Edirne ve Bulgaristan'daki kuraklık çeltiği tehdit ediyor
TRAKYA'da yaşanan kuraklığa Bulgaristan'ın da eklenmesiyle özellikle Meriç Nehri'nden sulaması sağlanan çeltik ekimi de tehlikeye girdi. Edirne Ziraat Odası eski Başkanı Cengiz Yorulmaz, "Şu an durum vahim. Bulgaristan'daki Taşova Üniversitesi'nden bir bilim adamının söylediği, geçen yıl 1 metreküp toprakta 186 kilo su varken, bu yıl bu rakamın 70 kilolara düştüğünü söylüyor. Gelecek şu an çok kötü. Yazlık mahsullerin kesinlikle olmayacağına inanıyorum" dedi.
Türkiye'nin önemli tarım bölgesi olan Trakya'da yaşanan kuraklık, çiftçileri endişelendiriyor. Çiftçilerin sulamada kullandığı Edirne'deki Meriç ve Tunca nehirleri kuruma noktasına geldi. Meriç Nehri'nde kuraklık nedeniyle kum adacıkları oluşurken, su çekilmesi nedeniyle Tunca Nehri'nin yatağının genişlediği görüldü.
Edirne Meteoroloji Mühendisleri Odası İl Temsilcisi Bilhan Dalkılıç, geçen yıla oranla Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli'de yağışların yüzde 50 azaldığına dikkat çekerken, Trakya'daki kuraklığa komşu Bulgaristan da eklendi. Özellikle çeltik ekimi yapan çiftçilerin kullandığı Meriç Nehri'ne, Bulgaristan'da yaşanan kuraklık nedeniyle beklenen su gelmedi.
'GİDİŞAT ÇOK KÖTÜ'Türkiye'de sofralık pirincinin yüzde 50'sini karşılayan Edirne'de yaşanan kuraklık nedeniyle çeltik ekiminde de tehlike yaşanıyor. Edirne Ziraat Odası eski Başkanı, Çiftçi Cengiz Yorulmaz, Trakya'nın yanı sıra özellikle çeltik üreticileri için Bulgaristan'daki kuraklığa da dikkat çekti. 2019 sonu 2020 başının Edirne için çok kurak bir yıl geçtiğini ifade etti. Yorulmaz, "Mahsuller kendini toparlamaya çalışıyor ama gidişat çok kötü. İnsanlar da bu anlamda Allah'a dua ediyor. İnşallah Allah da sesimizi duyar ve bir çare olur. Nehirlerin debisi geçen yılın aynı ayına göre çok aşağıda şu anda. Sadece bizde değil Balkanlarda da aynı durum. Artık hava akımlarından dolayı mı bilmiyoruz. Bir söylentiye göre okyanustaki bir hava akımından dolayı bu bölgeye ve Balkanlar'a yağmur düşmediğini söylüyorlar. Ama tabi bu bilim adamlarının bileceği iş" dedi.
'YAZLIK MAHSULLER KESİNLİKLE OLMAZ'Bulgaristan'da da su seviyesi açısından durumun aynı olduğunu dile getiren Yorulmaz, "Şu an durum vahim. Bulgaristan'daki Taşova Üniversitesi'nden bir bilim adamının söylediği, geçen yıl 1 metreküp toprakta 186 kilo su varken, bu yıl bu rakamın 70 kilolara düştüğünü söylüyor. Gelecek şu an çok kötü. Yazlık mahsullerin kesinlikle olmayacağına inanıyorum. Çünkü taban suyu varsa yazlık mahsul olur. Yağmur tabii ki destekler ama taban suyu gerekli. Şu an taban suyu sıfır noktalarda. Gelecek inşallah iyi olur. Yağmur inşallah yağar. Önümüzde Mart, Nisan var. Bu aylar inşallah tetikler bu açığı kapatır, yoksa işimiz kötü" diye konuştu.
'TEHLİKE ÇANLARI ÇALIYOR'Yağışsız havanın devam etmesi halinde yazın çeltik ekilemeyeceğini savunan, Edirne'nin önde gelen üreticilerinden Ziraat Odası eski Meclis Başkanı Erdal Akgün ise, "Gerçekten nehirlerin yeterli seviyeye gelmesi için yüksek miktarda yağışlara ihtiyaç olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu şekilde çeltik tarlalarına su verilmeye başlandığı noktada nehirlerde bir yudum daha su kalmayacağını düşünüyoruz. Hayvanlara bile içecek su kalmayacak. Ağustos ayında düşmediği kadar şu anda nehir yataklarında su düşük. Bu durum, tehlike çanlarının çaldığının çok net bir göstergesi" dedi.
'BELKİ ÇELTİK EKİM RUHSATI BİLE VERİLEMEYECEK'Çeltiğin yetişebilmesi için çok yüksek miktarda yağışın düşmesi gerektiğinin altını çizen Akgün, "Belki buğday, ayçiçeği ufak tefek yağışlarla da kendini idame ettirebilir, ama çeltiğe çok yüksek derece su ihtiyacı olduğu için o büyük yağışları da alamazsak çeltik işi tehlikeye girer. Öyle tahmin ediyorum ki Tarım İl Müdürlüğü yağışın olmadığı bu ortamda çeltik ekim ruhsatı vermez diye düşünüyorum. Çünkü iş gerçekten çok tehlikeli boyutta. Meriç Nehri'ne, bakın, Tunca Nehri'ne bakın. Ağustos ayında dahi düşmeyecek şekilde şu an düşük" ifadelerini kullandı.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ------------------------------------Meriç Nehri adacıklar drone görüntüsü Çeltik tarlası drone görüntüsüTarlalardan detayÜretici Erdal Akgün ile röp.Üretici Erdal Akgün tarlada yürürken detayEdirne Ziraat Odası Eski Başkanı Cengiz Yorulmaz ile röp.Tarlalardan genel görünüm
Haber - Kamera: Olgay GÜLER/ EDİRNE,
Haber Kodu : 200205099==============================
Görme engelli oğluyla birlikte geçimini kalaydan sağlıyor
Bursa'nın İnegöl ilçesinde kaybolmaya yüz tutan meslekler arasında yer alan kalaycılığı dört kuşaktır sürdüren ailesinin üyesi Salih Akyüz(60), vatandaşların yavaş yavaş eski eşyalara dönüş yaptığını söyledi. Salih Akyüz(60), görme engelli oğlu İsmail Akyüz(43) ile birlikte şehir şehir gezerek mesleğini sürdürüyor. Selanik göçmeni olan ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Salih Akyüz, 45 yıldır kalaycılık yapıyor. Kalaycılığı babası ve dedesinden öğrenen Akyüz, mesleği görme engelli oğluna aktardı. Görme engelli oğlu İsmail Akyüz ile şehir şehir gezen Salih Akyüz, insanların kalaya, tekrardan merak duymaya başladığını söyledi.
"GEÇİMİMİZİ KALAYDAN SAĞLIYORUZ" 15 yaşından beri kalaycılık yaptığını söyleyen Salih Akyüz, "Dedemden babama, babamdan da bu meslek bana geçti. Şimdi oğlumla beraber bu işi yapıyoruz. 40 yıldır eski eşyaları kalay yaparak yeniliyoruz. Kaplara sap takıyoruz, kalay yapıyoruz. Meslek olarak bunu seçtik biz de. Şükür karnımız doyuyor. Bakır kap kullanımı çok azaldı. Her kaptan büyüklüğüne göre 10-40 lira ücret alıyoruz. Şimdi alüminyum çıktı, teflon çıktı. İnsanlara daha kolay geliyor. Sağlık açısından alüminyum veya teflon zararlı. Eskiler, bakır kapların içinde yemeklerini pişirir yerdi. Bakır kapta pişen yemek daha lezzetli olur. Bu işten biz geçim sağlıyoruz. Millet yavaş yavaş eskiye dönmeye başladı. İşlerimiz açıldı" dedi.
"ESKİ KAPLARA HAYAT VERİYORUZ"Kalay işleminden bahseden Akyüz, " Kalay, pamuk, kostik gibi ürünleri kullanıyoruz. İlk önce kabın yağını temizliyoruz. Sonrasında kumla yıkıyoruz. Yıkamadan sonra kalay işlemini yapıyoruz. Eski bir kap, kalaylandıktan sonra ilk günkü gibi oluyor. Kalaylama işleminin ardından bakır kap, 3 yıl kadar yıpranmadan kullanılabilir. Eski şeylere hayat veriyoruz" ifadelerini kullandı.
Görüntü Dökümü: -------------------------------Kalay yapımından görüntüler-Detaylar-Salih Akyüz ile röportaj
Haber-Kamera: Yavuz YILMAZ/İNEGÖL-BURSA,
Haber Kodu : 200205032===============================
Akupunktur tedavisi birçok hastalığın tedavisinde kullanılıyor
Bursa İl Sağlık Müdürlüğü'ne bağlı Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Geleneksel Tamamlayıcı Tıp Merkezi'ne (GETAT) gelen hastalar, alanında uzman doktorlar tarafından uygulanan akapunktur tedavisi ile bel fıtığı,uyku düzensizliği, kilo verme, sigarayı bırakma, depresyon gibi konularda şifa buluyor. Osmangazi Çekirge Mahallesi'ndeki hastane binasında, Bursa Valiliği ve İl Sağlık Müdürlüğü'nce yaptırılan GETAT Uygulama Merkezi'nde akupunktur, apiterapi, fitoterapi, hacamat, hipnoterapi, homeopati, kupa, mezoterapi, ozon, proloterapi, sülük gibi geleneksel ve tamamlayıcı tedavi yönetimleri uzman hekimlerce uygulanıyor. Hastaların en çok ilgi gösterdiği akupunktur, kilo vermeden sigarayı bırakmaya bel fıtığından uyku düzensizliğine kadar bir çok şikayete çözüm oluyor.
"TEDVİDEN ÖNCE TÜM TESTLER YAPILIYOR"Sağlık Bakanlığımızın Daire Başkanlığımızın 2014 yılındaki çıkarttığı Mevzuat düzenlemesiyle geleneksel tıp tedavilerinin hastanelerde yapılmaya başlandığını belirten Bursa GETAT Merkez sorumlusu Uzm. Dr. Mürsel SALİ, "Tedaviler hastane içlerinde ve devlet güvencesi altında yapılmaya çalışılıyor merdiven altından kurtarılması hedeflendi aslında. Burada halk sağlığına ciddi bir katkı yapılıyor. Hastaların öncelikle tedbirleri yapılırken bazen bunların tedavisine örneğin bir hacamat tedavisi için veya akupunktur tedavisi için başvurduğun da öncelikle tespitleri yapılıyor. Hastanın bu duruma engel teşkil edebilecek veya kafa karıştıra bilecek bir sorunları varsa örneğin bir kan düşüklüğü varsa veya bir karaciğer hastalığı varsa vesaire bunlar tespit ediliyor. Dolayısıyla hastaya aslında yanlış tedaviler uygulanmasının da önüne geçiliyor. Dolayısıyla tıbbi tedavi ile uyum içinde gitmesi sağlanıyor bu merkezin en büyük katkısı aslında buö dedi.
"AKUPUNKTURA TALEP GÜN GEÇTİKÇE ARTIYOR"5300 yıllık bir geçmişe sahip olan akupunktur hakkında bilgiler veren akupunktur uzmanı Uzm. Dr. Zübeyir YAĞMUR şöyle konuştu,"Akupunktur binlerce yıldır binlerce hastalıkta kullanılan tedavidir. Akupunktur destekleyici, koruyucu ve tedaviye destek amaçlı binlerce yıldır kullanılan bir tedavi şeklidir. Kullanım yerleri açısından düşündüğünüzde, tepeden tırnağa diyebileceğimiz ruhsal hastalıklardan tutun da depresyonlardan kaygı bozukluklarından duygu durum bozukluklarından yanı sıra kulak burun boğaz hastalıklarından kulak çınlamasından, göz hastalıklarından yine kalp kas ve iskelet hastalıklarından fibromiyaljilardan ve diğer bir türlü nörolojik hastalıklara kadar migrenlere kadar kullanılan bir tedavi şeklidir. Tabi Türkiye de daha çok yaygın olarak en fazla kilo ve sigara bırakma olarak bilinen akupunktur, aslında bir sürü hastalıkta kullanılan bir tedavi ve tedavi şeklidir. Bu hastalıkların hem korunmasında hem önlenmesinde hem de tedavi edilmesinde normal modern tıbba bir destekleyici olarak zaten şuanda batıda da çok kullanılıyor ve Türkiye'de de bu teknikler kullanılmaktadır. Tedavi süreci hastalığın akut olması ve kronik olması veya çok ani gelişmesi ya da yıllara dayanan hastalık olması durumuna göre değişmekte çok acil gelen hastalarda beş, on seans arası cevap alabilmişken bazı hastalarda bu on beş, yirmi seansı bulabilmekte. Akupunktur yavaş yavaş Türkiye'de tanınmaya başlandı insanlar fayda gördükçe daha çok çevresindeki insanlara söylüyor ve talep çoğalıyor. Bize gelen hastaların şikayetleri baş ağrılarından tutun bel boyun ağrıları ve fıtıklarına kadar fibromiyaljilara kadar bir sürü çeşitli hastalar geliyor. "
"13 YILLIK BEL FITIĞI AĞRISINI AKUPUNKTUR İLE YENDİM"Tedavi sürecini anlatan GETAT merkezinde tedavi gören Aygül ORHAN, "Ekim ayından beri Akupunktur tedavisi görüyorum bel fıtığı, uyku düzensizliği, yumurtalık kisti nedeniyle sıkıntılar yaşıyordum ve 13 yıl kadar bel fıtığı ağrısı çektim. Modern tıpta bunun çözümünü aradım fakat kısıtlı çözümler var yani eğer hastalık çok ileri boyutta değilse bir çözüm bulunamıyor Egzersiz tavsiye ediliyor fakat egzersizi ağrı nedeni ile yapamıyorsunuz. Dolayısıyla bu ağrının çözümünü ararken akupunkturu buldum ve çok faydasını gördüm daha rahat spor yapabiliyorum spor yapabildiğim için kilo verebildim. Kilo verdiğim için hayatım kolaylaştı, daha sağlıklıyım, daha huzurluyum. Gece uykularım düzeldi ve kistimde gerileme oldu geçen hafta ultrason sonucumu aldım artık ameliyat olmam gerekmiyor dolayısıyla ağrı çeken herkesin bu tedavi yöntemini denemesini tavsiye ediyorum" dedi.
Görüntü Dökümü: --------------------------------Akupunktur uygulamasından görüntüler-Akupunktur iğnelerinden görüntüler-Detaylar-GETAT Sorumlusu Dr. Mürsel Sali ile röportaj-Akupunktur uygulayan doktor Zübeyir Yağmur röportaj-Hasta Aygül Orhan röportajHaber-Kamera: Muammer İRTEM/BURSA,
Haber Kodu : 200205034========================
Selçuklu sultanının 3 oğlunu barıştıran 770 yıllık köprü; Hıdırlık TOKAT'ta Yeşilırmak üzerinde bulunan, 770 yıllık Selçuklu eseri Hıdırlık Köprüsü tarihi ile ilgi çekiyor. Köprü, Selçuklu sultanlarından 2'nci Gıyaseddin Keyhüsrev'in üç yıl boyunca çatışan üç oğlu İzzeddin, Rukneddin ve Alaaddin'i barıştırmak amacıyla yapılmış olmasıyla da diğerlerinden ayrılıyor.
Tokat kent merkezinden geçen Yeşilırmak üzerinde yer alan, kesme taştan yapılan 151 metre uzunluğunda, 7 metre genişliğindeki 5 gözlü köprü 1250 yılında Selçuklular zamanında yapılan Hıdırlık Köprüsü bugün de hizmet vermeye devam ediyor. İsmini su kenarındaki yeşillik ve ağaçlık alanlara verilen sıfattan alan ve 2013 yılında araç trafiğine kapatılan köprü, bugünlerde sadece yayalara hizmet veriyor.
Hıdırlık Köprüsü'nün 1250 yıllarında Selçuklular zamanında yapıldığını belirten Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Kütüphane Dökümantasyon Daire Başkanı ve Sanat Tarihçisi Ekrem Anaç, "2'nci Gıyaseddin Keyhüsrev'in 3 oğlunun birlikte hükümet ettiği dönemde onların vezirlerinden bir tanesi tarafından yapılmıştır. Tokat'ta 4 tane Selçuklu köprüsü var. Tokat Selçuklu tarihinde önemli bir yer. Kervan yollarının hem doğudan gelen hem de güneyden gelen kervan yollarının kesiştiği noktadır. Köprülerin yanı sıra da çok sayıda kervansaray bulunmaktadır. Bu köprü hem ihtişam açısından hem de üzerinde bulundurduğu kitabe açısından diğer birçok köprüden farklı. Çünkü köprüler üzerinde kitabe olan örnek çok azdır. Bunda görkemli bir kitabe var. Bunun yanı sıra kitabe de Selçuklu sülüs denilen yazı sitili ile kitabe 4 satır yazılmış. Bu iki açıdan önemli, faklı ve güzel muhteşem bir köprüdür" dedi.
'3 KARDEŞİ BARIŞTIRDI'Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Tokat İl Temsilcisi Yavuz Özseven ise, "Köprümüzün kitabesinde 3 kardeşin ismi bulunmaktadır. Rivayetlere göre, 2'nci Gıyaseddin Keyhüsrev'in üç yıl boyunca çatışmış üç oğlu, İzzeddin, Rukneddin ve Alaaddin'in isimleri ile birlikte yazılmıştır. Zamanın bilgileri çatışan bu 3 kardeşi barıştırmak, bu 3 kardeşi bir araya getirmek için bu köprüyü inşa etmişlerdir ve başarılı olduğu söylenmektedir. 2013 yılında alternatif köprülerin yapılmasının ardından araç trafiğine kapatıldı. Yaya trafiğine açıktır. Çevresinde yapılan Kanal Tokat projesi ile birlikte ilimize gelen turistlerin ilgi odağı haline geldi. Ayrıca Kanal Tokat, UNESCO'nun 2019 yılı ideal kent ödülüne layık görüldü. Buradan da Belediye Başkanımız Eyüp Eroğlu'na teşekkür ediyoruz" diye konuştu.
Görüntü Dökümü: -Köprünün drone görüntüleri-Köprüden genel ve detay görüntüler-Sanat Tarihçisi Anaç'ın konuşmaları-Yavuz Özseven'in açıklamaları
Haber-Kamera: Fatih YILMAZ/TOKAT,
Haber Kodu : 200205083============================
Evinin balkonunda onlarca kuş besliyor
ANTALYA'da özel güvenlik görevlisi Nuri Özer (46), evinin balkonunda 22 muhabbet kuşu, 7 papağan, 10 Hint bülbülü, bahçesinde ise 2 ördek ve 2 tavuk besliyor. Komşularının kuş sesinden rahatsız olup şikayet etmesi üzerine Özer, "Hayvan sevgisi olmayanın insana sevgisi de olmaz" diyerek tepki gösterdi.
Kepez ilçesine bağlı Şafak Mahallesi'ndeki bir aile apartmanında oturan Nuri Özer, 7 yaşından bu yana kuşlara olan ilgisiyle biliniyor. Çocukluk yıllarında başlayan kuş sevgisini bugüne de devam ettiren Özer, evinin balkonunda 22 muhabbet kuşu, 7 papağan, 10 Hint bülbülü, bahçede ise 2 ördek ve 2 tavuk besliyor. Kahve alışkanlığı olmadığını işten geldiği sırada zamanının çoğunu kuşları besleyerek geçiren Nuri Özer, yan blokta bulunan komşusunun kuşların sesinden rahatsız olduğunu bunun için kendisini sürekli şikayet ettiğini anlattı. Belediye ekiplerinin eve gelip uyarılarda bulunduğunu belirten Özer, "Kahve alışkanlığım yok. Onun için evimde hobi olarak çocukluğumdan beri kuş besliyorum ve onların bakımlarını yapıyorum. Kuş sevdalısıyım. Şikayet üzerine belediye ekipleri gelip uyarıda bulunuyor ama yıllardır gözümden bile sakındığım kuşları bırakamıyorum. Hayvan sevgisi olmayanın insana sevgisi de olmaz" dedi.
EŞİ DESTEK VERİYOREşinin hobisinden rahatsızlık duymadığını anlatan Ayşe Özer (45), eşinin işten geldikten sonra itinalı bir şekilde kuşların bakımını yaptığını söyledi. Kuşları daha iyi besleyebilmek için balkonu özel olarak tasarladıklarını anlatan Ayşe Özer, "Bu eşimin hobisi. Ailecek kuşları seviyoruz. Komşularımız bu durumdan rahatsız ama ne yapacağımızı şaşırdık" diye konuştu.
'ÇOCUKKEN DE BÖYLEYDİ'Aynı apartmanda oturan anne Ülkü Özer (67) ise "Oğlum çocukluğundan beri hayvanları sever ve kuş beslerdi. Evlendikten sonra kendi evinde de bu sevgisini büyüttü. Oğlumun kötü bir alışkanlığı yok, sadece kuşları çok seviyor. Bizi şikayet ediyorlar. Bizim kimseye zararımız yok. Kendi mülkümüzde hayvan beslemenin bence bir sakıncası yok" dedi.
Evde herkesin kedi köpek gibi canlıları rahatlıkla besleyebildiğini belirten Nuri Özer'in kız kardeşi Nurcan Özer (42), hayvanları beslemenin bir suç olmadığını, ağabeyinin de kuş beslemesinde bir sakınca görmediğini söyledi.
ŞİKAYETÇİ KOMŞUYA TEPKİKomşularından Fatma Küçükceren (49) da, kuş seslerinden rahatsız olmadığını söyledi. Gelen şikayetler doğrultusunda diğer komşularına tepki gösteren Küçükceren, "İnsanların nasıl yaşamaya hakkı varsa hayvanların da yaşamaya hakkı vardır. Hayvanları sevmeyen, insanları, doğayı, hatta kendini bile sevmez" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------Evin dış plan görüntüsüBahçeden görüntüKaz ve tavuklardan detaylarBalkondan detayBalkonun içindeki kuş kafeslerinden görüntüKuşlardan detayRÖP 1: Nuri Özer (Kuş besleyen kişi)RÖP 2: Ayşe Özer (Eşi)RÖP 3: Ülkü Özer (Annesi)RÖP 4: Fatma Küçükceren (Komşu)Nuri Özer ve kuşlardan detaylarHABER- KAMERA: Aslı DURAN/ANTALYA,
Haber Kodu : 200205051=========================
'Eğri evler'de yıkılma korkusuyla yaşam ANTALYA'da, 60'lı yıllarda kapatılan arıkların üzerine inşa edilen, yıllar içinde zeminin göçmesiyle yana ve öne doğru yatmaya başlayan evler, içinde yaşayanların korkulu rüyası haline geldi. Evlerinin yıkılmaması için demir blok ve direklerle önlem almaya çalışan bölge sakinleri, "Evimiz yıkılacak diye çok korkuyoruz" dedi.
Muratpaşa ilçesine bağlı Kızıltoprak Mahallesi'nde yer alan 'Yediarıklar' diye bilinen bölgenin 1960'lı yıllarda kapatılmasının ardından üzerine çok sayıda gecekondu inşa edildi. Yıllar içinde toprağın oturmasıyla zeminde çökmeler meydana geldi. Bölgede bulunan ve sonradan yapılan gecekondular, göçükten etkilenerek yana ve öne doğru yatmaya başladı. Aradan geçen yıllar içinde eğimin artmasıyla evler neredeyse yıkılacak duruma geldi. Evlerde yaşayanlarsa, kendi imkanlarıyla müdahale ederek, çatıların altına diktikleri demir kolon ve direklerle yıkılmasını önlemeye çalışıyor. Bölgedeki bazı evlerin boşaltıldığı gözlenirken, terk etmek istemeyenler ise yıkılma tehlikesine rağmen evlerinde yaşamaya devam ediyor. Mahalledeki bazı evlerin üzerinde ise 'Eğri ev' gibi uyarı yazıları bulunuyor.
YAPILAR RUHSATSIZKızıltoprak Mahallesi'nde 1994 yılından bu yana muhtarlık yaptığını ve o günden bu yana evlerin eğri olduğunu söyleyen Mustafa Yılmaz, bölgede 210 hane olduğunu belirtti. Yıllar önce bölgeden 7 tane su arığı geçtiğini anlatan Yılmaz, "Arıklar kapatılmış ve üzerlerine ev yapılmış. Zamanla toprak oturunca evler bu hali almış. Ben 26 senedir muhtarım, 26 senedir bu şekilde. Bölge imarda park bölgesi olarak görülüyor. Yapılar ruhsatsız" dedi. Muhtar Yılmaz'ın eğri evlerden birisinin odasında yere bıraktığı portakalın eğimli tarafa hızla yuvarlanması da eğriliği gözler önüne serdi.
210 EVİN YÜZDE 75'İNDE YAŞAM VARBölge vatandaşının, evlerin yıkılmasını önlemek için demir kolonlar diktiğini anlatan Mustafa Yılmaz şöyle konuştu: "Allah korusun 3- 4 şiddetinde en ufak bir sarsıntı olsun ev vatandaşın üstüne yıkılır. Yetkililerle temas halindeyiz. Bu soruna bir çözüm bulunmalı. Vatandaşlar 50- 60 yıldır burada, çık git denmiyor. Yetkililer bir çözüm, bir alternatif bulmalı. Bu bölge imarda park olarak görülüyor. Oturanlar yıllardır burada. Vatandaşı da korumalıyız. 210 binadan aşağı yukarı yüzde 75'inde ikamet var. Yüzde 25'inde oturulmuyor. Bu metruk evleri de yıktırıyoruz."
EVDE UYUMUYOR60 yıla yakındır mahallede oturan, geçimini ise eğri evinin önünde portakal ve elma satarak sağlayan Fadime Karabulut (80) ise kendi evlerini inşa ettikleri sırada arıklardan su aktığını söyledi. Karabulut, "Beton döküldü üstüne. Direkler, sudan dolayı aşağı yattı. Durdukça daha kötü oldu. 2 defa yol yapıldı. Doğal gaz geçti, borular döşendi. Demir tekerlerle evler sallandı. Çatlamalar yaptı. Evin önüne demir kolonlar diktirmeseydik çoktan göçmüştü. Evimin önünü demir direklerle destekledim" dedi. Yan yatmış evde yaşamaktan korktuğunu, bu nedenle yan yatan evini depo olarak kullandığını anlatan Karabulut, "Hemen yan tarafa prefabrik ev getirttim. Burayı da elma ve portakallarımı depoladığım yer olarak kullanıyorum. İçinde yatmıyorum ama sürekli girip çıktığım bir yapı. Yıllardır burada yaşıyorum, yetkililer bizim için bir şeyler yapmalı" diye konuştu.
Mahallede 40 yılı aşkın süredir yaşayan Fatma Kalay da evinin eğriliğinden yakınıp, yaşam zorluklarını anlattı. Kalay, "Burada kızımla birlikte yaşıyorum. Bizim yaşam şartımız çok zor. Yetkililerin sesimizi duymasını istiyorum. Bize yardımcı olsunlar. 40 yıldır burada yaşıyorum. Kendi imkanlarımla evimi ayakta tutmaya çalışıyorum. Tapularımızı istiyoruz. Biz de insan gibi yaşamak istiyoruz. Depremden korkuyorum. Evimin etrafında yılan böcek kaynıyor" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------Gecekonduda oluşan derin çatlak izlerinden görüntüGecekondudan detayEğim olan gecekonduda oluşan derin çatlaklardan detaylarMuhtarın inceleme yapmasıElin sığdığı derin çatlak görüntüsü DHA Muhabiri Aslı Duran'ın anonsuEğimli gecekondudan detayGecekondunun önünde portakal satan kadından detaylarFadime Karabulut'un röportajıEğimli olan gecekondunun demirlerle sabitlenme görüntüleriEvin içindeki çatlaklardan detaylarEğimin net anlaşılması için muhtarın portakalı yere bırakıp kameranın yanından geçme detay görüntüsüMuhtar Mustafa Yılmaz'ın röportajıBaşka bir eğimli gecekondudan detay görüntüler Muhtarın açıklamalarıEğimli evlerden detaylarGecekonduda yaşayan Fatma Kalay'ın röportajı-Drone görüntüleriHABER: İbrahim LALELİ- KAMERA: Aslı DURAN/ANTALYA,
Haber Kodu : 200205056=============================
Paşa'nın ikiz melekleri HENTBOL Kadınlar Süper Ligi'nde 'Paşa'nın Melekleri' adıyla tanınan Muratpaşa Belediyespor'un genç oyuncuları 17 yaşındaki ikizler Gizem ile Sinem Yapıcı, A milli takımda uzun yıllar başarılı olup, Avrupa'da aynı takıma forma giymeyi hedefliyor.
Hentbolda adından başarılarıyla söz ettiren Muratpaşa Belediyespor'un kadrosundaki oyunculardan 2'si, farklı özelliğiyle dikkati çekti. Kadın Hentbol Genç Milli Takımı'nda oynayan 'Paşa'nın Melekleri'nde de forma giyen ikiz kardeşlerden sağ oyun kurucu Gizem Yapıcı ile ikizi sol oyun kurucu Sinem Yapıcı, hentbol sahalarındaki 6 yıllık birlikteliklerini Antalya'da da devam ettirdi. İstanbul'da eğitim gördükleri ortaokulda öğretmenlerinin yönlendirmesiyle hentbola başlayan kardeşler, kazandıkları başarının ardından geçen sezon Muratpaşa Belediyespor'a transfer oldu.
HEDEF MİLLİ TAKIMSpor sevgisi, hedefleri uğruna genç yaşta ailelerinden ayrı kentte yaşamayı göze alan iki kardeş, başarılarıyla dikkati çekti. Muratpaşa Belediyespor genç takımında geçen hafta Türkiye şampiyonluğu kazanan ikizler, eğitim gördükleri özel okulda Türkiye şampiyonasına hazırlanıyor. Liselerarası turnuvada Türkiye şampiyonluğunu hedefleyen kardeşler, Okullararası Dünya Şampiyonası'na katılıp, Türkiye'ye altın madalya kazandırmayı istediklerini vurguladı. Muratpaşa Belediyespor'un A takımında başarılı olmak istediklerini belirten Gizem Yapıcı, kardeşi ile A milli takımda forma giymeyi hedeflediklerini söyledi.
AVRUPA'YA TRANSFER İSTEĞİHentbolda genç yaşta önemli başarılar kazandıklarını ve hedeflerine kademe kademe yükseldiklerini anlatan Sinem Yapıcı ise, "Muratpaşa Belediyespor A takımında ve A milli takım formasıyla kazanacağımız başarılar sonrası kendimizi dünyaya tanıtıp, Avrupa'da İskandinav takımlarında forma giymek istiyoruz. Çok sayıda turnuva kazandık. Gençler, yıldızlarda Türkiye şampiyonluğu kazandık. Önümüzde daha çok yol var. Başarılı olmak istiyoruz. İkiz olarak genç takımda forma giyiyoruz. Birbirimize destek vererek spor hayatında ilerliyoruz. İkiz olmamızdan birbirimize daha fazla destek veriyor, motive ediyoruz" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------İkizlerden detay görüntüİkizlerle röportajİkizlerin çalışmalarından detayİkizler antrenman yaparken detayTakımın antrenmanından detaylar
HABER: Tolga YILDIRIM- KAMERA: Emrah GÜL/ANTALYA,
Haber Kodu : 200205052=================================
Beyaz cennet, ziyaretçi sayısında 2'nci sıraya yerleşti UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan ve Türkiye'nin en önemli turizm merkezlerinden Pamukkale Hierapolis Örenyeri, geçen yıl turistlerin ziyaret ettiği ücretli örenyerleri arasında Topkapı Müzesi'ni de geçerek, Ayasofya'dan sonra 2'nci sıraya yerleşti.
Beyaz travertenleriyle dünyaca ünlü Pamukkale, her mevsim yerli ve yabancı turistlerin akınına uğruyor. Termal sularıyla 2 bin 500 yıldır insanlara şifa dağıtan, içinde tarihi eserlerin bulunduğu Kleopatra Antik Havuzu, antik tiyatro, cehennem kapısı Hz. İsa'nın 12 havarisinden biri olan Aziz Phlippus'un mezarının da bulunduğu diğer tarihi ve kültür zenginleriyle öne çıkan Pamukkale Hierapolis Örenyeri, dünyanın her yerinden ziyaretçilerin ilgi odağı oluyor.
İLK KEZ 2'NCİ SIRAYA YERLEŞTİPamukkale Hierapolis Örenyeri, 2019 yılında Türkiye'de turistlerin en çok ziyaret ettiği ücretli müze ve örenyerleri arasında Topkapı Müzesi'ni geçerek, tarihinde ilk kez 2'nci sıraya yerleşti. Denizli Turistik Otelciler ve İşletmeciler Derneği (DENTUROD) Başkanı Gazi Murat Şen, turizmciler olarak hedeflerinin Pamukkale'nin en çok ziyaret edilen yer olmasını sağlamak olduğunu söyledi. Pamukkale Hierapolis Örenyeri'nin UNESCO listesinde hem doğal, hem de kültürel alanda 2 farklı sınıfta yer aldığını belirten Şen, "2018 yılında Pamukkale'yi 2 milyon 189 bin 529 kişi ziyaret etti. 2019 yılında ise bu rakam 2 milyon 557 bin 868 ziyaretçiye ulaştı. Yaklaşık yüzde 17 civarında artış yakaladık. 2019 yılında ücretli müze ve örenyerleri arasında 1'nci sırada Ayasofya Müzesi'ni 3 milyon 727 bin 361 kişi ziyaret ederken, 2'nci sıraya yerleşen Pamukkale'yi ise 2 milyon 557 bin 868 kişi ziyaret etti. 3'ncü sıraya yerleşen Topkapı Müzesi ise 2 milyon 364 bin 946 kişi ziyaret etti" dedi.
HEDEF 3,5 MİLYON TURİSTPamukkale'nin 2'nci sıraya yerleşmesinin kendileri için önemli olduğunu ifade eden Şen, "Gelecek yıllarda bu sayının üzerine çıkarak 3 milyon 500 bin ziyaretçi hedefliyoruz. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın müze ve örenyerlerinde 1 gün ücretsiz çalışma yapması, bu rakamları artıracaktır. Bölgemizde şu anda özellikle Uzak Doğulu ziyaretçilerden dolayı sıkıntı yaşanıyor. Bunun da en kısa zamanda çözülmesi ve dünyadaki turizm hareketine etki edecek olan olayın tüm insanlık için de çözüm bulmasını istiyoruz. Pamukkale, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde hem doğal, hem de kültürel anlamda iki sınıfta yer aldığı için ziyaretçi akınına uğruyor. Dünyada böyle 35 yer bulunuyor. Ziyaretçi sayısının artmasının nedeni de budur. Biz Pamukkale'nin birinci sırada olmasını istiyoruz. Pamukkale'de yapılacak ışıklandırma projesi ve fizik tedavi hizmetinin girmesinden sonra çok daha ziyaretçi gelecektir" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -----------------Pamukkale'den detay görüntüler-Travertenlerden detay görüntüler-DENTUROD Başkanı Gazi Murat Şen'in açıklaması
Haber - Kamera: Ramazan ÇETİN/DENİZLİ
Haber Kodu : 200205053===================================
İzmir'de simit fiyatının artması kimseyi memnun etmedi İzmir'de, uzun süredir beklenen simit ve boyoz fiyatlarındaki artış yüzde 16 oranında gerçekleşti. İzmirliler, 1 lira 75 kuruştan satılan simit fiyatlarındaki artıştan memnun olmasa da zammın kaçınılmaz olduğunu söyleyen İzmir Pide ve Gevrek İmalatçıları ve Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Mehmet Şükrü Erişen, "İzmir halkı diğer büyükşehirlerde yaşayan vatandaşlara göre şanslı. Çünkü gevreği ucuz yiyor. Esnaf 2 lira olmasını istiyordu. Onlar da haklı, memnun olan da olmayan da var" dedi.
İzmir'de 3 Şubat 2020 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere simit fiyatlarına 25 kuruş zam yapıldı. 1 lira 50 kuruş olan simidin 1 lira 75 kuruştan satılmaya başlandığını açıklayan İzmir Pide ve Gevrek İmalatçıları ve Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Mehmet Şükrü Erişen, bu talebin esnaf tarafından uzun süredir dile getirildiğini belirterek, "İzmir'de boyoz, gevrek, poğaça ve yumurta 1 lira 75 kuruştan satılacak. Yüzde 16'ya varan bu artış tüketici fiyat endeksi TEFE- TÜFE'nin de altında bir oran" dedi. İzmir'de 3 binin üzerinde fırıncı olduğunu, ancak hepsinin odalarına kayıtlı olmadığını anlatan Erişen, her yıl aralık ayında fiyat artışının olduğunu dile getirerek şöyle konuştu:
"Bu yıl unda yüzde 40'a varan artış oldu. Elektrik giderlerinde ise yüzde 74 artış oldu. Her 3 ayda bir toptancılar hesap yapıyor. Biz herkesi düşünerek zam kararı aldık. Her gün gevrek tüketen ve asgari ücret ile geçimini sağlayan insanları da düşündük. Bize göre İzmir halkı diğer büyükşehirlerde yaşayan vatandaşlara göre şanslı. Çünkü gevreği ucuz yiyor. Esnaf 2 lira olmasını istiyordu. Onlar da haklı, memnun olan da olmayan da var. En son 15 ay önce zam yapılmıştı. Bizim elimizde olsa 24 ay beklesek. Ama fırıncı esnafı beklemek istemiyor. Sıkıntıları var. Poğaça, boyoz, gevrek, yumurta ya da peynir 1 lira 75 kuruştan satılacak. Ama unlu mamullerin satışını yapan yerlerde farklı ürünler de var. Bir ekmek de 1 lira 25 kuruş. Ama gramaja göre fiyatı da değişiyor."
'EKMEKTEN PAHALI'Her gün simit tükettiğini anlatan 10'uncu sınıf öğrencisi Furkan Bikeç (14), "Ben okulda her gün alıyorum. Çünkü fiyatı uygun ve doyurucu. Bugün de aldım. Günlük harçlığım 10 lira. Ancak yetiyor. Gevrek ile karnımı doyuruyorum" dedi. Ziya Demir, "Gevrek devamlı alıyoruz. En son 1 lira 50 kuruşa aldım. Fiyat artışı yetkililerin elinde. Aç kalmamak için yine alacağız, mecburuz" diye konuştu.İzmir'e Bursa'dan geldiğini belirten Ahmet Vural ise fiyat karşılaştırması yaparak şunları söyledi: "Bursa'dan geldik. Biz simiti sık tüketiyoruz. Bursa'da 1 lira 25 kuruş. O fiyat uygun. İzmir'de 1 lira 75 kuruş, ekmekten pahalı çok uygun sayılmaz."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -----------------Mehmet Şükrü Erişen ile röportaj-Vatandaşlarla röportaj-Simit ve boyoz görüntüsü
Haber: Nevra UÇKAÇ - Kamera: Ahmet Turhan ALTAY/ İZMİR,
Haber Kodu : 200205027====================================
Yangın merdiveni kapılarında asma kilit ve plastik kelepçe müdahaleyi zorlaştırıyor
MUĞLA'nın Menteşe ilçesinde, geçen hafta cuma günü çıkan yangında, itfaiye ekiplerince kilitli olan yangın merdivenin kapısının levyeyle kırılarak apartman sakinlerinin tahliye edilmesine rağmen, benzer sıkıntının devam ettiği görüldü. Halen bazı apartmanlardaki yangın merdivenlerinin kapılarında asma kilitlerin durması ve plastik kelepçelerin bağlı olması karşısında yetkililer, merdiven kapılarının kilitli olmasından dolayı yangına müdahale sırasında sıkıntı yaşadıklarını belirterek, vatandaşlara uyarılarda bulundu.
Menteşe'nin Emirbeyazıt Mahallesi Ova Sokak'ta bulunan 4 katlı Güzide Apartmanı'nın 2'nci katındaki Süleyman Kılıç'a ait dairede, geçen hafta cuman günü saat 12.30 sıralarında yangın çıktı. Kimsenin bulunmadığı daireden yükselen dumanı fark eden vatandaşlar, itfaiye ekiplerine bilgi verdi. İhbar üzerine bölgeye itfaiye, sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. İtfaiye ekipleri, bir yandan alevlere müdahale ederken, diğer yandan apartman sakinlerinin tahliyesini gerçekleştirmeye çalıştı. Ancak apartmanın 2'nci katındaki yangın merdiveni kapısının, hırsızlık olaylarına karşı kilitli olması zor anlar yaşanmasına neden oldu. Kapı, itfaiye ekipleri tarafından levye ile kırıldıktan sonra apartman sakinleri, kucaklarında çocukları ve bebekleri ile tahliye edildi. Yaklaşık 1 saatte söndürülen yangının elektrik kontağından çıktığı tespit edildi.Olaydan sonra Menteşe'nin Emirbeyazıt, Karamehmet ve Muslihittin mahallelerindeki apartmanlardaki yangın merdivenlerinin kapılarında da asma kilit ve plastik kelepçe olduğu belirlendi. Bazı merdivenlerde ise saksılarının bulunduğu görüldü.
'KAPININ DIŞA DEĞİL, İÇE DOĞRU AÇILIR OLARAK YAPTIRILMASI GEREKİYOR'Muğla Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanı Raşit Çöl, "Binaların Yangından Korunması hakkındaki yönetmeliğin 48'inci maddesinde 'Konutlar için yapı yüksekliği 21 metre 50 santimetrenin altında olan binalarda genel merdivenin kaçış yolu olarak değerlendirileceği, bu nedenle başka çıkışlara gerek olmadığı' yer alıyor. Muğla genelindeki konut yapısı stoku, 21 metre 50 santimetrenin altında olduğu için yangın merdiveni zorunluluğu yoktur. Konaklama, eğitim ve sağlık yapılarında yangın merdiveni zorunluluğu bulunuyor. Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün'ün talimatı doğrultusunda, yatırımcılar ile kurumların mağdur olmaması, can ve mal güvenliğine öncelik verilmesi adına bizlere görüş sunulması halinde personelimizce yangın, tahliye, algılama ve söndürme projelerine destek veriyoruz. Yönetmeliğe göre zorunluluğu olmadığı halde her ihtimale karşı apartmanlarına yangın merdiveni yaptıranlara sesleniyorum. Kilit merdivenin kimseye faydası olmaz. Hırsızlıktan dolayı kilitliyorlar ise kapının dışa değil, içe doğru açılır olarak yaptırılması gerekiyor" dedi.
'YANGIN ÇIKIŞ KAPILARINI KİLİTLEMEYİN'Benzer sorunlar İzmir'de de yaşanırken, İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı, İtfaiye Yangın ve Acil Müdahale Şube Müdürü Aydın Mutlu, yüksek binaların yanı sıra hastane ve otel gibi yerlerde de yangın merdivenlerinin bulunmasının zorunlu olduğunu belirterek, ekiplerin yangın anında kilitli yangın kapıları ile karşılaştıklarını söyledi. Mutlu, "Güvenli tahliye açısından yangın merdivenleri olmak zorunda. Bazı hastaneler, oteller, yüksek katlı apartmanlarda olsun, gittiğimiz zaman bu yangın merdivenlerinin önlerine bazı eşyalar konuyor. veya asma kilit takılıyor. Bu kapıların özelliği iç taraftan açılması. Dıştan açılmaması gerekiyor. Onun için vatandaşların bunlara çok dikkat etmesi gerekiyor. Kapıların önlerinin boş bırakılması gerekiyor. Herhangi bir asma kilit veya farklı bir kilit sistemi ile kilitlenmemesi gerekiyor" diye konuştu.Yangın merdivenlerinin taşıması gereken kriterlere uygun olmayan yerlerde, olaya müdahale etmede sıkıntı yaşadıklarını belirten Mutlu, insanların yangın anında buradan rahatlıkla tahliye edilmesi için yangın merdivenlerinin önlerinin boş bırakılması gerektiği uyarısında bulundu.
'KİLİTLİ KAPILAR MÜDAHALEYİ ZORLAŞTIRIYOR'Yangın merdiveni kriterlere uyulmayan yerlerde çok sıkıntı yaşadıklarını aktaran Mutlu, "Özellikle kapıların önlerine bazı eşyalar konuluyor. veya hırsızlara karşı asma kilitler konuluyor. veya farklı kilit sistemi konularak kapatılıyor. Ama bu özellikte kapıların dışardan açılması zaten imkansız. O nedenle vatandaşların buna dikkat etmesi lazım. Kamu binalarında da yöneticilerin dikkat etmesi lazım. Tahliye açısından bu merdivenler çok önemli. Yangın alt katlarda çıkıyor ama üst katlara da duman gittiği için biz bu merdivenlerden vatandaşı tahliye ediyoruz. Ama merdivenler kilitli olduğu zaman kırmak zorunda kalıyoruz. Bu da zaman kaybına neden oluyor. O nedenle bu merdivenlerin kilitlenmemesi gerekiyor. Sadece içerden açılabilen, dışardan açılamayan kapılar takılması gerekiyor. Kesinlikle kilitli olmaması gerekiyor" diye konuştu.İtfaiye Çavuşu Mehmet Ali Demirci de, yangın çıkış kapılarının sıcakta genleşmemesi gerektiğini belirterek, yangın anında yapılması gerekenleri anlattı: "Yangın çıktığında vatandaşlar, 'panik bar' denilen bu kola bastıklarında kapılar açılıyor. ve çıktıklarında kapı arkalarından kapanıyor. Kapılar kesinlikle dışardan açılmıyor. Kapıların tekrar kapanması önemli. Çünkü oksijen yangını besleyecek en büyük kaynak. Oksijen girmemesi gerekiyor. Yangın çıkış kapıları, yangına standardına göre 60 ile 120 dakika arasında dayanabiliyor."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜİzmir Eşrefpaşa Hastanesi yangın merdivenlerinden görüntüHastane yangın çıkış kapılarından görüntüKilitli merdivenlerden görüntüYangın merdivenlerinden görüntüYangın anında yapılması gerekenler hakkında bilgiMuğla Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanı Raşit Çöl röportajİtfaiye Yangın ve Acil Müdahale Şube Müdürü Aydın Mutlu ve İtfaiye Çavuşu Mehmet Ali Demirci ile röportajGenel ve detay görüntüHaber: Umut KARAKOYUN-Cavit AKGÜN - Kamera: Tekin GÜRBULAK - Aykut KURT/ İZMİR-MUĞLA
Haber Kodu : 200205094 - Haber Kodu : 200205112====================================
Hayvanlar üşümesin diye barınak yapıldı
Karaman'da, belediye ekipleri ve hayvanseverler tarafından sokak hayvanlarının soğuk havalardan etkilenmemesi için barınaklar yapıldı.
Ermenek ilçesinde, kış şartları nedeniyle belediye tarafından kediler için kentin farklı noktalarına kedi evleri ve beslenme istasyonları; köpekler için ise geçici olarak barınak yapıldı. Mahalle aralarına yapılan kedi evlerine hayvanseverler, yiyecek ve su bırakabiliyor.Ermenek Belediye Başkanı Atila Zorlu, geçici olarak yapılan barınağı ilerleyen dönemlerde başka bir noktaya kalıcı olarak yapmayı planladıklarını söyledi. Kedi evleri ve beslenme istasyonlarının ise hayvanseverlerden gelecek talepler doğrultusunda onların istedikleri yerlere yapabileceklerini ifade eden Zorlu, "Kediler için özel beslenme istasyonları ve kedi evleri oluşturduk. Bunları sürekli kılabilmek için bu bölgede olduğu gibi hayvanseverlerin istekleri doğrultusunda gösterdikleri yerlere yerleştiriyoruz. Zabıta ekipleri tarafından günlük yemleri veriliyor. Bunun haricinde köpek barınağımız var. Yemek fabrikalarındaki artıklarla onları koordine edip günlük düzenli bir şekilde hem aşılarını yapıyoruz, hem de karınlarını doyuyoruz' diye konuştu.
(Görüntü Dökümü -----------------Köpek barınağı ve kedi evlerinden detayYem bırakılması Belediye Başkanı röp. Haber- Kamera: Ali Rıza ETCİ ERMENEK KARAMAN
Haber Kodu : 200205081====================================
Aydın Aydın'dan 'Korona var öpme' şarkısına klip
TÜRKÜCÜ Aydın Aydın, Çin'de ortaya çıkan ve yüzlerce kişinin ölümüne neden olan 'Koronavirüs'e dikkat çekmek için 'Korona var öpme' şarkısına üç dilde klip çekti. Hakkari'nin Demirtaş köyündeki 2 bin 800 rakımlı karla kaplı dağa çıkan Aydın, köylülerle birlikte okuduğu şarkının klibinde kuru otlarla üzerini kamufle edip, yer yer 1,5 metreyi bulan karda yürüdü.
Çevre, doğa katliamları, trafik kazaları, kadına yönelik şiddet, çağın hastalığı olarak bilinen obezite ile son olarak hindiler için klip yapan Türk Halk Müziği sanatçısı Aydın Aydın, bu kez de Çin'de ortaya çıkan ve şu ana kadar yüzlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olan Koronavirüse dikkat çekmek için 3 dilde klip çekti. Hakkari'nin 2 bin 800 rakımlı Demirtaş köyündeki karla kaplı dağın yamacına 'Korona var öpme' yazısı yazan sanatçı Aydın, köylülerle bir araya gelip, yakın temas öpüşmenin zararlarını anlattı Aydın, daha sonra da bir grup köylü ile birlikte üzerini kuru otlarla kamufle edip, karda yürüyerek, Türkçe, İngilizce ve Kürtçe 'Korona var öpme' şarkısını köylülerle birlikte okuyup, mesaj verdi.
KORONAVİRÜSÜN PANZEHİRİ HAKKARİ DAĞLARINDAKoronavirüsün panzehirinin Hakkari dağlarında yetişen şifalı otlarda olduğunu söyleyen sanatçı Aydın Aydın, "Koronavirüsten dolayı lütfen yakın teması ve öpüşmeyi kaldıralım. Aslında yıllar önce yaptığım türkü ile bu mesajı vermiştim. Benim kendi köyüm ve yakın köylerde insanlar öpüşmeyi kaldırmış. Selam, Allah'ın selamıdır. Selam verilir, alınır çok önemli. Bu önemli süreçte bu öpüşmeyi kaldıralım. Ben bu türküyü yaparken bana 'delidir' dediler. Ama bugün bütün dünya alarmda maalesef. Daha geç kalmış değiliz. Yakın temas ve öpüşmeyi lütfen kaldıralım. Özellikle çocukları ve kalabalık yerlerde birbirimizi öpmeyelim" dedi.Koronavirüse dikkat çekmek için 'Korona var öpme' adında üç dilde şarkı yaptığını da anlatan Sanatçı Aydın, "Hakkari'nin 2 bin 800 rakımlı dağlarına çıkarak buna dikkat çekmek istedik. Karla kaplı dağlara 'Korona var öpme' sloganımız yazdık. Bu hastalıkların bütün panzehiri bu dağlarda, buradaki şifalı bitkilerde, buradaki balda. Burada iki metre kar var. Bütün dünya bu söylediklerimizi duysun" diye konuştu.Sanatçı Aydın, daha sonra kazanda pişirilen ve birçok hastalığın panzehiri dediği Kürtçe Siyabu denilen otu hem kendisi yedi, hem de köydeki vatandaşlara ikram etti. Yemeklerde ve otlu peynirlerde kullanılan Siyabu otunu yiyen köylüler, Aydın'ın bu çağrısına bütün dünyanın kulak vermesi gerektiğini söyledi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------------------------Karlı dağlara 'korona var öpme ' yazılan yazı ve karlı dağlar dronla çekilen görüntüsü-Muhabir anonsu-Aydın Aydın'ın köylülerle selamlaşması-Detaylar-Köylülerle röportajlar-Köylülerle konuşup şarkısını seslendirmesi-Karlı dağların yamacına Korona var öpme yazısı yazan Sanatcı Aydın Aydın-Müzik eşliğinde 3 dilde yazdığı şarkıyı söyleyen Aydın Aydın-Karda yürürken şarkı söylemesi-Muhabir anonsu-Karlı dağın yamacına yazılan yazılar-Üzerini kuru otla kamufle eden sanatçı Aydın ve köylüler-Kara bata çıka yürümeleri-Dronla çekilen görüntü-Muhabir anonsu-Karlı dağda yürülen otla kamufle edilen köylüler-Detaylar-Otla kamufle edilen Aydın Aydın ile röportaj-Genel ve detaylar-Dronla çekilen görüntü-Siyabu otu ikram eden Aydın Aydın-Dronla cekilen görüntü-Aydın Aydın ile röportaj-Genel ve detaylar
Haber-Kamera: Behçet DALMAZ/HAKKARİ, .===========================
Depremin etkisini yüzde 80 azaltan sistem
ANKARA'da özel bir firma, binalarda depremin şiddetini yüzde 80 oranında azaltabilen deprem izolatörleri sistemini geliştirdi. Firmanın Genel Müdürü Uğurcan Özçamur, 2013 yılından bu yana birinci ve ikinci derece deprem bölgelerindeki hastanelerde zorunlu olarak kullanılan sistemin deprem etkisini absorbe etiğini belirterek, "Sistem yapının deprem anında ve depremden sonra tamamen fonksiyonel kalmasını sağlıyor. Depremden sonra binayı boşaltma ihtiyacı duymuyorsunuz. Binanın hiçbir yerinde yapısal ve yapısal olmayan hiçbir hasar oluşmuyor. Türkiye'deki birçok şehir hastanesinde sistem var. Kültür Bakanlığı kapsamında bulunan tarihi yapıların da bazılarına biz izolatörü sağladık" dedi.
Ankara'da 2016 yılından bu yana deprem izolatör sistemi üzerine faaliyet gösteren özel bir firma, binalarda depremin şiddetini yüzde 80 oranında azaltabilen deprem izolatörleri sistemini geliştirdi. Bu sistem sayesinde binalar, deprem anında ve sonrasında sıfır hasar görüyor. Firmanın Genel Müdürü Uğurcan Özçamur, tamamen yerli ve milli imkanlarla meydana getirilen deprem izolatörlerini, 2016 yılından bu yana Türkiye'de ürettiklerini belirterek, "Biz çelik esaslı sürtünmeye dayalı bir sistem üretiyoruz. Bunun aslında dünyada örnekleri var ama Türkiye'de bunu ilk geliştiren, patentini alan ve üretime başlayan biziz. Özellikle hastane projelerine katkı sağlıyoruz. Bunun yanında ise bir takım veri servisleri, tarihi yapılar gibi özel yapılar için de bu sistemin tedarikini yaptık" ifadelerini kullandı.
'DEPREMDEN SONRA BİNAYI BOŞALTMA İHTİYACI DUYMUYORSUNUZ'Özçamur, sistemin yapı üzerindeki etkisini ise "Bu sistem yapının deprem anında ve depremden sonra tamamen fonksiyonel kalmasını sağlıyor. Depremden sonra binayı boşaltma ihtiyacı duymuyorsunuz. Binanın hiçbir yerinde yapısal ve yapısal olmayan hiçbir hasar oluşmuyor. Deprem, zeminden yatay yönde geldiği zaman sistemin ortasındaki plaka her yöne serbest hareket ederek depremin etkisini sistemin içerisinde karşılamasını sağlıyor. Bunu yaparken de üst yapıyı korumuş oluyor. Yani üst yapıya uygulanan kuvveti ciddi ölçüde azaltmış oluyor. Zeminden gelen kuvvetin yaklaşık yüzde yirmisinin hissedilmesini sağlıyor. Aslında yapının korunması da bu şekilde sağlanmış oluyor" diye konuştu.
'TÜRKİYE'DEKİ BİRÇOK YAPIDA BU SİSTEM KULLANILDI'Özellikle Sağlık Bakanlığı'na sistemin tedarik edildiğini belirten Özçamur, 2013 yılında yayımlanan bir yönerge ile birinci ve ikinci derece deprem bölgelerindeki hastanelerde sistemin kullanılmasının zorunlu hale getirildiğini ifade etti. Türkiye'deki birçok şehir hastanelerinde sistemin olduğunu kaydeden Özçamur, "Kültür Bakanlığı'nın kapsamında bulunan tarihi yapıların da bazılarına biz izolatör sağladık. Örneğin, Batman'daki Zeynel Bey Türbesi'nde uyguladık. Ayrıca yurt dışına da ihracat yaptık. İtalya, İran ve Irak'a satışımız oldu. Daha da artırıyoruz. Çünkü dünyada bunu yapan 7 firmadan biriyiz" değerlendirmesinde bulundu.
'ELAZIĞ'DA YENİDEN İNŞA EDİLECEK YAPILARA PARTNER OLMAK İSTİYORUZ'Özçamur, bugüne kadar TOKİ ile çalışma fırsatlarının olmadığını belirterek, şunları söyledi: "TOKİ ile çalışmayı biz çok isteriz. Daha önce birçok kere ulaşma şansımız oldu kendilerine ama çalışamadık. Elazığ depreminden sonra özellikle Elazığ'ın yeniden inşası sırasında da bir partnerlik olmasını isteriz. Deprem sonrasında insanlar canlarını kaybetmeseler bile evsiz kalıyor. Hasar almış yapıların yıkılması ve yeniden inşası da büyük bir maliyet. Bizim sistemimizin maliyeti ise yapıdan yapıya değişkenlik gösteriyor. Bizim şu ana kadar gözlemlediğimiz kadarı ile kaba inşaat maliyetinin yüzde 6-7'si gibi bir ekstra masraf çıkarıyor bu sistem. Hastane projelerinde bu yüzde 3-4 oranında kalıyor. Bu masrafı yaptıktan sonra sizin yapınız yüzde yüz depreme dayanıklı yapılmış oluyor. İnsanlar DASK'a güvenerek bu tarz sistemlerden kaçınıyor. DASK size evinizin değerini vermiyor. DASK'ın işleme amacı evsiz kalan insanların 4-5 yıl barınma ihtiyacını karşılayabilecek parayı sağlamak. Böyle yanlış bir algı da var maalesef."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Firmanın Genel Müdürü Uğurcan Özçamur ile röp.Sistemden görüntüGenel detay
Haber-Kamera: Selen YALAZ-İbrahim KÖRDEMİRCİ-Harun ÖZALP/ANKARA,
Haber Kodu : 200205118=========================================
Kente yüzme havuzu geldi, engelli Rahmi'ye olimpiyat yolu açıldı
YOZGAT'ta, 16 yıl önce geçirdiği trafik kazasında sağ kolunu kaybeden Rahmi Ersoy (30) 3 yıl önce açılan kentin ilk ve tek yüzme havuzunda antrenörlerin dikkatini çekerek bu spora başladı. Kısa sürede başarıyı yakalayan Ersoy, geçen 24 Ocak'ta Belarus'un başkenti Minks'te yapılan Paralimpik Avrupa Şampiyonası'nda altın madalya kazandı. Ersoy, "En önemli hedefim olimpiyatlara katılmak" dedi. Yozgat'ta yaşayan evli ve 1 çocuk babası Rahmi Ersoy, 14 yaşında Gençlik Merkezi'nin düzenlediği Çanakkale gezisi dönüşünde, içinde bulunduğu otobüsün Yerköy ilçesi yakınlarında, kontrolden çıkarak dere yatağına devrilmesi sonucu meydana gelen kazada, sağ kolunu kaybetti. Hastanedeki tedavisinin ardından hayatını sürdüren Ersoy, lise ve üniversite eğitimini başarıyla tamamladıktan sonra 4 yıl önce Şehir Hastanesinde memur olarak göreve başladı.
YÜZME HAVUZU AÇILDI, KADERİ DEĞİŞTİErsoy'un yüzme ile tanışması ise 2016 yılında kentte Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü bünyesinde kentin ilk ve tek kapalı yüzme havuzunun açılmasıyla gerçekleşti. Doktorunun tavsiyesi üzerine yüzme havuzuna gitmeye başlayan Ersoy, burada antrenörlerin dikkatini çekerek, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü bünyesinde Ata Gençlik ve Spor Kulübü'ne katıldı. Antrenör Hanifi Yıkılmaz ve İlker Sefa Onuş ile birlikte haftanın 7 günü antrenman yapan Ersoy, 2018 yılında Aksaray'da düzenlenen Türkiye Şampiyonası'na katıldı. Burada derece elde edemeyen Ersoy, daha sonra tekrar Aksaray, Trabzon ve Isparta'da düzenlenen yarışmalara katıldı. Isparta'daki yarışmada kelebek stilde birinci olan Ersoy, milli takıma seçildi.
AVRUPA ŞAMPİYONASINDA ALTIN MADALYAİlk kez milli formayı giyen Ersoy, 24 Ocak'ta Belarus'un başkenti Minks'te düzenlenen Ulusal Açık Paralimpik Avrupa Şampiyonası'nda 100 metre kelebek sitilde altın madalya kazandı. Ersoy aynı yarışmada, 50 metre ve 100 metre serbest stilde ise Avrupa 2'incisi oldu.
'YÜZME HAVUZU YOKTU, ERKEN BAŞLAYAMADIM'Rahmi Ersoy, 2004 yılında meydana gelen kazada sağ kolunu kaybettiğini, 13 yıl sonra yüzme sporuna başladığını bildirdi. Ersoy, "Yozgat'ta yüzme havuzu yoktu onun için erken başlama imkanı olmadı. Yüzme havuzunun açılmasıyla birlikte ben de yüzme sporuna başladım. Kısa sürede başarı elde etmem ailemi de mutlu etti. Çevrenin yaklaşımı da mutluluklarını artırıyor. Ailemin çok büyük desteği var. Onların da destekleriyle bu günlere geldim. Yarışlara gelerek bana destek oluyorlar; ama yurt dışındaki yarışmalara gelme imkanları olmadı. Haftada 4 gün havuzda, 3 günde salonda antrenman yapıyorum. Yoğun bir tempoda çalışıyorum. Çalışmadan hiçbir şey olmuyor" dedi.
'HEDEFİM OLİMPİYATLARA KATILMAK'Belarus'ta düzenlenen şampiyonada 2 gümüş, 1 altın madalya kazandığını anlatan Ersoy, "Çalışmalara devam ediyorum. Hedefim olimpiyatlara katılmak, onun için de derecelerimin iyi olması gerekiyor. Bu doğrultuda yoğun bir şekildi çalışıyorum. Olimpiyatlara 6 aylık bir süre var. Bu sürede daha iyi dereceler yapıp, olimpiyatlara katılmak istiyorum" diye konuştu. Kendi kullandığı özel donanımlı otomobiliyle antrenmanlara gidip gelen Ersoy, ister istemez zorluklar yaşadığını ve bazen yorucu olduğunu belirterek, bütün engellilere yüzmeleri tavsiyesinde bulundu. Ersoy, "Engellilerimiz sağlık açısından bu sporu düşünmeli. Ben yüzmeye başladıktan sonra vücudum düzene girdi ve kendimi çok iyi hissediyorum" ifadelerini kullandı.Antrenörü Hanifi Yıkılmaz, Rahmi Ersoy'un çok azimli olduğunu söyleyerek, "Rahmi 3 yıllık sürede büyük mesafe aldı ve özellikle kelebek stilde çok başarılı olacağına inanıyorum" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Engelli yüzücü Rahmi Ersoy'un gelişiRahmi Ersoy'un konuşmasıAntrenör Hanifi Yıkılmaz'ın konuşmasıAntrenör İlker Sefa Onuş'un konuşmasıYüzme antrenmanından detay görüntüler
Haber-Kamera: Harun GÖKÇEOĞLU/YOZGAT,
Haber Kodu : 200205030=========================================
Donmayan göl
TÜRKİYE'nin en soğuk yerleşim alanlarının başında gelen Erzurum'da bulunan ve kutsal olarak nitelendirilen Balıklıgöl, Sibirya soğuklarında bile donmuyor. Yazın 18, kışın 22 derece sıcaklığı bulan göldeki balıklar ise yenilmiyor öldüğü zaman toprağa gömülüyor. Merkez Aziziye ilçesine 6 kilometre uzaklıkta Söğütlü Köy'ündeki balıklıgölle ilgili çeşitli efsane ve söylentiler bulunuyor. Bu gölde Anadolu'nun fethi sırasında buradaki Türk Akıncılarının savaşta su içerken arkalarından vurularak şehit oldukları ve Allah tarafından balık oldukları anlatılıyor. Efsaneye göre; bir gün, köyden bir adam gölde tuttuğu balıkları eve getirir ve karısına balıkları kızartmasını söyler. Söyler ama bu balıklar balık değil balık gibi görünseler bile her biri Allah tarafından balığa çevrilen şehit akıncılar. Kadın balıkları tavaya koyar ve kızarmaya başladığında, kızaran balıklar tavadan kaybolur. Adam ve karısı gördükleri durum karşısında hayrete düşerler ve kendilerini korkudan dışarıya atarlar ve göle kadar giderler. Kızartmaya çalıştıkları balıklar sırtları kızarık şekilde gölde yüzmektedirler. O günden sonra bu balıklar kutsal sayılır ve hiç kimse bu gölden balık tutmaz. Göldeki balıkların her birinin muhtelif yerleri yanık gibidir. Bunun tavadaki kızarıklıktan ileri geldiği söylenir.Yöre halkının kutsal olarak nitelendirdiği balıklıgölün bir özelliği ise kışın en soğuk günlerinde bile donmaması. Erzurum'da hava sıcaklıklarının sıfırın altında 30 dereceye kadar düştüğü zamanlarda bile 22 derece sıcaklık ölçülen gölde, en küçük bir buzlanma olmuyor. Çevresi karla kaplı olan, kenarlarında zaman zaman sarkıtlar oluşan gölün buz tutmaması görenleri şaşırtıyor. İspir ilçesinden geçen ve dünyanın en coşkun akan nehri Çoruh'un bile donduğu bu günlerde balıklıgöl sıcaklığını korurken, akan suyun geçtiği alanlarda ise biten yeşil otlar dikkat çekiyor.
HER TARAF BUZ TUTAR,BURANIN YÜZEYİ BUHARLANIRSöğütlü Mahalle Muhtarı Seyfettin Küçükler, kış aylarının en soğuk olduğu günlerde bile balıklıgölün donmadığını söyledi. Atatürk Üniversitesi'nden akademisyenlerin gölde inceleme yaptığını yaz aylarında 18 derece olan su sıcaklığının kış aylarında ise 22 derece olarak ölçüldüğünü anlatan Seyfettin Küçükler, "Bölgemizdeki Pulur çayı donuyor bu su donmuyor. Nereden geldiği ve kaynağı belli değil. Şu an 22 derece sıcaklığı var. Bu suya girenler romatizma olmazlar. Mahallemizde bir tane bile romatizmalı bulamazsınız. Bu suyun şifası Allah'ın hikmeti, balıkların olması Allah'ın bize verdiği nimettir. Balıklar yenmiyor, savaş döneminde Rus askerleri inanmamışlar kızartmak istemişler. Ama kızarttıkları balıklar tekrar suya atlayıp balık halini almış. Bunu dedelerimiz anlatırdı" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------------------------Söğütlü mahallesinin drone ile çekilmiş genel görüntüsü-Balıklıgölün görüntüsü- Hümeyra Pardelinin anonsları-Gölden detaylar-Muhtarı Seyfettin Küçükler ile röp-Balıklara ekmek veren kadın-Balıklardan detay
Haber: Hümeyra PARDELİ - Kamera : Zafer KUMRU/ ERZURUM,
Haber Kodu : 200205026=========================================
Pencereden sarkan çocuğu kurtaran kurye, 'kahraman' oldu SAMSUN'da geçen yıl ikizi 1,5 yaşındaki Eymen Aygün'ün birinci kattan düşüp yaralandığı olayda, pencereden sarkan Seymen Aygün'ü aydınlatma direğine çıkarak kurtaran motosikletli kurye Metin Duman'a (29), müşterilerinin yanı sıra, arkadaşları da 'kahraman kurye' diye sesleniyor.
Olay, 29 Kasım 2019'da, İlkadım ilçesi Fevzi Çakmak Mahallesi Emir Sultan Sokak'ta meydana geldi. Çiğdem Aygün (25) evde uyuduğu sırada ikizleri Eymen ile Seymen oturma odasındaki kanepenin üzerinde oyun oynamaya başladı. İkizlerden Eymen, kanepenin arkasındaki pencereyi açıp bakarken birinci kattan sarkıp, düştü. Küçük çocuğun düştüğünü gören vatandaşlar hemen sağlık ekiplerinden yardım istedi. Bu sırada siparişi teslim ettikten sonra dönen motosikletli kurye Metin Duman, kalabalığı görüp durdu. Çocuğun düştüğü pencereye doğru bakan Duman, ikizlerden Seymen Aygün'ün de pencereden sarktığını fark etti. Duman, hemen binanın yanındaki aydınlatma direğine tırmanıp pencereye çıktı, küçük çocuğu düşmekten son anda kurtardı.
Komşuların haber vermesi üzerine dışarı çıkan anne Çiğdem Aygün de, çocuğunu kanlar içerisinde görünce büyük üzüntü yaşadı. Yaralı Eymen Aygün, sağlık ekiplerinin olay yerinde yaptığı ilk müdahalenin ardından ambulansla Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırıldı. Olay anı ise bir apartmanın güvenlik kamerasına anbean yansıdı. Küçük çocuk, yaklaşık 10 günlük tedavisinin ardından sağlığına kavuşarak, taburcu edildi. Aygün ailesi, çocuklarının hayatını kurtaran kurye Metin Duman'ı telefonla arayarak teşekkür etti.
TEBRİK MESAJLARI ALIYORKentte kuryelik yapan 2 çocuk babası Metin Duman, olay sonrasında yakınları tarafından tebrik telefonları aldı. Sosyal medya üzerinden Türkiye'nin dört bir yanından da mesajlar alan Duman'a artık kendisini tanıyan müşterileri ve arkadaşların yanı sıra kent sakinleri de 'kahraman' lakabıyla sesleniyor.
'ÇOK GURURLUYUM'Malzeme taşıdığı yerlerde bazı vatandaşların kendisini tanıyıp fotoğraf çektirdiklerini söyleyen Duman, o anları anlattı. Kendisinin 'kahraman' olarak anılmasının gurur verici olduğunu söyleyen Duman, "O anda çocuğu pencereden düşmek üzere olduğunu görünce cesaretimi toplayıp direğe tırmanıp çocuğu kurtardım. O günden sonra artık arkadaşlarım tanıdıklarım bana 'Kahraman' diye seslenmeye başladı. Sosyal medyadan mesajlar geldi. Hiç tanımadığım insanlar beni tebrik ettiler. Çok gururlanıyorum. 'Kahraman' olarak tanıyan çok insan oldu beni. Çocuğun ailesi telefonla arayıp teşekkür etti ancak görüşemedik. Çocukları görmek çok isterim. Sağlığına kavuştu çok mutlu oldum. Benimde iki tane çocuğum var Allah kimsenin başına vermesin" dedi.
'KENDİSİYLE GURUR DUYUYORUZ'Esnaf Caner Demir de, Duman'ın yıllardır kendilerine malzeme getirdiğini belirterek, "Metin kardeşimizi yıllardır tanırız. Ancak şimdi onu herkes 'kahraman' olarak biliyor. Herkesin yapamayacağı bir şey yapıp kahramanlıkla o çocuğu kurtardı. Görüntüleri izledik. Kendisiyle gurur duyuyoruz. Herkes ona artık 'Kahraman kurye' diye sesleniyor" diye konuştu.
'O ÇOCUĞUN HAYATINI KURTARDI'Ömer Büyük ise olay anını gösteren güvenlik kamerası görüntülerini izlediğinde şok olduklarını kaydederek "İki evladım var; videoyu izlediğimde o ailenin yerine koydum kendimi. Allah kimsenin başına vermesin. Metin kardeşimiz o anda kahramanlık yaptı. O çocuğun hayatını kurtardı. Çok büyük bir insanlık örneği gösterdi. Metin'in lakabı artık 'kahraman' oldu. Bunu da sonuna kadar hak ediyor" ifadelerinde bulundu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------------------------Metin Duman'dan detay-İşyerine tüp getirmesi-Arkadaşlarıyla detay-Olay anını gösteren güvenlik kamerası götürtüsü-Evden detay
Haber-Kamera: Yaprak KOÇER/ SAMSUN,
Haber Kodu : 200205036==========================
Muş'ta köy yollarında karla mücadele MUŞ'ta etkili olan yoğun kar yağışı nedeniyle kapanan 311 köy yolundan 298'i, ekiplerin zorlu çalışmalarının ardından ulaşıma açıldı.
Kentte iki gün boyunca etkili olan yoğun kar yağışı ve tipi, yaşamı olumsuz yönde etkiledi. Şehir merkezi ve kırsal kesimde yoğun olarak etkisini gösteren kar yağışı 311 köy yolunu ulaşıma kapattı. İl Özel İdaresi ekipleri, ulaşıma kapanan köy yollarında karla mücadele çalışması başlattı. Yoğun kar yağışı ve görüş mesafesinin düşmesi ile birlikte zor anlar yaşayan ekipler, zorlu çalışmaların ardından 298 köy yolunu ulaşıma açtı. Köy yollarında karla mücadele çalışması yürüten ekipler, gece-gündüz demeden köylere ulaşım sağlamaya çalıştıklarını belirterek, işlerinin zor olduğunu ifade ettiler. Bu arada kar kalınlığının 40 santimetreye ulaştığı kent merkezinde de belediye ekiplerince temizleme çalışması başlatıldı.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------------------------Kar çalışmasının yapıldığı bölgeden detaylar-İl Özel İdaresi Ekip Şefi Nazım Diner Röp.-İş makinesinin içerisinden detaylar-Çığın düştüğü yerdeki çalışmadan detaylarHaber ve Kamera: Muhammed Sami MARAL/MUŞ,
Haber Kodu : 200205043
==========================
Erzurum'da Kıpçakların mezar taşı 'taşbaba' bulundu ERZURUM'un Şenkaya ilçesine bağlı Ormanlı Mahallesi'nde üzerinde şekiller bulunan Kıpçak Türklerine ait olduğu belirlenen ve mezar başına dikilen 2500 yıllık 'taşbaba' heykeli bulundu.
Şenkaya ilçesi Ormanlı Mahallesi'nde yaşayan Aytaç Alver ile kuzeni Erdal Alver, arazide dolaşırken taş heykel buldu. Traktöre yükledikleri heykeli evine götüren Aytaç Alver, öğretmen olan oğlu Sinan'a fotoğraflarını gönderdi. Sinan Alver'in fotoğrafları araştırmacı Ömer Faruk Kızılkaya'ya göstermesi üzerine taşın, taşbaba heykeli olduğu belirlendi. Erzurum Müze Müdürü Hüsnü Genç, inceleme yapmak üzere beraberinde Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Türkolog Prof. Dr. Osman Mert ile Ormanlı Mahallesi'ne geldi.
Aytaç Alver'e ait evin önünde bulunan heykeli inceleyen Prof. Dr. Osman Mert, taşbaba heykelinin Asya'da bulunanlar ile aynı olduğunu kaydetti. Şu ana kadar Moğolistan, Sibirya, Kazakistan, Kırgızistan ve Ukrayna bölgesinde 2 bin 145 taşbaba heykeli bulunduğunu bildiren Prof. Dr. Osman Mert, Türkiye'de ise bulunan 4'üncü heykel olduğunu açıkladı. Taşbaba heykellerinin Kıpçak Türklerine ait mezar başlarına dikilen heykeller olduğunu açıklayan Mert, "Bu heykeller bizim için çok önemli. Taşbaba heykeli bizi yaklaşık 1500, 2000 yıl geriye götürüp atalarımıza bağlıyor. Hem coğrafik olarak, hem de kültürel açıdan bizi Asya'ya ve oranın kültürüne bağlıyor. Bu taş bizim kültürümüz ve bu bölgenin tapusu olduğu için çok önemli" dedi.
BİZİ ÇOK ŞAŞIRTTIMüze Müdürü Hüsnü Genç ise Ormanlı Mahallesi'nde taş heykel bulunduğu ihbarı üzerine Atatürk Üniversitesi'nden akademisyenlerle incelemeye geldiklerini belirterek, "Bizi çok şaşırtan çok nadir bulunan taşbaba heykelini bulduk. Milattan önce 1000'lerden gelen Anadolu'daki Türklerin geleneklerini taşıyan mezar taşı hükmündedir gördüğümüz taşbaba. Bu taş heykel Anadolu'daki ilk örneklerden biri" ifadesini kullandı.
'MADDİ DEĞERİ YOK AMA MANEVİ DEĞERİ ÇOK BÜYÜK'Taşbaba heykelinin etrafına toplanan vatandaşlara da bilgi veren Hüsnü Genç, "Bunların içinde altın falan yok. Bu tür tarihi heykelleri bulduğunuz zaman Müze Müdürlüğü'ne haber verin. Bunun içinde altın ya da gümüş yok. Bunun maddi olarak bir değeri yok ama tarihi değeri çok büyük" uyarısında bulundu.
İLGİYLE İNCELEDİLERArazide bulunan taşın tarihi açıdan önemli olduğunu öğrenen mahalle sakinleri görevlilerin etrafına toplandı. Uzmanlardan öğrendikleri bilgileri birbirlerine anlatan vatandaşlar, taşbaba heykelinin atalarıyla ilgili bilgi verdiğini söyledi. Erkeklerin incelemesinden sonra taşbaba heykelinin yanına gelen kadınlar da bir süre merakla bakındı. Heykele dokunan kadınlar taşın bu kadar değerli olmasından duydukları şaşkınlığı dile getirdiler.
BÜYÜK BİR TİTİZLİKLE SARILDIMüze Müdürü Hüsnü Genç ve Prof. Dr. Osman Mert, incelemelerin ardından yaklaşık 120 santimetre uzunluğundaki taşbaba heykelini sünger döşeğe sardı. Vatandaşlar ve görevlilerin yardımıyla taşbaba heykeli müzeye ait araca yüklendi. Heykel, Erzurum Müze Müdürlüğü'nde koruma altına alınacak.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------------------------Ormanlı Mahallesi'nin görüntüsü-Heyetin Mahalleye gelmesi-Prof. Dr. Osman Mert'in heykeli incelemesi-Prof. Dr. Osman Mert'le röp-Heykelle ilgili ölçümlerin yapılması-Heykeli bulan Aytaç Alver ile röp-Müze Müdürü Hüsnü Genç ile röp-Heykelin etrafına toplanan vatandaşların incelemesi-Kadınların heykeli incelemesi-Heykelin sünger döşeğe sarılması-Heykelin araca konulması ve aracın hareket etmesi
Haber-Kamera: Salih TEKİN/ ERZURUM,
Haber Kodu : 200205028=====================================
133 yıllık tarihi bina yeniden eğitime açılıyor İZMİT'te, 1887 yılında Osmanlı Padişahı 2'nci Abdülhamid tarafından yaptırılan ve 'Mekteb-i İdadi' olarak açılan, değişik tarihlerde de farklı isimlerle eğitim veren Gazi Anadolu Lisesi, geçici olarak yeniden eğitime açılıyor. Gazi Lisesi'nde, yıkılacak olan İzmit İmam Hatip Lisesi'nin öğrencileri eğitim görecek.
Osmanlı Padişahı 2'nci Abdülhamid tarafından yaptırılan, 1887 yılında 'Mekteb-i İdadi' adıyla açılan ve Kurtuluş Savaşı yıllarında hastane olarak hizmet veren İzmit'in sembol binalarından Gazi Anadolu Lisesi, aylar sonra yeniden eğitime ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Gazi Anadolu Lisesi, geçen yıl yaz tatilinde yıkılan İzmit Cezaevi'nin yerine yapılan okula taşındı. İzmit Anadolu İmam Hatip Lisesi'nin binasının yıkılıp yeniden yapılmasına karar verilince, öğrencilere yeni binasının inşası tamamlanana kadar tarihi Gazi Anadolu Lisesi'nde eğitim verilmesi uygun bulundu. 133 yıllık tarihi binanın, yaklaşık 2 yıl boyunca İzmit Anadolu İmam Hatip Lisesi'ne hizmet vermesinin ardından kütüphane olarak kullanılması planlanıyor.
'KURTULUŞ SAVAŞI'NDA HASTANE OLARAK KULLANILDI'Gazi Anadolu Lisesi'nin geçmişi ve ev sahipliği yaptığı kurumlar nedeniyle İzmit için son derece önemli olduğunu ifade eden okulun eski öğrencilerinden Ayhan Altunışık (57), okulun yeniden eğitime açılmasından dolayı duyduğu mutluluğu dile getirdi. Tarihi binanın yeniden eğitime açılmasıyla kendi okul yıllarını anımsadığını da belirten Ayhan Altunışık, "Kurtuluş Savaşı zamanında hastane olarak kullanılmış. Daha sonra çeşitli isimlerle çeşitli yaş gruplarına yeniden eğitim vermeye devam etmiş. Burada hizmet veren Gazi Anadolu Lisesi buradan taşındı. O tarihten itibaren bu tarihi okul boş kaldı. Şu an burasının, İmam Hatip Anadolu Lisesi hasarlı olduğu için bir süre onlara hizmet vereceğini duyduk. Yeniden aktif olacağı için mutluyuz" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------------------------Okulun dışından görüntüler -Okulun içinden görüntüler -Okulun eski öğrencilerinden Ayhan Altunışık ile röportaj -Detaylar
Haber-Kamera: Ergün AYAZ- Alişan KOYUNCU/İZMİT(Kocaeli),
Haber Kodu : 200205035====================================
Görgü tanıkları, depremde görülen ışık patlamasını anlattı
ELAZIĞ'ın Sivrice ilçesinde deprem sırasında güvenlik kamerasına yansıyan ve sosyal medyada tartışma konusu olan ışık patlamasının görgü tanıkları, o anlar anlattı. Fırat Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz ise, ışık patlamalarının fay üzerindeki ana yarıklardan çıkan elektrik yüklerinin atmosferle teması halinde oluşan ışık yansımaları olduğunu söyledi.
Elazığ'da 24 Ocak günü meydana gelen 41 kişinin yaşamını yitirdiği Sivrice ilçesi merkezli deprem sırasında ilçe merkezine 5 kilometre uzaklıkta bulunan bir iş yerinin güvenlik kamerasına ışık patlamaları yansındı. Kameradaki görüntüde, deprem öncesi ve sonrasında Hazar Gölü çevresinde ışık patlamaları gerçekleşiyor. Görüntülerde, bu sırada elektrik kesintilerinin olduğu da görülüyor.
'IŞIĞI GÖRDÜĞÜMDE DEPREM SÜRÜYORDU'Sivrice ilçesinde görülen ışık patlamasının görgü tanığı olan özel güvenlik görevlisi Oğuz Türkmen, ışığı gördüğü sırada depremin de devam ettiğini söyledi. Hem deprem, hem de ışık patlamasından çok etkilendiğini anlatan Türkmen, o anları şu sözlerle anlattı:
"Deprem sırasında güvenlik odasının içerisindeydim, sarsıntıyla birlikte kapıyı açtım refleksle. Tam da o sırada karşımda büyük bir ışık belirdi, ışık zihnime kazındı. Bu ışık nereden çıktı acaba, gölün içinden mi çıktı, nasıl oldu, bir enerji patlaması mıydı diye. O sırada deprem olmaya devam ediyordu. Deprem bittikten sonra arkadaşlarımı arkamda görünce ferahladım. Bu bir trafo patlaması falan değildi, birkaç tane ışık çıktı, en büyük ışığı görüyorsunuz kamera kayıtlarında da var. Ben ilk başta ışığın gölün içerisinden çıktığını zannettim. Işık gözüme şöyle belirdi, hani şimşek çakar da bir beyaz ışık belirir ya karanlıkta, bu karşıda dağın arkasında belirdi."Sivrice ilçesinde yaşayan vatandaşlardan bazıları da, ışık patlamasında, göktaşı düştüğünü sandıklarını söyledi.
YARIKLARNDAN ÇIKAN ELEKTRİK YÜKÜNÜN ATMOSFERLE TEMASISosyal medyada gündem olan ışık patlaması bilimsel olarak açıklandı. Fırat Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz, deprem ışıkları olarak bu parlamaların deprem bölgesinde ve deprem sırasında meydana gelen ışık parlamaları olarak tanımlandığını söyledi. Şaşmaz, ışık parlamasının dünyadaki depremlerde yansımalarını duyduklarını belirterek, "Özellikle literatürde bunun nedenleri konusunda pek çok görüş var. Ancak bilim insanları bu konu üzerinde hemfikir değiller. Ancak genel kanaat, bu yansımaların deprem sırasında iki kayacığın birbirine sürtünmesi sonucunda yerin derinliklerinde ortaya çıkan kayaçlar üzerinde stresin elektrik yüklediği şekilde ortaya çıkması ve bu da kırık sistemleri boyunca yüzeye doğru çıkarak, atmosferle temasta bulunması sırasında büyük bir ışık parlaması şeklinde ortaya çıkıyor. Bunun diğer bir görüşü ise özellikle deprem oluşmadan önce yerinde derinliklerindeki kayaçlar üzerindeki stres ve ek yükler, bazı oksijen bulunduran kayaçların elektron yüklü birtakım eksilmelerin kimyasal bağlarında bozulmalara neden olduğu ve bozulmaların elektrik yüklediği şekilde ortaya çıktığı ve bunun daha sonrasında kırık ve yarıklar vasıtasıyla yoğun bir basıncın etkisiyle yüzeye doğru fırladığını ve atmosferde ışık yansıması oluştuğu düşüncesi en hakim olan görüştür. Görüntülerde ışık patlaması muhtemelen Doğu Anadolu'daki fay üzerindeki ana yarıklardan çıkan elektrik yüklerinin atmosferle teması halinde oluşan ışık yansımadır. Bunun konsantrik halkalar şeklinde bir alev patlaması şeklinde görüyoruz. Ama küçük görüntülerdeki meteor taşlarının parlamasına benzeyen görüntüler de muhtemelen fay zonu yakınlarındaki mikro yarıklardan çıkan, düzensiz gelişigüzel elektron yükleri olabileceğini düşünüyorum" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -----------------Güvenlik kamerasına yansıyan ışık patlamalarıIşık patlamalarının görüldüğü yerMuhabir Mehmet Mucahit Ceylan'ın anonsuGörgü tanığı Oğuz Türkmen'in röportajıSivrice sakinlerinin röportajlarıMuhabir Mehmet Mucahit Ceylan'ın anonsuFırat Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz'ın röportajıGenel ve detay görüntüler
Haber-Kamera: Mehmet Mucahit CEYLAN- Nurettin FİDANCAN- Erkan BAY/ELAZIĞ,
Haber Kodu : 200205074
====================================
Saldırılardan kaçanların kamyon kasasında umuda yolculuğu
SURİYE'nin İdlib kentinden rejimin yoğun saldırıları nedeniyle can güvenlikleri endişesiyle zorlu kış şartları altında konvoylar halinde Türkiye sınırına göç etmek zorunda kalan sivillerin sayısı her geçen gün artıyor. Bombardımanlardan kaçan bölge halkının kamyon ve kamyonet kasalarında eşyaların arasındaki yolculuğu objektiflere yansıdı.
İç savaştan önce 1,5 milyon Suriyelinin yaşadığı İdlib kentinin nüfusu, Esad rejiminin saldırılarıyla muhalif güçlerin bulundukları bölgeleri kaybetmesi üzerine oluşan iç göçle 4 milyona ulaştı. Esad karşıtı sivillerin ve muhaliflerin son kalesi haline gelen İdlib'te ateşkes kararına rağmen Rusya ve rejim güçlerinin bombardımanı devam ediyor. Saldırılardan dolayı canlarını kurtarmak için araçlarla eşyalarını yanlarına alanlar, güvenli bölgelere akın akın göç ediyor. İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'nin güneydoğusundaki Maaret El Numan ve Serakip ilçelerine savaş uçaklarıyla yapılan bombardıman nedeniyle her gün onlarca sivil hayatını kaybediyor. Uzun konvoyların ve insan yoğunluğunun yaşandığı silah seslerinin yükseldiği coğrafyada, halk güvenli bölgelere göç etmek için uzun araç konvoyları oluşturuyor.
EŞYALARIN ARASINDA YOLCULUKGöç sırasında yanlarına aldıklarıyla evlerinden uzaklaşan Suriyeliler, kamyonlar ve kamyonetlerin kasalarında eşyaların arasında yolculuk yapıyor. Türkiye, Suriyeli göçmenlere güvenli bölgede ve sınıra yakın kentlerde desteklerini sürdürüyor. Bir taraftan toplanan yardımlar bölge halkına ulaştırılırken, diğer yandan ise yardım kuruluşları savaştan kaçan ailelerin yardım çığlıklarına koşuyor.
Görüntü Dökümü-----------------------Savaş bolgesinden evini taşıyanlarMuhabir Ufuk Aktuğ'un anonsuGenel ve detay görüntülerHaber - Kamera: Ufuk AKTUĞ- Eser PAZARBAŞI/İDLİB (Suriye),
Haber Kodu : 200205091
Son Dakika › Güncel › DHA YURT ÖZEL GÜNDEM- TEKRAR - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?