DHA YURT ÖZEL GÜNDEM - Son Dakika
Güncel

DHA YURT ÖZEL GÜNDEM

DHA YURT ÖZEL GÜNDEM

Elazığ'da ev taşıma ücretleri 2 katına çıktıELAZIĞ'ın Sivrice ilçesinde meydana gelen 6.8'lik depremin ardından yıkılan ya da hasar gören evlerin sahipleri, köylerde veya kent merkezinde buldukları binalara taşınmaya başladı.

08.02.2020 09:37

Elazığ'da ev taşıma ücretleri 2 katına çıktı

ELAZIĞ'ın Sivrice ilçesinde meydana gelen 6.8'lik depremin ardından yıkılan ya da hasar gören evlerin sahipleri, köylerde veya kent merkezinde buldukları binalara taşınmaya başladı. Halk kentte fırsatçılık yapan bazı nakliye firmalarının taşıma fiyatlarını 2 katına çıkardığını belirterek, nakliyecilerden insaflı olmalarını istedi.

Sivrice'de 24 Ocak akşamı meydana gelen 6.8 büyüklüğündeki depremde bazı binalar yıkılırken hasar gören birçok binaya da yapılan incelemelerde ağır ve orta hasarlı raporu verildi. Can güvenliği nedeniyle raporlu binaların kullanımı yasaklandı. Risk bulunan binaların yıkımı devam ederken, geçici olarak kurulan çadırlarda kalanlar ise kalıcı çözümler aramaya başladı. Eşyalarını alabilenler köylerine ya da kent merkezinde buldukları evlere taşınıyor. Taşınanlar kentteki bazı nakliyecilerin taşıma fiyatlarını yükselttiğini söyleyerek, yetkililerden konuya el atmasını istedi.

TAŞIMA FİYATLARI 2 KATINA ÇIKTI

Daha önce evin katına ve uzaklığına göre ortalama 600 TL olan taşıma ücretlerinin şu an 1800 TL'ye yükseldiğini söyleyen nakliyeci Ferhat Demirel, taşıma fiyatlarını ve işçi ücretlerini yükseltenlerin insaflı olmasını istedi. Demirel, bazı nakliye firmalarının, taşıma asansörcülerinin hatta işçilerin uçuk fiyatlar talep ettiğini belirterek, "Fiyatlar şu anda çok uçuk önceden bir asansörü 150-200 TL'ye kuruyorlardı. Şimdi 350-400 TL fiyat talep ediyor. Çift taraflı kurmak istediğimiz zaman 800 ile 1000 TL arası para talep ediyorlar" dedi.

'İSTENİLEN ÜCRETİ VEREMİYORLAR'

Nakliyeci Ferhat Demirel, bölgedekilerin mağdur olduğunu ve istenilen ücretleri veremediğini söyleyerek, "Mustafapaşa Mahallesi'nin yüzde 80'i boşaldı zaten. Birçok insan taşınıyor. Binaların çoğu boşaldı. Kimi köylerine gitti kimisi ilçede buldukları evlere gitti. Ben yetkililerin bu işe el atmasını istiyorum. Vatandaşlar istenilen bu ücretleri verecek durumda değil" diye konuştu.

TAŞIMA FİYATLARI 2 BİN TL'YE YAKLAŞTIDepremden önce işçi ücretleri ile birlikte 500 ile 600 TL gibi bir paraya ev taşındığını ifade eden Ferhat Demirel, "Şu anda işçide gelmiyor. 250 TL yevmiye istiyor. Şimdi ise tüm maliyetler hesaplandığında taşıma fiyatları 2 bin TL'ye yaklaşıyor" dedi.

Öte yandan nakliye firmalarından insaflı olmasını bekleyen vatandaşlar ise yetkililerin de bu duruma el atarak önlem almasını istedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ----------------------------Eşyalarını toplayan vatandaşlarNakliye araçlarıEşyaların nakliye aracına yüklenmesiEnkaz çalışmalarıBoşalan mahalle Nakliyeci Ferhat Demirel ile röp.Vatandaşlar ile röp.Sokakta bekleyen ev eşyalarıGenel ve detay görüntüler

Haber: Kadir GÜNEŞ - Kamera: Ömer ŞULUL-ELAZIĞ-DHA)================================

Ak Parti'li Aydın: O önergeyi ana muhalefet partisi ile yaptık

Besti KARALAR- İbrahim KÖRDEMİRCİ/ANKARA, - ASKERLERİN sivil mahkemelerde yargılanmasının önün açan düzenlemede imzası bulunan AK Parti Disiplin Kurulu Başkanı ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, "Biz o önergeyi ana muhalefet partisi ile yaptık. Kendi yaptıkları doğruları da bulandırdılar. Diğer siyasi partilerin de itirazı olmadı. Bugün CHP'nin yaptığı ciddi bir çelişkidir" dedi.

Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasının yolunu açan düzenlemeyle ilgili verilen önergeye ilişkin iddiaları nedeniyle Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ hakkında suç duyurusunda bulunan 6 isimden biri olan Ak Parti'li Ahmet Aydın, o günkü süreci Demirören Haber Ajansı'na anlattı. Ahmet Aydın, 11 yıl önce 2009 yılında demokratik açılım süreçlerinin devam ettiği, hala vesayetin aslında hissedildiği bir dönemde son derece demokratik, Türkiye'nin önünü açan yasal düzenlemeler yapıldığını söyledi. O dönemin kolay olmadığını vurgulayan Aydın, "2007'de bir e-muhtıra yaşandı. 2008'de parti kapatılmaya çalışıldı. Biz istedik ki Türkiye artık demokratikleşsin. Türkiye arkıt bu vesayet kamburundan kurtulsun. Türkiye artık dışarıdan yönetilmesin. Bu anlamda hakikaten muazzam adımlar atıldı. Reform niteliği taşıyan yasal düzenlemeler yapıldı, bu da onlardan biri. Bütün siyasi partilerin isteyip de yapamadığı bir düzenlemeydi, yargıda birlik sağlamak" dedi.

'KAFA KARIŞIKLIĞINI GİDERDİK'

Ahmet Aydın, bugün eleştirilen o düzenlemenin başta CHP olmak üzere diğer partilerin ortak mutabakatı ile geçtiğini belirterek, "Askerin kendi ceza muhakemesi, yargısı vardı. O gün çeşitli kumpas davaları vardı. Bir kafa karışıklığı vardı. Biz bu kafa karışıklığını giderdik. Biz millet adına doğru olan neyse onu yaptık. O gün siyasi partilerin itiraz etmeyeceği bir mutabakatla hazırlandı o önergeler" diye konuştu.

'CHP'LİLER EVET OYU KULLANDI'

2017'de 16 Nisan referandumunda yapılan anayasa değişikliği ile zaten askeri yargının ortadan kalktığını anlatan Aydın, CHP'nin bugünkü eleştirilerini 'zihin bulanıklığı' olarak yorumladı. Aydın, "Kiminle yaptık bunu? Milletin iradesi ile yapıldı. Şimdi kalkıp 11 yıl önce Türkiye'nin önünü açan bir düzenleme hakkında konuşmak zihin bulandırmaktan başka bir şey değil. Çok net deliller var. O günkü tutanaklar da var. O gün CHP ile bir mutabakat sonucu o önergeler geçti. O günkü tutanaklara ve görüntülere bakıldığında CHP'lilerin 'evet' oyu kullandıkları görülür. CHP grubunun elleri bizim grup ile birlikte 'evet' yönünde kalkıyor. Enteresan, CHP bir hafıza kaybı içeresinde. CHP hafızasını kaybetmiş. Arada sırada doğru işler yapardı CHP. Bu ülke CHP'den neler çekti. O ret-inkar asimilasyon politikaları hep bu CHP zihniyetinin bir ürünüdür. Bir noktada uzlaşmışız. Demokratik bir adım atmışsınız, şimdi niye kalkıp bunu bugün bulandırıyorsunuz?" dedi.

'ANAMUHALEFET İLE YAPTIK'

Aydın, burada milletin iradesiyle seçilen milletvekillerine bir itham bir tehdit olduğuna işaret ederek, "Meclis'in tamamı itham ediliyor. Eski Türkiye dışarıda kaldı. Artık dışarıdan yönetilen bir Türkiye yok. CHP ciddi zihin bulanıklığı yaşıyor. O önerge geldiğinde niye itiraz etmedi CHP? Eller 'evet' yönünde kalktı. Perşembe günü kanun çıktı, Pazartesi günü Anayasa Mahkemesi'ne gittiler. Biz o önergeyi ana muhalefet partisi ile yaptık. Kendi yaptıkları doğruları da bulandırdılar. Diğer siyasi partilerin de itirazı olmadı. Bugün CHP'nin yaptığı ciddi bir çelişkidir. CHP'nin samimiyet testinden geçtiği bir dönem yaşıyoruz. CHP ya 'demokrasi' diyecek, ya 'vesayet sistemi' diyecek. Bu anlamda biz doğru olanı yaptık" diye konuştu.

'EN HAFİF DEYİMİYLE HADSİZLİK'

Bugün Ak Parti'yi bir terör örgütü ile ilişkilendirmenin bir hadsizlik olduğunu kaydeden Aydın, "Bugün bizleri hedef göstererek, o önergedeki imzamız doğrultusunda bir terör örgütü ile ilişkilendirilmesi en hafif deyimiyle hadsizliktir. Yargıya suç duyurusunda bulunduk. Bu işin takipçisi olacağız. Bu aynı zamanda milletin de iradesi, biz bu milletin iradesine de sahip çıkacağız. Bu durum CHP'nin içinde bulunduğu zihin bulanıklığını da gösteriyor. CHP bir an önce kendisine gelmeli" ifadelerini kullandı.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Aydın ile röp.

Haber-Kamera:  Besti KARALAR-İbrahim KÖRDEMİRCİ/ANKARA, -

Haber Kodu : 200207243====================================

Mağdur avukat, savcı isimleri karıştırınca sanık oldu ANTALYA'da avukat Burcu Özen (25), soğuk lipoliz yöntemi ile bölgesel zayıflama için gittiği güzellik merkezinde, bacaklarında yanık oluşunca merkezin sahibi diyetisyen Büşra Öner'i Sağlık Bakanlığı'na şikayet etti. Bakanlık da inceleme sonunda Öner hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Ancak savcılık iddianamede isimleri karıştırınca açılan kamu davasında, diyetisyen Öner yerine avukat Özen sanık oldu. İkinci duruşmada beraat ettirilen Özen'in avukatına Hazine'den vekalet ücreti ödenecek.

Avukat Burcu Özen, geçen yıl zayıflamak için diyetisyen Büşra Öner'e ait Muratpaşa ilçesindeki güzellik merkezine gitti. Soğuk lipoliz denilen yöntemle bölgesel zayıflama uygulaması yaptıran Özen'in 3'ncü seansta bacaklarının iç kısımlarında yanık izleri oluştu. Özen, diyetisyen Büşra Öner hakkında suç duyurusunda bulundu. Diyetisyen hakkında 'taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma' suçundan dava açıldı.

BAKANLIĞA ŞİKAYET ETTİ

Dava devam ederken, avukat Özen, diyetisyenin, merkezindeki soğuk lipoliz yöntemini kullanmaya yetkisi olmadığı gerekçesiyle Sağlık Bakanlığı'na şikayet etti. Muratpaşa İlçe Sağlık Müdürlüğü, yaptığı inceleme sonunda Öner'in cihazı kullanma yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle savcılığa suç duyurusunda bulundu.

SAVCILIK İSİMLERİ KARIŞTIRDI

Soruşturma sonunda iddianame hazırlayan savcılık isimleri karıştırınca diyetisyen Büşra Öner yerine mağdur avukat Burcu Özen sanık oldu. Özen, davanın açıldığı Antalya 18. Asliye Ceza Mahkemesi kalemine isimlerde yanlışlık olduğunu bildirdi. Ancak mahkeme hakimi, duruşmanın yapılacağını belirtti. İlk duruşmaya mahkeme hakimi yerine başka bir hakim girince dava ertelendi. İkinci duruşmada Burcu Özen'i beraat ettiren mahkeme, avukatına da Hazine'den 3 bin 400 lira vekalet ücreti ödenmesine karar verdi.

Ayrıca diyetisyen Büşra Öner hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulmasını kararlaştırdı.

'AVUKAT OLARAK GİRDİĞİM MAHKEME SALONUNDA SANIK OLDUM'

Avukat Burcu Özen, davada sanık olarak görünmesine rağmen kendisinin mağdur olduğunu vurguladı. Adaletin kendisini daha da mağdur ettiğini belirten Özen, "Mahkeme kalemine durumu anlatmama rağmen ısrarla duruşmaya çağrıldım. Beraat aldım, yaşadığım mağduriyetten dolayı üzüldüm. Avukat olarak ben böyle bir şey yaşıyorsam vatandaşın başına kim bilir neler geliyor? Özellikle adaletin daha dikkatli olması lazım. Bu süreçte ben devletin bazı kademelerini sınavla kazanmış olsam sanık göründüğüm için kabul edilmeyecektim. Avukat olarak girdiğim mahkeme salonunda sanık olarak görünmek benim için üzücü oldu" diye konuştu.GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-----------------Avukattan detay görüntüler-Avukat Burcu Özen ile röp

Haber: Hasan DEMİRBAŞ- Kamera: Emrah GÜL/ANTALYA, =================================

Sevgililer Günü orkidelerinin yüzde 30'u Adana'dan

TÜRKİYE'de, 14 Şubat Sevgililer Günü için üretilen 2 milyon orkidenin yüzde 30'u Adana'daki bir firmadan tedarik ediliyor. Firmada üretilen orkideler, normal mesaiden 4 kat fazla çalışma temposuyla paketlenerek, Türkiye'nin dört bir yanına gönderiliyor.

Türkiye'deki ilk orkide üreticisi Adanalı firmanın üretim müdürü Soner Yağ, Sevgililer Günü için en çok beyaz, mor ve pembe renklerde orkidelerin talep gördüğünü kaydetti. Yüksek teknolojili cam sera sistemleri sayesinde çeşitli türlerde yıllık 1 milyon orkide ürettiklerini kaydeden Yağ, Sevgililer Günü'ne özel mini orkidelerin yoğun ilgi gördüğünü söyledi.

Yıllar önce yoğun olarak ithal edilmesiyle tanınan orkide çeşitlerinin pek çok türünü kendilerinin ürettiğini belirten Yağ, "30 yılı aşkın çiçekçilik tecrübemizle orkide dışında yılda yaklaşık 6 milyon adet saksılı çiçeği de hem iç pazara hem de çeşitli ülkelere gönderiyoruz. Şu an 40'ın üzerinde ürün üretiyoruz fakat orkide en başta geliyor. Bizim orkide üretimimiz sayesinde maliyetler ve fiyatlar ciddi anlamda düştü ve insanlar, kitleler bu ürüne çok daha rahat ulaşmaya başladı. İç pazarda pek çok markete girebildik. Dolayısıyla, çiçek kültürünün gelişmesiyle hem talep arttı hem de pek çok insanın evini renklendirdik" dedi.

HER BÜTÇEYE HİTAP EDİYOR

Çiçekçilik sektöründe Sevgililer Günü'ne özel 2 milyon adet orkide satılmasının öngörüldüğünü aktaran Yağ, "Bu rakamın içinde yerli ve ithal üretim karışık olarak yer alıyor. Bu toplam rakamın yüzde 30'unu biz karşılıyoruz. Şu an tesisimizde normal yoğunluğumuzun 3-4 katı yoğunluk var. İstihdam ettiğimiz 150 personelin 3'te 1'i sadece orkide paketleme ve sevkiyat işlemleriyle uğraşıyor. Bu orkideler küçük-orta-büyük, tek-çift-üç dal olarak çeşitlendirilmiş durumda. Aranjmanlarına göre fiyatlar değişebiliyor ama yine de dar gelirli vatandaşlarımızın dahi kolaylıkla marketlerden, çiçekçilerden alıp sevgililerine, sevdiklerine, eşlerine hediye edebilecek bütçelerde ürünler hazırladık" diye konuştu.

EN ÇOK TALEP EDİLEN RENKLER: BEYAZ, PEMBE, MOR

Orkide çeşitlerinin çok zarif olduğunu ve güzellik, temizlik ile saflığın sembolü olması nedeniyle ilgi gördüğünü belirten Yağ, şöyle devam etti:

"En çok talep gören renklerimiz beyaz, pembe ve mor. Orkideler çok aydınlık ortamları tercih eden bitkilerdir ve çok dayanıklılardır. Direkt güneş ışığından sakınmak gerekir çünkü bu ışıklar yapraklarda yanık lekesi oluşturur. Su isteğini ise köklerine bakarak anlayabiliriz. Eğer kökler beyazlaşmışsa bitkiler susuyor demektir. Kökler yeşil olduğunda bitkinin su istemediğini, suyunu almış olduğunu anlayabiliriz. Nem olarak ise yüzde 70-80 nem yeterlidir. Çok kuru ortamlar ve aşırı nemli ortamlar tercih edilmemeli."

Görüntü Dökümü-----------------------Firmanın üretim müdürü Soner Yağ ile röpÇiçeklerin paketlenmesiGenel ve detaylar

Haber: Nuri PİR-Kamera: Eser PAZARBAŞI/ADANA,

==============

AK Parti'li Katırcıoğlu, 'ebru' yapıyor: Suça itilmiş kız çocuklarımıza ebru ile rehabilitasyon projesini hayata geçirdim

AK Parti Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu, Ankara'da Meclis çalışmalarından kalan zamanında atölyede ebru yapıyor. Katırcıoğlu, sanatın sosyal ilişkileri zayıf insanlara yardımı olduğunu ve en çok bu kısmının kendisini cezbettiğini söyleyerek, "2011-2012 yıllarında Keçiören'deki bir kız öğrenci yurdunda suça itilmiş kız çocuklarımıza ebru ile rehabilitasyon projesini hayata geçirdim. Oradaki kız çocuklarımızla 3 sene kadar çalıştım. Hem ebru sanatını öğrettik hem de onların bazı problemlerini sanat vasıtasıyla çözmeye çalıştık. Bu bağlamda insan ilişkilerinde çok büyük iyileşmeler olduğunu bizzat gördük" diye konuştu.

AK Parti Kocaeli Milletvekili, evli ve 2 çocuk annesi Radiye Sezer Katırcıoğlu, 2003 yılında ebru sanatına ilgi duyarak, Kocaeli Belediyesinin açtığı kursa başladı. Katırcıoğlu, daha sonra Kocaeli Belediyesi Geleneksel Türk Süsleme Sanatları Eğitim Merkezi'nde eğitim aldı. 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde milletvekili seçilen Katırcıoğlu, Meclis çalışmalarından kalan zamanını da ebru yaparak değerlendiriyor. Katırcıoğlu, Kızılay'da faaliyet gösteren derneğe ait atölyede ebru yaparak, Meclis'in yoğun iş stresini atıyor. Katırcıoğlu, ebru sanatının herkesi rahatlatacak bir sanat olduğunu söyledi.

Bunu, sanatı yapmayanların bilmediğini kaydeden Katırcıoğlu, "Dışarıdan baktığınızda bile, atölyenin içindeki boyaların rengi, ahengi, yaydığı koku sizi cezbediyor. Bunu gören ebru yapmak için büyük istek duyuyor. Ebru ciddi manada alışkanlık yapıyor. Çünkü ruhlarına ve bedenlerine ne kadar iyi geldiğini zaman içinde fark ediyorlar" dedi.

'SUÇA İTİLMİŞ KIZ ÇOCUKLARINI EBRU İLE REHABİLİTE ETTİK'

Katırcıoğlu, sanatın sosyal ilişkileri zayıf insanlara yardımı olduğunu ve en çok bu kısmının kendisini cezbettiğini söyleyerek, "2011-2012 yıllarında Keçiören'deki bir kız öğrenci yurdunda suça itilmiş kız çocuklarımıza ebru ile rehabilitasyon projesini hayata geçirdim. Oradaki kız çocuklarımızla 3 sene kadar çalıştım. Hem ebru sanatını öğrettik hem de onların bazı problemlerini sanat vasıtasıyla çözmeye çalıştık. Bu bağlamda insan ilişkilerinde çok büyük iyileşmeler olduğunu bizzat gördük" diye konuştu.

AK Parti'li Katırcıoğlu, ebru sanatını kadına benzettiğini belirterek, "Kadına, çocuğa, yaşlıya ve tüm dezavantajlı kişilere ebrudaki gibi özen gösterirsek, muhteşem eserler ortaya çıkar diye düşünüyorum" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------------------------AK Parti Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu röp.-Katırcıoğlu'nun ebru sanatı yapması -Genel detay

Haber-Kamera:  Haluk KARAASLAN-İbrahim KÖRDEMİRCİ/ANKARA, ====================================

Çaydaki boya hilesine, soğuk suyla tespit

TARIM ve Orman Bakanlığı'nın ürünlerinde ilaç etken maddesi ilave edildiğini tespit ettiği firmalar arasında bazı çay şirketlerinin de yer alması üzerine uzmanlar, çaydaki gıda boyası hilesine karşı tüketicileri uyarıyor. Ziraat Mühendisi Osman Baykal, çaydaki boya maddesinin basit bir deneyle ortaya çıkarılacağını belirterek, "Bir bardak soğuk suya bir tutam kuru çay koyuyoruz. Kaliteli çayın hemen suya renk vermemesi gerekiyor. Eğer kuru çay suya temas ettiğinde anında renk vermeye başlıyorsa bu çayda boya vardır" dedi.

Tarım ve Orman Bakanlığı, taklit, tağşiş yapıldığı veya ilaç etken maddesi ilave edildiği tespit edilen toplam 229 firmaya ait 386 parti ürünü 14 Ocak 2020'de kamuoyu ile paylaştı. Bu ürünler arasında sudan sonra en fazla tüketilen içeceklerin başındaki çay da yer alıyor. Bazı çay firmalarının ürünlerinde, ilaç etken maddesi ve gıda boyası tespit edildi. Kalitesiz ürünlere boya katılarak iyi dem veriyor izlenimi uyandırıp, çayın kaliteli görünmesinin amaçlandığı hile ilgili uzmanlar, tüketicileri dikkatli olmaları konusunda uyarıyor.

Özçay Tarımsal Kalkınma Kooperatifi İşletme Müdürü Ziraat Mühendisi Osman Baykal, hileli çaya ilişkin uyarılarda bulanarak "Üreticinin marketten aldığı üründe dikkat etmesi gereken bazı özellikler var. Paketteki kuru çaya bakıldığında ürünün düzgün yapıda olması, içerisinde çöp, odunsu, lifsi yapılar ihtiva etmemesi gerekiyor. Bunlar gözle görülebilir kalite tespitleridir. Diğer özellikleri ise içtiği zaman dilde sert bir etki bırakması gerekir. Ancak bazı bazı işletmeler içlerine katkı maddeleri ekleyerek ucuz ürünlerden kaliteliymiş gibi gözüken ürünler elde etmeye çalışıyorlar. Çayda en çok bilinen hileler boyar madde ve granül kullanımıdır. Bunu da tabii çıplak gözle anlamak mümkün değildir. Çeşitli analizlerle anlaşılabiliyor" dedi.

'SOĞUK SU DENEYİLE BOYA HİLESİ TESPİT EDİLİYOR'Tüketicilerin kendilerinin yapabileceği çok kolay bir yöntemle çayın içine boyar madde katılıp katılmadığını tespit edebileceğini söyleyen Baykal, "Tüketiciler çaydaki boya hilesini en basit yöntemle soğuk su deneyi ile anlayabiliriz. Aldığınız çay paketinden bir tutam kuru çayı bir bardak soğuk suyun içine bırakıyoruz. Eğer ürün içinde boyar madde varsa anında boyasını suya verecektir ve su kırmızıya boyanacaktır. Eğer boyar madde yoksa su olduğu gibi kalacaktır. Çayda kullanılan bu granül veya boyar madde kimyasal madde olduğu için insan sağlığını etkiliyor. Çay sudan sonra en fazla tüketilen içecek olduğu için, herkese ulaşan büyük bir sektör olduğu için bazı firmalar çayda bu tür hilelere başvurma yoluna gidiyor maalesef" diye konuştu.

'ÇAY SEKTÖRÜNDEKİ İLK KOOPERATİFİZ'Çay sektöründe kurulan ilk kooperatif olduklarını da aktaran Baykal "Kooperatifimiz 1989 yılında 1267 ortağın bir araya gelmesiyle üretim faaliyetine başladı. Hala üreticilerden oluşan 1267 ortakla günlük 150 ton hammadde işleme kapasitesiyle üretim faaliyetine devam etmektedir.  Amaç üretici ile el ele verip üreticinin ürününü tekrar üretici ile beraber işleyip pazarlayıp üreticiye destek olmak. Çayın gerçek kalitesinin ortaya çıkması noktasında üretim aşamamızda tüm teknik noktalara hassasiyet göstererek üretimi gerçekleştirip, tüketicimize leziz içimli çaylar sunmak için çalışıyoruz" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Boyar maddeli çayın su testi-Çaydaki boyar maddenin tespiti için soğuk su testi-Çay ocağından görüntü-Çay görüntüsü-Röportaj-Muhabir (Arzu ERBAŞ)Anonsu

Haber: Arzu ERBAŞ- Kamera: Mehmet Can PEÇE====================================

Hava sıcaklığı düştü, kuşlar donarak öldü

EDİRNE'nin Keşan ilçesinde, hava sıcaklığındaki ani düşüş nedeniyle kuşlar donarak öldü. Veteriner Hekimi Kubilay Yılmaz, su ve yiyecek bulamayan kuşların donmaması için kapı ve pencere önlerine yem ve su bırakılabileceğini söyledi.

Keşan'da, akşam saatlerinde hava sıcaklığının eksi 5 dereceye kadar düşmesi, insanları olduğu kadar hayvanları da olumsuz etkiledi. Büyük Cami Mahallesi'ndeki Hacı Mehmet Ağa Camii'ne giden cemaat, avluda çok sayıda ölü  ardıç kuşu ile karşılaştı. Donarak öldüğü belirlenen kuşlar, haber verilmesi üzerine gelen belediye ekiplerince toplanıp, gömüldü.

Veteriner Hekimi Kubilay Yılmaz, kuşların havanın ani soğuması, su ve yiyecek bulamaması nedeniyle donarak öldüğünü belirterek, "Hava sıcaklıklarının ani değişmesine bağlı olarak kuşlarda yeterli direnç oluşamadığından dolayı özellikle aç ve susuz kaldıklarında donarak telef olabiliyorlar. Bu nedenle kuşlar için dışarıya korunaklı kafesler yapılabilir. Bunu orman işletme müdürlükleri ve belediyeler kısmen yapıyor. Ama diğer vatandaşlar da gönüllü olarak yapabilir. Dışarıdaki suların donması nedeniyle yine belirli yerlere sıcak su konulabilir. Ayrıca pencere kenarlarına, kapı önlerine kuşların beslenmesi için kuru gıdalar da konulabilir" dedi.

'KAPI, PENCERE ÖNLERİNE SU VE YİYECEK KOYALIM'Kubilay Yılmaz, kuşların, kış aylarında yeterli beslenmeme ve susuz kalma durumlarında donma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını ifade ederek, "Yeterli su içmeleri ve yemek yemeleri kuşların donmasını önleyecektir. Aç ve susuz kalan diğer sokak hayvanları içinde bu aynı. Diğer hayvanlar da ölebilir. Yemek yedikçe enerji miktarı artar. Özellikle daha soğuk olan akşam saatlerinde enerji ihtiyaçları daha fazladır. Bize düşen görev, cam veya kapımızın önüne hazır kuş yemi, artık yemek ve sıcak su koymaktır" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Donarak telef olan kuşlar-Cami avlusu-Camideki ağaçlar-Ağaçlardaki kuşlar-Cami genel gör.-Veteriner Hekimi Kubilay Yılmaz röp.-Detaylar

Haber-Kamera: Ünsal YÜCEL/KEŞAN(Edirne),-==============================

Rusya Çin'le sınırını kapattı, ihracatta artış bekleniyor

ÇİN'in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve dünya genelinde hızla yayılan 'koronavirüs' nedeniyle Rusya, ciddi oranda, limon başta olmak üzere yaş meyve ve sebze aldığı Çin'le sınırını kapattı. Bu durumun özellikle Akdeniz bölgesinden yaş meyve ve sebze ile narenciye sektörlerinde Rusya'ya ihracatta ciddi bir artış yaratması bekleniyor.

Dünyada sebze üretiminde birinci, birçok tarımsal üründe de ilk sıralarda olan Çin'deki koronavirüs salgını nedeniyle Rusya'nın Çin'den alımlarını durdurması, özellikle Akdeniz bölgesinden Rusya'ya yapılan yaş meyve sebze ile narenciye ihracatında ciddi artışın yolunu açtı. İhracatçılar bu yönde hazırlık yaparken, şimdiden gözle görülür artışlar yaşandığını söyledi. Rusya'ya yapılacak ihracatın artması durumunda fiyatların iç piyasaya doğal olarak yansıyacağına işaret edildi.

Çin'de yaşanan virüs salgını olayının öncelikle insanlık için vahim bir durum olduğuna dikkat çeken Antalya Ticaret Borsası (ATB) Başkanı Ali Çandır, her ülkenin de bu virüsten kendini korumak için çeşitli tedbirler aldığını söyledi. Çin'in dünyada sebze üretiminde birinci sırada olduğunu belirten Çandır, "Bu pazarın kapanıyor olması elbette Rusya'da büyük bir boşluk doğuracak. Çin'den gelen ürünlerin yaklaşık yüzde 85'i Rusya'nın doğu bölgelerinde tüketiliyor. Ancak yüzde 15'i batıda. Biz de daha çok batı bölgelerine hizmet veriyoruz. Bu anlamda Türkiye açısından yaş meyve sebze, gıda ürünleri için bir fırsat doğabilir" dedi.

'İHRACATTA FİYAT- MİKTAR ARTAR'Bu fırsatın iki şekilde değerlendirilebileceğini söyleyen ATB Başkanı Ali Çandır, şöyle konuştu: "Fiyatlarımızın artması açısından değerlendirme şansımız var. Örneğin Rusya'ya, Çin'den narenciyenin tonu 1000 dolara alınırken, bizden 750 dolar civarında ihracat yapılıyordu. Biz de fiyatların artmasını sağlayabiliriz. Ayrıca gönderilen ürün miktarı da artacaktır. Bizim de böyle bir durumu iyi tahlil edip, gereklerini yerine getirmemiz gerekiyor. Bu anlamda ilk öne çıkan hava kargo taşımacılığında bir desteklemenin yapılması. Özellikle Rusya'nın doğu bölgelerine kargo desteği bizim ihracatımızı geliştirir."

'KOTALARI TAMAMEN KALDIRMALI'Türkiye'nin şu an yaş meyve sebze ve gıda ürünlerinde Rusya'ya ihracatta 2014 rakamlarını henüz yakalayamadığını dile getiren Çandır, "Belki 2014 rakamlarını tekrar yakalayarak Rusya'nın bizim tarımsal ihracatımızdaki yüzde 40'lık bölümüne getirebiliriz. Başka bir önemli unsur da böyle bir durumda bize uygulanan kotaların kaldırılması için de Rusya ile daha ciddi bir görüşme yapılarak, normal olmayan bu sınırlamaların kaldırılmasını sağlayabiliriz. Domateste 150 bin ton sınırlaması vardı ve bunun tamamen kaldırılmasını talep ediyoruz. Bu kaldırıldığında bizim domates ihracatımızda daha sağlıklı ihracat yapma şansımız var" diye konuştu.

'İÇ PİYASA FİYATLARINA YANSIR'İhracatın artmasının fiyatlar açısından iç piyasaya da doğal olarak yansıyacağını belirten Ali Çandır, "Ama bu bir denge, sonuçta dünyada oluşan fiyatlara bağlı olarak gidiyor. Bizim bazı ürünlerimizde mevsimsel etkisinden kaynaklı fiyatlarda inişler, çıkışlar olabilir ama yıl ortalamasına yaydığımızda çok ciddi bir olumsuzluk olacağını düşünmüyorum. Böyle bir durumda tabi bakanlıklarımızın üretim ayağında da, üretim açısından da değerlendirmesi ve planlaması gerekiyor" dedi.

'AVANTAJA ÇEVRİLEBİLİR'Koronavirüs nedeniyle birçok ülkenin Çin'e karşı yaptırımlar uyguladığını belirten Batı Akdeniz İhracatçılar Birliği (BAİB) Başkan vekili Ergin Civan ise bu durumun ihracatçımız ve ürünlerimiz için avantaja çevrilebileceğini söyledi. Civan, "Biz zaten Rusya'ya ciddi miktarda yaş meyve sebze ve narenciye ihracatı yapıyoruz. Domateste 150 bin tonluk kota vardı, dolmuştu ve yeniden 50 bin tonluk kota daha açılarak 200 bin tona çıktı. Ama Çin sınırının kapatılması belki domates için Rusya'nın koyduğu kotayı kaldırtır" dedi.

'İHRACATÇILAR HAZIRLIK YAPIYOR'Rusya'nın Çin'den alamadığı ürünlerin önemli bir kısmını Türkiye'nin ihraç edebileceğini kaydeden Civan, "Rusya'nın Çin sınırını kapatması, narenciyede ve özellikle limonda çok büyük bir potansiyel oldu. İhracatçımız zaten bunun farkında ve gerekli hazırlıkları yapıyor. Eminim ki ihracatçılarımız bir fırsata çevirecektir, oraya satışları artıracaktır. Bu konuda görüşmeler ve araştırmalarda devam ediyor. Birlik olarak her türlü desteği vereceği" diye konuştu.

'MERMER SEKTÖRÜ OLUMSUZ ETKİLENDİ'Yaş meyve sebze sektörü ihracatında artış beklenen Batı Akdeniz için Çin'le olan ticarette çok önemli yer tutan mermer sektörünün ise olumsuz etkilendiğini anlatan Ergin Civan, "Batı Akdeniz mermer sektöründe ciddi sıkıntılar var. Beklenmedik, hiç kimsenin aklına gelmeyen bir olay. Çin'e insanların gidişi ve gelişinde sıkıntı var ve doğal olarak mermer- madencilik sektörümüzü de olumsuz etkiliyor. Çünkü genelde biz Çin'e blok mermer satıyoruz. Sattığımız ham mermer Çin'de işleniyor ve bunları alan firmaların elemanları, eksperlerini buraya gönderiyorlar ve ocaklarda bu ürünler damgalanıyor, markalanıyor, o şekilde ihraç ediliyor" dedi.

'MEVCUT SİPARİŞLER DEVAM EDİYOR'Çin'de bir ay süren bir bayram tatili olduğu ve koronavirüs vakasının da tam da bu tatilin son günlerine denk geldiğini de belirten Civan, şunları söyledi: "Koronavirüsünün çıkması tüm bu bölgede alım işlerini koordine eden Çinli eksperler ve uzmanların Çin'de olduğu bir dönemde gerçekleşti. Şu anda verilmiş siparişler devam ediyor ama yeni yapılacak işlerle ilgili, Çin'den Türkiye'ye gelindiğinde 14 gün bir karantina süresi olduğundan kimse kolay kolay gelmiyor. Çinliler gelmiyor, bizim oraya gitmemiz zaten şu ortamda çok zor. Hatta dünyanın en büyük fuarlarından biri olan mermer fuarı da ertelendi."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ------------------------------RÖP1 Ali ÇandırRÖP2 Ergin CivanDomates görünSeradanHaldenDomatesleri kasalara koyan kadınlar

Haber: Mehmet ÇINAR- Kamera: Mehmet KILIÇASLAN/ANTALYA, =================================

46 yıldır demir kesen bıçaklar yapıyor

ANTALYA'nın Serik ilçesinde, Durmuş Usta (60), 46 yıldır, 'Serik bıçağı' olarak bilinen el işi bıçaklar yapıyor. Usta, evinin yanındaki kulübede ürettiği bıçakların sağlamlığını, demir çubukları dilimleyerek gösterdi.

Deniztepe Mahallesi'nde oturan Durmuş Usta, yaklaşık 46 yıldır, el emeği göz nuru bıçaklar yapıyor. Evinin yanındaki kulübeyi atölyeye çeviren Usta, ünü dünyaya yayılan Serik bıçaklarını el işçiliğiyle ortaya çıkartıyor. Bıçaklarda emniyet kilidinden pimine, çeliğinden sapına kadar hazır hiçbir parça kullanmayan Usta, çeliği döverek şekillendiriyor. Bıçakların saplarını ise ormanda topladığı çeşitli hayvan boynuzları ve özel ağaçların dallarını işleyerek elde ediyor.

Bir bıçağın yapımı için günlerce çalıştığını anlatan Durmuş Usta, "46 yıl önce ilk bıçağımı yaptım. O günden bu güne binlerce bıçak elimden geçti. Atölyemde tamamı el işi göz nuru bıçaklar yapıyorum. Serik bıçağının ünü Türkiye dışına uzanıyor. Bunun sebebi de gerçek ustaların yaptıkları bıçaklardır" dedi.

'DÖVME ÇELİKTEN YAPILAN BIÇAK, DEMİRİ ELMA DİLİMLER GİBİ KESER'Gerçek Serik bıçağının çeliğinin dövme çelik olmasının farkını anlatan Durmuş Usta, "Dövme çelikten elde ettiğim bıçaklar, demiri elma dilimler gibi keser. Demir çubukları keserek bunu size kanıtlayabilirim" dedi.

Serik bıçaklarının yanı sıra bıçak koleksiyoncuları için Osmanlı palası, desenli av bıçakları yaptığını da anlatan Usta, "Farklı illerden gelip beni bulan insanlar var. Koleksiyonda yer alması için özel saplı bıçak siparişi veriyorlar. Mesela bir müşterim boynuz saplı Osmanlı palası istedi. Bu tür bıçakların ucunu keskinleştirmeden tamamen hatıra ve sergi amaçlı yapıyorum" diye konuştu.

FARKLI BÜYÜKLÜKTE VE SAPLARDA BIÇAKLARAtölyesinin tavanında ve duvarlarında, ormanda topladığı farklı hayvanların boynuzları olduğunu aktaran Usta, "Hiçbir hayvana zarar vermiyorum. Benim yaşadığım çevrenin etrafı tamamen ormanlık. Burada yaşayan geyik, dağ keçisi gibi hayvanlar boynuzlarını düşürüyor veya kırıyorlar. Onları toplayarak bıçak saplarını yapıyorum. Bazı ağaçların dalları da Serik bıçak sapı için çok ideal" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------------------Antalya'nın Serik ilçesindeki köyden drone görüntüsü-Durmuş Usta'nın atölyesine giriş yapması-Atölyenin içi ve nazar boncuktan genel detay-Durmuş Usta'nın ateşi yapması-Çeliğin kesilme görüntüsü-Bıçak yapılacak demirin ateşe atılma görüntüsü-Demirin ateşten çıkarılıp dövülme görüntüsü-Demirin dövülmesinden detay görüntüler-Bıçak saplarının düzeltilme görüntüsü-Bıçak saplarından detaylar-Atölyede bulunan boynuzlardan detay görüntüler-Bıçağın ucunun keskinleştirme görüntüsü-Bıçağın ucuna şekil verme görüntüsü-Bıçağa sap takılma görüntüsü-DHA Muhabiri Aslı Duran'ın anonsu-Serik bıçak ustası Durmuş Usta'nın röportajı-DHA muhabiri ve Durmuş ustanın görüntüsü(demiri kesen bıçağı anlatıyor)-Demiri kesen Serik bıçağından detay görüntüler-Atölyenin dışındaki masada Serik bıçaklarından detay görüntüler-Durmuş Usta ve Eşinin el sallama drone görüntüleri-Drone köy görüntüsü

Haber: İbrahim LALELİ- Kamera: Aslı DURAN/ANTALYA, =================================

Tarih kokan elbiseler

ANTALYA'nın Kaleiçi semtinde, Roma ve Selçuklu döneminin izlerini taşıyan tarihi konaktaki kültür merkezinde, Osmanlı döneminin yanı sıra Yörük kadınlarının gündelik ve özel günlerde kullandığı elbiselerden oluşan geniş bir koleksiyon yer alıyor.

Antalya'da oturan arkeolog ve sanat tarihçisi Hakan Tazecan, Kaleiçi'nde, Sit alanı kapsamında bulunan 2 bin yıllık Roma, Bizans ve Selçuklu izlerini taşıyan taş konakta açtığı kültür merkezinde, farklı yıllara ait objeleri meraklılarının seyrine sunuyor. Koleksiyonda, çarıktan elbiseye, şalvardan iç giyime, kaftandan renkli taşlarla süslü baş taçlarına, Yörük hayatında kullanılan farklı çadır ve gündelik eşyalara kadar birçok obje bulunuyor. 50 bin parçanın üzerinde tarihi objenin bulunduğu merkezde, Osmanlı dönemine ait kadın elbiselerinin yanı sıra, Yörük kadınlarının elbiseleri de yer alıyor. 1000 farklı elbise, merkezin duvarlarında sergilenirken, bir kısmı da elbise odasında muhafaza ediliyor.

Koleksiyonun mankenler eşliğinde tanıtım fotoğraflarını da çektiren Tazecan, yıllara meydan okuyan elbiselere gözü gibi bakıyor. Türk kültürüne ait birçok objenin olduğunu sergideki büyük koleksiyonların özelliklerini anlatan Tazecan, şöyle konuştu:

"Merkezde binlerce parça obje sergileniyor. İçlerinde, Osmanlı döneminde kadınların giydiği kıyafetlerin yanı sıra Yörük kadınlarının gündelik hayatlarında ve özel günlerde giydiği elbiselerden oluşan 1000 parçalık koleksiyon da yer alıyor. Burada 30 yıldır topladığım eşyalar teşhir ediliyor. Yörük kadınlarının kıyafetlerinin yanı sıra, Yörük hayatında kullanılan araç ve gereçler, eşyalar da koleksiyonda yer alıyor. Bu objelerle Yörük kültürleri müzesi açmayı hedefliyorum. Turistler bu eşyalardan almak istiyor. Etnografik eşya oldukları için isteyenler oluyor."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------------------------Kaleiçi'ndeki roma evinden detay-Antikalardan detay-Mankenlerden detay-Elbiselerden detay-Takı ve kemerlerden detay-Anons-Hakan Tazecan röp-Mankenle röportaj

Haber: İbrahim LALELİ- Kamera: Aslı DURAN/ANTALYA,

=================================

Kilosu 100 TL olan deve sütüne yoğun talep

AYDIN'ın İncirliova ilçesinde üretilen deve sütü, kilosu 100 TL'den yurt içi ve yurt dışına pazarlanıyor. İncirliova Belediye Başkanı Aytekin Kaya, süt haricinde devenin sucuğu, idrarı, dili, yağı ve tüyüne dahi talebin olduğunu belirterek, "Günlük 40 kilo süt çıkıyor, talebi karşılamaya çalışıyoruz" dedi.

İncirliova Belediye Başkanı ve Devecilik Kültürü ve Deve Güreşleri Federasyonu eski Başkanı da olan Aytekin Kaya'nın ilçede 30 yıldan beri deve çiftliği bulunuyor. Başkan Kaya, yetiştirdiği güreş develeri haricinde dişi develerden de elde ettiği sütü kilosu 100 TL'den yurt içi ve yurt dışına pazarlıyor. Günlük 40 kilo deve sütünü istek üzerine paketleyerek gönderen Kaya, süt haricinde de taleplere karşılık veriyor. Deve sucuğunun kilosunun 60 TL'den, dilinin ise tanesi 50 TL'den satıldığını belirten Kaya, devenin idrarı, tüyü ve yağını ise isteyenlere hediye ediyor.

'DEVENİN HER ŞEYİ FAYDALI'Deve sütünün çok faydalı olduğunu söyleyen Kaya, "Talep çok. Geçenlerde 5 kilo deve sütünü, Rusya'ya gönderdik. Kanser hastalarına çok faydası oluyor. Bağışıklık sistemini çalıştırıyor. C vitamini olmasından dolayı anne sütüne eş değerdir. Türkiye'deki profesörler de bu işe büyük önem veriyor. Çin'den ise deve sütü tozu istediler. Bununla ilgili bir çalışmamız var. Devenin her şeyi faydalı. Tüyü, yağı, idrarı, dili, eti, sucuğu ve her şeyi faydalıdır. Allah öyle bir yaratmış ki, her şeyinden faydasını gören insanlar var. İdrarının sedef hastalarına, dilinin kekeme çocuklara, tüyünün ise bel fıtığı gibi çok şeye faydası olduğu için bizden talep ediyorlar" dedi.

Deve sucuğunun sadece İncirliova'da imal edildiğini belirten Kaya, "Sucuğun patentini almak için gerekli yerlere başvurduk. Türkiye'de dişi deve az. Daha fazla dişi deve getirmeyi düşünüyorum. Günlük 40 kilo süt çıkıyor, talebi karşılamaya çalışıyoruz" dedi.

'SÜTÜN FAYDASI ISPATLANMIŞTIR'Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Koçarlı Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atakan Koç ise "Deve sütünün birçok şeye iyi geldiği konusunda derleme araştırmalar var. Kansere, astım hastalarına, otistik çocukların hırçınlığını sakinleştirmesine, özellikle şeker hastaları açısından tipik diyabet dediğimiz şeker hastalarında insülin ihtiyacını üçte bir oranında azaltıyor. Bunlarla ilgili yapılan araştırmalar dünya genelinde kabul görmüş ve ispatlanmıştır. Diğerleri için araştırmalar var ispatlanmış bir şey yok. Ama Aytekin Kaya ve diğerlerinin de bunları deneyim sonucunda elde ettikleri şeyler var" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: ------------------Develerin süt sağımından görüntü-Develerden ve deve sucuğundan görüntü-Deve dilinden görüntü-Aytekin Kaya ile röp.

Haber- Kamera: Burhan CEYHAN/ AYDIN, =============================

Vintage kıyafet kültürünün müşterisi gün geçtikçe artıyor

DEĞİŞEN moda anlayışı ile birlikte özellikle gençler, 'vintage' kıyafet kültürünün renkli ve desenli, 25 yaşını geçmiş ürünlerine yönlenmeye başladı. Tek ve kaliteli ürünleri kapsadığı için tercih edilen bu kültür, büyük markaların artık üretilmeyen parçalarını günümüze taşıyor. İzmir'de vintage kıyafet satışı yapan Ali Kaplan, "Bizim kültürümüzde başkasının kıyafetini giyme durumuna sıcak bakılmıyor. Küçüklüğümüzden beri başkasının kıyafetini giymek ayıp gibi öğretildi. Bu nedenle bu kültürün oturması Türkiye'de kolay olmuyor. Eğitim seviyesi yüksek insanlar daha kolay talep ediyor" dedi.

Moda anlayışının her geçen gün değiştiği günümüzde özellikle gençler, 'vintage' kıyafetlere yönlenmeye başladı. 1995'ten daha önceki yıllara doğru giden bu geçmişe dönüş kültürü, eski zamanlarda üretilmiş ve bir modelden tek bir tane kalmış olan parçaları bugüne getirdi. Gömlekten ayakkabıya, deri monttan güneş gözlüğüne birçok eski ürün saklandığı dolaplardan çıkarılarak, kullanılmaya başlandı. 18- 35 yaş grubundaki kişilerin bu modayı sürdürmesinni nedeni ise bu ürünlerin kaliteli ve tak olması. İzmir'de vintage kültürü gelişiminden bahseden mağaza sahibi Ali Kaplan, "Vintage kültürü İstanbul'da daha çok oturmuş durumda çünkü orada daha çok turist ve insan çeşitliliği var. İzmir'de de kullanıcıları artmaya başladı, biz de bu işi bu yüzden yapıyoruz. İzmir'de şu an 4-5 vintage mağazası var, hepsi de Alsancak'ta toplanmış durumda. Bilinçli vintage kıyafet alıcısı olan insanların bu ürünleri seçmesinin nedeni kumaşların kaliteli olması ve bir üründen sadece tek bir adet olması. Bizim kültürümüzde başkasının kıyafetini giyme durumuna sıcak bakılmıyor. Küçüklüğümüzden beri başkasının kıyafetini giymek ayıp gibi öğretildi. Bu nedenle bu kültürün oturması Türkiye'de kolay olmuyor. Eğitim seviyesi yüksek insanlar daha kolay talep ediyor" diye konuştu.

'RAP KÜLTÜRÜNÜN ETKİSİYLE 80'LERİN RENKLİ EŞOFMAN ÜSTLERİ TERCİH EDİLİYOR'Mağazasında herhangi bir giyim mağazasında olabilecek tüm ürünlerin olduğunu anlatan Kaplan, "Gömlekler 79 TL'den başlıyor, gözlüklerde taban fiyat 180 TL, ceketler ortalama 150 TL'den başlıyor. Pantolon grubu 120 TL'den başlıyor. Dünya markası ürünlerde fiyatlar biraz daha yükseliyor. Yaş bandı küçük olan insanlar bu aralar rap kültürünün de etkisiyle, 80'lerin renkli eşofman üstlerini tercih ediyor. Uzun yıllardır vintage giyinen insanlar daha çok eski dönemlerin klas parçalarını tercih ediyor. Kadın müşteriler daha çok geliyor. Fakat erkekler de son zamanlarda kendine bakmaya başladı, ilgileri vintage kıyafetlere yöneliyor" dedi.

'VINTAGE GİYSİLERİN ÜZERİNDE BİR YAŞANMIŞLIK VAR''Eskiler mi güzeldi yoksa eskiden mi güzeldik?' sözünü hatırlatan üniversite öğrencisi Kadir Belikgiray (18), "Üzerimdeki eşofman üstü nereden baksanız 25- 30 yıllık, çok güzel ve renkli. Günümüzde üretilen giysiler bu kadar güzel değil, bu yüzden vintage giyinmeyi seviyoruz. Sürekli alıyorum. Ama ülkemiz koşullarında vintage kıyafetler tek ve değerli olduğu için biraz daha pahalı geliyor. Bu giysilerin üzerinde bir yaşanmışlık var ve giyerek bu yaşanmışlığı ben de devam ettiriyorum. Belki de benden sonralarına da kalacak bu. Bu nedenle hoş geliyor. Ben Aydın'da okuyorum, oradaki öğrenciler de alışveriş yapmak için İzmir'e geliyor" diye konuştu.

'BU KIYAFETLER DAHA ÖZGÜN'Vintage kıyafetleri sürekli takip ettiğini söyleyen Eray Bozlak (19) ise "Sosyal medya üzerinden mağazaları takip ediyoruz. Fakat internet üzerinden alışverişe pek güvenemiyoruz. O yüzden İzmir gibi büyük şehirlerde bazı mağazaları takip edip alışveriş yapıyoruz. Vintage ve Retro ürünleri takip ediyoruz. Popüler markaların kıyafetleri çok fazla üretildiği için arkadaşlarımızın üzerinde hep aynı şeyleri görebiliyoruz. Vintage ürünlerde böyle bir sorun olmuyor, daha özgün oluyor. Vintage ürünlerden en çok oduncu gömlekleri ve bol montları çok beğeniyorum. Normal mağazalarla karşılaştırdığımızda büyük markaların ürünlerini daha uyguna alıyoruz, hem tarzımıza hitap eden ürünleri almış oluyoruz" dedi.

'İNSANLAR VINTAGE GİYİME YÖNELİRSE BİR AVRUPA TATİLİ YAPABİLİRLER'Uzun yıllar Hollanda'da yaşamış olan ve Alsancak'ta bir vintage kıyafet mağazasında çalışan Birgül Janssens ise, "Bu sektörün Avrupa'da çok uzun yıllar önce var olduğunu biliyorum. Avrupa insanının ne kadar tasarrufa önem verdiğini gördüm. Orada iğneden ipliğe her şeyimi ikinci el mağazalardan alışveriş yaparak tamamladım. Türkiye'de vintage giyim neredeyse 6 yıldır var. Özellikle öğrenciler daha ucuz ve daha çok eşya alalım diyorlar. Bu kıyafetler özellikle yurtdışından geliyorsa, gençler daha kaliteli, dayanıklı ve uygun alışverişler yapıyorlar. Her sektörden müşterisi var. Doktor, avukat, memur, öğrenci herkes geliyor. Aileler gençlerden görüp, beğeniyorlar. İnsanlar vintage giyime yönelirse tasarruf edip bir Avrupa tatili de yapabilirler. Gömlekler 50 TL, montlar 100 TL'den 300 TL'ye kadar çıkıyor. Müşteriler bir şey bakmaya gelip, 3 parça eşya ile çıkıyorlar" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -Vintage mağazalarından genel ve detay görüntüler-Mağazadaki müşterilerden detay görüntüler-Anons-Ürünlerin detay görüntüleri-Mağaza sahibi Ali Kaplan ile röp.-Müşterilerle röp.-Mağazada çalışan Birgül Jennsens ile röp.

Haber: Melis KARAKUZULU, Kamera: Hande NAYMAN/İZMİR, ===================================

Hasfırtına'nın kaderi, 'keçi Taner' ile değişti

İZMİR Şirinyer Hipodromu'ndaki bir ahırda kalan hırçın 'Hasfırtına' isimli at, 'Taner' isimli keçinin ahıra gelmesiyle sakinleşti. 'Taner'le yaşamaya başlayınca performansı da artan 'Hasfırtına', 7 aylık apranti (jokey adayı) Muhammed Mir Bilgindi (17) ile katıldığı son 6 yarışın 4'ünü kazandı.

İngiliz atı 'Hasfırtına', 15 Mart 2016'da doğdu. İzmir'deki çiftlikte yarışlara hazırlanmaya başlayan Hasfırtına, antrenmanlarda çok iyi dereceler çıkarttı. Eylül 2018'de Şirinyer Hipodromu'na getirildi ama ahırına alışamadı. Duvarlara tekme atıp kendine zarar verdi. Bunun üzerine çare aramaya başlayan ilgililer, atın sakinleşmesi için ahıra top, ayna ve teyp getirdi ancak hiçbiri fayda etmedi. İngiliz tayı, yarış hayatında da başarısız bir performans sergileyerek 4'üncü yarışında 1'inciliği kazandıktan sonra 11 yarış boyunca 1'inci olamadı. Ekim 2019'da Hasfırtına'nın ahırına 'Taner' isimli keçi getirildi. 'Taner', Hasfırtına'nın sakinleşmesini sağladı ve  aynı ahırda yaşamaya başladı. Şehir dışındaki yarışlarda da birbirlerinden ayrılmayan bu ikilinin dostluğu Hasfırtına'nın yarışlardaki performansına da yansıdı. Hasfırtına ile birlikte katıldığı son 6 yarışın 4'ünü kazanan 7 aylık apranti Muhammed Mir Bilgindi de bu süreçte Hasfırtına'ya büyük destek oldu.

'HASFIRTINA'YI SAKİN TUTAN TANER'Hasfırtına ile Taner arasındaki dostluğun kendilerine çare olduğunu söyleyen Antrenör Serdar Seren Görgü, "Hasfırtına, ilk başlarda agresif bir attı. Çeşitli denemeler yaptık ama çare bulamadık. Atların yanına keçi bırakılması denenen bir yöntemdir. Onların dostluğu bize çare oldu. Agresifliği gitti ve daha sakin bir at haline geldi. At burada huzurlu ve sakin olmadıktan sonra biz idmanlarda yeterli verimi alamayız. İdmanlarda yeterli verim alamayınca yarışlarına yansır. Çeşitli kimyasallarla sakinleştirmesini yapacağımıza Taner ile vakit geçiriyorlar ve o onu sakin tutuyor. Hasfırtına da parasını kazanıp beraber lokmasını yiyorlar" dedi.

'ŞEHİR DIŞI YARIŞLARINA TANER'İ DE GÖTÜRÜYORUZ'Hasfırtına ile Taner'in birbirlerinden ayrılamadıklarını aktaran Görgü, "1-2 gün bile birbirlerinden vazgeçemiyorlar. Bu bizim için de çok istenen bir durum değil. Şehir dışındaki yarışlara giderken mecburen Taner'i de götürüyoruz. 1-2 günkü riski göze alamıyoruz. Beraber seyahat ediyorlar. Her gün bir arada yaşayan bir çift, arkadaş ve dost gibi vakit geçiriyorlar" diye konuştu.

Görgü, Hasfırtına'nın apranti Muhammed Mir Bilgindi ile son 6 yarışın 4'ünü kazandığını belirterek, "Hasfırtına, ameliyat geçirmiş bir at. Bir atın 8 ay yarış koşmaması atların enerjisinin yükselmesine neden olur. Bu süre içinde atlar, daha fazla agresif olurlar. O süre içinde Taner'in Hasfırtına'ya katkısı çok büyük oldu. Çünkü oradaki herhangi bir stresi ameliyatın olumsuz sonuç vermesine yol açardı. Son 6 yarışın 4'ünü de Muhammed'le kazanarak ne kadar formda olduğunu gösterdi. Bizleri çok mutlu ediyorlar. Onların dostluğu da tüm ülkeye örnek olsun, farklı türlerde olmalarına rağmen birlikte mutlu mesut yaşayabiliyorlar" dedi.

'KEÇİ TANER HASFIRTINA'YI KURTARDI'Hasfırtına'nın keçi Taner geldikten sonra sakinleştiğini anlatan seyis Yalçın Türe, "Hasfırtına'nın bakımıyla ben ilgileniyorum. İlk önce Hasfırtına'nın sakinleşmesi için ahırına top, ayna ve teyp getirdik. Ancak bir türlü durmadı ve sakinleşmedi. Tekme atıyordu ve duvarlara zarar veriyordu. Kendine de zarar veriyordu. Sıkıntılı bir süreçti. Yem yemiyordu. En son keçi aklımıza geldi. Keçi getirdik ve bayağı bir faydası oldu. Biz akşama kadar Hasfırtına'nın yanında duruyorduk. Kendine zarar verdiği için bir yere gidemiyorduk. Keçi Taner geldikten sonra mutlu ve huzurlu oldular. Bizi de kurtardılar, biz de rahatladık. Keçi Taner'in benim için de manevi değeri çok yüksek, çünkü Hasfırtına'yı kurtardı. Bizim için ikisi de çok önemli" diye konuştu.

'BERABER DAHA BÜYÜK BAŞARILAR KAZANACAĞIZ'Taner'in gelmesiyle birlikte Hasfırtına'nın özgüven kazandığını belirten apranti Muhammed Mir Bilgindi, büyük başarılar kazanacaklarına inandığını söyleyerek, "Ben her akşam Hasfırtına ve keçi Taner'i görmeye geliyorum ve Hasfırtına'ya biniyorum. Sağ olsun keçi Taner, Hasfırtına'ya ve tüm ekibimize büyük bir katkı sağladı. Hasfırtına'yı sakinleştirdi. Ben de ona idmanlarda ve yarışlarda yardımcı oluyorum.  At, bu sayede özgüvenini kazandı. İnşallah beraber daha büyük başarılar kazanacağız" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------------------------Atın ve keçinin birlikte koşması-Attan ve keçiden detaylar-Serdar Seren Görgü ile röp.-Yalçın Türe ile röp.-Muhammed Mir Bilgindi ile röp.

Haber - Kamera: Ahmet Turhan ALTAY/İZMİR,

=========

Hasfırtına'nın hayatı 'keçi Taner' sayesinde değişti

İZMİR Şirinyer Hipodromu'ndaki ahırda yaşayan Hasfırtına isimli at, Taner isimli keçinin ahıra gelmesiyle hayata tekrar döndü.  Hırçın bir atken, keçi Taner'le aynı ahırda yaşamaya başlayınca sakinleşen ve performansı artan Hasfırtına, 7 aylık apranti (jokey adayı) Muhammed Mir Bilgindi (17) ile katıldığı son 6 yarışın 4'ünü kazandı.

İngiliz atı Hasfırtına, 15 Mart 2016'da doğdu. İzmir'deki bir çiftlikte yarışlara hazırlanmaya başlayan Hasfırtına, antrenmanlarda çok iyi dereceler çıkarttı. Eylül 2018'de Şirinyer Hipodromu'na getirildi ama ahırına alışamadı. Duvarlara tekme atıp kendine zarar verdi. Bunun üzerine çare aramaya başlayan ilgililer, atın sakinleşmesi için ahıra top, ayna ve teyp getirdi. Ancak hiçbiri fayda etmedi. İngiliz tayı, yarış hayatında da başarısız bir performans sergileyerek 4'üncü yarışında 1'inciliği kazandıktan sonra 11 yarış 1'incilik yüzü göremedi. Ekim 2019'da Hasfırtına'nın ahırına bir keçi getirildi. Taner isimli bu keçi, Hasfırtına'nın hayatını değiştirdi. Keçi Taner, atın sakinleşmesini sağladı ve Hasfırtına ile bir çift gibi her gün aynı ahırda yaşamaya başladı. Şehir dışındaki yarışlarda da birbirlerinden ayrılmayan bu ikilinin dostluğu Hasfırtına'nın yarışlardaki performansına da yansıdı. Hasfırtına ile birlikte katıldığı son 6 yarışın 4'ünü kazanan 7 aylık apranti Muhammed Mir Bilgindi de bu süreçte Hasfırtına'ya büyük destek oldu.

'ŞEHİR DIŞINDAKİ YARIŞLARA TANER'İ DE GÖTÜRÜYORUZ'

Hasfırtına ile keçi Taner arasındaki dostluğun kendilerine çare olduğunu söyleyen Antrenör Serdar Seren Görgü, "Hasfırtına, ilk başlarda agresif bir attı. Çeşitli denemeler yaptık ama çare bulamadık. Atların yanına keçi bırakılması denenen bir yöntemdir. Onların dostluğu bize çare oldu. Agresifliği gitti ve daha sakin bir at haline geldi. At burada huzurlu ve sakin olmadıktan sonra biz idmanlarda yeterli verimi alamayız. İdmanlarda yeterli verim alamayınca yarışlarına yansır. Çeşitli kimyasallarla sakinleştirmesini yapacağımıza Taner ile vakit geçiriyorlar ve o onu sakin tutuyor. Hasfırtına da parasını kazanıp beraber lokmasını yiyorlar" dedi.

Hasfırtına ile Taner'in birbirlerinden ayrılamadıklarını aktaran Görgü, "1-2 gün bile birbirlerinden vazgeçemiyorlar. Bu bizim için de çok istenen bir durum değil. Şehir dışındaki yarışlara giderken mecburen Taner'i de götürüyoruz. 1-2 günkü riski göze alamıyoruz. Beraber seyahat ediyorlar. Her gün bir arada yaşayan bir çift, arkadaş ve dost gibi vakit geçiriyorlar" diye konuştu. Görgü, Hasfırtına'nın apranti Muhammed Mir Bilgindi ile son 6 yarışın 4'ünü kazandığını belirterek, "Hasfırtına, ameliyat geçirmiş bir at. Bir atın 8 ay yarış koşmaması atların enerjisinin yükselmesine neden olur. Bu süre içerisinde atlar, daha fazla agresif olurlar. O süre içerisinde Taner'in Hasfırtına'ya katkısı çok büyük oldu. Çünkü oradaki herhangi bir stresi ameliyatın olumsuz sonuç vermesine yol açardı. Son 6 yarışın 4'ünü de Muhammed'le kazanarak ne kadar formda olduğunu gösterdi. Bizleri çok mutlu ediyorlar. Onların dostluğu da tüm ülkeye örnek olsun, farklı türlerde olmalarına rağmen birlikte mutlu mesut yaşayabiliyorlar" dedi.

'KEÇİ TANER HASFIRTINA'YI KURTARDI'

Hasfırtına'nın keçi Taner geldikten sonra sakinleştiğini anlatan seyis Yalçın Türe, "Hasfırtına'nın bakımıyla ben ilgileniyorum. İlk önce Hasfırtına'nın sakinleşmesi için ahırına top, ayna ve teyp getirdik. Ancak bir türlü durmadı ve sakinleşmedi. Tekme atıyordu ve duvarlara zarar veriyordu. Kendine de zarar veriyordu. Sıkıntılı bir süreçti. Yem yemiyordu. En son keçi aklımıza geldi. Keçi getirdik ve bayağı bir faydası oldu. Biz akşama kadar Hasfırtına'nın yanında duruyorduk. Kendine zarar verdiği için bir yere gidemiyorduk. Keçi Taner geldikten sonra mutlu ve huzurlu oldular. Bizi de kurtardılar, biz de rahatladık. Keçi Taner'in benim için de manevi değeri çok yüksek, çünkü Hasfırtına'yı kurtardı. Bizim için ikisi de çok önemli" şeklinde konuştu.

'BERABER DAHA BÜYÜK BAŞARILAR KAZANACAĞIZ'

Taner'in gelmesiyle birlikte Hasfırtına'nın özgüven kazandığını belirten apranti Muhammed Mir Bilgindi, büyük başarılar kazanacaklarına inandığını söyleyerek, "Ben her akşam Hasfırtına ve keçi Taner'i görmeye geliyorum ve Hasfırtına'ya biniyorum. Sağ olsun keçi Taner, Hasfırtına'ya ve tüm ekibimize büyük bir katkı sağladı. Hasfırtına'yı sakinleştirdi. Ben de ona idmanlarda ve yarışlarda yardımcı oluyorum.  At, bu sayede özgüvenini kazandı. İnşallah beraber daha büyük başarılar kazanacağız" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

- Atın ve keçinin birlikte koşması

- Attan ve keçiden detaylar

- Serdar Seren Görgü ile röp.

- Yalçın Türe ile röp.

- Muhammed Mir Bilgindi ile röp.

Haber - Kamera: Ahmet Turhan ALTAY/İZMİR,


Kaynak: DHA

Son Dakika Güncel DHA YURT ÖZEL GÜNDEM - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement