MAHKEME, 20 YIL CEZA VERDİAnkara 9'uncu Ağır Ceza Mahkemesi, 15 Aralık 2018'de görülen duruşmada, Hülya Tüncer'e 'eşi kasten öldürmek' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Mahkeme heyeti cezayı, haksız tahrik indirimiyle 24 yıla, takdir indirimiyle de 20 yıla düşürdü.

KARARA İTİRAZ ETTİHülya Tüncer'in avukatı Fatma Bodur Gönülal, karara Ankara Bölge Adliyesi'nde itiraz etti. Avukat Günülal, dilekçesinde müvekkilin hikayesini anlatarak, şu ifadelere yer verdi: "Sanık Hülya Tüncer, 17 yaşında berdel usulüyle zorla evlendirilmiş,18 yıl sistematik şiddet ve tehdide maruz kalmış, yani lileratürde 'Örselenmiş Kadın Sendromu' (Battered Woman Syndrome) olarak nitelendirilen psikolojik bir durumda bulunan, hayati tehlike içinde eşini öldürmek zorunda kalan bir kadındır. Bu sendromu yaşayan kadınlar, çaresiz oldukları ve şiddetten partnerini öldürmek dışında kendilerini koruyamayacaklarını algısı taşımaktadır. Bu duruma rağmen Ankara Numune Hastanesi'nden alınan raporda, sanığın işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algıladığı, fille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmadığı kanaatine varılarak, cezai ehliyetinin tam bulunduğu belirtilmiş. Örselenmiş kadın sendromu algılama yeteneğini kaldırmaz ve dolayısıyla bir akıl hastalığı değildir. Olay tarihinden 10 ay sonra alınmış raporda cezai ehliyetinin tam olduğu çıkması normaldir. Ancak sanığın olay günü yaptıklarına ilişkin bir tespit yapılmamıştır. Standart bir değerlendirme ile matbu bir rapor hazırlanmıştır. Bu sebeple söz konusu rapor esas hüküm kurulamaz."

'SANIK HAKKINDA TCK 25'İNCİ MADDE UYGULANMALI'Avukat Gönülal, dilekçesinde örselenmiş kadın sendromunun akıl hastalığı olmadığını ve cezai ehliyetinin araştırılması yoluna gidilmesinin hatalı olduğunu savunarak, "Burada tartışılması gereken, sanık Hülya'nın eşini öldürdüğü an, çaresiz olup olmadığı ve şiddetten eşini öldürmek dışında kendini koruyamayacağı algısı taşıyıp taşımadığıdır. İlk derece mahkemesi bunları göz önünde bulundurmamış ve haksız tahrik maddesini uygulayarak hüküm kurmuştur. Sanık hakkında meşru müdafaa uygulanarak, beraat kararı verilmelidir" dedi.

DAVA TEKRAR GÖRÜLMEYE BAŞLANDI Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1'nci Ceza Dairesi ise kararı, sanığın akli durumu ve cezai ehliyeti konusunda kapsamlı rapor alınmadığı gerekçesiyle bozdu. Bozma sonrası davanın görülmesine yeniden başlandı. Geçen hafta görülen ilk duruşmada mahkeme, sanık için rapor alınmasına karar vererek, duruşmayı erteledi.

'SİSTEMATİK ŞİDDETE UĞRAMIŞ KADININ RUHSAL DURUMUNU İFADE EDİYOR' Dava hakkında DHA'ya bilgi veren avukat Gönülal, "Burada tartışmamız gereken cezai ehliyet değil 'akli denge' dediğimiz, şu an mevzuatımızda olmasa bile doktrine yeni yeni giren 'Örselenmiş Kadın sendromu' denilen bir psikolojik rahatsızlıktan bahsetmek gerekiyor. Bu yıllarca sistematik şiddete maruz kalmış bir kadının ruhsal durumunu ifade ediyor. Bu durumdaki bir kadın, meşru müdafaa koşullarında olduğu gibi beklenen bir saldırıya karşı değil, yıllarca birikmiş ve ne zaman patlayacağı belli olamayan şiddetten nasıl kurtulacağının yolunu arar ve partnerini, eşini herhangi bir zamanda öldürerek bu saldırıyı defeder. Yani bu insan eşini öldürmek zorunda kalmasaydı, sonrasında biz Türkiye'de her zaman işlenen yeni bir kadın cinayetini tartışıyor olacaktık. Avrupa'da ceza hukukunda yer alan 'Örselenmiş Kadın Sendromu' bizim ceza hukukumuza da girmeli. Müvekkilimin içinde bulunduğu durum budur. Bu da meşru müdafaa kapsamında değerlendirilmelidir.  Dolayısıyla biz örselenmiş kadın sendromu şartlarının oluştuğunu ve kadının bu öldürme eylemini gerçekleştirmek zorunda kaldığını, başka türlü bu şiddetten kurtulma imkanının olmadığını belirterek, müvekkilimiz hakkında beraat hükmü kurulmasını talep ediyoruz" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ GEÇİLİYOR

Özkan ARSLAN/ANKARA,-

===============================

Yahya intihar etti, aşiret başlık parasını kaldırdı ŞIRNAK'ta, sevdiği kız ile evlenebilmesi için başlık parası olarak 100 bin lira ve yüklü miktarda altın istenilen Yahya B.'nin (22), intihar etmesinin ardından Batuyan Aşireti, yüz yıllardır süren başlık parası geleneğini sonlandırdı.  Aşiret, bundan sonraki düğünlerde damat tarafının geline sadece 2 altın bilezik, 75 santimetre altın zincir, 1 altın küpe ve 2 altın yüzük takmasını kararlaştırdı.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, başlık parası geleneğini kaldıran aşiretlere, Batuyan Aşireti de katıldı. Kararın alınmasına ise sevdiği kızla evlenebilmesi için 100 bin lira ile yüklü miktarda altın istenilen Yahya B.'nin 2 ay önce intihar etmesi neden oldu.  Acı olayın ardından aşiretin ileri gelenleri toplanarak, başlık parasının kaldırılması kararı aldı. Toplantıda, daha önce en az 100 bin lira olan başlık parası kaldırılırken, düğünde damat tarafının geline sadece 2 altın bilezik, 75 santimetre altın zincir, 1 altın küpe ve 2 altın yüzük alması kararlaştırıldı.

YAHYA'NIN İNTİHARI BAŞLIK PARASINI KALDIRDI Kumçatı beldesinde bir araya gelen Batuyan Aşireti  ileri gelenleri kararın tüm mensupları için geçerliği olduğunu bildirdi.  Kumçatı Belde Belediye Başkanı AK Parti'li Nimet Demir, aldıkları kararda intihar eden Yahya B.'nin etkili olduğunu ifade ederek, "Bir gencimiz altınlar yüzünden intihar etti. Belediye başkanı olarak muhtarlarımız, imamlarımızı ve kanaat önderlerimizle toplandık. Başlık parasının kaldırılmasına karar verdik. Bu karar tüm Batuyan aşireti için geçerlidir" dedi.

BAŞLIK PARASININ KALDIRILMASI EN ÇOK GENÇLERİ SEVİNDİRDİAtatürk Mahallesi Muhtarı Ahmet Demir de yüz yıllarıdır sürdürülen başlık parası geleneğinin kaldırılmasının belde halkını sevindirdiğini söyledi.Belde sakinlerinden Ali Cengiz de kararı memnuniyetle karşıladıklarını belirterek, "Gençlerin evlenmesi çok masraflıydı. Sadece tatlılık dediğimiz geleneğin masrafı 30 bin liraydı. Bunu kaldırdılar. Buna vesile olanlara teşekkür ederiz" dedi.

Görüntü Dökümü----------- Kumçatı beldesi tabelası Beldeden detay Belediye başkanının evi Batuyan mensuplarıGenel ve detay görüntülerHaber-Kamera: Sekvan KUDEN - Mehmet Selim YALÇIN/(Şırnak),

============================

Edirne'de, toplu taşımada 16 milyonluk 'zimmet' soruşturması EDİRNE'de, kent içi topu ulaşımın sağlandığı Edirne Toplu Ulaşım Sistemi'nde (ETUS) kent kartı bulunmayan yolcuların nakit ödeme yaptığı kumbaralarda biriken paraların kayda geçirilmediği ihbar edildi. Bunun üzerine çalışma yapan Hazine ve Maliye Bakanlığı müfettişleri, 16 milyon 631 bin 654 liranın kayıtlara geçmediğini belirledi. Cumhuriyet Başsavcılığı'nca oluşturulan bilirkişi heyetinin ek raporunda, paranın, muhasebe ve hesaplarına yansımayan gelirler olduğu belirtildi. ETUS Başkanı Hakan Giyik ise iddiaların asılsız olduğunu öne sürüp,  "Zimmet, vurgun, hırsızlık ithamlarını kabul etmiyoruz, edemeyiz de" dedi.

Edirne'de belediye denetimi altında toplu ulaşımı sağlayan ETUS bünyesinde çalışan bir grup ortak, midibüslerde bulunan ve kent kartı olmayan yolcuların nakit para verdikleri kumbaralarda biriken paraların kayda geçmediği iddiasıyla Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Başsavcılığın tayin ettiği bilirkişinin yaptığı çalışmada, herhangi bir kusur bulunmadığı yönünde geçen yılın Nisan ayında rapor hazırladı. Ancak aynı bilirkişi heyetinin vergi müfettişinin raporuna dayanarak 5 ay sonra sunduğu ek raporda yaklaşık 16 milyon liranın kayıtlara geçirilmediğine yer vermesi ortalığı karıştırdı. İlk raporda şu görüşlere yer verildi:

"Kayıt dışı nakit tahsilatlarının muhasebe kayıtlarına ve hesaplarına yansımayan gelirler olduğu; kasayı, bakiyesini ve kooperatif varlıklarını arttırıcı etkisi olduğu; kooperatif genel kurulunda ortakların ibrasına sunulan bilanço ve gelir tablosuna yansıması nedeniyle ortakların bilgisinden gizlenmiş olduğu; sorumlusunun 1163 Sayılı 55 ve 56. maddeleri gereğince 2014-2015-2016-2017-2018 dönemlerinde görev yapan yöneticiler olduğu ancak nakit binişlerden kaynaklı olarak tahsil edilen tutarın 226 ortağa açıktan dağıtılması nedeniyle yönetim kurulunun uhdesinde bir meblağ bulunmadığı tespit edilmiştir."

MALİYE RAPORU: 16 MİLYON 631 BİN LİRA KAYITLARA GEÇMEDİBu sırada bir kişi, Hazine ve Maliye Bakanlığı'na başvurarak, vergi kaçırıldığı yönünde ihbarda bulundu. İhbar üzerine Hazine ve Maliye Bakanlığı, vergi müfettişlerini görevlendirerek, inceleme başlattı. 29 Kasım 2018 yılındaki ihbarın ardından başlatılan incelemede müfettişler, 2014 yılında nakit para sistemine geçen araçlarda kapsamlı çalışma yaptı. Çalışmada, nakit para kumbaralarına atılan paralar için 13 ayrı hattaki minibüslerden biri olmak üzere 13 minibüs takibe alındı. Takip edilen 13 araçta gün sonunda bin 165 hasılat tespit edilip, günlük olarak 161 aracın yolcu taşıdığı varsayılarak günlük toplam 15 bin 190 lira olarak hesaplandı. Maliye görevlileri kayıtlara geçmeyen yıllık hasılatı 5 milyon 544 bin 477 lira olarak hesapladı. Çalışma sonunda yıl boyunca yapılan nakit yolcu ödemelerini toplam 128 bin 18 lira olarak kayıtlara geçtiği, 5 yılda toplam 16 milyon 631 bin 654 liranın kayıtlara geçmediğini  belirlendi. Raporda ETUS Başkanı ve CHP'den Edirne Belediye Meclis üyesi Hakan Giyik'in de aralarında bulunduğu 14 yönetici kayıp paralardan sorumlu tutuldu.

BİLİRKİŞİDEN İKİNCİ RAPOR: ZİMMET VARHazine ve Maliye Bakanlığı müfettişlerinin hazırladığı ve 16 milyon 631 bin 654 liranın kayıtlara geçmediği yönündeki raporu üzerine bu kez, Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı'nın görevlendirdiği ve daha önce sorun olmadığı yönünde görüş veren bilirkişi ek bir rapor hazırlayarak başsavcılığa yeniden sundu. Hazine ve Maliye Bakanlığı müfettişlerinin hazırladığı rapora da dayanılarak, 'görevi kötüye kullanma, zimmet' başlığıyla hazırlanan ek raporda şöyle denildi:

"16 milyon 631 bin 654 lira kayıt dışı nakit taslaklarının muhasebe kayıtlarına ve hesaplarına yansımayan gelirler olduğu, kasayı bakiyesine ve kooperatif varlıklarını artırıcı etkisi olduğu, kooperatif genel kurul toplantısında ortakların ibrasına sunulan bilanço ve gelir tablosuna yansımaması nedeniyle, ortakların bilgisinden, gizlenmiş dönemlerinde görev yapan yönetim kurulu üyeleri, muhasip üyelerin kayıt dışı kalan nakit tahsilat tutarı olarak hesaplanan 16 milyon 631 lira tutardan tamamından birlikte sorumlu ve uhdesinde bulunduğu."

'DENETLEME KURULU DA SORUMLU'Raporda ayrıca kooperatifin denetleme kurulunun da yönetim kurulunun faaliyetlerini ve hesaplarını periyodik zamanlarda inceleyerek inceleme sonuçlarını hazırlayacağı bir rapor ile genel kurul üyelerinin bilgisine sunmak zorunda olduğu kaydedildi. Raporda, 16 milyon

631 bin 654 lira nakit tahsilatın kayıt dışı kaldığına dikkat çekilerek, denetleme kurulunun bu konuda uyarı yapabileceği ancak bu konuda periyodik zamanlarda hazırlanmış bir raporun bulunmadığı, son yapılan denetim kurulunda da bu hususlara yer verilmediğinin görüldüğü ifade edilerek, denetleme kurulu üyelerinin de sorumlu ve kusurlu olduğu belirtildi.

'İDDİALAR ASILSIZ'ETUS Başkanı Hakan Giyik, iddialar üzerine kooperatif ortaklarının da hazır bulunduğu basın açıklaması yaptı. Bilirkişinin ilk hazırladığı rapora vurgu yapan Giyik, Hazine ve Maliye Bakanlığı müfettişleri ile başsavcılığının oluşturduğu bilirkişi heyetinin ek olarak hazırladığı raporlara değinmedi.

2014 yılında Edirne Belediyesi'nin aldığı kararla nakit binişle toplu taşıma hakkı verildiğini söyleyen Giyik, "Bu hak, şehrin dışından gelen ve Kentkartı olmayan vatandaşlarımızın mağdur olmaması için verildi. 2014-2019 yılları arasında nakit toplama işi başladı. O sırada haftada 1 gün, 15 günde 1 gün hak ediş dağıttık. Bu hak edişleri dağıttığımız sırada kooperatifimizin içinden 12 tane ortağımız bizi zimmetle suçladı; suç duyurusunda bulundu. Savcılık da bunların iddiasına istinaden ben, yönetimim ve denetim kurulu hakkında soruşturma başlattı. Soruşturma başlatılmasının ardından konumuz bilirkişilere gitti. Bilirkişiler de kooperatifimizdeki tüm evraklarımızı incelediler ve aldılar. Bu konuyla ilgili inceleme yaptılar ve 18 Kasım 2019 tarihinde savcılığa bilirkişi raporları verildi. Raporlar verildikten sonra, sonuç kısmında şu ifadeler vardı. Yönetimin uhdesinde hiçbir şekilde bir meblağ bulunmadığı açık ve nettir" dedi.

'ADAMIN ALNINI KARIŞLARIM'Giyik, iddiaların kendilerini çok üzdüğünü belirterek, "Zimmet, vurgun, hırsızlık ithamlarını biz kabul etmiyoruz, edemeyiz de. Hakkımızda iddialarda kooperatif ortağı olan 12 kişi de dava açacağız. Ortaklarımız da tazminat davalarını açacak. Bu durumu, bu noktaya getirdikleri için hakkımızı soracağız onlardan. Burası büyük bir kooperatif, kimse itibarsızlaştırmaya çalışamaz. Kimse bana ve yönetimime hırsız diyemez. Alnını karışlarım adamın. Yüce adalete güveniyoruz. Gereken sonuçları alacağımıza da inanıyoruz. Biz Edirne halkına kaliteli hizmet vermeye çalışıyoruz; vermeye de devam edeceğiz. Yatırımlarımız da devam edecek. Kimse ETUS battı demesin; bunların cevabını da çok yakın zamanda vereceğiz. Kimse ETUS'a dil uzatamaz. Çok büyük emekler var burada; kimisi evini, kimisi arabasını, kimisi arsasını sattı şu anda ayakta durmaya çalışıyor. Kooperatifimiz üzerinde oynanan oyunlara hiçbir şekilde izin vermeyeceğiz" diye konuştu.

KAPSAMLI SORUŞTURMAÖte yandan Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı müfettişleri, oluşturulan bilirkişinin ek raporu üzerine soruşturmayı derinleştirdi. Başsavcılığın, konuyu detaylı incelemesi için İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne talimat verdiği öğrenildi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-----------------------------------ETUS minibüslerinden detaylarMidibüsün durakta yolcu almasıMidibüse binen yolcularKart basıp, para veren yolcularMidibüslerin yolcu almasıYolculardan detaylarETUS Başkanı Giyik'in açıklamasıGiyik'in dosyaları göstermesi Kent ve midibüslerden detaylarHaber-Kamera: Gurbet GÖKÇE-Resul ORUÇOĞLU/EDİRNE, -

=============================

Aynada kendisinden korkan hırsız, panikle kaçtı ANTALYA'da, hırsızlık için girdiği atış poligonunda, aynada kendini görünce panikleyen şüpheli, hızla kaçtı. 6 saniye içinde iş yerini terk eden hırsızın aynada kendisini görmesi ve kaçma anı, güvenlik kameralarına yansıdı.

Olay, 9 Şubat Pazar günü Muratpaşa ilçesi Rauf Denktaş Bulvarı üzerinde bulunan Antalya Atış Poligonu'nda meydana geldi. Hırsızlık için saat 08.30 sıralarında atış poligonuna gelen 2 kişiden 1'i gözcülük yaparken, diğeri iş yerinin yan camını kırıp içeri girdi. Lobiye doğru ilerlediği sırada aynada kendisini görünce ürken, ardından hücum yeleği, gözlük ve başında miğfer bulunan maket askerle karşılaşınca panikleyen şüpheli, hızla kaçtı. Poligonu terk eden şüphelinin kaçma anı, çeşitli açılardan güvenlik kameralarına yansıdı.

Antalya Atış Poligonu kurucusu Alper Uçar, hırsızlık girişiminden kapalı devre alarmın devreye girmesiyle haberdar olduğunu ve 5 dakika içinde iş yerine geldiğini söyledi. Alper Uçar, "Bizim binamızın yan tarafındaki pencereden hırsızlık girişimi olmuş. Atış poligonu olması nedeniyle olağanüstü güvenlik önlemlerimiz var. Üstelik iş yerimizin her noktasında güvenlik kameraları ve alarm bulunuyor. Bir hırsızlık girişiminde aynı anda polise, bize ve alarm şirketine sinyal ulaşıyor. Bu trajikomik olayda hırsız arkadaş camı kırıp içeri giriyor. İçeride yaklaşık 6 saniye kalabiliyor. Bütün alarmlar çalıyor. Maketin yanına kadar geliyor. Burada maketi ve aynada kendi yansımasını gördükten sonra hızla kaçıyor. Biz geldiğimizde kameradan bunları izleyince üzüldük ama bir yandan da trajikomik bir durum. Güvenlik önlemlerinin çok yüksek olduğu bir yere gelip, bunları yapabilmesine şaşırdık" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------DHA Muhabiri İbrahim Laleli anonsOlay yerinden görüntülerRÖP: Alper UçarDetaylarGüvenlik kamerası görüntüleri

HABER- KAMERA: Bülent TATOĞULLARI- İbrahim LALELİ/ANTALYA,


Kaynak: DHA

Son Dakika Güncel DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement