İsrail ve Filistinliler arasındaki mücadele dünyada en uzun süren ve patlamaya en yatkın anlaşmazlıklardan birinden kaynaklanıyor. Son 100 yıl Filistinlilere sömürgecilik, sürgün, askeri işgal ve onu izleyen kendi kaderini tayin etme hakkı mücadelesi getirdi.
Kayıp ve acılarının sebebi olarak gördükleri bir ulusla bir arada yaşama yolundaki zorlu arayış ise sonuçlanmış değil.
Bu sorunun dönüm noktalarını inceledik.
İsrail ile Filistinliler arasındaki sorunlar, 7 Ekim 2023'teki Hamas saldırıları ve İsrail'in Gazze'ye başlattığı saldırılarla yeni bir boyut kazandı.
Hamas'ın saldırılarında 1200'e yakın İsrailli hayatını kaybederken, İsrail ordusunun o günden bu yana Gazze'ye düzenlediği saldırılarda yaşamını yitirenlerin sayısı Ağustos 2024 itibarıyla 40 bini aştı.
Fransız General Napolyon Bonaparte, Osmanlı yönetimindeki Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması fikrini ortaya attı.
Birinci Siyonizm Kongresi İsviçre'nin Basel kentinde toplandı. 1896'da gazeteci Theodor Herzl, ''Der Judenstaat'' yani "Yahudi Devleti" adlı bir kitap yayınlamıştı ve kongrede bu kitaptaki fikirler tartışıldı.
Herzl, Viyana'da yaşayan bir Yahudi'ydi. Yahudilerin kendi devletini kurmasını savunuyordu ve özellikle Avrupa'daki Yahudi düşmanlığına karşı bu fikri geliştirmişti.
Kongrenin sonunda, Basel Programı yayınlandı. Bu belgede, Filistin'de bir Yahudi vatanının kurulması ve Dünya Siyonizm Teşkilatı'nın bu amaca ulaşmak için faaliyete geçirilmesi öngörülüyordu.
1897'den önce, çok az sayıda Siyonist göçmen zaten bölgeye gelmeye başlamıştı. 1903'e kadar, bunların sayısı 25 bine ulaştı. Çoğu Doğu Avrupa'dan gelmişti. Bölgenin yarım milyona yakın Arap sakiniyle birlikte yaşıyorlardı.
O zamanlar Filistin, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçasıydı. 1904-1914 arası 40 bin kişilik bir ikinci göçmen dalgası geldi.
Birinci Dünya Savaşı sırasında da Filistin ve çevresi Osmanlı idaresindeydi. İngiltere'nin desteklediği Arap güçleri Osmanlı hakimiyetine son verene kadar bu durum sürdü.
İngiltere savaşın sonunda, 1918'de bölgeyi işgal etti. 25 Nisan 1920'de alınan Milletler Cemiyeti kararıyla İngiltere'ye bölgenin manda idaresi için yetki verildi.
Bu değişim döneminde verilen üç sözden biri, 1916'da Mısır'daki İngiliz idarecisi Henry McMahon'un, Osmanlı'nın Arap illerinde Araplara bağımsızlık vaadiydi.
Bununla beraber galip devletler Fransa ve İngiltere arasında gizlice imzalanan Sykes-Picot Antlaşması, bölgeyi bu ülkeler arasında ikiye bölüyor, Filistin'de ise uluslararası idare kurulması öngörülüyordu.
1917'de, İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, Filistin'de Yahudi halkları için bir vatan kurulması sözü verdi. Bu vaat, Siyonistlerin önderlerinden Lord Rothschild'e gönderilen mektupta yer alıyordu.
Bu mektup Balfour Deklarasyonu olarak biliniyor.
1922'de İngiltere'nin düzenlediği bir nüfus sayımı Yahudilerin sayısının, Filistin'deki 750 binlik nüfusun yüzde 11'ine ulaştığını gösteriyordu. Bundan sonraki 15 yılda 300 bin Yahudi daha gelecekti.
Siyonistlerle Araplar arasındaki düşmanlık, Ağustos 1929'da kanlı çatışmalara dönüştü. 133 Yahudi, Filistinliler tarafından öldürüldü. İngiltere polisi de 110 Filistinliyi öldürdü.
Arapların tepkileri, 1936'da, geniş çaplı uygulanan genel grevle birlikte sivil itaatsizliğe dönüştü. Zaten o tarihe kadar, militan Siyonist örgüt Irgun Zvai Leumi, Filistin ile şimdiki Ürdün'ü ''kurtarmak'' amacıyla, Filistinli ve İngilizlere ait hedeflere saldırılar düzenlemekteydi.
Temmuz 1937'de İngiltere'de, Hindistan'dan sorumlu eski devlet bakanı Lord Peel'in başkanlığındaki bir Kraliyet Komisyonu, bu bölgeyi Yahudi ve Arap devletleri arasında ikiye bölmeyi önerdi.
Yahudi devleti, İngiliz mandasındaki Filistin'in üçte birini kaplayacaktı ve Celile Denizi ile sahildeki düzlükleri içine alacaktı.
Filistinli ve Arap temsilciler teklifi reddetti. Göçün durmasını ve azınlık haklarına saygılı bir üniter devlet kurulmasını istediler. Şiddet içeren muhalefet 1938'de İngiltere'den gönderilen takviye birlikler tarafından bastırılıncaya dek sürdü.
İngiltere mandası altındaki Filistin'e Siyonist proje kapsamında yüz binlerce Yahudi göç etti. Bu da Arap topluluklarda öfkeye ve isyana yol açtı.
Filistin'i 1920'den beri idare eden İngiltere, Siyonist-Arap sorununu çözme sorumluluğunu 1947'de Birleşmiş Milletler'e devretti.
Bölge şiddet olaylarıyla sarsılıyordu. Yahudiler artık nüfusun üçte birini oluşturuyordu. Ama toprakların yüzde 6'sı onların elindeydi.
Avrupa'daki Nazi zulmünden kaçan yüz binlerce Yahudi'nin buraya ulaşması çözüm arayışını daha da acil hale getirdi. İkinci Dünya Savaşı'nda 6 milyon Yahudi öldürülmüştü.
Birleşmiş Milletler'in (BM) kurduğu özel komite, bölgeyi Filistin ve Arap devletleri arasında bölmeyi önerdi. Arap Yüksek Komitesi diye anılan Filistinli temsilciler, teklifi reddederken, Yahudi temsilciler kabul etti.
Paylaşım planı, Filistin'in yüzde 56,47'sini Yahudi devletine, yüzde 43,53'ünü de Arap devletine bırakıyordu. Kudüs ise uluslararası bir idare altında olacaktı.
29 Kasım 1947'de BM Genel Kurulu'nda 33 ülkenin oyuyla plan onaylandı. 13 ülke karşı oy vermiş, 10 ülke de çekimser kalmıştı.
Filistinlilerin reddettiği plan hiç uygulanmadı. İngiltere, 15 Mayıs 1948'de, Filistin'deki manda idaresine son verme niyetini ilan etti ancak bu tarih öncesinde çarpışmalar başladı.
İngiltere halkı, askerlerinin ölümü nedeniyle Filistin'de İngiliz varlığına karşı çıkmaya başladığı gibi, ABD'nin daha fazla Yahudi mültecinin buraya kabul edilmesi için uyguladığı baskıya da öfkeliydi.
ABD'nin bu baskısı siyonizme Amerikan desteğinin artışının işaretiydi.
Hem Arap hem de Yahudi taraflar, yaklaşan savaş için güçlerini seferber ediyordu. Yahudi milis güçlerinin Arap köylerinde düzenledikleri "temizlik operasyonları" Aralık 1948'de başladı.
İsrail devleti, 2000 yıldır kurulan ilk Yahudi devleti olarak 14 Mayıs 1948'de Tel Aviv'de ilan edildi. Ertesi gün son İngiliz birliklerinin bölgeyi terk etmesiyle yürürlüğe girdi.
Filistinliler 15 Mayıs'ı "El Nakba" yani "Felaket" günü olarak anacaktı.
1948'den beri, İsrail'in ortaya çıkışına verilecek karşılığa önderlik etmek için Arap devletleri arasında rekabet vardı. Bu yüzden Filistinliler olaylara seyirci kalıyordu.
1964'te Kudüs'te kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) hemen ardından Arap devletleri tarafından tanındı. Bu devletler FKÖ'nün esasen kendi kontrollerinde kalmasını istiyordu.
Ama Filistinliler gerçekten bağımsız bir örgüt istiyordu ve 1969'da örgütün başkanlığını ele geçiren Yaser Arafat'ın amacı da buydu.
Kendisine bağlı, beş yıl önce gizli olarak kurulmuş El Fetih örgütü, İsrail'e karşı operasyonlarıyla ün kazanıyordu. El Fetih savaşçıları, 1968'de Ürdün'de İsrail birliklerine ağır kayıplar verdirdi.
İsrail ve Arap komşuları arasında artan gerginlik, 5 Haziran 1967'de başlayan ve Arap-İsrail Savaşı olarak da anılan 6 Gün Savaşı'na yol açtı. Orta Doğu anlaşmazlığının çehresi bu altı günde değişti.
İsrail, Mısır'dan Gazze ve Sina Yarımadası'nı, Suriye'den de Golan Tepeleri'ni aldı. Ürdün güçlerini de Batı Şeria ile Doğu Kudüs'ten çıkardı.
Mısır'ın güçlü hava kuvvetleri, savaşın ilk günü saf dışı bırakıldı. İsrail uçakları, daha başlangıçta Mısır hava kuvvetlerini havalanamadan yerle bir etti.
Toprak kazanımları İsrail'in kontrolündeki alanı iki katına çıkardı. Zafer, İsrail ve destekçileri için yeni bir güven ve iyimserlik havası yaratıyordu.
BM Güvenlik Konseyi, 22 Kasım 1967'de 242 sayılı kararı aldı. Kararda, savaşla toprak kazanımı reddediliyor, son çarpışmalarda ele geçirdiği yerlerden İsrail'in çekilmesi isteniyordu.
BM'ye göre, bu savaşta 500 bin Filistinli daha mülteci haline geldi; Mısır, Lübnan, Ürdün ve Suriye'ye göç etti.
Yom Kippur, yani ''Kefaret Günü'', Yahudilerin en önemli dini bayramı.
Mısır ve Suriye, 1967'deki savaşta kaybettikleri toprakları diplomatik yollardan geri alamayınca, 1973'te Yom Kippur bayramı sırasında İsrail'e karşı taarruza girişti.
Bu çarpışmalar, Ramazan Savaşı ya da 1973 Arap-İsrail Savaşı olarak da anılır. Başlangıçta Mısır ve Suriye, Sina ve Golan Tepeleri'nde ilerleme kaydettiler.
Üç hafta süren çarpışmalar sonunda bu durum değişti. İsrail neticede bazı yerlerde 1967'deki ateşkes hattının da ötesine geçti. İsrail güçleri Golan Tepeleri'ni aşarak Suriye içinde ilerlemeye başladı. İsrail sonra bu toprakları bırakacaktı.
İsrail güçleri Mısır'da da toprak kazandı, Süveyş Kanalı'nın batı yakasına geçtiler. ABD, Sovyetler Birliği ve BM, diplomatik müdahalelerle ateşkes anlaşmasına varılmasını sağladı.
Mısır ve Suriye, toplam 8 bin 500 asker kaybetti. İsrail'in can kaybı ise 6 bindi. Savaş sonunda İsrail, askeri, diplomatik ve ekonomik destek açılarından ABD'ye daha da bağımlı hale geldi.
Savaşın hemen ardından Suudi Arabistan, İsrail'i destekleyen ülkelere petrol ambargosu başlattı. Petrol fiyatları bütün dünyada hızla yükselirken küresel nitelikte bir ekonomik kriz baş gösterdi ve ambargo Mart 1974'e kadar sürdü.
22 Ekim 1973'te BM Güvenlik Konseyi 338 sayılı kararı aldı. Taraflardan, bir an önce çarpışmaları durdurmaları ve müzakerelere başlamaları isteniyordu.
Arafat liderliğindeki FKÖ ile Ebu Nidal gibi, FKÖ dışındaki Filistinli örgütler, İsrail ve diğer hedeflere karşı 1970'lerde bir dizi eylem düzenledi. Kara Eylül diye de bilinen Ebu Nidal'in örgütü, 1972 Münih Olimpiyatları'ndaki eylemde 11 İsrailli sporcuyu öldürdü.
Filistin'in tamamını ''kurtarmak'' için silaha başvuran FKÖ'nün lideri Arafat, bir yandan da BM'de barışçı çözümü savunduğunu anlatan ilk konuşmasını yaptı. Siyonist projeyi kınayan Arafat, ''Bugün bir elimde zeytin dalı, bir elimde kurtuluş savaşı veren birinin silahı var. Zeytin dalını düşürmeyin'' diye ekledi.
Bu konuşma, Filistinlilerin uluslararası tanınma çabalarına büyük katkı sağladı. Bir yıl sonra ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan Harold Saunders, Arap-İsrail barışı müzakere edilirken Filistin halkının meşru çıkarlarının da hesaba katılması gerektiğini söylüyordu.
İsrail'in 1948'de kuruluşunda İrgun ve Lehi gibi radikal grupların katkısı büyüktü. Ama bu örgütlerin mirasçısı Herut (sonradan Likud adını alıyor) Partisi, 1977'ye kadar hiçbir seçim kazanamadı.
İsrail siyaseti bu tarihe kadar sol kanattaki İşçi Partisi'nin hakimiyetindeydi. Likud ideolojisi, İsrail idaresinin İngiliz mandasına dahil olan bütün topraklara, yani Ürdün de dahil Kutsal Kitap'ta anlatılan "Büyük İsrail'e" yayılmasını savunuyordu.
Eski İrgun lideri Menahem Begin başkanlığındaki yeni hükümet, Batı Şeria ile Gazze Şeridi'nde yerleşim açmayı hızlandırdı. Amaç 1967'de kazanılan toprakları ileride geri vermemek için gerekçeler sağlamaktı.
Tarım Bakanı Ariel Şaron bu faaliyetleri körükledi; Şaron 1981'e kadar yerleşimlerle ilgili bakanlar komisyonunun başındaydı.
Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat 19 Kasım 1977'de İsrail'e uçup İsrail parlamentosu Knesset'te konuşma yapınca dünya şaşkına döndü. İsrail'i tanıyan ilk Arap lider Sedat oldu. Yom Kippur Savaşı'nı daha dört yıl önce başlatan da kendisiydi.
Mısır ve İsrail 1978'de ABD'de Camp David anlaşmalarını imzaladı. Metinde Orta Doğu'da barışın çerçevesi çiziliyordu ve buna Filistinlilere sınırlı özerklik verilmesi de dahildi.
İkili barış anlaşmasını da Sedat ile Begin Mart 1979'da imzaladılar. Sina Yarımadası Mısır'a geri verildi.
Arap devletleri, İsrail'le kendi başına pazarlığa giriştiği için Mısır'ı boykot etti. Enver Sedat 1981'de Mısır ordusundaki İslamcı unsurlar tarafından öldürüldü.
İsrail, Lübnan sınırına yakın yerleşim birimlerini saldırılardan korumak amacıyla bu ülkenin güneyine asker soktu. Ama Savunma Bakanı Ariel Şaron orduyu başkent Beyrut'a kadar götürdü; FKÖ'yü Lübnan'dan çıkardı.
Sina'daki son İsrail birliklerinin geri çekilmesinin üzerinden daha iki ay bile geçmemişti. Lübnan işgali, Ebu Nidal örgütünün İsrail'in Londra Büyükelçisine suikast girişimi üzerine başlatmıştı. İsrail birlikleri Beyrut'a Ağustos ayında vardı. Yapılan ateşkes anlaşması uyarınca FKÖ milisleri çekilince, Filistin mülteci kampları savunmasız kalmıştı.
İsrail güçleri 14 Eylül'de Beyrut etrafında konuşlanırken, Hıristiyan Falanj milislerin lideri Beşir Cemayel, başkentteki karargahında bir bombanın patlamasıyla öldü. Ertesi gün İsrail ordusu Batı Beyrut'u işgal etti. 16 Eylül'den 18 Eylül'e kadar, İsrail'le ittifak yapan Falanjistler, Sabra ve Şatilla kamplarında yüzlerce Filistinliyi öldürdü.
Neredeyse bir asırı bulan Orta Doğu mücadelesindeki en kanlı katliamlardan biriydi bu. Şaron, savunma bakanlığından başka bir göreve geçmek zorunda kaldı. 1983'te İsrail'de yapılan bir soruşturma, onun katliamı önlemek için harekete geçmediğine hüküm vermişti.
Sabra ve Şatilla katliamları Ariel Şaron hakkındaki ''savaş suçlusu'' iddialarının kaynağı. Bazı görgü tanıkları, İsrail askerlerinin, Hıristiyan milislerin kamplarda neler yapacağından haberdar olduğunu, hatta olanları izlediğini anlatıyor.
İsrail işgaline karşı intifada, yani kitlesel ayaklanma Gazze Şeridi'nde başladı; kısa sürede Batı Şeria'ya yayıldı.
Protestolar, sivil itaatsizlik şekline büründü. Genel grevler düzenlendi, İsrail ürünleri boykot edildi, duvarlara yazılar yazıldı ve yollarda barikatlar kuruldu.
Ama uluslararası ilgi toplayan protesto şekli, ağır silahlarla donanmış İsrail askerlerine taş atan Filistinlilerdi.
İsrail ordusu karşılık verdi; çok sayıda Filistinli sivil yaşamını yitirdi. 1993'e kadar süren protestolarda toplam can kaybı bini aştı.
Haziran 1992'de İsrail'de sol kanadın, yani İşçi Partisi'nin iktidara gelmesi çok kuvvetli bir barış sürecini başlattı. Sertlik yanlısı olarak gösterilen Başbakan Yitzak Rabin ile "güvercin" olarak gösterilen Şimon Peres ve Yosi Beilin, Filistinlilerle barışı konuşacak çok uygun bir ekibi oluşturuyordu.
Körfez Savaşı'ndan sonra konumu zayıflayan FKÖ bu barış pazarlığından sonuç almayı umuyordu. Washington'daki ikili görüşmeler tıkanınca İsrail, FKÖ'nün katılımına yönelik itirazını kaldırdı. Daha da önemlisi Dışişleri Bakanı Peres ve yardımcısı Beilin, Norveç'in girişimi olan gizli bir müzakere zemini kurma imkanını inceliyordu.
Washington'daki ikili görüşmelerden sonuç alınamayacağı anlaşılınca gizli Oslo kulvarı 20 Ocak 1993'te açıldı. Norveç'in Sarpsborg kasabasında görülmemiş ilerleme kaydedildi.
Filistinliler işgal topraklarından aşamalı çekilmeye başlaması karşılığında İsrail devletini tanımayı kabul ediyordu. Görüşmeler sonucunda Washington'da İlkeler Deklarasyonu imzalanırken, Arafat ile Rabin arasındaki tarihi tokalaşmayı 400 milyon insan canlı izledi.
İsrail ve FKÖ, İlkeler Deklarasyonu'nun başlangıçta nasıl uygulanacağı konusundaki anlaşmayı Kahire'de 4 Mayıs 1994'te imzaladı.
İsrail, Gazze Şeridi'nin çoğunu terk ediyordu. Sadece Yahudi yerleşimleri ve etraflarındaki arazilerde İsrail varlığı sürecekti. Batı Şeria'da ise Eriha kentini Filistinlilere bırakıyorlardı.
Bu pazarlıklar Yahudi bir yerleşimcinin Batı Şeria'nın El Halil kentinde düzenlediği bir katliamla neredeyse kesilecekti.
Anlaşmanın içinde de aşılması gereken zorluklar vardı. Metinde beş yıllık geçiş dönemi içinde İsrail ordusunun geri çekilme aşamaları yer alıyordu. Ama bu aşamalar çok zorlu pazarlıkların sonuç vermesine bağlıydı.
Bunlar Filistin devletinin kuruluşu, Kudüs'ün statüsü, işgal edilmiş topraklardaki Yahudi yerleşimlerinin durumu ve 1948-1967 arasında göçe zorlanan 3,5 milyon Filistinli mültecinin ne olacağı gibi konulardı.
Barış sürecini eleştirenler 1 Temmuz'da susmuştu. Çünkü Yaser Arafat, Filistin topraklarına bu tarihte geri döndü, coşkulu kalabalık tarafından muzaffer bir eda ile karşılandı.
FKÖ, İsrail birliklerinin boşalttığı yerlere konuşlandırıldı. Filistin Ulusal İdaresi, yani özerk yönetimin başkanı olarak Yaser Arafat vardı artık. 1996'daki seçim de bunu tescil etti.
Filistin yönetimi, Gazze Şeridi'ndeki ilk yılında zorluklarla boğuştu. Filistinli militanların bombalı eylemlerinde onlarca İsrailli öldü. İsrail özerk yönetimin topraklarına giriş çıkışları engelliyor; militanlara suikastlar düzenliyordu. Yeni yerleşim inşaatları da durmadı.
Filistin Özerk Yönetimi kendi toplumunun öfkesini kitlesel gözaltılarla bastırmaya çalıştı. İsrail içinde ise barış sürecine tepkiler sağ kanattan ve dini gruplardan geliyordu. Bu ortam içinde barış görüşmeleri yoğun çaba ile yürütülse de başlangıçta belirlenen takvime yetişilemiyordu. 24 Eylül'de 2. Oslo diye anılan anlaşma Mısır'ın Taba şehrinde ve Washington'da ayrı törenlerle imzalandı.
Bu anlaşma Batı Şeria'yı üçe bölüyordu.
1 - A Bölgesi: Batı Şeria'nın yüzde 7'sini oluşturan bu bölge, Doğu Kudüs ve El Halil haricindeki belli başlı yerleşim merkezleri tam olarak Filistin idaresine bırakılıyordu.
2 - B Bölgesi: İsrail ve Filistinlilerin ortak kontrolüne bırakılan bu bölge Batı Şeria'nın yüzde 21'ini oluşturuyordu.
3 - C Bölgesi: İsrail bu bölgeyi kontrol altında tutacak, ama aynı zamanda Filistinli tutukluları serbest bırakacaktı.
2. Oslo Anlaşması, Filistinlileri pek heyecanlandırmadı. İsrailli dinciler ise ''Yahudi toprağının'' teslim edilmesine öfkeliydi. Öfke ve tahrik içeren bir kampanyaya hedef olan Başbakan Yitzak Rabin, bir aşırı dinci Yahudi tarafından 4 Kasım'da öldürüldü. Suikast bütün dünyaya şok dalgaları yaydı suikast. "Güvercin" diye nitelendirilen ve bir türlü tamamlanamayan barış sürecinin mimarı Şimon Peres başbakan oldu.
1996 yılına girildiğinde anlaşmazlık yine kan dökülmesine yol açıyordu. Hamas örgütü İsrail içinde bir dizi intihar eylemleri düzenledi. İsrail, Lübnan'ı üç hafta süreyle bombaladı.
Şimon Peres 29 Mayıs'taki seçimlerde, sağcı Binyamin Netanyahu'ya kıl payı yenildi. Netanyahu, Oslo anlaşmalarına karşı çıkıyor, ''güvenlik içinde barış'' tezini işliyordu. Netanyahu işgal topraklarında yerleşim inşasının dondurulması kararını kaldırarak Arapları öfkelendirdi.
El Aksa Camii'nin altına, arkeolojik amaçlarla bir tünel kazılması için izin verince de, tepkiler daha da şiddetlendi. İsrail mevcut barış sürecini eleştirmesine rağmen ABD'nin artan baskısı üzerine Ocak 1997'de El Halil şehrinin yüzde 97'sini Filistinlilere devretti.
ABD'de 23 Ekim 1998'de imzaladığı Wye Nehri Memorandumu ise, Batı Şeria'dan çekilmenin sürmesini öngörüyordu. Fakat bunun uygulanmasına ilişkin itirazlar, Ocak 1999'da İsrail'de iktidardaki sağ koalisyonun çökmesine yol açtı. 18 Mayıs'taki seçimlerde İşçi Partili Ehud Barak galip çıktı.
İsraillilerle Araplar arasındaki 100 yıllık kavgayı sona erdirmeyi vaat ediyordu yeni başbakan. Oslo anlaşmalarında öngörülen beş yıllık geçiş süresi, 4 Mayıs 1999'da sona erdi.
Ama Yaser Arafat tek yanlı Filistin devleti ilanından vazgeçirildi. Amaç İsrail'deki yeni yönetimle pazarlığa yeniden başlanmasıydı.
Ehud Barak hükümetinin barışa ulaşacağına dair başlangıçta duyulan iyimserliğin temeli olmadığı zamanla anlaşıldı. Yeni bir Wye Nehri sözleşmesi Eylül 1999'da imzalandı. Ama işgal topraklarından çekilme işleminin devam etmesi mümkün olmadı. Çünkü Kudüs'ün durumu, mülteciler, yerleşimler ve sınırlar gibi nihaî statü pazarlıkları sonuçsuz kalmıştı.
Beş yıllık barış süreci sonunda pek bir şey elde edilememesi, Filistin halkında büyük bir bıkkınlık doğurdu. Barak, Suriye ile barışa odaklandı. Bu alanda da başarı yoktu. Barak yine de İsrail'in 21 yıllık Lübnan macerasına son verdi: Mayıs 2000'de İsrail'in Lübnan'dan çekilmesi, dikkatleri Yaser Arafat'a yöneltti.
ABD Başkanı Bill Clinton ile Ehud Barak kademeli barış görüşmeleri yerine, bütün konularda hep birden sonuç almayı amaçlayan nihai pazarlığa girmeye zorlandı. Bu görüşmeler için ABD başkanının yazlığı Camp David seçildi.
İki hafta süren görüşmelerde Kudüs'ün statüsü ve Filistinli mültecilerin geri dönüş hakları konusunda bir uzlaşmaya varılamadı. Bunun getirdiği belirsizlik içinde, 28 Eylül'de muhalefetteki Likud Partisi'nin Netanyahu'dan sonraki lideri, yılların sağcı politikacısı Ariel Şaron, Mescid-i Aksa'nın bulunduğu kompleksi ziyaret etti.
Bunun çok tahrik edici bir hareket olduğu söylendi. Filistinliler bu ziyareti protesto için gösterilere başladı. Ve gösteriler El Aksa intifadası diye anılan ayaklanmaya dönüştü.
Birkaç dalga halinde gelen intihar saldırıları ardından İsrail Mart ve Haziran aylarında Batı Şeria'nın neredeyse tamamını işgal etti. 2002 yılının büyük bir bölümünde Filistin kentleri sık sık baskına uğradı, birbirleriyle bağlantısı kesildi, kuşatıldı ya da uzun süreler sokağa çıkma yasağı altında kaldı.
Nisan ayında İsrail güçleri Batı Şeria'nın kuzeyindeki Cenin mülteci kampına girip bölgeyi ele geçirdi. Filistinliler, burada bir katliam yapıldığını iddia etti. Kendisi de ağır kayıp veren İsrail ordusu ise örgütlü bir direniş ile karşılaştığını ve burada 52 Filistinlinin öldüğünü söyledi.
Olayla ilgili BM raporu, "sivilleri tehlikeyle karşı karşıya bırakan şiddet olayları" dolayısıyla her iki tarafı da suçladı ama ortada bir katliam olmadığı sonucuna ulaştı. Uluslararası Af Örgütü ise İsrail ordusunun Batı Şeria'da Cenin ve Nablus'a düzenlediği operasyonlarda savaş suçu işlediği hükmüne vardı.
İsrailli yetkililer 2002 yılı boyunca Gazze Şeridi ve Batı Şeria'da düzenlenen operasyonların Filistinlilerin "terör altyapısını" yıkmayı amaçladığını kaydediyordu.
Ancak hızı kesilmiş de olsa intihar saldırıları yıl boyu devam etti. İki yıldır barış süreci durma noktasına gelmişti. BM, ABD, Rusya ve Avrupa Birliği'nden oluşan, "Dörtlü" Orta Doğu'da çözüme yönelik bir 'yol haritası' ile süreci yeniden canlandırmaya çalıştı.
Yol haritası, içeriği üzerinde 2002 yılı boyunca devam eden pazarlıklar ardından 2003 yılı Nisan'ında ABD öncülüğünde Irak'a düzenlenen operasyon sonrasında yayımlandı.
Belgenin yayımlanmasına kadar da tüm diplomatik girişimler askıda kaldı. 2003 Haziran'ında ABD Başkanı George Bush, Orta Doğu konusundaki siyasetini uzun süredir beklenen bir konuşmayla açıkladı.
Bush konuşmasında Filistinlilere "teröre taviz vermeyen" bir lider belirlemeleri çağrısında bulundu. Filistinli militan grupların yoğun müzakereler ardından Haziran ayında ilan ettiği ateşkes ise ancak 7 hafta süreyle geçerli oldu.
25 Ekim 2004'te Arafat hastalandı. Grip teşhisi konulmuştu. Tüm çabalara rağmen Arafat iyileşmiyordu.
Paris'teki bir askeri hastaneye götürüldü. Zehirlendiğinden şüpheleniliyordu. Burada Arafat'ı muayene eden doktorlar onun zehirlendiğine dair bir kanıt bulamadıklarını açıkladılar.
3 Kasım'da komaya girdi. 8 gün sonra ise öldüğü açıklandı.
İsrail Gazze ve Batı Şeria'nın bir bölümünden çekildi. İsrail, Yahudi yerleşimlerini boşaltıp, askeri araçlarını da Gazze'den çekti.
Ancak Gazze'yi denizden, karadan ve havadan abluka altında tutmaya başladı. Filistin'deki genel seçimlerde Hamas, oyların çoğunu aldı.
Eylül 2006'da ise Gazze Şeridi'nde Filistinli gruplar El Fetih ile Hamas arasında çatışmalar başladı.
Haziran 2007'ye kadar çatışmalar, ateşkesler ve ulusal birlik arayışlarıyla geçen sancılı sürecin ardından, Mahmud Abbas, Gazze ve Batış Şeria'da olağanüstü hal ilan etti. Geçiş hükümeti kurulmasını isteyip başbakanlık görevini de Selam Fayyad'a verdi, kurulan geçiş hükümetinden Hamas dışlanmıştı.
İsrail'in Gazze Şeridi'nde düzenlediği saldırılarda 22 günde 1417 kişi hayatını kaybetti; 4580 kişi de yaralandı.
İsrail bu saldırılara "Dökme Kurşun Operasyonu" adını vermişti. İsrail, askeri harekatın, Filistinli militanların İsrail'in güneyini hedef alan roket saldırılarını durdurmayı amaçladığını açıkladı.
Mayıs 2010'da İsrail askerleri Gazze'ye yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine baskın yaptı. 10 Türk vatandaşı hayatını kaybederken bu saldırı, Türkiye-İsrail ilişkilerini kopma noktasına getirdi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, dönemin ABD Başkanı Barack Obama'nın da çabalarıyla Türkiye'nin o zaman başbakanı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan özür diledi. İsrail ayrıca Mavi Marmara baskınında hayatını kaybedenler için tazminat ödemeyi kabul etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir iftar yemeğindeki konuşmasında, İsrail'le yapılan anlaşmadan bahsederken isim vermeden Mavi Marmara yardımını organize eden İHH'yı (İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı) eleştirdi:
"Uluslararası bazda bir adım atıyoruz. Siz kalkıp da Türkiye'den böyle bir insani yardımı götürmek için günün başbakanına mı sordunuz? Biz zaten oraya gerekli yardımı Gazze'ye bugüne kadar hep yaptık yapıyoruz. Filistin'e yaptık yapıyoruz."
İsrail Gazze'ye yönelik 51 gün süren ve kara harekatını da içeren yeni bir saldırı başlattı.
Saldırılarda 530'u çocuk 302'si kadın 2 bin 100'den fazla Filistinli hayatını kaybetti. 10 binden fazla Filistinli de yaralandı.
İsrail tarafında ise 64'ü asker 70 İsrailli öldü, 720 İsrailli de yaralandı.
ABD'nin Tel Aviv'den Kudüs'e taşıma kararı aldığı İsrail Büyükelçiliği'nin açılışı öncesi İsrail güvenlik güçleri protestoculara ateş açtı ve onlarca Filistinli hayatını kaybetti.
Açılış töreninde ABD Başkanı Donald Trump'ın video açıklaması gösterildi. Trump "Orta Doğu'da barışı sağlama" hedefine sadık olduklarını söylerken, Batı Şeria'daki Filistin yönetimi, İsrail'i 'Gazze'de katliam yapmakla' suçladı.
İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn ile ilişkileri normalleştirme doğrultusunda Washington'da anlaşmalar imzaladı.
Bu adım, Ocak ayında ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile birlikte "Yüzyılın Planı" adını verdiği açıklamasının ardından geldi.
Planda Kudüs'ün bölünmemiş bir şekilde İsrail'in başkenti olması, Filistin'e 1967 sınırına kıyasla çok daha az toprağı kontrol edecek ve Batı Şeria'daki topraklarının yüzde 80'inden vazgeçecek şekilde "koşullu" bir bağımsız devlet, koşulların yerine getirilmesi için 4 yıllık bir süre öngörülüyordu.
İsrail'le normalleşme adımını ilk olarak 1979'da Mısır atmış, onu 1994'te Ürdün takip etmişti.
On yıllar sonra gelen ikinci dalgada birkaç ay içinde Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas bu listeye eklendi.
Filistinliler, Filistin devleti kuruluncaya dek İsrail ile ilişki kurmayacakları sözü veren Arap ülkelerini "sözlerinden dönmekle" suçladı.
Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, "İsrail işgali sona erinceye dek bölgede barış, güvenlik ve istikrar gerçekleşmeyecektir" dedi.
Bu anlaşmaların ardından, Gazze'de Filistinliler ile İsrail ordusu arasındaki çatışmalar yeniden şiddetlendi.
Gazze'yi yöneten Hamas ve Batı Şeria ile Doğu Kudüs'teki El Fetih yönetimi, 14 yıl aradan sonra bir kez daha ortak bir yönetim oluşturmak için Eylül ayında Türkiye'de bir araya gelerek anlaşmaya vardı.
El Fetih lideri Mahmud Abbas, görüşmelerin Türkiye'de yapılması için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı arayarak destek istemişti.
Filistin Yönetimi, İsrail'le yapılan anlaşmalara tepki olarak Arap Birliği'nin 6 ay süreyle dönem başkanlığını üstlenmeyeceğini açıkladı.
Yüzlerce Yahudi’nin İsrail'in Doğu Kudüs'ü işgal ettiği 1967'deki Altı Gün Savaşı'nın yıl dönümü olarak kutladığı “Kudüs Günü” için ellerinde bayraklarla sloganlar ve İsrail marşları eşliğinde Mescid-i Aksa civarında yürüyüşünü Filistinliler provokasyon olarak değerlendirdi.
2021'de bu gün Ramazan ayının son günlerine denk geldi. Filistinli gruplar Mescid-i Aksa çevresinde barikatlar oluşturdu.
İsrail'in Doğu Kudüs'teki evlerinden zorla çıkarma planları gerilimi daha da tırmandırdı.
İsrail polisinin Filistinlilere polis şiddeti ve orantısız müdahalesi ardından Hamas İsrail’e yüzlerce füze fırlattı.
İsrail, 10 Mayıs 2021'de Gazze Şeridi’ne havadan ve karadan saldırılar başlattı. Bu saldırılarda yüzlerce Gazzeli öldü.
Mısır'ın arabuluculuğunda aynı ay içinde taraflar arasında ateşkes ilan edildi. Ancak İsrail'in Haziran'da da Gaze'yi bir kez daha vurması ateşkesin kırılganlığını gösterdi.
İngiltere, Gazze Şeridi'nde yönetimde olan Hamas'ı "terör örgütü" ilan etti.
Hamas daha önce de Avrupa Birliği ve ABD başta olmak üzere çok sayıda ülke tarafından "terör örgütü" ilan edilmişti.
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, 2007 yılından bu yana Türkiye ile İsrail arasındaki en üst düzey ziyaret için 9 Mart'ta Ankara'ya geldi. Herzog, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile önce baş başa ardından heyetlerle birlikte görüşme yaptı.
Görüşmelerin ardından ortak basında toplantısında, iki liderin öncelik vermesi dikkat çekti.
İsrail'de 1 Kasım'da yapılan genel seçimde ilk sırada yer alan Likud Partisi'nin lideri Binyamin Netanyahu, çetin koalisyon pazarlıkları sonrası yeni hükümeti kurdu.
Aşırı sağcı partilerden oluşan koalisyon, "" olarak nitelendirildi.
İşgal altındaki Batı Şeria'nın Cenin ve Nablus bölgelerinde Ocak ve Şubat aylarında İsrail güçlerinin saldırılarında 60'tan fazla Filistinli öldürüldü. İsrail tarafındaysa 13 kişi yaşamını yitirdi.
ABD merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) son dönemde İsrail ve Filistin arasında şiddetin açıkladı.
Uluslararası Af Örgütü, Mayıs ayında İsrail ile Filistinli silahlı gruplar arasındaki çatışmalarda .
Örgütün raporuna göre, İsrail ordusunun orantısız güçle yaptığı hava saldırıları, Filistinli sivillerin ölümüne yol açtı.
Aynı raporda İslami Cihat Örgütü militanlarının hedef gözetmeksizin fırlattığı roketlerin İsrailli ve Filistinli sivillerin ölümüne yol açtığı kaydedildi.
Örgüt, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (ICC) soruşturma başlatma çağrısı yaptı.
ICC Filistin'de 2014'te başlayan çatışmalar ve sonrasında yaşanan olaylar nedeniyle 2021'de bir soruşturma açmıştı.
Hamas, 7 Ekim'de Gazze topraklarından İsrail'e sızarak son yılların en büyük sınır ötesi saldırısını gerçekleştirdi.
İsrail ordusu “savaş durumu alarmı” ilan etti. Saldırıda Gazze'den İsrail tarafına binlerce roket atılırken, çok sayıda silahlı militan da İsrail topraklarına girdi.
Saldırılarda 1200'e yakın İsrailli öldürüldü. 251 kişi rehin alındı.
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği ilk da yüzlerce kişi öldü.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hamas’ın saldırısıyla İsrail'in girdiğini söyledi.
İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'nde düzenlediği saldırılarda hayatını kaybedenlerin sayısı Ağustos sonu itibarıyla 40 bini aştı, 95 bine yakın kişi de yaralandı. Yüz binlerce Filistinli evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Hamas'ın aldığı rehinelerin bir kısmı geçmiş anlaşma ve operasyonlarda serbest bırakılırken bazılarının öldüğü teyit edildi. Yaklaşık 100 rehinenin akıbeti ise halen belli değil.
Güney Afrika Cumhuriyeti, 29 Aralık 2023'te, Hollanda'nın Lahey kentinde bulunan Uluslararası Adalet Divanı'nda Gazze'deki Filistin halkına "soykırım" uyguladığı iddiasıyla İsrail'e karşı dava açtığını duyurdu.
Bazı ülkeler de davaya katılma talebinde bulundu ya da katılacağını beyan etti. Bu ülkeler Türkiye, Filistin Yönetimi, İspanya, İrlanda, Belçika, Mısır, Meksika, Kolombiya, Nikaragua, Libya, Maldivler, Şili ve Küba.
Bu ülkelerin talepleri henüz ICJ tarafından onaylanmadı.
İsrail lehine davaya katılma niyeti beyan eden tek ülke ise Almanya.
Filistin’de Hamas ve El Fetih arasında sağlandığı açıklandı. Pekin’de yapılan görüşmelere ilişkin açıklama Çin Dışişleri Bakanlığı’ndan geldi.
Pekin Deklarasyonu’nun 14 farklı Filistinli grup arasında iki gün süren görüşmeler üzerine imzalandığı kaydedildi.
Anlaşma ile Hamas ve El Fetih, savaş sonunda Gazze’yi birlikte yönetecek.
İsrail, “terörle mücadele operasyonu” adını verdiği operasyonlar kapsamında Batı Şeria’daki dört kente askeri birliklerini gönderdi.
Bu, İsrail'in son 20 yılda olarak değerlendiriliyor.
Mısır, Katar ve ABD'nin arabuluculuğunda İsrail ile Hamas arasında Gazze'de ateşkes için Ağustos ayında Kahire'de yürütülen .
Mısırlı kaynaklara göre, arabulucuların sunduğu anlaşma maddeleri ve karşılıklı tavizlere ne Hamas ne de İsrail yeşil ışık yaktı.
Mısır'dan gelen haberlere rağmen ABD
'li kaynaklar görüşmelerin "yapıcı şekilde" devam ettiğini, "nihai ve uygulanabilir bir anlaşma" doğrultusunda sürdürüldüğünü dile getirdi.
Rehinelerin serbest bırakılması için Hamas'la ateşkes anlaşması konusunda İsrail üzerindeki baskılar artarken, Netanyahu hükümeti buna yanaşmıyor.
Hamas, ateşkes için İsrail güçlerinin Mısır ile Gazze Şeridi arasındaki Philadelphi Koridoru'ndan çekilmesini talep ederken, İsrail bunu "kırmızı çizgisi" olarak niteliyor.
Son Dakika › Dünya › 1799'dan günümüze Filistin tarihi: Siyonizm, İsrail işgali, savaşlar ve hasretle beklenen barış - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?